Baykal’ın Anlayamadığı, Sarıgül’ün “ Aklı ” ABD’nin CHP’ye Bitmeyen ilgisi
CHP’yle ilgili bir önceki yazımda ABD-CHP arasındaki paradoksal tarihsel sürece dikkat çekmek istemiştim.
Bu yazım, bir yerde, onun devamı olarak düşünülebilir. Çünkü, 1970’lerdeki Sıkıyönetim ve MC dönemlerinde, daha sonra 12 Eylül Yönetimi döneminde CHP’nin yaşadıklarını göz önüne getirirsek, işin içinden hiç eksik olmayan ABD’yi kulağından tutup yakalamak çok kolaydır.
Yani, Sayın Baykal’ın yaşadığı ABD mahreçli kumpaslarla Gazi’nin ve İnönü’nün yaşadıkları; Ecevit’in yaşadıkları hep CHP’yle ilgilidir. CHP’nin temsil ettiği değerlerle, onun kökleri ve hedefleriyle ilgilidir.
ABD, 27 Mayıs’tan sonra ulusal tahkimatın ileriye gitmesinden korkup mevzilerini korumak adına Türkiye’ye verdiği önemi birkaç kat arttırdı.. ‘Yardım’ kalemlerini çoğalttı.. ‘Hibe’ yoluna da gitmeye başladı. Öyle ki, ulusal istihbarat örgütümüzün maaşları bile bu yardım kalemlerinden ödenir oldu. Tabii, o zaman istihbaratımızın ne kadar ‘ulusal’ niteliği kaldı, tartışılır..
Bütün bunların CHP ile ilgisi var.
Bal Gibi var.
Devlet kurumlarına o kadar sızan ABD, o devlet kurumları aracılığıyla CHP’nin tasfiyesini istemiştir.
12 Mart ve 12 Eylül’lerdeki “ Sıkıyönetim” uygulamaları ortadadır. MC dönemleri ( İkisi Açık, Biri Örtülü; AP, MHP, MSP’nin temelini oluşturduğu ve ABD’nin yönelişine çanak tutan hükümet ler) ortadadır.
***
12 Mart’ta Amerika’nın, CIA’nın olduğunu hem de Demirel’li hükümetlerin dışişleri bakanlarından Çağlayangil altını çizerek anlatmıştı. Silahlı Kuvvetler ve ‘Silahsız Kuvvetler’ içinde ne kadar yurtsever, Kemalist, devrimci varsa haklayan ve sindiren bir cuntanın arkasındaki kuvvet CHP’ye de bir iyilik düşünecekti!
CHP’nin kapatılması için düğmeye basıldı, ancak İsmet İnönü engeli, bu tarihsel şahsiyetin Parti’nin başında olması düşündürücüydü. Kamuoyu’nun tepkisinden korkuldu. Bu kez, oklar CHP’nin ufukta gözüken liderine, Ecevit’e yöneldi. Genel sekreterlikten ayrılmış, Kurultayda genel başkan olmanın hesaplarına girişmişti.
12 Mart’ın ‘tertip’lerine uygun olarak açılan düzmece davalarda delil olarak kullanılmak üzere, bir zamanlar MİT’in sorguevlerinde, Ziverbey’lerde Ecevit’in aleyhinde işkence yöntemiyle sindirilen zanlılardan ifadeler alındı. Bu ifadelere dayanılarak CHP kapatılacaktı. Amaç buydu. Öyle ileri gidildi ki, düzmece davalarla ilgili yasadışı olarak ifadelerde, zanlıların sabotaj için Ecevit’ten para aldıkları bile söyletildi!..
Sıkıyönetimler, ilginçtir, sivil dönemlere göre ABD’nin ülkemize daha çok ‘sızabildiği’ dönemler olmuştur. 12 Mart’ta da 12 Eylül’de de... Sıkıyönetimlerde hukuk- mukuk yoktur, istediğinizin ağzından istediğiniz şeyi alabilir, istediğinizi suçlayıp bunları kanıtlayabiliesiniz de... Bu işler için kullanacak çizmeciler, takkeciler bulunur nasılsa. Onlar gibi olmayan yargıçların, savcıların kurullarını da Lağv edersiniz, olur biter. 12 Mart’ta Remzi Şirin’e yapıldığı gibi.
***
1970’lerde Ecevit, Başbakan olarak iki kez hükümet kurdu. Biri, MSP ile kurduğu koalisyon hükümeti. Diğeri de AP’den ‘tezgah’ mı, yanılgı mı olduğu tam anlaşılamayan ünlü Güneş Motel operasyonuyla koparılan “onbirler”le kurulan ve Feyzioğlu ile Sükan’ı da içeren CHP-CGP-DP-Bağımsızlar koalisyonu. Bunların 2,5 yıl kadar süren yönetimi dışında, ülkede üç kez kurulan Demirel başkanlığındaki, fakat destabilize amaçlı Amerikan sızmalı MHP’nin sokak aksiyonuyla başrollerde olduğu MC’ler (12 Eylül’e örtülü MC döneminde girildi; AP azınlık hükümetine çok deşifre oldukları için MHP ve böylelikle MSP de dışarıdan destek veriyordu, bu nedenle bu MC’nin “örtülü” sıfatı konulmuştu) işbaşında kaldı. Bu dönemlerde Ecevit’e iki ciddi suikast yapıldı. Ecevit, bunlardan yara almadan kurtuldu. Birinde, aynı zamanda İstanbul Belediye Başkanı’nın kardeşi de olan Ecevit’in koruma müdürü Mehmet İsvan bacağından suikast mermisi ile vuruldu. Ayıca, Başbakan Demirel, 5 Haziran 1977 seçimlerinden kısa bir süre önce Ecevit’e Taksim Mitingi sırasında uzun namlulu bir suikast silahı ile suikast düzenleneceğini, bu nedenle mitingi iptal etmesini gizli ve özel bir mektupla bildirdi. Ecevit, buna karşın mektubu deşifre etti ve mitingi gerçekleştirdi. Kim, niçin suikast düzenleyecekti? Bu soruların yanıtı hâlâ aydınlanabilmiş değildir.
Öte yandan, ülkücü militanlar MC dönemlerinde CHP binalarına saldırıyorlar, mitingleri sabote ediyorlar, partilileri öldürüyorlar; bütün bunlara polisler ve savcılar seyirci kalıyordu. Çünkü, hükümet öyle istiyordu. Hükümet, bu işler için acaba nereye bakıyor, nereden işaret alıyordu? Washington desek ayıp mı etmiş oluruz?..
MHP lideri Türkeş, 12 Eylül’de yargılanırken mahkemelerde ne demişti; “İçimizde ajanlar var, çok sayıda, kontrol edemiyoruz..” Onca silah memlekete gümrük kapılarından vızır vızır girerken, bu bakanlık da o partideydi. İlginç bunlar, çok ilginç. O silahlar, işin daha da ilginç tarafı memleketteki farklı kesimlere, vuruşmaları için dağıtılıyordu..
***
12 Eylül’de “ Yeşil Kuşak ” gereği Türk-İslam sentezi atıldı ortaya; Türklük bertaraf edilsin, Kemalist değerler, yani Cumhuriyet değerleri bertaraf edilsin. Ortalık Amerika’nın değerlerine kalsın; ABD ülkede ve Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya’da istediği gibi at oynatabilsin; Sovyetler’i kuşatabilsin.
ABD’nin Türkiye’deki ulusal yapıyı aşındırdığı en iyi ortamlar sıkıyönetimler demiştik. İşte bir sıkıyönetim daha; 12 Mart’ın da savcısı olan Süleyman Takkeci, 12 Eylül’den birkaç yıl sonra Nokta’ya konuşuyor. Diyor ki, “bütün CHP milletvekillerini tutuklayacaktım, Saltık Paşa ile Soyer durdurdu.”
İş öyle değil, CHP’ye karşı daha ince, ‘akıllı” bir politika izleme gereği duydular sadece, o yüzden o kendini göstermek isteyen zatın uygulamasını durdurdular yukarıdan. Yani Konsey, “durun, bekleyin” dedi. Sordu, danıştı. karar verdi. Bütün partilerle birlikte CHP’yi kapatmanın daha mantıklı olduğunu düşündüler, böylelikle operasyon göze batmazdı. ‘Atatürkçülük’ diye diye CHP’yi, TDK’yı, TTK’yı; hepsini, Kemalist mirasın önemli kurumlarını alaşağı ettiler. Hürriyet ve Anayasa Bayramını alaşağı ettikleri gibi. Diğerleri yeniden açılır başka isimle önemli değil. Ama, Cumhuriyeti kuran, Atatürk’ün partisi? Yeniden açılsa da kaos olur, dağılır, küçülür, budanır. İşte bugünkü tablo! 12 Eylül’ün değil de neyin ürünü dersiniz? 12 Eylül olmasaydı, Ecevit istifa mı edecekti CHP’den?
12 Eylül’ün arkasında kim vardı? Kim Türkiye’yi hem stabilize etmek, hem ‘kucağa oturtmak’ ve hem de yararlanmak istiyordu? Bu soruların içinden bütün uzuvlarıyla ABD çıkacaktır; CIA çıkacaktır, NSA çıkacaktır. Onların uzantısı olan siyasi partiler, vakıflar, yayın organları çıkacaktır.
12 Eylül’de CHP’yi , TDK’yı, TTK’yı kapatanlar da bu güçten bağımsız olabilir mi?
Ne demişti Amerikalıların bir sorusuna karşılık (12 Eylül darbesi henüz start almışken, konu Türkiye’de daha daha duyulmamışken) bir Amerikalı; “merak etmeyin, bizimkiler”.
***
İşte böyle Sayın Baykal; bütün bunları hesaba katmadan Türkiye’de politika yapamazsınız. Hele CHP’de hiç yapamazsınız. Sizin en büyük açığınız ne biliyor musunuz? CHP’ye bayrak açan ve iktidardan indiren Menderes’in yakasına yapışmak ya da öyle lanse edilmeniz yıllar yılı. Bir de, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’yken “millileştirme” mi yapmıştınız? ABD, bunları unutmaz, ısıtıp ısıtıp medya yoluyla karşınıza çıkarır.
Affetmez.
Bakın, sizin yerinize ‘oynayan’ Mustafa Sarıgül ne güzel yapıyor.
Eh ne de olsa ‘ Akıllı Çocuk ’. Üstelik ‘daha da akıllı’. Çünkü ‘dostlarından’ da ‘akıl’ alıyor.
Gidiyor, ABD’den icazet havası yayıyor Türkiye’ye.
Bunu ilk kez CHP’ye talip olduğunu söyleyen birisi yapıyor. İlginç...