11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ
BÖLÜM 2
3.2. Türkiye-Iran
Iran ve Türkiye, cografi konum, tarih, jeopolitik, nüfus ve kültürel kimlik itibariyle bölgenin en önemli ülkeleri konumundadır. Iki ülkenin sınırları 1639’da imzalanan Kasr-ı Sirin Antlasması’ndan bugüne kadar herhangi bir sorun yasanmadan aynı sekilde devam etmistir. Atatürk döneminde Iran ile iliskilere önem verildigi görülür. Kürt meselesinin o tarihlerde de iki ülke arasında sorun yarattıgı görünse de yine de iliskilerin gelistirilmesine çalısılmıstır.
34 Türkiye’nin basına yansıyan istekleri genel olarak iki konudadır. Birincisi, ekonomik krizden kurtulmaya çalısan Türkiye’nin talep ettigi 6-24 milyar dolar arası oldugu söylenen maddi yardım talebi digeri de Türk askerinin kuzey Irak’ta konuslanmasıdır. Ancak görüsmelerin ‘At Pazarlıgı’ seklinde Amerikan Medyası tarafından yansıtılması da Türk Kamuoyunda büyük rahatsızlık yaratmıstır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Irak savası öncesi Türk basını incelenebilir.
35 Arı, a.g.e., s.530.
36 a.e., s.530.
Ancak Soguk Savas döneminde Sovyet tehdidine karsı Türkiye ve Iran aynı cephede olmasına ragmen, Atatürk döneminde temeli atılan Bagdat Paktı, Kalkınma için Bölgesel Isbirligi (RCD) ve Merkezi Antlasma Örgütü (CENTO) gibi isbirligine yönelik bölgesel faaliyetlerin de iliskilerin gelismesinde beklenen destegi verdigi söylenemez37.
1979 Iran Islam Devrimi ise ikili iliskilerde yeni bir dönemi de beraberinde getirmistir. Dini agırlıklı yeni yönetim, rejim ihraç politikası ile bölge ülkelerine oldugu kadar Türkiye için de önemli bir tehdit olusturmaya baslayacaktır.
1980-88 döneminde Iran-Irak savasında tarafsız bir politika izleyen Türkiye, bundan sonraki süreçte Iran ile iliskilerinde inisli çıkıslı bir dönem geçirmistir. Özellikle bu inis çıkısların yasandıgı dönemde iki ülkenin birbirilerini karsılıklı suçlamaları dikkat çekmektedir.
Türkiye’ye göre Iran, ülke içinde Islami hareketleri desteklemekte ve PKK’ya karsı üstü kapalı destek saglarken; Iran’a göre ise Türkiye, ‘Halkın Mücahitleri Hareketi’ gibi muhalif gruplara ev sahipligi yapmaktaydı38. Yine Olson’a göre 90’lı yıllarda K.Irak’ta denge politikası olarak Iran Kürt partilerden Kürdistan Yurtseverler Birligi (YNK)’ni desteklerken Türkiye de Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)’ni desteklemistir. Hatta Türkiye ve KDP bazen Irak’ın da destegi ile PKK’ya karsı birlikte mücadele etmislerdir39. Karsılıklı suçlamalara ragmen iki ülke arasındaki bu sekildeki iliski orta ölçekli iki bölge ülkesinin hakimiyet mücadelesi seklinde de degerlendirilebilir40.
Nihayetinde 22 Ekim 2001’de Ankara’da Türk ve Iran Dısisleri Bakan yardımcılarının katılımıyla yapılan güvenlik toplantısında terörizme
karsı savasma sözü çerçevesinde, Iran PKK’ya verdigi söylenen destegi kesecek, Türkiye de Halkın Mücahitleri Hareketi’yle olan irtibatı kesecekti41.
37 Sovyet yayılmasına karsı ABD destekli olusturulan bu örgütler, taraf ülkelerde meydana gelen rejim degisiklikleri ile kısa ömürlü olmuslardır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: a.e., s.524-28.
38 Robert Olson, Türkiye-Iran Iliskileri 1979-2004: Devrim, Ideoloji, Savas, Darbeler ve Jeopolitik, (Çev. Kezban Acar), Ankara, Babil Yayıncılık, 2005, s.13.
39 Olson, a.g.e., s. 21-45.
40 Olson, 2005, s. 4-7.
41 a.e., s.122.
2000-2001 döneminde Türkiye, Gürcistan, Israil ve Azerbaycan yakınlasmasına karsı Iran, Ermenistan ve Rusya ile ikili iliskilere
girmistir42. Bugün için Türkiye-Iran iliskilerindeki nispi iyilesme 11 Eylül’ün bir sonucu olarak ortaya çıksa da iki ülke arasındaki sorunların
tamamıyla bittigi söylenemez43.
4. Muhtemel ABD-Iran Çatısmasına Giden Süreçte Türkiye
4.1. Yeni Bölgesel Sorun Olarak Iran Operasyonu
ABD’nin 11 Eylül sonrası çıkardıgı en önemli derslerden biri hiç süphesiz, terörizmin demokrasinin olmadıgı yerde yasadıgı ve gelistigi seklindeki varsayımıdır. ABD’nin, 1990’lı yılların basında Sovyetlerin dagılması ile olusan bölge devletlerinde baslattıgı ‘Renkli Devrimler’ diye adlandırılan demokratiklesme hareketleri bugün Orta Dogu’yu da kapsayacak sekilde genisletilmistir. Bu çerçevede ABD, uzun dönemli planı olan Genisletilmis Orta Dogu Projesi (GOP) ve Kuzey Afrika Girisiminin temellerini Haziran 2004’deki Türkiye’nin de katıldıgı G-8 zirvesinde ortaya atmıstır. Planın genel amacı, demokrasinin yetersiz oldugu ve terör faaliyetlerinin yogun olarak yasandıgı bu bölgelerde rejim degisikligi ile sonuca ulasmaktır. ABD’nin bölgeye demokrasi getirmek için öncelikli faaliyetlerinden birisi, devam eden Israil-Filistin
çatısmasını sona erdirmek iken; digeri de Irak’ta demokrasiyi tesis ederek bölge ülkelerinde bir etkilesim yaratmaktı44. Ancak Israil’de su ana kadar ABD tarafından yapılmıs ciddi anlamda bir girisim görülmemistir. Aksine, Filistin’de demokratik yollarla yapılan seçimleri kazanarak yönetime gelen HAMAS örgütü nedeniyle ABD’nin Filistin’e olan tüm yardımı kesmesi, Amerikan politikası açısından önemli bir çeliski gibi görünmektedir. Hobson’a göre de Orta Dogu’da
demokrasinin barıs getirecegine inanmak çok safça ve iyimser bir umuttan baska bir sey degildir45.
*Irak isgali öncesi Türk medyasında çok sık kullanılan bu tabir, Yunan mitolojisinden kaynagını almaktadır. Mitolojiye göre degisik anlamlar tasısa da en çok kullanılan anlamı; kutunun açılması sonucu bir takım kötülüklerin de ortaya çıkmasıdır. Irak savası da bu çerçevede degerlendirilmis olabilir.
42 Robert Olson, “Turkey-Iran Relations, 2000-2001: The Caspian, Azerbaycan and The Kurds”, Middle East Policy, C.IX, No:2, June 2002, s.16.
43 Robert Olson bir makalesinde bu sorunları derinlemesine inceleyerek genel olarak; Kürtler, Azerbaycan ve Hazar bölgesi seklinde üç baslıkta toplamaktadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: a.e.
44 Christopher Hobson, “A Forward Strategy of Freedom in the Middle East: US Democrasy Promotion and the ‘War on Terrorism’”, Australian Journal of International Affairs, C.LIX, No:1, March 2005, s.42.
Irak operasyonunun sonunda ‘Sıra acaba Iran’a mı geldi?’ seklinde dünya kamuoyunda olusan merak ve kaygının, bölgenin bir diger önemli ülkesi Türkiye’de de bir takım endiseleri beraberinde getirdigi söylenebilir. Irak Savası öncesi ‘Pandora’nın kutusu’* olarak adlandırılan bölge, ABD operasyonu ile birlikte özellikle Irak’a komsu ülkeler için gerçeklesmis denilebilir. Kürtlerin, dört bölge ülkesi olan;
Türkiye, Irak, Iran ve Suriye’de yogun ve bölgesel olarak yasadıgı dikkate alındıgında tek basına bu bile önemli bir sorun gibi görünmektedir46. Yıllardır Türkiye’ye karsı PKK ve Kürt kozunu yogun sekilde kullandıgı bilinen Iran’ın47 ise son dönemde tam aksi bir tavır sergileyerek Türkiye’nin PKK’yla olan mücadelesine destek vermeye çalıstıgı gözlemlenmektedir. Suriye’nin de Iran’a benzer bir tutum sergiledigi söylenebilir. Irak isgali sonrası olusan olumsuz durum karsısında Türkiye, Haziran 2003’te bölge ülkeleri Suriye, Ürdün,
S.Arabistan, Iran ve Mısır’ın katılımıyla Istanbul’da toplantı düzenlemistir. Toplantının amacı, savas sonrası Irak’ın gelecegi ve Kürtlerin durumuyla ilgilidir. Bunu takiben Riyad, Tahran ve Sam’da da benzer toplantılar yapılmıstır48.
Saddam’ın 1990’ların basına kadar basta Iran olmak üzere tüm bölge ülkeleri için bir tehdit olusturdugu bilinmektedir. Saddam rejiminin 2003 yılında devrilmesi ile birlikte Irak’ta olusan kaos ortamı ve boslugun ise çok daha farklı sekilde bölge ülkelerinde korku ve endise yarattıgı görülmektedir. Özellikle bölünmüs bir Irak’ın komsuları tarafından pek memnuniyetle karsılanmayacagı ilgili ülkelerin beyanlarından ve hareketlerinden anlasılmaktadır. Olson’a göre ABD Irak’ta istedigi zaman zarfı içinde kontrolü saglayamazsa, ABD’nin Iran’ı devirmesi ve onun yerine kendi emperyalist taleplerine boyun egecek bir hükümet kurması kaçınılmaz görünmektedir49. Özellikle son zamanlarda Irak’taki genel görünüm içinde Siilerin etkinliginin artması ve 2006’nın son aylarında Iranlı istihbarat elemanlarının50
45 Hobson, a.g.e., s.44.
46 Micheal M.Gunter, “Kurdish Future in a Post-Saddam Iraq”, Journal of Muslim Minority Affairs,
C.XXIII, No:21, April 2003.
47 Robert Olson adı geçen kitabında bu konuda ayrıntılı bilgilere yer vermektedir. Bkz.: Olson, 2005.
48 Bill Park, “Iraq’s Kurds and Turkey: Challange for US Policy”, Parameters, Autumn 2004, s. 22.
ABD birliklerince Irak’ta yakalanması Amerikan politikası için yeni bir degerlendirme yapma geregini ortaya koymaktadır. Tabii ki bu politikanın
Olson’u destekler nitelikte olması muhtemel görünmektedir. Yani, halihazırda Iran, Irak’ın istikrara ulasmasında en büyük engel ise, ABD’nin buna çözüm bulması kaçınılmaz olabilir. Bir ‘Pandora’nın Kutusu’ kapanmadan bir digerinin açılması, bölgede önemli bir ülke olan Türkiye için bir takım karar verme senaryolarını da ortaya çıkarmaktadır. Irak isgalinde beklenmedik bir biçimde tarafsız kalmayı basaran Türkiye’nin, bu politikasının ne nerece faydalı veya ülkeye ne derece zararı oldugu konusunda daha net bir veri sekillenmeden, muhtemel Iran operasyonunda da hızlı bir karar alması gerekebilecegine yönelik isaretler çogalmaktadır.
Irak savasında Türkiye’nin aktif rol almaması sonucu Irak’ta olusan durum konusunda Türkiye’de çok çesitli yorumlar yapılmıstı*.
Bazılarına göre, eger Türkiye ABD’nin yanında savasa girseydi su anda Kürtler ABD’ye bu kadar yakın olamazdı ve PKK sorunu yeniden hortlamazdı seklindeyken; bazılarına göreyse Türkiye savasa girseydi Irak’ın düstügü bu durumun bir sorumlusu olmanın yanında ülkeye bir takım terör eylemlerini de çekebilecekti. Bu tartısmalar bugün de Türk kamuoyu, medya ve akademik çevrelerinde hâlâ tartısılmaktadır.
Baslangıçta Türkiye ile ABD arasında yapılan pazarlıklarda, ABD’nin Türkiye’nin taleplerini yerine getirmeye yönelik pek de istekli olmaması, akıllara su soru isaretini de getirmektedir: Acaba ABD Irak’a kuzey cephesini (ikinci cephe) Türkiye’nin destegi olmadan Kürtlerle açmayı mı daha baslangıçta planlamıs olabilir mi?
* Ülkedeki yüksek tirajlı gazetelerin köse yazarları dikkatlice incelendiginde bu iki farklı görüşün hakim oldugu çok rahat görülmektedir.
49 Olson, 2005, s. 225.
50 Ayrıntılı bilgi için bakınız: “U.S. Arrest of Iranians Reportedly Upsets Iraqi President“, CNN.com,
25 Aralık 2006, (Çevrimiçi), http://www.cnn.com/2006/WORLD/meast/12/25/iraq.main/index.html, 02 Ocak 2007.
Böyle bir ihtimali mümkün gördügümüzde arkasından su yorum yapılabilir: Türkiye’nin kuzeyden Irak’a girmesi Kürtleri rahatsız edebilir ve ABD’nin
gerçeklestirecegi Irak operasyonunda sorun yaratabilirdi. Kürtler bugün ABD’nin Irak’ta tek güvendigi ve önem verdigi unsur olması nedeniyle, yukarıdaki ihtimal için dikkate deger bir veri gibi görünmektedir.
4.2. Türkiye-ABD Iliskilerinin Degisen Dinamikleri
Muhtemel ABD-Iran çatısmasında Türkiye için basit anlamda üç tercih (tarafsızlık, ABD tarafı veya Iran tarafı) var gibi görünse de mevcut konjonktürde çok önemli bir gelisme olmadıgı sürece Iran yanlısı bir politika pek mümkün görünmemektedir. Iran operasyonunda ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacının olacagı düsünüldügünde (en azından üslerin kullanılması) Türkiye’nin tarafsız kalma politikası, ABD yanında olmasının tam karsısında bir durus olacaktır. 2005 yılında yapılan seçimleri kazanarak Cumhurbaskanlıgına gelen Muhafazakar Lider Ahmedinejad, bir önceki Cumhurbaskanı Hatemi’nin pragmatik liderliginden çok farklı olarak çatısmacı ve uzlasmaz görünen tutumu ile günden güne Iran’ın dünya kamuoyundaki destegini azaltırken, ABD için ise Irak’ta bulamadıgı
uluslararası destegi Iran için saglamaktadır. Böyle bir ortamda Türkiye’nin Iran’ı savunması çok daha güç görünmektedir. Kaldı ki nükleer bir Iran Türkiye için de bir tehdit olusturacagından, Olson’a göre bölgenin orta ölçekli iki rakip gücün varlıgı düsünüldügünde Türkiye’nin ABD yanlısı politika izlemesi daha uygun görülebilir. Ancak yine Olson’un belirttigine göre istikrarsızlıgın egemen oldugu,
parçalanmıs, gittikçe büyüyen ve Türkiye’deki Kürt milliyetçiligini tahrik edebilecek nitelikteki Azerbaycan milliyetçiligi ile karsı karsıya kalmıs bir Iran, kesinlikle Türkiye’nin güvenlik konusundaki çıkarlarının lehine olmayacaktır. Olson’a göre, Iran Islam Cumhuriyetinin devrilmesi ve onun yerine Amerikan egemenliginde veya güdümünde bir hükümetin iktidara gelmesi de muhtemelen
Türkiye’nin faydasına olmayacaktır51. Olson’u çıkarımlarını dogrular nitelikte Erickson da Türkiye’nin gelecek on yıl (2004 yılı itibari ile) içinde bölgesel güç olma yolunda ilerlemekte oldugunu belirtmektedir52.
Ancak sonuca ulasıp ulasamayacagını ABD ile olan iliskilerinin durumuna baglayan Erickson; çıkarların farklılasması durumunda Türkiye’nin bölgesel hakimiyetinin ortaya çıkacagını söylemektedir53.
51 Olson, 2005, s. 230.
Aynı Erickson, Türkiye’nin stratejik görüntüsündeki en önemli degisimi, ABD ile olan stratejik iliskinin bozulmasına baglamaktadır54. Benzer tespitte bulunan Güney de, 11 Eylül sonrası Türkiye-ABD müttefikliginin dinamiklerinin degistigini söylemekte ve Türkiye’nin daha bagımsız ve ısrarlı politika takip ettigini belirtmektedir. Buna örnek olarak da Orta Dogu ve Körfeze yönelik üslerin kullanımında Türkiye’nin daha hassas davranmasını göstermektedir55.
Birçok gelismenin Türkiye’nin bölgesel güç olmasını tetikledigini belirten Erickson’a göre, ABD’nin Ortadogu’dan çekilmesi, Iran’ın nükleer güç olması, Iran’daki çözümsüzlük, Islami radikal unsurların yaptıgı terör eylemlerindeki artıs gibi birçok neden bu süreci hızlandırmaktadır. Yine Erickson, ABD için Iran’da bir çıkar ayrımı olduğunda Türkiye’yi önlemek için ABD’nin bir stratejiye ihtiyacı olduğunu belirtmekte dir56. Muhtemelen bunun sebebi, Iran’daki Azeri azınlık ile Türkiye arasındaki etnik ve kültürel yakınlıktır. Çünkü bu durum Türkiye’ye, Orta Asya devletleri ile bugün mevcut olmayan cografi bagı tamamlayacaktır. Güney’e göre, Türk-ABD ittifakının gelecekteki sekli, Türkiye’nin komsu bölgelerindeki düzen saglamaya yönelik karsılıklı çıkarların uyumluluguna daha çok baglı olacaktır57.
Sonuçta, Iran’daki mevcut durum karısık görünmektedir. Irak Operasyonu öncesi Türkiye tarafından, NATO’nun 4’üncü maddesi kapsamında tehdit degerlendirmesi ve bu baglamda bazı önlemlerin alınması dogrultusundaki basvurusu çerçevesinde
52 Edward J.Erickson, “Turkey as Regional Hegemon -2014: Strategic Implications for The United States”, Turkish Studies, C.V, No:3, Autumn 2004, s. 40.
53 a.e., s. 40.
54 a.e., s.39.
55 Güney, a.g.e., s.355.
56 Erickson, a.g.e., s.44.
57 Güney, a.g.e., s.356.
Türkiye’ye AWACS ve Patriot füze sisteminin yerlestirilmesi teklifini Fransa, Almanya ve Belçika’nın bloke etmesi sonucu üyeler arasında ‘NATO dagılıyor mu?’ sorusunu gündeme getirmisti58. Bu ayrıca gelecekte muhtemel bir Iran operasyonunda Türkiye’nin alternatif bir savunma tedbiri gelistirmesi gerektigini göstermesi bakımından önemli bir tecrübedir. Bu tecrübeye dayanarak gelistirecegi aktif savunma politikası Türkiye’nin, muhtemel bir Iran operasyonunda kendisinin konumuna göre sekillenebilecektir. Muhtemelen bu yapılanma ikili iliskilerle olacaktır. Böyle bir durumda Türkiye’nin iliski kurabilecegi ülke ABD’den sonra, bölge ülkesi olan Israil gibi görünmektedir. Iran’ın geçmisten gelen ve bugün bile Türkiye’ye karsı en büyük rahatsızlıklarından biri olan Israil ile yakın askeri isbirligi ve ikili iliskileri 59 dikkate alındıgında, Türkiye’nin bu durumda Israil ile iliskisini daha ileri götürmesinin fazla bir olumsuz etkisi olmayacaktır.
ABD’nin, Türkiye’nin hassas oldugu konulardan biri olan PKK ile mücadelesinde aktif rol almaması ve yapılan çok sayıda ikili görüsmelerde söz verilmesine ragmen Türkiye’yi rahatlatıcı bir girisimde bulunmamasının, Ankara’da giderek rahatsızlık yarattıgını Türk yetkilerinin açıklamalarında görmek mümkündür. Türk Genel Kurmay Eski Baskanı Hilmi Özkök’ün, 2003 yılında meydana gelen
‘çuval geçirme’ olayından sonra kullandıgı ‘ABD ve Türk Silahları Kuvvetleri arasında en büyük güven bunalımı yasandı…” ifadesi dikkate alındıgında bu güven bunalımının izlerinin bugün de devam ettigi seklinde yorumlanabilir. ABD Baskanı Bush’un Yeni Irak Planı çerçevesinde Irak’a 20 bin asker takviye gönderilmesi ile ilgili hükümet yetkililerince yapılan açıklamalarda, ABD’nin düzeni saglayamadan bölgeyi terk etmesi durumunda Kürtlerle Türkler arasında ihtilaf çıkacagı60 ile ilgili yapılan yorumlar olayın bir baska boyutunu
göstermektedir. Zaten Irak’ın sekillenmesinde Kürt sorunu her zaman ABD ile Türkiye arasında en önemli sorun olmustur ve bu devam etmektedir61.
58 Arı, a.g.e., s. 504-505.
59 Olson, 2002, s. 116-118.
60 ABD Dısisleri Bakanı Rice ve Savunma Bakanı Gates açıklamalarında; ABD’nin bu haliyle Irak’ı terk etmesi durumunda Türkiye ile Kürtler arasında çatısma çıkma olasılıgının yüksek oldugunu söylemektedirler. Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Where is the Tunnel?”, Turkish Daily News, 13 Ocak 2007, (Çevrimiçi),
http://www.turkishdailynews.com.tr/article.phpenewsid=63906&mailtofriend=1,
14 Ocak 2007.
Ancak su an için Türkiye ile ABD arasında en büyük sorun gibi görünen Kürtlerin durumu ile ilgili konu, aslında ABD tarafından iyi etüt edilse çözülebilir görülmektedir. Çünkü Irak’ta söz sahibi olan ABD, Kuzey Irak’ta etkin KDP ve KYB gibi iki Kürt grubu da yanına alıp PKK’ya karsı mücadele ederek Türkiye’ye önemli bir mesaj gönderme sansı yakalayacaktır 62. Su anda Türkiye’de Anti-Amerikancılık’ın yogun oldugu da düsünüldügünde, ABD’nin yapacagı bu politikası Türk kamuoyunu kazanması açısından da önemli bir hamle olabilecektir.
Belki de en önemlisi, ABD’nin Irak’ın istikrara kavusmasında tehdit olarak gördügü Irak’ın komsularına olan bakıs açısı Türkiye ile yapacagı yakın isbirligiyle kırılmıs olacaktır. Irak isgali öncesi Türk-Amerikan iliskilerinde yasanan gerginlik sonrası söylenen; Türkiye’nin ABD için stratejik önemi kalmadıgı63 seklindeki beyanların bugünlerde unutuldugu da gözlemlenmektedir.
Muhtemelen bunda, Irak’ta hâlen süren istikrarsızlıgın etkisinin de çok büyük oldugu söylenebilir. Sonuçta Türkiye-ABD arasındaki, NATO çerçevesinde müttefiklikle baslayan ve 90’lı yılların basından itibaren stratejik ortaklık olarak adlandırılan iliski, bugünlerde ABD’nin Orta Dogu politikasına bir model olarak uygun görülen ‘demokrasi için ortaklık’ seklinde yeni bir tanım kazanmıstır64. Bu yönüyle bakıldıgında bile ABD’nin Türkiye’ye her zaman ihtiyaç duyacagı yorumu yapılabilir. Kaldı ki, birçok yazar ve yorumcunun ifade ettigi; ‘ABD’nin stratejik
ortaklıgında Türkiye’nin yerini Kürtlerin aldıgı’ seklindeki söylemlerin bugün için pek de kolay olmadıgı anlasılmaktadır.
61 Güney, a.g.e., s. 356.
62 Soner Çagaptay, “Where Goes the U.S.-Turkish Relationship?”, Middle East Quarterly, Fall 2004, s.50-52.
63 Irak isgali sonrası özellikle ABD’de yayınlanan gazetelerdeki makalelerde bu yorumları görmek mümkün.
Bkz.: “A Nation at War:Ankara;Turkey, Spared a War, Stil Pays a Heavy Price”, The New York Times, 19 Nisan 2003, (Çevrimiçi), http://select.nytimes.com/gst/abstract.html?res=F00D10FC3E5E0C7A8DDDAD0894DB404482, 14 Ocak 2007.
64 Güney, a.g.e., s. 354-356.
Sonuçta Türkiye, ABD’nin bir açmazı ülke konumunda görünmektedir. Çünkü Iran’a karsı kısa vadede uygulanacak bir askeri harekatta ne olursa olsun Türkiye kilit ülkedir. Yani, Türkiye olmadan yapılacak bir Iran operasyonu, gerçeklestirilen Irak operasyonuna göre çok daha zor olabilir. Çünkü yalnız askeri bakımdan degil, Iran’da yasayan ve Türkiye’ye etnik ve kültürel bakımdan çok yakın olan Azeri Türklerin desteklenmesi baglamında da Türkiye’nin destegi önem kazanmaktadır. Öte yandan daha önce tartısılan çerçevede baktıgımızda
ise yıkılan bir Iran’dan sonra tek bölgesel güçlü devlet olarak Türkiye’nin kaldıgı düsünüldügünde, ABD’nin bunu ne kadar benimseyip benimsemeyecegi ise madalyonun öbür yüzüdür. Bölgede, bugüne kadar takip edilen Amerikan politikalarında ABD’nin kendisine rakip olacak ülkelere pek de sıcak bakmadıgı bilinmektedir. Muhtemelen Türkiye’nin Iran sonrası tek bölgesel güç olması da,
ABD’yi rahatsız edebilecek bir gelisme olacaktır. Iran’ın parçalanmasının Türkiye’yi tek bölgesel güç haline getirmesi yanında, Türkiye’ye uzun vadeli yeni bir takım fırsatlar da sundugu görülmektedir: Parçalanmıs bir Iran’dan ayrılabilecek Azeriler ile Türkiye, Orta Asya’ya bir köprü kurma fırsatı yakalayabilecektir. ABD’nin bu durumu ne kadar benimseyip benimsemeyecegi ise Türkiye için aranması gereken bir cevap gibi görünmektedir. Aslında bu gelismeleri söyle de izah edebiliriz: Türkiye’nin açmazları, ABD’nin de
açmazıdır. Yani, süper güç ile bölgesel bir gücün çıkarlarının çatıstıgı bir nokta olusuyor denilebilir. Bu bir gerçegi daha göstermektedir: Zaman degismis ve Türkiye kendi çıkarları için bir süper güce karsı irade beyan edebilmektedir. Graham Fuller’e göre ABD, Türkiye için bölgesel tehdit olusturan ülkeleri etkisizlestirerek Türkiye’nin bölgesel güç olarak kalmasında yardımcı olmus ve bugünkü Türklerin bagımsız politikaları için zemin hazırlamıstır65. Bu politikaların devam edebileceginin isaretlerini MIT Müstesarı Emre Taner’in açıklamalarında66 da görebiliriz.
65 Graham E.Fuller, “Turkey’s Strategic Model: Myths and Realities”, The Washington Quarterly, C.XXVII, No:3, Summer 2004, s. 59-61.
66 MIT Müstesarı Emre TANER’in 5 Ocak 2007’de basına yapılan olagan açıklamasında, vurgu yaptıgı en önemli husus; Türkiye’nin ‘bekle-gör’ politikası olarak adlandırılan savunmacı politikayı bırakarak daha proaktif politika gelistirmesi ve takip etmesi seklindedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız:
Aslında bu açmazın bir benzeri Irak savası öncesi de yasanmıstı. Türkiye’nin 1 Mart tezkeresini reddinde yatan bir sebep de ABD-Türkiye arasındaki politik uyusmazlık, yani ortak çıkarların belirlenememesidir denebilir. Bu politikaların uyusmazlıgını bu defa Iran’da bir kere daha görmek mümkün olabilir.
3.CÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR....
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder