11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ
BÖLÜM 1
.
11 EYLÜL SONRASI ABD-IRAN ILISKILERİ VE SIYASİ BOYUTTA TÜRKIYE’YE ETKILERİ
Ersin ÇELIKKANAT*
Özet;
11 Eylül sonrası Irak isgalinde ABD yanlısı politika izlemeyerek beklentilerin ötesinde hareket eden Türkiye’nin, ABD’nin muhtemel Iran operasyonunda nasıl bir politika takip edecegi, bugünlerde üzerinde tartısılan bir konudur.
Bu makalede, ABD’nin muhtemel hedefi olan Iran’a karsı takip ettigi politikanın ve sonuçlarının bölge ülkesi olan Türkiye’ye siyasi boyutta etkileri incelenmistir.
Elde edilen bulgulara göre Türkiye, etrafındaki tehditkâr devletlerin etkisizlesmesi ile birlikte Orta Dogu’da önemli bir güç olarak öne çıkmaya
baslamıstır.
Saddam rejiminin ortadan kalkması, Suriye’nin ABD baskısını üzerinde hissetmesi ve Iran’ın uluslararası toplumda hızla yalnızlasması, Türkiye için bu süreci hızlandırmıstır. Bu gelismeler Türkiye’yi daha bagımsız politika takip etmeye yöneltirken, ABD’yi de Türkiye’ye karsı daha ihtiyatlı davranmaya itmistir. Bu çalısmada, sonuçta Türkiye’nin, Iran’ın mevcut durumunda oldugu gibi parçalanması halinde de bölgesel güç olma yolunda önemli bir asama kaydedecegi tespit edilmistir. Nihayetinde, politikasını bu yönde belirleyecek bir Türkiye’nin, ABD ile önemli bir pazarlık sansının oldugu görülmüstür.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, ABD, Iran, Bölgesel Güç.
* Is.Yzb.Ersin ÇELIKKANAK, SAREN Harp Tarihi ve Strateji Bölümü
2006-2007 dönemi 2’inci Sınıf Ögrencisi.
1. Giriş :
Iran’ın 1979 öncesi Sah döneminde Amerika Birlesik Devletleri (ABD) ile olan ikili iliskileri, Orta Dogu’da muhtemel Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi (SSCB) tehdidine karsı ABD’nin istedigi ve yönlendirdigi sekilde isbirligine dayalı ve karsılıklı güven içinde yürümüstür. SSCB’nin, Orta Dogu’ya açılımındaki en önemli engellerden biri olması nedeniyle Iran, ABD ve Batı için soguk savaş döneminde stratejik bir öneme sahipti1.
Bu sebeple ABD, Iran’ın muhtemel bir SSCB tehdidine karsı koyabilmesi için özellikle askeri alanda gelismesine ve silahlanmasına büyük destek saglamıstır.
1950’den 1971’e kadarki yirmi yıllık dönemde 1.2 milyar dolar olan ABD’nin Iran’a dogrudan silah satısının, 1971-76 döneminde 12 milyar dolara ulastıgı görülmektedir2.
1979 yılında Iran’da meydana gelen rejim degisikligiyle birlikte Iran-ABD iliskilerinde de önemli bir degisim olmustur.
1 Tayyar Arı, Irak; Iran ve ABD:Önleyici Savas, Petrol ve Hegemonya, Istanbul, Alfa Kitabevi, 2004, s.258.
2 a.e., s. 258-9. 124
Bu yeni durum, ABD için hem stratejik, hem politik, hem de ekonomik bir kayıptı3. Dini agırlıklı yeni yönetimiyle Iran, bölgede ulusal çıkarları olan ABD’ye oldugu kadar bölge ülkeleri için de önemli bir tehdit olmaya baslamıstır. Aslında Iran dört baslıkta toplanan nedenlerle ABD ve bölge ülkeleri için yirmi yılı askın süredir önemli bir tehdit olmustur.
Bu tehditlerin ilki, terör faaliyetlerine destek saglama;
İkincisi, bölge ülkelerine rejim ihracı politikası;
Üçüncüsü, Orta Dogu barış sürecini engelleme ve
Dördüncüsü, kitle imha silahları üretme çabalarıdır.4
1979 yılından 2000’li yılların basına kadar çalkantılı bir dönem geçiren ikili iliskiler, 11 Eylül Terör saldırıları ile birlikte yeni bir boyut kazanmıstır.
11 Eylül terör saldırıları sonrası ABD’nin “Ser Ekseni”5 ilan ettigi ülkelere yönelik askeri operasyonlara baslaması ile birlikte sıranın Suriye ve Iran’a geldigi seklinde dünya kamuoyunda yaygın bir endise hâkimken; özellikle Iran’ın 1979’dan beri ABD ile olan her türlü iliskilerinin (ekonomik, siyasi, askeri basta olmak üzere) kopuklugu ve son zamanlarda neredeyse bütün dünya kamuoyunu karsısına alarak yürüttügü nükleer enerji elde etmeye yönelik ısrarlı tutumu dikkate alındıgında, endiselerin Iran için daha ciddi oldugu söylenebilir.
ABD tarafından Irak ve Afganistan’ın isgal edilmesi ve ABD’nin Orta Asya ülkeleri ile olan yakın iliskileri, Iran’da etrafının kusatılmıs oldugu korkusunu yaratırken; bu kosullar altında Türkiye’nin komsusu Iran ile halihazırda ciddi bir sorununun olmaması ve özellikle son zamanlarda ivme kazandıgı gözlemlenen ekonomik ve siyasi iliskileri dikkate alındıgında, ABD’nin Iran ile olası çatısma ortamından
Türkiye’nin ne derece etkilenecegi ve bunun boyutunun ne gibi sonuçlar doguracagı ise, cevap aranması gereken bir sorundur.
3 Arı, a.g.e., s. 259.
4 Wyn Q. Bowen, Joanna Kidd, “The Iranian Nukleer Challange”, International Affairs, C.LXXX, No:2, 2004, s.264.
5 ABD Baskanı Bush’un 2002 Ocak ayında yaptıgı konusmasında Kuzey Kore, Irak ve Iran’ı teröre destek vermeleri baglamında ‘Ser Ekseni’ ülkeler olarak nitelemistir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Cristiane Amanpour:Bush’s ‘Axis of evil’ warning”, CNN.com, 31 Ocak 2002, (Çevrimiçi),
http://archives.cnn.com/2002/US/01/30/amanpour.bush.otsc/index.html?related, 02 Ocak 2006.
Bugün Türkiye’nin geçmise göre daha bagımsız politika takip etmesinin bir sonucu olarak, Irak isgali öncesi bozulan ABD ile ikili iliskilerini bir taraftan gelistirirken diger taraftan da Iran ile yakın diyalog içindedir. Dikkat çekici bir gelisme de Israil’e karsı Türkiye’nin Israil’in mevcut Filistin politikası nedeniyle daha elestirel yaklasmasıdır.
Bölgede Türkiye’nin yavas yavas daha aktif politika sergilemesi ve sonuçta ABD gibi bir süper güç ile çıkarlarının çatıstıgı noktada bununnasıl hal alacagı adı geçen iki devlet için de çok önemli görünmektedir. Türkiye için Iran sonrası olusacak yeni durum konusundasöylenecek en önemli husus; bugün oldugundan çok daha fazla fırsatların önüne çıkacagı gerçegidir. Ancak bu noktada Türkiye’ninABD ile nasıl bir ortak çizgi belirleyecegi ve bu konuda ne kadar uyum içerisinde olacakları, Türkiye’nin yaklasımına daha çok baglıgörünmektedir.
Bu makale üç ana bölüm halinde incelenmistir. Önce ABD-Iran iliskileri 11 Eylül sonrasının perspektifinde incelenmis ve sonuçta Iran’ın teröre destek ve nükleerlesme çabalarının, ABD’ye gelecekte bir operasyon düzenlemesi için önemli fırsat yarattıgı tespit edilmistir.Daha sonra ise Türkiye’nin iki ülkeyle olan karsılıklı iliskileri incelenmistir. Buna göre, Türkiye-ABD iliskilerinin soguk savasın baslangıcından günümüze kadar çesitli degisimler gösterdigi görülmüstür. Son asamada iliskiler, ABD’nin belirledigi politikalar çerçevesinde GOP(Büyük Orta Dogu Projesi)’a model ülke olarak ortaklık seklinde yorumlanmıstır. Iran ile iliskilerde ise, gittikçe yalnızlasan Iran’ın Türkiye’ye karsı eskiye kıyasla daha sıcak oldugu yorumu yapılmıstır.
En son Türkiye’nin muhtemel bir savas durumunda konumu sorgulanmıstır. Ilk tahlilde Iran’a karsı bir ABD operasyonunun çok muhtemel oldugu ve bütün dünyanın bu yönde beklentiye girdigi yorumu yapılmıstır. Ayrıca Türkiye’nin Irak isgalinde yasadıgı tecrübenin burada belirleyici rol oynayacagı tespit edilmistir. Türkiye’nin ABD ile iliskilerinin sorgulandıgı bölümde, ABD ile Türkiye arasındaki uyum sorununa dikkat çekilmistir. Buna göre, Iran sonrası yeni düzende Türkiye ile ABD arasında bir çıkar çatısmasının muhtemel oldugu yorumu yapılmıstır. Irak isgali ile Türkiye’nin, ABD’ningözünde degerinin kalmadıgı söyleminin aslında geçerli olmadıgı tespiti yapılmıstır. Son tahlilde, süper güç ABD ile bölgesel güç Türkiye’ninortak paydada bulusmasının zor olacagı degerlendirilmis tir. Iran ile iliskilerin gelecegi ise mevcut yapı içinde kalıcı olarak görülmemistir.
Sonuçta ise elde edilen bulgulara göre alttaki kısadegerlendirmeler yapılmıstır: Geçmiste ABD’ye bagımlı politika takip eden Türkiye’nin, bugün daha bagımsız davranıs sergiledigi sonucuna ulasılmıstır. Ayrıca Iran’ın ABD tarafından isgali yüksek bir ihtimal olarak degerlendirilerek, Türkiye’nin Iran sonrasına yönelik politikalar takip etmesinin daha gerçekçi olacagı vurgulanmıstır. Iran’ın
parçalanması halinde Türkiye’nin bölgesel güç olma yolunda çok önemli fırsatlar elde edecegi yorumu yapılmıstır. Son tahlilde olusan bu sartlar içinde Türkiye’nin ABD ile pazarlık yaparken geçmise kıyasla çok daha güçlü konumda oldugu sonucuna ulasılmıstır.
2. 11 Eylül Sonrası Gerginlesen ABD-Iran Iliskileri
11 Eylül terör saldırıları bütün dünyada ve özellikle Iran için yeni gelismelerin baslangıcını olusturmustur. Amerika, 11 Eylül saldırılarından sonra dünya ülkelerini tehlikeli ve dost ülkeler olmak üzere iki kategoride degerlendirmeye baslamıs ve 2002 Eylül’ünde ilan ettigi Yeni Güvenlik Strateji Belgesiyle, Amerika’nın kendisini tehdit altında hissettigi her durumda saldırıya geçme hakkı oldugunu savunarak pozisyonunu ortaya koymustur6. Iste bu çerçevede ABD’nin 22 yıldır Iran ile süren sürtüsmesi ve diplomatik kopuklugu7, 11 Eylül ile
birlikte olusan yeni olgularla farklı bir boyut kazanmıstır.
1979 devrimiyle birlikte Iran’ın ABD ve Orta Dogu ülkelerinde yarattıgı endise ve korku, ABD’nin, Iran’ın kitle imha silahları ürettigi ve uluslararası terörizme destek sagladıgı seklindeki iddiası sonucu ‘Ser Ekseni’ içinde degerlendirmesi ve 11 Eylül sonrasında gündeme gelen Bush Doktrini8 çerçevesinde Iran’ın hedef halini almasıyla yeni bir asama kaydetmistir.
6 Arı, a.g.e., s. 500.
7 24 Nisan 1980’den itibaren ABD’nin Tahran nezdindeki çıkarlarının temsil edilmesi Isviçre Hükümeti tarafından, Iran’ın ABD’ndeki çıkarlarının
temsil edilmesi de Pakistan hükümeti tarafından saglanmaya baslamıstır. a.e. s.261.
2.1. 11 Eylül Sonrasının Ser Ekseni ve Iran Baskan Bush’un 2002 Ocak ayında Amerikan Kongresinde yaptıgı konusmada “Ser Ekseni” diye tanımladıgı ülkelerden biri de Iran’dır.
Özellikle terörizme sagladıgı destekle gündeme gelen Iran, aynı zamanda GOP ile birlikte degerlendirilen ülkelerden biridir. Iran’ın 11 Eylül terör saldırıları ile ilgili dogrudan bir baglantısı bulunamasa da bölgede ABD tarafından terör örgütü olarak nitelendirilen unsurlara sagladıgı katkı bilinmektedir9. Bölgedeki terör örgütleri özellikle ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olan Israil’in varlıgını tehdit eden bir unsurdur. Ayrıca terör örgütlerinin 2006 yazında Israil’in Lübnan’a karsı baslattıgı askeri operasyonda Israil ordusuna karsı güçlü
direnisi dikkate alındıgında, Iran uyguladıgı politikalar ABD için bölgede düsündügü ve planladıgı kalıcı barıs ile petrolün uluslararası piyasaya serbestçe ulasımının saglanması için büyük tehdit olusturmaktadır10.
ABD, 11 Eylül sonrası küresel terörizme karsı mücadele gerekçesiyle kısa sürede Afganistan’ı isgal etmisti. Öncesinde Kırgızistan, Gürcistan ve Özbekistan11’da askeri üsler olusturarak da bir bakıma Iran’ı askeri ve siyasi yönden kusatmıs bulunmaktadır. Irak’ın isgali ile de bu çember tamamlanmıstır. Ayrıca ABD’nin Bush Doktrini ve Önleyici Savas Stratejisi çerçevesinde kusatmanın da ötesine
geçilerek, Iran bir tehdit ve nihayetinde bir hedef durumuna gelmis ve tehdidin ortadan kaldırılması da rejim degisikligine baglanmıstır12.
8 Bush Doktrini: 2002 Eylül’ünde ABD’nin çıkardıgı Güvenlik Strateji belgesine göre ABD, terörle etkin mücadele etme gayesiyle ülkesine terör eylemi yapmasından süphelendigi herhangi bir yere veya ülkeye kendisinde saldırma hakkını saklı tutmaktadır. Bu belge ile birlikte ‘Önleyici Vurus’ kavramının da literatüre girdigi görülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: ”The National Security Stategy of the United States of America”, The White House, Eylül 2002, (Çevrimiçi),
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf, 02 Ocak 2006.
9 Iran’ın Sii mezhebine mensup olan özellikle Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas örgütüne olan destegi bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Kenneth Katzman, “Iran:US Concerns and Policy Responces”, Congressional Research Service, 1 Kasım 2006.
10 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Philippe Le Billion, Fouad El Khatib, “From Free Oil to ‘Freedom oil’? Terrorism, War and US Geopolitics in the Persian Gulf”, Temmuz 2003, (Çevrimiçi),
http//www.epnet.com/ehost, 30 Kasım 2006.
11 Özbekistan’daki üsler daha sonra Özbek yönetiminin 2005 yılında aldıgı karar ile kaldırılmıstır.
Ayrıntılı bilgi için bakınız: “ABD Özbekistan’daki üssünü kaybetti”, CNNTurk.com, (Çevirmiçi),
http://www.cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=120970, 02 Ocak 2007.
2.2. Iran’ın Nükleer Çalısmaları ve ABD
Iran ilk nükleer çalısmalarına ABD’nin de destegi ile 1957 yılında Şah döneminde baslamıstır. Iran Islam Devrimine kadar devam eden ABD teknik yardımı ve yapılan çesitli antlasmalar, 1979 yılındaki rejim degisikliyle sona ermistir. Yeni rejimin kendi içindeki sorunları ve arkasından Irak ile yapılan uzun süreli savas nedeniyle askıya alınan çalısmalar, 1980’li yılların sonunda yeniden baslatılmıs tır13. Ayrıca Irak’la yapılan savasta Saddam’ın kitle imha silahlarını kullanması ve nükleer bomba elde etmeye yönelik çabalarının Iran’ın bu faaliyetine hız vermesine neden oldugu söylenebilir14.
Iran’ın uzun süre gizli bir sekilde çesitli batılı devletlere ait şirketlerin15 desteginde yürüttügü nükleer faaliyetleri ülkede muhalif grup olan Iran Ulusal Devrim Konseyi tarafından Agustos 2002’de dünya kamuoyuna duyurulmustur. Ardından Cumhurbaskanı Hatemi 9 Subat 2003’de yaptıgı konusmada Iran’ın uranyum zenginlestirme imkânına ve altyapısına sahip oldugunu açıklamak durumunda kalmıstır. Iran’ın nükleer çalısmalarında özellikle Rusya, Çin ve Pakistan’dan önemli destek aldıgı bilinmektedir16. Ancak Rusya’nın, ABD baskısı ve daha sonra Fransa ve Almanya basta olmak üzere Avrupa Birligi (AB) ülkelerinden gelen olumsuz mesajlar nedeniyle söz verdigi destegi saglamakta isteksiz oldugu görülmektedir17.
12 Arı, a.g.e. s.262.
13 Ayrıntılı bilgi için bakınız : Fatih Aydugan, Iran’ın Nükleer Güç Olma Politikası ve Türkiye’ye Etkileri, SAREN, Mayıs 2006, s.46-53.
14 Wyn Q Bowen, Joanna Kidd, a.g.e., s.263.
15 Bu devletler; basta Almanya, Isviçre ve Avusturya olmak üzere Avrupa’nın diger devletleridir.Bkz.: a.e., s. 262-263.
16 a.e., s. 261-262.
17 Mohiaddin Mesbahi, “Iran and Central Asia: Paradigm and Policy”, Central Asian Survey, C.XXIII, No:2, June 2004, s.112-113.
Bugün için ABD, Iran’ın nükleer silah elde etme çabalarını kesinlikle reddetmekte dir. Hafif su nükleer reaktörlerinin kullanımı hariç, Iran’ın bütün nükleer programını ve faaliyetlerini ABD’nin hedef alacagı muhtemeldir. ABD, Iran’ın nükleer enerji üretimi için hafif su nükleer reaktörlerini uygun görürken, nükleer yakıtın dıs bir kaynaktan temin edilmesi ve harcanan yakıtın tekrar ülke dısına gönderilmesini istemektedir18.
2.3. Iran ve Bölge Jeopolitigi : ABD
Iran hiç kuskusuz Orta Asya, Orta Dogu ve Kafkaslar19 gibi stratejik öneme sahip bölgelerin ortasında bulunmasının yanında, Hürmüz Bogazı20 gibi önemli bir su yolunu da kontrol etmektedir. Ülke dogal kaynaklar yönünden de çok zengindir. Dogal gaz rezervleri bakımından Rusya’dan sonra ikinci olan ülke, zengin petrol yataklarına da sahiptir21. Iran ayrıca, Orta Asya ve Hazar bölgesinin dogal kaynaklarının uluslararası piyasalara ulastırılmasında cografi yönden çok uygun bir konumdadır ve bunun bilincindedir22. Iran’ın sahip
oldugu bu jeopolitik ve stratejik üstünlük nedeniyle Orta Dogu ve Kafkaslarda etki alanı olusturmaya çalısması, Orta Dogu ülkelerine rejimini ihraç ve o bölgelerdeki Siiler aracıyla bu ülkeleri istikrarsızlastırması olasılıgı ve sonuçta Orta Asya’dan Hint Okyanusu ve Kızıl Deniz’e kadar çok genis bir alanda etki alanına sahip olması baglamında ABD’nin Iran’ı öncelikli bir tehdit olarak algılamayı sürdürecegi düsünülmektedir23.
18 Aydugan, a.g.e., s. 52.
19 Özellikle bu bölgeler petrol ve dogal gaz yönünden zenginler ve problemsiz bir sekilde uluslararası piyasaya açılmaları da ABD için ayrı bir önem tasımaktadır.
Ayrıntılı bilgi için bakınız: Bllion and Khatib, a.g.e.
20 Hürmüz Bogazı Körfezden elde edilen petrolün uluslararası piyasaya açılımındaki önemli su yollarından biridir. Yaklasık petrol arzının %90’nın buradan geçtigi bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: “Country Analysis Briefs”, Energy Information Administration, Eylül 2004, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/pgulf.html, 02 Ocak 2007.
21 Iran OPEC’in ikinci büyük petrol üreticisi ve dünya genelinde %10’luk rezervlere sahiptir. Gaz yönünden Rusya’dan sonra ikinci büyük rezerve sahiptir. Ayrıntılı bilgi için bakınız:”Iran”, Energy Information Administration, Agustos 2006, (Çevrimiçi),
http://www.eia.doe.gov/emeu/cabs/Iran/Background.html, 02 Ocak 2007. 22 Mesbahi, a.g.e., s. 122. 23 Arı, a.g.e., s.262.
Yapılan çesitli yorumlarda Iran’ın ABD tarafından hedef alınmasında en önemli sebep olarak zengin petrol rezervleri gösterilmektedir. Iran Körfez ile birlikte, petrol kaynaklarının dünya genelinde çesitlenmesine ragmen, petrol rezervlerinin % 65’ine ve üretimin de % 28’ne sahiptir24. Ancak veriler dikkatlice incelendiginde bölgeye ABD’den daha çok Avrupa ve Asya ülkelerinin daha bagımlı oldugu görülmektedir25. Muhtemelen bu bagımlı durumun, Iran için Birlesmis Milletler Güvenlik Konseyinde agır yaptırım kararı alınması
veya daha da kötüsü bir askeri operasyona kapı açılmasını engelleyecegi sanılsa da, 23 Aralık 2006 tarihinde kabul edilen 1737 sayılı Güvenlik Konseyi kararında Iran’ın nükleer çalısmalarına yönelik oy birligiyle yaptırım kararı alınmasının26 ABD’nin elini daha da güçlendirdigi söylenebilir.
3. Türkiye ve Ikili Iliskiler :
3.1. Türkiye-ABD
Türkiye ile ABD arasındaki iliskilerin temelini, 2’nci Dünya Savasının sona ermesinden sonra iki kutuplu olarak sekillenen dünyada Sovyet tehdidine karsı Türkiye’nin ABD ve Batıya dogru açılımında bulabiliriz. Savas sonrası Sovyetler üç ana istikamette yayılma çabalarına girismisti: Birincisi, Iran üzerinden Orta Dogu petrolleri ve Basra Körfezi ile Hint Okyanusu; ikincisi, Türkiye üzerinden Bogazlar, Ege Denizi ve Dogu Akdeniz; üçüncüsü ise, Yunanistan üzerinden yine Dogu Akdeniz27’dir. Sovyetlerin bu tehdidine karsı ortaya çıkan Truman
doktrini ve arkasından Marshall yardımları ile ABD’nin etki alanına giren Türkiye, daha sonra Sovyet yayılmasına karsı kurulan Kuzey Atlantik Paktı Konseyine (NATO) 1951 yılı Eylül’ünde kabul edilmistir.
24 Billion ve Khatib, a.g.e., s.28-29.
25 Ayrıntılı bilgi için bakınız: “International Petroleum (Oil) Imports and Exports”, Energy Information Administration, (Çevrimiçi), http://www.eia.doe.gov/emeu/international/oiltrade.html,
02 Ocak 2007.
26 Ayrıntılı bilgi için bakınız: “BM Iran’a Yaptırım Kararı Aldı”, BBCTurkish.com, 23 Aralık 2006, (Çevirmiçi), http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/12/061223_iran_un.shtml, 02 Ocak 2007.
27 Fahir Armaoglu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (10. Baskı), Istanbul, Alkım Yayınevi, 2005, s. 441.
Soguk Savasın sona erdigi 1990’lı yılların basına kadar geçen 40 yıllık süre içerisinde Türk-Amerikan iliskileri, 1960 yılına kadar sarsıntısız, saglam ve tam bir dayanısma gösterirken, bu tarihten sonra 1980’li yılların basına kadar inisli-çıkıslı ve bazen sarsıntılı bir dönem geçirmistir. 1960 sonrası dönem içinde ABD ile yasanan birkaç olay hem Türk toplumunda hem de politikacılarda büyük bir süphe ve güvensizlik uyandırmıstır28. Küba’da yasanan kriz ve akabinde Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesi özellikle Türk kamuoyunda büyük hosnutsuzluk yaratmıstır29. Bu olay Türk kamuoyunda, ABD’nin istedigi zaman Türkiye’nin güvenligini ve hatta varlıgını tehlikeye sokabilecek kararları almaktan çekinmeyecegi izlenimi bırakmıs; bir ikincisi ise bu hadise Amerika’nın kendi güvenlik menfaatlerini müttefiklerinin üstünde tuttugunun bir isaretini tasımaktaydı30. Ardından yasanan Kıbrıs meselelerinde ilk önce dönemin ABD Baskanı tarafından 1964’de gönderilen meshur Johnson mektubu ve daha sonra 1975-1978 arası Amerikan ambargosu, Türkiye’de ABD’ye olan süpheleri iyice arttırmıstı31.
1980’li yılların basından itibaren düzelmeye baslayan ABD ile olan müttefiklik iliskisi, 1990’ların basında Soguk Savasın sona ermesi ile yeni bir hal alarak stratejik ortaklık seklinde dillendirilmeye baslamıstır32. Ikinci Körfez Krizinde Türkiye, ABD ve Batı’nın yanında yer almıs ve askeri üsleri kullanıma açarak Irak’ın etkisizlestirilmesinde önemli bir rol oynamıstır. Ancak 1990’lı yılların basından günümüze kadar geçen sürede Türkiye’nin Irak krizi yüzünden yasadıgı maddi kaybın çok yüksek olduguna dair elde edilen veriler33 ve sonraki
dönemlerde yasanan ekonomik krizler Türkiye için ayrı bir tecrübe olmustur.
28 a.e., s.819-20.
29 Küba Füzeleri Buhranı olarak adlandırılan olayda, Sovyetlerin ABD’nden habersiz 1962 yılında Küba’ya füze yerlestirmesi sonucu çıkan krizde karsılıklı görüsmelerde Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesine karsılık Sovyetler de Küba’daki füzelerini sökmüstür. Soguk savas dönemi içindeki nükleer çatısmanın en sıcak yasandıgı olay olması açısından da önemi büyüktür. Ayrıntılı bilgi için bakınız : Armaoglu, a.e., s.602-12.
30 a.e. s.820.
31 a.e. s.819-820.
32 Aylin Güney, “An Anotomy of the Transformation of the US-Turkish Allience from “Cold War” to “War on Iraq”, Turkish Studies, C.VI, No:3, September 2005, s.145.
33 Türkiye’nin 90’lı yıllardaki Körfez krizinden 2003 yılındaki Üçüncü Körfez krizine kadarki 12 yıllık sürede olusan maddi kaybı Tayyar Arı’ya göre 50 milyar dolardır. Bkz.:Arı, a.g.e., s.442.
Üçüncü Körfez Krizi olarak adlandırılan Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından isgali öncesi Türk-Amerikan iliskilerinde bir takım sorunlar ortaya çıkmaya baslamıstır. Isgal öncesi Irak’a karsı kuzeyden bir cephe açmaya yönelik Türkiye-ABD arasında yapılan yogun ikili görüsmelerde, Türkiye’nin isteklerini34 karsılamaya yönelik ABD tarafından tatmin edici bir mesaj gelmemesi ve akabinde 1 Mart 2003 tarihinde toprakların ABD kullanımına açılmasına yönelik Mecliste yapılan genel kurul oylamasında nitelikli çogunlugun saglanamaması,
ikili iliskilerde büyük bir güven bunalımını da beraberinde getirmistir.
Belki de bundan sonra yasanan en önemli olay, Türk basınında ‘Çuval Geçirme’ olarak adlandırılan 4 Temmuz 2003 de Süleymaniye’de Türk Irtibat Timine mensup 11 personelin Amerikalılarca tutuklanması ve ancak bazı girisimlerden sonra serbest bırakılmalarıdır. Bu olayda yasananlar, özellikle Türk kamuoyunda ABD hakkında olumsuz bir imaj olusmasına neden olmustur. Bu olaylar iki ülke iliskilerindeki güven ortamına ve ittifaka 1 Mart Teskeresinden sonra çok ciddi darbeler indirmistir35. Arı’ya göre, aslında her iki taraf da iliskinin eskisi
gibi olmayacagının farkındaydı; fakat bir takım zorunluluklar ve ulusal çıkarlar, iliskilerin sürdürülmesini gerektirmekteydi36.
2.Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK....
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder