10 Ocak 2020 Cuma

TÜRK TARİHİ., NASIL YAZILMALIDIR.? BÖLÜM 1

TÜRK TARİHİ.,  NASIL YAZILMALIDIR.?  BÖLÜM 1







Türk tarihi nasıl yazılmalıdır? 
Prof.Dr. Sait Yılmaz 
28 Ocak 2019 


“ Her on yılda bir küçük., Her 30 yılda bir büyük Türk İhtilali olur.” 
Çin Atasözü. 


Giriş 

 Günümüzde mevcut tarih bilgileri insanlarımızı tatmin etmiyor. Mevcut Türk tarih yazımında, Avrupa.nın Türk tarihi ile ilgili teşhisleri ya aynen kabul edilmiş, ya da gururumuzu kıran bölümleri reddedilmiştir. Hâlbuki Avrupa için Türkler, barbar ve savaşmaktan başka şey bilmeyen bir toplumdu. Moğolların ve Türklerin tarihi; hızlı işgallerin yerkürenin yüzeyini karıştırdığı tarih öncesi barbar enerjisi ve arayışı olarak takdim edilir. 
1893 yılına kadar Orhun Anıtları üzerindeki yazıtlar Hint-Ari dil yazımı olarak kabul görüyordu. Ancak, Vilhelm L.P. Thomsen.in (1842-1927) bu yazıların Göktürklere ait olduğunu ortaya koyması, “Türk Budunu” yazısını okuması ile Avrupa büyük şaşkınlık geçirdi ve Türklere bakış değişti. Ancak, Türk tarihi yazıcıları ikinci, üçüncü ve hatta daha sonraki ellerde yazılmış yabancı kaynakları kullanmakla kalmışlardır. Tarihimiz ile ilgili pek çok boşluk hala çalışılmayı beklemektedir. Örneğin, Türk tarihi ile ilgili eser yazanlar, tarihimizin başlangıcı ile ilgili olarak bugüne kadar elde edilen ve sürekli gelişen kanıtlara göre bir hüküm vermek ya da çeşitli yorumlar içinde en makul olanını seçmek zorundalar. Asıl mesele ise, Türklerin tarih çalışmalarında kendine has bir metodoloji ve yeni bir bakışa ihtiyacı var. Bu makalede, Türk tarihi çalışmalarının sorunlarını ve metodoloji konusunu ele alacağız*. Amacımız, bir bilim dalı olarak Türk tarihinin en doğru şekilde çalışılması ve anlaşılmasıdır. 

Dünya Tarihi, Türk Tarihi Bilinmeden Anlaşılamaz.. 

 Türk tarihi bilinmeden, dünya tarihi anlaşılamaz. Dünya tarihi içinde Eski (Kadim) Türklere ve onların kurdukları devletlere baktığımızda kendi torunları olan pek çok millete isimlerini verdiklerini ve tarihten silindiklerini görmekteyiz. 

 - Türklerin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. M.Ö. 15.000.de Türkçe konuşan ilk grupların ortaya çıkması ile başlayan Türk tarihi Çin.den bugünkü Rusya ve Avrupa.ya, Ortadoğu.dan Avrupa.ya hatta Bering boğazından ABD.ye yayılmış köklere sahiptir. Maddî buluntular ve Türk mitolojisi, Türklerin tarih sahnesine çıktığı yer ve zaman hususunda tamamen uygunluk arz etmektedir. Türklerin ata yurdu Orta Asya bozkırlarıdır, bu coğrafyanın, bütün dünya tarafından kabul edilmiş siyasî adı ise Türkistandır. 

- Türkistan, konar-göçer bozkır medeniyeti M.Ö. devirlere giden pek çok kültür 
çevresi içinde yer alır. Bu durum Türk kültür çevrelerinin zenginliği kanıtlar. Proto (Ön) Türklere ait olduğu bilinen ve bulundukları coğrafyalardaki yer adları ile anılan başlıca kültür çevreleri arasında; Anav Kültürü (M.Ö.4000-1000), Afanaseyevo Kültürü (M.Ö.3000-1700), Kelteminar Kültürü (M.Ö.3000), Andronovo Kültürü (M.Ö.1700-1200), Karasuk Kültürü (M.Ö.1200-700), Tagar ve Taştık Kültürü (M.Ö.700-100) bulunmaktadır1. 

* Bu makalenin hazırlık aşamasında değerli görüşlerini esirgemeyen sevgili hocam Prof.Dr.M.Abdulhaluk Çay teşekkür ederim. 

- Başka bir teoriye göre; İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli “Zend-Avesta” rivayetleri ve İsrail menşeli “Tevrat” rivayetlerinde Nuh Peygamberin torunu olan “Türk” ile İran.ın rivayetlerindeki Feridun.un oğlu “Türac” veya “Tur”un soyu, Türk adını taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiştir. Tevrat rivayetlerinde Nuh tufanından sonra Nuh Peygamber dünyayı üç oğlu arasında pay etmiş, Yafes.e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş, Yafes ölürken tahtını sekiz oğlundan biri olan “Türk”e bırakmıştır. Özetle, Hz.Adem devrine yakın zamanlar da Turaktan (Türk), İran-Turan savaşlarında Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk başbuğundan ve Saka (İskit) İmparatorluğu kağanından bahsedilmektedi 4. 

- Çin kaynakları, kuzey Çin.de yaşayan Rung-Di.lerin ve onların devamı olan Ti.lerin (Tie-le, Tu-kiu) Türklerin ataları olduğunu kaydetmektedir. Rung-Di.ler M.Ö. 4.-3. bin yıllarda Orta Asya, Kazakistan, Moğolistan ve Kuzey Çin.de çok geniş bir alanda yaşamışlardı. M.Ö. 14. yüzyılda yer alan “Tik”ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en eskisi olan M.Ö. 7. yüzyılda Orta Asya.da kurulan “Anav” medeniyeti de Türkler tarafından kurulmuştu. Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa M.Ö. 1328 yılında Çin tarihinde “Tiu-Kiu” şeklinde görülmektedir. M.Ö. 1. yüzyılda Romalı yazarlardan biri olan Pompeius Meala.nın Azak Denizi kuzeyinde yaşayan halktan “Turcae” olarak bahsettiğini görüyoruz. 

 - Çin baskısı ve kuraklık nedeni ile Batıya kayan Hun kitleleri IV. yüzyılın ortalarına doğru siyasî bir birlik kurarak, Alanlara ait toprakları ele geçirmiş ve İtil (Volga) kıyılarına ulaşmışlardır. Başlarında Balamir.in olduğu Hunlar, önce Don-Dinyeper nehirleri arasında yaşayan Ostrogotlar.ı ağır bir yenilgiye uğrattılar (374) ve ardından ileri hareketlerine devam ederek, daha batıda yer alan Vizigotlar.a ağır bir darbe vurdular (375). Hunların harekete geçirdiği İran, Slâv, Germen menşeli çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden atmak suretiyle, batıya doğru hızla akan büyük bir Kavimler Göçü.nü başlattılar. 

 Bir yüzyıl kadar devam eden Kavimler Göçü, Avrupa ve dünya tarihî açısından çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu göçler neticesinde Roma İmparatorluğu, 395 yılında ikiye ayrılmış, 495.te ise Batı Roma yıkılmıştır. Bu olaylar Orta Çağ.ın başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Çünkü bu dönemle beraber, Avrupa.da "feodalite" merkezî imparatorlukların yerini almış, bugünkü Avrupa.nın siyasî ve etnik yapısı bu dönemde şekillenmiştir. Hunların gelmesiyle Avrupada atlı birlikler önem kazanmış, süvari silâh ve kıyafetleri Hunlardan esinlenmiş ve belki de Orta Çağ Avrupasının şövalye tipi, Hun Alplerine öykünülerek oluşturulmuş tur. 

Attila, Büyük Çekmece.ye ulaştığında Bizans.a barışı çok ağır şartlar karşılığında 
kabul ettirdi (447). Attila, Galya (bugünkü Fransa) üzerine yürüyüp karşısına çıkan çok kalabalık Roma ordusu ile ilk çağın en büyük meydan savaşlarından birini yapmıştır (451). Papa Büyük Leon idaresindeki Roma elçilik heyetinin ricaları üzerine Po ovasından geri dönen Attila, 453 yılında anî olarak vefat etti. Attila.nın oğulları arasında çıkan taht kavgalarıyla zayıflayan devlet kısa bir süre sonra parçalandı. Hunların bir kısmı Karadeniz.in kuzeyine çekilmişler, bir kısmı ise yabancı kavimler arasında eriyip gitmişlerdir. Cermen Nibelungen efsanesinde Atilla.ya dayalı olarak Türk gruplar ile İskandinav halkları, İskoç ve 
İzlanda ile bağlar kurulabilir. Finlandiya.da Mişer Türkleri var. Fin destanlarında Attila anılır. 

 - Modern Avrupa devletleri Şarlman İmparatorluğu sonrası ancak 10. yüzyılda belirgin hale gelmeye başladılar; Türk tehdidi karşısında şekillendiler. Hunlar dışında Peçenekler, Kumanlar (Kıpçaklar) ve Oğuzların kuzey veya güney yolu ile Balkanlara geçtikleri görülmektedir. Bu kapsamda, Bulgarlar (1187-1257; Asen hanedanı yani İvan ve Peter Asen), Macarlar (6. Macar Kralı Ladislaus; 1272-1290), Moldova ve Ulahistan.ı kuranların Kuman olduğunu bilinmektedir. 

 Moğol diye bir millet yoktur, ağırlıklı Türkler olmak üzere pek çok kabilenin 
karışımıdır. Moğol ismi Cengiz Han ile birlikte ortaya çıktı. Şato Türkleri, 9. yüzyılda Çin.de arka arkaya üç hanedanlık kurdular. Bunlar Cengiz Han.ın akrabalarıdır ve bugün Mançurya.da hala yaşıyorlar. Arap literatürü Cengiz Han.ı Müslüman olmadığı için düşman kabul etmiştir. Aynı şey, Özbekistan.ın Atatürk.ü kabul edilen Timur için de geçerlidir. 

İkinci binyıla girerken yaşanan gelişmeler, Türklerin 1000 ile 2000 yılları arasındaki jeopolitik çerçevelerini belirlemiştir. İkinci bin yıl başlarında Türkistan.dan gelen Türk kavimleri, merkezdeki Selçuklu Oğuz Türkleri gibi kenar bölgelerde, Hindistan ve Doğu Avrupa.da da devletler kurmuşlardır5. Oğuz Türklerinin önemli bir bölümü için hedef batıya, Avrupa.ya ilerleyerek, Avrupa kıtası üzerinde hâkimiyet kurmak olmuştur. Öte yandan, Asya.da kalan Türkler için doğuda Çin, batıda Osmanlı, güneyde Hint ve kuzeyde Sibirya tundralarının çevirdiği ve tıkadığı ölü bir jeopolitiğin hâkim olduğu dönem başlamıştır. 

Türk Çağı denilen 1000-2000 arası yüzyıllarda dünya iki büyük Türk imparatorluğuna sahne olmuştur. İlki, 1100-1245 arasında Orta Asya.dan Bizans sınırlarına, Akdeniz.e kadar uzanan Selçuklu İmparatorluğu (1040-1157); ikincisi 1300.lerde ortaya çıkarak Anadolu ve Balkanlarla beraber tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika.yı 500 yüzyıl idaresi altında tutan Osmanlı İmparatorluğu.dur. 

 Uzun süren bir ret döneminden sonra Macarlar Türklüklerini kabul ettiler ve Türk Kongrelerine katılma kararı aldılar. Bulgarlar ise redde devam ediyorlar. Ancak, 2006 yılında Bulgaristan.da yayınlanan oniki hayvanlı Bulgar takvimi Oğuzlarda kullanılıyordu. Son dönemde, Ukrayna.da kökenlerinin Türk olduğuna ilişkin görüşler ortaya çıkmaya başladı. Ayrıca, İskoçyalıların köklerinin İskitler olduğuna dair önemli kanıtlar yayınlanmaya başladı. 

Japon ve Korelilerin de köklerinin Türklere dayandığı son dönemlerde bazı bilim 
adamları tarafından ortaya çıkarıldı. 

 Türk Devletleri.. 

 Türkler coğrafyaya ve zamana meydan okuyan bir millettir; zamanın bilinen bütün coğrafyalarında devletler kurarak yaşadılar6. Bu devletler yıkılmamıştır, vatanları değişse de yeni şekilleri ile devam etmiştir. Bütün Türk devletleri, bulundukları coğrafyalarda birbirlerinin ardılları, aynı kökün, aynı kültürün siyasi birimleridir. 14 kavim (boy) halinde göç eden Türkler tarihte 14 imparatorluk, 38 devlet, 42 beylik, 16 Hanlık ve 12 Cumhuriyet kurdular. Türk devleti sayısının bir ayırıma göre 120, bir başka ayırıma göre ise 160 civarında olduğu görülür 7. 

 Türk tarihi savaş, göç ve kültür tarihidir 8. Türk göçleri, tarih boyunca doğudan batıya doğru gerçekleşmiştir. Bu istikamet içerisinde bazı Türk kavimleri Hazarın kuzeyinden Avrupa nın içlerine kadar yönelirken-Bulgar-Kuman-Kıpçak ve Çağatay dil grubu-, bir kısmı da İran üzerinden Anadolu ve Orta Doğu.ya göç etmişlerdir. Bu iki göç yolu üzerinde değişik dil, din ve medeniyetten topluluklarla temasa geçen Türk kavimleri yüzyıllar boyu bu coğrafyalarda varlığını sürdürmüştür. Göç yönlerine ve coğrafi konumlarına göre Türk imparatorluk ve devletlerini altı bölüme ayırmak mümkündür. 


Tablo 1: Türk Devletleri 

Kaynak: Suat İlhan, Türk Olmak Zordur, Kimliğimizin Kaynakları, Alfa Yayınları, (İstanbul, 2009), s. 630-631.den yararlanılarak hazırlanmıştır. 

İlk Müslüman Türk devleti Karahanlılar.dır. İtil (Volga) Bulgarlarının onlardan önce Müslüman olduğu tartışmaları da vardır. Kıpçak Türklerinin, Altay Türkleri hariç hepsi Müslüman.dır. Altay Türkleri ve Sibirya Türkleri tamamen Gök Tanrıcıdırr. Çuvaş Türkleri Hıristiyanlaşmıştır. Kaşgar Türkleri Müslüman.dır. Oğuz Türkleri, Gagavuz Türkleri hariç Müslüman.dır. Gagavuz Türkleri Hıristiyandır. Türk Dünyası tartışmaları arasında Türk Ortodoks Kilisesi birliği kurularak, inisiyatifin Ruslardan alınması da vardır. 

Türk bünyesine uymayan inanç sistemlerinin, hayat tarzlarının benimsendiği ya da zaman içerisinde nüfus bakımından beslenemediği yerlerde bulunan bazı Türk kavim ve boyları tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Çin.deki Tabgaç.lar, Orta Avrupa.daki Hunlar ve Balkanlardaki Bulgarlar buna örnektir. Ancak bu olumsuzluklardan etkilenmeyen Türk toplulukları büyük bir coğrafyada varlıklarını devam ettirmektedirler. 

 Kafkasyaya Ogurlardan sonra gelen Peçenek ve Kuman Türklerinin öncekilerle 
karışımından bugünkü Kafkasya ortaya çıktı. Hazar hanedanı 6-11. yüzyıllar arasında yaşadı. 
Bir yandan Hıristiyan Bizans saldırıları, güneyden ise Arap saldırıları karşısında Museviliği seçtiler. Hazar Türk İmparatorluğu.nun dağılmasından sonra Musevi Türkler Doğu ve muhtemelen Orta Avrupa.ya, Müslüman Türkler Güneydoğu Anadolu.ya göç etmişlerdir. 

890 da Hazar-Oğuz ittifakına yenilen Peçenekler bugünkü Ukrayna topraklarında bağımsız bir devlet kurmuşlar, Peçenekler, diğer bir Türk boyu olan Kıpçaklar ile ittifak yapan Doğu Roma/Bizans.a yenilerek bağımsızlıklarını kaybettikten sonra Bulgarlar, Kumanlar ve Macarlar içinde erimişlerdir 9. 

    11. Yüzyıldan sonra Kafkasya ya Oğuzlar hâkim olmaya başladı ve yeni gelenler bölge halkına karışmaya devam etti. Bu dönemde, Anadolu.da Bizans tarafından iki büyük kıyım yapılır. 

İlki Ermenilere yöneliktir ve Bizans tarafından Kayseri bölgesine gönderilirler. 

İkincisi Karadeniz bölgesinde yaşayan diğer bir Hıristiyan mezhep olan Bogomolistler dir. Bogomolistler, İsayı Tanrının oğlu olarak kabul etmeyenlerdir. Bunlar da Bulgaristan üzerinden Balkanlara sürülür. Bizans tarafından çoğu yok edilen Bogomillerinden kaçabilenler Balkanlar üzerinden Peçenekler sığındı, daha sonra bir kısmı Bosna-Hersek.e bir kısmı Fransa.ya kaçtı. 

 Altınordu hâkimiyetinden 1480 yılında çıkan Ruslar, 1552.den itibaren Türk 
bölgelerinden genişlemeye başladı ve 1593-1604 yılları arasında Sibirya.yı işgal etti 10. 
1559 da Rus Kazakları ilk defa Azak ve Kırım sahillerine saldırıp, Orta Asya.dan Rus girişimlerine karşı şikâyetler gelmeye başladığında Kanuni Rus tehlikesini görebildi 11. 

Pontuslar, büyük ölçüde Türk kökenlidir 12. Mübadele esnasında Türk Pontusluların çoğu Hıristiyan olduklarından Yunanistan.a gittiler ve tıpkı Karamanlılar gibi orada Türk muhaciri muamelesi görüp, dışlandılar. Tonya.da hala Pontusça konuşulur. Of.un (Trabzon) bazı bölgelerinde Ermenice konuşulur. Türklerin kabul ettiği Hıristiyanlık olan Gregoryan Ermenilerin bir kısmı Türklüğe geçtiler. Bunların bir kısmı bugün Of ile Çaykara arasındaki bölgede yaşamaktadırlar. 

Türk Tarih Yazımı.. 

 Türk tarihi yazımı; Avrupa.nın 19. yüzyılda ortaya çıkan tarih metodolojisine dayanır ve Avrupa.nın dünya tarihi ile ilgili değerlendirmeleri, Türk tarihine nasıl baktığının bir kopyasıdır. Avrupa.nın tarih anlayışı; kendilerinin Hint-Avrupa dili konuşan, beyaz ırk ya da Ari ırka ait oldukları iddiasını esas alır. Bunlar dışında kalanlar Türkler de dâhil sarı ırk ve ikinci sınıf görülür. Afrikalılar ise köle ırktır. Bir bütün olarak bakıldığında aslında insanlık tarihi de henüz bütün yönleriyle incelenmiş değildir. Avrupa ve Yakın Doğu.daki hadiseler zinciri ve toplum şekillenmeleri 19. yüzyıl sonlarına doğru çeşitli değerlendirmelere göre ele 
alınmıştır. Bazı Batı Avrupalı araştırmacılar, Orta Asya.dan gelen göçebeleri „insanlığın parazitleri. olarak gördüler 13. 

 Avrupalılar için kendi tarihleri; 19. yüzyıldan itibaren dünyanın geri kalanı üzerinde hâkimiyet kurdukları ve teknolojik, siyasi ve askeri güçlerine dayanan „kazananların tarihidir. Diğerlerinin tarihi ise „kaybedenler.in tarihi yaklaşımı ile ele alınmıştır. Bu yaklaşım kendine özgü bir tarihi anlatım terminolojisi ortaya çıkarmış; Avrupalı-Avrupalı Olmayan, Doğu (Oryantalist)-Batı imajları yaratılmıştır. Bu imajlar içinde Avrupalı; özel bir dinamizme sahip (kapitalizm), akılcı (rasyonel; laik, dini dogmalardan uzak), liberal anayasacı, demokratik olarak tarif edilmiştir. Avrupalı olmayanlar ise; durgun (ekonomik rekabet, 
kapitalizm eksikliği), irrasyonel (dinsel inançların hâkim olması) ve despotik otoriter yönetim (oryantal despotizm) biçimleri ile açıklanmıştır 14. Anlatılan Avrupa tarihi aynı zamanda Doğu üzerindeki Batı hâkimiyetini mazur göstermek için gayret ederken, Avrupalı için hep ideal olan imajı çizmektedir. 

 Türk tarihi, çağdaş tarih biliminin geri kalmış dallarından biridir. Bunun başlıca 
sebeplerinden birisi, Türk tarihinin başka hiçbir milletin tarihi ile mukayese edilemeyecek ölçüde çeşitli kaynakların tetkiki ile birlikte yazılma zorunluluğu dur. Bu kaynaklar, M.Ö. yazılmış Çin vakayinamelerinden İtalyancanın Venedik lehçesi ile yazılmış vesikalarına kadar en az 15-20 dilde ve düzinelerce lehçede kalem alınmış, birçoğu yayınlanmamış yüzlerce ve binlerce yıllık eserlerdir15. Türklerin tarihi ile ilgili bu kadar çok çelişki ve saptırma yaşanmasının altında siyasi, dinsel ve ideolojik yaklaşımlar yanında; Türk tarihi ile ilgili gerçek çalışmaların ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ve Batılı hatta Rus yazarların öncülüğünde çok geç bir dönemde başlamış olması yatmaktadır. 

Türkoloji ve Türk filolojisinin kurucuları oryantalistlerdir. Türkler ve Türk tarihi en çok Fransızlara egzotik geldiğinden Çin kaynaklarını ilk inceleyenler Fransızlar olmuştur. 18. yüzyılda Fransız misyonerleri pek çok Çin külliyatını tercüme ettiler. Prof. J. Deguignes, bu tercümelerden faydalanarak „Hun, Türk ve Moğol Tarihi.ni yazmıştır. 19. yüzyılda S. Julien.in Bizans tarihiyle ilgili çevirileri ve 20. yüzyılın başlarında E. Chavannes.in Batı Türk Hakanlığı ile ilgili incelemesi önemli boşlukları doldurdu. 

Fransızlar gibi onları takip eden Almanlar da Orta Asya Türk tarihine Çinli gözü ile bakmak hatasına düşmüşler, hayal mahsulü bilgiler yanında pek çok kişi ve yer ismini birbirine karıştırmışlardır16. Bu hataların oluşumunda çeviri ve fonetik sorunları da etkili olmuştur. Nitekim Eski Türk tarihi ile ilgili bilgilerin çoğu Çin hanedanlarının genellikle taraflı Salnamelerine (yıllıklar), biraz da Arap, İran ve Grek kaynaklarına dayanır. Çin kroniklerinde olaylar günü gününe ama Çin anlayışı ile verilir. Çinliler hep zafer kazanan olarak gösterilmiş, belirli yer ve halk isimleri değiştirilerek yazılmıştır. Bizans, Ermeni, Arap ve Fars kaynakların da Türklerle ilgili bilgiler bölük pörçük, bazen anlaşılmayacak şekilde yazılmış, Türk isimleri doğru olarak verilmemiş, birbirine karıştırılmıştır. 

Diğer bir kaynak grubu ise 6. yüzyıldan itibaren dikilmeye başlanan ve 8. yüzyılda zirveye ulaşan kitabe şeklindeki yazılı tarihi (Orhun) anıtlardır. 8. yüzyıl Kök-Türk (Gök Türk) abidelerini keşfeden, bu yazıtlarda eski Türk runik alfabe ile yazılmış en eski Türkçe metni ilk defa çözen V. Thomsen 17, Türk lehçeleri lügatini yazan W. Radloff ve Orta Asya Türk kavimleri üzerinde en yetkili eserleri yayımlayan V. Barthold, oryantalist okulundan yetişmiş Batılı ilim adamlarıdır. Orhun Anıtları.nın keşfi 1900.lerde Türkler arasında heyecan uyandırmış, Türk milliyetçiliği ve Türkçülüğün gelişmesinde önemli rol oynamıştır. 

Osmanlı Devleti.ne sığınmış ve yüksek devlet basamaklarına çıkmış Lehli ve Macar asıllı milliyetçi ve liberal devrimciler (Celaleddin ve Ömer Paşalar), Osmanlı.da Türklük bilincini uyandırmaya çalışmışlardır. Türklük bilincinin milli fikir kaynakları ise şaşılacak bir biçimde Fransız, İngiliz ve Macar Türkolojisi içinde çıkmıştır. Leon Cahun.un Asya Tarihine Giriş (Paris 1896) kitabı 1900 tarihinde Necib Asım tarafından ilavelerle Türkçe.ye çevrilmiş (Türk Tarihi, İstanbul, 1900) ve Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır 18. 

 Türk tarih araştırmalarının geri kalmasının diğer bir nedeni ise Batılı anlamda 
tarihçilerimizin çok geç yetişmesidir. Türk tarihinin boşluklarını doldurmaktan hala uzağız. Bugün bile Türk tarihinin kaynaklarının önemli bir kısmı ne derlenmiş ne de basılmıştır. Türk tarihi ile ilgili kaynak bolluğu özellikle İstanbul.un fethinden sonraki dönemde başlamış olmakla birlikte, birkaç yüz milyonu bulan bu arşiv vesikalarının pek çoğu tarih çalışmalarında kullanılmamış tır. 

 Türk tarih metodolojisi için ilk tercümeler 1930-1933 yıllarında yapıldı. Zeki Velidi Toganın “Umumi Türk Tarihine Giriş ve Tarihte Usul” başlıklı iki kitabı, bu kapsamda bir başlangıç sayılabilir. Türkiye.de tarih metodolojisi tartışmaları gerçek anlamda 1945 sonrasında yapılmaya başlandı. Bu dönemde, Avrupa.da da tarih metodolojisi ile ilgili tartışmalar devam ediyordu. Örneğin, Fransa da yayınlanan “Histoire et Metot” adlı kitap ülke tarihinin yeniden ele alınması için önemli bir kaynak teşkil etti. Bu kapsamda, onomastik (isim bilgisi) ve tamga (sembol) bilgisi (heraldik) uzmanlığına önem verildi. Tarih yazımında başvurulan bir diğer yöntem de etimoloji (kelime bilgisi) oldu. Ancak, kelime benzerliklerine 
bakarak bağlantı kurma merakı, Türk tarihini Mayalara bağlayan tezler ortaya çıkardı. 

 Türk Tarih Tezinin Sorunları.. 

Atatürkçü tarih tezi Türk tarihini Arap tarihi bağından kurtararak Orta Asya.dan 
başlatır. Gerçekten de Orta Asya.dan günümüze kurulan devletlerin birbirinin ardılı olması nedeni ile Türk tarihi bir bütündür ve süreklidir. Ancak, tarihçiliğimiz bugün de tehlike altındadır. Son yıllarda Türk kültürüne özelde Türk tarihi ve tarihçilerine yönelik sinsi bir karalama kampanyası içinde bulunmaktayız. Tarihimizle ilgili güzel ve doğru olan ne varsa „Resmi tarih. söylemi ile Türk insanının kafası karıştırılmaya ve tarihi değerlerimiz yozlaştırılmaya çalışılmaktadır. Kendi ideolojik doğrularını tarihi çarpıtarak yaymaya çalışan 
pek çok maksatlı yayın ile de karşı karşıyayız. 

Türk tarihinin başlangıcı konusundaki çelişkiler hatta bazen maksatlı yorumlar içinde Batılı pek çok tarihçinin Türk tarihini mümkün olduğu kadar öne alma yaklaşımı görülür 19. Batılı tarihçiler Göktürklerden önceki Türk tarihini yok sayma, Hunların bile Türk olmadıklarını söyleme eğilimindedir. Bunun temel nedeni İranlıların, Ari ırktan, Hint-Avrupa dil grubundan bir topluluk oldukları, yani köken itibariyle Batılı oldukları kabul edildiği için Asyadaki topluluklarına ne kadarına İrani derlerse, Asyalıların da o kadar Avrupalı olduğunu kanıtlamış olacakları hesabıdır. Böylece kendi tarihlerini daha geçmişe ve Orta Asya.ya 
götürürken, Türklerin kökenini barbar akınlarına indirgeme yanılgısına düşerler. Osmanlı.dan başlattıkları Türk tarihi ile ilgili en genel yaklaşım ise Türklerin bir devlet değil, denge nedir bilmeyen despot imparatorluklar kurduğu anlayışı sergiler 20. 

Öte yandan pek çok Türk tarihçisi, İslami bakışın etkisi altında bilinçli ya da bilinçsiz olarak Türk tarihini Arap tarihi, özelde İslam tarihi ile özdeşleştirme çelişkisine düşmüştür. 

Osmanlı postuna bürünmüş İslamcı zihniyet; Türk tarihini sadece din temelinde ve din birliği amacına uygun şekilde açıklamaktadır 21. Hâlbuki Türk kimliği, Türk tarihi çerçevesinde analiz edilmelidir. Kimlik arayışında, Turan.a dönmek yerine İslam.a ya da Batı ile tam özdeşleşmeye zorlanıyoruz. Bu yüzden, Dünyada olduğu kadar Türkiye.de de Türk olmak zorlaşıyor. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder