10 Nisan 2017 Pazartesi

Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerîm’de İlahi Mesajın İletiminde Bir Araç Olarak Tarih, BÖLÜM 2


Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerîm’de İlahi Mesajın İletiminde Bir Araç Olarak Tarih, BÖLÜM 2


I-Tarihin Unsurları Bakımından Üç Kutsal Kitaptaki Kıssalar 



 a-İnsan 

 Üç kutsal kitapta anlatılan kıssalar hakkında bir değerlendirme yaparken öncelikle kıssalarda bahsi geçen insan kavramına değinmek icap eder. 

Üç kutsal kitap benzer şekilde ilk olarak aktarılan kıssa Hz. Âdem’in yaratılması hadisesidir. Üç kitapta da insanın topraktan yaratıldığından bahsedilir. 

İlk insan topraktan yaratılmakla birlikte eşi Havva Hz. Âdem’den yaratılmıştır. Her ne kadar insanın yaratılışı konusunda ve bazı kıssalarda üç kitap arasında benzerlikler bulunsa da bariz farklarda mevcuttur. Tanah’taki ve İncil’deki kıssalarda yalnızca insan değil aynı zamanda Tanrı da oldukça farklıdır. Nitekim evrenin yaratılması bahsinde Tanrının evreni altı günde yarattığı yedinci günde işi tamamlayınca da dinlendiği anlatılır.8 Bu nedenle Tanrı İsrailoğullarına haftanın altı günü çalıştıktan sonra Cumartesi günü çalışılmamasını ve tatil yapılmasını emretmiştir. Şabat Günü ve Şabat Yılı bu şekilde ortaya çıkmıştır.9 Tanah’ta Tanrı insanı kendi suretinde yarattığından bahsetmektedir.10 Yine Tanah’ta Tanrı zaman zaman insan suretinde yeryüzüne inmektedir. Nitekim Tanrı Hz. İbrahim ile bir görüşme için yeryüzüne indiğinde; Hz. İbrahim karşısında üç insan görmüş, konuklarına ayaklarını yıkamaları için su getirmiş, daha sonrada misafirlerine pide, körpe buzağı eti, yoğurt ve süt gibi besinler ikram etmiştir. Misafirler ikramları yedikten sonra, Tanrı İbrahim ile bir süre konuşmuş ve yanından ayrılmıştır.11 Tanrı, yine insan suretinde yeryüzüne indiği bir gün, akşam karanlığı bastırırken Hz. Yusuf’un babası Yakup ile karşı karşıya gelir ve ona meydan okur. Yakub, Tanrı ile güreşir. Ancak güreş sabahın ilk ışıklarına kadar sürmesine rağmen bir türlü bitmez. Tanrı, Yakup’tan kendisini serbest bırakmasını ister, kendisini serbest bırakmayınca uyluk kemiği ile baş kısmına setçe vurur. Bu sırada Yakup’un uyluk kemiği yerinden çıkar. Böylece güreş sona erer. Tanrı mücadelesinden dolayı Yakup’u ödüllendirir ve Yakup’un adını “Tanrı ile güreşen” anlamında “İsrail” olarak değiştirir.12 Tanrı, Hz. İsa örneğinde olduğu üzere evlat sahibi olabilmekte,13 yarattığı insanlar arasında bir kavmi ve nesli diğer insan kavimlerine nazaran üstün tutup kayırmakta, tarafını tuttuğu kavimi/nesli diğer kavimlere karşı koruyacağına dair antlaşma yapabilmek tedir.14 Tanrı yarattığı kullarının eylemlerinin kendisine bildirilmesine ihtiyaç duymaktadır. Olayları görme ve haberdar olma kabiliyetine sahip değildir.15 Tanrı, bir insan gibi kin güder ve bir suçun cezasını yalnızca o suçu işleyenden değil o kişinin evlatlarından hatta üçüncü, dördüncü kuşak torunlarından soracak kadar kıskanç ve kindardır.16 Görüleceği üzere normalde bir insan için kullanılabilecek yorulmak, yemek, hırslanmak, kin gütmek gibi bazı davranışlara dair adlandırmalar Tanrı için kullanılmıştır. 

Tanah’ta, Kuran’da ifade edilen Allah’tan çok farklı bir Allah tasavvuru bulunduğu gibi aynı şekilde insan tasavvuru da oldukça farklıdır. Ancak aynen Kuran’da olduğu üzere insana dair kıssalar Hz. Âdem’in ve eşi Havva’nın cennetten kovulmasıyla başlar. 

Tanah’a göre; Hz. Âdem ve Havva yaratıldıktan sonra dünyaya indirilir ve Aden’de bir bahçeye yerleştirilir. Bu bahçedeki kötüyü bilme ağacının yasak meyvesinden yemelerinin yasak olduğu kendilerine bildirilir. Ancak Havva’nın yanına gelen -hayvanların en kurnazı- yılan ona yasak meyveden yemesini tavsiye eder. Havva, o meyveyi yemelerinin Tanrı tarafından kendilerine 
yasaklandığını, eğer yasak meyveyi yerlerse öleceklerini söyler. Yılan cevaben: “ ‘Kesinlikle ölmezsiniz’ dedi. Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” Ardından da Havva, meyveyi tatma arzusuna ve bilgeliğe erişme hissinin cazibesine kapılır. Meyveyi hem kendisi yer hem de Hz. Âdem’in yemesin sağlar. Hz. Âdem ve Havva meyveyi yedikten sonra çıplak olduklarını anlarlar ve incir yapraklarından kendilerine önlük yaparlar. Tanrı bu günahtan dolayı yılanı, dünyada var olduğu müddetçe sürünmek ve toprak yemekle lanetler. Aynı 
şekilde lanetlenen Havva ve soyundan gelecek tüm kadınlar, doğum yaparken çok acı çekmekle, ömürleri boyunca kocalarının emrinde yaşamakla cezalandırılırlar. Hz. Âdem ve neslinden gelecek erkekler de ömrü boyunca alın teri dökmeksizin, çalışmaksızın rızıklarını temin edemeyecek olmakla lanetlenir. Hz. Âdem ve Havva yasak ağacın meyvesinden yiyince Tanrı: “ ‘Âdem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu.’ … Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli” der. Daha sonra da Hz. Âdem ve Havva cezalarını çekmek üzere Aden Bahçesinden/Cennetten kovulur.17 

Tanah’ta bilginin insanoğlu tarafından öğrenilmesi, yaratılan ile yaratan ayrımını ortadan kaldıran, insanoğlu cennetten kovulmasına neden olacak derecede sakıncalı bir gelişme olarak ifade edilirken, Kur’ân-ı Kerîm’de tam tersi bir kabul söz konusudur. Kuran’da bilginin bizzat Allah tarafından Hz. Âdem’e öğretildiği ifade edilmektedir.18 

Tanah’ta insanoğlunun ilk atası Hz. Âdem’in kıssası anlatıldıktan sonra insanlığın ikinci atası Hz. Nuh’un kıssasına yer verilir. Tanrı insanı yarattıktan sonra yeryüzünde insanlar yeryüzünde çoğalırlar, bazı güzel kızlar bazı ilahi varlıkların gönüllerini çeler, hatta söz konusu ilahi varlıklardan bir kısmı bu kızlardan beğendikleriyle evlenirler. Bu olaylardan sonra yeryüzünde meydana gelen 
kötülükler nedeniyle insanı yarattığına pişman olan Tanrı şu sözleri sarf eder: “ ‘Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım’ dedi. Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Tanrı bu düşüncesini Hz. Nuh’a açıklar. Onun nesli dışında yeryüzündeki tüm insanları yok edeceğini bildirir. Bu nedenle kendisinin, eşinin, oğullarının, kızlarının ve gelinlerinin binmeleri için bir gemi yapmasını emreder. Yine hayvan neslinin tükenmemesi için her hayvanın bir dişisinden, bir de erkeğinden inşa edeceği gemiye alması emredilir. Tufandan sonra Nuh’un gemisi Ararat Dağına iner ve onun neslinden insanlık yeniden türer.19 Tanrının insan neslini önce yok edip sonra tekrar Hz. Nuhun soyundan çoğaltması hadisesi Kitab-ı Mukaddes külliyatına dâhil edilmemiş olan apokrif (dini otoritelerce genel kabul görmeyen, dini metinlerin ve kitapların parçası olmayan metin.) ya da apokaliptik (giz ya da sır) olarak adlandırılabilecek Enok’a/Hanok’a ya da Hz. İdris’e atfedilen kitapta 
hikâye edilir. Söz konusu kitaplar Yahudi dini külliyatını yani Tanah’ı oluşturan 39 kitabın dışında bırakılmıştır. Ancak 1947 yılında bulunan Ölü Deniz Parşömenleri ya da Kurman yazmalarında Hz. İdris’in kitabının da olması bu kitabın da Tanah içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini kanıtlamıştır.20 Enok’a/Hanok’a ya da Hz. İdris’e atfedilen iki kitap bulunmaktadır. Tufan hadisesi Enok’un/Hanok’un ya da Hz. İdris’in ilk kitabında geçer. İlk kitapta yeryüzünü gözetlemekle görevlendirilmiş meleklerden bir kısmı yeryüzündeki bazı kızları çok beğenip, onlardan bazılarını kendilerine eş olarak seçmeleri hikâye edilir. Söz konusu meleklerle kızların birleşmesinden devler (Nefilim) meydana gelir. Melekler, insanlara metalleri işlemeyi, altın gümüş gibi madenleri eritmeyi, toprağa dair bilgileri, ayın-güneşin hareketlerini yorumlamayı, iklime dair bilgileri, yazı yazmayı-okumayı, büyü yapmayı ve çözmeyi vb. öğrettiler. Ancak meleklerin ve insan neslinin birlikteliğinden doğan devler dünya için felaketin başlangıcı olurlar. Devler dünyadaki tüm besinleri yerler daha sonra da bir birlerini öldürmeye başlarlar. Tanrı bu günahtan ötürü melekleri lanetler, melekler Hz. İdris’den kendileri için aracı olarak Tanrı ile görüşmesini, Tanrı’nın kendilerini affetmesi için arabulucu olmasını isterler. Ancak istekleri Tanrı tarafından kabul edilmez ve Hz. İdris göğe yükseltilir. Kendisi evrende bir seyahate çıkarılır gelecekte meydana gelecek tufan ile söz konusu günaha bulaşmış insanların, onların soyundan türeyen devlerin ve meleklerin ne şekilde 
cezalandırılacağı kendisine gösterilir. Kendilerine ebedi bir yaşam verilmişken bu melekler, şehvetlerinin kurbanı olmuşlar ve insanları da yoldan çıkarmışlardır. Tüm bu nedenlerden ötürü meleklerin ölümsüzlükleri ellerinden alınacak ve hüküm gününde de erimiş metallerden oluşan bir vadiye gömülerek yok edileceklerdir.21 Bura da anlatılan tufan hadisesi Tanha’ta anlatılan hikâyenin 
daha ayrıntılı bir versiyonudur. Bir husus özellikle dikkat çekicidir. Meleklerin insanoğluna metal işlemeyi, güneşin-ayı hareketlerini yorumlamayı, iklime dair bilgileri öğretmeleri vasıtasıyla aslen ilahî kökenli bir bilgi insanoğlu tarafından öğrenilmiş ve benimsenmiştir. 

Tufan hadisesinden sonra Tanah’ta Hz. Nuh’un oğullarına dair anlatılan kıssa aynı zamanda İsrailoğullarının tarihin başlangıcını oluşturur. Tanah’ın Yaratılış kısmında Hz. Nuh’un ilk üzüm bağını diken insan olduğu ifade edildikten sonra bu üzümden şarap yaptığı ve içtiği bu şaraptan dolayı sarhoş olup çadırında uyuya kaldığı anlatılır. Bu sırada oğlu Ham babası Nuh’u çıplak olarak 
görüp, kardeşleri Sam ve Yafet’e/Yafes’e haber verir. Sam ve Yafet/Yafes, ellerine aldıkları bir giysi ile geri geri giderek babalarını örtüp çadırdan çıktılar. Nuh, uyandığında olanları fark edip, kendisini çıplak olarak gören Ham’dan dolayı çok büyük bir öfkeye kapılır ve Ham’ın oğlu Kenan’a lanetler yağdırır. Olay Tanah’da şu şekilde hikâye edilir: “Kenan’ın babası olan Ham babasının çıplak olduğunu görünce dışarı çıkıp iki kardeşine anlattı. Sam’la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek babalarını örttüler. Babalarını çıplak görmemek için yüzlerini öbür tarafa çevirdiler. Nuh ayılınca küçük oğlunun ne yaptığını anlayarak, şöyle dedi: ‘Kenan’a lanet olsun, köleler kölesi olsun kardeşlerine. Övgüler olsun Sam’ın Tanrısı RAB’e, Kenan Sam’a kul olsun. Tanrı Yafet’e bolluk versin. Sam’ın çadırlarında yaşasın, Kenan Yafet’e kul olsun.” Burada anlatılan olayda birkaç husus dikkati çekmektedir. Öncelikle Nuh’un oğlu Ham’dan bahsedilirken Kenan’ın babası olması üzerinde durulmaktadır. Normalde çocuklar babalarının isimleri ile anılırken, Ham hakkında bilgi verilirken Kenan’ın babası olduğu özellikle vurgulanmıştır. Bu arada Tanrı’da unutulmuş değildir. Tanrıya övgüler sunulurken bir yandan da ona bahşedilen alanın sınırları çizilir: “Sam’ın Tanrısı” olmak. Suç işleyen Ham olduğu halde cezalandırılan Kenan olmuştur. Kenan lanetlenmiş bir insan olarak, kardeşlerine ve amcaları Sam’ın ve Yafet’in soyundan gelenlere köle olmakla cezalandırılmış tır. Bu sırada Yafet’e övgü yapılır gibi gösterilmekle birlikte ona bahşedilen ikbal alanı “Sam’ın çadırlarında yaşamak” olarak çizilmiştir.22 

Daha sonra gelişecek olaylarda sürekli olarak Kenan’ın soyundan ve Kenan diyarından bahsedilir. “Kenan[,] ilk oğlu olan Sidon’un babası ve Hititler’in, Yevuslular’ın, Amorlular’ın Girgaşlar’ın, Hivliler’in, Arklılar’ın, Sinliler’in, Arvatlılar’ın, Semarlılar’ın, Hamalılar’ın atasıydı. Kenan boyları daha sonra dağıldı. Kenan sınırı Sayda’dan Gerar, Gazze, Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim’e doğru Laşa’ya kadar uzanıyordu. Ülkelerinde ve uluslarında çeşitli boylara bölünen Hamoğulları bunlardı.”23 Hemen ardından da Kenan diyarının sınırları çizilir: “Kenan sınırı Sayda’dan Gerar, Gazze, Sodom, Gomora, Adma ve Sevoyim’e doğru Laşa’ya kadar uzanıyordu.”24 Tanrı, sonradan adını İbrahim olarak değiştireceği Avram’a şu vaatte bulunur: “Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları –Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını– senin soyuna vereceğim.” Tanah’ta İsrailoğullarının tarihi aşama aşama hikâye edilirken sık sık söz konusu vaat tekrarlanır.25 İsrailoğullarının ilk atalarının birer yabancı olarak yaşadıkları Kenan diyarı, bir gurbet hayatından sonra yerleşecekleri topraklar olarak İsrailoğullarına vaat edilmiştir.26 Vaat edilen bu topraklar “süt ve bal” akan bereket dolu topraklardır.27 Söz konusu toprakların sınırları en ince ayrıntısına kadar açıklanmıştır.28 İsrailoğulları için Kenan diyarı yerleşecekleri topraklar olmakla birlikte buradaki insanlarla birlikte yaşamaları kesinlikle yasaklanmıştır. Onlardan kız almaları,29 onlar gibi yaşamaları,30 ilahları önünde eğilmeleri, onların ilahlarına tapmaları yasaklanmıştır. Kenanlıların ilahlarını parçalamaları,31 topraklarını ele geçirince de tamamını yok etmeleri emredilmiştir.32 

Hz. Nuh’un kıssası hikâye edilirken Kenan’ın işlemediği bir suçtan dolayı lanetlenmesinin hikâye edilmesinde bir kasıt söz konusudur. Zira Tanah’ta İsrailoğulları örneğinde olduğu üzere oğullar babalarının adlarıyla anılmışken,33 Hz. Nuh’un oğlu Ham, Kenan’ın babası olarak tanıtılmıştır. Zira Kenan ve ileride onun neslinden gelenlerin kuracağı Kenan diyarı İsrailoğullarının yerleşecekleri 
“vaat edilmiş toprakları” temsil etmektedir. Dolayısıyla daha ne İsrailoğulları olarak adlandırılacak bir millet ne de Kenan’ın soyundan insanların oluşturacağı bir millet henüz tarih sahnesine çıkmadan, İsrailoğullarının tarihini yazmayı hedef edinmiş adları bizce meçhul yazar/yazarlar ya da kutsal metin üzerinde son değişiklikleri yapan editör/editörler istikbaldeki düşmanlarının her türlü 
laneti/kötülüğü/hakareti hak eden bir topluluk olduğunu vurgulamak istemişlerdir. 

Tanah’ın bundan sonraki kıssalarının merkezinde İsrailoğulları vardır. Tanah’ta Tanrı, Hz. Nuh’un oğlu Sam’ın neslinden Avram’a şu şekilde seslendi: “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git… Seni büyük bir ulus yapacağım. Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak.” Avram, Tanrının buyruğu doğrultusunda yaşadığı şehri terk ederek Kenan ülkesine ulaşınca Tanrı: “Bu toprakları soyuna vereceğim.” dedi.34 Avram’ın karısı Saray kısırdı. 
Çocuklarının olmamasını kendisinden bilen Saray, kocasına Mısırlı cariyesi Hacer’i sundu. Hacer, Avram’dan hamile kaldı. Hacer, bu andan sonra Saray’ı küçük görmeye başladı. Bu durum üzerine Saray, Hacer’i çöle gönderdi. Tanrı yine de Hacer’i çölde yalnız bırakmadı. Bu andan sonra Tanrı, Avram’la bir anlaşma yaptı ve ona şöyle seslendi: “Seninle yaptığım anlaşma şudur… Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Anlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, 
sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim.” Böylece Tanrı tarafından Avram’ın “yüce baba” anlamına gelen ismi, “çokların babası” anlamına gelen İbrahim olarak, karısı Saray’ın ismi de “prenses” manasına gelen Sara olarak değiştirildi. Bunun dışında Tanrı İbrahim’e, karısı Sara’dan bir oğlu olacağını, kendi kavmi olarak seçtiği neslin İbrahim ile Sara’nın neslinden türeyeceğini müjdeledi. Bu sırada İbrahim yüz, Sara ise doksan yaşındaydı. İbrahim, 
Tanrıya “Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi? …Doksan yaşındaki Sara doğurabilir mi?” dedi. Tanrı ise kendilerine bir oğul vereceğini adını da İshak koymalarını emrettikten sonra şöyle söyledi: “Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim.”35 Aynı şekilde İbrahim’in oğlu İshak’ın karısı Rebeka da kısırdır. Bu nedenle çocuğu olmamaktadır. Ancak Tanrı’nın inayetiyle çocukları olur ve İsrailoğullarının soyu bu nesilden devam eder.36 Gerek Hz. İbrahim gerekse oğlu Hz. İshak’ın eşleri kısır olmasına rağmen Tanrı’nın inayetiyle evlat sahibi olmuşlardır. Zira Tanrı bu şahısların soyundan 
“seçilmiş bir millet” vücuda getirecektir. 

Tanah’taki İsrailoğullarına dair kıssalarda bir yandan bu kavmin Tanrı tarafından seçilmiş bir topluluk olmasından ötürü Tanrının yardımına nail olduğuna değinilirken bir taraftan da bu kavmin önderi durumundaki insanlar Tanrı karşısında konumlandırılır. Tanrı, Hz. İbrahim’in kardeşi Lut’un yaşadığı Sodom kentini yok etme kararı alınca, Hz. İbrahim açıktan Tanrının bu kararını eleştirir, 
hatta bu kararını uygulayamayacağını ifade eder: “Senden uzak olsun bu. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı.” Ardından da Hz. İbrahim ile Tanrı arasında bir pazarlık başlar. Hz. İbrahim, önce Sodom kentinde yaşayan iyi insanlar nedeniyle bu kentin yok edilmesinin doğru olmadığını söyler. Pazarlık sırasında insanların sayısı için önce elli rakamını verir. Eğer şehirde elli iyi insan varsa şehri yok etmemesi hususunda Tanrıdan söz alır. Bu sayıyı sonra kırk beşe, daha sonra kırka, otuza, yirmiye ve nihayet on 
kişiye kadar indirir. Her defasında isteği Tanrı tarafından kabul edilir.37 Görüldüğü üzere Hz. İbrahim’in Tanrı ile olan bu diyalogunda sarf ettiği sözlerdeki üslubu insanlar için şefaat dilemekten çok Tanrıyı adaletsiz davranmakla itham eden bir tavrı yansıtmaktadır. Aynı şekilde Hz. Eyüp de başına gelen felaketler karşısında Tanrıyı adaletsiz davranmakla suçlar, doğduğu güne lanet eder.38 

 Hz. Musa, Tanrı tarafından peygamberlikle görevlendirilip İsrailoğullarına dinî tebliğle görevlendirildiğinde eğer İsrailoğulları kendisine Tanrının adını sorarsa verecek cevabı olması için Tanrının adını sorar. Tanrı da cevaben şöyle söyler: “Ben benim… Beni size atalarınızın Tanrısı, İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakun’un Tanrısı Yave gönderdi. Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar 
boyunca böyle anılacağım.” Tanrı, bundan sonra İsrailoğullarını kendi halkı olarak gördüğünü ve onları Mısır’dan çıkaracağını, sıkıntılarından kurtaracağını müjdeler.39 Görüldüğü üzere Tanah’da Hz. Musa, Tanrı ile bir insanla tanışır/konuşur şekilde tasvir edilmiştir. Yine İsrailoğulları Mısırdan çıkma isteklerini firavuna ilettiklerinde firavun kendilerini cezalandırınca, onlar Hz. Musa’ya Hz. Musa’da Tanrıya sitem eder ve şöyle söyler: “Ya Rab, niçin bu halka kötü davrandın?...Beni bunun için mi gönderdin? Senin adına firavunla konuşmaya gittim gideli firavun bu halka kötü davranıyor. Sen de kendi 
halkını kurtarmak için hiçbir şey yapmadın.”40 Aynı şekilde İsrailoğulları Mısırdan çıktıktan sonra çölde bazı sıkıntılar yaşayınca İsrailoğullarından yakınmalar başlar, Hz. Musa da Tanrıya şu şekilde hitap eder: “Kuluna neden kötü davrandın? …Seni hoşnut etmeyen ne yaptım ki, bu halkın yükünü bana yüklüyorsun? Bütün bu halka ben mi gebe kaldım? Onları ben mi doğurdum? Öyleyse neden emzikteki çocuğu taşıyan bir dadı gibi atalarına ant içerek söz verdiğin ülkeye onları kucağımda taşımamı istiyorsun? 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder