22 Haziran 2017 Perşembe

Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, KERKÜK TELAFER KERKÜK..BÖLÜM 3


        Kerkük Krizi ve Türkiye'nin Irak Politikası, 
KERKÜK  TELAFER  KERKÜK..BÖLÜM 3


III. Amerikan Müdahalesi Ertesinde Ortadoğu ve Türkiye'de
Kürt Sorunu

Orta Doğu'da sınırlar, ABD tarafından petrolü ve Orta Doğu için petrolden gelecek 20 yıl içinde daha önemli olacak olan suyu denetleyecek
şekilde 20. yüzyılın başında olduğu gibi 21. yüzyılın başında yeniden
çizilmeye çalışılıyor. Bir Soğuk Savaş sorunu olarak ortaya çıkan Orta Doğu
sorunu, Soğuk Savaş sonrasında “Büyük Orta Doğu” (BOP) sorunu
olmuştur.

BOP, ABD'nin petrolün denetimi ve İsrail'in güvenliği açısından Irak'ı
parçalamaya başladığı 1991'de başlamıştır. İlk aşamada K. Irak'a fiili Kürt
devleti yerleştirilmiştir. 2003'den sonra gerçekleşen ikinci aşamada Irak
(kon)federal bir devlete K. Irak'taki Amerikan korumalı Barzani-Talabani
devletçiği federe Kürt devletine dönüştürülmüştür. Irak'ın bölünmesi ve
federe Kürt devletinin bağımsızlığını ilan etmesi süreci işlemektedir.
Irak'ta federalleşme üzerinden bölünme süreci devam ederken, Türkiye'nin
AB-BOP süreçlerinin baskısı altında milli devletten federal bir devlete dönüştürülmesi süreci başlatılmaya çalışılmaktadır.14 

2003-2015 yıllarında Suriye ve İran üzerinde de bu ülkelerin milli birliğini zayıflatıcı süreçler gelişmektedir. Ancak ana hedef Türkiye'dir. Çünkü Türkiye'nin
federalleşme sürecinde bölünmesi durumunda ortaya çıkacak yeni Kürt
devleti yapılanmasının meydana getireceği dinamizm Suriye ve İran'ı
parçalayacaktır. Özetle gelecek on yıl Türkiye ve Orta Doğu için çok zor
geçecektir.Türkiye Cumhuriyeti en uzun on yılına girmiştir.

Ulaşılan aşamada mesele, “Türkiye federalleşecek mi federalleşmeyecek
mi” şeklinde değil de, bunun nasıl ve ne zaman olacağı üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Bir yandan Avrupa Birliği sürecinde PKK ve diğer
siyasal Kürtçülerin talepleri önümüze başından bu yana AB talepleri olarak
gelmektedir.

 Öte yandan K. Irak ile ilgili olarak önümüze farklı senaryolar konmaktadır.
Bu senaryoları kısaca hatırlamak incelenen konu açısından önem
taşımaktadır. Bir senaryoya göre ABD'nin çekilmesinden sonra Arapların
saldırıları karşısında direnç gücü büyük olamayacak olan Barzani ve Talabani Türkiye ile federal bir yapı çerçevesinde birleşmek isteyeceklerdir.15
İkinci senaryoya göre Amerikalıların çekilmesinden sonra iç savaş
başlayacaktır. Bu aşamada Türkiye, Barzani Kerkük'te Türkmenlere
yönelik mevcut politikalarını sürdürse de Kerkük-Ceyhan petrol boru
hattını açık tutacak ve destekleyecektir. Bu senaryoya ABD strateji
çevrelerinde “Büyük Pazarlık” denilmektedir. Türkiye'nin bu politikayı
kabul etmesini sağlamak için Şemdinli öncesindeki ve sonrasındaki tahrik
politikaları izlenmektedir.16

Bir üçüncü senaryoya göre ise Türkiye tahrik edilerek K. Irak'a çekilmek
istenmektedir.17 Daha sonra K. Irak ve Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu'sunu
kapsayan bir bölgesel iç savaş dinamiği ile Türkiye'nin bölünmesidir.
Özellikle ikinci senaryo yani “Büyük Pazarlık” yaklaşımı Türkiye'nin
kurulacak bağımsız Kürt devletine himaye vermeye zorlanması en olası
senaryo olarak görünmektedir. Çünkü, gelişmeler Amerikan ordusunun
Irak'tan çekileceğini ancak K. Irak'tan çekilmeyeceğini işaret etmektedir. En
büyüğü Kerkük'te otuz beş bin kişilik olmak üzere on dört Amerikan üssü
Kürt devletinin bağımsızlığını korumak üzere bölgede kalacaktır.18  

Bu üslerin çoğu Bağdat-Musul koridoruna yerleşmişlerdir. Ancak bu üslerin
ikmali için Amerikalılar Türkiye'ye ihtiyaç duymaktadırlar.
Keza, bağımsız Kürt devleti yaşamak için Kerkük petrollerinin gelirine
ihtiyaç duyacaktır. Bunun için ise Türkiye'nin Kerkük-Ceyhan petrol boru
19 hattını açık tutması lâzımdır . Tabii ekonomik olarak Türkiye'den beslenen,
ekonomik damarlarını Türkiye'nin açık tuttuğu dört milyon Kürt üç milyon
Türkmen'in yaşadığı alanda kişi başına düşen gelir hızla yükselecek ve K.
Irak bir cazibe merkezi haline gelecektir.
Özetle, Amerikan ordusunun koruması altında, ekonomik olarak Türkiye'den
beslenen, dünyaya petrolü Türkiye üzerinden satarak zenginleşen
ve Türkiye'yi parçalamak için çalışan bir Kürt devleti K. Irak'a konuşlanmayı
hedeflemektedir. Bu devletin bağımsızlıktan sonra yürürlüğe girmesi
hedeflenen ve Erbil'deki parlâmentosuna sunulan anayasa taslağında Lozan
Anlaşması'nın kabul edilmediği açıkça belirtilerek, Sevr Anlaşması
20 övülmektedir. Özetle K. Irak'ta kurulmaya çalışılan devlet görünümlü
Amerikan askeri üssü anti-demokratik, feodal, ırkçı ve yayılmacı bir devlet
olarak büyük bir istikrarsızlık kaynağı olacaktır hatta olmaya başlamıştır.

IV. K. Irak'ın Türkiye'ye Politikası

ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden buyana geçen süre içinde Türkiye'de
“aşiret lideri” ifadesi ile küçümsenen Barzani ve Talabani ABD'nin etkin
desteği ve koruması (yönlendirmesi ile?) altında Ankara'nın kendilerine
uygulayamadığı kapsam ve etkinlikte çok boyutlu bir psikolojik operasyonu
Türkiye'ye karşı başarı ile uygulamış ve uygulamaya devam etmektedir.
ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra K. Irak'ta oluşturduğu Kürt federe
devletinden kaynaklanan yayılmacı ve şoven Kürt milliyetçiliğinin Türkiye'ye
yönelik psikolojik operasyonu her türlü yıkıcı faaliyeti temsil etmektedir.





Barzani,

1) Türkiye içinde bir siyasi parti kurdurmuştur.
2)Türkiye içinde doğrudan ideolojik-siyasi faaliyet yaparak özellikle
  Hakkâri gibi sınır bölgelerinde Barzanici bir taban oluşturmaktadır.21
3)Barzani Türkiye içinde Kürdistan nüfus cüzdanı dağıtmaktadır. Bir
süre önce K. Irak'a giden MİT Müsteşarına K. Iraklılar ile Güneydoğu
Anadolu'da yaşayan yurttaşlarımız arasında çifte vatandaşlık kurulmasını
önermiştir.22
4) Barzani, Türkiye'ye yönelik sigara başta olmak üzere kaçakçılık merkezini
oluşturmaktadır.
5) Türkiye içinde gazete ve gazeteci satın alarak basında bir Kürt lobisi
oluşturmayı başarmıştır.
6) Türkmenleri sistematik olarak ezmektedir. 2007 yılının başından itibaren
Kerkük Türkmenlerine yönelik saldırılar büyük bir yoğunluk kazanmıştır.
Günlük silahlı ve bombalı saldırılar/ tehditler, adam kaçırmalarla
özellikle zengin Türkmenler Kerkük'ü terk etmeye zorlanmaktadırlar.
7) Türkiye'den bir kısım öğrenciye üniversite bursu vererek, Türkiye
içinde gelecekteki pan kürdist faaliyetleri için bir zemin oluşturmaktadır.
8) Türkiye'nin de katkıları ile kurulan Barzani'nin televizyon kanalı
Kürtsat'ta Türkiye'ye yönelik pan-kürdist yayınlar yapmaktadır.
9) PKK'ya terörist örgüt olarak davranmamakta, korumakta, kollamakta, PKK unsurlarını bünyesine almakta ve örgüt lehine girişimleri Türk devleti ile görüşmelerinin gündemine taşımaktadır.
10)Türkiye'den K. Irak'a Diyarbakır ve Tunceli merkezli bir göç politikasının teşvik edildiği ileri sürülmektedir.23

Ancak, Barzani'nin Türkiye'ye yönelik psikolojik operasyonunu sadece
yıkıcı önlemler bütünü içinde görmek hatalı olacaktır. Barzani, Türkiye'nin
kendisine karşı etkili önlemler geliştirmesini sağlayacak ekonomik ve politik
girişimleri de Türk siyasal sistemi içine sızarak gerçekleştirmiştir.
Türkiye'nin K. Irak'a yönelik çok boyutlu politikaları ve uygulamaları
yaşama geçirmenin önemli bir zorluğu da Barzani ve Talabani'nin bilinçli bir
rüşvet-ihale politikası ile Türk siyasetinde etkili olabileceğini düşündüğü
sermaye çevrelerine K. Irak'ta ihale dağıtmasıdır. Bu yaklaşımın amacı Türkiye
içinde Barzani ve Talabani'yi koruyacak ve kollayacak bir Türk lobisinin
yaratılmasıdır.

Açılan ihaleler karşısında gözü dönmüş, her türlü stratejik ve milli bakış
açısından yoksun Türk sermaye sınıfı mensupları, Türkiye'nin ve kendilerinin
de ileride çok ağır bir bedel ödeyeceğinin bilincinde olmadan,
Türkiye'nin K. Irak'tan kaynaklanan tehditlere karşı etkili önlemler almasını
engelleyici uygulamalara girmişlerdir.

Barzani-Talabani politikalarının amacı Güneydoğu Anadolu bölgesinde
K. Irak ile ekonomik, sosyal, kültürel olarak bütünleşmenin alt yapısını
hazırlamaktır. Bu aynı zamanda Türkiye'nin bölünmesi hedefini amaçlayan
pankürdist yayılma politikasının bir parçasıdır.24

V. Türkiye'nin Mevcut Kuzey Irak Politikası

Türkiye'nin mevcut K. Irak politikası bir hatalar birikiminin sonucu
olarak bağımsız bir devletin oluşumuna kapsamlı katkı olarak ifade edilebilir.
Bu sadece son üç yıl ile sınırlı değildir ne yazık ki 1991'den buyana
devam etmektedir. Türkiye, ABD ve İsrail'den çok daha fazla Barzani'nin
bağımsız bir devlet kurması sürecine ekonomik katkıda bulunmaktadır.
Ancak ayni Türkiye sanki Barzani'nin devletleşmesine katkı da bulunan
kendisi değilmiş gibi diplomatik alanda kimseyi korkutmayan, içi boş sert
söylemlerle K. Irak'a “etkisiz şahin” olarak davranmakta ve ağırlığını
ortadan kaldırmaktadır.

Öte yandan İran K. Irak'ın devletleşmesine en ufak bir katkıda bulunmadığı gibi bölgede Barzani ve Talabani güçleri ile çatışan İslamcı Kürt partilerine destek olmakta, Şii Türkmenler arasında etkinliğini geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak aynı İran diplomatik plânda K. Irak ile etkili ilişkiler geliştirmektedir. Özetle Tahran, hiçbir şey vermeden çok şey almak politikası izlerken, Türkiye çok şey verip hiçbir şey almamak politikası izlemektedir.25

Türkiye'nin K. Irak'a son 21 senede bakışı hep PKK eksenli olmuştur. KDP ve KYB taktik tehdit PKK ise yanlış bir şekilde tek stratejik tehdit olarak görülmüştür. Doğru olmadığı Irak Savaşı'ndan sonra bir kez daha ortaya çıkmış olan bu stratejik yaklaşımda Ankara hala ısrar etmeye devam etmektedir. Oysa bu anlayış değişmeden ve KDP-KYB stratejik tehdit olarak görülmeden sağlıklı bir K. Irak politikası geliştirmek mümkün değildir.

PKK'nın 2005 senesi içinde gerçekleştirdiği terörist saldırılardan sonra Türk toplumunda büyük bir tepki belirmiştir. PKK, eylemlerini K. Irak'taki varlığına dayandırarak gerçekleştirmektedir. Bu keyfiyet Türkiye'de “K. Irak'a askeri harekât düzenleyelim” tartışmalarını başlatmıştır. “Irak'a girersek ABD ile çarpışır mıyız?” herkesin aklındaki temel soru haline gelmiştir. Oysa sormamız gereken sorular farklıdır. 
Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

a) K. Irak'a düzenlenecek bir askeri harekât PKK'nın Türkiye içindeki
terörist faaliyetlerini ne kadar engeller?

b) Türk askeri operasyonu PKK'nın K. Irak'taki terörist ve politik varlığını ne kadar zarara uğratır?

c) Türkiye'nin bölgesel ağırlığını ne kadar artırır?

Bunlar cevaplandırılması gereken ilk sorulardır. K. Irak, PKK için terörün
devamı açısından vazgeçilmezdir. PKK'nın 1984'den bugüne süren
terör sürecini gerçekleştirmesi cephe gerisi olan K. Irak olmadan mümkün
olmazdı. Suriye ve İran gibi bölge ülkelerinin K. Irak'ın yerini alması
mümkün değildi. Onların PKK'ya etkin yardımı da ancak örgütün K. Irak
alanındaki varlığından dolayı mümkün olmuştur.

<  Türkiye sanki Barzani'nin devletleşmesine katkıda bulunan kendisi değilmiş gibi diplomatik alanda kimseyi korkutmayan, içi boş sert söylemlerle K. Irak'a “etkisiz şahin” olarak davranmakta ve ağırlığını ortadan kaldırmaktadır. >

Bundan dolayı, 1980'lerin sonunda veya en geç 1990'ların başında
atılması gereken iki adım vardı. Önce Türk ordusunun K. Irak'ta sürekli
olacak şekilde bir “tampon bölge” oluşturması gerekiyordu. PKK,
dağlardan çıkarılarak vurulmaya açık ovalara itilmeliydi.Böylece PKK'nın
Türkiye-Irak sınırını kullanması mümkün olmaktan çıkacak, örgüt, İran,
Ermenistan, Suriye sınırlarına daha fazla yönelmek zorunda kalacaktı.
PKK'nın bu egemen devletlerin kısıtlamak zorunda kalacakları sınır
geçişlerine başlamasından sonra Türkiye ikinci adımı atarak, daha 1992-93
gibi erken bir tarihte Suriye'ye karşı savaş ihtimalini içeren “zorlayıcı
diplomasi” izlenmeliydi. Suriye'de rejimi devirmekle sonuçlanacak kadar
kesin etkili bir “yıldırım savaşı”, PKK'nın en aktif destekçisini ortadan
kaldıracağı gibi, PKK'ya destek veren bölge ve bölge dışı ülkelere gereken
mesajı verecekti.

Türkiye bunu yapmadığı için terör ile mücadele çok uzamış, PKK
varlığını tükenme noktasına geldiği anlarda dahi K. Irak'taki “cephe
gerisine” dayanarak kendisini yeniden üretmiştir. Öte yandan Türk ordusu
K. Irak'a 1984-1989 arasında Irak ile yapılan “Sıcak takip anlaşması”na
dayanarak 1992'den 1997'ye kadar ise BM Anayasası'nın 51. maddesine
dayanarak büyüklü küçüklü operasyonlarla “yüzlerce” kez girmiştir.
Bu operasyonlar içinde stratejik sonuç alan, politik ve askeri başarı ile
sonuçlanan sadece “Ekim 1992” harekâtı olmuştur. Türk ordusu ile cephe
savaşını kabul eden PKK imha edilmiş, sınırı boşaltmış ve KYB'ye teslim
olmuştur. Daha sonra ki, kara ve hava operasyonlarının stratejik ve politik
sonucu olmamıştır. Çünkü PKK Türk ordusu ile karşılaşmak yerine geri
çekilmeyi tercih etmiştir.

Bu operasyonların faydası PKK'nın lojistik altyapısının imhası ve
teröristlerin yaz aylarında Türkiye'ye girmesinin engellenmesi veya
geciktirilmesi olmuştur. Bazı askeri operasyonlar da sadece iç kamuoyunu
tatmin etmek için yapılmıştır. Bugün K. Irak'taki PKK varlığı, 284 kilometrelik
Türkiye-Irak sınırına yayılan ve bir kısmı Kandil Dağı'nda yerleşik
bulunan 2500 PKK'lıdan oluşmaktadır. Böyle dağınık bir gruba sınır ötesi
askeri harekat ile etkili bir askeri darbe indirmek mümkün değildir.
Türkiye, K. Irak'ta stratejik tehdidi ve stratejik tehdidin bertaraf
edilmesindeki araçları yeniden tanımlamalıdır. Türkiye için stratejik tehdit
PKK değil, Kerkük'e el koyarak yaşama kabiliyeti kazanan bir bağımsız
Kürt devletidir. Diğer bir deyiş ile Türkiye PKK'nın K. Irak'tan tasfiyesi 
karşılığında Kürt devletini kabullenmek gibi stratejik bir hata yapmamalı-
26 dır. Anılan stratejik tehdidi bertaraf edecek öncelikli araçlar, Türk
Silahlı Kuvvetleri değil, diğer milli güç unsurlarıdır.

Türkiye'nin elinde ordusundan başka milli güç unsurları vardır. Son 20
senede K. Irak deyince aklına ordudan başka bir şey getirmeyen Türk devlet
ve toplumu artık K. Irak bağlamında ordusundan daha etkili olabilecek güç
unsurlarının olduğunu hatırlamalıdır. Bunların arasında olan diplomatik ve
ekonomik güç öncelikle değerlendirilmesi gereken iki güç unsurudur

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder