27 Mayıs 1960 darbesinin ertesinde kurulan İnkılâp Mahkemeleri her ne kadar tatbik imkânı bulamamışsa da İstiklal Mahkemeleri tipinde olağanüstü bir mahkemeydi. Milli Birlik Komitesi’nin kendini “anayasa koyucu” addedip çıkardığı 12.6.1960 tarihli 1 numaralı kanun olan “1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Kaldırılması ve Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun”un 6. maddesinde “Sakıt Reisicumhur ile Başvekil ve Vekilleri ve eski iktidar mebuslarını ve bunların suçlarına iştirak edenleri yargılamak üzere bir ‘Yüksek Adalet Divanı’kurulur” denilerek Yüksek Adalet Mahkemesi’nin kurulacağı ifade edilmişse de, gerek bu kanunda ve gerekse de sair anayasal nitelikli düzenlemelerde başkaca herhangi bir olağanüstü mahkeme kurulacağına dair bir atıfta bulunulmamıştı.
Ancak Cemal Gürsel’in darbenin belli bir gruba yapılmadığı ve kardeş kavgasına son verilmesi için bu eyleme girişildiği beyanının toplumda makes bulmaması, bazı CHP’lilerin azgınlığı ve Demokrat Partililere reva görülen muamelelerin toplumsal tepkiye yol açacağı endişesiyle ve hassaten Demokrat Parti mensuplarının yargılanması için münasip görülen Yassıada’nın hacminin de dikkate alınmasıyla, 3 sayılı kanunla kurulan, 54 ve 56 sayılı kanunlarla tadil edilen Yüksek Adalet Divanının Muhakeme Usulüne Ait Geçici Kanun hükümlerinden daha ağır olan 62 sayılı ve 18.8.1960 tarihli İnkılâp Mahkemeleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır.
İnkılâp Mahkemeleri Hakkında Kanun’un hükümlerine göre bu mahkemelerin kelimenin tam anlamıyla İstiklal Mahkemeleri niteliğinde olduğu söylenebilir.
Kanunun 1. maddesine göre bu mahkemeler, İstiklal Mahkemelerinde olduğu gibi yeteri kadar sabit ve gezici mahkemelerden teşekkül edecektir.
Kanunun 2. maddesinde mahkemelerin bir başkan ile iki üye ve bir savcıdan teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Bilindiği üzere İstiklal Mahkemelerinin üye yapısı da bu şekildedir. Ankara İstiklal Mahkemesi Kel Ali (reis), Kılıç Ali (üye, ilk kuruluşta reisti), Reşit Galip (üye) ve Necip Ali (savcı)’den müteşekkildi.
Kanunun 3. maddesinde İnkılâp mahkemelerinin görevleri tadat edilmiştir. Buna göre İnkılâp Mahkemeleri, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan devletin şahsiyetine karşı suçları; yani devletin arsıulusal şahsiyetine karşı suçları, devlet kuvvetleri aleyhine işlenen suçları, bu kapsamda teşekkül halinde işlenen suçları; suç işlemeye tahrik, korku ve panik yaratma amacıyla tehdit suçlarını, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirme suçlarını işleyenleri; ayrıca Devlet Başkanının veya Türkiye Cumhuriyeti Milli Birlik Komitesi üyelerinin veya Bakanların şahıslarına karşı her ne suretle olursa olsun kavlen (sözle) veya fiilen tecavüz edenleri; bu sayılanlar haricinde, Millî İnkılâp hareketine ve esaslarına karşı ve bunlara zarar verebilecek şekilde her ne surette olursa olsun propaganda yapanları veya telkinde bulunanları veya haber yayanları veya nakledenleri veya herhangi bir faaliyette bulunanları yargılayacaktır. Yine aynı madde hükmüne göre bu kanunun tatbikinde sıfat ve memuriyetler nazara alınmayacaktır.
Kanunun 4. maddesinde işlenen suçların cezası tayin edilmiştir. Buna göre bu suçları işleyenler, fiil teşebbüs halinde kalsa dahi 5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılacaktır. 4. maddenin 2. fıkrasındaki hüküm ibretliktir ve İstiklal Mahkemelerinden esinlenmiştir. Bu fıkraya göre “vahim hallerde ölüm cezası hükmolunur”. Ayrıca bu suçların Türk Ceza Kanunu’nda tayin edilmiş cezası daha ağırsa o hükümler tatbik edilecektir.
Kanunun usul hükümleri faslının 5. maddesinde İnkılâp Mahkemelerince, 3005 sayılı kanun, yani suçüstü hükümleri uygulanacaktır.
Kanunun 6. maddesi de yine İstiklal Mahkemelerinden mülhemdir. Bu maddeye göre savcı, tahkikatın icrası ve ikmali zımnında sorgu hâkiminin tüm yetkilerine sahiptir. Tevkif (tutuklama) ve tahliye kararları tasdike tabi değildir. Tevkif kararlarına karşı vuku bulacak itirazları başkan karara bağlar ve bu karar kesindir. Ancak sadece savcının takipsizlik kararı mensup olduğu mahkeme başkanının tasdiki ile tekemmül eder.
Kanunun 8. maddesi aynen İstiklal Mahkemelerinden kopyadır. Bu madde hükmüne göre “ İnkılâp mahkemeleri kararları kesindir. Ancak savcı ve maznun tefhim tarihinden itibaren 3 gün içinde, mahkemeden, kararın tekrar gözden geçirilmesini talep eder”. Malum olduğu veçhile ünlü bir İttihatçı da İstiklal Mahkemesinin hapis kararına itiraz etmiş, itiraz üzerine de “Aliler Divanı” hapis kararını idama tahvil etmiş ve bu İttihatçı asılmıştı.
Kanunun 10. maddesine göre bütün makam ve memurlar, hassaten bütün silahlı kuvvetler ve zabıta makam mensupları, bu mahkemeler savcılarının tahkikat, takibat veya infaza ilişkin emirlerini yerine getirmekle ödevlidir. Aynı maddenin 4. fıkrasına göre “bu emirleri yerine getirmeyenler hakkında fiil kasten işlendiği takdirde 5 yıla kadar ağır hapis, ihmal ile işlenmiş ise 5 yıla kadar hapis cezası hükmolunur”.
Kanunun 11. maddesine göre bu mahkemelerin hâkim ve savcı dışındaki tüm personeli ve hizmeti Milli Birlik Komitesi Sekreterliğinin tasvibiyle Devlet Teşkilatından temin olunacaktır.
Kanunun 14. maddesine göre de bu mahkemelerin faaliyetine Millî Birlik Komitesinin kararı ile son verilecektir.
İnkılâp Mahkemeleri, tartışmasız İstiklal Mahkemelerinden mülhemdir. Bir eşkıya güruhu Yüksek Adalet Divanı ile yetinmemekte, bir de eğer millet darbeye, darbecilere karşı gelirse veya onlar hakkında bir şikâyet, itiraz ve memnuniyetsizlikte-velev kavlen olsun- bulunursa onları yargılamak için de bir olağanüstü mahkeme kurmaktadır. Her ne kadar Türk Milletinin bu gibi olaylarda tepkisel bir çıkışına tesadüf edilmemişse de, Demokrat Parti’nin sosyal tabanı gereği böyle bir endişenin darbecilerde varit olduğu gözlemlenmektedir. Ancak darbecilerin endişeleri vuku bulmamış, bu mahkemeler hakkında mufassal bir kanun çıkarılmasına rağmen tatbik ihtiyacı hâsıl olmamıştır.
27 Mayıs darbesi özgürlükçü değil, milleti hedef alan, onu sindirmeyi ve korkutmayı şiar edinen faşist bir harekettir. Yassıada rezalet ve melanetleri ölçü alındığında eğer darbecilere karşı kitlesel bir eylemde bulunulsaydı ve gazetelere yansıyan münferit hadiseler belli bir yoğunluğa baliğ olsaydı, hiç kuşkusuz bu kanun hükümleri aynen uygulanırdı.
İsmail Küçükkılınç
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder