TÜRKİYE VE ARAP BAHARI, BÖLÜM 1
TÜRKİYE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
Doç. Dr. Şaban Kardaş, TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi, HASEN Bilim ve Uzmanlar Kurulu Üyesi
Orta Doğu geçtiğimiz iki yıl boyunca bir dönüşüm sürecine girmiş ve bölgesel aktörleri yurt dışı politikalarını yeniden tanımlamaya zorlamıştır. 2010 yılının sonlarındaki olayların başlangıcından buyana ise Türk hükumeti Arap Baharı’nı pozitif yönde kavramsallaştırmıştır.Genel bakış açısı, çeşitli gösteriler ve ayaklanmaların bölgede dönüşüm için aşağıdan yukarıya doğru bir talep olduğu yönünde olmuştur. Bu, sıradan Arap halkının gerçek arzusudur ve Türkiye’nin desteğini hak etmiştir.
Açıkça görülmektedir ki Tunus, Mısır veya Libya gibi bölgedeki demokratik rejimlerin nihai yükselişi Türkiye için memnun edici gelişmelerdir ve Türkiye’nin
Orta Doğu politikalarında uzun vadede pozitif sonuçlar üretmesi muhtemeldir.
Ancak demokratik rejimlerin geçiş süreçleri ve konsolidasyonunun zorlayıcı olacağı ve Türkiye için çeşitli güvenlik riskleri doğuracağına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Suriye’deki ayaklanma ve akabinde meydana gelen çatışma şimdidenTürkiye’nin bölgesel menfaatleri açısından doğrudan problem oluşturmaya başlamıştır,
ancak Arap Baharının etkileri doğrudan oluşan güvenlik risklerinden çok daha derine gitmektedir.
( '' Bölgesel dönüşüm kaçınılmaz bir şekilde Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolünün gözden geçirilmesini gerektirmektedir ve Ankara Şimdiden bölgesel politikalarında önemli değişiklikler başlatmıştır.'' )
Bu yazıda, dört tamamlayıcı sürece odaklanarak söz konusu dönüşümleri analiz edeceğim:
Türkiye’nin Orta Doğu jeopolitik hesaplamalarına yönelik eğilimi, demokrasi konusunun giderek artan bir şekilde altının çizilmesi, tehditlerin değişen doğası ve Türkiye’nin Batıyla olan bağlarını yeniden tanımlaması. Söz konusu dönüşümleri birbağlam içerisine oturtmak için Türkiye’ninArap Baharı öncesinde Orta Doğu’dakigörevini nasıl kavramsallaştırabileceğimiz konusunda kısa bir açıklamayla başlayacağım.
Bölgesel bir güç olarak Türkiye
Arap Baharı’nın Türkiye’nin bölgesel politikaları üzerindeki etkilerini kavrayabilmek için Türkiye’nin Orta Doğu’da üstlendiği rol hakkındaki algılamaların kısa kavramsal açıklamalarıyla başlamak faydalı olacaktır. Arap Baharı öncesinde, özellikle 2008-2010 yıllarında Türkiye’nin dış politikası konusundaki görüşler proaktivizm terimine odaklanmış durumdaydı.
Yalnızca Türkiye’de değil aynı zamanda Batı ve Orta Doğu ülkelerinde de proaktif Türk dış politikasının anlaşılması için uygun bir etiket bulunmaya çalışılıyordu.
Çok sayıda araştırmacı Türkiye’nin dış politikasını tanımlayabilmek amacıyla“neo-Ottomanizm” veya “sıfır sorunlu dış politika” gibi farklı isimler kullanıyordu. Benim bakış açıma göre “ Bölgesel Güç ” terimi Türkiye’nin bölgede oynamak istediği rolü en iyi tanımlayan terim. Aslında Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolü, yürütülen eylemleri Türkiye etrafında merkezleşmesi ümit edilen bir bölgesel düzen oluşturma ve Orta Doğu’da bölgesel entegrasyon sürecini tetikleme çabaları olarak gördüğümüzde daha iyi anlaşılabilecektir.
Arap Baharından önceki birkaç yılda, Türkiye Güneydeki komşularıyla bağlarını güçlendirmiş ve bu ülkelerle daha iyi ekonomik ve siyasal ilişkiler kurmak için çaba sarf etmiştir. Batıdaki çoğu insan, özellikle Amerikalı beyin takımı Türkiye’nin Batıdan uzaklaştığını, Avrupa’ya yüz çevirdiğini ve Orta Doğuya doğru eğilim gösterdiğini ileri sürmüştür. Ancak bu Türkiye’nin hedeflerinin doğru bir ifadesi değildir. Türkiye’nin eylemleri daha çok bölgesel aktörlerle yakın işbirliği sayesinde bölgesel entegrasyonu tetikleme çabası şeklinde gerçekleşmiştir. Türkiye’nin bölgesel entegrasyon çabaları dünyanın diğer bölgelerindeki süreçlere benzerdir. Türkiye içinde bulunduğu bölgede hem ekonomik hem de siyasi alanda bölgesel mekanizmaları başlatmak için büyük çaba sarf etmektedir.
Türkiye’nin Arap Baharı öncesindeki Orta Doğu Politikası Türkiye’nin bölgesel entegrasyon sürecinin merkezinde olmasını ve bölgedeki olayların gidişatını şekillendirecek şekilde özerk ve bağımsız politikalar geliştirecek bir pozisyonda yer almasını öngörüyordu.
( “Benim bakış açıma göre “ Bölgesel Güç ” terimi Türkiye’nin bölgede oynamak istediği rolü en iyi tanımlayan terim. “ )
Arap Baharıyla ilişkili gelişmeler Türkiye’nin bölgesel politikaları ve Orta Doğu’da entegrasyon girişimleri karşısında eşsiz bir imtihan oluşturmuştur.
Geçtiğimiz iki yıl içerisinde meydana gelen olaylar Orta Doğu’daki bölgesel düzenin zayıflıklarını ve sınırlarını gözler önüne sermiş ve Türkiye’nin burada bölgesel seviyede çözümler başlatma yönündeki beceri ve kapasitesini daha iyi değerlendirmek üzere bir imtihan haline gelmiştir.
Türkiye ve Arap Baharı: Türkiye’nin Orta Doğu Politikasındaki Değişiklikler
Orta Doğu düzeninin dönüşümü ve Türkiye’nin güvenliği konusundaki sorunlar Orta Doğu’da MENA ve dolayısıyla Türkiye’nin dış politikasını dönüştüren en az dört adet önemli süreç bulunmaktadır.
Orta Doğu jeopolitik hesaplamalara eğilim
İlk olarak, Türkiye giderek artan bir şekilde Orta Doğru jeopolitik hesaplamaları na ve sürekli değişen güç dengelerine yönelmektedir. Orta Doğu’daki sorunlar ve hesaplar Türkiye’nin yabancı politikasında giderek daha fazla telaffuz edilmekte dir.
Türkiye’nin bölgeyle daha fazla ilgilenmeye başlamasının Batıyla olan iletişimi üzerindeki etkilerinin doğru şekilde açıklanması gerekmektedir. Türkiye’nin yabancı politikasının Orta Doğu’daki gelişmelerle meşgul olduğu ölçüde,
Batıda Türkiye’nin AB’ye gösterdiği ilgi ve menfaatlerinin azaldığı yönünde bir algılayış meydana gelmektedir. Örneğin, özellikle Avrupa Komisyonu’nun
Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki gelişmeleri hakkında yayınlandığı son rapordan sonra, Avrupa merkezlerinde Türkiye Avrupa entegrasyonunu sürdürme konusundaki ilgisi ve kararlılığını kaybetmiş bir ülke olarak öne çıkmaktadır.
Orta Doğu’ya yönelik eğilim ve Avrupa entegrasyonu konusundaki gecikmeler arasında rastlantısal bir bağ veya bir sebep sonuç ilişkisi olup olmadığı analitik bir bakış açısıyla ele alınabilir, ancak politika açısından bakıldığında, söz konusu algılayış şekli Türkiye’nin Batıda ele alması gereken bir konudur.
Orta Doğu bağlamında ele alındığında, Türkiye politikalarını hızlı şekilde değişen yerel dinamikler ve ittifaklara göre yeniden düzenlemektedir.
Türkiye gerçekleşen olaylar nedeniyle Irak, İran veya Suriye gibi yerlerde de olduğu gibi, pozisyonunu kısa aralıklarla düzenlemek zorunda kalmaktadır.
Bu değişen pozisyonlar Türkiye için önemli maliyetler oluşturmaktadır, çünkü Türkiye’nin sürdürdüğü yeni politikalardan bazıları komşularıyla ihtilaf
içerisinde olmasına neden olmuştur. Örneğin, Irak, İran ve Suriye ile karşılıklı olarak sürdürdüğü politikalar Irak ve İran hükümetleri İle anlaşmazlığa neden olmuş, Suriye ile diplomatik ilişkilerin kırılmasıyla sonuçlanmıştır. Örnek olarak, bundan iki yıl önce İran ile iyi ilişkiler içerisinde olmasına rağmen, bugün Türkiye-İran ilişkilerinin yeni bir ihtilaf aşamasına girdiğini görüyoruz.
Orta Doğu’da değişen dinamikler Türk diplomasisini de değiştirmesi dolayısıyla, Türkiye’nin bölgedeki yeni yabancı politikası için daha iyi açıklamalar öne sürmesi gerekmektedir.
2 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK..
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder