9 Kasım 2020 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 23

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ., BÖLÜM 23


Cumhuriyet Tarihi, Demokrasi, Darbe, Post Modern Darbe, Eğitim, 28 Şubat 1997 Askeri Darbesi,İsmail GÜLMEZ, Yrd. Doç. Dr. Yavuz ÖZDEMİR,
Aczimendi, Fadime Şahin, Fadıl Akgündüz , Hüsamettin Cindoruk, Mesut Yılmaz, 


 

Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı söz alarak özetle şu  konuşmayı yapmıştır: 
“TSK, demokrasiye inanmaktadır. Bizim için laiklik, demokrasi kadar önemlidir. 
Din ahlaktır. Ahlaksız bir adamın dini de olmaz. Dindarlıkla siyaset, birbirine 
karıştırılmamalıdır. MGK’da, Türkiye’nin birçok meseleleri görüşülmektedir. Özellikle, komşularımızla ilişkilerde, bir düşman çemberinin içindeyiz. Böyle bir dönemde, Cumhuriyet’in temel ilkeleri konusunda, toplumda, yaygın bir tartışma ortamı yaratılmaktadır. Köktendinci akımlar, Türkiye’de psikolojik bir rahatlama içindedir. 

Destek alarak yavaş yavaş, laik demokratik Cumhuriyet’i değişmeye yönelik, 
hazırlıklara girişmektedirler” şeklindeki açıklamaları ile Türkiye’nin içinde bulunduğu “irtica ve şeriat” tehlikesini ve laik demokratik Cumhuriyet düzeninin gerekliliğini anlatmaktadır. 

Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı’dan sonra Kuvvet Komutanları söz alarak çeşitli konuşmalar yapmış olmakla beraber MİT Raporuna ve 
irtica raporlarına dayanarak laik demokratik Cumhuriyet’e vurgu yaparak Refah-Yol Hükümeti’nin 8 aylık faaliyetlerinden örnekler vererek şu şekilde konuşmalar 
yapıyorlardı: 
. “Son dönemlerde, açılan cami sayısıyla, okul sayısı, örgün eğitim ile Kur’an kursları arasındaki fark dikkat çekicidir. 
. Laikliğe, Anayasaya, Atatürk İlke ve İnkılapları ile devrim yasalarına aykırı davranışlar, özendirilip, yüreklendirilmektedir. 
. Bazı Hükümet üyeleri, tavırları ve açıklamaları ile birlikte, laikliğe, Atatürk İlke ve İnkılaplarına, Anayasaya ve yasalara aykırı hareket etmektedirler. 
. Özellikle Erzurum, Yozgat, Sultanbeyli ve Kayseri’de şeriat devleti özentileri organize durumdadır. 
. Tutuklanarak cezaevine konulan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, yargılanıp cezalandırılmalıdır. 
. Kur’an Kursları ve İmam-Hatip Okulları, irtica faaliyetleri için önemli bir kaynak haline gelmiştir, derhal 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmelidir. 
. Tarikat liderlerinin, bir başbakan tarafından onurlandırılması ve ön plana çıkarılması, devrim yasalarına aykırı bir davranıştır. 
. Dergâh ve tarikat faaliyetleri artmış, oysaki devrim yasaları, bunların mutlaka kapatılmasını gerektirmektedir. 
. Tarikatlar, vakıflar aracılığı ile örgütlenmekte, köktendinci finans kuruluşları, radyo ve TV kanalları kurmakta ve bunlar aracılığı ile halkımız rejime karşı 
kışkırtılmaktadır. 
. Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın Alevi vatandaşları ile ilgili sözleri, toplumsal barışı tehlikeye düşürecek niteliktedir. 
. Sonuç olarak Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmış olan öneriler MGK Kararları olarak kabul ve ilan edilmeli ve gereği yerine getirilmelidir.” 
MGK 28 Şubat 1997’de toplanacaktı. Artık gerilim ortamı devletin her 
kademesinde fark edilir hale gelmişti. Komuta kademesi MGK’ya vaktinden önce 
gelmişti. Yapılacak MGK Toplantısının tek bir özel gündemi vardı oda “irtica tehdidi” idi. 

MGK Toplantılarının rutin sunumlarının yapılmış ve asıl gündemi teşkil eden irtica 
konusu ele alınacağı özel bölüme geçilmişti (Öztürk-Yurteri, 2011, s.180). 
Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve MİT tarafından gerekli hazırlıklar 
yapılmış ve olmakla beraber bürokratlar toplantı salonundan ayrılmış ve sadece kurul üyeleri kalmıştır. 
Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı’dan sonra Kuvvet Komutanları söz almış ve genel olarak yukarıdaki konuşmaları yapmışlardır. MGK Gündemine baktığımızda ülkenin gündemi ve sorunları yerine daha ziyade Refah Yol  Hükümeti’nin 8 aylık faaliyetlerini ve icraatları anlatılmakla beraber özellikle şeriat 
tehdidi ön plana çıkarılmıştır. Bununla beraber özellikle Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller MGK’da yaptıkları konuşmalarda askerin konuşmalarına yakın bir tavır sergilemekle beraber, askerlerin önerilerine sıcak baktıklarını belirtirler. Ancak Tansu Çiller konuşmasında yine de demokrasi vurgusu yapmayı ihmal etmedi: 

“Demokratik rejimin kesintiye uğrayacağı yolunda ki iddialar, Batı nezdinde 
Türkiye’yi zor duruma sokmaktadır. Demokrasinin de laikliğinde teminatı biziz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın” şeklindeki açıklamaları ile demokrasiye olan inancını ortaya koymuştur. 

Genel olarak toplantıda konuşanlar ve toplantıda konuşulan gündemler böyle 
olmakla beraber asıl iddiaların sahibi RP lideri ve Refah-Yol Hükümeti Başbakanı 
Necmettin Erbakan toplantı boyunca sakin görünüyordu. Başbakan Erbakan söz sırası kendisine geldiğinde, görevliden, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in önünde duran Anayasayı kendisine getirmesini rica ettikten sonra sakin bir üslupla şunları söyledi: 
 “Önce, tüm üyelerin, samimi duygularını içtenlikle dile getirmiş olmasından dolayı, bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Son zamanlarda, bazı odaklar, Refah-Yol Hükümeti ile TSK’yı, karşı karşıya getirme gayreti içindeler. Biz, RP ve Refah-Yol Hükümeti olarak, hiçbir zaman rejimi değiştirme gayreti içinde olmadık ve olmayız. Biz, laikliğin din düşmanlığı olarak gösterilmesine karşıyız ve laikliğin, her fırsatta inançlı insanlara karşı kullanılmasından rahatsızlık duyuyoruz.” 
Ancak, Türkiye’de laiklik, bazı çevreler tarafından din düşmanlığı şeklinde 
anlaşılıyor. Laiklik, din düşmanlığı olarak algılanmamalıdır. Biz, Avrupa ve 
Amerika’da ki laiklik uygulaması ne ise, ülkemizde de, aynen öyle olmasını istiyoruz. 

Buna karşı dindarlıkta, laiklik karşıtı olmak, demek değildir. 
Refah-Yol Hükümeti olarak, gayemiz devlet-millet kaynaşmasını temin etmektir. 
Bu bakımdan, hükümetimiz hakkında yapılan bu propagandalar, maksatlıdır. Refah-Yol Hükümeti’nin, bugüne kadar laiklik karşıtı hiçbir bir icraatı olmamıştır. Birkaç partinin yaptığı bazı hareket ve sarf ettiği sözlerin hükümet icraatı gibi algılanmaması gerekir. 
Kurulun asker üyesi arkadaşlarımız, bazı tekliflerde bulundular. Bu teklifler, 
MGK Kararı haline getirilsin, dediler. Anayasayı korumak, elbette hepimizin görevi, ancak anayasa bir bütündür. Anayasayı korumak, bütününü korumakla olur. Onun için ben, şimdi size, anayasanın 2’nci maddesini okuyacağım, ama yarısını değil tamamını okuyacağım… Önce yapılan teklifler bu madde de ki prensiplere uygun mu değil mi ona bakmak lazım. Biz MGK olarak sadece laikliği değil bu madde de yazılı olan hususların her birinin korumakla yükümlüyüz… 
Görülüyor ki, bu madde de toplumun huzuru var, milli dayanışma faktörü var, 
adaletle muamele ilkesi var, insan haklarına saygı var. Bunların her birinin, ayrı ayrı dikkate almak zorundayız. Yapılan önerileri, önce bu kriterler açısından 
değerlendirmemiz gerekir. Vakit hayli geç oldu, ama müzakerelere devam edebiliriz… Toplantının uzaması, dışarıda bazı tedirginliklere yol açabilir derseniz, toplantıyı yarına erteleyelim, yarın kaldığımız yerden devam edelim, ama mutlaka tartışalım. İsterseniz yapılan bu teklifleri MGK Genel Sekreterliği’ne gönderelim, onlar bu Anayasal kriterler açısından teklifleri incelesin, ondan sonra önümüze getirilsin, konuşalım.” 
Başbakan Necmettin Erbakan’ın konuşması bu şekilde devam ederken, 
Erbakan’ın sözünü kesen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel şu öneride bulundu: 
“MGK Genel Sekreterliği’nde bu incelemeyi yapmak için, ne yeterli hukuk 
müşaviri kadrosu var, ne hukuk uzmanları. Bence Genel Sekreter bunları, bir yazı ile hükümete göndersin, incelemeyi hükümet yaptırsın!” 
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in MGK gündemine yapmış olduğu bu teklif 
çok yerinde olmakla beraber, teklif tüm üyeler tarafından tartışılmadan kabul edildi. 
Böylece, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tavsiye karar haline getirilmesi için 
yapılan öneriler MGK Kararı haline getirilmeksizin Başbakanlığı gönderilmek üzere 
MGK Genel Sekreterliği’ne tevdi edildi. 
Böylece yoğun basın ve medya ilgisi ile beraber saat 15.00’da başlayan 28 Şubat 
1997 MGK Toplantısı yoğun ve tartışmalı gündemlerle beraber yaklaşık olarak 8,5-9 saatlik toplantı sonrasında gece yarısı 24.00’a doğru yine aynı yoğun basın ve medya ilgisi altında sona ermiştir (Kazan, 2013, s.267-270). 28 Şubat günü 8,5-9 saat süren MGK toplantısının ardından yayımlanan 18 maddelik bildiriyle, başta inanç ve ibadet özgürlüğü, basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, kılık kıyafet özgürlüğü, eğitim özgürlüğü, vb. konulara yönelik tartışmalar kamuoyunun gündemine oturmuştur (Öcal, 2009, s.16). 
Tarihi 28 Şubat 1997 MGK Toplantısı uzun ve tartışmalı gündem ve konuların 
sonucunda saat 24.00’a doğru sona ermiştir. MGK sonrasında ise sıra, 28 Şubat 
sürecinde oldukça etkili olan, sürecin öncesi ve sonrasıyla topluma yön veren, gazete manşetleri ile adeta ülke gündemini ve siyaset atmosferini tayin etmiş olan medya ve basın kuruluşlarına dağıtılacak “Milli Güvenlik Kurulu Bildirisi’nin” hazırlanmasına gelmişti. 

Başbakan Necmettin Erbakan, öncesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın 
önerilerine göre ayrıntılı bir şekilde hazırlanan taslak bildiri metnine itiraz etmiştir. 
Başbakan Erbakan’ın bu itirazı üzerine Kurul’un asker üyeleri yeniden yazılacak olan bildiride, “Sincan” ve “Türban” gibi tartışmalı konularında metinde yer almasını istemişlerdir. Bu düşünce üzerine Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Bildirisi’nde özel konulara yer verilmemesini, genel ifadelerle yetinilmesini istiyordu. 
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’de aynı Başbakan Erbakan gibi düşünüyor, 
yayınlanacak MGK Bildirisi’nde sivil ifadelerin olmamasını ve kamuoyunu rahatlatacak bir üslubun kullanılmasını istiyordu. Bu görüşler ile beraber uzun süren müzakereler sonrasında askeri kesimin laiklik konusunda ki endişe ve kaygıları ile Başbakan Erbakan’ın hazırlanacak bildirinin yumuşatılması yönünde ki önerileri dikkate alınarak ortak bir formül bulundu ve bildiri o gece hazırlanıp basına dağıtıldı (Kazan, 2013, s.270-271). 

5.6.2. 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu Basın Bildirisi 

Toplantı sonucunda ortaya çıkan aşağıdaki Basın Bildirisi, MGK Genel 
Sekreterliği tarafından basın kuruluşlarına fakslanmıştır. 

 Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden Bildirilmiştir; 

1. MGK, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı başkanlığında; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve MGK Sekreteri’nin iştirakleriyle Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkünde aylık olağan toplantısını yapmıştır. 
2. Kurul’un bu toplantısında; bölücü terörle mücadelede şimdiye kadar alınan tedbirler ve elde edilen sonuçların genel bir değerlendirmesi yapılmış, bu mücadelenin devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne gönülden inanmış, bu inancı sonsuza dek sürdürmeye azimli halkımızın, basınımızın, devletin bütün kurum ve kuruluşları ve milli iradenin sembolü olan yüce parlamentonun destekleriyle çok olumlu bir noktaya ulaştığı müşahede edilmiştir. Elde edilen bu sonuçların bundan sonra halkımızın huzur ve güvenliğine ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal yaşamına olumlu olarak yansıması için bu konuda alınacak tedbirlerin bir plan dâhilinde süratle yürürlüğe konulması hususunda 
görüş birliğine varılmıştır. 
Alınacak olan bu tedbirlerin güvenlik içinde gerçekleştirilebilmesi bakımından halen 9 ilde devam etmekte olan Olağanüstü Hal uygulamasının 30 Mart 1997 tarihinden itibaren 4 ay daha uzatılması uygun bulunmuş ve bu görüşün Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir. 
3. Toplantıda, Kıbrıs Sorunu ve Yunanistan'la ilişkilerle ilgili durum 
değerlendirilmesi yapılmış, bu konuda Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve 
menfaatlerini korumayı amaçlayan siyasi, ekonomik ve askeri tedbirler 
uygun bulunarak Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir. 
4. Toplantıda bilhassa, Anayasa ile Atatürk Milliyetçiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı, çağ dışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; 
. “Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği, 
. Anayasa’nın tanımladığı, Cumhuriyetin Demokratik, Laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkân sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı, 
. Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların laik ve anti-laik 
ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, 
. Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve 
toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, 
. Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri 
anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların göz ardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı, 
. Türkiye'nin 1997 yılı içinde, AB’ne tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef olarak sürdürdüğü böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşlar bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple; Demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek, her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk Devleti olduğu yönündeki temel ilkelerinin Anayasamızın ve Devletimizin teminatı 
altında olduğu, rejimin; kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği, 
. Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, Bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin Bakanlar Kurulu’na bildirilmesine karar verilmiştir.” (TBMM, 2012, s.1039-1041). 

Basın Bildirisinde yer alan “Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, 
toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden 
olacağı değerlendirilmiş” ifadesi kamuoyunun en fazla üzerinde durduğu konu 
olmuştur. Her ne kadar bu yaptırımların ne olacağı yayımlanan Basın Bildirisi’nde 
açıkça belirtilmemişse de, bu ifade, basın-yayın organlarında Refah-Yol Hükümeti ’ne yönelik bir tehdit olarak değerlendirilmiştir. 

Başbakan Erbakan'ın MGK’da kabul ettiği irtica ile mücadele programını 
hükümetten geçirmesi geciktikçe ülkedeki yüksek olan siyasi atmosfer daha da 
gerginleşmiştir. Başbakan Erbakan’ın Meclis desteği arayışı istediği gibi 
sonuçlanmamış, ANAP'tan destek alması söz konusu olmamıştır. DSP lideri Bülent Ecevit ve CHP lideri Deniz Baykal ise ortak bir açıklamayla, “Ya İmza, Ya İstifa” demişlerdir. Tansu Çiller, 5 Mart'ta Başbakan Erbakan'a giderek konunun hassasiyetine dikkat çekmiş, netice itibariyle Başbakan Erbakan, tarihi MGK kararlarını imzalamıştır. 
İrtica ile mücadele için Başbakanlık Takip Kurulu Başbakan Erbakan ve bakanlarının imzasıyla kurulmuştur (Özgan, 2008, s.78). 

MGK toplantısından çıkan kararlar ve sonrasında yapılan açıklamalar yeterli 
görülmemiş olmakla beraber, Bu durum toplantıyı hemen izleyen günlerde ordunun ve askerlerin görüş ve düşüncelerinin, altında Başbakan Erbakan’ın imzasının yer alacağı bir MGK Genel Sekreterliği yazısı ile yürütmeye ve yönetime yansıtılması girişimine neden olmuştur (Öztürk, 2006, s.53). 
Basın-yayın organlarına ulaştırılan söz konusu Basın Bildirisi ekinde, MGK 
toplantısında alınan 406 sayılı kararın EK-A’sı yer almıştır. Böylece, MGK toplantıları tarihinde ilk kez olmak üzere, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu’na göre açıklanması mümkün olmayan “Gizli” “Gizlilik Dereceli” bir MGK kararı kamuoyuna duyurulmuştur (Komisyon, 2012, 163). 



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder