Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası,
KERKÜK TELAFER KERKÜK..BÖLÜM 2
Devletin tanımı konusunda zaman zaman birbirleri ile çatışan yüzlerce hukukî-siyasî formülasyon vardır. Ancak devletin olabilmesi için olması gereken üç temel unsur yani toprak, halk ve yüksek siyasî otorite konusunda uzmanlar
arasında uzlaşma vardır. Yüksek siyasî otorite ya da egemenlik diye tanımlanan husus ise özünde o coğrafyanın kendi kendisini minimum ölçüler içinde de olsa öz gücüne dayanarak kurulma ve yaşatabilme, diğer çevre egemenlere karşı varlığını sürdürebilme gücüdür. Yoksa adına bakanlık, ordu, banka adı verilmiş kurumların olması bir devletin oluşması anlamına gelmez. 4
Şurası açıktır ki, “Barzani-Talabani devletçiği” 1991'de kendi gücü ile oluşmamış, ABD tarafından Türkiye'nin desteği ile kurulmuş ve yaşatılmıştır. Halen de varlığını sadece Amerikan askeri gücüne dayandırarak sürdürmektedir.
Bu desteğin ortadan kalkması ile birlikte Barzani-Talabani devletçiği en ufak bir dış veya Irak içi baskıya dayanamadan ortadan kal-kacaktır.
Bunun bilincinde olan “Barzani-Talabani devletçiği” ABD'nin desteğini kesme düşünce-sinin gayri-resmi raporlarda bile anlatılması üzerine büyük bir paniğe kapılarak, Amerikan askeri üssü olarak kalmak için Amerikan kamuoyundan yardım dilemektedir. Ankara'da karar alıcılar, K. Irak ile ilgili bütün politikalarının temeline bu gerçeği koymalıdırlar. “K. Irak'ta zaten bir devlet var” şeklindeki bir yanlış tespit, yanlış uygulamaları da beraberinde getirebilir.
< Bu zihinsel engellere kendisini bağlı görmeyen “Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası” başlıklı raporun amacı Kuzey Irak'ın Irak'ın bütünlüğü içinde Türkiye için tehdit olmaktan çıkarılıp bütün etnik ve mezhep gruplarının “Türkiye'ye dost hale getirilmesini amaçlayan” bütüncül bir model önerisi ortaya koymaktır. >
Bu zihinsel engellere kendisini bağlı görmeyen “Kerkük Krizi ve
Türkiye'nin Irak Politikası” başlıklı raporun amacı 2007 yılında Türk dış
politikasının temel eksenini oluşturacak olan Irak ve özellikle K. Irak
konusunda kısa vadeli, düşmanlıkları büyütecek tek boyutlu silahlı kuvvetler
merkezli güç politikaları yerine, çok boyutlu politikalara dayanan, orta ve
uzun vadede K. Irak'ın Irak'ın bütünlüğü içinde Türkiye için tehdit
olmaktan çıkarılıp bütün etnik ve mezhep gruplarının “Türkiye'ye dost
hale getirilmesini amaçlayan” bütüncül bir model önerisi ortaya
koymaktır.
I. ABD'nin Irak ve Ortadoğu'daki Mevcut Konumu
Türkiye'nin Ortadoğu ve Irak ile ilgili her politikasının çıkış noktası
ABD'nin Ortadoğu ve Irak'taki mevcut konumunun doğru olarak tespit
edilmesinden geçmektedir. ABD'nin Irak'ta savaşı kaybettiğine dair yaygın
bir kanaat bütün dünyada yerleşmektedir. ABD'nin Irak'ta mağlup olup
olmadığını tespit etmek için Irak'ta ABD'nin hedefi ne idi önce bu soruya
cevap verilmeli, bu cevaba göre yenilip yenilmediği konusunda karar
verilmelidir. Sadece devam eden çatışmalar ve 3000'den fazla ABD
askerinin ölmüş olması bir yenilginin ifadesi olamaz.
ABD, “Irak'a Saddam rejimini devirmek, yerine ABD yanlısı,
demokratik, etnik merkezli olmayan bir federalizm ile birleşmesi
sağlanmış ve dağılmayacak kadar güçlü, etrafına saldırmayacak kadar
zayıf bir Irak'ın oluşmasını sağlamak için mi?” işgal etti. ABD'nin
Irak saldırısı öncesinde Washington'un her şeyden önce İran'ı dengelemek
ve Türkiye'yi kaybetmemek için böyle bir Irak'ı tercih edeceği akla yakındı.
Eğer ABD'nin Irak'a saldırmasının hedefi bu idiyse ABD Irak'ta büyük
ölçüde mağlup olmuştur ve bundan sonra bu hedefe ulaşması çok mümkün
görünmemektedir.
Ancak ABD, “Irak'ta Saddam rejimini devirmenin ötesinde Irak
devletini/toplumunu bir daha toparlanamamak üzere dinsel ve etnik
hatlar üzerinde bölmek için gelmiş” ise başarılı olmuştur. ABD'nin
Saddam rejimini devirdikten sonra ortaya koyduğu uygulamalar Irak'ın önce
etnik merkezli federal görünümlü konfederal bir yapıya kavuşturulması ve
sonra zaman içinde daha “sancısız dağılmasını” hedeflediğini
göstermiştir. ABD, bu hedefe ulaşmak için Irak devlet aygıtını Baas
partisinden kısmen arındırmak yerine devleti bir bütün olarak çökertmiştir.
Irak devleti bir bütün olarak çökertildikten sonra, Washington savaş
öncesinde açıkladığı gibi coğrafi federalizmi değil, etnik merkezli bir
federalizmi desteklemiştir. Ayrıca Bağdat'ta siyasal parçalanmayı teşvik
edecek şekilde Irak yurttaşları arasında demokrasi zemininde değil, etnik ve
dini gruplara dayanan “güç dağılımı” (Power Sharing) çerçevesinde şekillendirilmiştir.
Devletin direğini oluşturan sünni Araplar yeni yapıdan dışlanmış,
aşağılanmış âdeta, direnişin kollarına ABD tarafından itilmiştir.
K. Irak'ta Barzani ve Talabani'nin etnik bir devlet kurmasının hukuki ve
mali alt yapısı ABD tarafından sağlanmıştır. (İleri ki sayfalarda ele alacağımız
gibi Türkiye bu konuda en az ABD kadar katkıda bulunmuştur.) Kürtler, %
18 civarında bir nüfus ile Irak'ın siyasal gücünün % 50'sine yakın bir bölümü
ABD desteği ile ele geçirmişlerdir. Etnik meselenin yanında mezhep
meselesi de ABD işgali tarafından ön plâna çıkarılmıştır.
ABD Kongresine verilen bir raporda “Saddam döneminde Irak'ta insanların birbirlerine mezheplerini sorması nezaketsizlik sayılırdı” denilmektedir.5
İran ile 8 yıl süren savaş sırasında Şii Araplar Irak'a sadık kalmış,
Irak ordusu saflarında çarpışmışlar dır. Oranları ölçüsünde devlet mekanizmasında
temsil edilmeseler de Baas partisi, ordu ve istihbarat içinde etkin
konumlarda olmuşlardır. ABD, uyguladığı mezhepçi politikalarla şii Araplar
ile Sünni Araplar arasına büyük bir düşmanlık girmesine neden olmuştur.
Savaşların kazanılıp kazanılmadığı verilen kayıplara göre değil, konulan
siyasi hedefe ulaşılıp ulaşılmadığına bakılarak karar verilir. ABD'nin bu ülkeyi
zamana yayarak ve kontrollü bölmek amacıyla Irak'ı işgal ettiği işgalin
hemen sonrasında ortaya çıkmıştır. Irak'ın bölünmesi 1991'den başlayarak
2015-2020'ye yayılan bir süreçte gerçekleştirilecekti. Vashington, “korkut
ve şok et” stratejisi uygulayarak, Ortadoğu'da devletlerden ör-gütlere kadar
uzanan bir dizi Ortadoğulu oyuncuyu ABD'ye karşı tepki vermekten alıkoyacağını
ve projesini kolaylıkla yürüteceğini düşünüyordu.
Arapların korkup sindiği, İran'ın hareketsiz kaldığı bir ortamda nasıl 1991'de K. Irak'ta bir siyasal boşluk yaratıp bu bölge “Kürt bölgesi” olarak Ortadoğu'ya kabul ettirildi ise 2020'lere uzanan süreçte sözde federal, aslında konfederal Irak çatısı altında sözde birleştirilmiş milli devletler oluşmasının sağlanacağı ve parçalanmanın yavaş yavaş gerçekleştirilebileceği öngörülmüştür.
Dışişleri Bakanı Rice, ABD'nin Ortadoğu'da 29 ülkenin sınırını yeniden
çizeceğini söyleyecek kadar kendisine güveniyordu.
Ancak bu noktada olaylar ABD'nin istediği gibi gelişmedi. Irak'ın parçalanması süreci ABD'nin arzu ettiğinden çok daha hızlı gelişmeye başladı. Öte yandan İran, ABD'nin düşündüğünün çok ötesinde Irak'ta ve Ortadoğu'da güç kazandı.
“Şii uyanışı” diye adlandırılan İran'ın ve Şiilerin güçlenmesi süreci
ABD'nin Ortadoğu'daki önemli müttefikleri Suudi Arabistan, Ürdün,
Kuveyt, Körfez Emirlikleri ve Mısır gibi ülkeleri korkuttu ve karşı önlemler
aramaya sevk etti. Bölgede ittifakların doğası karışmaya başladı. ABD'nin
müttefiki Suudi Arabistan Irak'ta ABD ile çarpışan sünnileri desteklerken,
ABD'nin baş düşmanı İran'ın Irak'taki müttefiki ise İran'ın denetimindeki
El Hakim'in adamları oldu.
Sonuç olarak “ABD Irak'ta ne askeri ne de siyasi olarak yenildi”
demek mümkün değil. Irak'ın parçalanması hedefine “çok erken” ve esas
proje olan Büyük Ortadoğu Projesine zarar verecek kadar erken ulaştı.
ABD'nin esas yenilgisi Irak'ta uğradığı değil, Büyük Ortadoğu
Projesinde uğradığı sarsıntıdır. Ancak süper güçler ellerindeki büyük
imkanlarla yenilgileri de galibiyete çevirmek yeteneğine sahip olabilirler.
Unutulmamalıdır ki, Vietnam'daki ABD yenilgisi, Washington-Pekin
görüşmelerinin yolunu açmış, Moskova'yı çok rahatsız etmişti.
Şimdi ABD, Ortadoğu'daki şii uyanışını sünni devletlere koruma
sunmak ve Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde çok daha uzun süre askeri
olarak kalmak için kullanmak isteyebilir mi? Öte yandan ABD'nin BOP'una
zarar veren bölge dinamikleri şimdi Irak'ta ABD'ye rağmen/o noktaya
getirerek ülkenin birliğinin sağlanmasını sağlayacak bir strateji geliştirebilirler
mi? Bu noktada Türkiye'nin 2007 içinde izleyeceği Irak politikası
diğer bölge dinamikleri ile birlikte büyük önem taşıyor.
II. Türk-ABD İlişkileri ve Irak: Stratejik Ortaklık mı Stratejik
Kopma mı?
Sokakta karşılaşabileceğiniz bir caninin fiziksel olarak sizden daha güçlü olması/görünmesi sizin karınızın tecavüz edilişine seyretmenizi gerektirmez.
Türk-Amerikan ilişkileri Soğuk Savaş sonrasında K. Irak merkezli bir
sürekli kriz döneminden geçmektedir. İki ülke arasında yaşanan krizi sadece
Amerikan ordusunun Güneydoğu Anadolu'da konuşlanarak Türkiye üzerinden
Irak'a girmesini sağlayacak olan 1 Mart Tezkeresinin reddedilmesine
bağlamak yanlış olur. K. Irak somutunda kendisini açığa vuran krizin asıl
nedeni Türk-Amerikan ilişkilerinin Soğuk Savaş paradigmasından
Soğuk Savaş sonrasına tarafların üzerinde anlaştıkları kurallar çerçevesinde geçememiş olmasıdır.6
Her iki taraf birbirlerini “tehdit” olarak algılamaktadır. İki müttefikin
birbirlerini tehdit olarak algılaması ve “güvenilmez” bulması artık çok gizlenen
bir husus dahi değil. Amerikan Kara Kuvvetleri tarafından çıkarılan
bir dergi olan “Parameters”'ın yaz 2002 sayısında Robert M.Hickok'un
yazdığı “Yükselen Hegemon” başlıklı makalede Türk ordusu güçlendikçe
Türkiye'nin güvenilmez bir ortak haline geldiği ileri sürülmekteydi.7
İki ülke 1990'lı yıllarda K. Irak'ta birbirlerine karşı “kontrollü bir
yüksek tansiyon” politikası geliştirmişlerdi. 1996 Ağustosunda Türkiye'-
nin KDP-Saddam işbirliğini teşvik ederek Irak ordusunun Erbil'e girmesine
karşı çıkmaması bu yüksek tansiyonun bile kontrol dışına çıkabileceği
krizlere neden olmuştur.8
10 yıl süren yüksek tansiyon politikası 1 Mart 2003 sonrasında “yapı-
sallaşmış krize” dönüşmüştür. ABD güçlerinin bir Beyaz Saray-Pentagon
senaryosu çerçevesinde Süleymaniye'de Türk özel kuvvetleri üzerinden
Türk ordusuna karşı başlattığı “stratejik nitelikli psikolojik operasyon”
ikili ilişkilerde bir dönüm noktasıdır.9 Süleymaniye'yi Talefer'de Türkmenlere
yönelik saldırı izlemiştir ki, bu saldırı Ankara'da Türkiye'ye yönelik bir
saldırı olarak algılanmıştır. ABD ile uyum politikası izleyen AKP Hükü-
metinin Dış İşleri Bakanı A.Gül bile “Türkiye'nin ABD ile Irak'ta her türlü
işbirliğini sona erdirmek zorunda kalacağını” açıklamıştır.
Ankara'nın Telafer'de yaptığı çıkışın arkasında duramaması üzerine Washington'un Ankara'ya yönelik baskılarında artış olmuştur.
Amerikan ordusu Telafer'de Türkmen Cephesi, televizyon ve radyosunu basmış ve tahrip etmiştir. Keza Telafer nüfus dairesi de basılmıştır.
Telafer baskınını Musul'da beş Türk polisinin öldürülmesi izlemiştir. Türkiye, olayın oluş şekli ve coğrafi bölgesi itibarı ile bu saldırının ABD'nin “izin verdiği” bir saldırı olduğunu 10 açıkça söylemese dahi buna inanmıştır.
Irak'ta ilişkiler “çatışma” noktasında geli- şirken, taraflar hadiselerin geri dönülemez bir noktaya gelmesini engellemek için görüşmelere başlamışlardır. Ancak görüşmeler sanki olumsuzlukları ortadan kaldırmak değil, ABD'nin bu olumsuzlukların devam edeceğini tebliğ ettikleri toplantılara dönüşmüştür.
PKK konusunda Türkiye'nin taleplerine ABD tarafından olumlu cevap
verilmemiştir. PKK'nın kurduğu partinin seçimlere girmesi engellememiştir.
PKK, 1984'den buyana hiç olmadığı kadar rahat terörist, politik, ekonomik
ve sosyal faaliyetleri için K. Irak'ı kullanmaktadır. Ankara, terörle mücadele konusunda son umut olarak gördüğü koordinatörlük kurumuna inancını yitirmiştir.11
< PKK 1984'den bu yana hiç olmadığı kadar rahat terörist, politik, ekonomik ve sosyal faaliyetleri için Kuzey Irak'ı kullanmaktadır.
Ankara, terörle mücadele konusunda son umut olarak gördüğü koordinatörlük kurumuna inancını yitirmiştir. >
Kerkük konusunda da ilk günden itibaren Türk-Amerikan ilişkileri
gergindir. Türk Dışişleri Bakanlığı seçimler öncesinde Kerkük'e yerleştirilen
300 bin Kürt göçmene şimdi seçim kartı dağıtılmasına tepki göstererek
“ABD'yi sorumlu davranmaya” davet etmiştir. Kerkük'te 8000 evin
yapılması için ABD, Barzani'ye kredi açmıştır. Bu Kerkük'te yapılan etnik
temizliğin bir uzantısı ve Kerkük'ün Kürtlere teslim edilmesinin yeni bir
aşamasıdır.
Kerkük için kredi açıldığı günlerde atılan bir başka önemli adım da
Musul'da yerleşik olan ve peşmergelerden oluşan 8. Irak tugayının Kerkük'e
kaydırılmasıdır. Peşmergeler Kerkük'ün askeri denetimini ele alırken,
Kerkük'teki Amerikan birlikleri Bağdat'a geri çekilmiştir. Böylece
Kerkük'ün Kürtleştirilmesi ve sözde Kürdistan'a bağlanmasında önemli bir
adım daha atılmıştır.
Barzani'nin saldırgan politikalarına karşı direnen Telafer Türkmenliği
ezilerek Kürtlerin Telafer'e yerleşmelerinin önü de ABD'nin izlediği
politikalarla açılmıştı. Telafer'de sivil insan başına kullanılan Amerikan
askeri sayısı Bağdat ile karşılaştırıldığında 10 kat daha fazladır. Oysa
direnişin merkezi Telafer değil, Bağdat'tır. Amerikan ordusu Bağdat'ta
kullanmadığı imkan, yetenek ve askerleri neden Telafer'de kullanmıştır?
Nihayet 2007 başında Washington, Ankara'nın Kerkük referandumunun
ertelenmesi için yaptığı çağrılara olumsuz cevap vererek, Türkiye'nin yaşamsal çıkarlarını kaba bir şekilde çiğneyebileceğini göstermiştir.12
Türkiye, hayati çıkarlarını savunmak adına Irak politikasını yeniden düzenlerken, kaçınılmaz olarak ABD ile ilişkilerini de yeniden düzenlemek zorundadır. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler Irak zemininden başlayarak yeniden tanımlanmaz ise Türkiye'nin menfaatlerini savunacak bir Irak politikası geliştirmesi mümkün değildir.
Türk-Amerikan ilişkileri bu çalışmanın konusu olmadığı için üzerinde
konunun gerektirdiği ölçüler içinde durulacaktır. Türk-Amerikan ilişkileri
yeni bir döneme girerken, Ankara ikili ilişkilerin “kontrollü yüksek tansiyon”
dönemini aşması için gereken adımları hızla atmalıdır. Türkiye, ABD
ile ikili ilişkilerinde “kontrolü kriz” çıkmasından çekinmemelidir. Eğer
ilişkilerde çıkabilecek bir krizin kontrolden çıkma riskinin yarattığı korku,
Ankara'yı felç etmeye devam ederse, Türkiye ABD'nin kendi aleyhine attığı
adımları karşılayabilecek politikalar geliştiremez.
ABD'nin Türkiye'den daha güçlü olması, iki aktörün sert sürtüşmesi
halinde daha çok zarar görecek tarafın Türkiye olması, aradaki her irade
müsabakasını Washington'un kazanacağı anlamına gelmez. Irak'ta Türkiye'nin
kaybedeceği şeyin daha çok olması onu gerektiğinde ABD'nin
hayatını zorlaştırabilecek adımlar atabilecek bir hale sokmalıdır.
Ama yukarıda bahsedilen korkunun yarattığı felç olma hali ABD'yi
neredeyse hiçbir bedel ödemeden amacına adım adım yaklaştırmaktadır.
ABD, Türkiye aleyhine attığı adımların bedelini ödemediği için bu
politikaları durdurmak için de bir neden görmüyor olabilir. “ABD ile
ilişkilerimiz çok önemlidir”. Ama bu ilişki sadece ABD'nin çizdiği
koordinatlar dâhilinde gelişmeye devam ederse sağlıklı bir şekilde
gelişemez.
Eğer Türkiye de ABD için önemli olmak bir dost olmak istiyorsa bunu
kayıtsız şartsız itaat ederek gerçekleştiremez. Aksine Türkiye krizlerin yaratıcı
gücünü göz önüne alan bir strateji izlemelidir. Bugün çıkmayacak
“kontrollü krizler”, yarın çıkacak kontrolsüz ve çok ağır krizlere neden
olacaktır.
Türkiye'nin önümüzdeki aylarda ABD'ye vermesi gereken temel
mesaj şudur: Washington, hem K. Irak'ta bağımsızlığa gidecek bir Kürt
oluşumunu destekleyip hem de Türkiye ile dost olamaz. Washington, böyle
bir politikanın Türkiye'nin dostluğuna ağır darbe indirmek anlamına
geleceğini bilmelidir. Esasen Türk halkı ve Türk bürokrasisinin yapısal bir
anti-Amerikancı çizgiye kaydığı görülmektedir.
Türkiye, Ankara-Washington ilişkilerinin olağanüstü akıldışı bir zemine
kaymasını engellemek için yaşamsal menfaatlerini savunmak konusunda
kararlılık sergilemelidir. Bu amaçla, Ankara, Washington'un Türkiye'nin
yaşamsal menfaatlerini çiğneyen çizgisine karşı aşağıda sıralanan önlemleri,
Kerkük'te yaklaşan referanduma koşut olarak, kademeli şekilde almalıdır.
Vashington, Ankara'nın kararlılığını görünce muhtemelen bu önlemlerin
bir çoğunun uygulanmasına gerek kalmayacaktır.
< Türkiye, Ankara-Washington ilişkilerinin olağanüstü akıl dışı bir zemine kaymasını engellemek için yaşamsal menfaatlerini savunmak konusunda kararlılık sergilemelidir. >
a) Ankara, Washington'a, Türkiye'nin daha fazla içi boş ve Türkiye'nin
aleyhine gelişen bir stratejik ortaklık söyleminin arkasından gitmeyeceğini
izah etmelidir.
Bu çerçevede ABD ile başlatılan diplomatik temaslar sadece devletdevlet
düzeyinde tutulmamalı, devlet-toplum(Türk devleti-Ame-rikan toplumu)
ve toplum-toplum düzeyinde yoğun bir biçimde sürdürülmelidir.
Türk akademisyen ve araştırmacılar Amerikan gazete ve dergilerinde konu
ile ilgili makaleler yayınlamalı, ABD think-tankleri ile ortak sempozyumlar,
beyin fırtınaları düzenlenmeli, iş adamları örgütleri girişime teşvik edilmeli,
Amerikan gazetelerinde paralı ilânlar yayınlatılarak, Irak'ın Afganistanlaşmasının
ortaya çıkaracağı bölgesel ve küresel istikrarsızlık anlatılmalıdır.
Türkiye'nin izlediği politikaların Yeni-Muhafazakar çevrelerin Ortadoğu'ya istikrarsızlık getiren projelerini hedef aldığı açıkça ifade edilmelidir.
Amerikalı Türk dostu çevreler samimi şekilde ikili ilişkilerdeki tahribatın daha da artmasını engellemek için göreve davet edilmelidir.
Türkiye, Bush sonrası yönetim adayları ile şimdiden iki ülke arasındaki ilişkilerin Bush döneminin tahribatından kurtulması için çalışmalıdır.
b) Türkiye'de terörist eylemler gerçekleştiren ve lojistik desteklerini K.Irak'tan sağlayan PKK'ya seyirci kalan ABD'nin Türkiye'den terörle mücadele konusunda
destek istemesinin ahlaki temeli yoktur. Türkiye'nin terör ile mücadelesine
destek vermeyen bir ABD'nin “küresel terör ile mücadele” stratejisine verilen
destek sona erdirilmelidir.
c) Türkiye, ABD'nin Karadeniz bölgesindeki politikalarına daha etkin şekilde bir muhalefet başlatmalıdır.
d) Türk ordusunun Afganistan'daki ve Lübnan'daki bütün görevleri sona erdirilmeli veya uzatılmamalıdır.
e) İncirlik Hava üssünde önce Irak'a yönelik olanlar etkili olmaz ise ikinci
aşamada bütün Amerikan uçuşları durdurulmalıdır.
f) Türkiye'ye yönelik açık düşmanlık veya oyalama taktikleri sona ermedikçe,
Irak konusunda Ankara, Washington ile her türlü sivil ve askeri işbirli-
ğini sona erdirmelidir.
g) Irak'a yapılan ve Irak'tan yapılan bütün askeri ve sivil uçuşlara Türk
hava sahası kapatılmalıdır.
h) Ankara, ABD'nin İncirlik'i kullanma imkanı veren anlaşmayı gözden
geçirmelidir.13
ı) ABD ile askeri işbirliği konuları daraltılmalıdır.
Özetle, Türkiye, ABD ile dostluğunu karşılıksız değil, ABD'nin
Türkiye'ye göstereceği menfaatlerimize saygı gösterilmesini temel alan
samimi dostluğa bağımlı hale getirmelidir. ABD'nin Ortadoğu'da içinde
bulunduğu durum da Türkiye politikasını gözden geçirmesi ve Türkiye'nin
menfaatlerini kabul etmesi için uygun görünmektedir.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder