Genelkurmay'dan Kim İstifa Edecek?
Behiç Gürcihan
07 Ağustos 2007
Hiç birimizde yatımıza Fenerbahçe bayrağı çekip tatile çıkacak hal kalmadı.
Hayatımızın ; Yatsız ve Mutabakatsız bu safhasında; AKP'nin %47'sini görmüş Tuncay Özkan gibi bakıyoruz birbirimize.
"İki kişiden biri" psikozu ile boğuşmaktayız.
Gereğini yapanlar var.
Ağar istifa etti. Övülesi bir davranış ama Ağar'ı övme işini, bu konuda daha tecrübeli olan Perihan Mağden'e bırakıyoruz.
(Bkz: Tahtıravelli Ülkesinde 1 Perihan Mağden Kaç Ağar Eder)
Aldığımız duyumlara göre; Baykal'da istifa edecekti ama Rodosluların yoğun baskısı sonucu vazgeçti ve Türk siyasi tarihine geçecek o meşhur açıklamayı yaptı.
Peki istifayı düşünmesi gereken başka bir yer yok mu?
Bu seçimin tek mağlubu Ağar ve Baykal mı?
Tabiki hayır.
Bu seçimde alınan sonucun bir numaralı müessibi ve toplum karşısında ve kendi içinde samimi bir özeleştiri tavrı sergilemesi gereken yegane kurum varsa o da Genelkurmay'dır.
08 Mayıs'ta yazdığımız Bir Muhtıra Çevresinde Danseden İki Devlet Adamı
başlıklı yazıda altını çizmiştik:
Kötü bir kompozisyon tadında yazılan ve dosta düşmana; bu ülkeyi yönetme iddiasında olan kurmayların ülkenin karşı karşıya olduğu tehlikeyi ne kadar yüzeysel okuduklarını ilan eden "Muhtıra";
bütün zamansızlığı , üslupsuzluğu ve içeriksizliği ile beş temel vektöre hizmet etmiştir:
1) Tayyip Erdoğan'a seçim öncesinde partisindeki kontrol dışı unsurları dizginlemesi
2) Kamuoyu oluşturma mekanizmalarına; Tayyip Erdoğan'a ayak bağı olan bu unsurları sevimsizleştirme fırsatı vermesi
3) Yaşar Paşa'nın alt kadroları nezdinde çok değerli bir zamanı kazanması
4) Tayyip Erdoğan'ın seçmenine dönüp, "mağduru" ve "demokrasi kahramanını" oynaması ve dolayısı ile mevcut oylarını kemikleştirirken; düşüş trendini yükselişe çevirmesi
5) AKP'ye ; Kürt kökenli seçmene;
"sakın maceraya kalkışmayın yoksa bakın muhtıralarının sonuna durup dururken "Ne Mutlu Türküm demeyen düşmanımızdır" gibi ibareler yerleştiren asker amcalara sizi veririz" mesajını verme şansı tanıması.
Sanmayın ki; uzun zamandır savunduğumuz bir tez olan; "Genelkurmay Türk Silahlı Kuvvetlerini yönetemiyor" tezinin her seferinde bir kez daha kanıtlanmasından memnunuz.
2003 yılında Hac Yolunda Değil, Haç Yolunda başlıklı raporumuz ile ortaya koyduğumuz ve daha sonra TSK ile AKP'nin Gölge Dansı (13 Ocak 2003) ; Türkiye'de Pentagonizasyon Süreci (22 Ağustos 2003) ; Gladio Ürünü İslamcılık ve Kürtçülüğün Yeniden İnşaasında Koza Olarak AKP (20 Ağustos 2005) ; Askerleşen Entellektüeller, Entellektüelleşen Askerler, Salak Yerine Konan Millet (28 Ekim 2004) ; Kurmayın Zekası İmamın İmanı Tekleyince (21 Temmuz 2006) ; Erdoğan - Büyükanıt Ekseninde İki Entellektüel (25 Ağustos 2006) gibi bir çok yazı ile; Dolmabahçe Mutabakatına gelip dayanan bu hazin süreci irdelemeye çalışıyoruz. Yaşar Paşa'ya yazdığımız mektupları saymıyorum bile...(Yaşar Paşa'ya Mektup IV - Emperyalizmin A, B, D -si )
Takdir edersiniz ki; bu yazılarla Genelkurmay'ın derin sevgisini kazandık. Periyodik olarak sevgilerini göstermeye devam ediyorlar.
Ama hala ne kendi içlerinde, ne de Türk Milleti'ne karşı samimi bir özeleştirinin en ufak bir emaresini göstermiş değiller.
AKP gibi bir partiyi; %35'lerden aşağı doğru yönelmişken ve en önemlisi tabanında ciddi sorunlar yaşamaya başlamışken; demokrasi havarisi konumuna sokup, tabanını kemikleştirip, kitleler nezdinde mağduriyet primini toplamasına yardım etmek en hafif tabirle basiretsizliktir.
Karşı dinamiklerin, Cumhuriyet mitinglerini "postalla" eşleştirmesini kolaylaştıran bu vahim zamanlama hatasının, basit bir basiretsizlik olmadığını zaman ortaya çıkaracaktır.
Bütün bunlar sonucunda; bırakın siyaset mühendisliğini; Genelkurmay'ın siyaset teknisyenliği yapacak kadar bile kendi toplumunu ve dinamiklerini bilmediği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri gibi; sadece dünyanın en cesur silahlarını değil, aynı zamanda en donanımlı beyinlerini barındıran bir yapının ürete ürete, AKP'yi %47 ile iktidara taşıyan bir muhtıra üretmesinin ciddi bir açıklamasını Genelkurmay'ı yönetenler Türk Milleti'ne borçludur.
Bugüne kadar siyasal İslam'ı besleyen onlarca toplumsal dinamiği; ister OYAK olsun, ister kontrolündeki vakıflar olsun, emrindeki onlarca mekanizma ile topluma serpeceği bir çok eğitim/istihdam/vs. odağı ile bertaraf edebilecekken;
(Bkz: Coşkun Ulusoy OYAK'ın yurtlar kurmasına neden karşı çıktı? Yurtlarda Hollandalılar kalacak olsa, aynı direnci gösterir miydi?) ;
bugün Siyasal İslam'a karşı duruş sergiliyormuş gibi yapmak kimseye inandırıcı gelmemektedir.
Yıllardır "stratejik müttefik", "Atatürk'ün gösterdiği hedef" olarak nitelendirdiği AB-D'yi; bugün PKK'ya silah sağlamakla suçlamak ilkokul çocuklarının bile mantık duvarlarında eriyip gitmektedir.
OYAK satılırken; Muavenet vurulurken; Irak bölünürken, başına çuval geçirilirken sesini çıkarmayanların; Türkiye'de ürete ürete "türbanlı kız" üzerinden siyaset üretmesi ve sesini yükseltmesi , siyaseti ne kadar sığ bir düzlemde algıladıklarını ortaya koymaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Daha da vahimi;
Genelkurmay; bugüne kadar, Türkiye adına bir uzun vadeli, kapsamlı ve yerli bir Güvenlik Politikası üretip, kamuoyunun değerlendirmesine sunamamıştır.
Genelkurmay Başkanlarının yaptığı durum değerlendirmelerine Plato'nun Devlet'i muamelesi yapan medyanın varlığı bu eksikliği örtse de; AB-D'nin konjonktürel ihtiyaçları doğrultusunda değişen küresel güvenlik terminolojisinin Türkiye'nin şartlarına uyarlanarak , tercüme edilmesi; Türk Ordusu'nu Afganistan'a, Lübnan'a en gözde birliklerini yollarken, Güneydoğu'da mayınlara bir telaş içinde çözüm arama noktasına getirmiştir.
"ABD'ye karşı Rusya"; "İsrail'le birlikte Çin" gibi bulunan "denklemsel" çözümler; ABD aşıldığı noktada bile, sorunun temelinde yeralan "müttefiksiz asla" psikolojisinin aşılamadığını göstermektedir.
Eğirdir'de gerçekleştirilen halkla ilişkiler faaliyetleri ; Ertuğrul Özkök, Mehmet Ali Birand, Taha Akyol gibi gazeteci süsü verilmişlerin varlığı olmadan hiç bir anlam ifade etmez. O faaliyetlerde hiç kimse size gerçek, sorulması gereken sorular sormaz.
"Bugüne kadar özel şirketlere akıttığınız milyonlarca dolar kaynak karşılığında üretilen araçların zırhı ne durumda?" diye sorup canınızı sıkmaz.
Ya da tutup;
"Türkiye'deki 500 büyük ailenin oğulları nerelerde askerlik yapmaktadır, daha doğrusu yapmakta mıdır?" gibi terbiyesizliklere muhatap olmazsınız.
Türk Komandosunun dağlardaki kahramanlığını ışığı sadece sizi değil, gerekirse bütün kör noktaları sorgulayıcı gözlerden saklar ama bu Türk Askeri'nin özündeki Türk Evladı'na olan cevap borcumuzu geçersiz kılmaz.
Şu çok iyi bilinmelidir ki;
"aman TSK'yı yıpratmayalım" gerekçesi; bu gerekçe ardında her türlü verimsizliklerini ve basiretsizliklerini saklamaya çalışanları sonuna kadar koruyamayacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri'ni en çok; üniformanın kutsallığı ile üniformanın içindekinin faniliğini değiş tokuş etmek isteyenler yıpratmaktadır.
Halkın içinden çıkan bir ordunun, tepeye vardığında çevresini; NATO standartları, oligarşik ilişkiler, stratejik müttefikler ile kuşatılmış bulmasının dinamikleri sorgulanmadan; ne Hudson rezaletini, ne e-muhtıra hezimetini, ne de yattaki Fenerbahçe bayrağını anlamamız mümkün olacaktır.
Bir Türk Vatandaşı olarak üzülerek tespit etmek durumundayız ki;
Genelkurmay; küresel siyaset mühendislerinin; AKP üzerinden kurguladıkları makro siyaset mühendisliğinin araç kutusundaki bir unsura dönüşmüştür.
"Türkiye'nin en büyük ihraç malı ordusudur" diyen ve bir kere olsun TSK'yı yıpratmakla suçlanmayan Soros'un bunu bizden daha önce görmüş olduğu anlaşılmaktadır.
Zamanında "Internet korkakların yeridir" tespitinde bulunan Yaşar Paşa'nın döneminde Internet'e konulan o e-muhtıra ; Soros ve gibilerinin Türkiye'ye akıtacağı milyarlarca dolar fona bedeldir.
NATO stratejilerine bağlılığı düşünce eksenlerinin ana kulvarı haline getirenler; NATO'nun bu coğrafyada kurguladığı proje AKP ile örtüşünce tarihi bir çelişkiler yumağı içerisinde kendilerine yeni bir rota belirlemeye çalışırken; Millet nezdinde de görüntüyü idare etmeye çalışmaktadırlar.
E-muhtıra ve "çete operasyonları" ; bu bağlamda aynı makro operasyon madalyonunun iki yüzüdür.
E-muhtıra yüzü; AKP'nin yelkenlerini şişirerek; BOP Projesinin en değerli kadrolarını toplum üzerinde psikolojik firavun konumuna yükseltirken;
"Ulusalcı Çete Operasyonları" yüzü; birileri için , Ağustos şurası öncesinde çok değerli hareket alanları açmıştır.
Bu hareket alanları; 2020'lerin General kadrosunu şimdiden düşünen AB-D'nin fazlası ile işine gelecek ve "ulusalcı-çeteci" yaftası bahane edilerek; Tayyip Erdoğan'ın Milli Görüş gömleğini çıkarmasından daha hızlı bir şekilde, kadrolarda gömlek değişimine gidilecektir.
Dolayısı ile Dolmabahçe mutabakatı; biri 22 Temmuz, diğeri 30 Ağustos olmak üzere iki ayaklıdır.
Bu açıdan bakıldığında;
bizim; "e-muhtıra hatası yüzünden kim istifa edecek?" diye soru sormamız bile naiftir.
Internet üzerinden yayınlanan o e-muhtıra; anlaşmanın taraflarının istediği sonucu fazlası ile vermiştir.
Birileri görevlerine Baykal kararlılığı ile; "oylarını yükseltmiş olarak" devam edecektir.
Beylerbeyi mutabakatı, Dolmabahçe mutabakatı deşifre edilmiş kimin umurunda...
B G
https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=501
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder