Ersin ÇELIKKANAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ersin ÇELIKKANAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2015 Perşembe

11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ BÖLÜM 3





11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ  
BÖLÜM 3


4.3. Türkiye’nin Iran’la Olan Iliskilerinin Gelecegi


1990’lı yılların sonundan itibaren Türkiye-Iran arasındaki ticaret hacminde hissedilir bir artıs göze çarpmaktadır. Bunda, Türkiye ile Iran arasındaki karsılıklı gerilimlerin Cumhurbaskanı Hatemi döneminde bir nebze de olsa azaltılmasının büyük etkisi oldugu görülür. Türkiye Dıs Ticaret Müstesarlıgı 2005 yılı verilerine göre Iran, ithalatta ilk 15 ülke arasında yer almakta, ihracatta ise biraz daha gerilerdedir67. Özellikle Türkiye’nin ticaret hacminde Iran’dan dogalgaz ithalatı önemli kalemlerinden birini olusturmaktadır68. Iran’ın Türkiye için karsılıklı
ticaret kadar önemli bir diger özelligi de, Orta Asya ülkelerine olan ticaretin Iran üzerinden gerçeklestiriyor olmasıdır.

Türkiye-Iran iliskilerinin son zamanlarda ekonomik ve siyasi anlamda bir ivme kazandıgı gözlemlense de, bunun sürdürülebilir olup olmadıgı daha çok Türkiye’nin iradesine baglı görünmektedir. Dünyadan sıkısmıs bir Iran’ın mevcut durum itibari ile Türkiye-Iran iliskilerini yönlendirme sansı pek fazla degildir. Kısaca Iran’ın politikası Türkiye’ye daha çok bagımlıdır. Bu durumda politika belirlemede aktif ülke olan Türkiye’nin verecegi karar ayrı önem kazanmaktadır. Burada su soru akla gelebilir: 
ABD bu ikili iliskiyi sınırlayabilir mi? 
Cevap muhtemelen ‘sınırlar’ olacaktır.

Dünyadan soyutlanmıs ve giderek ABD’nin kendisine yönelik muhtemel operasyonuna zemin hazırlayan Iran’a karsı Türkiye’nin, “Basın Açıklaması”, Milli istihbarat Teskilatı, 05 Ocak 2007, (Çevrimiçi),
http://www.mit.gov.tr/basin32.html, 13 Ocak 2007.

67 “T.C. Basbakanlık Dıs Ticaret Müstesarlıgı”, (Çevrimiçi),
http://www.dtm.gov.tr/ead/istatistik.htm, 25 Subat 2007.
68 “T.C. Basbakanlık Dıs Ticaret Müstesarlıgı”, (Çevrimiçi),
http://www.dtm.gov.tr/pazaragiris/ulkeler/ira/ira-tur-tic.htm, 25 Subat 2007

Iran’la yakın iliskilerini sürdürmesi çok daha zor olacaktır. ABD’nin AB, Çin, Rusya ve Japonya gibi önemli uluslararası aktörlerin destegini saglaması durumunda Türkiye’nin buna karsı bir politika gelistirmesi daha da zor görünmektedir. Zaten ABD’nin BM Güvenlik Konseyinden Iran ile ilgili çıkartmayı basardıgı 1696 ve 1737 sayılı kararlar da bunun bir göstergesi niteligindedir69. Bu kararlar, Çin ve Rusya gibi Iran’la yakın isbirligi içinde olan ülkelerin degisen durumunu göstermesi açısından Türkiye için de önemli bir göstergedir.
Muhtemelen Iran’ın bugünlerde Türkiye’ye karsı olan yakın ve samimi davranısı, son zamanlarda sıkıstıgını hissettigi dünya konjonktüründeki yeri ile ilgilidir. Olson’un “…. Erdogan ve Rıza Arif’in Gürbulak’ta el ele yürürken gösteren resimlerde, Rıza Arif’in Erdogan’ın elini daha sıkı bir sekilde tutuyor olması, Türkiye’nin Iran’ın varlıgını destekleyen son komsu olmasındandı.”70 tespiti de bunu dogrular niteliktedir. Iran’ın pragmatik dıs politikası ve gerektiginde kendi rejimine ters ülkelerle bile isbirligine gittigi bilindigine göre71,

ABD ile olan çatısmasının bitmesi durumunda Iran’ın politikasının nasıl olacagını kestirmek güç görünmektedir. Iran’ın degisen politikalarına örnek olarak: Azerbaycan-Ermenistan çatısmasında ülkesinde önemli oranda Sii Azerileri bulundurmasına ragmen Hıristiyan Ermenistan’ı desteklemesi, Müslüman Çeçenlerin Ruslarla olan mücadelesinde Moskova yönetimi ile isbirligine gitmesi, Tacikistan iç savasında Islami direnise karsı laik yönetimi desteklemesi gösterilebilir. 

Bütün bunlar Iran’ın kendi güvenligi açısından ideolojik kimliginin dayattıgı politikaları terk edebileceginin birer kanıtı gibidir72. 
Yine de mevcut rejimiyle Iran’ın, gelecekte ABD ile ortak politika gelistirmesi zor görünmektedir.

69 Bu iki BM Güvenlik Konseyi kararı da Iran’ın nükleer çalısmaları dolayısıyla alınmıstır. 1696 sayılı karar 31 Temmuz 2006 tarihinde alınmıs  olup  Iran’ın nükleer çalısmalarını durdurmasını istemekte ve 31 Agustos 2006 tarihine kadar da süre tanımıstır. 1737 sayılı karar ise 23 Aralık 2006 tarihinde onaylanmıs olup Iran’ın nükleer çalısmalarına uluslar arası destegi önlemeye yönelik yaptırımları içermektedir. 

Ayrıca Iran’a 60 gün içinde Güvenlik Konseyi kararlarına uyması ve meclisinde onyalaması için 60 gün süre vermektedir. Bkz.:” Non-proliferation:Resolution 1696”, 31 Temmuz 2006, (Çevrimiçi), 
http://daccessdds.un.org/doc/UNDOC/GEN/N06/450/22/PDF/N0645022.pdf?
OpenElement, 25 Subat 2007. ve “Non-proliferation:Resolution 1737”, 27 Aralık2006, (Çevrimiçi), 
http://daccessdds.un.org/doc/UNDOC/GEN/N06/681/42/PDF/N0668142.pdf?
OpenElement, 25 Subat 2007.
70 Olson, 2005, s. 236.
71 Giray Saynur Bozkurt, “11 Eylül sonrası Amerikan–Iran Iliskileri”, Jeopolitik, 26, Mart 2006, s. 56.
72 a.e., s. 56.


Yukarıda da bahsedildigi gibi Iran’ın duruma göre politika belirlemede gösterdigi hızlı tepkiler, belki Türkiye için degisik bir bakıs açısı sunabilir. Zaten uluslararası iliskilerde ideolojik dostluk ve düsmanlıktan çok, çıkarların ön plana çıktıgı düsünüldügünde Iran’ın takip ettigi politika günün gerçeklerine uygundur. Benzer bir yaklasımı benimseyecek Türkiye’nin, farklılıklar bir yana Iran’la birçok ortak yönü düşünüldügün de, kendi ulusal çıkarı için duygusal politikalardan çok, daha pragmatik politika benimsemesi normal olacaktır.

5. Sonuç:

ABD’nin 11 Eylül sonrası terörizmle mücadele çerçevesinde benimsedigi yeni güvenlik politikasına göre, uluslararası destek saglayamasa da yapmakta kararlı oldugu askeri operasyonlar, Afganistan ve Irak’ın isgali ile uygulamaya geçmistir. 

ABD’nin yıllardır çıkarlarına dogrudan tehdit olarak gördügü ve 11 Eylül ile iliskilendirmeye çalıstıgı Iran ise, bugün tüm dünya kamuoyunda merak
ve korkuyla izlenen bir ülke haline geldi. Özellikle bu korkunun bölge ülkeleri için çok daha büyük oldugu düsünüldügünde, Türkiye de bu ülkelerin içinde degerlendirilebilir. Bölgenin birçok yönden güçlü iki ülkesi olan Türkiye ve Iran’ın aralarında yıllardır sürdügü söylenen güç mücadelesinde, Iran’ın ABD kontrolünde saf dısı bırakılmasının önemli bir sonuç doguracagı kuvvetle muhtemeldir. Buna göre, Iran’ın saf dısı kalması Irak’ta oldugu gibi yeni bir ‘Pandora’nın Kutusu’nu açarak Türkiye’de bir takım ciddi sorunlara mı yol açacak, yoksa Türkiye’nin Hegemon bir devlet olarak ortaya çıkmasını hızlandıracak bir etki mi yapacak? Bu iki sık, Iran’ın saf dısı kalması sonrası olusacak yeni düzende muhtemel senaryolar gibi görünmektedir.

ABD’nin mutlak güç üstünlügü düsünüldügünde ve Iran’ın isgaline karar verildiginde, Türkiye gibi bölgesel güçlü devletlerin bunu önlemeye yönelik diplomatik veya benzer çabalarının sonuçsuz kalacagına hiç süphe yoktur. Irak’ta bunun son örnegi yasanmıstır.

Sonuçta Iran’ın eger karar verildiginde ABD tarafından isgali kesin olduguna göre, Türkiye’nin politikasının muhtemel savası engellemenin ötesinde Iran sonrası yeni düzenin nasıl olacagı konusunda kendisini hazırlanmasının daha gerçekçi olacagı degerlendirilmektedir.
Bugün Iran için söylenen ABD tarafından etrafının çevrildigi gerçegi, Iran’ın da saf dısı kalması durumunda bu defa Türkiye için geçerli olacaktır. Yani, Dogu ve Güneydogu’sunda ABD’ye komsu bir Türkiye gerçegi. Aslında bundan daha da önemli bir baska husus ortaya çıkacaktadır. Buna göre bugün hâlen Irak’ın istikrara kavusamadıgı düsünüldügünde, Iran’da da benzer ABD isgali ile istikrar
saglanamaması muhtemel görünmektedir. Çünkü, Iran’ın etnik yapısı da Irak gibi heterojen bir yapıya sahiptir. Bu açıdan bakıldıgında, Türkiye’nin yeni komsularının kim olacagından çok, ortamın sakin olup olamayacagı ayrı bir önem kazanmaktadır.
Türkiye’nin son zamanlarda ABD’den bagımsız bir politika takip etme gayretlerinin, ABD’li yetkililerin Irak’taki son gelismeler nedeniyle yapılan açıklamalarında da rahatsızlık ve endise belirtisi olarak görmek mümkündür. ABD’nin bu açıklamaları, Türkiye’yi bölgede tek bölgesel güç ve muhtemel rakip olarak görmeye hazır olup olmadıgının bir göstergesi olarak degerlendirilebilir. Görünüse bakılırsa, Soguk Savas yıllarından beri ABD’ye bagımlı bir politika takip eden Türkiye’nin farklılasan bu yeni yaklasımına ABD kendisini hazır hissetmemekte dir.
Zaten Türk dıs politikasının uzun yıllardır takip ettigi ‘' Bekle-Gör '’ yaklasımının son zamanlarda ve özellikle Orta Dogu’daki gelismelerle birlikte degismeye basladıgının isaretleri artmıstır. Muhtemelen bu degisimde, Iran’dan sonra bölgesel tek güç olarak kalacagı degerlendirilen Türkiye’nin, bu boslugu tam anlamıyla doldurmaya duydugu ihtiyaç yatmaktadır.

Mevcut durum içinde Türkiye’nin bölgesel güç üstünlügünün ortaya çıktıgı bir gerçektir. Yıllardır denge politikası olarak Israil ile özellikle askeri alanda olmak üzere birçok yönden iyi iliskiler gelistiren Türkiye’nin, son zamanlarda bu yaklasımının degistigi görülmektedir.
Özellikle Israil’in Filistinlilere karsı yaptıgı eylemlerde Türkiye’nin Israil’e karsı ses tonunu daha yüksek seviyeye çıkartarak elestirmesi ve iliskilerde eski sıcaklıgın kalmaması önemli bir göstergedir. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin bölge ülkelerine sıcak mesaj gönderme çabalarının bir sonucu olarak yorumlanabilecegi gibi, Türkiye’nin çevresindeki tehditlerden (Iran, Irak, Suriye) de sıyrılmasının bir sonucu seklinde de degerlendirilebilir.
ABD’nin bugün Irak’ta düzeni saglayabilmek için Iran’a ihtiyacının oldugu bir gerçektir. Çünkü Sii Iran, Siilerin çogunlukta oldugu Irak’ta bir çözüm kapısı olabilir. Ancak tüm bunlara ragmen mevcut rejimiyle Iran, ABD’de hâlen daha kabul görmeyen bir yapıya da sahiptir. Yani, Iran’da rejim degismeden ABD’nin Iran’la çözüm için masaya oturması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu durumda söyle bir soru akıllara gelebilir: Iran bugün için mevcut rejiminden kurtulmus olsa, ABD ile iliskilerini yeniden kurup bölgede iki önemli ortak olarak
yasayabilirler mi? Cevap muhtemelen evet olacaktır. Çünkü Iran’da olusacak yeni rejim muhtemelen ABD politikalarını benimseyen bir karaktere sahip olacaktır. Türkiye açısından ise durum muhtemelen; ABD için stratejik önemini yitirmis ve Orta Dogu’da oldugu gibi Orta Asya’da da çok önemli zemin kaybetmis olacaktır. Dikkat edilirse, Orta Asya enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara açılmasında cografi açıdan en uygun ülke aslında Iran’dır. Bu senaryoda Iran’ın ABD ile ortaklıgında enerji koridoru bir ülke konumuna gelmesi de mümkün olacaktır. Bu durum herhalde Türkiye’nin olumsuz etkilenmesi için epey yeterli olacaktır. Yukarıdaki senaryonun gerçeklesmemesi, Iran’ın
mevcut iç dinamiklerinin degismemesinin bir sonucu ve Türkiye’nin önemli bir sansıdır. Sonuçta Iran, yeni Ahmedinejad yönetimi ve katı rejimiyle ABD’den ve dolayısıyla dünyadan uzaklasıp yalnızlastıkça, Türkiye de bölgesel güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyecektedir.

Sonuç olarak Türkiye mevcut yapı içinde bölgesel güç olarak öne çıkıyor olsa da, Türkiye için asıl fırsatların Iran sonrası olusacak yeni düzenden sonra çıkacagı daha açıktır. Bu yeni düzende Türkiye için en önemli husus, bölgedeki dinamikleri etkileyen ABD ile ortak bir nokta bulması olacaktır. ABD’nin bölgede ön plana çıkmaya çalısan güçlü devletlere karsı pek sıcak bakmadıgı bilinmektedir. 
Bu durumda Türkiye’nin ön plana çıkmasına ise, ABD’nin verecegi tepkinin olumlu veya olumsuz olmasına, Türkiye’nin ABD ile yapacagı karsılıklı
görüsmeler önemli bir rol oynayacaktır. Bu görüsmeler, önceden yapıldıgı gibi ‘at pazarlıgı’ seklinde adlandırılan tarzdan ziyade; ABD’nin 90’ların basında Türkiye’ye uygun gördügü ‘stratejik ortaklık’ perspektifinde ve olusacak kosulların saglayacagı önemli avantajların Türkiye’nin kendisinin bilincinde olarak yapılmalıdır. Nihayetinde, ABD’nin bir model ülke olarak Orta Dogu’da ve etnik-kültürel yakınlık açısından Orta Asya ve Kafkaslarda Türkiye’ye ihtiyacı oldugu düsünüldügünde, Türkiye’nin geçmise kıyasla bugün önemli bir pazarlık sansının oldugu ortadadır.



KAYNAKÇA:

1. “ABD Özbekistan’daki üssünü kaybetti”, CNNTurk.com, 27 Agustos 2005, 
<http://www.cnnturk.com/DUNYA/ haber_detay.asp? PID=319&HID=1&haberID=120970>.
2. Arı, Tayyar. Irak Iran ve ABD: Önleyici Savas, Petrol ve Hegemonya,Istanbul, Alfa Kitabevi, 2004.
3. Armaoglu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (15. Baskı), Istanbul, Alkım Yayınevi, 2005.
4. Aydugan, Fatih. “Iran’ın Nükleer Güç Olma Politikası ve Türkiye’ye Etkileri”, Istanbul, SAREN, Mayıs 2006.
5. “BM Iran’a Yaptırım Kararı Aldı.”, BBCTurkish.com, 23 Aralık 2006,
     www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/12/061223_iran_un.shtml.
6. Bozkurt, Giray Saynur. “11 Eylül sonrası Amerikan–Iran Iliskileri”, Jeopolitik, 26 Mart 2006, 47-59.
7. Bowen, Wyn Q. ve Joanna KIDD. “The Iranian Nukleer Challange”, International Affairs, LXXX, 2, 2004, 257-276.
8. “Country Analysis Briefs”, Energy Infornation Administration, Eylül 2004, 
    http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/pgulf.html.
9. Cowell, Alan. “A Nation at War:Ankara;Turkey, Spared a War, Stil Pays a Heavy Price”, The New York Times, 19 Nisan 2003,
    http://select.nytimes.com/gst/abstract.html?res=F00D10FC3E5E0C7A8DDDAD0894DB404482.
10. “Cristiane Amanpour:Bush’s ‘Axis of evil’ warning”, CNN.com, 31 Ocak 2002, 
    http://archives.cnn.com/2002/US/01/30/ amanpour. bush.otsc/index.html?related.
11. Çagaptay, Soner. “Where Goes the U.S.-Turkish Relationship?”, Middle East Quarterly, Sohbahar 2004, 43-52.
12. Erickson, Edward J. “Turkey as Regional Hegemon -2014: Strategic Implications for The United States”, Turkish Studies, 
     V:3, Sonbahar 2004, 25-45.
13. Fuller, Graham E. “Turkey’s Strategic Model: Myths and Realities”, The Washington Quarterly, Vol.27, No.:3, Yaz 2004, 51-64.
14. Gunter, Micheal M. “Kurdish Future in a Post-Saddam Iraq”, Journal of Muslim Minority Affairs, XXIII, 21, Nisan 2003, 9-22.
15. Güney, Aylin. “An Anotomy of the Transformation of the USTurkish Allience from “Cold War” to “War on Iraq”, Turkish Studies, VI,
     3, Eylül 2005, 341-359.
16. Hobson, Christopher. “A Forward Strategy of Freedom in the Middle East: US Democrasy Promotion and the ‘War on Terrorism’”,
     Australian Journal of International Affairs, LIX, 1, Mart 2005, 39-53.
17. “International Petroleum (Oil) Imports and Exports”, Energy Information Administration, 
     http://www.eia.doe.gov/emeu/international/oiltrade.html.
18. ”Iran”, Energy Infornation Administration, Agustos 2006,
     http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/Iran/Background.html.
19. Kanlı, Yusuf. “Where is the Tunnel?”, Turkish Daily News, 13 Ocak 2007, 
     http://www.turkishdailynews.com.tr/article.php?enewsid=63906.
20. Katzman, Kenneth. “Iran: US Concerns and Policy Responces”, Congressional Research Service, 1 Kasım 2006.
21. Le Billion, Philippe ve Khatib, Fouad El. “From Free Oil to ‘Freedom oil’? Terrorism, War and US Geopolitics in the Persian Gulf”, Temmuz 2003, 
     http//www.epnet.com/ehost.
22. Meshabi, Mohiaddin. “Iran and Central Asia: Paradigm and Policy”, Central Asian Survey, XXIII, 2, Haziran 2004, 109-139.
23. ”Non-proliferation: Resolution 1696”, 31 Temmuz 2006,
     http://daccessdds.un.org/doc/UNDOC/GEN/N06/450/22/PDF/N0645022.pdf?   OpenElement.
24. “Non-proliferation: Resolution 1737”, 27 Aralık 2006,
     http://daccessdds.un.org/doc/UNDOC/GEN/N06/681/42/PDF/N0668142.pdf?   OpenElement.
25. Olson, Robert. “Turkey-Iran Relations, 2000-2001: The Caspian, Azerbaycan and The Kurds”, Middle East Policy, IX, 2, Haziran 2002, 111-
129.
26. Olson, Robert. Türkiye-Iran Iliskileri 1979-2004: Devrim, Ideoloji, Savas, Darbeler ve Jeopolitik, (Çev. Kezban Acar), Ankara, Babil Yayıncılık, 2005.
27. Park, Bill. “Iraq’s Kurds and Turkey: Challange for US Policy”, Parameters, Sonbahar 2004, 18-30.
28. Taner, Emre. “Basın Açıklaması”, Milli Istihbarat Teskilatı, 05 Ocak 2007, 
     http://www.mit.gov.tr/basin32.html.
29. T.C. Basbakanlık Tıs Ticaret Müstesarlıgı, http://www.dtm.gov.tr/ead/istatistik.htm.
30. T.C. Basbakanlık Tıs Ticaret Müstesarlıgı, http://www.dtm.gov.tr/pazaragiris/ulkeler/ira/ira-tur-tic.htm.
31. ”The National Security Stategy of the United States of America”, The White House, Eylül 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf.
32. “U.S. Arrest of Iranians Reportedly Upsets Iraqi President“, CNN.com, 25 Aralık 2006, 
      http://www.cnn.com/2006/WORLD/meast/12/25/iraq.main/index.html.




Özel  Not :  Bu Güzel çalışmasından Dolayı,
SAYIN  Ersin ÇELIKKANAT* ' E  < 11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ > Yazısı için Teşekkürler ederim..
DUATEPE POLATLI




***

11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ BÖLÜM 2




11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ  
BÖLÜM 2


3.2. Türkiye-Iran

Iran ve Türkiye, cografi konum, tarih, jeopolitik, nüfus ve kültürel kimlik itibariyle bölgenin en önemli ülkeleri konumundadır. Iki ülkenin sınırları 1639’da imzalanan Kasr-ı Sirin Antlasması’ndan bugüne kadar herhangi bir sorun yasanmadan aynı sekilde devam etmistir. Atatürk döneminde Iran ile iliskilere önem verildigi görülür. Kürt meselesinin o tarihlerde de iki ülke arasında sorun yarattıgı görünse de yine de iliskilerin gelistirilmesine çalısılmıstır. 

34 Türkiye’nin basına yansıyan istekleri genel olarak iki konudadır. Birincisi, ekonomik krizden kurtulmaya çalısan Türkiye’nin talep ettigi  6-24 milyar dolar arası oldugu söylenen maddi yardım talebi digeri de Türk askerinin kuzey Irak’ta konuslanmasıdır.  Ancak görüsmelerin ‘At Pazarlıgı’ seklinde Amerikan Medyası tarafından yansıtılması da Türk Kamuoyunda büyük rahatsızlık yaratmıstır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Irak savası öncesi Türk basını incelenebilir.
35 Arı, a.g.e., s.530.
36 a.e., s.530.


Ancak Soguk Savas döneminde Sovyet tehdidine karsı Türkiye ve Iran aynı cephede olmasına ragmen, Atatürk döneminde temeli atılan  Bagdat Paktı, Kalkınma için Bölgesel Isbirligi (RCD) ve Merkezi Antlasma Örgütü (CENTO) gibi isbirligine yönelik bölgesel faaliyetlerin de  iliskilerin gelismesinde beklenen destegi verdigi söylenemez37. 

1979 Iran Islam Devrimi ise ikili iliskilerde yeni bir dönemi de beraberinde getirmistir. Dini agırlıklı yeni yönetim, rejim ihraç politikası ile bölge ülkelerine oldugu kadar Türkiye için de önemli bir tehdit olusturmaya baslayacaktır.
1980-88 döneminde Iran-Irak savasında tarafsız bir politika izleyen Türkiye, bundan sonraki süreçte Iran ile iliskilerinde inisli çıkıslı bir dönem geçirmistir. Özellikle bu inis çıkısların yasandıgı dönemde iki ülkenin birbirilerini karsılıklı suçlamaları dikkat çekmektedir.
Türkiye’ye göre Iran, ülke içinde Islami hareketleri desteklemekte ve PKK’ya karsı üstü kapalı destek saglarken; Iran’a göre ise Türkiye, ‘Halkın Mücahitleri Hareketi’ gibi muhalif gruplara ev sahipligi yapmaktaydı38. Yine Olson’a göre 90’lı yıllarda K.Irak’ta denge politikası olarak Iran Kürt partilerden Kürdistan Yurtseverler Birligi (YNK)’ni desteklerken Türkiye de Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)’ni desteklemistir. Hatta Türkiye ve KDP bazen Irak’ın da destegi ile PKK’ya karsı birlikte mücadele etmislerdir39. Karsılıklı suçlamalara ragmen iki ülke arasındaki bu sekildeki iliski orta ölçekli iki bölge ülkesinin hakimiyet mücadelesi seklinde de degerlendirilebilir40.
Nihayetinde 22 Ekim 2001’de Ankara’da Türk ve Iran Dısisleri Bakan yardımcılarının katılımıyla yapılan güvenlik toplantısında terörizme
karsı savasma sözü çerçevesinde, Iran PKK’ya verdigi söylenen destegi kesecek, Türkiye de Halkın Mücahitleri Hareketi’yle olan irtibatı kesecekti41.

37 Sovyet yayılmasına karsı ABD destekli olusturulan bu örgütler, taraf ülkelerde meydana gelen rejim degisiklikleri ile kısa ömürlü olmuslardır.  Ayrıntılı bilgi için bakınız: a.e., s.524-28.
38 Robert Olson, Türkiye-Iran Iliskileri 1979-2004: Devrim, Ideoloji, Savas, Darbeler ve Jeopolitik, (Çev. Kezban Acar),  Ankara, Babil Yayıncılık, 2005, s.13.
39 Olson, a.g.e., s. 21-45.
40 Olson, 2005, s. 4-7.
41 a.e., s.122.

2000-2001 döneminde Türkiye, Gürcistan, Israil ve Azerbaycan yakınlasmasına karsı Iran, Ermenistan ve Rusya ile ikili iliskilere
girmistir42. Bugün için Türkiye-Iran iliskilerindeki nispi iyilesme 11 Eylül’ün bir sonucu olarak ortaya çıksa da iki ülke arasındaki sorunların
tamamıyla bittigi söylenemez43.

4. Muhtemel ABD-Iran Çatısmasına Giden Süreçte Türkiye

4.1. Yeni Bölgesel Sorun Olarak Iran Operasyonu


ABD’nin 11 Eylül sonrası çıkardıgı en önemli derslerden biri hiç süphesiz, terörizmin demokrasinin olmadıgı yerde yasadıgı ve gelistigi seklindeki varsayımıdır. ABD’nin, 1990’lı yılların basında Sovyetlerin dagılması ile olusan bölge devletlerinde baslattıgı ‘Renkli Devrimler’ diye adlandırılan demokratiklesme hareketleri bugün Orta Dogu’yu da kapsayacak sekilde genisletilmistir. Bu çerçevede ABD, uzun dönemli planı olan Genisletilmis Orta Dogu Projesi (GOP) ve Kuzey Afrika Girisiminin temellerini Haziran 2004’deki Türkiye’nin de katıldıgı G-8 zirvesinde ortaya atmıstır. Planın genel amacı, demokrasinin yetersiz oldugu ve terör faaliyetlerinin yogun olarak yasandıgı bu bölgelerde rejim degisikligi ile sonuca ulasmaktır. ABD’nin bölgeye demokrasi getirmek için öncelikli faaliyetlerinden birisi, devam eden Israil-Filistin
çatısmasını sona erdirmek iken; digeri de Irak’ta demokrasiyi tesis ederek bölge ülkelerinde bir etkilesim yaratmaktı44. Ancak Israil’de su ana kadar ABD tarafından yapılmıs ciddi anlamda bir girisim görülmemistir. Aksine, Filistin’de demokratik yollarla yapılan seçimleri kazanarak  yönetime gelen HAMAS örgütü nedeniyle ABD’nin Filistin’e olan tüm yardımı kesmesi, Amerikan politikası açısından önemli bir çeliski gibi görünmektedir. Hobson’a göre de Orta Dogu’da
demokrasinin barıs getirecegine inanmak çok safça ve iyimser bir umuttan baska bir sey degildir45.

*Irak isgali öncesi Türk medyasında çok sık kullanılan bu tabir, Yunan mitolojisinden kaynagını almaktadır. Mitolojiye göre degisik anlamlar tasısa da en çok kullanılan anlamı; kutunun açılması sonucu bir takım kötülüklerin de ortaya çıkmasıdır. Irak savası da bu çerçevede degerlendirilmis olabilir.

42 Robert Olson, “Turkey-Iran Relations, 2000-2001: The Caspian, Azerbaycan and The Kurds”, Middle East Policy, C.IX, No:2, June 2002, s.16.
43 Robert Olson bir makalesinde bu sorunları derinlemesine inceleyerek genel olarak; Kürtler, Azerbaycan ve Hazar bölgesi seklinde üç baslıkta toplamaktadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: a.e.
44 Christopher Hobson, “A Forward Strategy of Freedom in the Middle East: US Democrasy Promotion and the ‘War on Terrorism’”, Australian Journal of International Affairs, C.LIX, No:1, March 2005, s.42.


Irak operasyonunun sonunda ‘Sıra acaba Iran’a mı geldi?’ seklinde dünya kamuoyunda olusan merak ve kaygının, bölgenin bir diger önemli ülkesi Türkiye’de de bir takım endiseleri beraberinde getirdigi söylenebilir. Irak Savası öncesi ‘Pandora’nın kutusu’* olarak adlandırılan bölge, ABD operasyonu ile birlikte özellikle Irak’a komsu ülkeler için gerçeklesmis denilebilir. Kürtlerin, dört bölge ülkesi olan;
Türkiye, Irak, Iran ve Suriye’de yogun ve bölgesel olarak yasadıgı dikkate alındıgında tek basına bu bile önemli bir sorun gibi görünmektedir46. Yıllardır Türkiye’ye karsı PKK ve Kürt kozunu yogun sekilde kullandıgı bilinen Iran’ın47 ise son dönemde tam aksi bir tavır sergileyerek Türkiye’nin PKK’yla olan mücadelesine destek vermeye çalıstıgı gözlemlenmektedir. Suriye’nin de Iran’a benzer bir tutum sergiledigi söylenebilir. Irak isgali sonrası olusan olumsuz durum karsısında Türkiye, Haziran 2003’te bölge ülkeleri Suriye, Ürdün,
S.Arabistan, Iran ve Mısır’ın katılımıyla Istanbul’da toplantı düzenlemistir. Toplantının amacı, savas sonrası Irak’ın gelecegi ve Kürtlerin durumuyla ilgilidir. Bunu takiben Riyad, Tahran ve Sam’da da benzer toplantılar yapılmıstır48.

Saddam’ın 1990’ların basına kadar basta Iran olmak üzere tüm bölge ülkeleri için bir tehdit olusturdugu bilinmektedir. Saddam rejiminin 2003 yılında devrilmesi ile birlikte Irak’ta olusan kaos ortamı ve boslugun ise çok daha farklı sekilde bölge ülkelerinde korku ve endise yarattıgı görülmektedir. Özellikle bölünmüs bir Irak’ın komsuları tarafından pek memnuniyetle karsılanmayacagı ilgili ülkelerin beyanlarından ve hareketlerinden anlasılmaktadır. Olson’a göre ABD Irak’ta istedigi zaman zarfı içinde kontrolü saglayamazsa, ABD’nin Iran’ı devirmesi ve onun yerine kendi emperyalist taleplerine boyun egecek bir hükümet kurması kaçınılmaz görünmektedir49. Özellikle son zamanlarda Irak’taki genel görünüm içinde Siilerin etkinliginin artması ve 2006’nın son aylarında Iranlı istihbarat elemanlarının50 


45 Hobson, a.g.e., s.44.
46 Micheal M.Gunter, “Kurdish Future in a Post-Saddam Iraq”, Journal of Muslim Minority Affairs,
C.XXIII, No:21, April 2003.
47 Robert Olson adı geçen kitabında bu konuda ayrıntılı bilgilere yer vermektedir. Bkz.: Olson, 2005.
48 Bill Park, “Iraq’s Kurds and Turkey: Challange for US Policy”, Parameters, Autumn 2004, s. 22.


ABD birliklerince Irak’ta yakalanması Amerikan politikası için yeni bir degerlendirme yapma geregini ortaya koymaktadır. Tabii ki bu politikanın 
Olson’u destekler nitelikte olması muhtemel görünmektedir. Yani, halihazırda Iran, Irak’ın istikrara ulasmasında en büyük engel ise, ABD’nin buna çözüm bulması kaçınılmaz olabilir. Bir ‘Pandora’nın Kutusu’ kapanmadan bir digerinin açılması, bölgede önemli bir ülke olan Türkiye için bir takım karar verme senaryolarını da ortaya çıkarmaktadır. Irak isgalinde beklenmedik bir biçimde tarafsız kalmayı basaran Türkiye’nin, bu politikasının ne nerece faydalı veya ülkeye ne derece zararı oldugu konusunda daha net bir veri sekillenmeden, muhtemel Iran operasyonunda da hızlı bir karar alması gerekebilecegine yönelik isaretler çogalmaktadır.
Irak savasında Türkiye’nin aktif rol almaması sonucu Irak’ta olusan durum konusunda Türkiye’de çok çesitli yorumlar yapılmıstı*.

Bazılarına göre, eger Türkiye ABD’nin yanında savasa girseydi su anda Kürtler ABD’ye bu kadar yakın olamazdı ve PKK sorunu yeniden hortlamazdı seklindeyken; bazılarına göreyse Türkiye savasa girseydi Irak’ın düstügü bu durumun bir sorumlusu olmanın yanında ülkeye bir takım terör eylemlerini de çekebilecekti. Bu tartısmalar bugün de Türk kamuoyu, medya ve akademik çevrelerinde hâlâ tartısılmaktadır.
Baslangıçta Türkiye ile ABD arasında yapılan pazarlıklarda, ABD’nin Türkiye’nin taleplerini yerine getirmeye yönelik pek de istekli olmaması, akıllara su soru isaretini de getirmektedir: Acaba ABD Irak’a kuzey cephesini (ikinci cephe) Türkiye’nin destegi olmadan  Kürtlerle açmayı mı daha baslangıçta planlamıs olabilir mi? 

* Ülkedeki yüksek tirajlı gazetelerin köse yazarları dikkatlice incelendiginde bu iki farklı görüşün hakim oldugu çok rahat görülmektedir.

49 Olson, 2005, s. 225.
50 Ayrıntılı bilgi için bakınız: “U.S. Arrest of Iranians Reportedly Upsets Iraqi President“, CNN.com,
25 Aralık 2006, (Çevrimiçi), http://www.cnn.com/2006/WORLD/meast/12/25/iraq.main/index.html, 02 Ocak 2007.

Böyle bir ihtimali mümkün gördügümüzde arkasından su yorum yapılabilir: Türkiye’nin kuzeyden Irak’a girmesi Kürtleri rahatsız edebilir ve ABD’nin
gerçeklestirecegi Irak operasyonunda sorun yaratabilirdi. Kürtler bugün ABD’nin Irak’ta tek güvendigi ve önem verdigi unsur olması nedeniyle, yukarıdaki ihtimal için dikkate deger bir veri gibi görünmektedir.

4.2. Türkiye-ABD Iliskilerinin Degisen Dinamikleri


Muhtemel ABD-Iran çatısmasında Türkiye için basit anlamda üç tercih (tarafsızlık, ABD tarafı veya Iran tarafı) var gibi görünse de mevcut konjonktürde çok önemli bir gelisme olmadıgı sürece Iran yanlısı bir politika pek mümkün görünmemektedir. Iran operasyonunda ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacının olacagı düsünüldügünde (en azından üslerin kullanılması) Türkiye’nin tarafsız kalma politikası, ABD yanında olmasının tam karsısında bir durus olacaktır. 2005 yılında yapılan seçimleri kazanarak Cumhurbaskanlıgına gelen Muhafazakar Lider Ahmedinejad, bir önceki Cumhurbaskanı Hatemi’nin pragmatik liderliginden çok farklı olarak çatısmacı ve uzlasmaz görünen tutumu ile günden güne Iran’ın dünya kamuoyundaki destegini azaltırken, ABD için ise Irak’ta bulamadıgı
uluslararası destegi Iran için saglamaktadır. Böyle bir ortamda Türkiye’nin Iran’ı savunması çok daha güç görünmektedir. Kaldı ki nükleer bir Iran Türkiye için de bir tehdit olusturacagından, Olson’a göre bölgenin orta ölçekli iki rakip gücün varlıgı düsünüldügünde Türkiye’nin ABD yanlısı politika izlemesi daha uygun görülebilir. Ancak yine Olson’un belirttigine göre istikrarsızlıgın egemen oldugu,
parçalanmıs, gittikçe büyüyen ve Türkiye’deki Kürt milliyetçiligini tahrik edebilecek nitelikteki Azerbaycan milliyetçiligi ile karsı karsıya kalmıs bir Iran, kesinlikle Türkiye’nin güvenlik konusundaki çıkarlarının lehine olmayacaktır. Olson’a göre, Iran Islam Cumhuriyetinin devrilmesi ve onun yerine Amerikan egemenliginde veya güdümünde bir hükümetin iktidara gelmesi de muhtemelen
Türkiye’nin faydasına olmayacaktır51. Olson’u çıkarımlarını dogrular nitelikte Erickson da Türkiye’nin gelecek on yıl (2004 yılı itibari ile) içinde bölgesel güç olma yolunda ilerlemekte oldugunu belirtmektedir52.
Ancak sonuca ulasıp ulasamayacagını ABD ile olan iliskilerinin durumuna baglayan Erickson; çıkarların farklılasması durumunda Türkiye’nin bölgesel hakimiyetinin ortaya çıkacagını söylemektedir53.

51 Olson, 2005, s. 230.


Aynı Erickson, Türkiye’nin stratejik görüntüsündeki en önemli degisimi, ABD ile olan stratejik iliskinin bozulmasına baglamaktadır54. Benzer tespitte bulunan Güney de, 11 Eylül sonrası Türkiye-ABD müttefikliginin dinamiklerinin degistigini söylemekte ve Türkiye’nin daha bagımsız ve ısrarlı politika takip ettigini belirtmektedir. Buna örnek olarak da Orta Dogu ve Körfeze yönelik üslerin kullanımında Türkiye’nin daha hassas davranmasını göstermektedir55.

Birçok gelismenin Türkiye’nin bölgesel güç olmasını tetikledigini belirten Erickson’a göre, ABD’nin Ortadogu’dan çekilmesi, Iran’ın nükleer güç olması, Iran’daki çözümsüzlük, Islami radikal unsurların yaptıgı terör eylemlerindeki artıs gibi birçok neden bu süreci hızlandırmaktadır. Yine Erickson, ABD için Iran’da bir çıkar ayrımı olduğunda Türkiye’yi önlemek için ABD’nin bir stratejiye ihtiyacı olduğunu belirtmekte dir56. Muhtemelen bunun sebebi, Iran’daki Azeri azınlık ile Türkiye arasındaki etnik ve kültürel yakınlıktır. Çünkü bu durum Türkiye’ye, Orta Asya devletleri ile bugün mevcut olmayan cografi bagı tamamlayacaktır. Güney’e göre, Türk-ABD ittifakının gelecekteki sekli, Türkiye’nin komsu bölgelerindeki düzen saglamaya yönelik karsılıklı çıkarların uyumluluguna daha çok baglı olacaktır57.

Sonuçta, Iran’daki mevcut durum karısık görünmektedir. Irak Operasyonu öncesi Türkiye tarafından, NATO’nun 4’üncü maddesi kapsamında tehdit degerlendirmesi ve bu baglamda bazı önlemlerin alınması dogrultusundaki basvurusu çerçevesinde

52 Edward J.Erickson, “Turkey as Regional Hegemon -2014: Strategic Implications for The United States”, Turkish Studies, C.V, No:3, Autumn 2004, s. 40.
53 a.e., s. 40.
54 a.e., s.39.
55 Güney, a.g.e., s.355.
56 Erickson, a.g.e., s.44.
57 Güney, a.g.e., s.356.


Türkiye’ye AWACS ve Patriot füze sisteminin yerlestirilmesi teklifini Fransa, Almanya ve Belçika’nın bloke etmesi sonucu üyeler arasında ‘NATO dagılıyor mu?’ sorusunu gündeme getirmisti58. Bu ayrıca gelecekte muhtemel bir Iran operasyonunda Türkiye’nin alternatif bir savunma tedbiri gelistirmesi gerektigini göstermesi bakımından önemli bir tecrübedir. Bu tecrübeye dayanarak gelistirecegi aktif savunma politikası Türkiye’nin, muhtemel bir Iran operasyonunda kendisinin konumuna göre sekillenebilecektir. Muhtemelen bu yapılanma ikili iliskilerle olacaktır. Böyle bir durumda Türkiye’nin iliski kurabilecegi ülke ABD’den sonra, bölge ülkesi olan Israil gibi görünmektedir. Iran’ın geçmisten gelen ve bugün bile Türkiye’ye karsı en büyük rahatsızlıklarından biri olan Israil ile yakın askeri isbirligi ve ikili iliskileri 59 dikkate alındıgında, Türkiye’nin bu durumda Israil ile iliskisini daha ileri götürmesinin fazla bir olumsuz etkisi olmayacaktır.

ABD’nin, Türkiye’nin hassas oldugu konulardan biri olan PKK ile mücadelesinde aktif rol almaması ve yapılan çok sayıda ikili görüsmelerde söz verilmesine ragmen Türkiye’yi rahatlatıcı bir girisimde bulunmamasının, Ankara’da giderek rahatsızlık yarattıgını Türk yetkilerinin açıklamalarında görmek mümkündür. Türk Genel Kurmay Eski Baskanı Hilmi Özkök’ün, 2003 yılında meydana gelen
‘çuval geçirme’ olayından sonra kullandıgı ‘ABD ve Türk Silahları Kuvvetleri arasında en büyük güven bunalımı yasandı…” ifadesi dikkate alındıgında bu güven bunalımının izlerinin bugün de devam ettigi seklinde yorumlanabilir. ABD Baskanı Bush’un Yeni Irak Planı çerçevesinde Irak’a 20 bin asker takviye gönderilmesi ile ilgili hükümet yetkililerince yapılan açıklamalarda, ABD’nin düzeni saglayamadan bölgeyi terk etmesi durumunda Kürtlerle Türkler arasında ihtilaf çıkacagı60 ile ilgili yapılan yorumlar olayın bir baska boyutunu
göstermektedir. Zaten Irak’ın sekillenmesinde Kürt sorunu her zaman  ABD ile Türkiye arasında en önemli sorun olmustur ve bu devam etmektedir61.


58 Arı, a.g.e., s. 504-505.
59 Olson, 2002, s. 116-118.
60 ABD Dısisleri Bakanı Rice ve Savunma Bakanı Gates açıklamalarında; ABD’nin bu haliyle Irak’ı terk etmesi durumunda Türkiye ile Kürtler arasında çatısma çıkma olasılıgının yüksek oldugunu söylemektedirler. Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Where is the Tunnel?”, Turkish Daily News, 13 Ocak 2007, (Çevrimiçi), 
http://www.turkishdailynews.com.tr/article.phpenewsid=63906&mailtofriend=1,
14 Ocak 2007.


Ancak su an için Türkiye ile ABD arasında en büyük sorun gibi görünen Kürtlerin durumu ile ilgili konu, aslında ABD tarafından iyi etüt edilse çözülebilir görülmektedir. Çünkü Irak’ta söz sahibi olan ABD, Kuzey Irak’ta etkin KDP ve KYB gibi iki Kürt grubu da yanına alıp PKK’ya karsı mücadele ederek Türkiye’ye önemli bir mesaj gönderme sansı yakalayacaktır 62. Su anda Türkiye’de Anti-Amerikancılık’ın yogun oldugu da düsünüldügünde, ABD’nin yapacagı bu politikası Türk kamuoyunu kazanması açısından da önemli bir hamle olabilecektir.
Belki de en önemlisi, ABD’nin Irak’ın istikrara kavusmasında tehdit olarak gördügü Irak’ın komsularına olan bakıs açısı Türkiye ile yapacagı yakın isbirligiyle kırılmıs olacaktır. Irak isgali öncesi Türk-Amerikan iliskilerinde yasanan gerginlik sonrası söylenen; Türkiye’nin ABD için stratejik önemi kalmadıgı63 seklindeki beyanların bugünlerde unutuldugu da gözlemlenmektedir.

Muhtemelen bunda, Irak’ta hâlen süren istikrarsızlıgın etkisinin de çok büyük oldugu söylenebilir. Sonuçta Türkiye-ABD arasındaki, NATO çerçevesinde müttefiklikle baslayan ve 90’lı yılların basından itibaren stratejik ortaklık olarak adlandırılan iliski, bugünlerde ABD’nin Orta Dogu politikasına bir model olarak uygun görülen ‘demokrasi için ortaklık’ seklinde yeni bir tanım kazanmıstır64. Bu yönüyle bakıldıgında bile ABD’nin Türkiye’ye her zaman ihtiyaç duyacagı yorumu yapılabilir. Kaldı ki, birçok yazar ve yorumcunun ifade ettigi; ‘ABD’nin stratejik
ortaklıgında Türkiye’nin yerini Kürtlerin aldıgı’ seklindeki söylemlerin bugün için pek de kolay olmadıgı anlasılmaktadır.

61 Güney, a.g.e., s. 356.
62 Soner Çagaptay, “Where Goes the U.S.-Turkish Relationship?”, Middle East Quarterly, Fall 2004, s.50-52.
63 Irak isgali sonrası özellikle ABD’de yayınlanan gazetelerdeki makalelerde bu yorumları görmek mümkün. 

Bkz.: “A Nation at War:Ankara;Turkey, Spared a War, Stil Pays a Heavy Price”, The New York Times, 19 Nisan 2003, (Çevrimiçi), http://select.nytimes.com/gst/abstract.html?res=F00D10FC3E5E0C7A8DDDAD0894DB404482, 14 Ocak 2007.
64 Güney, a.g.e., s. 354-356.

Sonuçta Türkiye, ABD’nin bir açmazı ülke konumunda görünmektedir. Çünkü Iran’a karsı kısa vadede uygulanacak bir askeri harekatta ne olursa olsun Türkiye kilit ülkedir. Yani, Türkiye olmadan yapılacak bir Iran operasyonu, gerçeklestirilen Irak operasyonuna göre çok daha zor olabilir. Çünkü yalnız askeri bakımdan degil, Iran’da yasayan ve Türkiye’ye etnik ve kültürel bakımdan çok yakın olan Azeri Türklerin desteklenmesi baglamında da Türkiye’nin destegi önem kazanmaktadır. Öte yandan daha önce tartısılan çerçevede baktıgımızda
ise yıkılan bir Iran’dan sonra tek bölgesel güçlü devlet olarak Türkiye’nin kaldıgı düsünüldügünde, ABD’nin bunu ne kadar benimseyip benimsemeyecegi ise madalyonun öbür yüzüdür. Bölgede, bugüne kadar takip edilen Amerikan politikalarında ABD’nin kendisine rakip olacak ülkelere pek de sıcak bakmadıgı bilinmektedir. Muhtemelen Türkiye’nin Iran sonrası tek bölgesel güç olması da,
ABD’yi rahatsız edebilecek bir gelisme olacaktır. Iran’ın parçalanmasının Türkiye’yi tek bölgesel güç haline getirmesi yanında, Türkiye’ye uzun vadeli yeni bir takım fırsatlar da sundugu görülmektedir: Parçalanmıs bir Iran’dan ayrılabilecek Azeriler ile Türkiye, Orta Asya’ya bir köprü kurma fırsatı yakalayabilecektir. ABD’nin bu durumu ne kadar benimseyip benimsemeyecegi ise Türkiye için aranması gereken bir cevap gibi görünmektedir. Aslında bu gelismeleri söyle de izah edebiliriz: Türkiye’nin açmazları, ABD’nin de
açmazıdır. Yani, süper güç ile bölgesel bir gücün çıkarlarının çatıstıgı bir nokta olusuyor denilebilir. Bu bir gerçegi daha göstermektedir: Zaman degismis ve Türkiye kendi çıkarları için bir süper güce karsı irade beyan edebilmektedir. Graham Fuller’e göre ABD, Türkiye için bölgesel tehdit olusturan ülkeleri etkisizlestirerek Türkiye’nin bölgesel güç olarak kalmasında yardımcı olmus ve bugünkü Türklerin bagımsız politikaları için zemin hazırlamıstır65. Bu politikaların devam edebileceginin isaretlerini MIT Müstesarı Emre Taner’in açıklamalarında66 da görebiliriz. 

65 Graham E.Fuller, “Turkey’s Strategic Model: Myths and Realities”, The Washington Quarterly, C.XXVII, No:3, Summer 2004, s. 59-61.
66 MIT Müstesarı Emre TANER’in 5 Ocak 2007’de basına yapılan olagan açıklamasında, vurgu yaptıgı en önemli husus; Türkiye’nin ‘bekle-gör’ politikası olarak adlandırılan savunmacı politikayı bırakarak daha proaktif politika gelistirmesi ve takip etmesi seklindedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız:

Aslında bu açmazın bir benzeri Irak savası öncesi de yasanmıstı. Türkiye’nin 1 Mart tezkeresini reddinde yatan bir sebep de ABD-Türkiye arasındaki politik uyusmazlık, yani ortak çıkarların belirlenememesidir denebilir. Bu politikaların uyusmazlıgını bu defa Iran’da bir kere daha görmek mümkün olabilir.

3.CÜ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR....


..

11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ BÖLÜM 1



11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ    
BÖLÜM 1


.



11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ 

Ersin ÇELIKKANAT* 



Özet; 

11 Eylül sonrası Irak isgalinde ABD yanlısı politika izlemeyerek beklentilerin ötesinde hareket eden Türkiye’nin, ABD’nin muhtemel Iran  operasyonunda nasıl bir politika takip edecegi, bugünlerde üzerinde tartısılan bir konudur. 
Bu makalede, ABD’nin muhtemel hedefi olan Iran’a karsı takip ettigi politikanın ve sonuçlarının bölge ülkesi olan Türkiye’ye siyasi boyutta  etkileri incelenmistir. 
Elde edilen bulgulara göre Türkiye, etrafındaki tehditkâr devletlerin etkisizlesmesi ile birlikte Orta Dogu’da önemli bir güç olarak öne çıkmaya 
baslamıstır. 
Saddam rejiminin ortadan kalkması, Suriye’nin ABD baskısını üzerinde hissetmesi ve Iran’ın uluslararası toplumda hızla yalnızlasması,  Türkiye için bu süreci hızlandırmıstır. Bu gelismeler Türkiye’yi daha bagımsız politika takip etmeye yöneltirken, ABD’yi de Türkiye’ye karsı  daha ihtiyatlı davranmaya itmistir. Bu çalısmada, sonuçta Türkiye’nin, Iran’ın mevcut durumunda oldugu gibi parçalanması halinde  de bölgesel güç olma yolunda önemli bir asama kaydedecegi tespit edilmistir. Nihayetinde, politikasını bu yönde belirleyecek bir Türkiye’nin, ABD ile önemli bir pazarlık sansının oldugu görülmüstür. 

Anahtar Kelimeler: Türkiye, ABD, Iran, Bölgesel Güç. 

* Is.Yzb.Ersin ÇELIKKANAK, SAREN Harp Tarihi ve Strateji Bölümü 
2006-2007 dönemi 2’inci Sınıf Ögrencisi. 


1. Giriş : 
Iran’ın 1979 öncesi Sah döneminde Amerika Birlesik Devletleri (ABD) ile olan ikili iliskileri, Orta Dogu’da muhtemel Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) tehdidine karsı ABD’nin istedigi ve yönlendirdigi sekilde isbirligine dayalı ve karsılıklı güven içinde yürümüstür. SSCB’nin, Orta Dogu’ya açılımındaki en önemli engellerden biri olması nedeniyle Iran, ABD ve Batı için soguk savaş döneminde stratejik bir öneme sahipti1. 

Bu sebeple ABD, Iran’ın muhtemel bir SSCB tehdidine karsı koyabilmesi için özellikle askeri alanda gelismesine ve silahlanmasına büyük destek saglamıstır. 

1950’den 1971’e kadarki yirmi yıllık dönemde 1.2 milyar dolar olan ABD’nin Iran’a dogrudan silah satısının, 1971-76 döneminde 12 milyar dolara ulastıgı görülmektedir2. 

1979 yılında Iran’da meydana gelen rejim degisikligiyle birlikte Iran-ABD iliskilerinde de önemli bir degisim olmustur. 

1 Tayyar Arı, Irak; Iran ve ABD:Önleyici Savas, Petrol ve Hegemonya, Istanbul, Alfa Kitabevi, 2004, s.258. 
2 a.e., s. 258-9. 124 


Bu yeni durum, ABD için hem stratejik, hem politik, hem de ekonomik bir kayıptı3.  Dini agırlıklı yeni yönetimiyle Iran, bölgede ulusal çıkarları olan ABD’ye oldugu kadar bölge ülkeleri için de önemli bir tehdit olmaya baslamıstır. Aslında Iran dört baslıkta toplanan nedenlerle ABD ve bölge ülkeleri için yirmi yılı askın süredir önemli bir tehdit olmustur. 

Bu tehditlerin ilki, terör faaliyetlerine destek saglama; 
İkincisi, bölge ülkelerine rejim ihracı politikası; 
Üçüncüsü, Orta Dogu barış sürecini engelleme ve 
Dördüncüsü, kitle imha silahları üretme çabalarıdır.4 

1979 yılından 2000’li yılların basına kadar çalkantılı bir dönem geçiren ikili iliskiler, 11 Eylül Terör saldırıları ile birlikte yeni bir boyut kazanmıstır. 

11 Eylül terör saldırıları sonrası ABD’nin “Ser Ekseni”5 ilan ettigi ülkelere yönelik askeri operasyonlara baslaması ile birlikte sıranın Suriye ve Iran’a geldigi seklinde dünya kamuoyunda yaygın bir endise hâkimken; özellikle Iran’ın 1979’dan beri ABD ile olan her türlü iliskilerinin (ekonomik, siyasi, askeri basta olmak üzere) kopuklugu ve son zamanlarda neredeyse bütün dünya kamuoyunu karsısına alarak yürüttügü nükleer enerji elde etmeye yönelik ısrarlı tutumu dikkate alındıgında, endiselerin Iran için daha ciddi oldugu söylenebilir. 

ABD tarafından Irak ve Afganistan’ın isgal edilmesi ve ABD’nin Orta Asya ülkeleri ile olan yakın iliskileri, Iran’da etrafının kusatılmıs oldugu korkusunu yaratırken; bu kosullar altında Türkiye’nin komsusu Iran ile halihazırda ciddi bir sorununun olmaması ve özellikle son zamanlarda ivme kazandıgı gözlemlenen ekonomik ve siyasi iliskileri dikkate alındıgında, ABD’nin Iran ile olası çatısma ortamından
Türkiye’nin ne derece etkilenecegi ve bunun boyutunun ne gibi sonuçlar doguracagı ise, cevap aranması gereken bir sorundur.

3 Arı, a.g.e., s. 259.
4 Wyn Q. Bowen, Joanna Kidd, “The Iranian Nukleer Challange”, International Affairs, C.LXXX, No:2, 2004, s.264.
5 ABD Baskanı Bush’un 2002 Ocak ayında yaptıgı konusmasında Kuzey Kore, Irak ve Iran’ı teröre destek vermeleri baglamında ‘Ser Ekseni’ ülkeler olarak nitelemistir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Cristiane Amanpour:Bush’s ‘Axis of evil’ warning”, CNN.com, 31 Ocak 2002, (Çevrimiçi),
http://archives.cnn.com/2002/US/01/30/amanpour.bush.otsc/index.html?related, 02 Ocak 2006.


Bugün Türkiye’nin geçmise göre daha bagımsız politika takip etmesinin bir sonucu olarak, Irak isgali öncesi bozulan ABD ile ikili iliskilerini bir taraftan gelistirirken diger taraftan da Iran ile yakın diyalog içindedir. Dikkat çekici bir gelisme de Israil’e karsı Türkiye’nin Israil’in mevcut Filistin politikası nedeniyle daha elestirel yaklasmasıdır.

Bölgede Türkiye’nin yavas yavas daha aktif politika sergilemesi ve sonuçta ABD gibi bir süper güç ile çıkarlarının çatıstıgı noktada bununnasıl hal alacagı adı geçen iki devlet için de çok önemli görünmektedir. Türkiye için Iran sonrası olusacak yeni durum konusundasöylenecek en önemli husus; bugün oldugundan çok daha fazla fırsatların önüne çıkacagı gerçegidir. Ancak bu noktada Türkiye’ninABD ile nasıl bir ortak çizgi belirleyecegi ve bu konuda ne kadar uyum içerisinde olacakları, Türkiye’nin yaklasımına daha çok baglıgörünmektedir.
Bu makale üç ana bölüm halinde incelenmistir. Önce ABD-Iran iliskileri 11 Eylül sonrasının perspektifinde incelenmis ve sonuçta Iran’ın teröre destek ve nükleerlesme çabalarının, ABD’ye gelecekte bir operasyon düzenlemesi için önemli fırsat yarattıgı tespit edilmistir.Daha sonra ise Türkiye’nin iki ülkeyle olan karsılıklı iliskileri incelenmistir. Buna göre, Türkiye-ABD iliskilerinin soguk savasın baslangıcından günümüze kadar çesitli degisimler gösterdigi görülmüstür. Son asamada iliskiler, ABD’nin belirledigi politikalar çerçevesinde GOP(Büyük Orta Dogu Projesi)’a model ülke olarak ortaklık seklinde yorumlanmıstır. Iran ile iliskilerde ise, gittikçe yalnızlasan Iran’ın Türkiye’ye karsı eskiye kıyasla daha sıcak oldugu yorumu yapılmıstır.
En son Türkiye’nin muhtemel bir savas durumunda konumu sorgulanmıstır. Ilk tahlilde Iran’a karsı bir ABD operasyonunun çok muhtemel oldugu ve bütün dünyanın bu yönde beklentiye girdigi yorumu yapılmıstır. Ayrıca Türkiye’nin Irak isgalinde yasadıgı tecrübenin burada belirleyici rol oynayacagı tespit edilmistir. Türkiye’nin ABD ile iliskilerinin sorgulandıgı bölümde, ABD ile Türkiye arasındaki uyum sorununa dikkat çekilmistir. Buna göre, Iran sonrası yeni düzende Türkiye ile ABD arasında bir çıkar çatısmasının muhtemel oldugu yorumu yapılmıstır. Irak isgali ile Türkiye’nin, ABD’ningözünde degerinin kalmadıgı söyleminin aslında geçerli olmadıgı tespiti yapılmıstır. Son tahlilde, süper güç ABD ile bölgesel güç Türkiye’ninortak paydada bulusmasının zor olacagı degerlendirilmis tir. Iran ile iliskilerin gelecegi ise mevcut yapı içinde kalıcı olarak görülmemistir.

Sonuçta ise elde edilen bulgulara göre alttaki kısadegerlendirmeler yapılmıstır: Geçmiste ABD’ye bagımlı politika takip eden Türkiye’nin, bugün daha bagımsız davranıs sergiledigi sonucuna ulasılmıstır. Ayrıca Iran’ın ABD tarafından isgali yüksek bir ihtimal olarak degerlendirilerek, Türkiye’nin Iran sonrasına yönelik politikalar takip etmesinin daha gerçekçi olacagı vurgulanmıstır. Iran’ın
parçalanması halinde Türkiye’nin bölgesel güç olma yolunda çok önemli fırsatlar elde edecegi yorumu yapılmıstır. Son tahlilde olusan bu sartlar içinde Türkiye’nin ABD ile pazarlık yaparken geçmise kıyasla çok daha güçlü konumda oldugu sonucuna ulasılmıstır.


2. 11 Eylül Sonrası Gerginlesen ABD-Iran Iliskileri

11 Eylül terör saldırıları bütün dünyada ve özellikle Iran için yeni gelismelerin baslangıcını olusturmustur. Amerika, 11 Eylül saldırılarından sonra dünya ülkelerini tehlikeli ve dost ülkeler olmak üzere iki kategoride degerlendirmeye baslamıs ve 2002 Eylül’ünde ilan ettigi Yeni Güvenlik Strateji Belgesiyle, Amerika’nın kendisini tehdit altında hissettigi her durumda saldırıya geçme hakkı oldugunu savunarak pozisyonunu ortaya koymustur6. Iste bu çerçevede ABD’nin 22 yıldır Iran ile süren sürtüsmesi ve diplomatik kopuklugu7, 11 Eylül ile
birlikte olusan yeni olgularla farklı bir boyut kazanmıstır. 
1979 devrimiyle birlikte Iran’ın ABD ve Orta Dogu ülkelerinde yarattıgı endise ve korku, ABD’nin, Iran’ın kitle imha silahları ürettigi ve uluslararası terörizme destek sagladıgı seklindeki iddiası sonucu ‘Ser Ekseni’ içinde degerlendirmesi ve 11 Eylül sonrasında gündeme gelen  Bush Doktrini8 çerçevesinde Iran’ın hedef halini almasıyla yeni bir asama kaydetmistir.

6 Arı, a.g.e., s. 500.
7 24 Nisan 1980’den itibaren ABD’nin Tahran nezdindeki çıkarlarının temsil edilmesi Isviçre Hükümeti tarafından, Iran’ın ABD’ndeki çıkarlarının 
temsil edilmesi de Pakistan hükümeti tarafından saglanmaya baslamıstır. a.e. s.261.


2.1. 11 Eylül Sonrasının Ser Ekseni ve Iran Baskan Bush’un 2002 Ocak ayında Amerikan Kongresinde yaptıgı konusmada “Ser Ekseni” diye tanımladıgı ülkelerden biri de Iran’dır.
Özellikle terörizme sagladıgı destekle gündeme gelen Iran, aynı zamanda GOP ile birlikte degerlendirilen ülkelerden biridir. Iran’ın 11 Eylül terör saldırıları ile ilgili dogrudan bir baglantısı bulunamasa da bölgede ABD tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen unsurlara sagladıgı katkı bilinmektedir9. Bölgedeki terör örgütleri özellikle ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olan Israil’in varlıgını tehdit eden bir unsurdur. Ayrıca terör örgütlerinin 2006 yazında Israil’in Lübnan’a karsı baslattıgı askeri operasyonda Israil ordusuna karsı güçlü
direnisi dikkate alındıgında, Iran uyguladıgı politikalar ABD için bölgede düsündügü ve planladıgı kalıcı barıs ile petrolün uluslararası piyasaya serbestçe ulasımının saglanması için büyük tehdit olusturmaktadır10.

ABD, 11 Eylül sonrası küresel terörizme karsı mücadele gerekçesiyle kısa sürede Afganistan’ı isgal etmisti. Öncesinde Kırgızistan, Gürcistan ve Özbekistan11’da askeri üsler olusturarak da bir bakıma Iran’ı askeri ve siyasi yönden kusatmıs bulunmaktadır. Irak’ın isgali ile de bu çember tamamlanmıstır. Ayrıca ABD’nin Bush Doktrini ve Önleyici Savas Stratejisi çerçevesinde kusatmanın da ötesine
geçilerek, Iran bir tehdit ve nihayetinde bir hedef durumuna gelmis ve tehdidin ortadan kaldırılması da rejim degisikligine baglanmıstır12.


8 Bush Doktrini: 2002 Eylül’ünde ABD’nin çıkardıgı Güvenlik Strateji belgesine göre ABD, terörle etkin mücadele etme gayesiyle ülkesine terör eylemi yapmasından süphelendigi herhangi bir yere veya ülkeye kendisinde saldırma hakkını saklı tutmaktadır. Bu belge ile birlikte ‘Önleyici Vurus’ kavramının da literatüre girdigi görülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: ”The National Security Stategy of the United States of America”, The White House, Eylül 2002, (Çevrimiçi),
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf, 02 Ocak 2006.

9 Iran’ın Sii mezhebine mensup olan özellikle Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas örgütüne olan destegi bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Kenneth Katzman, “Iran:US Concerns and Policy Responces”, Congressional Research Service, 1 Kasım 2006.
10 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Philippe Le Billion, Fouad El Khatib, “From Free Oil to ‘Freedom oil’? Terrorism, War and US Geopolitics in the Persian Gulf”, Temmuz 2003, (Çevrimiçi),
http//www.epnet.com/ehost, 30 Kasım 2006.
11 Özbekistan’daki üsler daha sonra Özbek yönetiminin 2005 yılında aldıgı karar ile kaldırılmıstır.
Ayrıntılı bilgi için bakınız: “ABD Özbekistan’daki üssünü kaybetti”, CNNTurk.com, (Çevirmiçi),
http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=120970, 02 Ocak 2007.

2.2. Iran’ın Nükleer Çalısmaları ve ABD

Iran ilk nükleer çalısmalarına ABD’nin de destegi ile 1957 yılında Şah döneminde baslamıstır. Iran Islam Devrimine kadar devam eden ABD teknik yardımı ve yapılan çesitli antlasmalar, 1979 yılındaki rejim degisikliyle sona ermistir. Yeni rejimin kendi içindeki sorunları ve arkasından Irak ile yapılan uzun süreli savas nedeniyle askıya alınan çalısmalar, 1980’li yılların sonunda yeniden baslatılmıs tır13. Ayrıca Irak’la yapılan savasta Saddam’ın kitle imha silahlarını kullanması ve nükleer bomba elde etmeye yönelik çabalarının Iran’ın bu faaliyetine hız vermesine neden oldugu söylenebilir14.

Iran’ın uzun süre gizli bir sekilde çesitli batılı devletlere ait şirketlerin15 desteginde yürüttügü nükleer faaliyetleri ülkede muhalif grup olan Iran Ulusal Devrim Konseyi tarafından Agustos 2002’de dünya kamuoyuna duyurulmustur. Ardından Cumhurbaskanı Hatemi 9 Subat 2003’de yaptıgı konusmada Iran’ın uranyum zenginlestirme imkânına ve altyapısına sahip oldugunu açıklamak durumunda kalmıstır. Iran’ın nükleer çalısmalarında özellikle Rusya, Çin ve Pakistan’dan önemli destek aldıgı bilinmektedir16. Ancak Rusya’nın, ABD baskısı ve daha sonra Fransa ve Almanya basta olmak üzere Avrupa Birligi (AB) ülkelerinden gelen olumsuz mesajlar nedeniyle söz verdigi destegi saglamakta isteksiz oldugu görülmektedir17.

12 Arı, a.g.e. s.262.
13 Ayrıntılı bilgi için bakınız : Fatih Aydugan, Iran’ın Nükleer Güç Olma Politikası ve Türkiye’ye Etkileri, SAREN, Mayıs 2006, s.46-53.
14 Wyn Q Bowen, Joanna Kidd, a.g.e., s.263.
15 Bu devletler; basta Almanya, Isviçre ve Avusturya olmak üzere Avrupa’nın diger devletleridir.Bkz.: a.e., s. 262-263.
16 a.e., s. 261-262.
17 Mohiaddin Mesbahi, “Iran and Central Asia: Paradigm and Policy”, Central Asian Survey, C.XXIII, No:2, June 2004, s.112-113.


Bugün için ABD, Iran’ın nükleer silah elde etme çabalarını kesinlikle reddetmekte dir. Hafif su nükleer reaktörlerinin kullanımı hariç, Iran’ın bütün nükleer programını  ve faaliyetlerini ABD’nin hedef alacagı muhtemeldir. ABD, Iran’ın nükleer enerji üretimi için hafif su nükleer reaktörlerini uygun görürken, nükleer yakıtın dıs bir kaynaktan temin edilmesi ve harcanan yakıtın tekrar ülke dısına gönderilmesini istemektedir18.

2.3. Iran ve Bölge Jeopolitigi : ABD


Iran hiç kuskusuz Orta Asya, Orta Dogu ve Kafkaslar19 gibi stratejik öneme sahip bölgelerin ortasında bulunmasının yanında, Hürmüz Bogazı20 gibi önemli bir su yolunu da kontrol etmektedir. Ülke dogal kaynaklar yönünden de çok zengindir. Dogal gaz rezervleri bakımından Rusya’dan sonra ikinci olan ülke, zengin petrol yataklarına da sahiptir21. Iran ayrıca, Orta Asya ve Hazar bölgesinin dogal kaynaklarının uluslararası piyasalara ulastırılmasında cografi yönden çok uygun bir konumdadır ve bunun bilincindedir22. Iran’ın sahip
oldugu bu jeopolitik ve stratejik üstünlük nedeniyle Orta Dogu ve Kafkaslarda etki alanı olusturmaya çalısması, Orta Dogu ülkelerine rejimini ihraç ve o bölgelerdeki Siiler aracıyla bu ülkeleri istikrarsızlastırması olasılıgı ve sonuçta Orta Asya’dan Hint Okyanusu ve Kızıl Deniz’e kadar çok genis bir alanda etki alanına sahip olması baglamında ABD’nin Iran’ı öncelikli bir tehdit olarak algılamayı sürdürecegi düsünülmektedir23.

18 Aydugan, a.g.e., s. 52.
19 Özellikle bu bölgeler petrol ve dogal gaz yönünden zenginler ve problemsiz bir sekilde uluslararası piyasaya açılmaları da ABD için ayrı bir önem tasımaktadır. 
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Bllion and Khatib, a.g.e.
20 Hürmüz Bogazı Körfezden elde edilen petrolün uluslararası piyasaya açılımındaki önemli su yollarından biridir. Yaklasık petrol arzının %90’nın buradan geçtigi bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Country Analysis Briefs”, Energy Information Administration, Eylül 2004, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/pgulf.html, 02 Ocak 2007.
21 Iran OPEC’in ikinci büyük petrol üreticisi ve dünya genelinde %10’luk rezervlere sahiptir. Gaz yönünden Rusya’dan sonra ikinci büyük rezerve sahiptir. Ayrıntılı bilgi için bakınız:”Iran”, Energy Information Administration, Agustos 2006, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/Iran/Background.html, 02 Ocak 2007. 22 Mesbahi, a.g.e., s. 122. 23 Arı, a.g.e., s.262.


     Yapılan çesitli yorumlarda Iran’ın ABD tarafından hedef alınmasında en önemli sebep olarak zengin petrol rezervleri gösterilmektedir. Iran Körfez ile birlikte, petrol kaynaklarının dünya genelinde çesitlenmesine ragmen, petrol rezervlerinin % 65’ine ve üretimin de % 28’ne sahiptir24. Ancak veriler dikkatlice incelendiginde bölgeye ABD’den daha çok Avrupa ve Asya ülkelerinin daha bagımlı oldugu görülmektedir25. Muhtemelen bu bagımlı durumun, Iran için Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyinde agır yaptırım kararı alınması
veya daha da kötüsü bir askeri operasyona kapı açılmasını engelleyecegi sanılsa da, 23 Aralık 2006 tarihinde kabul edilen 1737 sayılı Güvenlik Konseyi kararında Iran’ın nükleer çalısmalarına yönelik oy birligiyle yaptırım kararı alınmasının26 ABD’nin elini daha da güçlendirdigi söylenebilir.


3. Türkiye ve Ikili Iliskiler :


3.1. Türkiye-ABD



Türkiye ile ABD arasındaki iliskilerin temelini, 2’nci Dünya Savasının sona ermesinden sonra iki kutuplu olarak sekillenen dünyada Sovyet tehdidine karsı Türkiye’nin ABD ve Batıya dogru açılımında bulabiliriz. Savas sonrası Sovyetler üç ana istikamette yayılma çabalarına girismisti: Birincisi, Iran üzerinden Orta Dogu petrolleri ve Basra Körfezi ile Hint Okyanusu; ikincisi, Türkiye üzerinden Bogazlar, Ege Denizi ve Dogu Akdeniz; üçüncüsü ise, Yunanistan üzerinden yine Dogu Akdeniz27’dir. Sovyetlerin bu tehdidine karsı ortaya çıkan Truman
doktrini ve arkasından Marshall yardımları ile ABD’nin etki alanına giren Türkiye, daha sonra Sovyet yayılmasına karsı kurulan Kuzey Atlantik Paktı Konseyine (NATO) 1951 yılı Eylül’ünde kabul edilmistir.

24 Billion ve Khatib, a.g.e., s.28-29.
25 Ayrıntılı bilgi için bakınız: “International Petroleum (Oil) Imports and Exports”, Energy Information Administration, (Çevrimiçi), http://www.eia.doe.gov/emeu/international/oiltrade.html,
02 Ocak 2007.
26 Ayrıntılı bilgi için bakınız: “BM Iran’a Yaptırım Kararı Aldı”, BBCTurkish.com, 23 Aralık 2006, (Çevirmiçi), http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/12/061223_iran_un.shtml, 02 Ocak 2007.
27 Fahir Armaoglu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (10. Baskı), Istanbul, Alkım Yayınevi, 2005, s. 441.



Soguk Savasın sona erdigi 1990’lı yılların basına kadar geçen 40 yıllık süre içerisinde Türk-Amerikan iliskileri, 1960 yılına kadar sarsıntısız, saglam ve tam bir dayanısma gösterirken, bu tarihten sonra 1980’li yılların basına kadar inisli-çıkıslı ve bazen sarsıntılı bir dönem geçirmistir. 1960 sonrası dönem içinde ABD ile yasanan birkaç olay hem Türk toplumunda hem de politikacılarda büyük bir süphe ve güvensizlik uyandırmıstır28. Küba’da yasanan kriz ve akabinde Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesi özellikle Türk kamuoyunda büyük hosnutsuzluk yaratmıstır29. Bu olay Türk kamuoyunda, ABD’nin istedigi zaman Türkiye’nin güvenligini ve hatta varlıgını tehlikeye sokabilecek kararları almaktan çekinmeyecegi izlenimi bırakmıs; bir ikincisi ise bu hadise Amerika’nın kendi güvenlik menfaatlerini müttefiklerinin üstünde tuttugunun bir isaretini tasımaktaydı30. Ardından yasanan Kıbrıs meselelerinde ilk önce dönemin ABD Baskanı tarafından 1964’de gönderilen meshur Johnson mektubu ve daha sonra 1975-1978 arası Amerikan ambargosu, Türkiye’de ABD’ye olan süpheleri iyice arttırmıstı31.
1980’li yılların basından itibaren düzelmeye baslayan ABD ile olan müttefiklik iliskisi, 1990’ların basında Soguk Savasın sona ermesi ile yeni bir hal alarak stratejik ortaklık seklinde dillendirilmeye baslamıstır32. Ikinci Körfez Krizinde Türkiye, ABD ve Batı’nın yanında yer almıs ve askeri üsleri kullanıma açarak Irak’ın etkisizlestirilmesinde önemli bir rol oynamıstır. Ancak 1990’lı yılların basından günümüze kadar geçen sürede Türkiye’nin Irak krizi yüzünden yasadıgı maddi kaybın çok yüksek olduguna dair elde edilen veriler33 ve sonraki
dönemlerde yasanan ekonomik krizler Türkiye için ayrı bir tecrübe olmustur.

28 a.e., s.819-20.
29 Küba Füzeleri Buhranı olarak adlandırılan olayda, Sovyetlerin ABD’nden habersiz 1962 yılında Küba’ya füze yerlestirmesi sonucu çıkan krizde karsılıklı görüsmelerde Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesine karsılık Sovyetler de Küba’daki füzelerini sökmüstür. Soguk savas dönemi içindeki nükleer çatısmanın en sıcak yasandıgı olay olması açısından da önemi büyüktür. Ayrıntılı bilgi için bakınız : Armaoglu, a.e., s.602-12.
30 a.e. s.820.
31 a.e. s.819-820.
32 Aylin Güney, “An Anotomy of the Transformation of the US-Turkish Allience from “Cold War” to “War on Iraq”, Turkish Studies, C.VI, No:3, September 2005, s.145.
33 Türkiye’nin 90’lı yıllardaki Körfez krizinden 2003 yılındaki Üçüncü Körfez krizine kadarki 12 yıllık sürede olusan maddi kaybı Tayyar Arı’ya göre 50 milyar dolardır. Bkz.:Arı, a.g.e., s.442.

Üçüncü Körfez Krizi olarak adlandırılan Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından isgali öncesi Türk-Amerikan iliskilerinde bir takım sorunlar ortaya çıkmaya baslamıstır. Isgal öncesi Irak’a karsı kuzeyden bir cephe açmaya yönelik Türkiye-ABD arasında yapılan yogun ikili görüsmelerde, Türkiye’nin isteklerini34 karsılamaya yönelik ABD tarafından tatmin edici bir mesaj gelmemesi ve akabinde 1 Mart 2003 tarihinde toprakların ABD kullanımına açılmasına yönelik Mecliste yapılan genel kurul oylamasında nitelikli çogunlugun saglanamaması,
ikili iliskilerde büyük bir güven bunalımını da beraberinde getirmistir.

Belki de bundan sonra yasanan en önemli olay, Türk basınında ‘Çuval Geçirme’ olarak adlandırılan 4 Temmuz 2003 de Süleymaniye’de Türk Irtibat Timine mensup 11 personelin Amerikalılarca tutuklanması ve ancak bazı girisimlerden sonra serbest bırakılmalarıdır. Bu olayda yasananlar, özellikle Türk kamuoyunda ABD hakkında olumsuz bir imaj olusmasına neden olmustur. Bu olaylar iki ülke iliskilerindeki güven ortamına ve ittifaka 1 Mart Teskeresinden sonra çok ciddi darbeler indirmistir35. Arı’ya göre, aslında her iki taraf da iliskinin eskisi
gibi olmayacagının farkındaydı; fakat bir takım zorunluluklar ve ulusal çıkarlar, iliskilerin sürdürülmesini gerektirmekteydi36.

2.Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK....


.