YAKIN TARİHİMİZDE SES GETİREN YÜRÜYÜŞLER., BÖLÜM 1
Yakın Tarihimizin, Ses Getiren Yürüyüşleri,Dr. E. Amiral Ergun MENGİ,
Dr. E. Amiral Ergun MENGİ
14 Ocak 2019
Ülkemizde hak arama yürüyüşleri genellikle başka illerden Ankara’ya doğru yapılır. Ankara’nın derde deva olacağı düşünülür. Yakın tarihimizde bir çok yürüyüş yapılmıştır. Bu yürüyüşleri yapan kişiler seslerini Hükümete duyurabilmek için bir hedef, bir amaç uğruna günlerce yol yürümüştür .
Bu yazıda, yakın tarihimizdeki önemli yürüyüşleri ve bunları yapan kişileri özet olarak bulacaksınız.
1. Tüfekleri Ters Asılmış Bir Bölük Türk Askerinin Çanakkale Düşman Hatlarına Yürüyüşü
Güzergah: Ezine’den-Çanakkale’ye, 1922.
Düşmanı 9 Eylül 1922'de İzmir’de denize döküldükten sonra; Türk ordusu, Bursa ve Çanakkale istikametine yönelmiştir. Bu yürüyüş, Çanakkale, İstanbul ve Boğazlarda da egemenliğimize sahip çıkacağımızın iradesini İtilaf Devletlerine göstermek maksadıyla Atatürk’ün emriyle düzenlenmiştir. Boğazları ve İstanbul’u elde tutmak isteyen Birleşik Krallık Başbakanı Lloyd George, General Harington’a Boğazları savunması emrini vermiştir. İngilizler Boğazlar bölgesinin tarafsız bölge (Neutral Zone) olduğunu iddia ederek Türk ordusunun bölgeye girmesini savaş sebebi sayacaklarını ve karşılık vereceklerini ilan ettiler. Atatürk ise böyle bir Tarafsız Bölgeyi tanımadığını ifade etmiştir . Bu sırada resmi geçit düzenindeki Türk Birliği İngiliz savunma hatlarına doğru ilerliyordu. Başkomutan Mustafa Kemal'in talimatıyla, Boğazlar ve İstanbul’un egemenliğine sahip çıkacaklarını, ancak ilk ateş edenin kendileri olmayacağını göstermek için tüfeklerini dipçikleri yukarı, namluları aşağı gelecek şekilde asmışlardı.
Düşmanı 9 Eylül 1922'de İzmir’de denize döküldükten sonra; Türk ordusu, Bursa ve Çanakkale istikametine yönelmiştir. Bu yürüyüş, Çanakkale, İstanbul ve Boğazlarda da egemenliğimize sahip çıkacağımızın iradesini İtilaf Devletlerine göstermek maksadıyla Atatürk’ün emriyle düzenlenmiştir. Boğazları ve İstanbul’u elde tutmak isteyen Birleşik Krallık Başbakanı Lloyd George, General Harington’a Boğazları savunması emrini vermiştir. İngilizler Boğazlar bölgesinin tarafsız bölge (Neutral Zone) olduğunu iddia ederek Türk ordusunun bölgeye girmesini savaş sebebi sayacaklarını ve karşılık vereceklerini ilan ettiler. Atatürk ise böyle bir Tarafsız Bölgeyi tanımadığını ifade etmiştir . Bu sırada resmi geçit düzenindeki Türk Birliği İngiliz savunma hatlarına doğru ilerliyordu. Başkomutan Mustafa Kemal'in talimatıyla, Boğazlar ve İstanbul’un egemenliğine sahip çıkacaklarını, ancak ilk ateş edenin kendileri olmayacağını göstermek için tüfeklerini dipçikleri yukarı, namluları aşağı gelecek şekilde asmışlardı.
Sonuç: Türk askerlerine ateş edilmemiştir. Bu girişim üzerine, Fransız ve İtalyanlar askerlerini Gelibolu tarafına çekmiş İngilizler, Türk ordusuna karşı tek başlarına kalmışlardı. Sonucunda Mudanya‘da bir Mütareke yapılması ve işgal kuvvetlerinin, savaş yapmadan, Çanakkale, İstanbul ve Trakya’yı terk etmeleri sağlanmıştır. Ayrıca, Londra’da bu başarısızlığından dolayı verilen gensoru ile Yunan hayranı Lloyd George Hükümeti düşürülmüştür.
2. Kara Harp Okulu Öğrencilerinin Sessiz Yürüyüşü
Güzergah: Bakanlıklar (okuldan)-Ulus, 21 Mayıs 1960
Ankara’da Siyaset sahnesi, Ordu, Üniversiteler ayrı ayrı kaynıyordu. Hükümetin baskısı, Üniversitelerin talepleri, Ordu’nun genç subayları kontrol altında tutma çabaları yaklaşan kara günlerin habercisiydi. 05 Mayıs 1960 da 555K kod adıyla “Beşinci ayında Beşinde, Saat Beş’te Kızılay’da” yapılan gösteriler çok ses getirmişti. Ancak 21 Mayıs 1960 günü, Ankara sokaklarından akın akın Harbiyeliler Kızılay’a doğru yürümeye başladılar. Tamamen sessiz yapılan bu yürüyüşte, duyulan sadece Harbiyelilerin ayak sesleriydi. Tarihe sessiz yürüyüş olarak geçecek bu yürüyüş, Ulus Zafer Anıtında İstiklal Marşı ve Harbiye Marşı ile sonlandırılmıştır .
Sonuç; Bu Yürüyüş Milli Birlik Komitesi tarafından organize edilmemiş, hatta onları da şaşırtmıştır. Ancak ülkede devam eden siyasi kargaşanın son noktasını oluşturmuştur.
Ankara’da Siyaset sahnesi, Ordu, Üniversiteler ayrı ayrı kaynıyordu. Hükümetin baskısı, Üniversitelerin talepleri, Ordu’nun genç subayları kontrol altında tutma çabaları yaklaşan kara günlerin habercisiydi. 05 Mayıs 1960 da 555K kod adıyla “Beşinci ayında Beşinde, Saat Beş’te Kızılay’da” yapılan gösteriler çok ses getirmişti. Ancak 21 Mayıs 1960 günü, Ankara sokaklarından akın akın Harbiyeliler Kızılay’a doğru yürümeye başladılar. Tamamen sessiz yapılan bu yürüyüşte, duyulan sadece Harbiyelilerin ayak sesleriydi. Tarihe sessiz yürüyüş olarak geçecek bu yürüyüş, Ulus Zafer Anıtında İstiklal Marşı ve Harbiye Marşı ile sonlandırılmıştır .
Sonuç; Bu Yürüyüş Milli Birlik Komitesi tarafından organize edilmemiş, hatta onları da şaşırtmıştır. Ancak ülkede devam eden siyasi kargaşanın son noktasını oluşturmuştur.
3. Çorum Belediye İşçilerinin Yürüyüşü
Güzergah: Çorum-Ankara-İstanbul, 27 Tem-31 Ağu 1966, 32 Gün, 720 Km.
Çorum Belediyesi’nde çalışan işçilerinin “Yalınayak yürüyüşü” ve “ölüm yürüyüşü” olarak da bilinen yürüyüş, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz
eylemlerinden biridir. Çorum Belediye Başkanı tarafından işten atılan 54 işçinin 27 Temmuz 1966 tarihinde Çorum’dan başlattığı 750 Km.lik
yürüyüşü 32 gün sürdü ve 31 Ağustos 1966 tarihinde Taksim Atatürk Anıtı’nda sona erdi.
Genel-İş Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ün yalınayak yürümesi Türkiye işçi sınıfı tarihinin en çarpıcı karelerinden birisini oluşturmuştur.
İşçiler Çorum’dan 260 km yürüyerek 3 Ağustos’ta Ankara’ya vardılar. Anıtkabir’i de yalınayak ziyaret eden işçiler, daha sonra Başbakan Demirel’i ziyaret edemeyince, taleplerini içeren afişleri Başbakanlık kapısına bırakmışlardır. Bu arada Danıştay, Genel-İş Sendikası’nın başvurusu üzerine 5 Ağustos 1966’da Çorum Belediyesi’nin işten çıkardığı işçiler için yürütmeyi durdurma kararı almıştır. Ancak Çorum Belediye Başkanı Kemal Demirer Danıştay kararını uygulamayınca; işçiler İstanbul’a yürüme kararı aldılar. Taksim Anıtında 31 Ağustos’ta son bulan bu bölüm “ölüm yürüyüşü” olarak da anılmıştır.
Sonuç; 31 Ağustos’ta İstanbul’a varan işçiler eylemlerini bitirmedi ve beklemeye başladılar. Eylül ayı ortasında Çorum Belediyesinin işçileri geri almasıyla yürüyüş eylemi bitirildi.
4. Özel Okulların Açılmasını Protesto Yürüyüşü
Sonuç; 31 Ağustos’ta İstanbul’a varan işçiler eylemlerini bitirmedi ve beklemeye başladılar. Eylül ayı ortasında Çorum Belediyesinin işçileri geri almasıyla yürüyüş eylemi bitirildi.
4. Özel Okulların Açılmasını Protesto Yürüyüşü
Güzergah: İstanbul-Ankara, 07-20 Kasım 1967, 14 Gün 370 Km.
1967 yılında özel okulların arka arkaya açılması nedeniyle İTÜ Mühendislik öğrencileri İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüş kararı aldılar. Üzerlerinde “Özel Okullar Devletleştirilmelidir” yazan gömlekleriyle 150 öğrenci, İTÜ Talebe Birliği Başkanı Hasan Yalçın önderliğinde 7 Kasım 1967 Salı sabahı Taksim Atatürk anıtından yürüyüşe başladılar. İzmit'te düzenlenen gösteride İTÜ öğrencisi Harun Karadeniz özetle: "Anayasa, Herkes dil, ırk, düşünce, felsefi inan, din ve mezhep ayrılığı gözetilmeksizin kanunlar önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz demesine rağmen, On binlerce Üniversiteli derslere girmiyor, Neden? Yüz ellisi yollara düşmüş, neden? Köylü çocuğunun okuduğu Köy Enstitülerini kapattılar, neden? Dar gelirlilerin okuduğu askeri ortaokul, liseleri kapatıyorlar, neden? Tekniker okullarını kapadılar, neden? Parasız yatılı öğrenci sayısını azalttılar, neden? Parası olanlar için özel okullar açıyorlar, neden? Şeklinde bir konuşma yapmıştır. Diğer üniversitelerin desteğiyle 14 Kasım 1967 günü Bolu’ya giren öğrenciler "Eğitimde Eşitlik mitingi" yapmıştır.
Sonuç: Öğrenciler çözüm önerilerini “Eğitimde Devrim” adlı kitapta toplamışlar ve yetkililere göndermişlerdir. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS); öğrenci örgüleri, sendikaların katılımıyla, 4-8 Eylül 1968 tarihlerinde icra ettiği “Devrimci Eğitim Şurasında” eğitimdeki sorunlar ve çözümleri dile getirmiştir. İstanbul Mimarlar Odası Başkanı Demirtaş Ceyhun’un açtığı dava sonucunda Anayasa Mahkemesi, 1971 Ocak ayında 625 sayılı yasanın bazı maddelerini iptal etti. Bazı özel okullar kapatıldı, bazı özel okullar değişik adlarla birleştirildi . Ancak, 12 Mart 1971 Askeri darbesiyle bu kazanımlar geri alınmıştır . Günümüzde de devam eden bu soruna İlber Ortaylı “Sandviççi Dükkanı gibi özel okul açılıyor” şeklinde tepki göstermiştir .
5. Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü:
Güzergah: Samsun-Ankara. 1968, 12 gün ve 350 km.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 30 Ekim-10 Kasım 1968 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü, 1919'da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet'in bütün kurumları yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz, dünyada ilk anti-emperyalist ve anti-kapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal'e rağmen yabancıların desteklediği karşı devrimcilerin etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak, saptırılan devrimi rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız.” hedefiyle yapılmıştır.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 30 Ekim-10 Kasım 1968 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü, 1919'da başlayan Mustafa Kemal devrimi kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından amacından saptırılmış, Cumhuriyet'in bütün kurumları yozlaştırılmıştır. Bugün Türkiye’miz, dünyada ilk anti-emperyalist ve anti-kapitalist devrimi gerçekleştiren Mustafa Kemal'e rağmen yabancıların desteklediği karşı devrimcilerin etki alanına girmiştir. Biz Mustafa Kemal gençliği olarak, saptırılan devrimi rayına oturtmaya azimliyiz, kararlıyız.” hedefiyle yapılmıştır.
30 Ekim 1968 günü Samsun-Atatürk anıtından yürüyüşe başlayan 24 öğrenci kısa süre sonra kanunsuz yürüyüş iddiasıyla polis tarafından durdurulmuş ve öğrenciler geceyi Emniyet Müdürlüğü'n de geçirmişlerdir.
Hakim karşısına çıkan öğrencilerden Bozkurt Nuhoğlu “Sayın yargıcım, siz 24 genci değil, Mustafa Kemal'i, O'nun ilkelerini yargılıyorsunuz” şeklindeki ifadesi üzerine, Yargıç “Ne bugün ne de bugünden sonra hiçbir hakim, Mustafa Kemal'i ve O'nun ilkelerini yargılayamaz” dedikten ve Mustafa Kemal Atatürk'e bağlılığını belirttikten sonra duruşmayı erteledi. Serbesttiler . Yolda Çorum'un Alaca İlçesi'nde gericiler tarafından parçalanan Atatürk büstünün inşaatına yardım ettiler. Ancak bu arada “komünistlerin dilinde “111111” diye bir parola dolaştığı provokasyonları başlatılmıştır.
11 Kasım saat 11’de harekete geçilecek diye yansıtılan bu provokasyon siyaset ortamını germiştir. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, “Gençlerin, demokrasi düşmanlarına fırsat verebilecek davranıştan kaçınmalarını” istedi. Türkiye nefesini tuttu yürüyüşü takip ediyordu… Gericilerin yürüyüşteki gençlere saldıracağı konuşuluyordu. İnönü'nün sert çıkışı ve provokasyon yapılacağı iddiaları üzerine bazı gruplar yürüyüşten ayrıldı. Polis engelleri ve provokasyonlar nedeniyle sonlandırılan yürüyüş 10 Kasım 1968’de Anıtkabirde özel deftere “Büyük Önder, Amerikan emperyalizmine karşı İkinci Milli Kurtuluş Savaşımızda izindeyiz. Milli Kurtuluş Savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk Milleti'ni yok etmek gerekir. Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşçüleri” ifadesinin yazılmasıyla son bulmuştur.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, gazetecilerin yürüyüşle ilgili sorusuna, sonradan çok meşhur olacak “Yollar yürümekle aşınmaz.” cevabını vermiştir.
Sonuç: Yürüyüşe katılanlar Anadolu'da bir karşı devrim organize edildiğini, halkın Atatürk'e karşı olmadığını, ancak baskıya karşı duracak eğitime sahip olmadıklarını, sorumluluğun, halkın değil aydınların” olduğunu bir tespit olarak ortaya koymuşlardır.
5. Montaj Sanayisine Hayır Yürüyüşü
Güzergah: İstanbul-Kocaeli, 24-30 Aralık 1968, 7 Gün
24-30 Aralık 1968 tarihlerini “Montaj Sanayi ve Ortak Pazara Hayır” haftası olarak ilan eden gençlik örgütleri İstanbul Teknik Üniversitesi önünden Harun Karadeniz başkanlığında İstanbul-İzmit arasında “montaj sanayisine hayır yürüyüşü” gerçekleştirdiler. Hafta boyunca çeşitli fabrikaların önünde işçilerle bir araya gelerek, halkı ve işçileri montaj sanayisine karşı bilinçlendirme çalışması yaptılar . Dağıtılan bildirilerde şu ifadelere yer veriliyordu: “Türkiye’de insan emeği ucuzdur.
Batının amacı otobüsü Türkiye’de yaptırmak yani ucuz ücretle Türk işçisi çalıştırmak için Türkiye’de montaj fabrikaları kurmaktadır. Sanayileşmeyi Engelleyen Montaj Sanayine Hayır. Onlar Ortak Biz Pazar” .
Sonuç: Montaj sanayinde bir değişiklik olmadı, Her ne kadar işçiler ve halk bilinçlendirmeye çalışılsa da gerek halk ve gerekse yönetenler yeteri kadar eğitimli ve ileri görüşlü olmadığından Türkiye montaj ve yan sanayi ülkesi haline gelmiştir.
6. Büyük Eğitim Yürüyüşü
Güzergah: Ankara, 15 Şubat 1969
Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu tarafından 15 Şubat 1969’da düzenlenen yürüyüşe Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğretmenler, öğrenciler, işçi ve memur sendikaları ile vatandaş katılmıştır.
TÖS Başkanı Fakir Baykurt “Öğretmenler üzerindeki idari ve siyasi baskılara son verilmesi, eğitimde eşitlik, adil ücret ve grev hakkı taleplerini” ifade etmiş ve sözlerini “…Yirmi haneli köydeki emektar eğitmenimizi …üstün görüyoruz… Amerika’nın üretim artığı bayat süttozunu, barış gönüllüsünü, 6. Filonun gölgesinde limanlarımıza boşaltılan donyağını artık istemiyoruz”. Şeklinde tamamlamıştır . Büyük Eğitim Yürüyüşü hep bir ağızdan öğretmen andı okunarak sona ermiştir.
7. Büyük Madenci Yürüyüşü,
Güzergah: Zonguldak-Ankara, 4-8 Ocak 1991. 5 gün. 300 Km.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 28 Kasım 1990’da “Zonguldak kömür havzasında işçiye verilen ücret, sattığınız kömürün bedelini karşılamıyor” şeklindeki ifadesine karşın; işçiler, üretimin bilinçli olarak düşürülmesi, işletmelerin zarar ettirilmesi ve özelleştirmenin önünün açılmasının amaçlandığını ifade etmişlerdir. Genel Maden İşçileri Sendikası ile İşveren (Devlet) arasındaki toplu iş sözleşmesinden sonuç alınamayınca grev kararı alındı.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 28 Kasım 1990’da “Zonguldak kömür havzasında işçiye verilen ücret, sattığınız kömürün bedelini karşılamıyor” şeklindeki ifadesine karşın; işçiler, üretimin bilinçli olarak düşürülmesi, işletmelerin zarar ettirilmesi ve özelleştirmenin önünün açılmasının amaçlandığını ifade etmişlerdir. Genel Maden İşçileri Sendikası ile İşveren (Devlet) arasındaki toplu iş sözleşmesinden sonuç alınamayınca grev kararı alındı.
4 Ocak 1991 tarihine kadar, çevre il/ilçelerinden gelen işçilerle, Zonguldak; Türkiye tarihinin en büyük işçi hareketine sahne oluyordu. Bu harekete dünyadan da destek vardı. Avustralya ve Güney Afrika'dan ithal edilen kömür gemilere yükleneceği sırada liman işçileri direniş gösterir ve gemiler Türkiye'ye boş döner.
Ankara'ya gitmek için beklenen 1150 otobüs gelmemiştir. Bunun üzerine madenciler “Ayaklarımız var. Yürüyeceğiz" açıklamasıyla yürüyüşe geçerler. Madenci eşlerine Zonguldak'ta kalmaları söylense de kadınlar bu öneriyi kabul etmeyerek ve yürüyüşün önemli aktörlerinden biri olurlar. Yaklaşık 100 bin kişi Ankara'ya yürümektedir...
Ankara'ya gitmek için beklenen 1150 otobüs gelmemiştir. Bunun üzerine madenciler “Ayaklarımız var. Yürüyeceğiz" açıklamasıyla yürüyüşe geçerler. Madenci eşlerine Zonguldak'ta kalmaları söylense de kadınlar bu öneriyi kabul etmeyerek ve yürüyüşün önemli aktörlerinden biri olurlar. Yaklaşık 100 bin kişi Ankara'ya yürümektedir...
5 Ocak sabahı Sendika Başkanı Şemsi Denizer, Başbakan Yıldırım Akbulut'la Bolu'da görüşür. Hükümet şartları kabul etmez ve görüşme tıkanır. Dorukhan Tüneli'ne ulaşan madenciler, bir barikatla daha karşılaşır. Ancak işçilerin sloganı “Ölmek var, dönmek yok" şeklindedir. Mengen'den sonraki durak Gerede'dir; burada da bir barikatla madencilerin önü kesilir. Bu kez çıkan arbede de işçilerden 201'i göz altına alınır. Sendika Başkanı Denizer’in "İşçiler hak arama mücadelesi nin dışına çıkmazlar. Yürüyüşümüzün amacı, anlaşma ortamı yaratmaktı. Amacımıza ulaştık. Görüşeceğiz” sözleriyle yürüyüş sonlandırılır.
Sonuç: Büyük Madenci Yürüyüşü, kesin kazanımlara ulaşamamıştır. Sendika ve hükümet arasındaki görüşmeler bir süre sürüncemede bırakıldı. 21 Ocak'ta Denizer-Aykut görüşmesi başladı ancak sonuç alınamadı. 16 Ocak 1991 gecesi ABD, Irak'a savaş açtı. Hükümet 25 Ocak'ta savaş halini gerekçe göstererek grevleri 60 gün süreyle erteledi. Böylece çeşitli sektörlerdeki 115 bin işçi grevleri sonlandırmak zorunda kaldı. Ama bu yürüyüş hükümet değişikliğine neden olmuştur. 292 sandalyeyle tek başına iktidarda olan ANAP, 20 Ekim 1991'deki seçimlerinde 115 sandalyeye düşmüş ve iktidarı DYP-SHP koalisyonuna bırakmıştır.
3 Mart 1992 tarihinde, Zonguldak Kozlu ilçesinde Türkiye’nin o tarihe kadarki en büyük grizu patlaması meydana geldi. 263 Madenci yaşamını yitirdi (Soma’da 301 madenci hayatını kaybetti). Ölen madencilerin eşleri hak arama mücadelelerine uzun süre devam etti.
8. Büyük Anadolu Yürüyüşü 02 Nisan -21 Mayıs 2011
Güzergah: (Artvin-Trakya-Ege-Akdeniz-Harran)- Ankara’ya, 50 Gün
Yürüyüş, 8 Kervan’ın “Doğa Yoksa Biz De Yokuz, Anadolu’yu Vermiyoruz” sloganıyla başlamıştır.
Yürüyüş, 8 Kervan’ın “Doğa Yoksa Biz De Yokuz, Anadolu’yu Vermiyoruz” sloganıyla başlamıştır.
Doğu Karadeniz Kervanı Artvin’den 02 Nisan 2011’de; Güney Ege Kervanı, 9 Nisan Cumartesi Yuvarlakçay’dan at arabaları ile yola çıktı. Marmaris, Akçaova, Datça, Bodrum’dan katılan yürüyüşçülerle 16 Nisan’da Muğla’da birleşti; Mezopotamya Kervanı, 10 Nisan Pazar Hasankeyf’ten; Batı Akdeniz Kervanı, 12 Nisan’da Antalya’dan; Doğu Akdeniz Kervanı 16 Nisan’da Antakya’dan; Ege Kervanı, 17 Nisan ‘da Bornova’dan; Trakya Kervanı 24 Nisan’da Enez’den ve İç Anadolu Kervanı 5 Mayıs’ta, Avanos’tan yola çıkmıştır.
Yürüyüşe ilişkin talepler şu şekilde belirtildi:
1. Doğayı bir meta olarak gören kalkınma modeli terk edilmeli,
2. ‘Her insan doğduğu yerde doyabilmeli’ ilkesinden yola çıkarak, kırsalda yaşayan insanların büyük kentlere göçünü engelleyecek ve geleneksel yaşam biçimlerimizi destekleyecek düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
3. Kırsal yaşamımızı, kültürel mirasımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi tehdit eden, kâr hırsıyla hazırlanmış hidroelektrik santral (HES) ve baraj projelerinin tamamı durdurulmalıdır.
4. Ormanlarımızın yok olmasının önünü açacak 2B yasal düzenlemeleri derhal geri çekilmeli, ormanların özelleştirilmesine dair hazırlıklar durdurulmalıdır.
5. Ne koruma alanlarını ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, bu faaliyetlerin ekosistem üzerindeki etkisi göz ardı edilerek verilmiş tüm maden ruhsatları iptal edilmelidir.
6. Toprakların verimsizleşmesine, temel geçim kaynağı tarım olan köylünün yoksullaşmasına ve su kaynaklarının aşırı kullanımına neden olan yanlış tarım politikaları terk edilmelidir.
7. Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’ lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır.
8. Bizden önce bu topraklarda yaşamış onlarca uygarlıktan günümüze miras kalan Hasankeyf gibi nice kültürel zenginliğimizi tehdit eden projeler ve uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sadece bize değil tüm insanlığa ait bu değerler itinayla korunmalı, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılmalıdır.
9. Sosyal ve ekolojik maliyeti gözardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açacak otoyol, köprü ve konut projeleri durdurulmalı, karbon salınımını azaltacak demiryolu ulaşımı geliştirilmeli ve yaygınlaştırmalıdır.
10. Her geçen gün bir yenisi eklenen, doğaya verdikleri zarar tartışılmaz termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır.
11. …Doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir.
12. Koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir.
13. Doğaya zarar verenlerin ağır cezalara çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
14. Yaptığı yatırımlarla doğanın dengesine müdahale eden icracı bir kuruluş niteliğindeki Devlet Su İşleri (DSİ) ile doğayı korumakla yükümlü Çevre ve Orman Bakanlığı’nı aynı çatı altında birleştiren yapı değiştirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı, şirketlerin çıkarlarını savunmak yerine; asli görevi olan, doğayı koruma görevini yerine getirmelidir.
5. Ne koruma alanlarını ne tarım alanlarını ne de canlı yaşamını dikkate alan madencilik faaliyetleri durdurulmalı, bu faaliyetlerin ekosistem üzerindeki etkisi göz ardı edilerek verilmiş tüm maden ruhsatları iptal edilmelidir.
6. Toprakların verimsizleşmesine, temel geçim kaynağı tarım olan köylünün yoksullaşmasına ve su kaynaklarının aşırı kullanımına neden olan yanlış tarım politikaları terk edilmelidir.
7. Tüm canlı yaşamını tehdit eden hibrit tohumların, GDO’ lu ürünlerin ve üretimde kullanılan her türlü kimyasal maddenin kullanımı durdurulmalıdır.
8. Bizden önce bu topraklarda yaşamış onlarca uygarlıktan günümüze miras kalan Hasankeyf gibi nice kültürel zenginliğimizi tehdit eden projeler ve uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Sadece bize değil tüm insanlığa ait bu değerler itinayla korunmalı, gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarılmalıdır.
9. Sosyal ve ekolojik maliyeti gözardı edilerek planlanan ve şehirlere daha büyük göç dalgalarının gelmesine yol açacak otoyol, köprü ve konut projeleri durdurulmalı, karbon salınımını azaltacak demiryolu ulaşımı geliştirilmeli ve yaygınlaştırmalıdır.
10. Her geçen gün bir yenisi eklenen, doğaya verdikleri zarar tartışılmaz termik santraller ve nükleer santral yatırımları derhal durdurulmalıdır.
11. …Doğayı yok eden şirketler tarafından finanse edilen özel firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporları ve buna izin veren ÇED Yönetmeliği derhal iptal edilmelidir.
12. Koruma alanlarını ticari yatırımlara açan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı geri çekilmeli, Yenilenebilir Enerji Kanunu derhal iptal edilmelidir.
13. Doğaya zarar verenlerin ağır cezalara çarptırılmasını öngören yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
14. Yaptığı yatırımlarla doğanın dengesine müdahale eden icracı bir kuruluş niteliğindeki Devlet Su İşleri (DSİ) ile doğayı korumakla yükümlü Çevre ve Orman Bakanlığı’nı aynı çatı altında birleştiren yapı değiştirilmelidir. Çevre ve Orman Bakanlığı, şirketlerin çıkarlarını savunmak yerine; asli görevi olan, doğayı koruma görevini yerine getirmelidir.
Sonuç: Türkiye’nin dört bir yanından 40 gün 40 gece planlanan ancak 50 gün yol alan kervanlar Ankara’da Gölbaşı’nda durduruldular. Yürüyüşçüler yerlerini terk etmeyerek Gölbaşı Direnişi’ne başladılar. Büyük Anadolu Yürüyüşçüleri konuyu yargıya intikal ettirmelerine rağmen, direnişlerine 17 gün sonra, 6 Haziran 2011 tarihinde “Gölbaşı’ndaki Direnişi, tüm yurda yaymaya karar verdik.
Burada yaktığımız Direniş Ateşi’ni, Yaşam İçin Direniş İnisiyatifi adıyla tüm yurda yayacağız. Doğayı rant uğruna sömüren kapitalist sisteme karşı, yaşam hakkımızı korumak için, mücadele edenler neredeyse Yaşam İçin Direniş İnisiyatifi orada olacaktır” bildirisiyle son vermişlerdir.
9. Yüzde 10’luk Seçim Barajının Kaldırılması
Güzergah: İstanbul-Ankara, 09-26 Temmuz 2013, 17 Gün.
Aylin Kotil “seçimlerde %10 seçim barajının antidemokratiktir. Türkiye’deki mozaik meclise ne kadar yansırsa ülke o kadar huzurlu olur ” sözleriyle başlattığı yürüyüş için; "Sadece eleştirmek, konuşmak, yerimizde oturup, hiçbirşey yapmamak olmaz. Bir farkındalık yaratmak için yürümeye karar verdim. Çünkü, kültürel farklılıkların yönetimde temsil edildiği bir ülke, farklılıkların Meclis'e daha çok yansıdığı bir ülke istiyorum. Seçim barajının düşmesi de bunu sağlayacak." Demiştir.
Seçim barajı düşerse, Türkiye yine koalisyonlara mahkum olur ifadesine, Aylin Kotil, "Koalisyonlardan korkmamak gerekir. Koalisyon hükümeti felaket değildir, Almanya; yıllardır koalisyonlarla yönetiliyor ülke hem siyasi hem de ekonomik istikralı. Ancak Türkiye’deki koalisyonlarda partiler, ne koparabileceklerini tartışıyorlar. Oysa birlikte nasıl geçinebileceklerini düşünmeleri gerekiyor. Bizim de uzlaşı kültürünü, uzlaşmayı öğrenmemiz lazım. Böylece tek partiye mahkum olmaktan kurtulabiliriz..." ifadesiyle karşı çıkmıştır. Aylin Kotil, yürüyüşü sırasında giydiği tişörtlerle, hemen her sıkıntılı konuda mesajlar vermiştir.
Sonuç: Aylin Kotil, yürüyüşü sonunda “yürüyüşünde en büyük desteği baraj altında kalan partilerden alacağımı düşünmüştüm, ancak barajı geçemediği için TBMM'de temsil edilemeyen partilerden sadece BBP ilgilendi. Diğer partilerden ses yok, tepki yok, destek yok. En büyük hayal kırıklığım bu olmuştur” demiştir . Seçim Barajı, TBMM’nin bir karar alamaması üzerine %10 olarak devam etmektedir.
Sonuç: Aylin Kotil, yürüyüşü sonunda “yürüyüşünde en büyük desteği baraj altında kalan partilerden alacağımı düşünmüştüm, ancak barajı geçemediği için TBMM'de temsil edilemeyen partilerden sadece BBP ilgilendi. Diğer partilerden ses yok, tepki yok, destek yok. En büyük hayal kırıklığım bu olmuştur” demiştir . Seçim Barajı, TBMM’nin bir karar alamaması üzerine %10 olarak devam etmektedir.
10. Gezi Eylemlerindeki Polis Şiddetini Protesto ve Hayatını Kaybedenlerin / Yaralananların Faillerini Bulunması,
Güzergah: Antalya- İstanbul. 18 Temmuz- 20 Ağustos 2013, 32 Gün ve 1200 Km.
Taksim gezi parkında Haziran 2013'te icra edilen eylemlerindeki polis şiddetini protesto ve hayatını kaybedenlerin/yaralananların faillerini bulunması talebiyle Antalya’dan 18 Temmuz 2013 günü, İstanbul Gezi Parkı’na kadar sürecek “Adalet Yürüyüşü” Kadir Canbek, Ulaş Çakar, Canberk Apiş ve Batuhan Yücel tarafından başlatılmıştır. Batuhan Yücel ayağındaki ödem nedeniyle yürüyüşü bırakmak durumunda kalmıştır . Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz'ın saldırıya uğradığı, Ankara Güven Park'ta Ethem Sarısülük'ün, Ümraniye'de de Mehmet Ayvalıtaş'ın hayatını kaybettiği yerlere kırmızı karanfiller bırakan , başından vurulan 16 yaşındaki Berkin Elvan'ı Okmeydanı Hastanesi'nde ziyaret eden yürüyüşçüler, saat 21.00'da Gezi Parkı'nda olmayı planlıyordu. Ancak, gençlerin 32 gün ve toplam 1200 kilometre süren yürüyüşleri polis tarafından Gümüşsuyu’nda durdurulmuştur .
Taksim gezi parkında Haziran 2013'te icra edilen eylemlerindeki polis şiddetini protesto ve hayatını kaybedenlerin/yaralananların faillerini bulunması talebiyle Antalya’dan 18 Temmuz 2013 günü, İstanbul Gezi Parkı’na kadar sürecek “Adalet Yürüyüşü” Kadir Canbek, Ulaş Çakar, Canberk Apiş ve Batuhan Yücel tarafından başlatılmıştır. Batuhan Yücel ayağındaki ödem nedeniyle yürüyüşü bırakmak durumunda kalmıştır . Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz'ın saldırıya uğradığı, Ankara Güven Park'ta Ethem Sarısülük'ün, Ümraniye'de de Mehmet Ayvalıtaş'ın hayatını kaybettiği yerlere kırmızı karanfiller bırakan , başından vurulan 16 yaşındaki Berkin Elvan'ı Okmeydanı Hastanesi'nde ziyaret eden yürüyüşçüler, saat 21.00'da Gezi Parkı'nda olmayı planlıyordu. Ancak, gençlerin 32 gün ve toplam 1200 kilometre süren yürüyüşleri polis tarafından Gümüşsuyu’nda durdurulmuştur .
Sonuç: 1 Haziran 2013 günü Kızılay Meydanı'ndaki Gezi eylemleri sırasında öldürülen Ethem Sarısülük'ün davasında sanık polis memuru Ahmet Şahbaz'a verilen hapis cezası paraya çevrildi . Gezi Parkı eylemleri sırasında Mehmet Ayvalıtaş’ın bir aracın çarpması sonucu hayatını kaybetmesine ilişkin davada mahkeme, 09 Mayıs 2018 tarihinde dosyanın dördüncü kez bilirkişi heyetine gönderilmesine karar verdi . Dava halen devam ediyor. İstanbul’da Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğinin isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın davasında, sanık polisin tutuklanması talebi reddedildi . Dava devam ediyor.
11. Berkin için Adalet Yürüyüşü,
Güzergah: Antalya-İstanbul, 08 Mart-01 Nisan 2014, 24 Gün 730 Km.
Yürüyüşün amacı; “Berkin'i vuranların adalet önüne çıkarılması" şeklinde tanımlanmıştır. 08 Mart 2014 Emekçi Kadınlar Günü'nde başlayan yürüyüş, Berkin Elvan’ın tedavi gördüğü hastanede vefat etmesi üzerine mezarına çiçek bırakılmasıyla son bulmuştur. 730 kilometre yol 24 günde kat edilmiştir .
Antalya Halk Cephesi üyesi 5 kişinin, İstanbul Gezi Parkı eylemleri sırasında evinden ekmek almaya giderken kafasına isabet eden biber gazı kapsülü nedeniyle 269 gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı vuran polisin bulunması ve cezalandırılması için 8 Mart’ta başlattıkları yürüyüş tamamlandı .
Sonuç: İstanbul’da Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğinin isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın davasında, sanık polisin tutuklanması talebi reddedildi . Dava devam ediyor.
12. Trafik Kazalarında Yayalara Çarpma Suçuna “Bilinçli Taksir” Maddesinin Eklenmesi,
Güzergah: İstanbul-Ankara, Haziran 2000, 21 Gün,
30 Nisan 2000 gecesi Bağdat Caddesi’nde trafik terörüne kurban verdiği 21 yaşındaki kızı Selin için kızının ölümünden sonra 21 günde İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Boray Uras, Çünkü Selin 21 yaşındaydı, yürüyüşümü Selin’in her yaşı için ‘bir’ gün olarak hesapladım” ifadelerini kullanmıştır.
Sonuç: TBMM öneriye büyük destek verdi. Ankara varışından sonra TBMM’de tüm partilerin katılımıyla toplantı yapıldı. Trafik Kazalarını İnceleme Komisyonu kurulması kararlaştırıldı. 67 vilayetin hepsi dolaşıldı ve trafik kazalarının nedenleri konusunda görüşmeler yapıldı. Bilinçli Taksir Yasası çıkartıldı .
Sonuç: TBMM öneriye büyük destek verdi. Ankara varışından sonra TBMM’de tüm partilerin katılımıyla toplantı yapıldı. Trafik Kazalarını İnceleme Komisyonu kurulması kararlaştırıldı. 67 vilayetin hepsi dolaşıldı ve trafik kazalarının nedenleri konusunda görüşmeler yapıldı. Bilinçli Taksir Yasası çıkartıldı .
13. Okulda Hayatını Kaybeden Oğlu Efe Boz'un, Bölge İdare Mahkemesi'nde görülen davasını protesto
Güzergah: İstanbul-Ankara; 12-23 Nisan 2011
Maltepe’deki ilköğretim okulunda üzerine düşen lavabonun boğazını kesmesi yüzünden hayatını kaybeden 6 yaşındaki Efe Boz'un babası Kemal Boz, Bölge İdare Mahkemesi'nde görülen davada, okul idaresinin oğlunun yaramaz olduğu ve aileyi tazminat almaya çalışmakla suçlayan ifadesini protesto için İstanbul’dan Ankara'ya yürümüştür .
Sonuç: Kemal Boz 23 Nisan’da vardığı Ankara’da "Başka Efeler ölmesin, okullardaki güvenlik standartları iyileştirilsin" diyerek eşi Nurdan BOZ’la birlikte bir yıldır sürdürdükleri imza kampanyasında toplanan 115 bin imzayı TBMM'ye teslim etmiştir. Ancak, Efe Boz davasında karar dört yıl sonra çıkmıştır .
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder