ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTEN 27 MAYISA TÜRKİYE DE SİYASET VE ÜNİVERSİTELER BÖLÜM 1
ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTEN 27 MAYIS'A TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÜNİVERSİTE
Ali ARSLAN*
* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Üniversite,
Türkiye'de Avrupa modelinde yüksek öğretim kurumları ilk önce mesleki eğitim müesseseleri olarak kurulmuş ve Tanzimat döneminde "üniversite" tesis
edilerek yükseköğretimde yeni bir dönem başlamıştır. 1863,1873 ve 1874 yıllarında yapılan üç başarısız denemeden sonra 1900 senesinde daimi bir
müessese olarak faaliyet göstermeye başlayan "üniversite" 1933'e kadar Darülfünun olarak adlandırılmıştır.
1919'da ilmî özerklik ilk defa kanun ile verilmiş ve resmen ifade edilmemesine rağmen özerk bir idarî yapı kurulmuştur. Darülfünun'daki en yetkili yönetici olan Emin'in bütün öğretim üyeleri tarafından, fakülte reislerinin ise fakülte öğretim üyeleri tarafından seçilmesi ve Maarif Nezareti'nce tasdik edilmesi esası getirilmiştir. Darülfünun'da en yetkili organ olan Darülfünun Divanı; Emin ve fakülte reisleri yanında, her fakülte meclisi tarafından seçilen ikişer üyeden meydana gelmektedir. Divan'da idareci olmayan seçilmiş üyelerin sayısı devamlı olarak çoğunlukta olmuştur. Müderris ve muallimlerden oluşan, Meclis-i Müderrisin denilen fakülte meclisleri de fakültelerin en yetkili organı konumuna gelmiştir. Fiili olarak kurulan özerk idarî yapı, 1922'de bir kararname ile tüzel kişilik verilerek kanunî olarak da tanınmıştır. 1924 yılında üniversite işlerini ele alan Cumhuriyet yönetimi, Darülfunun'un ilmî ve idarî özerkliğini kanunlaştırdığı gibi, bu doğrultuda bir talimatname hazırlayarak, 1933'e kadar, 1919 düzenlemesi ile aynı prensipleri içeren özerk bir yönetim sistemi kurmuştur.
Darülfünun'dan ümit edilen verimin alınamaması üzerine, özellikle 1929 yılından itibaren Darülfünun'da ıslahat çalışmaları başlamıştı. Hükümet, İsviçre'den Albert Malche'ı getirerek bir rapor hazırlatmış ve büyük ölçüde bu raporun doğrultusunda, Darülfünun'dan Üniversite'ye geçilmişti. Üniversite'ye geçişle birlikte ilmî ve idarî özerkliğe son verilerek merkezi bir yönetim kurulmuş, rektör ve dekanlar Maarif Nezareti'nce tayin edilmeye başlanmış ve özerk yapının bir uzvu olan Divan kaldırılmıştır. Ancak, fakülte bazında akademik konularda faaliyet göstermek üzere, Darülfünun'da olduğu gibi, fakülte meclisi uygulaması na devam edilmiştir. Ayrıca öğrencilerin serbestçe dernek kurmalarına da son verilmiştir.
Üniversite'de merkezi yönetime geçiş, üniversite öğretim üyelerince kabul görmemiş ve 1938'de bizzat üniversite yönetimi özerklik konusunu
gündeme getirmeye başlamıştır. Ancak, Maarif Vekili Hasan Âli Yücel'in 1944'e kadar özerkliğe karşı olması dolayısıyla bu konuda ciddi bir çalışma
ortaya çıkmamıştır. Fakat, daha sonra çok partili sürecin başladığı 1945 yılında, özerklik konusunda somut adımlar atılmış ve 1946'da yeniden özerk üniversite
yönetimini kuran bir Üniversiteler Kanunu yürürlüğe girmiştir 1.
1946 yılından itibaren Türkiye'nin dış politikada yatığı tercihler dolayısıyla iç politikada da farklı uygulamaların ortaya çıkmaya başlamıştı.
Bu tarihe kadar Sovyetler ile Batılı ülkeler arasında ana hatlarıyla dengeli götürülen ilişkiler, Batı özellikle de Amerika Birleşik Devletleri taraftarlığına
dönüştürülerek bozulmuştu. Bunda Sovyetlerin Boğazlarda üs taleplerini de içeren isteklerinin de büyük tesiri olmuştu. Sovyetlerin büyük bir tehdit
algılaması üzerine oturtulan ve Türkiye'nin de yerine aldığı Batı Bloku'nun siyasetinin tek hedefi neredeyse komünizmle mücadele şeklinde ortaya çıkmıştı.
Bu siyaset, dış politikada ABD ile neredeyse tam işbirliğine dönüşürken, içeride ise komünizmle mücadele adına, CHP iktidarının daha önce kapattığı İmam-
hatip okullarının yeniden açılması kadar geniş bir alında tezahürleri görülmüştü.
Bu yeni anlayışa tabi olan CHP ve DP'li bütün iktidarların üniversiteye yönelik politikalarında da aynı anlayışın etkili olduğu muhakkaktı. Bunun en güzel
örneği de CHP'nin üniversiteden solcu bazı öğretim üyelerini uzaklaştırması idi.
I - 1946 ÜNİVERSİTELER KANUNU'NA GÖRE ÖZERK ÜNİVERSİTE YÖNETİMİ
Esas itibariyle Darülfünun yönetim tarzına çok benzeyen 1946 düzenlemesi ile ilk defa birden çok üniversitenin bulunması dolayısıyla koordinasyon amacıyla yeni bir müessese olan Üniversitelerarası Kurul oluşturulmuştur, döneminde olduğu gibi Milli Eğitim Bakanı'na bağlı olan üniversitelerde üst kurul olan ve üniversite rektörleri ile dekanlarından ve senatoların seçeceği birer temsilciden oluşan Üniversitelerarası Kurul'un başkanı da Milli Eğitim Bakanı'dır. DF'da olduğu gibi üniversiteler kanun ile M.E. Bakanı üniversitelerin de başı olarak kabul ediliyor du. Ancak yeni kanunla Bakan'ın üniversite yönetimi kurullarına bizzat katılarak yönetimde etkili olmasına engel konulmuştur. Ayrıca, Bakan'ın tasdik etmesi gereken evrakların tasdikinde de zaman açısından bir sınırlama getirilmiştir2.
1. Üniversitelerarası Kurul.,
Millî Eğitim Bakanı başkanlığında üniversitelerin rektör ve dekanlariyle, her üniversite senatosunun kendi üyeleri arasından seçeceği birer temsilciden
oluşuyordu. Üniversitelerarası Kurul, M.E. Bakanı'nın isteği üzerine, bildireceği yerde toplanırdı. Türkiye'de birden çok üniversitenin ortaya çıkmasıyla bir nevi koordinasyon kurulu ve Bakan'a yardımcı olarak kurulan bir müessesedir. Başkanlığını M.E. Bakanı'nın da yapmasına rağmen Türkiye'de M.E. Bakanlığı dışında üniversiteler üzerinde kurulan ilk kurumdur 3. İsteğe bağlı da olsa, Bakanın bile bazı meseleleri buraya havale etmesi dikkate alındığında, bazı durumlarda Üniversitelerarası Kurul'un kararlarının oluşmasında Bakan'dan daha fazla etkili olabileceği düşünülebilir.
Ancak müessesenin, sadece Bakan'a bağlı ve Bakan'ın istediği zaman toplanması, Kurulun başkanının M.E. Bakanı olması ve kararların nasıl verileceğinin açıklanmaması dikkate alındığında Üniversitelerarası Kurul'un daha çok istişarî bir müessese veya Bakan'ın kararlarını olgunlaştırdığı bir kurum olarak kabul edilmesine yol açmaktadır.
2. Özerklik.,
Üniversiteler özerkliğe ve tüzelkişiliğe sahip kurumlardır. Üniversiteleri oluşturan fakülteler de, Üniversiteler Kanunu hükümlerine göre bilim ve yönetim özerkliği ne ve tüzelkişiliğe sahiptirler4.
1946'da üniversiteye verilen özerklik Darülfünundaki özerklik ile aynı prensipleri içermektedir. Yalnız yeni olarak Üniversitelerarası Kurul devreye girmektedir. Ancak bu müessesenin başkanının Milli Eğitim Bakanı olması dolayısıyla özerklik açısından önemli bir yenilik değildir.
3. Üniversite Senatosu,
Üniversitenin en yetkili organı olan Senato'nun başkanı Rektör'dür. Bir önceki rektör, dekanlar ve her fakülte profesörler kurulu tarafından seçilen ikişer profesör Senato'nun üyeleridir. Doğrudan üniversite yönetimine bağlı olan yüksek okulları, Profesörler Kurulu tarafından seçilecek birer üye ile Senato'da temsil edilirlerdi. Seçilen üyelerin görev süresi ikişer yıldı 5. 1934 Î.Ü. Talimat namesi'nde üniversite senatosuna karşılık gelen bir kurum yoktu.
Ancak, DF Divanı ile Senato arasında büyük bir benzerliğin olduğunu görüyoruz. DF Divanı, rektör, dekanlar ve her fakülteden seçilen ikişer üyeden oluşuyordu. Üniversiteler Kanunu'nun bunlara ilave olarak eski rektör ile doğrudan üniversite yönetimine bağlı okullardan birer seçilmiş üyeyi Senato'ya dahil etmiştir.
4. Üniversite Yönetim Kurulu,
Bu kurulun başkanı Rektör'dür. Önceki rektör ile fakülte dekanları ve üniversite dekanları ve üniversite genel sekreteri yönetim kurulunun üyeleridir.
Üniversite Yürütme Kurulu; kanun ve tüzük hükümlerini, senato kararlarının uygulanmasını sağlayacak tedbirleri alacak ve Rektörün yapacağı bütün işlerde
kendisine yardım edecektir 6.
Üniversite Yönetim Kurulu, 1934 Talimatnamesi ile oluşturulan Üniversite Heyeti'ne bir önceki rektörün ilave edilmesiyle Üniversiteler Kanunu'na dahil
edilen bir müessesedir. Daha hızlı icraat yapmak için ihtiyaç duyulan bu müesseseye, Senato'nun seçilen üyeleri arasından hiç kimsenin dahil edilmemesi, üniversitenin en yetkili organı olan Senato'nun seçilmişlerdeki ağırlığının yönetime yansımasını engelleyen bir yapım oluşmasına yol açmıştır.
5. Rektör,
Rektör, üniversite tüzel kişiliğinin temsilcisi ve yönetim işlerinin sorumlusudur. Üniversite kurullarına başkanlık eder ve bunların aldığı kararları uygulardı. Ayrıca, rektör, fakülteler arasındaki düzenli çalışmayı sağlamakla görevliydi. Rektör, fakülte profesörler kurullarının yapacağı ortak toplantıda Ordinaryüs Profesör ve profesörler arasından iki yıllığına salt çoğunlukla her dönem, başka bir fakülteden olmak üzere seçilirdi 7.
Rektör, 1934'deki ME Bakanlığı'na bağlı bir memur olmaktan kurtarılmıştır. DF dönemindeki en çok oy alan iki adaydan birinin Millî Eğitim Bakanlığı'nca
tayin usûlü yerine, seçilen tek adayın tasdik edilerek göreve başlaması kabul edilmiştir.
6. Fakülte Yönetimi,
Fakülte organları; Genel Kurul, Profesörler Kurulu, Yönetim Kurulu ve Dekan'dan oluşmaktadır. Fakülteler de Üniversiteler Kanunu hükümlerine göre bilim ve yönetim özerkliğine ve tüzel kişiliğine sahiptir 8.
Profesörler Kurulu,
Profesörler Kurulu'na fakültedeki bütün ordinaryüs profesör ve profesörler katılırdı. Ayrıca, bir dersi bağımsız olarak yapmakla görevlendirilen
doçentler ile doçentlerin kendi aralarından seçtikleri iki temsilci de Profesörler Kurulu'na dahil edilmişti 9.
Profesörler Kurulu, 1934-46 arasındaki Fakülte ile katılan üyeler bakımından aynıdır.
Ancak Profesörler Kurulu, artık dekanın bir istişarî yardımcısı değil, özerklik dolayısıyla fakültenin en yetkili organı haline gelmiştir.
Profesörler Kurulu, DF döneminde özerk olan fakültelerin Fakülte Meclisi ile büyük paralellik arz etmektedir.
Fakülte Yönetim Kurulu,
Fakülte Dekanı başkanlığında, bir önceki dekan ile Profesörler Kurulu tarafından profesör veya ordinaryüs profesör arasından seçilen üç öğretim üyesinden oluşurdu 10.
Dekan,
Profesörler Kurulu tarafından profesörleri arasından iki yıllığına mutlak çoğunlukla seçilecektir. Bir dekanın tekrar seçilebilmesi için dört yıl geçmesi
şarttır. Dekan, fakülte tüzelkişiliği ve fakülteye bağlı tüzel kişiliklerin temsilcisi ve yönetim işlerinin sorumlusudur 11.
1946 Üniversiteler Kanunu ile Dekan, Profesörler Kurulu'nun doğrudan seçeceği üç temsilci ve bir de eski dekan ile birlikte fakülteyi yönetmek zorunda bırakılıyor du. Ayrıca, rektörün fakülte organlarına başkanlık etmesi de söz konusu değildi. Bütün bunlara dikkat edildiğinde, dekan fakültede bir amir değil, fakülte tüzel kişiliğinin gerçekten bir temsilcisidir.
7- Öğrencinin Örgütlenmesi ve Yönetime Katılması,
1946 düzenlemesi ile öğrencilerin örgütlenebilmesi için 1934'te konulan kayıt ve engeller kaldırıldı. Böylece döneminde olduğu gibi öğrencilerin
serbestçe örgütlenebilme yolu açılmış oldu. Üniversitede öğrencilerin yönetime katılması söz konusu değildir.
2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder