Özgür Billur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Özgür Billur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2017 Salı

Solculuk, Milliyetçilik, Kuvayı Milliyecilik,


Solculuk, Milliyetçilik, Kuvayı Milliyecilik,

Özgür Billur
09.02.2004/Sayı:49




İleri 18-19TÜRKSOLU’nun geçtiğimiz Temmuz ayında çıkan “Türk’ün Ateşle İmtihanı” sayısı, Türk siyasi hayatında en çok tartışılan dergi kapaklarından 
biri olarak tarihe geçti. Günlük gazeteler bu sayıyı manşetten verdiler. Aylardır süren Kızıl Elma tartışmaları, bu sayımızdan sonra başladı.

“Türk’ün Ateşle İmtihanı” özel bir sayıydı. Kendini Atatürkçü ve milliyetçi olarak tanımlayan aydınlarımız, Kuvayı Milliye temelinde bir milli mücadele çağrısı 
yaptılar. Bu aydınların 1980 öncesi farklı siyasi kamplarda olması, ama bugün aynı tespitleri yaparak Kuvayı Milliye çağrısı yapması, Kuvayı Milliye, sol ve 
milliyetçilik kavramları üzerinde yeniden düşünmemizi sağladı. Bu kavramlar Türk siyasetinde belki de içi en çok boşaltılmaya çalışılan ve yanlış kullanılan 
kavramlar.

İleri Dergisi yeni sayısında, son günlerde en çok tartışılan Solculuk, Milliyetçilik ve Kuvayı Milliyecilik konusunu kapağına taşımış. Derginin bu sayısında 
sürekli yazarların dışında Mustafa Erkal, Zeki Hacıibrahimoğlu, Cemal Şener, Şener Üşümezsoy, Halit Kakınç gibi aydınların yazıları dikkat çekiyor.

Hangi Kuvayı Milliye

Türkiye’nin bir Kuvayı Milliye’ye ihtiyacı olduğu tespiti artık birçok çevrede yapılıyor. Bizim bu çağrımız yeni değil. Ancak Kuvayı Milliyeciliğin doğru 
tanımlanmaması öyle komik görüntüler yaratıyor ki, Kuvayı Milliye mahkemelerinde asılan şeriatçılar Kuvayı Milliyeci oluyorlar. Ya da iktidardayken Batının tüm talimatlarına uyan, uyum yasalarını kabul edenlerle, Türk’üm diyemeyen maocular birlikte Kuvayı Milliyecilik oynuyorlar.

İleri Dergisi bu sayısında Türkiye’de sol, sağ, milliyetçilik kavramlarının ne anlama geldiğini tarihsel perspektif içinde ele alarak, Kuvayı Milliye tartışmalarına ufuk açıyor. Yanlış kullanılan kavramlar yerli yerine oturtulurken, Kuvayı Milliye’nin hangi ideolojik temellere oturduğu da ortaya çıkıyor.

Türkiye’de Solun halktan ve soldan kopuşu

TÜRKSOLU yayın hayatına “Komprador Değil, Ulusal Sol” sloganı ile başlamıştı. Güneş Ayas, “Türkiye’de Sol, Marksizm ve Milliyetçilik” yazısında aldığımız 
bu politik tavrın ideolojik köklerini ortaya koyuyor.

Ayas, yazısına Türkiye’deki solun enternasyonalist şablonlar yüzünden kendi milletine ve devletine tavır aldığı tespitini yaparak başlıyor. Dünyada eşi benzeri 
olmayan bir soldur Türkiye’deki. Dünyada ve Türkiye’de tüm teoriyi yeniden yazacak gelişmeler olmuştur. Asya’da, Afrika’da, Amerika’da, yani ezilen dünyadaki sol hareketler milliyetçi devrimler gerçekleştirmiştir. Bunun yanında bu hareketlerden bağımsız olarak ortaya çıkan milliyetçi devrimler de Marksizmle ve solla birleşmiştir. Dünyada sol ile milliyetçilik birleşmiştir. Ancak Türkiye’deki şabloncu sol, bu gerçeği ne teorik ne pratik düzlemde kabul eder.

Örnek verirsiniz, milliyetçi bir devrim olan Küba devriminin iki yıl sonra sosyalizmi benimsediğini ya da Vietnam, Kamboçya gibi ülkelerde komünistlerin milli devletleri kurduğuna ikna edemezsiniz. Türk Devrimi dersiniz, sol bir programla devrim yaptık, ulus-devleti kurduk; kabul etmez. Çünkü Türkiye’deki solun kafası Avrupamerkezcilik tarafından iğdiş edilmiştir.

Sol Ulus-Devleti savunur

Batıda burjuvazi, ulusu kendi pazarını yaratmak için uydurmuştur. Bu tanım Avrupa için doğrudur, ancak Doğuda ulus toplumsal ve tarihsel bir gerçektir. 
Sömürgeciliğe ilk isyanlar milliyetçilik temelinde yükselmiştir. Milliyetçilik, emperyalizme karşı direnişin ideolojisi olmuştur. Sınıf mücadelesi, ezilen dünyada millet temelinde gelişmektedir. Amerika kıtasında 1781’de Tupac Amaru isyanı ile başlayan, Bolivar ve Meksika Devrimi’yle devam eden milliyetçi devrimler toprak devrimi, kamulaştırma gibi sol bir programa sahiptirler.

Sınıf mücadelesinin esası hiçbir zaman işçi sınıfının enternasyonali olmadı. Emperyalizmin sömürgeleştirme saldırısına direnen toplumlar, milliyetçi bir 
mücadele verdiler. Sol bu mücadele içinde gelişti. Marksizm varlığını bu mücadelelere borçludur. Bu hareketler Marksizmi hayatla buluşturmuştur.

Ayas, Lenin’in keşfettiği “ulus” gerçeğini derinleştirirken, ezilen ulusların ancak devlet kurarak ve bu devleti koruyarak var olabileceklerini belirtiyor. 
Böylece Marksist devlet teorisini yeniden ele alarak, devletin hakim sınıfın proletarya üzerindeki baskı aracı olarak tarifi reddediyor. Bunun yanında 
Sovyetler Birliği örneğini vererek, devletlerin de yapay birlikler olamayacağını, ancak milliyet temelinde bir devlet oluşabileceğini anlatıyor.

Emperyalizmin bugünkü hedefinin ulus-devletlerin parçalanması olduğu gerçeğini düşünürsek bu tezlerin haklılığını daha iyi görürüz. Ancak Türkiye’de sol, kutsal kitaplarda(!) yazılanlara iman ettiğinden gerçeklere gözünü kapayarak, sınıf mücadelesini ulus-devletin korunması üzerinden yapmayı bırakın, millet ve devlet düşmanlığı yapmaktadır. Böylece halkla hiçbir bağı kalmamaktadır.

Türk Solu Milliyetçidir

Türkiye’de sol son yirmi yılda yalnızca halktan kopmamıştır, soldan da kopmuştur. Çünkü Türkiye’de sol gelenek milliyetçidir. Türkiye’de 1980 öncesi verdikleri mücadeleyi ikinci kurtuluş savaşı olarak değerlendirmeyen solcu çok azdır.

Kaya Ataberk, “Türk Solu’nda Milliyetçilik ve Sosyalizm” yazısında ulusal sol çizginin köşetaşları üzerinden bir değendirme yapıyor. Ulusal sol teori, 
Sultan Galiyef, Kadro ve Yön hareketleri ile gelişmiş, günümüzde TÜRKSOLU ile devam etmektedir. Bu çizgi Marksizmin şablonlarına karşı bir mücadele içinde 
gelişmektedir.

Marksist şablondan ilk kopuşu Sultan Galiyef gerçekleştirmiştir. Lenin’in “ezen ulus-ezilen ulus” teorisini daha da geliştiren Galiyef, “proleter ulus-burjuva ulus” kavramını üretmiştir. Galiyef teorisini daha da derinleştirerek, proleter ulusların burjuva uluslar üzerinde diktatörlüğünü önermektedir. Galiyef teorisini milletler mücadelesi temeline oturtmuştur ve milli bir sosyalizm tarif etmiştir.

Türkiye’de ulusal sol, 1930’larda Kadro, 1960’larda Yön ile yeni ideolojik açılımlar yapmıştır. Kadro ve Yön, ulusal kurtuluşçudurlar. Kaya Ataberk, yazısında ulusal solun temel kavramlarının (millet, milliyetçilik, sınıf, sosyalizm) Kadro ve Yön’deki gelişim sürecini anlatırken her iki harekete de birer eleştiri getiriyor.

Kadro, emperyalizme ve kapitalizme karşı sosyal milliyetçilik kavramını geliştirirken, bunu sınıfsal bir tahlil olarak ele almaz. Kadro’ya göre, ezilen dünyada sınıflaşma yaşanmamıştır. Ancak sınıflar insan iradesinden bağımsız oluşur ve ezen uluslarla ezilen uluslar arasındaki mücadele dünya çapında ortaya çıkan sınıf mücadelesinin sonucudur. Sınıfsız topluma ulaşmak Ataberk’in dediği gibi ezilen sınıflara dayanarak olur.

Doğan Avcıoğlu’nun Yön’ü ise, üçüncü dünya sosyalizmi ve Türk Devrimi ile ilgili çok önemli değerlendirmeler yapmakla birlikte Marksizmin beş aşamalı 
şablonuna saplandığı için, sosyalizme geçmek için milli bir kapitalizmi önermiştir. Böylece milleti bölen burjuva sınıfına millilik atfedilmiştir. Buradan çıkarılacak ders, ezilen dünyada solun ancak Marksist şablonlardan tamamen sıyrılarak tutarlı bir milliyetçi sol teori geliştireceğidir.

Kuvayı Milliyenin temeli Atatürk milliyetçiliğidir

Kuvayı Milliye çağrısı miliyetçilik temelinde yükselmektedir. Peki ama hangi milliyetçilik? İnan Kahramanoğlu, “Türkiye’de Milliyetçilikler ve Atatürk Milliyetçiliği” başlıklı yazısında Türkiye’de Atatürk milliyetçiliği dışındaki anlayışların yanlışlarını ortaya koyuyor. Bugün milliyetçi çevrelerin sola karşıt, emperyalizme ılımlı yaklaşımlarının altında bu yanlış milliyetçi anlayışlar vardır.

Kahramanoğlu, yazısında milliyetçi ideolojinin en önemli isimlerinden Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Nihal Atsız’ı ele alarak, onların milliyetçilik anlayışları ile Atatürk milliyetçiliğini karşılaştırmış.

Atatürk’ü bu üç isimden ayıran en önemli özellik Batıya karşı takındığı tavırdır. Atatürk’ün milliyetçiliği Batı sömürgeciliğine ve emperyalizmine karşı 
Türk milletinin var olma mücadelesinin adıdır. Batı, Türkleri aşağı görür. Atatürk ise Türklerin köklü bir tarihe sahip olduğunu ve medeni bir millet olduğunu 
ispata çalışır. Ne Gökalp’te, ne de Akçura’da bu tip bir Batı karşıtlığı vardır. Hatta, onlara göre Batı uygardır. Onların teknolojik üstünlüğünü almak gerekir. 
Gökalp, “hars-medeniyet” ayrımı yaparak Batının daha medeni olduğunu ve ancak onu alırsak gelişebileceğimizi iddia etmiştir. Atsız ise, Batının ırk teorisini 
benimseyerek, milliyetçilik adı altında milleti bölen bir fikri savunmuştur.

Atatürk’ün milliyetçiliği hayalci değildir, gerçekleşmeyecek bir Turan peşinde koşmaz. Misak-ı Millicidir. Turan hayalleri vatan ile milleti birbirinden kopardığı 
gibi, milliyetçileri esir Türkleri kurtarmak için(!) Almanya gibi emperyalist devletlerin peşine takmıştır.

Atatürk’ün milliyetçiliği laiktir, milleti bölen dini ve mezhepsel unsurlara izin vermez. Bu sert tavır Gökalp’te de, Akçura’da da görülmez. Atatürk’ün milliyetçiliği 1920’den sonra diğer anlayışların hepsini etkisizleştirmiş ve devletin kuruluş ideolojisi olmuştur. O andan itibaren Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura, Atatürk’ün yanına gelmişlerdir.

1940’larda ortaya çıkan Nihal Atsız ise Kemalizm düşmanlığı yaparak, milliyetçi çevre içinde büyük bir tahrifata yol açmıştır. Atsız aynı zamanda katıksız sol 
düşmanıdır. Rusya başdüşmandır ve NATO müttefikimizdir. ABD’yi ise demokrasinin beşiği olarak görür.

Atatürk milliyetçiliği dışında tüm milliyetçilikler iflas etmiştir. Zaten emperyalizmin hedefinde onu dize getiren Atatürk milliyetçiliği vardır. Milliyetçiler, yanlış milliyetçi anlayışları terkedip Atatürk milliyetçiliğine sarılmalıdırlar.

Milliyetçi tavrı kim aldı

Türkiye’de kimi milliyetçiler, özellikle son günlerde TÜRKSOLU’nun adının sıkça duyulmasından sonra şu propagandaya başladılar: Biz milliyetçiyiz, vatanımızı 
savunuruz. Sol ise Rusçudur, vatansızdır, haindir. Ali Özsoy, “Milliyetçi tavrı kim aldı” yazısında Türkiye’nin yakın tarihinden örnekler vererek bu propagandayı 
çürütüyor.

Türkiye’de sol milliyetçi tavır alırken, kendine milliyetçi diyen gelenek yabancılarla ortak hareket etmiştir. 1940’larda Almanya’nın yanında yer alan milliyetçiler 1950’den sonra ABD’yle birlikte hareket etmişlerdir. Sol içinde sadece küçük bir grup Rus yanlısıdır, ezici çoğunluk tam bağımsız Türkiye için ABD emperyalizmine karşıdır. Sadece ABD emperyalizmi değil, Sovyetlerin Afganistan ve Çekoslovakya’yı işgalinden sonra Rus emperyalizmi de solun düşmanıdır. 

TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar bu konuda en sert tavrı almıştır.

1940’larda Atatürkçü politikalardan vazgeçildiği dönemde Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali gibi solcu aydınlar, Türkiye’nin ABD’nin güdümüne girmesine 
karşı mücadele yürütmüşlerdir. Nazım Hikmet’e vatan şairi denmesi boşuna mıdır? 1968’de devrimci gençler Atatürkçü ve milliyetçi bir başkaldırı ile tam 
bağımsız Türkiye için mücadele etmişlerdi.

Peki, milliyetçiler ne yaptılar? ABD’nin finanse ettiği Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde örgütlendiler ve “Bağımsız Türkiye” diyen gençlere saldırdılar. 
Türkiye’yi bölmek isteyen ABD’ye karşı alınan tavrın ise milliyetçilikle alakası yoktur. 1970’lerde MC hükümetlerinin tek bir milliyetçi uygulaması olmadığı gibi, ABD ile iyi ilişkilere büyük önem vermiştir. 1990’larda hükümet ortağı MHP’nin ABD ve AB’ye aldığı tavır da ortadadır. Türkiye’yi bölmek bir kürt devleti kurmak için çalışan bu emperyalist güçlere tavır alınmadığı gibi, AB’ye onurlu üyelik propagandası yaplmıştır.

Kuvayı Milliye Soldur

En can alıcı noktaya geldik. Kuvayı Milliye hareketinin karakteri sağ mıdır, sol mu? Aslında buna verilecek cevap çok basit: 1919’ların Kuvayı Milliyesi, 
emperyalizme karşı halkçılık programıyla savaşmıştır ve bunun siyasi literatürdeki adı soldur.

Bugün 1919 öncesi koşulları yeniden yaşadığımız düşünülürse, çözüm olarak niçin Kuvayı Milliye’yi önerdiğimizi görebiliriz. O gün olduğu gibi bugün de 
siyaset kurumu halkın iradesini yansıtmıyor ve ülkenin bölünmesine hizmet ediyor. 60 yıllık siyaset mekanizmasının ülkeyi getirdiği nokta bu, bölünme ve 
sömürgeleşme süreci. Bu siyaset kurumunun başında sağcılar var. Erkin Yurdakul, “Neden ille de Solculuk” yazısında sorduğu soruya “Türkiye’yi 60 yıldır 
sağcılar yönetiyor ve bunun için solcuyuz.” diye cevap veriyor.

Kuvayı Milliye’nin sol olduğu ortadayken kimileri bunu saklamak gerektiğini düşünüyor. Yurdakul, bunlara şöyle sesleniyor: “Bugün ulusal siyasette Kuvayı 
Milliye’nin solculuğunu gözlerden gizlemeye çalışanlar, meseleyi dünya gerçeği üzerinde kurduklarında kimden neyi kaçırıracaklar? ABD’nin ve AB’nin Türkiye’ye bakışı ne olacak? Dünyanın sağcıları Kuvayı Milliye Türkiyesine sol diye bakmışlardı, sol diye bakacaklar. Çünkü serbest piyasaya karşı tam bağımsız, kendi kaynaklarını kontrol eden, halkçı rejime tüm dünyada solcu denmektedir.”

Samimi olarak Kuvayı Milliye’yi savunan Türk milliyetçileri, liberalizm ve sağcılığın propagandasından kurtulmalıdırlar. Hem Türkiye’yi Batıya bağlayan 
sermaye, hem Türk devleti savunulamaz.

Kuvayı Milliye, emperyalizme, kapitalizme ve gericiliğe karşıdır. Türk devletini ve milletini savunur. Doğulu ve müslüman kimliğine sahip çıkar ve ezilen 
milletlerle dayanışma içindedir. 

Bunun adı soldur.

 http://www.turksolu.com.tr/49/billur49.htm


***

24 Şubat 2016 Çarşamba

Türk'ü Kandırma DEVLET Bahçeli



Türk'ü Kandırma DEVLET Bahçeli



Özgür Billur



MHP’nin “ İtidal ” Mitingi

AKP’nin iktidara gelmesiyle artan Kürt terörü karşısında MHP hep sağduyu ve itidal çağrısında bulundu. Devlet Bahçeli yaptığı tüm konuşmalarında, ülkücülerin asla sokağa inmeyeceğini ve provokasyona gelmeyeceğini söyledi.
Gerçekten de ülkücüler hiç provokasyona gelmediler!
Sokaklarda Türk bayraklarıyla teröre tepki yürüyüşleri yapılırken MHP’liler evlerinde ve parti binalarında oturdular ve tuzağa düşmediler!
Şehit cenazelerinde vatandaş PKK’ya lanet okurken, MHP hep itidal çağrısı yaptı.
2006 yılının Nisan ayında Devlet Bahçeli’nin “teröre karşı mücadelenin sokakta verilemeyeceği” şeklindeki sağduyu çağrısını Ahmet Türk bile tebrik etmişti.











Kürt-Türk kardeşliği diye bir şey hiçbir zaman söz konusu olmamıştır.
Türk milleti Atatürk önderliğinde emperyalist işgale karşı direnirken Kürtler, Türklere isyan etmişlerdir. Devlet Bahçeli, bu gerçeği ters yüz ederek Türk milletini kandırmaktadır. PKK’nın yıllardır yapmaya çalıştığı şey, Kürtlerin ayrı bir milli kimliğinin olduğunun kabul edilmesidir. PKK, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganıyla bölücülük yaparken, MHP de “Türk-Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir” sloganıyla
bölücülük yapmaktadır.



Ancak MHP’nin Türk milletine yaptığı “evinde otur” çağrısı tutmadı. Türkler ellerinde Türk bayraklarıyla teröre karşı tepkisini her fırsatta gösterdi. Açılım denen PKK programının adım adım uygulanması ve artan şehit cenazeleri Türk milletinin sabrını taşırdı.
PKK terörü yetmiyormuş gibi onun uzantısı DTP’nin Türk şehirlerinde terör estirmesi bugüne kadar hep susan Türk milletini ayağa kaldırdı. İzmir, İstanbul, Bursa, Çanakkale, Balıkesir, Muğla ve pek çok ilimizde halk DTP’lilere tepkisini gösterdi.
MHP, bu protestoların hiçbirinde olmadığı gibi yapılanların yanlış olduğunu açıkladı.
Bugüne kadar PKK’ya karşı hiçbir eylem yapmayan MHP, geçen hafta sonu Tandoğan meydanındaydı. MHP, artık meydanlara indi. Açılıma ve teröre karşı yapıldığı iddia edilen mitingin ismi ise hayli ilginç: “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat.”
AKP ve PKK da zaten “kardeşlik” adına istemiyor mu bu açılımı?
Türklüğü ve Türk milletini, Türk-Kürt kardeşliği diyerek böleceksin, ayrı bir milli kimlik yaratacaksın, sonra da bölücülüğe karşı çıkacaksın!
Bölücülüğe karşı çıkmak Türklüğüne sahip çıkarak olur.
Bayrağına, vatanına, canına, malına kasteden teröristlere karşı göğsünü siper ederek olur.
Sokağını işgal etmek isteyen PKK’ya sokağını vermeyerek olur bölücülüğe karşı mücadele!
Türk milleti de bunu yapmaktadır.
İşte MHP, Türk’ün bu direnişinin karşısındadır.
Devlet Bahçeli’nin Tandoğan’daki konuşması daha öncekilerin devamıdır. Bakın ne diyor Bahçeli:

“Küçük bir kıvılcım, telafisi mümkün olmayan hadiselere neden olur. Bu nedenle önümüzdeki süreç dikkat, sağduyu ve akıl gerektirmektedir. Sokaklarda arayacağımız, sokaklarda bulacağımız bir gelecek yoktur. İstismarcılara itibar etmeyelim.”

Tayyip’le Bahçeli’nin “ Provokasyon Kardeşliği
Bu sözlerin altına açılımın başı Tayyip de imza atabilir hiç çekinmeden. Geçen hafta PKK’nın amacının toplumu provoke etmek olduğunu söyleyen Başbakan, asla buna izin vermeyeceklerini ilan etmişti.



























MHP, kurulduğu günden beri Türk düşmanıdır. Çünkü ABD tarafından milliyetçi-devrimci gençlik hareketini bastırmak için kurulmuştur. Milliyetçiliği yıllarca sol düşmanlığı olarak lanse eden ve sokaklarda terör estirip kan döken bu hareket bugün de geçmişteki uğursuz rolünü oynamaktadır. Türk milleti, PKK terörüne karşı uyanışa geçmiştir. İzmir’de genç-yaşlı, kadın-erkek herkes PKK’ya tepkisini koyarken MHP bu olayı kınadığını ve içinde olmadığını ilan etmiştir. Elbette MHP’liler teröre karşı herhangi bir tepki göstermediler. MHP, ancak Türk milleti teröre tepkisini gösterdiğinde sesini çıkarır ve “aman tuzağa düşmeyin, sakin olun” der. Ancak Türk’ün uyanışını MHP gibi partiler durduramaz. Türk milleti bayrağına ve vatanına sahip çıkmaktadır ve çıkacaktır.



Provokasyonları önlemek için(!) Türk milletine şehitlikleri yasaklayan Tayyip zihniyeti, son olarak 7 askerimizin ve Küçükçekmece’de yakılarak öldürülen 17 yaşındaki Serap’ın cenazesine polis gücünü yığdı.

Türk milletine acısını haykırmak ve PKK’ya lanet okumak bile yasak! Çünkü yaptığınız provokasyon oluyor!

Tayyip’in Türk’ün sesini kısan bu faşist zihniyeti ile Devlet Bahçeli’nin zihniyeti arasında zerre kadar fark yoktur. Her ikisi de Türk’ün sokakta bağırmasına karşıdır. Her ikisi de PKK’ya karşı sağduyu ile yaklaşılmasını istemektedir. Her ikisi de bölücülüğe karşı sokağa dökülen halkın, PKK’nın oyununa geldiğini söylemektedir.

Tayyip ve Bahçeli’nin siyasi geleneği aslında sokağa hiç de yabancı değildir. ABD’nin 6. Filosuna karşı “Tam Bağımsız Türkiye” sloganlarıyla sokağa dökülen devrimci Türk gençlerine saldıran zihniyetin iki uzantısıdır Tayyip ve Bahçeli. Hem faşist hem de İslamcı hareket 80 öncesi sokaklarda kan döküyordu. Döktükleri kan Amerikan emperyalizmine karşı mücadele eden devrimci Türk gençliğinin kanıydı.

Şimdi bu iki geleneğin devamcıları Türk halkına “provokasyona gelmeyin, sokağa dökülmeyin” çağrısı yapıyorlar. Tayyip, açıktan Amerikancılık ve Kürtçülük yaparken, Bahçeli milliyetçi pozlarına bürünerek Türk milletini dizginlemeye çalışıyor.

Türk milleti, köklü ve soylu bir millettir. Bugüne kadar bölücü teröre binlerce şehit vermesine rağmen hep sabırlı olmuştur. Provokasyonlarla hareket edecek bir millet değildir. Ancak teröristler kapısına dayandığı zaman, bayrağına saldırdığı zaman, buna karşı çıkmak provokasyondur deyip susmaz. Tepkisini gösterir.

Kahvesi molotoflanan, arabası yakılan, durakta beklerken üzerine araba sürülen Türk, elbette bu faşist saldırıya karşı direnecektir..

Türk milleti Sivas’ta olduğu gibi yanmayı mı bekleyecek?
Devlet Bahçeli, Türk’e yönelik bu saldırılara tepki göstermek yerine halka “provokasyona gelme” çağrısı yapmaktadır.
Evi taşlanan, yakılan adam ne yapacaktır? Bahçeli’nin çağrısı, sağduyuyu elden bırakmayıp beklemektir.

Kimi yandaş televizyonlar da aynı çağrıyı yapmıyorlar mı haber bültenlerinde? Haber sunucusu konuşuyor:

“ Sayın seyirciler, PKK’lılar evlere, arabalara saldırabilir. Lütfen bunlara cevap vermeyin, tuzağa düşmeyin. Onların istedikleri bu, sağduyuyu elden bırakmayın. ”

Türk Milletiyle Dalga Geçiyorlar!

Sağduyu dedikleri, ölümü beklemekten başka bir şey değildir.
Bahçeli’ye soruyoruz: Türk milleti bugüne kadar sağduyusunu kaybedip hangi saldırgan eylemi gerçekleştirdi?
İstediğiniz, Türk insanının 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta olduğu gibi diri diri yakılması mı?
Karşımızda Sivas’takinden farklı olmayan faşist bir güruh var. İdil’de öğretmenevini taşlayan, belediye otobüslerini ve yolcularını yakan, Atatürk heykelleri ve Türk bayraklarına saldıran bir hain sürüsü ile karşı karşıyayız.
Bu hainlere karşı devlet, milletini korumuyorsa millet kendini koruyacaktır. Yaşam hakkı kutsalsa bu hak Türkler için de geçerlidir.
Sivas’ta otelin yanmasını izleyen güvenlik kuvvetleri, bugün de Türklere yönelik saldırıları izliyor. Polise taş atanlara, polis muz veriyor. Başbakan’ın müsteşarı, eski Diyarbakır valisi Efkan Ala, PKK eylemlerinden sonra ne demişti: “Cana değil, cama gelsin.”
PKK terörü camı değil, canımızı hedeflemektedir. Türk milletini canını korumakla görevli olanlar acziyet içindedir. Milletin eline taşını alıp fırlatması işte bu yüzdendir. Canını korumak içindir. Meşru müdafaadır Türk’ün yaptığı...
Bin yıllık kardeşlik palavrası
Türk milleti kendini ve geleceğini kurtarmak için artık sokağa dökülmektedir. Bu uyanışı durdurmak görevi de Milliyetçi Hareket Partisi’nindir. “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat” mitingleri milliyetçi uyanışı durdurmak için düzenlenmektedir.
Devlet Bahçeli, bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak için bir araya geldiklerini söylemektedir. Neymiş efendim, biz Türkler ve Kürtler bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşamaktaymışız!
Soruyoruz Bahçeli’ye, bin yıl önce Kürt diye bir şey var mıydı?
Hatta 150 yıl öncesine git, tarihte Kürt diye bir uygarlığa rastlayacak mısın?
Önce Ruslar, ardından Fransızlar ve İngilizlerin parmağını sokmasıyla uyduruk bir Kürt tarihi yazılmaya başlanmıştır. On yıl öncesine kadar bile ortak bir dilde anlaşamayan bir aşiret topluluğuyla karşı karşıyayız.
Sanki bu topraklarda bir Kürt dili, bir Kürt sanatı, bir Kürt devleti, bir Kürt medeniyeti var olmuş da biz Türkler onlarla kardeşçe yaşamışız!
Bu palavrayı milliyetçi olduğunu söyleyen bir partinin başkanı söylemektedir. Oysa gerçek tam tersidir. Bin yıldır Anadolu toprakları Türk uygarlığıyla yoğrulmuştur. Nereye giderseniz gidin -bugün sözde Kürdistan olarak adlandırılan bölgede bile- her yer Türk eserleriyle doludur. Bu toprakları bin yıldır Türkler yönetmekte ve bu topraklarda Türkçe konuşulmaktadır.
Kürt-Türk kardeşliği diye bir şey hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Türk milleti Atatürk önderliğinde emperyalist işgale karşı direnirken Kürtler, Türklere isyan etmişlerdir. Devlet Bahçeli, bu gerçeği ters yüz ederek Türk milletini kandırmaktadır.
PKK’nın yıllardır yapmaya çalıştığı şey, Kürtlerin ayrı bir milli kimliğinin olduğunun kabul edilmesidir. PKK, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganıyla bölücülük yaparken, MHP de “Türk-Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir” sloganıyla bölücülük yapmaktadır.
Tandoğan mitinginde Bahçeli, Türk milletinin bin yıllık nehir, bin yıllık bir ilmek, bin yıllık bir beraberlikle oluştuğunu belirttikten sonra “anadiliniz ne olursa olsun, bu zenginliğin adı Türk milletidir” dedi.
Tarih bilgisinin yoksunluğu mu diyelim, yoksa bölücü propaganda mı?
PKK’nın yıllardır Türk devletine kabul ettirmek istediklerinin başında Kürtçe diye bir dilin varlığı gelmektedir. Çünkü dil varsa millet vardır. Bahçeli, Türkçenin dışında ayrı bir anadilin varlığını bir tehdit değil, bir zenginlik olarak görerek bölücü propaganda yapmaktadır.
Madem Kürtlerle kardeşsiniz, ikinci mitingi Diyarbakır’da yapın!
MHP’nin Tandoğan mitinginde en çok atılan slogan “Türk-Kürt kardeştir” sloganıydı.

Bu sloganı atanlar kimler?

Türkler!
Sloganının atıldığı yer neresi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara!
Peki bir kardeşlik varsa, bunu bozan kim?
Elbette Türkler ya da Ankaralılar değil!
Öyleyse bu sloganı niçin sadece Türkler atıyor?
Madem kardeşiz, Kürtler de göstersinler kardeşliklerini!
Alsınlar ellerine Türk bayraklarını, çıksınlar sokaklara, bağırsınlar 

“Kahrolsun PKK” diye!

Biz de öğrenmiş olalım Kürtlerin ne kadar barışsever ve kardeş olduklarını...
MHP, bu mitingi tüm yurtta yapacağını ilan etti.
Önerimiz şu: İkinci mitingi Diyarbakır’da yapın.
Madem ki, Kürtlerle kardeşsiniz, gösterin kardeşliğinizi. Hem ne güzel mesaj olur Türkiye’ye değil mi, Diyarbakır’da binlerce insanın elinde Türk bayrağıyla teröre karşı birlik mesajı vermesi!
Gerçek maalesef bu kadar acıdır. Sizin kardeş dediğiniz insanlar, bırakın Türk bayrağını ellerine almayı, devlet dairelerindeki Türk bayraklarını indirip yakıyorlar.

“Apo, benim siyasi irademdir” yazan dilekçeye 2 milyondan fazla Kürt kardeşiniz imza attı. Bölücübaşının kaldığı odanın metrekaresinin bahane ederek her yeri savaş alanına çeviren yine bunlardı.

Türk milletinin kardeşlik masallarına karnı tok. Gidin Diyarbakır’a miting yapmak için, bakalım arabanızda Türk bayrağı varsa şehre girebiliyor musunuz?
Bu ülkenin bayrağını kabul etmeyenlerle nasıl bir kardeşlik kuracaksınız?
Yeter, kandırmayın milleti!

Yıllarca kardeşlik masallarıyla uyutuldu Türk milleti. Ama artık bu masallara kimse inanmıyor.

Bu bayrağa, bu vatana bağlı herkes Türk’tür ve kardeştir. Bunun dışında bir kardeşliğe ihtiyacımız yok.


(Sayı 264, 21/12/2009)




..

8 Eylül 2015 Salı

Türk'ü Kandırma Bahçeli




Türk'ü Kandırma Bahçeli


Özgür Billur

MHP’nin “İtidal” Mitingi















AKP’nin iktidara gelmesiyle artan Kürt terörü karşısında MHP hep sağduyu ve itidal çağrısında bulundu. Devlet Bahçeli yaptığı tüm konuşmalarında, ülkücülerin asla sokağa inmeyeceğini ve provokasyona gelmeyeceğini söyledi.

Gerçekten de Ülkücüler hiç Provokasyona gelmediler!

Sokaklarda Türk bayraklarıyla teröre tepki yürüyüşleri yapılırken MHP’liler evlerinde ve parti binalarında oturdular ve tuzağa düşmediler!
Şehit cenazelerinde vatandaş PKK’ya lanet okurken, MHP hep itidal çağrısı yaptı.
2006 yılının Nisan ayında Devlet Bahçeli’nin “teröre karşı mücadelenin sokakta verilemeyeceği” şeklindeki sağduyu çağrısını Ahmet Türk bile tebrik etmişti.













Kürt-Türk kardeşliği diye bir şey hiçbir zaman söz konusu olmamıştır.
Türk milleti Atatürk önderliğinde emperyalist işgale karşı direnirken Kürtler, Türklere isyan etmişlerdir. Devlet Bahçeli, bu gerçeği ters yüz ederek Türk milletini kandırmaktadır. PKK’nın yıllardır yapmaya çalıştığı şey, Kürtlerin ayrı bir milli kimliğinin olduğunun kabul edilmesidir. PKK, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganıyla bölücülük yaparken, MHP de “Türk-Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir” sloganıyla
bölücülük yapmaktadır.

Ancak MHP’nin Türk milletine yaptığı “evinde otur” çağrısı tutmadı. Türkler ellerinde Türk bayraklarıyla teröre karşı tepkisini her fırsatta gösterdi. Açılım denen PKK programının adım adım uygulanması ve artan şehit cenazeleri Türk milletinin sabrını taşırdı.
PKK terörü yetmiyormuş gibi onun uzantısı DTP’nin Türk şehirlerinde terör estirmesi bugüne kadar hep susan Türk milletini ayağa kaldırdı. İzmir, İstanbul, Bursa, Çanakkale, Balıkesir, Muğla ve pek çok ilimizde halk DTP’lilere tepkisini gösterdi.
MHP, bu protestoların hiçbirinde olmadığı gibi yapılanların yanlış olduğunu açıkladı.
Bugüne kadar PKK’ya karşı hiçbir eylem yapmayan MHP, geçen hafta sonu Tandoğan meydanındaydı. MHP, artık meydanlara indi. Açılıma ve teröre karşı yapıldığı iddia edilen mitingin ismi ise hayli ilginç: “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat.”
AKP ve PKK da zaten “kardeşlik” adına istemiyor mu bu açılımı?
Türklüğü ve Türk milletini, Türk-Kürt kardeşliği diyerek böleceksin, ayrı bir milli kimlik yaratacaksın, sonra da bölücülüğe karşı çıkacaksın!
Bölücülüğe karşı çıkmak Türklüğüne sahip çıkarak olur.
Bayrağına, vatanına, canına, malına kasteden teröristlere karşı göğsünü siper ederek olur.
Sokağını işgal etmek isteyen PKK’ya sokağını vermeyerek olur, Bölücülüğe karşı mücadele!
Türk milleti de bunu yapmaktadır.
İşte MHP, Türk’ün bu direnişinin karşısındadır.
Devlet Bahçeli’nin Tandoğan’daki konuşması daha öncekilerin devamıdır. Bakın ne diyor Bahçeli:

“Küçük bir kıvılcım, telafisi mümkün olmayan hadiselere neden olur. Bu nedenle önümüzdeki süreç dikkat, sağduyu ve akıl gerektirmektedir. Sokaklarda arayacağımız, sokaklarda bulacağımız bir gelecek yoktur. İstismarcılara itibar etmeyelim.”
Tayyip’le Bahçeli’nin “provokasyon kardeşliği”

Bu sözlerin altına açılımın başı Tayyip de imza atabilir hiç çekinmeden. Geçen hafta PKK’nın amacının toplumu provoke etmek olduğunu söyleyen Başbakan, asla buna izin vermeyeceklerini ilan etmişti.



































MHP, kurulduğu günden beri Türk düşmanıdır. Çünkü ABD tarafından Milliyetçi-Devrimci gençlik hareketini bastırmak için kurulmuştur. Milliyetçiliği yıllarca sol düşmanlığı olarak lanse eden ve sokaklarda terör estirip kan döken bu hareket bugün de geçmişteki uğursuz rolünü oynamaktadır. 

Türk milleti, PKK terörüne karşı uyanışa geçmiştir. İzmir’de genç-yaşlı, kadın-erkek herkes PKK’ya tepkisini koyarken MHP bu olayı kınadığını ve içinde olmadığını ilan etmiştir. Elbette MHP’liler teröre karşı herhangi bir tepki göstermediler. MHP, ancak Türk milleti teröre tepkisini gösterdiğinde sesini çıkarır ve “aman tuzağa düşmeyin, sakin olun” der. Ancak Türk’ün uyanışını MHP gibi partiler durduramaz. Türk milleti bayrağına ve vatanına sahip çıkmaktadır ve çıkacaktır.

Provokasyonları önlemek için(!) 
Türk milletine şehitlikleri yasaklayan Tayyip zihniyeti, son olarak 7 askerimizin ve Küçükçekmece’de yakılarak öldürülen 17 yaşındaki Serap’ın cenazesine polis gücünü yığdı.

Türk milletine acısını haykırmak ve PKK’ya lanet okumak bile yasak! Çünkü yaptığınız provokasyon oluyor!

Tayyip’in Türk’ün sesini kısan bu faşist zihniyeti ile Devlet Bahçeli’nin zihniyeti arasında zerre kadar fark yoktur. Her ikisi de Türk’ün sokakta bağırmasına karşıdır. Her ikisi de PKK’ya karşı sağduyu ile yaklaşılmasını istemektedir. Her ikisi de bölücülüğe karşı sokağa dökülen halkın, PKK’nın oyununa geldiğini söylemektedir.

Tayyip ve Bahçeli’nin siyasi geleneği aslında sokağa hiç de yabancı değildir. ABD’nin 6. Filosuna karşı “Tam Bağımsız Türkiye” sloganlarıyla sokağa dökülen devrimci Türk gençlerine saldıran zihniyetin iki uzantısıdır Tayyip ve Bahçeli. Hem faşist hem de İslamcı hareket 80 öncesi sokaklarda kan döküyordu. Döktükleri kan Amerikan emperyalizmine karşı mücadele eden devrimci Türk gençliğinin kanıydı.
Şimdi bu iki geleneğin devamcıları Türk halkına “provokasyona gelmeyin, sokağa dökülmeyin” çağrısı yapıyorlar. Tayyip, açıktan Amerikancılık ve Kürtçülük yaparken, Bahçeli milliyetçi pozlarına bürünerek Türk milletini dizginlemeye çalışıyor.
Türk milleti, köklü ve soylu bir millettir. Bugüne kadar bölücü teröre binlerce şehit vermesine rağmen hep sabırlı olmuştur. Provokasyonlarla hareket edecek bir millet değildir. Ancak teröristler kapısına dayandığı zaman, bayrağına saldırdığı zaman, buna karşı çıkmak provokasyondur deyip susmaz. Tepkisini gösterir.
Kahvesi molotoflanan, arabası yakılan, durakta beklerken üzerine araba sürülen Türk, elbette bu faşist saldırıya karşı direnecektir..
Türk milleti Sivas’ta olduğu gibi yanmayı mı bekleyecek?
Devlet Bahçeli, Türk’e yönelik bu saldırılara tepki göstermek yerine halka “provokasyona gelme” çağrısı yapmaktadır.
Evi taşlanan, yakılan adam ne yapacaktır? Bahçeli’nin çağrısı, sağduyuyu elden bırakmayıp beklemektir.

Kimi yandaş televizyonlar da aynı çağrıyı yapmıyorlar mı haber bültenlerinde? Haber sunucusu konuşuyor:

“Sayın seyirciler, PKK’lılar evlere, arabalara saldırabilir. Lütfen bunlara cevap vermeyin, tuzağa düşmeyin. Onların istedikleri bu, sağduyuyu elden bırakmayın.”

TÜRK MİLLETİYLE DALĞA GEÇİYORLAR

Sağduyu dedikleri, ölümü beklemekten başka bir şey değildir.

Bahçeli’ye soruyoruz: 

Türk milleti bugüne kadar sağduyusunu kaybedip hangi saldırgan eylemi gerçekleştirdi?

İstediğiniz, Türk insanının 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta olduğu gibi diri diri yakılması mı?

Karşımızda Sivas’takinden farklı olmayan faşist bir güruh var. İdil’de öğretmenevini taşlayan, belediye otobüslerini ve yolcularını yakan, Atatürk heykelleri ve Türk bayraklarına saldıran bir hain sürüsü ile karşı karşıyayız.

Bu hainlere karşı devlet, milletini korumuyorsa millet kendini koruyacaktır. Yaşam hakkı kutsalsa bu hak Türkler için de geçerlidir.

Sivas’ta otelin yanmasını izleyen güvenlik kuvvetleri, bugün de Türklere yönelik saldırıları izliyor. Polise taş atanlara, polis muz veriyor. Başbakan’ın müsteşarı, eski Diyarbakır valisi Efkan Ala, PKK eylemlerinden sonra ne demişti: “Cana değil, cama gelsin.”
PKK terörü camı değil, canımızı hedeflemektedir. Türk milletini canını korumakla görevli olanlar acziyet içindedir. Milletin eline taşını alıp fırlatması işte bu yüzdendir. Canını korumak içindir. Meşru müdafaadır Türk’ün yaptığı...

Bin yıllık kardeşlik palavrası

Türk milleti kendini ve geleceğini kurtarmak için artık sokağa dökülmektedir. Bu uyanışı durdurmak görevi de Milliyetçi Hareket Partisi’nindir. “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat” mitingleri milliyetçi uyanışı durdurmak için düzenlenmektedir.
Devlet Bahçeli, bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak için bir araya geldiklerini söylemektedir. Neymiş efendim, biz Türkler ve Kürtler bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşamaktaymışız!

Soruyoruz Bahçeli’ye, bin yıl önce Kürt diye bir şey var mıydı?

Hatta 150 yıl öncesine git, tarihte Kürt diye bir uygarlığa rastlayacak mısın?
Önce Ruslar, ardından Fransızlar ve İngilizlerin parmağını sokmasıyla uyduruk bir Kürt tarihi yazılmaya başlanmıştır. On yıl öncesine kadar bile ortak bir dilde anlaşamayan bir aşiret topluluğuyla karşı karşıyayız.

Sanki bu topraklarda bir Kürt dili, bir Kürt sanatı, bir Kürt devleti, bir Kürt medeniyeti var olmuş da biz Türkler onlarla kardeşçe yaşamışız!

Bu palavrayı milliyetçi olduğunu söyleyen bir partinin başkanı söylemektedir. Oysa gerçek tam tersidir. Bin yıldır Anadolu toprakları Türk uygarlığıyla yoğrulmuştur. Nereye giderseniz gidin -bugün sözde Kürdistan olarak adlandırılan bölgede bile- her yer Türk eserleriyle doludur. Bu toprakları bin yıldır Türkler yönetmekte ve bu topraklarda Türkçe konuşulmaktadır.
Kürt-Türk kardeşliği diye bir şey hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Türk milleti Atatürk önderliğinde emperyalist işgale karşı direnirken Kürtler, Türklere isyan etmişlerdir. Devlet Bahçeli, bu gerçeği ters yüz ederek Türk milletini kandırmaktadır.
PKK’nın yıllardır yapmaya çalıştığı şey, Kürtlerin ayrı bir milli kimliğinin olduğunun kabul edilmesidir. PKK, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganıyla bölücülük yaparken, MHP de “Türk-Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir” sloganıyla bölücülük yapmaktadır.
Tandoğan mitinginde Bahçeli, Türk milletinin bin yıllık nehir, bin yıllık bir ilmek, bin yıllık bir beraberlikle oluştuğunu belirttikten sonra “anadiliniz ne olursa olsun, bu zenginliğin adı Türk milletidir” dedi.
Tarih bilgisinin yoksunluğu mu diyelim, yoksa bölücü propaganda mı?
PKK’nın yıllardır Türk devletine kabul ettirmek istediklerinin başında Kürtçe diye bir dilin varlığı gelmektedir. Çünkü dil varsa millet vardır. Bahçeli, Türkçenin dışında ayrı bir anadilin varlığını bir tehdit değil, bir zenginlik olarak görerek bölücü propaganda yapmaktadır.
Madem Kürtlerle kardeşsiniz, ikinci mitingi Diyarbakır’da yapın!
MHP’nin Tandoğan mitinginde en çok atılan slogan “Türk-Kürt kardeştir” sloganıydı.
Bu sloganı atanlar kimler?

Türkler!

Sloganının atıldığı yer neresi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara!

Peki bir kardeşlik varsa, bunu bozan kim?

Elbette Türkler ya da Ankaralılar değil!

Öyleyse bu sloganı niçin sadece Türkler atıyor?

Madem kardeşiz, Kürtler de göstersinler kardeşliklerini!

Alsınlar ellerine Türk bayraklarını, çıksınlar sokaklara, bağırsınlar “Kahrolsun PKK” diye!

Biz de öğrenmiş olalım Kürtlerin ne kadar barışsever ve kardeş olduklarını...
MHP, bu mitingi tüm yurtta yapacağını ilan etti.
Önerimiz şu: İkinci mitingi Diyarbakır’da yapın.
Madem ki, Kürtlerle kardeşsiniz, gösterin kardeşliğinizi. Hem ne güzel mesaj olur Türkiye’ye değil mi, Diyarbakır’da binlerce insanın elinde Türk bayrağıyla teröre karşı birlik mesajı vermesi!
Gerçek maalesef bu kadar acıdır. Sizin kardeş dediğiniz insanlar, bırakın Türk bayrağını ellerine almayı, devlet dairelerindeki Türk bayraklarını indirip yakıyorlar.
“Apo, Benim siyasi irademdir” yazan dilekçeye 2 milyondan fazla Kürt kardeşiniz imza attı. Bölücübaşının kaldığı odanın metrekaresinin bahane ederek her yeri savaş alanına çeviren yine bunlardı.

Türk milletinin kardeşlik masallarına karnı tok. Gidin Diyarbakır’a miting yapmak için, bakalım arabanızda Türk bayrağı varsa şehre girebiliyor musunuz?

Bu ülkenin bayrağını kabul etmeyenlerle nasıl bir kardeşlik kuracaksınız?
Yeter, kandırmayın milleti!
Yıllarca kardeşlik masallarıyla uyutuldu Türk milleti. Ama artık bu masallara kimse inanmıyor.
Bu bayrağa, bu vatana bağlı herkes Türk’tür ve kardeştir. Bunun dışında bir kardeşliğe ihtiyacımız yok.