Solculuk, Milliyetçilik, Kuvayı Milliyecilik,
Özgür Billur
09.02.2004/Sayı:49
İleri 18-19TÜRKSOLU’nun geçtiğimiz Temmuz ayında çıkan “Türk’ün Ateşle İmtihanı” sayısı, Türk siyasi hayatında en çok tartışılan dergi kapaklarından
biri olarak tarihe geçti. Günlük gazeteler bu sayıyı manşetten verdiler. Aylardır süren Kızıl Elma tartışmaları, bu sayımızdan sonra başladı.
“Türk’ün Ateşle İmtihanı” özel bir sayıydı. Kendini Atatürkçü ve milliyetçi olarak tanımlayan aydınlarımız, Kuvayı Milliye temelinde bir milli mücadele çağrısı
yaptılar. Bu aydınların 1980 öncesi farklı siyasi kamplarda olması, ama bugün aynı tespitleri yaparak Kuvayı Milliye çağrısı yapması, Kuvayı Milliye, sol ve
milliyetçilik kavramları üzerinde yeniden düşünmemizi sağladı. Bu kavramlar Türk siyasetinde belki de içi en çok boşaltılmaya çalışılan ve yanlış kullanılan
kavramlar.
İleri Dergisi yeni sayısında, son günlerde en çok tartışılan Solculuk, Milliyetçilik ve Kuvayı Milliyecilik konusunu kapağına taşımış. Derginin bu sayısında
sürekli yazarların dışında Mustafa Erkal, Zeki Hacıibrahimoğlu, Cemal Şener, Şener Üşümezsoy, Halit Kakınç gibi aydınların yazıları dikkat çekiyor.
Hangi Kuvayı Milliye
Türkiye’nin bir Kuvayı Milliye’ye ihtiyacı olduğu tespiti artık birçok çevrede yapılıyor. Bizim bu çağrımız yeni değil. Ancak Kuvayı Milliyeciliğin doğru
tanımlanmaması öyle komik görüntüler yaratıyor ki, Kuvayı Milliye mahkemelerinde asılan şeriatçılar Kuvayı Milliyeci oluyorlar. Ya da iktidardayken Batının tüm talimatlarına uyan, uyum yasalarını kabul edenlerle, Türk’üm diyemeyen maocular birlikte Kuvayı Milliyecilik oynuyorlar.
İleri Dergisi bu sayısında Türkiye’de sol, sağ, milliyetçilik kavramlarının ne anlama geldiğini tarihsel perspektif içinde ele alarak, Kuvayı Milliye tartışmalarına ufuk açıyor. Yanlış kullanılan kavramlar yerli yerine oturtulurken, Kuvayı Milliye’nin hangi ideolojik temellere oturduğu da ortaya çıkıyor.
Türkiye’de Solun halktan ve soldan kopuşu
TÜRKSOLU yayın hayatına “Komprador Değil, Ulusal Sol” sloganı ile başlamıştı. Güneş Ayas, “Türkiye’de Sol, Marksizm ve Milliyetçilik” yazısında aldığımız
bu politik tavrın ideolojik köklerini ortaya koyuyor.
Ayas, yazısına Türkiye’deki solun enternasyonalist şablonlar yüzünden kendi milletine ve devletine tavır aldığı tespitini yaparak başlıyor. Dünyada eşi benzeri
olmayan bir soldur Türkiye’deki. Dünyada ve Türkiye’de tüm teoriyi yeniden yazacak gelişmeler olmuştur. Asya’da, Afrika’da, Amerika’da, yani ezilen dünyadaki sol hareketler milliyetçi devrimler gerçekleştirmiştir. Bunun yanında bu hareketlerden bağımsız olarak ortaya çıkan milliyetçi devrimler de Marksizmle ve solla birleşmiştir. Dünyada sol ile milliyetçilik birleşmiştir. Ancak Türkiye’deki şabloncu sol, bu gerçeği ne teorik ne pratik düzlemde kabul eder.
Örnek verirsiniz, milliyetçi bir devrim olan Küba devriminin iki yıl sonra sosyalizmi benimsediğini ya da Vietnam, Kamboçya gibi ülkelerde komünistlerin milli devletleri kurduğuna ikna edemezsiniz. Türk Devrimi dersiniz, sol bir programla devrim yaptık, ulus-devleti kurduk; kabul etmez. Çünkü Türkiye’deki solun kafası Avrupamerkezcilik tarafından iğdiş edilmiştir.
Sol Ulus-Devleti savunur
Batıda burjuvazi, ulusu kendi pazarını yaratmak için uydurmuştur. Bu tanım Avrupa için doğrudur, ancak Doğuda ulus toplumsal ve tarihsel bir gerçektir.
Sömürgeciliğe ilk isyanlar milliyetçilik temelinde yükselmiştir. Milliyetçilik, emperyalizme karşı direnişin ideolojisi olmuştur. Sınıf mücadelesi, ezilen dünyada millet temelinde gelişmektedir. Amerika kıtasında 1781’de Tupac Amaru isyanı ile başlayan, Bolivar ve Meksika Devrimi’yle devam eden milliyetçi devrimler toprak devrimi, kamulaştırma gibi sol bir programa sahiptirler.
Sınıf mücadelesinin esası hiçbir zaman işçi sınıfının enternasyonali olmadı. Emperyalizmin sömürgeleştirme saldırısına direnen toplumlar, milliyetçi bir
mücadele verdiler. Sol bu mücadele içinde gelişti. Marksizm varlığını bu mücadelelere borçludur. Bu hareketler Marksizmi hayatla buluşturmuştur.
Ayas, Lenin’in keşfettiği “ulus” gerçeğini derinleştirirken, ezilen ulusların ancak devlet kurarak ve bu devleti koruyarak var olabileceklerini belirtiyor.
Böylece Marksist devlet teorisini yeniden ele alarak, devletin hakim sınıfın proletarya üzerindeki baskı aracı olarak tarifi reddediyor. Bunun yanında
Sovyetler Birliği örneğini vererek, devletlerin de yapay birlikler olamayacağını, ancak milliyet temelinde bir devlet oluşabileceğini anlatıyor.
Emperyalizmin bugünkü hedefinin ulus-devletlerin parçalanması olduğu gerçeğini düşünürsek bu tezlerin haklılığını daha iyi görürüz. Ancak Türkiye’de sol, kutsal kitaplarda(!) yazılanlara iman ettiğinden gerçeklere gözünü kapayarak, sınıf mücadelesini ulus-devletin korunması üzerinden yapmayı bırakın, millet ve devlet düşmanlığı yapmaktadır. Böylece halkla hiçbir bağı kalmamaktadır.
Türk Solu Milliyetçidir
Türkiye’de sol son yirmi yılda yalnızca halktan kopmamıştır, soldan da kopmuştur. Çünkü Türkiye’de sol gelenek milliyetçidir. Türkiye’de 1980 öncesi verdikleri mücadeleyi ikinci kurtuluş savaşı olarak değerlendirmeyen solcu çok azdır.
Kaya Ataberk, “Türk Solu’nda Milliyetçilik ve Sosyalizm” yazısında ulusal sol çizginin köşetaşları üzerinden bir değendirme yapıyor. Ulusal sol teori,
Sultan Galiyef, Kadro ve Yön hareketleri ile gelişmiş, günümüzde TÜRKSOLU ile devam etmektedir. Bu çizgi Marksizmin şablonlarına karşı bir mücadele içinde
gelişmektedir.
Marksist şablondan ilk kopuşu Sultan Galiyef gerçekleştirmiştir. Lenin’in “ezen ulus-ezilen ulus” teorisini daha da geliştiren Galiyef, “proleter ulus-burjuva ulus” kavramını üretmiştir. Galiyef teorisini daha da derinleştirerek, proleter ulusların burjuva uluslar üzerinde diktatörlüğünü önermektedir. Galiyef teorisini milletler mücadelesi temeline oturtmuştur ve milli bir sosyalizm tarif etmiştir.
Türkiye’de ulusal sol, 1930’larda Kadro, 1960’larda Yön ile yeni ideolojik açılımlar yapmıştır. Kadro ve Yön, ulusal kurtuluşçudurlar. Kaya Ataberk, yazısında ulusal solun temel kavramlarının (millet, milliyetçilik, sınıf, sosyalizm) Kadro ve Yön’deki gelişim sürecini anlatırken her iki harekete de birer eleştiri getiriyor.
Kadro, emperyalizme ve kapitalizme karşı sosyal milliyetçilik kavramını geliştirirken, bunu sınıfsal bir tahlil olarak ele almaz. Kadro’ya göre, ezilen dünyada sınıflaşma yaşanmamıştır. Ancak sınıflar insan iradesinden bağımsız oluşur ve ezen uluslarla ezilen uluslar arasındaki mücadele dünya çapında ortaya çıkan sınıf mücadelesinin sonucudur. Sınıfsız topluma ulaşmak Ataberk’in dediği gibi ezilen sınıflara dayanarak olur.
Doğan Avcıoğlu’nun Yön’ü ise, üçüncü dünya sosyalizmi ve Türk Devrimi ile ilgili çok önemli değerlendirmeler yapmakla birlikte Marksizmin beş aşamalı
şablonuna saplandığı için, sosyalizme geçmek için milli bir kapitalizmi önermiştir. Böylece milleti bölen burjuva sınıfına millilik atfedilmiştir. Buradan çıkarılacak ders, ezilen dünyada solun ancak Marksist şablonlardan tamamen sıyrılarak tutarlı bir milliyetçi sol teori geliştireceğidir.
Kuvayı Milliyenin temeli Atatürk milliyetçiliğidir
Kuvayı Milliye çağrısı miliyetçilik temelinde yükselmektedir. Peki ama hangi milliyetçilik? İnan Kahramanoğlu, “Türkiye’de Milliyetçilikler ve Atatürk Milliyetçiliği” başlıklı yazısında Türkiye’de Atatürk milliyetçiliği dışındaki anlayışların yanlışlarını ortaya koyuyor. Bugün milliyetçi çevrelerin sola karşıt, emperyalizme ılımlı yaklaşımlarının altında bu yanlış milliyetçi anlayışlar vardır.
Kahramanoğlu, yazısında milliyetçi ideolojinin en önemli isimlerinden Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Nihal Atsız’ı ele alarak, onların milliyetçilik anlayışları ile Atatürk milliyetçiliğini karşılaştırmış.
Atatürk’ü bu üç isimden ayıran en önemli özellik Batıya karşı takındığı tavırdır. Atatürk’ün milliyetçiliği Batı sömürgeciliğine ve emperyalizmine karşı
Türk milletinin var olma mücadelesinin adıdır. Batı, Türkleri aşağı görür. Atatürk ise Türklerin köklü bir tarihe sahip olduğunu ve medeni bir millet olduğunu
ispata çalışır. Ne Gökalp’te, ne de Akçura’da bu tip bir Batı karşıtlığı vardır. Hatta, onlara göre Batı uygardır. Onların teknolojik üstünlüğünü almak gerekir.
Gökalp, “hars-medeniyet” ayrımı yaparak Batının daha medeni olduğunu ve ancak onu alırsak gelişebileceğimizi iddia etmiştir. Atsız ise, Batının ırk teorisini
benimseyerek, milliyetçilik adı altında milleti bölen bir fikri savunmuştur.
Atatürk’ün milliyetçiliği hayalci değildir, gerçekleşmeyecek bir Turan peşinde koşmaz. Misak-ı Millicidir. Turan hayalleri vatan ile milleti birbirinden kopardığı
gibi, milliyetçileri esir Türkleri kurtarmak için(!) Almanya gibi emperyalist devletlerin peşine takmıştır.
Atatürk’ün milliyetçiliği laiktir, milleti bölen dini ve mezhepsel unsurlara izin vermez. Bu sert tavır Gökalp’te de, Akçura’da da görülmez. Atatürk’ün milliyetçiliği 1920’den sonra diğer anlayışların hepsini etkisizleştirmiş ve devletin kuruluş ideolojisi olmuştur. O andan itibaren Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura, Atatürk’ün yanına gelmişlerdir.
1940’larda ortaya çıkan Nihal Atsız ise Kemalizm düşmanlığı yaparak, milliyetçi çevre içinde büyük bir tahrifata yol açmıştır. Atsız aynı zamanda katıksız sol
düşmanıdır. Rusya başdüşmandır ve NATO müttefikimizdir. ABD’yi ise demokrasinin beşiği olarak görür.
Atatürk milliyetçiliği dışında tüm milliyetçilikler iflas etmiştir. Zaten emperyalizmin hedefinde onu dize getiren Atatürk milliyetçiliği vardır. Milliyetçiler, yanlış milliyetçi anlayışları terkedip Atatürk milliyetçiliğine sarılmalıdırlar.
Milliyetçi tavrı kim aldı
Türkiye’de kimi milliyetçiler, özellikle son günlerde TÜRKSOLU’nun adının sıkça duyulmasından sonra şu propagandaya başladılar: Biz milliyetçiyiz, vatanımızı
savunuruz. Sol ise Rusçudur, vatansızdır, haindir. Ali Özsoy, “Milliyetçi tavrı kim aldı” yazısında Türkiye’nin yakın tarihinden örnekler vererek bu propagandayı
çürütüyor.
Türkiye’de sol milliyetçi tavır alırken, kendine milliyetçi diyen gelenek yabancılarla ortak hareket etmiştir. 1940’larda Almanya’nın yanında yer alan milliyetçiler 1950’den sonra ABD’yle birlikte hareket etmişlerdir. Sol içinde sadece küçük bir grup Rus yanlısıdır, ezici çoğunluk tam bağımsız Türkiye için ABD emperyalizmine karşıdır. Sadece ABD emperyalizmi değil, Sovyetlerin Afganistan ve Çekoslovakya’yı işgalinden sonra Rus emperyalizmi de solun düşmanıdır.
TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar bu konuda en sert tavrı almıştır.
1940’larda Atatürkçü politikalardan vazgeçildiği dönemde Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali gibi solcu aydınlar, Türkiye’nin ABD’nin güdümüne girmesine
karşı mücadele yürütmüşlerdir. Nazım Hikmet’e vatan şairi denmesi boşuna mıdır? 1968’de devrimci gençler Atatürkçü ve milliyetçi bir başkaldırı ile tam
bağımsız Türkiye için mücadele etmişlerdi.
Peki, milliyetçiler ne yaptılar? ABD’nin finanse ettiği Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde örgütlendiler ve “Bağımsız Türkiye” diyen gençlere saldırdılar.
Türkiye’yi bölmek isteyen ABD’ye karşı alınan tavrın ise milliyetçilikle alakası yoktur. 1970’lerde MC hükümetlerinin tek bir milliyetçi uygulaması olmadığı gibi, ABD ile iyi ilişkilere büyük önem vermiştir. 1990’larda hükümet ortağı MHP’nin ABD ve AB’ye aldığı tavır da ortadadır. Türkiye’yi bölmek bir kürt devleti kurmak için çalışan bu emperyalist güçlere tavır alınmadığı gibi, AB’ye onurlu üyelik propagandası yaplmıştır.
Kuvayı Milliye Soldur
En can alıcı noktaya geldik. Kuvayı Milliye hareketinin karakteri sağ mıdır, sol mu? Aslında buna verilecek cevap çok basit: 1919’ların Kuvayı Milliyesi,
emperyalizme karşı halkçılık programıyla savaşmıştır ve bunun siyasi literatürdeki adı soldur.
Bugün 1919 öncesi koşulları yeniden yaşadığımız düşünülürse, çözüm olarak niçin Kuvayı Milliye’yi önerdiğimizi görebiliriz. O gün olduğu gibi bugün de
siyaset kurumu halkın iradesini yansıtmıyor ve ülkenin bölünmesine hizmet ediyor. 60 yıllık siyaset mekanizmasının ülkeyi getirdiği nokta bu, bölünme ve
sömürgeleşme süreci. Bu siyaset kurumunun başında sağcılar var. Erkin Yurdakul, “Neden ille de Solculuk” yazısında sorduğu soruya “Türkiye’yi 60 yıldır
sağcılar yönetiyor ve bunun için solcuyuz.” diye cevap veriyor.
Kuvayı Milliye’nin sol olduğu ortadayken kimileri bunu saklamak gerektiğini düşünüyor. Yurdakul, bunlara şöyle sesleniyor: “Bugün ulusal siyasette Kuvayı
Milliye’nin solculuğunu gözlerden gizlemeye çalışanlar, meseleyi dünya gerçeği üzerinde kurduklarında kimden neyi kaçırıracaklar? ABD’nin ve AB’nin Türkiye’ye bakışı ne olacak? Dünyanın sağcıları Kuvayı Milliye Türkiyesine sol diye bakmışlardı, sol diye bakacaklar. Çünkü serbest piyasaya karşı tam bağımsız, kendi kaynaklarını kontrol eden, halkçı rejime tüm dünyada solcu denmektedir.”
Samimi olarak Kuvayı Milliye’yi savunan Türk milliyetçileri, liberalizm ve sağcılığın propagandasından kurtulmalıdırlar. Hem Türkiye’yi Batıya bağlayan
sermaye, hem Türk devleti savunulamaz.
Kuvayı Milliye, emperyalizme, kapitalizme ve gericiliğe karşıdır. Türk devletini ve milletini savunur. Doğulu ve müslüman kimliğine sahip çıkar ve ezilen
milletlerle dayanışma içindedir.
Bunun adı soldur.
http://www.turksolu.com.tr/49/billur49.htm
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder