23 Kasım 2018 Cuma

14 Temmuz PKK Saldırıları Yeni Bir Dönemi mi Başlatıyor?


14 Temmuz PKK Saldırıları Yeni Bir Dönemi mi Başlatıyor?

Yazan  Prof. Dr. Ümit Özdağ  
02 Ağustos 2011


PKK terör örgütünün 14 Temmuz 2001’de Diyarbakır/Silvan kırsalında 13 askerimizin şehit düşmesi ile sonuçlanan saldırısı Türk ve Dünya kamuoyunda büyük bir şaşkınlık yaratmıştır.

Sorulan,"şimdi ne oldu da bu saldırı gerçekleşti?" sorusu olmuştur. Bunun iki farklı nedeni vardır. Konu ile belirli ölçüler içinde ilgili olan çevrelerde yaratılan algı A. Öcalan ile İmralı'da yapılan görüşmelerin olumlu geliştiği ve PKK ile bir şekilde anlaşılacağı şeklindedir. İkinci neden ise Öcalan ile İmralı'da bir pazarlık yapıldığını bir şekilde algı dünyası içine almayı reddeden öte yandan artık tek tek gelen şehit haberlerini doğru dürüst algılamayan geniş kitlelerin terörü kanıksamış olmalarıdır. Diğer bir ifade ile toplumun "şehit eşiği" yükselmiştir.

İmralı'da referandum öncesinde Öcalan ile başlayan müzakereler referandumdan sonra da devam etmiş ve 12 Haziran seçimleri öncesinde PKK terör eylemlerini durdurarak AKP Hükümetini baskı altına almamıştır. Gerçi AKP ile BDP 14 Haziran seçimleri için Güneydoğu Anadolu bölgesinde sert bir siyasal rekabet içinde olmuşlardır ancak PKK terörünün seçim öncesinde durması iktidar partisini büyük ölçüde rahatlatmıştır.

Seçimlerden hemen sonra tutuklu bağımsız milletvekillerinin serbest bırakılmaması ve bağımsız milletvekillerinin TBMM'de yemin etmeyi protesto etmesi AKP ile BDP arasında bir gerilim yaratmış ise de bu gerilim İmralı'daki görüşmelere olumsuz şekilde yansımamıştır. Öyle ki, Başbakan Erdoğan'ın en önemli danışmanı ve milletvekili Yalçın Akdoğan BDP'nin kötü polisi oynadığını fakat İmralı'nın durumu toparladığını söylemiştir.[1]

8 Temmuz 'da Öcalan da avukatları ile yaptığı görüşmede müzakerelerin çok önemli yeni bir aşamaya ulaştığı müjdesini vermiştir. Öcalan yapılan görüşmeler sonunda üzerinde uzun süreden beri tartışılan "Barış Konseyi" adlı bir konseyin kurulmasına karar verildiğini açıklamıştır. Bu konsey devlet yetkilileri ile sivil toplum temsilcilerini bir araya getirecektir.[2] Barış Konseyi konusu Kandil'in de bilgisi dahilinde bir konudur. M. Karayılan, Hasan Cemal'e Haziran 2011 sonuna doğru bu konseyin eylemsizlik ve silahsızlanma sürecini denetleyeceği haberini vermiştir.

Öcalan 8 Temmuz açıklamasında daha önce "15 Temmuz'a kadar görüşmelerde bir sonuca ulaşılamaz ise çatışmalar tekrar başlar" şeklindeki tehdidini de görüşmelerde bir sonuca ulaşıldığı için geri aldığını açıklamıştır. Öte yandan 8 Temmuz'da hükümet programını okuyan Başbakan Erdoğan seçimden önce yok dediği Kürt sorununun varlığını tekrar kabul etmiş ve Kürt Açılımının devam edeceğinin altını çizmiştir.

PKK'nın Strateji Değişikliğinin Belirtileri

Bütün bu gelişmeler PKK'nın Haziran sonu ve Temmuz başında gerçekleştirdiği ısrarlı saldırıları görmezlikten gelen veya "olur böyle şeyler, çok önemli değil" yaklaşımı ile kenara itenler tarafından gerçeğin görülmesini engellemiştir. Oysa Murat Karayılan PKK'nın müzakere süreci içinde yeni bir strateji geliştirdiğini Haziran sonuna doğru açıklamıştır.

Karayılan konuşmasında bir strateji değişikliğinin de sinyalini şöyle vermektedir: "Demokratik özerklik eğer fiiliyata geçerse, geçtiğinde kim saldırırsa hedef olur, polisse polis… Özerklik, örneğin Hakkari'de uygulanıyorsa ve polis saldırırsa, bizim açımızdan savunma olur. Demokratik özerklik kurumları var, halk meclisleri var. Kim onları hedef yaparsa, saldırırsa yanıtını alır. Uzun lafın kısası, bir konsept değişikliği var eylem hedefinde."

Karayılan, İmralı'daki müzakerelerin daha sonucunu beklemeden ortaya büyük karışıklıklar çıkaracak ve müzakere sürecini ekseni dışına fırlatacak olan demokratik özerkliğin ilan edileceğinin ilk işaretini yukarıda yaptığı konuşmada vermiştir.Karayılan da bilmektedir ki, demokratik özerkliğin ilan edilmesi sonrasında eğer PKK komik duruma düşmek istemiyor ise en azından bazı yerleşim bölgelerinde demokratik özerkliği yaşama geçirecek adımlar atılmalıdır. Bu adımlar ise, mülki idarenin etkisizleştirilmesi, polisin görev yapamaz hale getirilmesi ve yerleşim yerlerinde "güvenliğin" KCK asayiş tarafından "devralınmasını" gerektirmektedir. Bu ise yoğun bir çatışma demektedir. Bu yoğun çatışma sürecine PKK "devrimci halk savaşı" adını vermektedir. Silvan saldırısından sonra PKK terör eylemlerine ara vermemiştir. Aksine Türk askerlerine yönelik saldırılar her fırsat kullanılarak sürdürülmüştür.

Yoğun bir çatışmanın gerçekleştiği bir ortamda ne Barış Konseyi ne müzakere süreci ne de Anayasa'da yapılacak değişikliklere Öcalan'ın taleplerinin dahil edilmesi söz konusu olabilir.

Yeni PKK Stratejisi Çerçevesinde Türk Ordusuna Karşı Yoğunlaşan PKK Saldırıları

Düşük yoğunluklu çatışmalarda her politik projenin bir terör ayağı vardır. Demokratik özerkliğin ilan edilmesinden önce de TSK'ya karşı bir saldırı dalgası yeni politik projenin parçası olmuştur.Karayılan yukarıda anılan bu açıklamaları yapar hatta bu açıklamalar çerçevesinde "Eğer saldırmazlar sa hedefimiz milli ordu değildir. Öncelikle orduyu hedef almayız. Ordu sınırları bekler" derken, PKK'lı teröristler, PKK'ya operasyon yapmayan askeri birliklere yönelik saldırılarını yoğunlaştırmışlardır. Özetle, 14 Temmuz saldırısı aniden büyük bir sessizliğin ortasına düşmüş bir bomba değildir. PKK'nın terörist eylemleri sistemli bir şekilde Türk Ordusunu hedeflemekte ve askerlerimiz şehit edilmekte ve yaralanmaktadır.

14 Temmuz öncesinde gazetelerin arka sayfalarından yer bulan bu küçük haberlere yakından bakıldığında görülen şudur: 27 Haziran 2011'de Van/Saray'da astsubay başçavuş Erkan Durukan  PKK'lılar ile çıkan çatışmada şehit olmuştur. 30 Haziran'da Hakkari/Çukurca jandarmaya ait iki üsse tacizde bulunan PKK'lılar operasyon yapan askeri birliğin komutanı Jandarma Yüzbaşı Etem Kara'yı yaralamışlardır. Arazide arama yapan uzman çavuş Metin Koza mayın patlaması sonucunda şehit olmuştur.

3 Temmuz 2011'de Bingöl/Genç'te gerçekleşen PKK saldırısında malzeme taşıyan araçta bulunan Jandarma Komando er Deniz Bacanak şehit edilmiş, Yüzbaşı Cem Keleş ise yaralanmıştır. 7 Temmuz'da Hakkari/Yüksekova'da uzman çavuş Murat Özkazanoğlu ve Yahya Karakaya arkadan kafalarına ateş edilerek şehit edilmişlerdir. 7 Temmuz 2011'de Tunceli/Pülümür'de PKK'lılar ile çıkan çatışmada iki asker yaralanmış, uzman onbaşı Hüseyin Gözü büyük şehit olmuştur. 10 Temmuz'da Diyarbakır/Lice'de iki asker şehirlerarası yolu kesen PKK'lılar tarafından kaçırılmıştır. 12 Temmuz 2011'de Diyarbakır/Hazro jandarma İlçe Komutanlığına gerçekleştirilen PKK saldırısında 3 asker yaralanmıştır.

Sadece dağdaki PKK'lı unsurlar mı saldırıları ile gerilimi artırmışlardır? Hayır, kentlerde de PKK yandaşları da gerilimi artıracak her zemini kullanmışlardır. Bağımsız milletvekili Sebahat Tuncel 1995'de Tunceli'de bayrak töreni yapan bir grup askerin arasına girerek kendisini havaya uçuran ve askerleri şehit eden bir PKK'lı için terör örgütünün düzenlediği törende intihar bombacısını öven bir konuşma yapmıştır.6 Temmuz'da Demokratik Toplum Kongresi'nin 30 Temmuz 2011'de yapılacak Olağan Kongresi'nde demokratik özerkliği ilan edeceği açıklanmıştır.Ancak daha sonra bu tarih 13 askerimizin şehit edildiği 14 Temmuz'a alınmıştır.Bugün PKK, kamuoyunu yatıştırmak ve kendi içindeki dengeleri korumak açısından saldırıyı gerçekleştiren PKK'lıların kendilerini savunmak adına bu eylemi yaptıklarını iddia etse de, ileride yazılacak PKK yayınlarında bu eylem "demokratik özerklik ilanını taçlandıran eylem" olarak anılacaktır.

Terörü Tırmandırma Kararı Bayık-Karayılan İttifakı

Eylemin gerçekleşmesinden hemen sonra kamuoyu Öcalan ile eylem arasındaki ilişkiyi iki farklı şekilde kurmuştur. Bir taraf eylemin Öcalan'a rağmen yapıldığını ileri sürmüştür. Diğer yorumcular ise Öcalan'ın bu tür eylemlere onay verdiğini belirtmişlerdir.

PKK'yı yakından tanıyan Orhan Miroğlu, birinci görüşü savunanların başında gelmiştir. Miroğlu, PKK'nın amacının demokratik özerklik ilan ettiği bölgede çatışmaları tırmandırarak Güneydoğu Anadolu bölgesini uluslararası müdahaleye açmayı hedeflediğini belirtmektedir. Miroğlu'na göre PKK bu stratejiyi A. Öcalan'a rağmen benimsemiştir.[3]Yine bazı çevreler 14 Temmuz terör eyleminin Öcalan ve Karayılan'a rağmen Mustafa Karasu ve Cemil Bayık grubunun emri ile yapıldığını ileri sürmektedirler.

Konu uzmanı gazeteci Mehmet Faraç ise Öcalan'a örgüt içinden bir meydan okuma olamayacağı ve Öcalan'ın avukatlar ile yaptığı görüşmede "PKK'lıların operasyon yapan askerlere misliyle mukabele edeceği" mesajını vererek bu tür saldırıların önünü açtığını belirtmiştir. AKP Hükümeti ise Başbakan Erdoğan'ın "Bazı şeyler Öcalan'ı da aşmış vaziyette. Her şey onun kontrolünde değil. Çatlak iddiaları, söylemi boş değil" diyerek durumu nasıl gördüğünü ortaya koymuştur.[4]

Bu görüşler değerlendirilirken göz önünde tutulması gereken husus, 14 Temmuz Silvan saldırısının asla 30 Temmuz'da ilan edilecek iken, ilan tarihi bile alelacele 14 Temmuz'a alınan "demokratik özerk Kürdistan"ın ilan edilmesinden ayrı düşünülemeyeceğidir. Bu adımı ise KCK'nın aldığı bellidir. KCK ise Murat Karayılan'ın başkanlığını yaptığı bir örgüttür. Yani Silvan saldırısından hatta demokratik özerkliğin 14 Temmuz'da ilan edileceğinden Öcalan'ın haberi olmayabilir ancak Murat Karayılan'ın olmaması ihtimali yoktur.

Buradan çıkarılması gereken sonuç, PKK içinde Bayık ile Karayılan arasında yeni politika konusunda bir çekişmenin söz konusu olmadığı değildir. Aksine demokratik özerklik ilanı konusunda Bayık ile Karayılan arasında bir fikir birliği olmadan demokratik özerkliğin ilan edilmesi mümkün değildir. Karayılan, İmralı'da yapılan görüşmelere daha sıcak baktığı izlenimini verirken, Bayık ise Öcalan'ın yürüttüğü görüşmelerden herhangi bir şey beklemediğini, bunların oyalama teknikleri olduğunu örgüt kaynaklarına açıklamış ve yazmıştır.

14 Temmuz öncesi ve sonrasında olayların gelişmesinden çıkan Bayık ve Karayılan'ın yeni strateji konusunda hemfikir olduklarıdır. Diğer bir ifade ile demokratik özerklik ve Silvan saldırısı bu aşamada Öcalan'ın bilgisi dışında ancak Bayık-Karayılan ittifakı sayesinde ilan edilmiştir.

Esasen BDP'den kimsenin demokratik özerkliğin ilan edilmesine karşı çıkmaması ve KCK'nın demokratik özerkliğin uygulanması ve milletvekillerini bu konuda eğitime alması da göstermektedir ki,Kandil'de Silvan saldırısı ve demokratik özerklik konusunda Karayılan-Bayık düzeyinde ihtilaf yoktur.

Bu yeni stratejinin amacı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ağır bir psikolojik baskı altında olduğu, hükümetin açılım stratejisinin herhangi bir girişim üstünlüğünü temsil etmediği ancak AKP'nin yeni anayasa çerçevesinde "Kürt sorununu" çözme konusunda angaje olduğu bir dönemde Arap baharının yarattığı dinamiği PKK'nın arkasına alarak, halk savaşı ile tehdit ettiği AKP'den müzakerelerde en büyük tavizi koparmaktır.

Kandil'deki PKK yönetimi Öcalan'ın bir an önce İmralı'dan çıkma telaşı içinde "tavizkar" bir tavır içine girdiğini düşünmektedir. Öte yandan kapsamlı yeni bir terör dalgası AKP'nin baskı altına almak için çok çalıştığı TSK'yı yeniden etkinleştirecektir. TSK'nın yeniden güçlenmemesini isteyen AKP Hükümeti polis ile istediği sonucu alamayacağını kısa zamanda görünce yeni bölgesel koşullar ve iç politik dengeler neticesinde PKK'nın daha avantajlı olacağı şekilde masaya tekrar oturmayı kabul edecektir.

Öcalan'ın Yeni Strateji Konusunda Bilgisi Var Mı?

Bu gelişmeler ve yeni strateji A. Öcalan'ın bilgisi dahilinde mi olmuştur? Barış Konseyi'nin kurulması konusunda devletle anlaştığını söyleyen Öcalan öte yandan Silvan öncesindeki türde veya Silvan tipi saldırılara izin mi vermiştir? Öcalan bu aşamada demokratik özerkliğin ilan edilmesini mi istemiştir? Öcalan ile avukatları arasında 18 Temmuz 2011'de yapılan görüşmeden anlaşılan husus gerek demokratik özerklik ve gerek ise Silvan saldırısından haberi olmadığıdır. Ancak Öcalan PKK ile ters düşmemek için her iki olayı da karşısına almadan "önemsizleştirmiş" ve devam eden müzakereler için bir güç faktörü olarak kullanmayı denemiştir.

Öcalan geçmişte de onay vermediği eylemleri hemen ertesinde sahiplenmiş ve daha sonra değişen konjonktüre göre reddetmiştir. Örneğin 1985-87 döneminde gerçekleştirilen köy katliamlarının tamamı Öcalan'ın emri ile yapılmış olmasına rağmen 1991 sonrasında "Kör Cemal" pratiği olarak reddedilmiştir. Öte yandan 33 erin katledilmesi Öcalan'ın bilgisi dışında olmasına rağmen Öcalan eylemi reddetmemiş hatta daha sonra eylemin mimarı Şemdin Sakık'ı yükseltmiştir. Öcalan'ın bu eylemi mahkum etmesi çok sonra olmuştur.

Demokratik özerkliğin ilanı konusunda Öcalan'ın açıklaması "Aslında demokratik özerklik 2005'te ilan edilmişti. Önemli olan bunun içini doldurmaktır, pratik uygulamasını yapmaktır. İlandan ziyade pratikleşmesi önemlidir. Pratikleşmedikten sonra ilan çok da anlamlı değil. Artık pratikleştirme yönünde çalışmalarını yoğunlaştırabilirler" şeklinde olmuştur. Bu ifade açık bir önemsizleştirme ve bilgisi dışında yapıldığının dolaylı şekilde ortaya konulmasıdır.

Öcalan'ın Silvan'daki saldırıyı emretmesi fiilen mümkün değildir. Öcalan'ın son görüşmelerinden birisinde bu konuda yukarıda da değindiğimiz gibi, yapmış olduğu açıklama "Gerilla yirmi dört saat savunmasını yapacaktır. Kendisine yapılan saldırılara da misliyle cevap verecektir" şeklinde olmuştur. Ancak Haziran sonundan itibaren gerçekleşen terör eylemleri operasyon düzenleyen birlikler ile girilen çatışmalar değil, PKK'nın saldırıları sonucunda gerçekleşmiştir.

Burada önemli olan Öcalan'ın PKK terörünün devamını İmralı'da devam eden müzakereleri engellemediğini hatta elini güçlendirdiğini görmesi/görmek istemesidir. Bu algıya yol açan ise Öcalan ile yürütülen müzakerelerin Öcalan'ın girişim üstünlüğüne geçmesine yol açan AKP Hükümetinin izlediği yanlış stratejidir. Sonuç olarak, kendisinin doğrudan emri ve bilgisi dışında olsa da Öcalan Silvan saldırısını önce reddetmemiş hatta sahiplenme yoluna gitmiştir.

Öcalan bu sahiplenmeyi şu cümlelerle gerçekleştirmiştir: "Sorun sürüncemede bırakılırsa, demokratik çözüme gelinmez, silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa ne yazık ki bu çatışmalar devam eder… Yarın bunun on katı gelişebilir. Bir günde çok fazla kayıplar da yaşanabilir. Eskisi gibi sadece kırsalda da olmayabilir, şehirlerde de olabilir. Halk bir günde toplanıp Paris'te nasıl Bastil zindanına yürüdülerse Diyarbakır'da da işte o tutukluların olduğu yere yürürse ne yapacaksınız? Bütün bunlar olabilir. Öfke birikmesi var"

Görülen odur ki, Öcalan Silvan saldırısını önce kendisinin İmralı'dan ev hapsine alınması için bir araç olarak kullanmak için mesaj olarak kullanmayı tercih etmiştir. Açılımın rahat yürüyebilmesi için Öcalan hükümete ev hapsine çıkma karşılığında PKK dağ kadrolarını K. Irak'a yollamayı önermiştir.[5] Öcalan bu adımını daha da güçlendirmek için bir adım daha atmış ve gerek hükümet adına kendisi ile görüşenlerin gerekse Kandil'in, kendisini taşeron olarak kullandığını belirtmiş ve görüşmelerden çekildiğini açıklamıştır.

Bu açıklama ile Öcalan Silvan saldırısının müzakerelerin ulaşmış olduğu aşamada kendisini rahatsız ettiğini Kandil'e göstermiştir. Çünkü Silvan saldırısı, Öcalan'ın PKK üzerindeki denetimini hükümetin sorgulamasına yol açmıştır. PKK lideri, bu saldırının diğer saldırılardan farklı olarak İmralı'daki müzakere konumunun zayıfladığını görmüştür. Açıklamalarından Öcalan'ın demokratik özerklik ilanından dolayı KCK'ya da kızgın olduğu meydana çıkmıştır. Öcalan, bundan sonra rolünün devam etmesini"sağlık, güvenlik ve özgür hareket" gibi üç şartın yerine gelmesine başlamıştır.[6]

PKK kadroları devletin ve Öcalan'ın farklı motiflerle gösterdiği tepkilere her hangi bir olumlu cevap vermek niyetinde görünmemektedirler. PKK, bir taraftan yapılan saldırıları "meşru savunma çarpışmaları" olarak gösterme konusunda ısrar etmekte öte yandan Öcalan'ın liderliğinin tartışma dışında olduğunu vurgulamaktadır. [7] Oysa 14 Temmuz sonrasında Türk askerine yönelik PKK eylemleri de devam etmektedir. Bunlar operasyon yapan birlikler değil, veda yemeğinden çıkan veya yol kontrolü yapan askerlerdir.[8]

Terör eylemlerinin BDP kadroları tarafından da politik radikalizm ile desteklendiği görülmektedir. Van BDP milletvekili Özdal Üçer, "özgür Kürdistan'a doğru gidiyoruz" açıklamasını yapmaktadır.[9] BDP milletvekili Bengi Yıldız ise "Kürdistan'da referandum yapılsın" demekte ve demokratik özerk Kürdistan'ın Ankara'ya vergi vermemesi gerektiğini, ancak devletin bu bölgeye kaynak aktarması gerektiğini savunmaktadır.[10] DTK, özerk parlamento çalışmalarına başlamıştır.[11]

Sonuç

Terörü aşmanın iki yolu vardır. Terörle mücadele veya terörle müzakere.Terörle mücadelenin TSK'ya rejim içinde güç verdiği inancı içinde olan Milli Görüş-AKP geleneği, 2003 sonrasında bir yandan ABD'nin Irak'ı işgalinin TSK'nın sınır ötesi operasyonlar için getirdiği kısıtlayıcı koşulları, öte yandan da AB tam üyelik sürecinin getirdiği hukuki düzenlemeleri TSK'nın terörle mücadelesini kısıtlayıcı şekilde kullanmıştır.[12]

AKP sadece TSK'nın terörle mücadelesini hukuki zeminde değil aynı zamanda siyasi zeminde de ve siyasi nedenler ile de kısıtlamıştır. 2007 seçimleri yaklaşırken TSK'nın bütün ısrarına rağmen K. Irak'a sınır ötesi operasyona güneydoğu Anadolu'da oy kaybetmemek amacı ile izin verilmemiştir. [13]

2002'de terörün sınır noktasına yaklaştığı bir Türkiye devralan AKP, 2009'da terörün tırmanmasından sonra "terör ile mücadele ederek başa çıkılmıyor, terör ile müzakere etmeliyiz" politikasını gündeme taşımıştır. Esasen "Kürt Açılımı" denilen politikanın çok önemli bir dış dinamiği vardır. Bu da Amerikan Ordusu'nın Irak'tan çekilmesinden sonra PKK'nın varlığının Türkiye'nin K. Irak'a müdahale etmesine neden olacak olmasıdır. Bunu engellemenin yolu PKK'nın K. Irak'tan uzaklaştırılmasıdır. PKK artık İran'a, Suriye'ye veya Ermenistan'a gidemeyeceğine göre gitmesi gereken yer Türkiye'dir ve bunun için de bir Kürt/PKK Açılımı yapılması gerekmektedir. Özetle ABD'nin ihtiyaçları ile AKP'nin ihtiyaçları bu noktada uyuşmuş ve terörle mücadeleden terörle müzakereye geçilmiştir. [14]

Terörle müzakere de terörün aşılması için uygulanabilecek bir yöntemdir. Ancak her yöntem gibi doğru uygulanması gerekir. Doğru uygulanmadığı zaman ortaya daha önceki durumdan daha da kötü sonuçlar çıkarabilir. Nitekim Açılım öncesi ve sonrası arasındaki toplumsal parçalanmışlık, Kürt Sorununa karşı Türk Sorununu belirginleşmiş görünmektedir. [15]

AKP'nin terörle müzakerede yaptığı temel hata PKK'nın tamamen Türkiye dışına çıkması ve terörü tamamen durdurması şartlarını ortaya koymadan açılımı başlatmış olmasıdır. İkinci önemli hata, muhalefet partileri ile de üzerinde uzlaştığı; en azından muhalefet partilerinden birisinin desteğini aldığı bir yol haritası hazırlamamasıdır. Üçüncüsü ise, Öcalan'ın "DTP muhatap olamaz, muhatap benim" dayatması üzerine açılım sürecini tamamen durdurmamasıdır. Ve bunun sonunda referandum sürecinde Öcalan'ın terörü tırmandırma tehdidine boyun eğerek, Öcalan'ı sadece muhatap olarak alması değil, girişim üstünlüğünü de Öcalan'a kaptırmasındadır.

Ulaşılan noktada bir yandan müzakereler devam ederken öte yandan terör örgütü eylemlerini kırsal alanda Samsun-Osmaniye hattına taşımıştır. PKK-KCK ise demokratik özerk Kürdistan'ı ilan ederek, terörü tırmandırmak, Arap Baharının dinamiklerinden istifade ederek, Türkiye'den kopuş sürecini uluslararasılaştırma hedefi ile yeni bir aşamaya taşımıştır.[16]

AKP Hükümeti ise Türkiye'nin bu ağır sürece girdiği bir dönemde hala 13 şehidin verildiği Silvan'da komutanların hangi hatayı yaparak 13 askerin şehit olmasına neden olduğunu kamuoyunun gündeminde tutmayı tercih etmektedir. Demokratik özerklik ilanı ile ilgili, savcılığın yaptığı araştırma dışında herhangi bir araştırma yapmayan AKP, Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı idari soruşturmayı yeterli görmeyerek Silvan'a üç İçişleri Bakanlığı müfettişi yollamaktadır ki, bunlardan ikisi askerliklerini yıllarca önce asteğmen olarak yapmış sivillerdir. Bunlar mı askeri taktikteki eksik ve yanlışları tespit edeceklerdir, yoksa bu da TSK'yı yıpratma sürecinin bir parçası mıdır?

Gömleği eğer yanlış düğme ile iliklemeye başlarsanız, daha sonra ilikleyeceğiniz düğmelerin hiç birisi doğru iliklenmez. AKP Hükümeti de açılım sürecine yanlış düğmeyi ilikleyerek başladığı için bundan sonra doğru ilikleme yapabilmesi için başa dönmesi gerekmektedir. Bu ise PKK'nın bütün unsurlarını yurtdışına çekmeden ne Öcalan ile müzakerelerin devam edeceğinin ne de açılım adımlarının atılmasının sürdürülmeyeceğinin açıklanması ile mümkün olacaktır.

Sonuç olarak Hükümet büyük bir hızla PKK'nın kendisini yeni bir strateji ile yeniden konumlandırması karşılığında sadece söylemsel zeminde değil, eylemsel boyutta da etkili bir şekilde yeniden konumlandırmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin aciz bir muz cumhuriyeti olmadığı ve Öcalan'ın hala mahkûm olduğu ortaya konulmalıdır. Diğer bir ifade ile AKP, Kürt Açılımında Öcalan'a kaybettiği girişim üstünlüğünü tekrar ele geçirmek zorundadır.

Bu çerçevede yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir.

a) Öcalan tamamen siyasi anlamda tecrit edilmelidir. Görüşmeler kesilmelidir. "Ben çekildim" gibi açıklamalar ile hükümeti tehdit etmesine izin verilmemelidir. Avukatları ile görüşmeleri kısıtlanmalı, şimdiye kadar yaptığı görüşmelerde örgütü suça teşvik ettiği konuşmalar ile ilgili dava açılmalıdır. Görüşmeler yasaklanamıyor ise sadece hukuki boyut ile ve bir avukat ile sınırlandırılmalıdır.

b) PKK'nın dağ kadroları tamamen Türkiye'yi terk edene değin, Kürt Açılımının askıya alındığı açıklanmalıdır. Bunun nedeninin PKK'nın terör eylemleri olduğu yoğun bir basın kampanyası olduğu ortaya konulmalıdır.Erdoğan hala "Açılım, güvenlikle devam eder. Güvenliğin olmadığı yerde açılımı nasıl gerçekleştireceksiniz?" demektedir. Oysa bir ülkede yeni bir güvenlik konsepti geliştirilmeye çalışılıyor ise esasen açılımın politik zemini ortadan kalkmış demektir.

c) Atılacak yeni adımlar konusunda uluslararası kamuoyu etkili bir şekilde bilgilendirilmelidir.

d)PKK'ya karşı etkili önlemler almaları için Barzani ve Talabani üzerindeki fiili baskılar artırılmalı, Habur sınır kapısının kapatılması gündeme gelmelidir.

e)Kandil bombalanmalıdır. Bu bombalamanın gerek dağda çarpışan askerlerin morali üzerinde gerek Türk halkının morali üzerinde olumlu etkisi olacaktır.

f)Türkiye içinde PKK'ya yönelik operasyonlar artırılmalıdır. Polis özel harekâtın sadece nokta operasyonu yapan birlikler olduğu unutulmamalıdır. Nokta operasyonlarının başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için çok etkili bir istihbarata ve ordunun alan hâkimiyetine ihtiyacı vardır. Alan hâkimiyeti ile doğacak istihbaratı Heronlar ile sağlamak mümkün değildir. Üstelik alan hakimiyeti sadece istihbarat sağlamak ile kalmaz ayni zamanda nokta operasyonlarının yapılmasını kolaylaştırır.

g) PKK içinde Hükümetin açılım politikasına olumlu cevap veren unsurlar ile ayrı bir ilişki/müzakere süreci geliştirmeli ve PKK içindeki çatışmacı unsurları izole etmelidir. Çünkü açılım politikasına yanlış başlayarak Öcalan'ı muhatap haline getirme politikasından artık geri dönüş olmadığına göre, PKK içinde Öcalan'ı destekleyen unsurlar ile görüşme ve hatta onların elini güçlendirme bir zorunluluk haline gelmiştir. Öte yandan PKK içindeki açılımcı unsurlar ise terörün devam etmesini isteyenler ile çatışmayı göze almalıdır.

Başbakan Erdoğan, Silvan saldırısı sonrasında PKK'nın samimiyetsiz ve kötü niyetli olduğunu beyan ederek aslında bir hayal kırıklığı yaşadığını ortaya koymuştur.[17] Bir daha hayal kırıklığı yaşamamak için eksenin değişmesi gerekmektedir. Bu satırların yazarı terörle müzakerenin yanlış olduğunu düşünmüştür ve düşünmektedir. Yazdığı kitap, makale ve yaptığı televizyon açıklamaları ile bu politikadan vazgeçilmesi gerektiğini anlatmıştır.

Ancak Hükümet uygulamakta ısrarcı ise hiç olmaz ise açılımı kurallarına göre uygulamalıdır. Terör devam ederken açılım olmaz. Açılımda masada güçlü oturmak için artık doğru adımlar atılmalıdır.


[1] Taraf, 12 Temmuz 2011, "BDP kötü polisi oynuyor-İmralı durumu toparlıyor"

[2] Cumhuriyet, 9 Temmuz 2011, "Öcalan:Anlaşma sağlandı"

[3] Taraf, 15 Temmuz 2011, Orhan Miroğlu, "Yol ayrımı"

[4] Hürriyet, 29 Temmuz 2011, "Bazı şeyler Öcalan'ı aşmış"

[5] Taraf, 29 Temmuz 2011, Kurtuluş Taviz, "İmralı'da çekilme görüşülüyor"

[6] Taraf, 30 Temmuz 2011, "Apo:Ben aruk yokum"

[7] Taraf, 23 Temmuz 2011, "Karayılan:Türk basını beni çıldırtıyor"

[8] Taraf, 25 Temmuz 2011, "Veda yemeğinden ölüme" ve

[9] Hürriyet, 21 Temmuz 2011, "Özgür Kürdistan'a doğru gidiyoruz"

[10] Taraf, 25 Temmuz 2011, "Kürdistan'da referandum yapılsın"

[11] Cumhuriyet, 28 Temmuz 2011, "Özerk parlamento adımı"

[12] 21. Yüzyıl, Kenan Ertürk, "Terörle Mücadeleyi Kısıtlayan Yasalar", 21. Yüzyıl dergisi, Mart 2011, Sayı:27, s.11-20

[13] Ümit Özdağ, Türk Ordusu PKK'yı Nasıl Yendi? Türkiye PKK'ya Nasıl Teslim Oluyor?, Kripto Yayınları, Ankara, 2010, s.210-236

[14] Age, s. 252-264

[15] Türk Sorunu konusunda kapsamlı bir inceleme için bkz. Ümit Özdağ, Türk Sorunu, Kripto Yayınları, Ankara 2009

[16] Taraf, 17 Temmuz 2011, Yıldıray Oğur, "14 Temmuz Darbesi"

[17] Yeniçağ gazetesi, 19 Temmuz 2011, Sadi Somuncuoğlu, "İmralı Mütabakatı ve azan terör nasıl anlaşılmalı"


https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/14-temmuz-pkk-saldirilari-yeni-bir-donemi-mi-baslatiyor



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder