SURİYE’DE MANDA YÖNETİMİNİN KURULMASI VE MİLLÎ MÜCADELE’YE ETKİLERİ.,
BÖLÜM 2
Fransızlar böyle bir yükümlülüğü alırken elbette manda yönetimi sadece Suriye’yi kapsamıyordu. İşgal ettikleri bölgeler de zaten bunu açıkça
gösteriyordu. Özellikle Urfa, Antep, Adana, Mersin ve Halep bölgelerini İngilizlerle anlaşarak işgal etmeleri, pazarlıkların ne kadar çetin geçtiğini
göstermektedir. Fransızların Ermenileri kullanarak bu bölgede yaptıkları işgal ve mezalimler Anadolu’daki Millî Mücadele hareketini güçlü hâle getirirken
Araplarla Türkleri ortak hareket etmeye yöneltiyordu. Sonyel, Mustafa Kemal’in takip ettiği politikayı şöyle özetliyordu: “Mustafa Kemal, Fransızlardan İngilizleri ayırarak Kemalist Türkiye ile bir anlaşmaya varmaya zorlar ve o sıralarda San Remo’da Türkiye’nin kaderi konusunda görüşmelerde bulunan İtilaf devletleri üzerinde olumlu izlenim yaratır umuduyla tüm gücünü Kilikya’da Fransızlarla Ermenilere karşı seferber etmeye başlıyor. Fransızların zaten kuşatılmış ve askerî açıdan umutsuz bir durumda bulundukları Mersin, Tarsus, İslahiye, Maraş, Antep ve Urfa’da çete savaşları düzenliyor. Suriye’deki Arapları Fransızlara karşı kışkırtarak ve Suriyeli yöresel katları (makamları), Türklere karşı savaşan Fransız askerlerine silah gönderilmesini engellemeye üsteleyerek Suriye’de Fransızlara karşı baş gösteren genel sızlanmadan büyük ölçüde yararlanıyor; bu davranışlarında, Fransızların Urfa, Kilis ve Antep’deki ordularına ek güç ve savaş gereçleri sevk etmek için Suriye’deki demir yollarından yararlanmalarını önleyen Suriye yönetiminden epeyi yardım görüyordu.”19
Bu gelişmeler karsısında Fransızlar TBMM Hükûmeti ile anlaşma yollarını aramış ve Robert de Caix, M. Sava ve Amiral Lebon’dan oluşan Fransız Kurulu 20 Mayıs’ta Ankara’ya gelmişlerdir. Önce soğuk karşılanan heyetle yapılan görüşmeler sonucunda 20 günlük bir ateşkes anlaşması imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. 29 Mayıs gecesi başlayacak ateşkes anlaşmasına göre: “… bu süre içinde Pozantı, Sis, Antep, Maraş ve Urfa boşaltılarak kamu güvenliği Türk Jandarmasına bırakılacak; savaş tutsakları ve diğer tutuklular karşılıklı olarak mübadele edilecek; Kilikya’ da Fransız yönetimi ve iş adamlarına ayrıcalık hakları verilecek; buna karşılık, Fransızlar, Türk millî cereyanına karşı hiçbir davranışta bulunmayacak; bu akımın siyasi amaçlarını gayriresmî olarak destekleyecekler.”20
Bu ateşkes anlaşması Millî Mücadele’yi yürütenlere hem zaman kazandırıyor hem de siyaseten Batılı devletlere karşı bir avantaj sağlarken iç meselelerini çözme ve birlik beraberlik sağlama imkânı veriyordu. Bu ateşkesten en çok rahatsız olan İngilizler ve Araplar olmuştur. İngilizler bunu, “İtilaf devletlerinin onuruna karşı indirilen “ciddi bir darbe ve “Kemalistleri Anadolu’yu kontrolünde tutan bir yönetim olarak tanımak yolunda ilk önemli adım” olarak nitelemişlerdir.21 Ateşkes 8 Haziran’da bozulurken 18 Haziran’dan itibaren ise bölgede şiddetli çatışmalar başlıyordu.
1920 Haziran’ında başlayan Fransız mandasına karşı Araplarla Fransızlar arasındaki çatışmalar kısa sürede başlamıştır. 19 Temmuz’da başlayan çatışmalar üzerine Fransa, Faysal’a bir kesin uyarı gönderir. 24 Temmuz’da Fransızlar, Maisalum’da Arapları bozguna uğratarak Şam’a girmişlerdir. 31 Temmuz’da da Faysal’ın ailesiyle Dera’ya sığındığı bildirilmiştir.22 Faysal, Suriye’den Irak’a kaçmış, İngilizlerin desteği ile Irak krallığının başına geçmiştir.
1920 Haziran’ında başlayan Fransız mandası halkın çok şiddetli tepkisi ile karşılaşmıştır. Suriye’deki bu tepkiler Irak’ta olduğu gibi bağımsızlık süreci boyunca devam etmiştir. Mandacı güç olarak Fransa’nın seçilmesi Milletler Cemiyetinin İngiltere ile Fransa arasında, nasıl kullanıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Suriye halkı bu nedenle bir tercih yapma imkânına sahip olmamış, bir emri vaki ile karşı karşıya kalmıştır. İskenderun sancağı da ister istemez Fransa’nın mandası altında kalmaktan kurtulamamıştır.
B. Suriye’de Kurulan Manda Sisteminin Uygulanması
Fransa, “kutsal uygarlık görevi olarak” aldığı mandaterlik yükümlülüğünü hiçbir zaman Cemiyet-i Akvam nizamnamesinin 22. maddesinde belirtilen, şirin gözüken ifadeler açısından değerlendirmemiş ve uygulamayı da böyle yapmamıştır. Bu uygulamaları tamamıyla bir sömürü düzeni kurup bu düzene Fransa’ya güç olarak dönüştürme hareketi olarak bakmıştır. Yani Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki amaçları23 açısından bakmışlardır. Suriye Dosyası adlı eserinde araştırmacı Ömer Faruk Abdullah Fransa’nın manda uygulamalarını şu şekilde ifade etmektedir: “Fransa, manda yönetimi süresince, sistematik olarak Suriye’nin Cezayirleştirilmesi” politikasını uygulamıştır. Fransızcayı Arapçaya eşit olarak resmî dil ilan ettiler. Arapçayı ve Arap-İslam Kültürünü bertaraf edip yerine Fransızca, Fransız klasikleri, Fransız tarih ve coğrafyasını yerleştirmek için Suriye eğitim sistemini tümüyle değiştirdiler. Hatta Suriye’de kutlanan bayramlar İslami ve mahalli bayramlar değil Fransız bayramlarıydı ve Suriyeli öğrencileri Fransız bayrağını selamlamaya ve Fransız millî marşı “Marseailles” i söylemeye mecbur ettiler.
Bununla birlikte etkisi en fazla sürecek olan, Fransa’nın ekonomi politikasıydı; manda döneminde, Suriye kapitalist dünya pazarının içine itilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun iç işleri üzerinde Avrupa’nın aşırı etkisinin bir sonucu olarak 1800’lerde Suriye ve Batı ekonomileri arasındaki bağımlılık ilişkisi 1920 ve 1930’lara kadar doruk noktasına ulaştı. Birçok yazar, Fransızların Suriye ekonomisini modernize etmek veya ülkede yerli bir ekonomik yapı geliştirmek için pek az şey yaptıkları konusunda görüş birliği içindedirler. Bununla birlikte Fransa’nın ekonomi politikası Suriye’nin ekonomik yapısını ve geleneksel ticaret şeklini sistematik olarak ortadan kaldırmıştır. Sömürge dönemindeki yapay politik bölünmeler, sömürge öncesi ticaret modeli üzerinde bir etki yarattı. Mesela Halep, geçmişte güneyde Türkiye ile kuzeyde Irak’la yaptığı canlı ticaret yoluyla zenginleşmişti. Fakat politik bölünmeler, bu doğal zenginlik yollarını tümüyle kapattı. Çünkü giriş vergileri ve idari kırtasiyecilik (bürokrasi) Suriye
mallarının dış pazardaki rekabet üstünlüğünü azalttı. Diğer taraftan Suriye özel gümrük vergileri ve tarifeler sebebiyle tercih edilen Avrupa ithal mallarına boğulmuş olduğundan kendi malları ülke içinde pek itibar görmüyordu.
Fransız mandasının temel amaçlarından biri de Suriye’nin verimli tarım sektörünü, Fransız hububat ve pamuk ihtiyacını karşılayacak bir kaynak hâline getirmekti. Bu işlemi kolaylaştırmak için de ülkede ki tarım arazilerini birkaç zengin toprak sahibinin (feodalistin) ellerinde toplamaya çalıştılar. Gerçi araziyi, toprak sahibi bir seçkin küçük zümrenin elinde toplama politikası XIX. yüzyılda, Osmanlı dönemi sırasında başlamıştı; fakat manda döneminde Fransız arazi hukuku ilkelerine uygun olarak sistematikleştirildi. Manda ayrıca Avrupalıların, Suriye’nin ipek ve tütün üretimini tekellerine almasına ve Suriye’nin yol yapımı elektrifikasyon ve demir yolu inşası gibi projeleri üzerinde söz sahibi olmasına da imkân sağladı. Nihayet Fransız Bankası ve bankacılık sisteminin ülkeye girmesi ile ülke ekonomisinin Fransa ve Batı Kapitalist pazarlarıyla bağımlı ilişkiler içine
sokulması görevi tamamlanmış oldu.
Diğer yerlerdeki sömürgeci güçler gibi Fransızlar da bölgedeki ırk ve din farklılıklarını kendi menfaati için kullanarak Levant Bölgesi (Doğu Akdeniz Ülkeleri) üzerindeki hâkimiyetleri sağlamlaştırmaya çalıştılar. Manda dönemi azınlıklar politikası ve Fransa’nın onlar üzerindeki “vasiyeti” asla dış destek olmadan varlığını koruyamayacak olan azınlıklara özel güç ve ayrıcalıklarsağladı. Bu nedenle mandaları altındaki Suriye’yi ve Lübnan’ı mezheplere bölüp yerli azınlıklardan kendilerine “sadık uşaklar” seçitler; bunlar statülerini korumak için Fransa’ya bağlı kalacak ve bunun sonucu Fransız sömürge yönetimi devamınca karşılıklı olarak kendi menfaatleri de olacaktır. Bu politika bölgede azınlık hâkimiyetli küçük devletler ortaya çıkarmıştır. XIX. yüzyılda Lübnan’da Marunite hâkimiyetli bir bölge meydana getirmişti ve mandaları döneminde bu bölgenin sınırlarını “emniyetle hükmede bilecekleri bütün Müslüman kesimleri” içine alacak şekilde genişlettiler. Öte yandan bugünkü Suriye’nin Kuzey Batısı olan Tarsus ve Lazkiye bölgesinde Nusayri hâkimiyetli birer devlet kurdular. Bununla da kalmayıp merkezî Suriye’yi kuzeyde Halep ve güneyde Şam arasında
bölmeye çalıştılar. Bu münasebetle iki kent arasındaki geleneksel ayrılıkları ve rekabeti körüklemeye gayret ettiler ancak bu konuda başarılı olamadılar
ve merkez Suriye bölünmemiş olarak kaldı. Bununla birlikte bağımsız Dürzi Nusayri Devletleri 1942’ye kadar merkez Suriye’nin idaresi altına girmediler.
Fransız mandası, Suriye üzerinde daimî bir hâkimiyet için uzun vadeli planları olan sömürgeci ve askerî bir rejim olmaktan başka bir şey değildi.
Mesela Fransızların manda dönemi boyunca yaptıkları askerî harcamalar, sivil harcamaların toplamının hemen hemen on katı kadardı. Fransız Askerî
Yönetimi, Fransız sömürgeci güçlerini takviye etmek amacıyla Suriye’de Les Troupes Speciales Du Levant (Özel Doğu Akdeniz Birlikleri) adlı yerli bir
ordu kurdular; ordunun komutan ve subayları Fransızdı, askerlerin ise büyük çoğunluğunu çeşitli yerli azınlıklardan –özellikle Dürzî ve Nusayri’lerden, az
miktarda ise Ermeni ve Çerkez’lerden– seçtiler. Fransız azınlık politikası, Fransız rejimine bağlı kalacakları şekilde planlanan bu güçlerin yaratılması için çok dikkatlice genişletildi. Bu uygulama ve model Suriye meselelerini günümüze kadar etkilemeye devam etti.”24
TBMM Hükûmeti ile Fransızlar arasında yapılan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara itilafnamesi ile bölge, geçici diyebileceğimiz bir çözüme kavuşturulmuştur. Nitekim 15 Mart 1923’te Adana’ya ilk ziyaretini yapan Mustafa Kemal “… Anavatanın dışında kalan İskenderun ve Antakya Bölgelerini temsilen siyahlar giymiş bir kız çocuğuna hitaben: “Dört bin yıldır, Türk toprağı olmuş bir toprak parçası düşman elinde kalamaz” yollu bir açıklama yapmıştı.”25.
Asıl sorun, Fransa’nın Suriye üzerindeki manda yönetimini sona erdirmesiyle ve Hatay’ın Türkiye’ye katılması ile çözümlenecektir.
Suriye’de Fransız mandasının kurulması Türkiye ile Fransa’yı karşı karşıya getirmesi bakımından Türkiye için önem arz etmektedir. 1. “Türk- Fransız münasebetlerini en fazla etkileyen husus Fransa’nın mandası altına konulmuş olan Suriye ile Türkiye arasındaki sınır meselesi idi. Bu sebeple Fransız Hükûmeti Türkiye’deki çıkarlarının sınırlandırılmasına göz yumuş bunun karşılığında Suriye sınır meselesinde Türkiye’den tavizler koparmak istemiştir.”26 2. İskenderun sancağında yaşayan Türklerin millî kültürleri muhafaza etmesi ve geliştirmesi bakımından önemlidir. 3. Fransızların bölgedeki işgal ve zulümleri Anadolu’daki Millî Mücadele hareketinin ivme kazanması ve birliğin sağlanması açısından önemlidir. 4. İngiliz - Fransız ayrılığının belirginleşmesi ve rekabeti açısından önem teşkil etmektedir. 5. Osmanlı borçları içerisinde en çok paya sahip olan Fransa’nın Türkiye ile ilişkileri bakımından önemlidir.
Sonuç
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesini sağlayan anlaşmalardan olan Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasına müteakiben İtilaf devletleri ile ilgili niyetlerini uygulama alanına koymaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti’ni parçalama ve cezalandırmaya yönelik gizli paylaşma anlaşmalarını Rusya’nın savaştan çekilmesini de fırsat bilerek Osmanlı topraklarını işgale başlamışlarıdır. Sykes-Picot Anlaşması’nı temel alan bu işgal hareketleri 8 Kasım 1918’de İngilizler tarafından başlatılmıştır. Sykes-Picot Anlaşması’na göre Fransızlara düşen bölge gibi gözükmesine rağmen İngilizlerin Musul’u işgali elbette anlamlıdır. 1918 sonları ile 1919 ve 1920’de devam edecek olan bu işgal hareketlerinin amacı önce nüfuz bölgesi oluşturmak gibi gözüküyorsa da manda sisteminin oluşturulmasıyla sömürü düzeni kurulmuştur.
Osmanlı Devleti’nden ayrılacak toprakları a sınıfı manda sistemine sokarak kendi niyetlerini sevecen ve iyi niyetli göstermeye çabalamışlardır.
Bu sistemi mandater devletin, manda altındaki mahmi devleti eğitmeyi, kendi kendini idare edecek seviyeye getirmeyi bir görev gibi kabul etmişlerdir.
Günümüzde, Irak’a özgürlük getirmeyi dünyaya ilan ederek Irak’ı kan gölüne çevirenlerin yaptığı da aynıdır. Manda sistemini ortaya koyan ABD Devlet
Başkanı Woodrow Wilson’un takipçileri aynı yolu izlemektedir. Sömürgeci devletler, manda sisteminde mandaları altındaki ülkelerde yaşayan halkları
insan yerine bile koymadan sömürmeyi tercih etmişlerdir.
Urfa’yı, Antep’i, Adana’yı, Maraş’ı, Mersin’i, İskenderun Sancağını, Suriye’yi, Irak’ı, Filistin’i, Anadolu’yu uzun bir süre kan gölüne çeviren bu ülkelerdir. “Böl, parçala, yönet politikalarına manda sistemi vasıtasıyla ulaşmaya çabalamışlar ve yeni devlet ile devletçikler yaratmışlardır. Suriye, Ürdün, Lübnan ve İsrail bunlara örnek olarak ilk akla gelenleridir.
Suriye üzerindeki Fransa’nın mandaterliği de bunlardan biridir. Suriye de Fransa’nın manda yönetimi sırasında yaptığı; Suriye’nin
Cezayirleştirilmesi, Fransızcayı Arapçaya eşit hâle getirme, Arap - İslam kültürü yerine Fransız kültürünü dayatma, Suriye’nin eğitim sistemini değiştirme, bayramlarını hatta millî marşlarını değiştirme gibi uygulamalara girmişlerdir.
Fransa’nın ekonomi politikasını uygulayarak Suriye ekonomisini modernize etme riyakârlığıyla geleneksel Suriye ekonomisi ve ticaretini sistematik şekilde bozmuşlardır. Bölgedeki ırk ve din farklılıklarını kendi çıkarları için kullanarak yerli azınlıkları kendilerine düşünmeden itaat eden uşaklar hâline getirmişlerdir. Suriye üzerindeki Fransız mandası özellikle askerî güce dayalı olarak kalmış Fransızlar da tam anlamıyla isteklerini gerçekleştirememişlerdir.
Anadolu’nun güney kesimlerini koparmaya çalışan ve en azından kukla bir Ermeni devleti kurma niyeti ile hareket eden Fransa bu bölgede amacına ulaşamamıştır. Ancak Türk milletinin direnişi ve Mustafa Kemal gibi tarihi değiştirecek bir önderi sayesinde emperyalistlerin planları bozulmuştur.
Kurmaya çalıştıkları devletler ile ilgili niyetlerini bugün de gerçekleşmeye çalışmaktadırlar. Kukla Ermeni Devleti, Kürt Devleti kurma ve İskenderun
sancağını Suriye’ye bağlama düşünceleri ve böylece bölgede nüfuzlarını genişletme ve sağlamlaştırma hayalleri de suya düşmüştür. Ancak emperyalist güçler; günümüze kadar gelen nifak tohumları atma, istikrarsız, sürekli sömürge gibi kullanılacak ülkeler yaratmada başarılı olmuşlardır. İşte bu olaylar günümüz için iyi bir ibret aynası olarak karşımızda durmaktadır. Bugünkü Irak bu aynada neler olduğunu gösteren olaylarla doludur. Bu bölgeye bakanlar ve bölgenin tarihini okuyanlar için.
Kaynaklar;
ABDULLAH, Ömer Faruk; Suriye Dosyası, Akabe Yayınları, İstanbul 1988.
AKYÜZ, Yahya; Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 1919- 1922, Ankara 1988.
EVANS, Laurence; Türkiye’nin Paylaşılması, (1914- 1924), (Türkçesi: Tevfik ALANAY) Milliyet Yayınları 1973.
FİSHER, Sydney Nettleton; The Middle East A History, London 1966.
Gönlübol, Mehmet – Sar, Cem; Olaylarla Türk Dış Politikası, c. I (1919-1973), Ankara 1977.
KASALAK, Kadir; Millî Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara 1993.
SONYEL, Salahi R.; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, II, TTK Yayınları, Ankara 1991.
UMAR, Ömer Osman; Türkiye Suriye İlişkileri (1918- 1940), Elazığ 2003.
YERASİMOS, Stefanos; Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu, İstanbul 2000.
Ek-1: Ankara İtilafnamesi, 1921.
Madde 1) Her iki taraf işbu anlaşmanın imzalanmasından itibaren aralarında harbin sona ereceğini bildirirler. Ordular, mülki memurlar, ahali keyfiyetten derhâl haberdar edilecektirler.
Madde 2) İşbu anlaşmanın imzasını müteakip, her iki tarafın harp esirleriyle mevkuf veya mahpus Türk, Fransız bütün şahıslar serbest bırakılacak ve kendilerini, tevkif eden taraf yol masrafını ödeyerek gösterilecek en yakın şehre gönderilecektir.
Madde 3) İşbu anlaşmanın imzasından başlayarak en geç iki ay içinde Fransız kıtaları 8. maddede de yazılı hattın güneyine ve Türk kıtaları da kuzeyine çekileceklerdir.
Madde 4) 3. maddede belirtilen müddet zarfında seçilecek bir karma komisyon bu maddenin ne şekilde tatbik olunacağını tespit edecektir.
Madde 5) Her iki taraf boşaltılan arazide, buranın işgalini müteakip genel af ilan edecektir.
Madde 6) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, Misak-ı Millî’de açıkça tanınan azınlıklar haklarının, bu hususta müttefikler ile bunların düşmanları ve bazı dostlar arasında yapılmış mukavelelerdeki esaslara dayanarak kendi tarafından teyit olunacağını bildirir.
Madde 7) İskenderun Bölgesi (Hatay) için özel bir idare usulü tesis olunacaktır. Bu mıntıkanın Türk ırkından olan ahalisi kültürlerinin inkişafı için her türlü teşkilattan faydalanacaklardır. Türk lisanı orada resmî dil olacaktır.
Madde 8) 3. maddede zikredilen hat: İskenderun körfezinde Payas'tan başlayarak Meydan-ı Ekbez – Kilis - Çobanbeyli istasyonuna gidecek ve
demir yolu Türkiye'de kalmak üzere Çobanbeyli'den Nusaybin'e varacaktır. Payas ile Meydan-ı Ekbez ve Çobanbeyli istasyonları Suriye'de kalacaktır.
İşbu anlaşmanın imzasından itibaren bir ay içinde mezkûr hattı tespit etmek üzere her iki taraf delegelerinden mürekkep bir komisyon seçilecek ve bu
komisyon tespit muamelesine nezaret edecektir.
Madde 9) Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman'ın dedesi Süleyman Şah'ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile Türkiye'nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir.
Madde 10) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti, Pozantı ile Nusaybin arasındaki Bağdat demir yolu parçasını, Adana ilinde yapılmış bulunan şubelerin işletme hakları ile bütün ticaret ve ulaştırma işlerini Fransa Hükûmeti'nin göstereceği bir Fransız grubuna vermesini kabul eder. Türkiye Hükûmeti Meydan-ı Ekbez'den Çobanbeyli'ye kadar Suriye arazisinde demir yolu ile askerî ulaştırma yapacaktır.
Madde 11) İşbu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra seçilecek bir karma komisyon Türkiye ile Suriye arasındaki gümrük işlerini düzenleyecek, bu işlem yapılıncaya kadar her iki hükûmet hareketinde serbest olacaktır.
Madde 12) Türkiye ve Suriye, Kırık suyundan hakkaniyet üzere faydalanacak lardır. Suriye Hükûmeti, masrafı kendisine ait olmak üzere Fırat nehrinin Türkiye kısmından su alabilecektir.
Madde 13) Madde 8 de belirtilen hududun her iki tarafında oturan yerli ve yarı göçebe halk buradaki otlaklardan faydalanacak veya emlak, araziye sahip bulunanlar eskisi gibi haklarını kullanmaya devam edeceklerdir. Bunlar işletme ihtiyaçları için serbestçe ve hiç bir gümrük veya otlak resmi ve ne de başka bir resim vermeksizin hayvanlarını, araçlarını, tohumlarını ve bitkilerini taşıyabilecek lerdir. Bunlara ait vergileri oturdukları memlekette ödemeleri kararlaştırılmış tır."27
DİPNOTLAR,
1 Ömer Osman Umar; Türkiye Suriye İlişkileri (1918- 1940), Elazığ 2003, s. 6- 8.
2 Stefanos Yerasimos; Milliyetler ve Sınırlar, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu, İstanbul 2000, s. 158.
3 Ömer Faruk Abdullah; Suriye Dosyası, İstanbul 1988, s. 31.
4 Yerasimos; s. 150- 151.
5 Umar; s.11.
6 a.g.e.; s. 13.
7 Umar; s. 13.
8 Yerasimos; s. 162- 163.
9 Yahya Akyüz; Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 1919- 1922, Ankara 1988, s. 144.
10 Yerasimos; s. 165.
11 Laurence Evans; Türkiye’nin Paylaşılması, (1914 - 1924), (Türkçesi: Tevfik ALANAY) Milliyet Yayınları 1973, s. 218.
12 a.g.e.; s. 220.
13 a.g.e.; s. 228.
14 a.g.e.; s. 229.
15 a.g.e.; s. 242.
16 Evans;. s. 252- 253.
17 Yerasimos; s. 170.
18 Evans; s. 255.
19 Salahi R. Sonyel; Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, II, Ankara 1991, s. 69.
20 a.g.e. ; s. 71- 72.
21 Sonyel; s. 72.
22 Evans; s. 258.
23 Akyüz; s. 58- 65. (Yahya Akyüz, Türkiye’deki Fransız menfaatlerini geniş bir biçimde izah ederken şu başlıklar altında vermektedir:
1. Fransa’nın mali iktisadî menfaatleri,
2. Fransa’nın Kültürel menfaatleri,
3. Fransa’nın Doğu Kataloliklerinin koruyucusu olması ile ilgili menfaatleri,
4. Fransa’nın siyasi – askerî menfaatleri, s. 58- 65.).
24 Abdullah; s. 34 – 36.
25 Stefanos; s. 187.
26 Mehmet Gönlübol – Cem Sar; Olaylarla Türk Dış Politikası, C. 1 (1919 – 1973), Ankara 1977, s. 88.
27 tr.wikisource.org/wiki/Ankara_İtilafnamesi (tr.wikipedia.org/wiki/Ankara_Anlaşması).
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder