BÜTÜN BOYUTLARIYLA SURİYE KRİZİ VE TÜRKİYE, BÖLÜM 2
Konsey çatısı alında gerçekleştirilen birlikteliğe rağmen Suriye muhalefeti
içindeki görüş ayrılıkları devam etmiştir. Suriye Ulusal Konseyi’ni teşkil
eden dini eğilimli gruplar, laikler, liberaller ve Kürtler arasında ortak bir tutum
sağlanamamış, Konsey’de Müslüman Kardeşler’in çoğunlukta olması eleştirilmiştir.
Konsey içindeki fikir ayrılıkları ve takip edilecek strateji konusundaki
yaklaşım farklılıkları Esed iktidarının elini güçlendirmiştir.
Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içindeki birlik sorunu ve anlaşmazlıklar, uluslararası toplumda Konsey’in Esed sonrası süreci yönetebileceği izlenimi oluşmasını engellemiştir. Suriye muhalefetinin içerisinde yer alan gruplar Esed iktidarının devrilmesinde izlenecek yöntem konusunda anlaşmazlık yaşamıştır. Suriye Ulusal Konseyi çizgisindeki unsurlar Esed rejiminin dış müdahaleyle sona erdirilmesini hedeflerken, Suriye içerisinde Esed
yönetimiyle birebir çarpışan muhalifler Baas rejiminin dış müdahale olmadan
kendi güçleriyle devrilebileceğini öngörmüştür.
Diğer taraftan yurtdışındaki muhalefetle Suriye halkı arasında bir koordinasyon
eksikliği yaşanmıştır. Suriye Ulusal Konseyi üyeleri uzun süredir yurtdışında
bulunduğundan dolayı halk ile doğrudan bağlantı kurmakta ve halkın
isteklerini anlamakta güçlük çekmiştir. Suriye’de halkın talebi sadece özgürlük
ve demokrasi ile sınırlı değildir. Halk, özgürlük ve demokrasi talep ettiği
nispette sosyo-ekonomik şartlarının geliştirilmesini, refah düzeyinin yükseltilmesini beklemektedir. Halk, Esed rejiminin devrilmesiyle ülkedeki devlet kurumlarının yıkılmaması gerektiğine inanmakta, Irak’taki sürecin Suriye’de tekerrür etmesini istememektedir.
Suriye Ulusal Konseyi, Suriye’deki süreçle ilgili dünya kamuoyunu yönlendirme de zayıf kalmıştır. Konsey, halka karşı şiddete başvurmasından dolayı Esed’in iktidarı bırakması gerektiği mesajını uluslararası topluma yeterince ulaştırama mış, Esed rejiminin muhalefet aleyhinde yürüttüğü propagandaya karşılık aynı düzeyde bilgilendirme kampanyası gerçekleştirememiştir. Suriye Ulusal Konseyi başta Türkiye olmak üzere ABD, Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından Suriye’nin tek muhalif temsilcisi olarak resmen tanınmış olsa da, Konsey’in Esed sonrası döneme geçiş sürecini yönetebilecek düzeyde etkili olduğunu uluslararası kamuoyuna ifade edemediği gözlemlenmiştir.
Suriye Ulusal Konseyi liderliğindeki muhalefet hareketi içinde ortaya çıkan
bölünmüşlüğün uluslararası toplumun Suriye krizi ile ilgili net bir tavır alamamasında etkili olduğu ifade edilebilir. Suriye’ye askeri müdahale, insani yardım koridoru, tampon bölge oluşturma ve diğer seçenekler konusunda dünya
kamuoyundaki mevcut kararsızlık kısmen muhalefet hareketi içindeki birlik
sorunuyla ilişkilendirilebilir. Nitekim muhalefeti yönlendiren güçlü bir liderin
olmayışı da dünya kamuoyunun bu kararsızlığını pekiştirmiş, muhalefete bir
bakıma kuşkuyla bakılmasına yol açmıştır.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 2 Kasım 2012 tarihindeki Hırvatistan
gezisi sırasında yaptığı açıklamada, Suriye Ulusal Konseyi’nin tek başına
Suriye’yi temsil etmediğini, Kürtlerin ve Nusayrilerin de temsil edildiği geniş
katılımlı bir muhalefet yapısı oluşturulması gerektiğini ifade etmiştir. Clinton
ülke içinde Esed rejimine karşı savaşan insanları temsil edebilecek daha etkili
bir muhalefet cephesinin teşkil edilmesi gerektiğini, bu kapsamda Suriye Ulusal
Konseyi’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini beyan etmiştir.
Suriye Ulusal Konseyi böyle bir gündemle 4-7 Kasım 2012 tarihleri arasında
yeni başkanını ve yönetim kurulunu seçmek ve üye sayısını artırarak temsil
niteliğini güçlendirmek amacıyla Doha’da bir kongre gerçekleştirmiştir.
Katar’ın teşebbüsüyle düzenlenen Doha Kongresi’nde ilk aşamada Suriye
Ulusal Konseyi başkanlığına Hıristiyan asıllı George Sabra seçilmiştir.
Kongre’de daha sonra Konsey’in kapsamının genişletilmesi ve uluslararası
toplumun desteğinin daha çok sağlanması hedefi gündeme alınmıştır. Toplantı
sonucunda muhalefet kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıkların ve çekişmelerin
kısmen de olsa üstesinden gelmiş ve 11 Kasım’da “Suriye Devrimi ve Muhalefet
Güçleri Ulusal Koalisyonu” adı altında Suriye’deki tüm kesimlerden
oluşan yeni bir muhalefet çatısı kurulmuştur.9
Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu (SMDK) başkanlığına
din adamı Ahmed Miaz El-Hatib, başkan yardımcılığına Riyad Seyf ve
Sehir Atasi getirilmiştir. Koalisyon’da Suriye Ulusal Konseyi dışında Suriyeli
Türkmenler ve Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin üçer üye ile temsili sağlanmış
ve kadınların %15 oranında temsil edilmesi kararlaştırılmıştır. Yeni
Koalisyon’da ayrıca Suriye’nin on dört vilayetinden yerel temsilcilerin bulunması, iç ve dış muhalefet arasındaki koordinasyon eksikliğinin giderilmesi
açısından önem arz etmektedir. Koalisyon, Suriye’deki devrim hareketinden
%33, siyasi oluşumlar ve kitlelerden %45 oranında katılım sağlayarak toplamda
400 üyeye ulaşmıştır.10
Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu, kuruluşunun ardından
bir bildiri yayımlamış, Koalisyon’un çatısı altındaki muhalif gruplar arasında
sağlanan uzlaşmayı dünya kamuoyuna duyurmuştur. Uzlaşma sağlanan
hususlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır.
• Doha toplantısında hazır bulunan Suriye Ulusal Konseyi ve diğer muhalif gruplar Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu’nun teşkil
edilmesi konusunda anlaşmıştır. Koalisyon’un üyeliği bütün Suriyeli muhalefet gruplarına açıktır.
• Koalisyon, herhangi bir şekilde rejimle diyaloga girmeyecektir.
• Koalisyon, devrimin ortak askeri konseylerini destekleyecektir.
• Koalisyon uluslararası arenada tanındıktan sonra Geçici Suriye Hükümeti’ni kuracaktır.11
Koalisyon, kuruluşunun ardından Türkiye, Körfez ülkeleri, Arap Birliği,
ABD, Fransa ve İngiltere tarafından Suriye’nin meşru temsilcisi olarak tanınmıştır.
Koalisyon’un Konsey’in durumuna düşmemesi için önümüzdeki süreçte ülke içinde Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren unsurların güvenini kazanması önem arz etmektedir. Ülke içindeki silahlı unsurların tek çatı altında toplanması ile Suriye muhalefeti, uluslararası toplumun güvenini kazanabilecek ve Batılı ülkelerin desteğini temin edebilecek konuma gelebilir.
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Koalisyon Esed sonrası dönem için ortak
bir politik vizyon üzerinde mutabakata varmazsa yeniden parçalanma riskinden
kurtulamayacak ve dolayısıyla Koalisyon’un etkili bir muhalefet gerçekleştirmesi
mümkün olamayacaktır.
Mart 2013’te Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu başkanlığından istifa eden El-Hatib’in yerine George Sabra getirilmiş, Koalisyon
üyeleri Geçici Hükümeti kurmak için İstanbul’da bir araya gelmiştir. 62 koalisyon üyesinin oy kullandığı seçimlerde Gassan Hito, 35 üyenin oyunu alarak Geçici Hükümetin Başbakanı olmuş, Koalisyon’un sözcüsü ve muhalefetin
önde gelen isimlerinden Velid Bunni ise dış güçlerin Hito’yu kendilerine dayattığını ifade etmiştir.12 8 Temmuz 2013 tarihinde Gassan Hito görevinden
istifa ettiğini açıklamış, İstanbul’da tekrar bir araya gelen Koalisyon üyeleri
Ahmet Asi El-Carba’yı yeni lider olarak seçmiştir.
2.1.1. Suriye Kürt Ulusal Konseyi
Esed iktidarı kriz sırasında ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda bulunan Kürt
nüfusun muhalefet hareketine katılmasını önlemek maksadıyla 7 Nisan 2011
tarihinde 300 bin civarında kimliksiz Suriyeli Kürt’e vatandaşlık vermiştir.
Esed rejiminin bu adımı, Suriyeli Kürtlerin halk hareketine katılıp katılmama
konusunda tereddüt etmesine yol açmış, Kürtler muhalefet içinde yer almak
konusunda fikir ayrılıkları yaşamıştır. Böyle bir konjonktürde Kürt aktivistler,
Suriye Ulusal Konseyi’nin Kürtlerin taleplerini göz ardı ettiği gerekçesiyle
Kürt Ulusal Konseyi adlı farklı bir yapılanmaya gitmiştir. Suriye Kürt Ulusal
Konseyi, Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında 26 Ekim 2011 tarihinde Erbil’ de Mesud Barzani’nin desteği ile kurulmuştur.13
Kürtler, Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve Kürt milli kimliğinin
anayasal olarak tanınması taleplerini ileri sürerek Suriye Ulusal Konseyi çatısına
dâhil olmamıştır. Kürtlerin bu konudaki tutumunun ardında iki temel nedenin yattığı değerlendirilmektedir. Birinci neden, Kürtlerin Suriye Ulusal Konseyi’ne dâhil oldukları takdirde kendilerini uluslararası topluma tanıtmakta
zorlanacakları ve Konsey içinde Kürt kimliğinin arka planda tutulacağı
yönündeki kaygılarıdır. İkinci sebep ise Suriyeli Kürtlerin kuzey Irak’taki gibi
bir özerklik kazanma arzusudur. Ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda yaşayan Kürtlerin Suriye nüfusu içindeki oranı %8-10 civarındadır. Kürtler, Nusayrilerden sonra ülkenin en büyük azınlığı konumundadır. Kuzey Irak’taki
yapıya benzer bir özerklik fikrine sıcak bakan Suriyeli Kürtler, bu nedenlerle
Suriye Ulusal Konseyi ile aynı çatı altında Esed yönetimine karşı mücadele
vermeyi kabul etmemiş, Konsey’in toplantılarına katılmamıştır. Dolayısıyla
Suriye’deki krizin belirsizliği de göz önünde bulundurulduğunda Kürtlerin diğer
muhalif unsurlarla tek çatı altında toplanması beklenmemektedir.
Bütün bu gelişmeler ışığında Erbil’de Dr. Abdulhekim Beşar başkanlığında kurulan Kürt Ulusal Konseyi’ne Mayıs 2012’de Suriyeli Kürt partiler de katılmaya başlamıştır. Konsey’e ilk etapta katılan Suriyeli Kürt partiler ve liderleri aşağıda sıralanmıştır.
• Suriye Kürt Demokratik Partisi - Dr. Abdulhekim Beşar
• Kürt Demokratik Partisi - Nasrettin İbrahim
• Suriye Kürt Demokratik Ulusal Partisi - Tahir Safok
• Kürt Demokratik Eşitlik Partisi - Aziz Davud
• Kürt Demokratik İlerleme Partisi - Hamit Derviş
• Kürt Demokratik Birlik Partisi - Şeyh Ali
• Suriye Kürt Birlik Partisi - İsmail Hamu
• Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Osu
• Suriye Kürt Özgürlük Partisi - Mustafa Cuma
• Suriye Demokratik Kürt Partisi - Şeyh Cemal
• Kürt Solcu Partisi - Muhammed Musa
• Kürdistan Birliği Partisi - Abdulbasıt Hamo
• Kürt Demokratik Partisi - Abdurrahman Aluci
• Kürdistan Demokratik Partisi - Yusuf Faysal
• Kürt Demokratik Uzlaşı Partisi - Neşat Muhammed
• Suriye Kürt Solcu Partisi - Salih Cadu14
2003 yılında Suriye’nin kuzeyinde PKK tarafından kurulan PYD, 11 Temmuz
2012 tarihinde Mesud Barzani liderliğinde kuzey Irak’ın Erbil kentinde toplanan
Suriyeli Kürt muhalefet partileriyle anlaşarak Kürt Ulusal Konseyi’ne
katılmıştır. PYD, Orta Doğu’da dört parçalı konfederal bağımsız bir Kürdistan
hedefiyle faaliyet gösteren PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu olarak
hareket etmektedir. Esed yönetimi, Türkiye’nin Suriyeli muhalefete destek
vermesine karşılık Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda Kürtlerin yoğun olarak
yaşadığı bölgeleri çatışmaya girmeden PKK/KCK terör örgütü güdümündeki
PYD’ye bırakmıştır. Terör örgütü Esed rejiminin sağladığı serbestlikle
PYD’yi Suriye’nin kuzeyinde etkili bir aktöre dönüştürmüş, Halkçı Koruma
Birlikleri adı altında PYD’nin askeri kanadı statüsünde silahlı bir yapı teşkil
etmiştir. PYD, PKK/KCK’nın bölgesel hedefleri çerçevesinde Suriye’deki
Kürtlerin muhalefet saflarına katılmasını engellemeye çalışmış, Esed iktidarına
karşı gösteri düzenleyen Kürtleri şiddet kullanarak bastırma yoluna gitmiştir.
Silahlı gücü sayesinde diğer Kürt partilerine göre ülkenin kuzeyinde
baskın konuma gelen PYD’nin Baas rejimine muhalefet eden Suriyeli Kürt
aşiret liderlerine de saldırılar düzenlediği basına yansımıştır.
2.2. Askeri Yapılanma
Suriye’deki halk hareketi, Esed rejimine karşı ilk etapta tamamen silahsız ve
reformcu bir halk kitlesinin girişimi olarak başlamıştır. Halk Cuma namazlarından sonra “Özgür Suriye” sloganını atarak Esed’in reform yapması için sokaklara dökülmüş, kitlesel gösteriler düzenlemiştir. Ancak Suriyeli göstericiler, Esed rejimine bağlı güvenlik güçlerinin şiddetli saldırısına maruz kalınca ve her gün onlarca Suriye vatandaşı hayatını kaybedince Suriye’deki kriz nitelik değiştirmiştir. Ülkedeki halk hareketi başlangıçta sivil nitelikli iken Esed
rejiminin şiddete tevessül etmesiyle muhalefet silahlı mücadeleye girişmiştir.
Esed’in halkın taleplerine kulak vermeyip reform adı altında sadece yasal çerçevede bazı adımlarla yetinmesi, siyasi otoritenin Baas Partisi’nin tekelinden
çıkması için somut bir düzenlemeye gidilmemesi krizin tırmanmasına yol açmıştır.
Neticede kriz ülke çapına yayılan bir sıcak çatışmaya dönüşmüş ve iç
savaş halini almıştır.
Suriye’de Esed rejimine karşı silahlı mücadele veren ve savaşçı sayısı bakımından çeşitlilik arz eden onlarca grup ortaya çıkmıştır. Baas iktidarına karşı demokrasi ve özgürlük hedefiyle başlayan halk hareketi silahlanma safhasında dini, etnik ve ideolojik olarak bölünmeye başlamıştır. Kriz süresinde bölgeler arasındaki kopukluk da farklı kentlerde farklı silahlı grupların birbirinden bağımsız olarak hareket etmesine sebep olmuştur. Her silahlı grubun isminde Şam, Halep, Hama, İdlib vs.. geçmesi Suriye muhalefetindeki parçalanmışlığı gözler önüne sermektedir. Bu parçalanmışlık, Esed sonrası Suriye’de etnikdini ve mezhepsel bölünmüşlüğün yanında bölgeler arasında da bir çatışma doğurma ihtimalini canlı tutmaktadır.
Suriye’de halk hareketi başladıktan dört ay sonra muhalefet silahlı güç kullanma
seçeneğine yönelmiş, bu yönde teşkilatlanmaya başlamıştır. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Suriye Hava Kuvvetleri’nden albay rütbesinde istifa eden Riyad El-Esad ve ordudan ayrılan bir grup asker tarafından 29 Temmuz 2011 tarihinde kurulmuştur.15 ÖSO, Esed rejimini silahlı kuvvet kullanarak devirmek hedefiyle ve muhalif silahlı unsurları tek çatı altında birleştirmek amacıyla tesis edilmiştir. Kuruluş evresini yurtdışında tamamlayan ÖSO, 22 Eylül 2012 tarihinde karargâhını Suriye’deki kurtarılmış bölgelere taşıdığını açıklamıştır. 2012 yılının sonlarına doğru ÖSO, askeri kanadı tek bir komuta sisteminde toplamak, Esed sonrası dönemde düzenli orduya geçişi mümkün kılmak ve muhalefete yapılan silah yardımlarının tek kanaldan teminini sağlamak için daha profesyonel bir teşkilatlanma geliştirmeye başlamıştır. ÖSO bu kapsamda 8 Aralık 2012 tarihinde Tuğgeneral Selim İdris’i Genelkurmay Başkanı olarak seçmiştir. ÖSO bünyesinde hâlihazırda 100 binden fazla asker olduğu tahmin edilmektedir
Suriye krizi sürecinde muhalefet hareketinin silahlı mücadele aşamasına erken
geçtiği ve ÖSO’nun kuruluşunda acele edildiği ifade edilebilir. ÖSO’nun
erken kurulması Esed rejimine karşı gelişen uluslararası tepkinin nispeten hafiflemesine neden olmuş, iç savaşın ülkede yol açtığı zararın muhalefet hareketiyle de ilişkilendirilmesinin önünü açmış ve muhalefetin silahlı mücadelede zayıf kalması sonucunu doğurmuştur.
Suriye halkının barışçıl gösterilerinin daha uzun süre devam etmesi durumunda
Esed rejiminin halka karşı şiddete başvurması, uluslararası toplumun tepkisini
daha fazla çekebilirdi. Ancak ÖSO’nun kuruluşu Suriye’deki süreci, ayaklanan halka şiddet uygulayan iktidar krizinden iki taraf arasında silahlı çatışmanın cereyan ettiği bir iç savaşa dönüştürmüştür. Suriye’de ÖSO’nun kuruluşundan itibaren eşit olmasa da birbiriyle mücadele eden iki taraftan bahsedilebilir ve çatışmanın iç savaşa dönüşmesinin uluslararası insani müdahale imkânını zayıflattığı öne sürülebilir.
ÖSO’nun kurulması ülkedeki yıkım ve ölümlerden muhalefet hareketinin de
sorumlu olduğu yönünde bir algı oluşmasına sebep olmuş, Esed rejiminin
işlediği insanlık suçları nispeten gölgede kalmıştır. Suriye’de iktidara bağlı
güvenlik güçleri tarafından işlenen ve BM İnsan Hakları Konseyi tarafından
tespit edilen insanlık suçları gündemden düşmüş, Esed rejimi ve destekçilerinin
ÖSO aleyhindeki propagandası uluslararası kamuoyunda muhalefete kuşkuyla
bakılmasına zemin hazırlamıştır.
ÖSO’nun erken kurulması ortak hareket etme konusunda silahlı muhaliflerin
zorluk yaşamasına neden olmuştur. Tek çatı altında birleşemeyen silahlı muhalifler arasında koordinasyon eksikliği bulunduğu için Esed rejimine karşı
etkin bir mücadele verilememiş, Suriye ordusuna karşı koordineli saldırılar
gerçekleştirilememiştir. ÖSO, tank ve savaş uçaklarını etkisiz hale getirebilecek
ağır silah sistemlerine sahip olmadığı için denetimini ele geçirdiği bölgeleri
muhafaza etmekte güçlük çekmiştir.
Öte yandan, ÖSO’nun Suriye topraklarında Esed rejimine karşı verdiği silahlı
mücadelenin yanında adam kaçırıp fidye isteme gibi muhalefet hareketinin
hedefiyle ilgili olmayan eylemlere yöneldiği görülmüştür. ÖSO’nun bu tür
eylemlere başvurması süreç içinde Suriye’deki halkın mücadelesine gölge düşürebilir.
Kaçırma eylemleri muhalefet hareketinin halk nezdindeki itibarını zedeleyebilir. ÖSO’nun kaçırma eylemlerinde özellikle Şii mezhebine mensup kişileri tercih etmesi ülkedeki mezhepsel kutuplaşmayı artırabilir. Suriye muhalefeti kendi içinde bölünmüşse de ÖSO’da ideolojik, dini ve siyasi ayrışmaların önlenmesinde fayda vardır. Suriye muhalefeti arasında olası bir silahlı çatışma Esed rejiminin elini kuvvetlendirecektir.
Muhalefet hareketinin silahlandığı süreçte Suriye’nin çeşitli bölgelerinde etnik
ve mezhepsel unsurlar ÖSO’dan bağımsız olarak farklı silahlı birlikler
oluşturmuştur.16 Etnik kimliğin veya dini eğilimin belirgin olduğu bu birlikler
ÖSO’ya bağlı olmadıklarını beyan etmekte ancak Esed rejimine karşı ÖSO
ile birlikte mücadele etmektedir. Şam ve çevresindeki bölgelerde faaliyet gösteren Ensar El-Rasul birliği, Humus’ta Faruk Tugayları, Der Ez-zur Devrim
Konseyi ve Suriyeli Kürtlerden oluşan Sukur El-Kurd Tugayı bu birliklerden
bazılarıdır.17
Muhalefetin silahlanmasıyla Suriye’deki Türkmenler de silahlı birlikler oluşturmuş, Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli birlikleri teşkil ederek Esed rejimine karşı ÖSO ile birlikte hareket etmiştir. Halep’te Ali Beşir
komutasında kurulan Sultan Abdülhamit ve Fatih Sultan Mehmet isimli iki
birlikte yaklaşık 2 bin milis olduğu tahmin edilmektedir.18 Suriye’deki Türkmen
tugayları (Zahir Beypars Tugayı, Türkmen Şehitleri Tugayı, Türkmen Kılıçları Tugayı, Şükrü Kuvvetli Tugayı, Allah’ın Özgür Adamları Tugayı, Kutuz Tugayı, Hamza Torunları Tugayı, Osman Bin Affan Tugayı, Yusuf Azma Tugayı ve Türkmen Alparslan Tugayı) 22 Eylül 2012 tarihinde Fatihin Torunları birliği çatısı altında birleştiklerini ilan etmiştir.19
Suriye’deki kriz ÖSO’dan bağımsız olarak dini eğilimli silahlı birlikler de ortaya
çıkarmıştır. İntikam hissiyle hareket edebilen bu birliklerin Esed rejimine
bağlı güvenlik güçleriyle mücadele sırasında zaman zaman kaçırma, öldürme
ve intihar gibi eylemler yaptığı basına yansımaktadır. Bu tür eylemler ÖSO’ya
mal edilebilmekte ve Suriye muhalefetinin itibarına zarar vermektedir.
Suriye’de ortaya çıkan dini eğilimli silahlı birlikler büyük ölçüde Vehhabi-
Selefi çizgidedir. Bu birliklerin başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez
ülkeleri tarafından yönlendirildiği ve desteklendiği değerlendirilmektedir. Suriye’deki önemli Selefi silahlı birlikler aşağıda belirtilmektedir.
3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder