12 Mart 2021 Cuma

Mısır’da 25 Ocak 2011 Devrimi Öncesi Kilise-Devlet İlişkisi BÖLÜM 3

Mısır’da 25 Ocak 2011 Devrimi Öncesi Kilise-Devlet İlişkisi  BÖLÜM 3


Mısır 25 Ocak 2011 Devrimi, Kıpti Ortodoks Kilisesi, Patrik III. Şenuda, Kilise-Devlet İlişkisi, Ayşenur Hazar,Cemal Abdünnâsır,Hüsnü Mübarek,
Enver Sedat,



Kilise-Devlet ilişkisine katkı sağlayan bir diğer figür, diaspora Kıptileridir. Diaspora Kıptileri, patriğin ev hapsinde olduğu süreçten itibaren Mübarek döneminde aktif bir rol oynadılar. Diaspora Kıptileri patriğin ev hapsinin sonlandırılması ile ilgili 1982-1985 yılları arasında yoğun bir lobi faaliyeti sürdürmüşlerdi. Bunun yanında American Coptic Association, US Copts Association, American Coptic Union ve Coptic Assembly gibi çeşitli diaspora kuruluşlarıyla örgütlenerek gerçekleştirdikleri lobicilik faaliyetleriyle ABD yönetimini Kıptilerin hak ve özgürlüklerinin sağlanması hususunda Mübarek rejimine baskı uygulamaya ve reformlar yaptırmaya ikna etmeye çalıştılar. 63 

Ayrıca Amerikan Kıpti Derneği gerçekleştirdiği lobi faaliyetleriyle ABD Uluslararası Dini Özgürlük Yasası (IRFA) üzerinden her yıl ABD tarafından yapılan yaklaşık 2 milyar dolar maddi yardıma Kıptilerin hak ve özgürlüklerine saygı duyulması koşulunu getirtmeye çalıştı. 64 Doğrusu Mısır’ın ABD yardımlarına olan bağımlılığı, Mübarek rejiminin kısmî iyileştirmeler yapmasını sağladı; fakat Kıptilerin arzu ettiği oranda bir değişim olmadı. Bununla birlikte diaspora Kıptilerinin, Mısır’da yaşayan Kıptileri genellikle mağdur ve zulme uğrayan bir profilde dışarıya sunması, zaman zaman kilise-devlet ilişkisinde gerginliğe neden oldu. Mübarek tarafından iç işlerine müdahale olarak görülen bu durum, patrik tarafından da ulusal birliğe zarar verdiği ve dolaylı olarak Kıptileri marjinalleştirdiği gerekçesiyle genellikle eleştirildi. 65 

Genel anlamda işbirliğine dayalı olan kilise-devlet ilişkisinin birtakım hak ve sorumlulukları içerdiği yukarıda belirtilmişti. Bu bağlamda kilisenin en önemli sorumluluğu devlet politikalarını desteklemekti ve Patrik III. Şenuda’nın bu sorumluluğu fazlasıyla yerine getirdiği görülmektedir.66 
Rejime yönelik her türlü görünür karşıtlığı engellemeye çalışan patrik, cumhurbaşkanı için sadece kişisel desteğini ifade etmekle kalmadı; rejimi kilisenin tüm kurumlarıyla birlikte destekledi. Örneğin 2005’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde patrik, Mübarek’e oy vermeleri için Kıptilere çağrıda bulundu 67 
ve seçimden önce kilise dergisi el-Keraza’da Mübarek’in partisine desteğin açıklandığı, Kutsal Sinod tarafından imzalanmış bir belge yayınlandı. Kilisenin 
bu süreçteki desteğiyle ilgili dikkat çeken bir diğer ayrıntı, Mübarek’in cumhurbaşkanı seçilişinin kilisede sadece kutsal günlerde çalınan çanın 
çalınmasıyla kutlanmasıdır.68Ayrıca aynı yıl gerçekleştirilen milletvekili seçimlerinde Kıpti Kilisesi, Kıptilerden Ulusal Demokrat Parti adaylarına 
oy vermelerini istedi. Hatta bazı piskoposluk bölgelerinde papazlar Kıptileri, Hıristiyan adaylara karşı Müslüman olan Ulusal Demokrat Parti adaylarını 
desteklemeleri konusunda teşvik etti. Kilisenin bu siyasi desteği Mübarek döneminin hemen tüm seçimlerinde görülmüştür. 69 

Kilise, hükümete yönelik desteğinin karşılığında çeşitli kazançlar da elde etti. Öncelikle kilise kendi içinde özerkliğini koruyarak Kıptilerle ilgili meselelerde 

en etkin karar mercii oldu. Bu bağlamda Mübarek’in Kıptilerle ilgili sosyo-politik konularda sadece kilise ile görüşmesi, kiliseyi Kıptilerin meşru tek temsilcisi olarak gördüğünü göstermektedir. Bununla birlikte patriğin de kilisenin Kıptilerin temsilcisi olarak görülmesini ve siyasi bir rol üstlenmesini doğal karşıladığı söylenebilir. Ona göre devletin tek tek bireylere ulaşma imkanı yoktur; fakat devlet bireylerin bağlı olduğu bir kuruma ulaşabilir ve sorunları bu kurum üzerinden çözebilir.70 

Kilise bu dönemde finansal özgürlüğünü korurken bazı yasal ayrıcalıklar da elde etti. Örneğin Kıptilerin boşanma ile ilgili davalarında kilisenin koyduğu 
kısıtlamalar dikkate alındı. Kıptilerin sınırlı şartlar altında boşanmasına izin veren kilise yasasının aksine medeni hukukta böyle bir kısıtlamanın olmaması 
kilisenin Nasır döneminden itibaren şikâyet ettiği bir konuydu. Nitekim patrik, evlilik ve boşanma gibi konularda kilise yasalarını geçerli kılan bir taslağı 
1978’te meclise sunmuştu; fakat herhangi bir sonuç alamamıştı. 

2008’de yapılan yasal düzenlemeyle Kıptilerin boşanması çeşitli şartlara bağlanarak sınırlandırıldı. Yeni düzenlemeye göre sadece zina ve din değiştirme durumlarında Kıptilerin boşanmalarına müsaade edilecekti.71 
Sedat döneminde kilise ve devlet arasında gerginliğin artmasına neden olan kilise inşaatına yönelik kısıtlamalar, bu dönemde tamamen ortadan kaldırılmasa da azaltıldı. 2005’te yapılan yeni düzenlemeye göre önceden cumhurbaşkanı onayı gerektiren kilise inşaatı ve onarımı ile ilgili izin artık valilik seviyesine indirildi ve valinin kısa bir süre içerisinde taleplere cevap vermesi zorunluluğu getirildi. Bu dönemde kilise inşaatı ve onarımı ile ilgili elde edilen her izin, kilise dergisi el-Keraza’da Mübarek’e özel teşekkür notuyla paylaşılıyordu.72 Bu dönemde Kıptilerle ilgili dikkat çeken bir diğer düzenleme, 2003 yılında Kıpti Noel’inin resmi bayram günü olarak kabul edilmesidir.73 

Patrik III. Şenuda, Sedat döneminde Kıptilerle ilgili problemlerde dışa dönük ve kitlesel protestoları tercih ederken Mübarek döneminde benzer problemler karşısında diplomatik bir dil kullandı. Fakat patriğin Sedat döneminde görevden azliyle sonuçlanan siyasi gerginlikten kaçınma çabası, Kıptilerin zarar görmesi pahasına birçok problemi göz ardı etmesine de neden oldu. Özellikle Kıptilere yönelik saldırılarda, genellikle diplomatik bir duruş sergilemesi Kıptilerin eleştirisine konu oldu. Sedat döneminde alışık olunan sert söylemleri, toplu oruç tutma protestoları ve uluslararası kamuoyu oluşturacak toplantılar düzenlemesi bu dönemde pek rastlanır tepkiler değildi.74 Nitekim patriğin Mübarek döneminde Müslümanlar ve Kıptiler arasında yaşanan en dikkat çekici dört olaya75 yönelik tepkisinin incelendiği bir raporda, patriğin olayların durumuna göre değişen tavrının yanında genel olarak Mübarek rejimini koruyan bir tutum içinde olduğu vurgulandı. Çatışmaların büyümesi ile ilgili daha çok yerel yöneticileri ve güvenlik güçlerini suçlayan patrik, ulusal ve uluslararası medyanın, diaspora Kıptilerinin ve insan hakları örgütlerinin abartılı yaklaşımlarını eleştirerek Mübarek ve hükümetini hedef alan faaliyetlerin ülke bütünlüğüne zarar verdiğini ve Kıptileri daha karanlık bir sürece sürüklediğini savundu.76 

Mübarek döneminde patriğin olaylar karşısındaki tavrı daha diplomatik olmakla birlikte bazı olayların kilise ve devlet arasında gerginliğe yol açtığı görülmektedir. Kıpti bir papazın eşi olan Vefa Konstantin adlı bir kadının Aralık 2004 tarihinde ortadan kaybolması ve sonrasında güvenlik güçlerine giderek İslam’a geçmek istediğini bildirmesi üzerine, kadının İslamcı gruplar tarafından kaçırılıp zorla İslam’a geçirildiğine dair söylentiler yayıldı ve Kıptilerin yoğun protestoları neticesinde olay çatışmaya dönüştü. Olayın büyümesi üzerine patrik, Mübarek’in kadını bulmasını rica etti ve bir süre sonra kadın bulunarak kiliseye teslim edildi. Esasında patrik, bu olayda Sedat döneminde olduğu gibi direk hükümeti suçlayıcı ve kamuoyu oluşturacak bir tepki vermedi. 

Güvenlik güçlerinin geç müdahalesi ve yerel yöneticilerin ihmalkârlığı üzerinden dolaylı olarak hükümeti eleştiren patrik, Mübarek’in geç müdahalesi karşısında piskoposluk makamından ayrılarak manastıra çekildi.77 
Vefa Konstantin olayından iki sene sonra gelişen “Maximos Olayı” kilise ve devlet arasında daha büyük bir krize neden oldu. 
Max Michel ( I. Maximos ) Temmuz 2006’da İç İşleri Bakanlığı’nın izniyle Mısır ve Ortadoğu’daki Ortodoks Hıristiyanlar için Kahire’de Aziz Antonius isimli bir kilise kurduğunu duyurdu. 
Mısır’daki Ortodoks Hıristiyanların temsilcisi olan III. Şenuda, bu girişimi kendi otoritesi açısından büyük bir tehdit olarak gördü. Patrik hükümetten olaya müdahale etmesini ve Maximos’un bu girişimini sonlandırmasını istedi; fakat Mübarek kilise işlerine karışmak istemediği gerekçesiyle patriğin talebini geri çevirdi. Bunun üzerine patrik, devlet televizyonunda yaptığı açıklamada devletin Maximos’u desteklemesi durumunda Kıptilerin ayaklanacağı uyarısında bulundu.78 Nihayetinde kilisenin lehine sonuçlanan bu olay, kilise ve devlet arasındaki işbirliğinin hassas dengesini göstermesi açısından önemlidir. 

Mübarek dönemi kilise açısından genel anlamda olumlu bir sürece karşılık gelirken Kıptiler için aynı şey söylenemez. Otuz yıl boyunca olağanüstü hal yasaları ile yönetilen ülkede, güvenlik tehdidi sosyo-politik yaşamın her parçasına hâkim oldu. Mübarek’in oluşturduğu bu güvenlik mitine kilisenin de dolaylı olarak destek vermesi, kiliseye yönelik eleştirilerin yükselmesine neden oldu. Kilisenin, Kıptilere yönelik saldırılar karşısında Mübarek’in Kıptilerin koruyucusu olduğu şeklinde bir retoriğe sığınması ve diplomatik bir dile bürünmesi Kıptiler tarafından eleştiriliyor du. Çünkü Kıptiler ve Müslümanlar arasında yaşanan şiddet olaylarının sosyo-kültürel ve ekonomik boyutu göz ardı edilerek sadece ulusal güvenlik kapsamında ele alınması gerçekçi çözümlere ulaşılmasını engelliyordu.79 Esasında 1970’lerin ortasından itibaren kiliselerin ateşe verilmesi, mülkiyetlere saldırılması, sivillerin ve din adamlarının öldürülmesi gibi şiddet olaylarının önemli bir kısmının rejime yönelik değersizleştirme politikasının bir ürünü olarak görülmesinin80 haklılık 
payı olmakla birlikte 1981-2011 yılları arasında Müslümanlar ve Kıptiler arasında yaşanan birçok olayın kişisel husumetler, sosyo-ekonomik yozlaşma, kültürel uyumsuzluk ve güvenlik güçlerinin ihmalkârlığı gibi sebeplerden çıktığı ve büyüdüğü düşünülmektedir.81 

Kendi cemaatini korumaktan çok Mübarek’in rejimini korumaya çalışmakla ve Kıptilerin problemlerine gerçekçi çözümler üretememekle suçlanan 82 patriğe 
karşı zaman içinde muhalif bir blog oluşmaya başladı. Din adamları, kilise tarafından sürgün edilen Kıptiler ve sivil kesimden oluşan bu muhalif grubun patriğe yönelttiği eleştiriler ağırlıklı olarak patriğin eleştiriye kapalı otoriter bir lider olduğu, siyasi bir rol üstlenerek Kıptilerin tek temsilcisi gibi davrandığı ve Kıpti Millet Meclisi dâhil kendisine muhalif olabilecek kişi ve kurumların gücünü bastırdığı şeklindeydi. 83 

Patriğe kilise içinden gelen eleştiriler daha çok onun otoriter tavrı ile ilgiliydi. Özellikle ev hapsi sonrası gücünü pekiştirmek için aldığı önlemler ve siyasete çok fazla angaje olması bazı din adamları tarafından eleştirildi. 1994’te kilise onarımı ile ilgili bir görüş ayrılığından dolayı sürgün ettiği peder Aghaton’a göre, kilise içindeki sorunlar patriğin karakterinden kaynaklanmaktaydı. Ona göre patrik, bir insan olduğunu ve yanılmaz olmadığını unutuyordu ve hatalarının dile getirilmesini bir ihanet olarak algılıyordu. Patriğe muhalif bir başka din adamı peder İbrahim el-Sayid ise patriği mutlak otoriteye sahip bir firavun gibi davranmakla suçladı.84 
Patriğe yönelik eleştirilerin en çok yükseldiği grup ise sivil kesimdir. Daha çok laik-seküler gruplar, sivil toplum kuruluşları, diaspora Kıptileri ve Kıpti yazar ve entelektüellerden oluşan bu grup eleştirilerini ağırlıklı olarak patriğin siyasi rolüne yönelttiler.85 Bazı Kıpti entelektüeller, patriğin özellikle hassas konularda görüş belirtmesinin Kıptilere faydadan çok zarar verdiğini savunuyordu. Onlara göre Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında hizipçi bir gerginliğin yaşanmaması için patriğin siyasi alana fazla müdahil olmaması gerekiyordu. Sivil toplum ve insan hakları örgütleri patriğin sadece dini alanla ilgili meselelerle ilgilenmesi gerektiğini vurgulayarak patriğin siyasi aktivistliğini sivil toplumun önünde bir engel olarak görüyorlardı. 86 
Patriğin siyasi bir rol üstlenmesini eleştiren Kıpti yazar, aktivist ve düşünürlerden oluşan bir grup ise kilise reformu ile ilgili iki konferans düzenledi ve kilisenin artan siyasi rolü ve vatandaşlar üzerindeki etkisi ele alındı. Konferanslarda Kıptilerin siyasi meselelerde bağımsız vatandaşlar olarak hareket etmek yerine, patriğin rehberliğine sığınması eleştirildi. Esasen 2000’lerden sonra Kıptiler arasında patriğin siyasi görüşlerinin sadece kendini bağladığına yönelik bir düşünce gelişmeye başlasa da Kıptilerin büyük bir kısmı patriğin her türlü görüşünü reçete olarak görüyordu. 87 Mübarek karşıtı gösterilerin yaşandığı süreçte Kıptilerin önemli bir kısmının kilise ile beraber hareket etmesi 88 ve yine 2005 parlamento seçimleri öncesi patriğin Mübarek’e destek vereceğini açıklaması üzerine birçok Kıpti’nin de bu sebeple Mübarek’e destek verdiğini açıklaması 89 bu bağlamda değerlendirilebilir. 

Sivil kesimden kiliseye yönelik eleştirilerin yükseldiği bir diğer grup gençlerdi. Küreselleşmenin ve iletişim teknolojilerindeki gelişimin etkisi Müslüman gençlerde olduğu gibi Kıpti gençlerde de aktivist bir eğilimi öne çıkardı. Bir bakıma 1985’ten sonra patriğin azalan militan eğilimleri Kıpti gençler arasında karşılık buldu. 90 Gençlerde görülen bu aktivist eğilim özellikle Kıptilerle ilgili saldırılarda öne çıkmaktaydı. 2004 yılında yaşanan Vefa Konstantin olayının büyümesindeki en büyük etken, Kıpti gençlerin protesto eylemleri ile güvenlik güçleri ve Müslümanlarla çatışmaya girmeleriydi. Kilisenin Kıptilere yönelik haksızlık ve saldırılar karşısında pasif kaldığını ve devletin Kıptileri korumadığını savunan gençler, günlerce sokaklarda protesto gösterisi düzenledi. 7 Ocak 2010 tarihinde “Naj Hammadi” kasabasında gece yarısı ayininden sonra kiliseden çıkmakta olan Kıptiler üzerine yoldan geçen bir arabadan ateş açılması sonucu 6 Kıpti’nin yaşamını yitirdiği olaydan 91 sonra da “eşitlik ve güvenlik” talebiyle birçok gösteri düzenlendi. Yine Mart ayında gerçekleşen bir kilise saldırısından sonra yapılan protesto gösterilerine güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu 13 kişi hayatını kaybetti ve 140 kişi yaralandı. 92 1 Ocak 2011 yılında İskenderiye’de bir kilisenin önünde meydana gelen patlamada 21 kişinin hayatını kaybetmesi ve 97 kişinin yaralanması üzerine Kıptiler protesto gösterileri düzenleyerek güvenlik güçleriyle çatıştı. 93 Dolayısıyla Kıptilerin Mübarek karşıtı duruşunun anlık bir tepki 
olmadığı söylenebilir. Örneğin Mısır’da devrim sürecinde en aktif muhalif gruplardan biri olan Kifaye hareketinin etkili figürlerinden biri olan George 
İshak, bir Kıpti olup 2000’lerde başlayan hükümet karşıtı bloğun önemli temsilcilerindendi. 94 

Bununla birlikte kilise ve Kıptilerin önemli bir kısmının Mübarek karşıtı gösterilere katılması sadece kiliseye yönelik muhalefetin bir ürünü olarak görülmemelidir. 
Mübarek yönetiminin neden olduğu sosyo-politik ve ekonomik yozlaşma ülkenin genelini etkileyen bir sorundu; fakat bu sorundan muzdarip olan her Kıpti de devrimi desteklememiştir. Bunda en önemli etken, Mübarek yönetimi boyunca İslamcı iktidar ile otoriter yönetim arasındaki tercihte İslamcı iktidarın daha tehlikeli olacağına yönelik oluşan algıdır. İslamcı bir iktidarı kendileri için bir tehlike olarak gören Kıptilerin devrim sonrası cumhurbaşkanlığı yarışında Muhammed Mursi’ye karşı Mübarek çizgisini temsil eden Ahmet Şefik’i desteklemesi de bu bağlamda değerlendirilebilir. 

Oysaki Müslüman Kardeşler ile kilisenin ve Kıptilerin ilişkisi, Sedat döneminin aksine Mübarek döneminde gelişmeye başlamıştı. Patrik III. Şenuda, ev hapsinden çıktığında Müslüman Kardeşlerin lideri Ömer et-Tilmisani’nin geçmiş olsun ziyaretinde bulunması 95, 1984 seçimlerinde Müslüman Kardeşler üyelerinin Veft Partisi’nin çatısı altında siyasi faaliyet yürütmesi 96 ve 2005 seçimlerinde parlamentoda 88 sandalye elde eden Müslüman Kardeşlerin Kıptilerin Mısır vatandaşı olduğu ve diğer tüm vatandaşlarla aynı haklara sahip olduğu yönündeki mesajı 97 önemli gelişmelerdi. 

Yukarıda ifade edildiği üzere Mübarek karşıtı gösterilerin başladığı süreçte kilise ve Kıptiler arasında bir ikilik oluşmuştur. Kıptilerin önemli bir kısmı protesto gösterilerine katılırken kilise rejimden yana bir tavır sergiledi. Bununla birlikte Mübarek karşıtı gösterilerin son günlerine doğru kilise, düşük statülü din adamlarının gösterilere katılmasına izin verdi. 11 Şubat’tan sonra ise Kutsal Sinod tarafından “25 Ocak Devrimi ile ilgili Kıpti Kilisesinin Beyanı” isimli bir bildiri yayınlandı. Patrik III. Şenuda bildiride Yüksek Askeri Konseye güvenini ve bağlılığını bildirerek geçiş sürecinde Kıpti kilisesinin her türlü desteği vermeye hazır olduğunu belirtti. 98 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder