Hoşgeldin Türk Baharı! ( Veya Zavallı Türkiye'm…)
Ali TARTANOĞLU
Hoşgeldin Türk Baharı! (Veya Zavallı Türkiye'm…)
Ancak bu defa iş o kadar basit değil. Küpleri göğe kadar üst üste dizdiler, en alttakini de çektiler...
Aslında çok önce hazırlanmış ve adım adım uygulanan bir planın en kritik aşaması bu. Ama bu kez en başta Başbakanda şafak atmış görünüyor. Hemen «Yargıtay aşaması...» diyiverdi. Bülent Arınç da... Hatta iki oda bir salon bahçeli Devlet de geriye doğru şafak saymaya başlamış. Necdet Özel de...
Beklendik beklenmedik bir sürü tepki olacak... Kolay değil hepsini göğüslemek.
Çünkü bu bir adil yargılama asla değildi, kararlar, mahkumiyetler de değil. Bu bir vahşi saldırı... Kafası kızan padişahın «alın kellesini» demesinden farkı yok. Mahkeme, savcı sadece suç iddia ve isnat etti. Bırakın dört başı mamur, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat etmeyi, hiç ispat etmedi. Tersine ispattan alabildiğine kaçtı. Sadece kendi tanıklarını, sadece kendi delillerini esas aldı, bunlar da zaten hep sanıkların lehine idi. Sanık lehine deliller dosyalardan çıkarıldı, saklandı, yok edildi. Sanıklara hem «ben iddiamı, suç isnadımı ispat etmeyeceğim, sen masumiyetini ispat edeceksin» dedi; hem buna izin vermedi. Sanıkların tanıklarını dinlemedi. Bilirkişilerini dinlemedi, sanık delillerini dinlemedi, giderek konuşturmadı.
«Vurun kellesini» dedi bitirdi. Bunun için niye bu kadar bekledi mahkeme, bir tek bunu anlamadım. Üç ayda, hadi bir sende de açıklayabilirdi kararını. Çünkü karar daha ilk tutuklamalardan önce verilmişti. Bu yüzden çok eleştiri aldı. Uzun tutukluluk, diye... Hükümetten emir alıyorsunuz, diye... Sonunda güvendiği hükümet kendilerini sap gibi ortada bıraktı. En başta kendi itibarları adına mahkumiyet vermek zorunda idiler; yoksa bu kadar uzun tutukluluğu da açıklayamayacaktı.
Ordu-kuvvet komutanı orgeneralinden, oramiralinden teğmenine kadar bir kalemde 330 subay ispatlanmamış suçtan hem de en az on altı sene olmak üzere mahkumiyet aldı. Bu çok ağır bir durum... 12 Eylül generallerine doğru dürüst soru bile sorulmayan göstermelik bir dava açıyorsun, deniz feneri davasını «hokus pokus... bir varmış bir yokmuş...» yapıyorsun... MİT müsteşarını dolayısıyla başbakanı kurtarmak için kanun bile değiştiriyorsun; kendi uydurduğun delillerle bile suçluluğunu ispatlayamadığın 330 subayı ise en az 16 yıla mahkum etmekte sakınca görmüyorsun. Bu, taşınacak yük değil. Ne başbakan, ne cumhurbaşkanı, ne AKP, ne MHP, ne CHP, hatta ne BDP, ne meclis, ne kararı veren mahkeme, ne iddianameyi yazan savcılar, ne ne tipi olursa olsun uyduruk cdleri hazırlayan, imzasız mektupları, e-postaları gönderen polis-asker, ne HSYK, ne Necdet Özel, ne Ordu'nun bütünü, ne de bu ülke, bu millet taşıyabilir bu yükü... Hatta ne Fethullah, ne de Amerika... Olmaz böyle şey...
Geride daha bir sürü dava var... Ergenekon, OdaTV, Poyraz, Kafes, Andıç ve saire... N'olacak şimdi? Bunu da bir Türkiye Baharı mı sayıyorsunuz? Daha arkası var mı?..
Perinçek'e dava sonuna kadar, Balbay ve Özkan'a 16 duruşma (dört ay) yasak getirdiniz. Yani, en azından Ergenekon, en azından 4 ay daha devam mı edecek? Eninde sonunda karar günü gelecek. Sanıklardan önemli bir kısmı ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılandı. Onlara da 20'şer sene mi verilecek?
Diğer davalar?... İlker Başbuğ da mı?.. Hocalar, milletvekilleri, gazeteciler, siyasetçiler de mi?..Hiçbirinin suçunu ispat edemediniz. Savunma yaptırmıyorsunuz. Onlar için de mi «vurun kellesini» diyeceksiniz? Korkmuyor musunuz? Hele çok inanır göründüğünüz Allah'tan?.. Bu kadar can yakmaya, bu kadar ah almaya değecek neyin peşindesiniz?
Peki niye? İşte ülkenin, devletin neredeyse tamamını ele geçirdiniz. Karşınızda artık «esas duruşta topuk selamı veren» bir ordu var. Meclis sizin, hükümet sizin, sağlık, eğitim, işadamı, basın, yargı, üniversite sizin. Cumhuriyeti kör topal ettiniz, Atatürk'ün büstlerini kırardınız eskiden, şimdi elektrik direğine astınız, kitaplardan, kanunlardan, yönetmeliklerden çıkardınız. Yüzde elli oyla gubur gubur gubarıyorsunuz. Daha ne?!.. Allah'tan değil ama kullarından mı korkuyorsunuz?
Kararın açıklandığı 21 Eylül akşamı bir kanalda konuşan Kanaltürk'ün Ankara temsilcisi olduğu altta yazılı zıpır çocuk ağzından kaçırdı galiba. «Canım bir genel af çıkarılır, yaralar sarılır, temiz bir sayfa açılır...»
Yani bütün davaları mahkumiyetle bitirip sonra Öcalan dahil genel af mı çıkaracaksınız? Bu arada PKK vurmaya devam edecek, siz de «bakın olmuyor. Şu anayasa işini halledelim. Bunlara özerklik verelim, ülkeyi de İslam cumhuriyeti yapıverelim olsun bitsin... Biz de salim kafayla 2023'e ulaşalım» mı diyorsunuz?
Öyleyse niye betiniz benziniz attı? Niye hemen Yargıtay'dan, daha adil kararlardan söz ediverdiniz? (Bu bile temyizdi Yargıtay'dı derken aylar, belki yıllarca sürebilir.) Demek bu kararlar adil değil öyle mi Recep'im?
Yok Abdullah'ım, Recep'im, Devlet'im, Necdet'im, Fethullah'ım, Obama'm, bu defa attığınız taşın altında kendiniz kaldınız. Zaten Esad taşının altında eziliyordunuz. Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da bile zaten çuvallamıştınız. Tunus, Libya, Mısır sizi fazla heveslendirmişti ama burası Türkiye... Öyle sizin keyfinize göre bahar mahar anlamaz.
Zaten 70 yaşındaki adamları, 15-20 sene daha içeride tutacaksınız; oradan cenazeleri çıkacak, siz de rahat rahat yerel seçim, genel seçim, cumhurbaşkanlığı, 2023 planları yapacaksınız öyle mi?
Yapmayın, bi» sakinleşin, hırsınıza bi» dur diyin; yaptıklarınızın hiç birisi olmazsa olmaz değil. Bu ise, boyunuzdan çok büyük iş... Akrep gibi kendi kendinizi de sokarsınız, dünyayı da yakarsınız. Vazgeçin şu bütün dünyayı, bu arada Türkiye'yi döve döve demokratlaştırmaktan.
Dövmekle demokrasi bir araya gelir mi beyler!.. Ya demokrasi lafını etmeyin, ya dövmeyin. Neron Roma'yı yakmıştı, ama kendisi içinde değildi, karşıya geçip seyretmişti. Suç ve ceza şahsidir. Siz darbecileri tasfiye filan etmiyorsunuz; siz sadece bütün bir orduyu tasfiye ediyorsunuz, sözüm ona bir şüphe uğruna. Aslında siz, kendinizin de içinde bulunduğunuz gemiyi yakıyorsunuz. Yani bütün ülkeyi, hatta Obama dendikte, Suriye dendikte bütün dünyayı...
Ali TARTANOĞLU - 27 Eylül 2012
http://www.heddam.com/
Beklendik beklenmedik bir sürü tepki olacak... Kolay değil hepsini göğüslemek.
Çünkü bu bir adil yargılama asla değildi, kararlar, mahkumiyetler de değil. Bu bir vahşi saldırı... Kafası kızan padişahın «alın kellesini» demesinden farkı yok. Mahkeme, savcı sadece suç iddia ve isnat etti. Bırakın dört başı mamur, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat etmeyi, hiç ispat etmedi. Tersine ispattan alabildiğine kaçtı. Sadece kendi tanıklarını, sadece kendi delillerini esas aldı, bunlar da zaten hep sanıkların lehine idi. Sanık lehine deliller dosyalardan çıkarıldı, saklandı, yok edildi. Sanıklara hem «ben iddiamı, suç isnadımı ispat etmeyeceğim, sen masumiyetini ispat edeceksin» dedi; hem buna izin vermedi. Sanıkların tanıklarını dinlemedi. Bilirkişilerini dinlemedi, sanık delillerini dinlemedi, giderek konuşturmadı.
«Vurun kellesini» dedi bitirdi. Bunun için niye bu kadar bekledi mahkeme, bir tek bunu anlamadım. Üç ayda, hadi bir sende de açıklayabilirdi kararını. Çünkü karar daha ilk tutuklamalardan önce verilmişti. Bu yüzden çok eleştiri aldı. Uzun tutukluluk, diye... Hükümetten emir alıyorsunuz, diye... Sonunda güvendiği hükümet kendilerini sap gibi ortada bıraktı. En başta kendi itibarları adına mahkumiyet vermek zorunda idiler; yoksa bu kadar uzun tutukluluğu da açıklayamayacaktı.
Ordu-kuvvet komutanı orgeneralinden, oramiralinden teğmenine kadar bir kalemde 330 subay ispatlanmamış suçtan hem de en az on altı sene olmak üzere mahkumiyet aldı. Bu çok ağır bir durum... 12 Eylül generallerine doğru dürüst soru bile sorulmayan göstermelik bir dava açıyorsun, deniz feneri davasını «hokus pokus... bir varmış bir yokmuş...» yapıyorsun... MİT müsteşarını dolayısıyla başbakanı kurtarmak için kanun bile değiştiriyorsun; kendi uydurduğun delillerle bile suçluluğunu ispatlayamadığın 330 subayı ise en az 16 yıla mahkum etmekte sakınca görmüyorsun. Bu, taşınacak yük değil. Ne başbakan, ne cumhurbaşkanı, ne AKP, ne MHP, ne CHP, hatta ne BDP, ne meclis, ne kararı veren mahkeme, ne iddianameyi yazan savcılar, ne ne tipi olursa olsun uyduruk cdleri hazırlayan, imzasız mektupları, e-postaları gönderen polis-asker, ne HSYK, ne Necdet Özel, ne Ordu'nun bütünü, ne de bu ülke, bu millet taşıyabilir bu yükü... Hatta ne Fethullah, ne de Amerika... Olmaz böyle şey...
Geride daha bir sürü dava var... Ergenekon, OdaTV, Poyraz, Kafes, Andıç ve saire... N'olacak şimdi? Bunu da bir Türkiye Baharı mı sayıyorsunuz? Daha arkası var mı?..
Perinçek'e dava sonuna kadar, Balbay ve Özkan'a 16 duruşma (dört ay) yasak getirdiniz. Yani, en azından Ergenekon, en azından 4 ay daha devam mı edecek? Eninde sonunda karar günü gelecek. Sanıklardan önemli bir kısmı ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılandı. Onlara da 20'şer sene mi verilecek?
Diğer davalar?... İlker Başbuğ da mı?.. Hocalar, milletvekilleri, gazeteciler, siyasetçiler de mi?..Hiçbirinin suçunu ispat edemediniz. Savunma yaptırmıyorsunuz. Onlar için de mi «vurun kellesini» diyeceksiniz? Korkmuyor musunuz? Hele çok inanır göründüğünüz Allah'tan?.. Bu kadar can yakmaya, bu kadar ah almaya değecek neyin peşindesiniz?
Peki niye? İşte ülkenin, devletin neredeyse tamamını ele geçirdiniz. Karşınızda artık «esas duruşta topuk selamı veren» bir ordu var. Meclis sizin, hükümet sizin, sağlık, eğitim, işadamı, basın, yargı, üniversite sizin. Cumhuriyeti kör topal ettiniz, Atatürk'ün büstlerini kırardınız eskiden, şimdi elektrik direğine astınız, kitaplardan, kanunlardan, yönetmeliklerden çıkardınız. Yüzde elli oyla gubur gubur gubarıyorsunuz. Daha ne?!.. Allah'tan değil ama kullarından mı korkuyorsunuz?
Kararın açıklandığı 21 Eylül akşamı bir kanalda konuşan Kanaltürk'ün Ankara temsilcisi olduğu altta yazılı zıpır çocuk ağzından kaçırdı galiba. «Canım bir genel af çıkarılır, yaralar sarılır, temiz bir sayfa açılır...»
Yani bütün davaları mahkumiyetle bitirip sonra Öcalan dahil genel af mı çıkaracaksınız? Bu arada PKK vurmaya devam edecek, siz de «bakın olmuyor. Şu anayasa işini halledelim. Bunlara özerklik verelim, ülkeyi de İslam cumhuriyeti yapıverelim olsun bitsin... Biz de salim kafayla 2023'e ulaşalım» mı diyorsunuz?
Öyleyse niye betiniz benziniz attı? Niye hemen Yargıtay'dan, daha adil kararlardan söz ediverdiniz? (Bu bile temyizdi Yargıtay'dı derken aylar, belki yıllarca sürebilir.) Demek bu kararlar adil değil öyle mi Recep'im?
Yok Abdullah'ım, Recep'im, Devlet'im, Necdet'im, Fethullah'ım, Obama'm, bu defa attığınız taşın altında kendiniz kaldınız. Zaten Esad taşının altında eziliyordunuz. Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da bile zaten çuvallamıştınız. Tunus, Libya, Mısır sizi fazla heveslendirmişti ama burası Türkiye... Öyle sizin keyfinize göre bahar mahar anlamaz.
Zaten 70 yaşındaki adamları, 15-20 sene daha içeride tutacaksınız; oradan cenazeleri çıkacak, siz de rahat rahat yerel seçim, genel seçim, cumhurbaşkanlığı, 2023 planları yapacaksınız öyle mi?
Yapmayın, bi» sakinleşin, hırsınıza bi» dur diyin; yaptıklarınızın hiç birisi olmazsa olmaz değil. Bu ise, boyunuzdan çok büyük iş... Akrep gibi kendi kendinizi de sokarsınız, dünyayı da yakarsınız. Vazgeçin şu bütün dünyayı, bu arada Türkiye'yi döve döve demokratlaştırmaktan.
Dövmekle demokrasi bir araya gelir mi beyler!.. Ya demokrasi lafını etmeyin, ya dövmeyin. Neron Roma'yı yakmıştı, ama kendisi içinde değildi, karşıya geçip seyretmişti. Suç ve ceza şahsidir. Siz darbecileri tasfiye filan etmiyorsunuz; siz sadece bütün bir orduyu tasfiye ediyorsunuz, sözüm ona bir şüphe uğruna. Aslında siz, kendinizin de içinde bulunduğunuz gemiyi yakıyorsunuz. Yani bütün ülkeyi, hatta Obama dendikte, Suriye dendikte bütün dünyayı...
Ali TARTANOĞLU - 27 Eylül 2012
http://www.heddam.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder