O HEP
YAŞAYACAK,
Yekta
Güngör Özden
Erkin
Yurdakul ayrılığı seçti. Zamansızdır her ölüm. Doğanın alıp götaürmesi ayrı,
yapacak bir şey olmuyor. Ama kendisi sonsuzluğu yeğleyenler için yoğun
düşüncelerde boğar gibi oluyor insanı. Bir uyarı mıdır, bir çağrı mıdır, bir
tepki midir, bir kurtuluş mudur? Niçin ve neden, olur mu, olacak şey mi? diye
kendi kendinizi sorguluyor, başkalarını eleştiriyor, ölüme isyan ediyorsunuz.
Kabullenmek, katlanmak istemiyorsunuz. Değişik durumlarda kimleri sonsuza
uğurladık, yine de alışamadık bu tür dönüşsüz ayrılıklara. Erkin Yurdakul’un
bizleri bırakıp gitmesini hiçbir haklı nedene bağlamıyoruz. Ama o
söyleyebilse, kimbilir neler anlatacaktı. Kırgınlıkları, düş kırıklıklarını,
haksız ve ölçüsüz işlemleri, sorunları, çözümsüzlükleri, neler neler. Kimler
onun düşünce ve duygu ağırlığına neden oldu? Sıralansa o kadar çok sorumlu
saptanır ki. Aslında toplumdaki bir aykırılığın, bir olumsuzluğun birden çok
sorumlusu vardır. Gerçekte herkes sorumludur. Erkin kendi kendine kıymadı.
Ona toplum kıydı, bunu demek istiyorum. Giderek artan olumsuzluklar,
birbirine eklenen kötülükler, bozukluklar onun genç ruhunda yangın yarattı.
Başka bir açıklaması güç bu olayın. Psikiyatristler, yakınları, arkadaşları
çeşitli olasılıklar üzerinde durabilirler. Hepsinin özeti, hepsinin sonucu
hepimizin ortak sorumluluğudur. Yaptıklarımız, yapmadıklarımız. İyisiyle,
kötüsüymle. Erkin’i sonsuza uğurladıktan sonra insanlıklarını, terbiyelerini
yitirmiş kimileri neler söyleyip yazdılar. Çalışkan, özverili, yürekli,
duyarlı, yurtsever ve Atatürkçü bir gencin yitirilmesinin acısı ve ağırlığı
herkesin yüreğine oturmak gerekirken kimileri sevindi sanki. Böylesine
bağımlılık, böylesine karşıtlık ve böylesine katılık uygar bir kişilik
belirtisi değildir. Toplum çarkının bir dişi kırılınca öbürleri de
etkisizleşir. Medyanın büyük bir kesiminin terör aygıtı gibi çalıştığı,
bağımsızlığın, ulusallığın, onurun sayğınlığının, tüm değerlerin gözardı
edilip yalanın, tersbiyesizliğin, uyduluğun, uşaklığın, satılmışlığın,
sapkınlığın ve alçaklığın sergilendiği günümüzde Erkin Yurdakul gibi
gençlerin çoğalmasını isteyecek yerde azalmasını gülümseyerek karşılayanların
düzeysizliği daha ağır ve acı geliyor.
Erkin’i
iki ya da üç kez gördüm. Bir kez ya konuştum ya el sıkıştım. Arkadaşlarının
içinde güleryüzlü duruşuyla belleğimde kalmış. Temiz, çalışkan Atatürkçülüğü
sözde bırakmayıp geleceklerini gözardı edercesine özverilerle yaşama geçiren
gençleri desteklemek benim için kaçınılmaz bir görevdi. Hiçbir ayrıntı
konuşması yapmadan, hiçbir koşul öne sürmeden, tümüyle özgür biçimde
istediğimi yazabileceğimi söylediler. Benden yazı isteyenlerin yazılarımın
arkasını dosyalarında unuttuklarını söyleyip yayınlamamalarını, yazılarımın
başlığını ve kimi söylediklerimi değiştirmeleri, sonundaki bir buçuk sayfalık
vurgulama bölümünü kesmeleri birlikteliğimizi engellediği için gençlerin
dürüstlüğünü yeğleyip koşullarım elverdikçe yazı veriyorum. Neler
yakıştırmadılar, neler söylemediler ki. Öyle çirkin olaylar uydurdular ki
ülkemi sevmesem heryerden çekilir, herşeye kapımı kapar izleyici olmayı
yeğlerdim. Gençlerin çalışma gücünü kıracak her yola başvuruluyor. Oysa onlar
bizim geleceğimiz. Yanlışlıkları varsa uyaracak, örnek davranışlarla onlara
uygun olanı gösterecek, bizi geçmelerine çalışarak yükümlülüğümüzü yerine
getireceğiz. Onları susturmak, güçlerini kırmak, geleceklerini karartmak
kıyıma girişircesine saldırmak gerçekte kendimize düşmanlıktan başka bir şey
değildir. Kendi yanlışları ve yanılgılarında direnenler onları araç gibi
kullanarak ayrılmalarını, karşıtlıklarını körükleyerek ülkeye kötülük
etmektedirler. Gençleri kazanarak gücümüzü artırmak en yararlı yöntemdir.
Kızlarımızı sıkmabaştan, kadınlarımızı çarşaftan, erkeklerimizi sarık ve
cübbeden, kötü sakaldan kurtaramadıkça cemaat-ümmet yerine ulusal yapıyı
benimsetemedikçe, tarikat üyeliği yerine yurttaşlığı getirmedikçe, aklı
inancın önüne geçirmedikçe neye yarar Atatürkçü kuruluşlar? Birbirleriyle
konuşup birbirlerini alkışlamak neyi kurtarır? Erkin Yurdakul ve
arkadaşlarının özverili çabaları kaç kişide, kaç kuruluşta var? İl il, ilçe
ilçe, ev ev dolaşarak yayınlarını dağıtan, tam bağımsızlık, ulusallık,
çağdaşlık için çırpınan gençleri nasıl sevmez, nasıl desteklemezsiniz?
Siyasete egemen magazin medyasının sergilediği görüntüler ortada. Erkin de
eğlenmeyi seçebilirdi. Aile desteğiyle gece gündüz dolaşabilirdi. ABD kendi
çıkarı için Irak’ı işgal etmiş, kürtleri kullanarak Türkiye’ye gözdağı
veriyormuş, AB Yunan-Rum yandaşlarıyla anlaşmalara aykırı biçimde Güney
Kıbrıs’ı üyeliğe alıyor, Fogg çocuklarıyla birlikte Türkiye’yi dışlıyor, yeni
ödünlerle zayıf düşürmeye çalışıyor, sözde dostlar, sözde Ermeni soykırım
tasarılarıyla amaçlarını açıklıyor, siyasal iktidar bunlara koşut gidişiyle
Cumhuriyet’in temel niteliklerini yıkmaya uğraşıyor, bunlara boşverip keyfine
bakabilirdi. Kıbrıs satılıyor, Türkiye kiraya veriliyor, Atatürk ve Silahlı
Kuvvetler karalanıyormuş, yurtsever olmasaydı, insan olmasaydı Erkin’i
ilgilendirmezdi. Ama yurttaşlık duyarlılığı, gençlik coşkusu onu sorumlu
kıldığı için görev üstlendi. Gençliğin temiz ve özgür sesini tüm gücüyle
duyurmak için çıkarılan gazetenin yönetimini üstlendi. Bu oldukça güç iş,
herhalde ona çok şeyler öğretti. Medyada kimlerin ne için neler yaptığını,
dünkü Irak şahinlerinin bugün nasıl iktidar goygoyculuğunda yarışa
giriştiklerini, tam bağımsızlıkçı, barışseverlerin haklı çıkması üzerine
şimdi onların olmadık nedenlerle nasıl karalamaya uğraştıklarını gördü. Bir
kaç gazetede bir iki yazar dışında olumlu hiç bir belirti bulamamanın
ağırlığını taşıdı.
Bunlara yürek güç dayanır.
Yıllardır
(elli yıla yaklaşıyor) Atatürk İlkeleri, özellikle laiklik konusunda bildiğim
doğruları vurgulayarak uyarılarda bulunuyor, Allah’a, peygambere, dinlere,
dinsel görevlere, tapınma yerlerine, kutsal kitaplara inançlara hiç bir
olumsuz söz söylemeden öneri, dilek ve eleştirilerimi açıklıyorum. Kınamam
inanç sömürüsü, bilgi karşıtlarınadır. İnsan hak ve özgürlüklerini, çoğulcu,
katılımcı, kurallar ve kurumlar düzeni olan demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü
savunuyorum. Aşiret, cemaat, tarikat yapısına, özetle feodaliteye, diktaya
her türlü sömürüye, teröre, mezhepçiliğe ve ayrımcılığa karşı olduğumu da
belirtiyorum. Bu bağlamda kürtçülüğü tüm sakıncalarıyla büyük tehlikelerden
biri sayıyorum. Bu tutumumun bana verdiği, vereceği zararları da biliyorum.
Ama kimler ne yalanlarla, ne iftiralarla saldırıyor bilemezsiniz. Karşı
olduğum davranışlar ve akımlarla birlikte gösterenler mi yok? Piskopatlığın
kesin belirtilerini ortaya koyarak başkalarının sözlerini bana bağlayanlar mı
yok? Benim özür dileyip bağışlanmamı, hor görülmemi isteyerek örnek olarak
aktardığım başkalarının çirkin sözlerini benim söylediğimi ileri süren
aymazlar, sapkınlar türedi. Atatürk’ün annesi ve kendisi için ortalıkta
dolaştırılan uydurma Selanik Asliye Hukuk Mahkemesi kararını yayanlar için
Atatürk’ü özetle tanımlayıp değerini belirttikten sonra “böyle büyük bir
insana karşı bunları yapanların ya sütü, ya kanı, ya mayası bozuktur” sözümü
“halkına küfreden adam” diye sunan yazar çıktı. Üstelik patronu bana
katılarak “evet bozuktur” diyen bir gazetenin laiklik karşıtı tetikçisi,
neler neler. Bu örnekler Atatürkçü aydınların karşılaştığı olumsuzlukları
ilgililerin düşünmesi için verdim. Kişisel ve kurumsal bağlamda söylenecek o
kadar çok şey var ki yazılara sığmaz.
Erkin ne
düşündü de aramızdan ayrıldı kestirmek güç. Ama bu yazımda geçen kimi
olumsuzlukların onu etkilediği bir gerçek. Düşünmesi, kendini sorgulaması,
utanması gerekenler olacaktır. Böyle mi olmalıydı? Tanrı onu ışıklar içinde
yatırsın. Arkadaşları yollarında yılmadan aşamalar kazandıkça onun ruhu
gönenecektir.
|
22 Şubat 2015 Pazar
O HEP YAŞAYACAK,
Etiketler:
O HEP YAŞAYACAK,
Yekta Güngör Özden
BİLGİ EDİNMEMİZİ SAĞLAYAN HER KİTAP. HABER, BİLGİ, BELGEYİ OKUMAK DEĞERLENDİRMEK,
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder