Avutma, Oyalama, İkilem
Yekta Güngör Özden
Siyaset ve medya gerçekleri halktan gizliyor
Avutup oyalayarak, aldatıp yanıltarak yol almaya çalışanlar gerçekten korkuyorlar, çekiniyorlar ve kaçınıyorlar. Doğruları tartışmak, dayanakları ortaya koymak işlerine gelmiyor. Hemen bağırıp çağırmaya, haksızlığa uğramış görünümü içinde siteme, ilgisiz konulara geçip savuşturmaya, dahası terbiyesini bozup yalanlar üreterek karalamaya çabalıyorlar. Orada bulunmayanlar iletilenlerle, kendilerine anlatılanlarla ya da okuduklarıyla yetinmek zorunda kaldıklarından gerçek, çoğu zaman, gürültüye gidiyor. Oysa en doyurucu düşün gıdası gerçektir. Bilim, gerçeği arayan, bulmayı görev edinen uğraş değil midir? Günümüz siyaseti iç ve dış olaylarda giderek bozulan medya kesiminin desteğiyle gerçekleri halkın gözünden ve bilgisinden kaçırmakta, işine geldiği gibi sunmakta ve tanıtmakta, demokrasinin en doğal yansıması ve gereği sayılan çoğulculuk ve katılım bu nedenle anlamından uzaklaşmaktadır. Eğitimden kaynaklanan sakıncalar da giderek büyümekte ve artmakta, insana bağlı olan kurumlaşmalarla oluşumlar özlendiği biçimde gerçekleşmediğinden düşkırıklığı yayılmaktadır. Güven duygusundaki çözülme, toplumsal yapının en yıkıcı olumsuzluğudur.
Türkiye’siz Kıbrıs, Kıbrıs’sız Türkiye Çözüm değil, Çökümdür
Yurtsever, gerçek demokratların Kıbrıs konusundaki haklı kaygılarını giderecek olumlu bir gelişme yoktur. Türk ve Rum halkını barış içinde yaşatacak gerçekçi, onurlu, eşitlikte ödünsüz bir çözümü kim istemez? Barış, en iyi zaferdir. Olmayan ve olması kuşkulu, kimi koşullara bağlı zamansız “Zafer” çığlıkları, siyasal iktidarla yandaşı beslemelerin AB ve ABD dayatmalarına boyun eğip Denktaş’ı karalayarak verecekleri Kıbrıs için şimdiden kamuoyunu hazırlama çabalarıdır. İçimizdeki çürüklerin çıkarları nedeniyle katlandıkları ve koştukları sözde çözüm önerileri Yunanistan’a peşkeş çekmekten başka bir şey değildir.
Kıbrıs’ın elden çıkarılışının olağan gösterilmesi oyunlarına başlanmıştır. Kıbrıs’ta yıllardır yaşanan barışı ortadan kaldıran, yeni kavgalara, savaşa, yalnızlık ve tükenmişliğe yol açan anlaşma(!)ya hiçbir aklıbaşında insan, hiçbir yurtsever katılamaz. Sonucu Annan’ın İngiltere kaynaklı plânına ve oluruna bırakan gelişmeler sevinilerek izlenemez. Türkiye’siz Kıbrıs, Kıbrıs’sız Türkiye çözüm değil, çökümdür. İleri değil, geri gidilmiştir. Uzlaşma, denge, adaletle değil, ödünlerle görüşmeler sürüyor. Seçim kazanımı gözetilerek halka başarılı gösterme yöntemleri, şamatayla, sataşmayla, yakışıksız sözler ve yanıtlarla geliştirilmektedir. Geleceğini AB’ye girmeye bağlayan, AB dışında kalmayı, görüşme tarihi alamamayı kendisi için yıkım bilen iktidar, gerekirse, Kıbrıs’ı vermeye dünden râzıdır. Denktaş’ın rol yaptığını ileri sürecek kadar yabancılaşan, Yunan çıkarlarını Yunanlılardan çok savunan ver-kurtulcu ve satıcılar, iktidar şakşakçılığıyla kendilerinden geçmişlerdir. Yunanistan’ın sevinci, son günlerde Ege koşulunu gündeme getirmesi bile bu aymaz, sapkın ortaklığını uyarmıyor, utandırmıyor. İktidara tutumuyla genelde büyük ölçüde destek olan, bugünkü Başbakana konumunu sağlayan anamuhalefet partisinin Kıbrıs konusundaki tutumuna da katlanamıyorlar. Kıbrıs konusunda Milli Güvenlik Kurulu açıklamasıyla öğrenilen görüşmelere, Denktaş’ın katılmasıyla yapılan Çankaya Zirvesi’ndeki kararlara aykırılığı belirgin Tayyip Erdoğan konuşmaları, “Yol haritasını verdik, aykırı davranırsa zararı KKTC’nindir” içerikli tehdidi ilginçtir. AB’ye ve ABD’ye hoş görünmek için herşeyi verebileceğini bildirenleri Hıristiyan Demokratların karşı çıkışları, özel konum önerileri de etkilemiyor. Dışarda lâiklik nutku atanların içerdeki tersine direnişleri AB yolunun dikenli olduğunu, bunları da kendilerinin yarattığını yine kendilerinden başka bilmeyen kalmadı. Irak fiyaskosu gibi Kıbrıs fiyaskosu yaşanacak, bunu AB fiyaskosu izleyecek görünüyor. Yanılmayı isterim. “Kıbrıs gitti, medya bitti.” olmamasını dilerim.
Ne günlere, kimlerin eline kaldık?
Atandığı yerde ilk işi kurumunda mescit açmak, peşinden hemen Hac’ca gitmek olan emniyet müdürü, yaygınlaşarak hızlanan kadrolaşma, dışardan atamalar, işsizliği giderecek yatırımlara olanak tanımayan bütçe, kamu yönetimi yasası ile yerel yönetimler tasarısında direnme, Anayasa değişikliğini yama biçiminde ve özel amaçla gündeme taşıma çabaları, “Yargıçlara rüşvet vermeyin” önerili hutbe, sıkmabaş için mesleğinden vazgeçen kadınlar, öğrenimini perukla yapan genç kızlar, varlığını din sömürüsüne bağlayan siyaset neyin göstergesidir? Kıbrıs görüşmelerini büyüterek Lozan’ı küçümseme aşağılıkları, orgenerallere güvenlik konusunda akıl verme gülünçlükleri birbirine eklenmektedir. Ne günlere, kimlerin eline kaldık? Aydın geçinen kimilerinin soyut demokrasi anlayışı, gerçekleri gözardı edip demokrasi karşıtlarına güç veren tutumları gerçekçileri düşündürmelidir. Dinsel dayanak, devletle din birlikteliği, din yandaşlığı ve ayrıcalığı çağdaş bir devlet yapısı, gerçek bir demokrasi için asla söz konusu değilken “Modern islâm devleti, çağdaş müslümanlık, müslüman demokratlık” nitelemeleri oldubittiye alıştırmalar türünde yinelenmektedir. Lâikliğin, hukukun, devletin, demokrasinin, dinin anlamını kavrayamayanların kışkırtması da sürmektedir. Kolluk güçlerinin şeriatçılarla şeriatçı olmayanlara karşı yanlı davranışı açıktır. Son günlerin Konya depremi, İstanbul kışıyla açığa çıkan boşlukları, yerlerinde inatla tutulan bir iki köktendinci müsteşara verilen destek ve yerel yönetim seçimlerinde aday gösterilenlerle iyice açığa çıkmıştır. İktidar partisinin kadın aday yaklaşımı amacından ve takiyyeden dönmediğinin, değişmediğinin göstergesidir. Tarikat üyeliğini benimsemediğini açıklayan iktidar üyelerini toplum duymak, görmek, bilmek istemektedir. Rüşvetle ilgili basın derlemeleri korkunçtur. AB ve ABD’ye yaranma amaçlı konuşmalar, tutumlar içte ve dışta birçok yıkıntıya neden olmuştur.
Uzanları çökertme harekâtı zorbaca ve yerel seçimlerde güç kazanma amaçlı
Son günlerin en sakıncalı olayı Uzan’lar için yürütülen yanlı, hukukdışı, Anayasa’ya aykırı uygulamadır. Siyasal öçalma, susturup sindirme, dışlayıp etkisiz ve geçersiz kılma amaçlı “çökertme harekâtı” yerel seçimleri ne pahasına olursa olsun kazanıp daha çok güç kazanma girişiminden başka bir şey değildir. Kamunun çıkarı gözetilseydi aynı durumda olanlara da aynı işlem uygulanırdı. Hukuku dışlayarak sonuç almak, zorbalıktır.
Tayyip’in ABD gezisi fiyasko
ABD kürtçülere desteğini sürdürmekte, Türkmenler için karanlık artmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisi de fiyaskodur. Alınan, kazanılan hiçbir şey yoktur. Fransa’daki sıkmabaş yasağı kararını Almanya ve öbür AB üyesi ülkeler izlediğinde durum daha iyi anlaşılacak, aldatılan kızlarımızın yitirdikleri zamanın giderilmesi birçok özveriyi gerektirecektir. Lâikliğin demokrasinin kaynaklarından biri, hattâ başlıcası olduğunu benimsemedikçe ilerlemenin, inanç sömürüsünü önlemenin olanağı yoktur. Yürürlükten kaldırılan Medeni Yasa’nın önsözünü anımsamak yeter. Bu anıtı bile yıktılar. Gerçek din ve vicdan özgürlüğüyle, bu özgürlüklerin güvencesi olan lâikliği benzersiz güzellikte ve doyurucu düzeyde anlatan önsözü gerici çığırtkanların desteğiyle kestiler. Nasıl üzülmezsiniz? İçerdeki uygulamayla bağdaşmayan dışardaki sözlere kim inanır?
Alnım açık, yüzüm ak
Gerçek yurtseverlerin, gerçek Atatürkçülerin, gerçek aydınların dağınıklığı sürmekte, kendilerini göstermek için gündemde tutmak, öne geçmek isteyenlerin kurumlarını gözardı eden kişisel amaçlı oyunları yeni örnekleriyle izlenmektedir. Bu arada kimi aydınlarımızın kötüye giden durumları önlemek amacıyla yeni yapılanmalar düşündükleri, kimi hazırlıklara giriştikleri duyulmaktadır. Yıllardır uğraş verdiğimiz birliktelik sevindirici olmakla birlikte katılacak kimi kuruluş ve kişilerin umutkırıcı olduğunu belirtmeyi yararlı buluyorum. Yöntem yanlışlıkları, akçalı desteklerin getireceği sorunlar da ayrı. Siyasal gücü kazanmak, etkilemek amaçlanmalıdır.
“Önce insan” sözümü ve “Ne altın gemi, ne gümüş gemi, dost gemisi!” sözünü yineliyorum. İlkeli, tutarlı, gerçekçi ve içtenlikli insanlar toplumun en sağlıklı, en güvenilir dayanağıdır. Bencil, tutkusu usunun üstünde, usu sakıncalı ilişki ve işlemlerde, doyumsuz, ölçüsüz, sınır tanımaz kimselerle birlikte olunamaz. Yalanlar, yakıştırmalar sürüyor. İktidara yaranmak için gerçekdışı yazılarını çirkinliklerle dolduranlar aynada yüzlerine nasıl bakıyorlar, şaşılır. Lâik olmamakla övünmeye çalışan zavallılar Tayyip Erdoğan’ın lâikliği araplara bile önermesinden sonra sanırım önlerde koşturacaklardır. Her söze yanıt vermenin gereksizliği açıktır. Görevimde, önce de belirttiğim gibi, meslek gereklerine yargıçlık niteliklerine aykırı hiçbir tutumum olmadı. Anayasal ilkeleri ve nitelikleri savundum. Buna karşın siyasal çabam olduğu, amacım olduğu, hattâ yerel seçimlerde Ankara Büyükkent Belediye Başkanlığı’na CHP’den aday olacağım yazıldı. Sormak, araştırmak, öğrenmek, gerçeği duyurmak düşünülmeden. Gülüp geçtim. Yalanların, yakıştırmaların, çirkinliklerin, pisliklerin, terbiyesizliklerin, oyunların, dalaveraların, düzenbazlıkların, sakıncalı ilişki ve işlemlerin, ikiyüzlülüklerin, dönekliklerin, güvensizliklerin ve aşağılıkların hiçbir zaman yakınında durmadım. Elime çok istememe karşın boya kalemi alamadım ama kaşlarımı boyadığımı yazdılar. Oysa, boyasam saçlarımı boyarım. Hiçbir akçalı işlem yetkilisi/olmamama karşın, depo memurluğu yapmamama karşın çirkinliklerle ilişkilendirmek istediler. Beni sevmeyen, benim de olumlu düşünmediğim kimileriyle birlikte gösterdiler. Özetle, kötülemek, karalamak, ulus katında aşağılamak için her şeyi yaptılar. Bir şiirimde yazdığım gibi:
“Dumansız dağ gibiyim
Nereden bakarsan bak Alnım açık, yüzüm ak”
diyerek halkımın içinde onların sevgi ve saygı dolu yaklaşımlarıyla yaşamımı sürdürüyorum. Kötülüklerin uzağında kalmakla mutluyum. Kimseyi aldatmadan, yanıltmadan, oyalamadan, kendisi için bir istekte bulunmadan, kimseye haksızlık ve kötülük yapmadan, doğru bildiğini söyleyip yapmaktan kaçınmadan koşturdum. Herkesin ne olduğu biliniyor.
Hepimiz insanız. Yanlış yapabiliriz, yanılabiliriz. Yanlışları doğru bilerek, doğru sanarak yapıyoruz. Yanlış olduğunu bilsek yapmayız. Kimilerini, kendini tanıtması ya da başkalarının tanıtmalarıyla benimsiyoruz, yanlış değerlendirebiliyoruz. Zamanla daha iyi anlayınca ilişkilerimizi düzenliyoruz. Kişilik, nitelikle anlam ve değer kazanır. Kişiliği dokuyan özellikler ahlâk çerçevesi ve us gücüyle özetlenen yetenekle ölçülür. Kimileri “adamsendeci” olabildiği gibi kimileri de aşırı “bencil” olabiliyor. Kuruluşlarını kendileriyle özdeşleştirenler, kendileri olmazsa hiçbir şeyin olamayacağını, yapılamayacağını savunanlar, tek egemen olmak için her yol ve yöntemi geçerli sayarak deneyenler çıkabiliyor. Anlama, kavrama, yorumlama ve değerlendirme özürlüler, kendi sakıncalı eylemlerini, tehlikeli ilişkilerini saklamak için başkalarını suçlayanlar, özel amaçla davranıp sözleri tersine çevirenler ya da başkalarına araç olanlar çıkabiliyor. Bir tür dikta kurarak yönetmek hevesine kapılan açıkgözler, sahte tebessümleriyle iyiyi kötü gösterip kimilerini aldatabiliyor. Klik, hizip denilen ayrılıkçı, bölücü, yıkıcı oluşumlar hiçbir vefa ve değerbilirlik duygusu taşınmadan sergilenebiliyor. Kendisinin birşey olduğu, kendisinde birşeyler bulunduğu kuruntusuna kapılıp böbürlenerek kuruluşunda tekseçiciliğe soyunan kralcılar, çevre bulabiliyor. Kimi zaman kendisinin dışlandığını, istenmediğini ileri sürerek acındıran, böylelikle amacını gerçekleştirip kimilerini kendi söyleyip yazdıklarından çeviren militanlar türeyebiliyor. Üstelik tüm bu olumsuzluklar siyaset adına yaşanıyor. Herkes böyle bir ortamda bulunamaz. Aslında koflukları yansıtan güç gösterilerine bağlı ucuz kahramanlıklar sahiplerinin ne “mal” olduğunun belirtileridir. Ülkemizde sanat ve spor türü, örnek, soylu, dürüst bir siyasetin gerçekleşmemesi, özetlemeye çalıştığım düşkünlükler yüzündendir. Yerel seçimlerde hiçbir ilke gözetmeden bir partiden öbür partiye geçiş, önceki kişiliği ve tutumuyla bağdaşması düşünülemeyecek bir partiye giriş, aday olmak, kazanmasa da tanınmak, kazanırsa birşeyler sağlamak ve sağlatmak amacı seçimleri de, demokrasiyi de karalamaktadır.
Atatürkçülerin dağınıklığı karşıtlarının başlıca gücüdür
Nabza göre şerbet vererek, kişisel ilişkilere girişerek, “vücut dili”ni yeğleyerek, yapay davranışlarla, kimi slogan ve tekerlemeler, kimi alıntı ve kopyalarla insanları kandıran, yüzünüze gülüp yokluğunuzda çekiştiren, ayıplanan tutumuyla dillere düşen karanlık, karışık, güvenilmez kişilerden kimseye yarar gelmez. Basitlik zikzakları çizenler bir gün mutlaka dışlanırlar. Böyle bozukluklarda olumlu hiçbir şey yapılmaz ki siyaset yapılsın. İşte Başbakan, kimi Bakanların, kimi Müsteşarların, kimi yöneticilerin konuşmaları.
Argo sözcükleri... Kimi olaylar, kimi oluşumlar...
Sorunları, konuları kişiselleştirdiğim sanılmasın. Genel yapı için örnek olarak vermeye çalıştım. Kişisel bilgilerim yeterli olmaz. İnsanda bir kanı oluşur ama kanıtı olmayabilir. Bu nedenle herşeyi açıklamak, söylemek, yazmak doğru olmaz. Göz gördüğüne, kulak duyduğuna inanır. Yalnız kendi gördüğünüzü söyleyebilirsiniz belki ama savunup kanıtlayamazsınız. Ama kanınız, kendi kararınız için yeterlidir. Kimseye yaraşıp yanaşmayı, yaranmayı ya da yaltaklanmayı düşünmeden, kimseden bir şey isteyip dilenmeden, kimseden bir şey beklemeden, dürüstlük, temizlik, içtenlik özeniyle bugünlere geldim. Sonradan duyup öğrendiğim kimi durum ve tutumların kalmamı olanaksız kıldığı ortamlardan hemen ayrılır, bir daha asla dönmem. İnsanlığı, ilkeliliği üstün tutan anlayışımla bağdaşmayan, uyuşmayan kuruluş ve kişilerle hiçbir bağım olamaz. Kişisel ilişkilerle dayanışmaya kalkışan, karşıtlıklarıyla önceki yandaşlıklarının yapay, dostluklarının yalan olduğunu açıklayan kişilerin yüzüne bakılmaz, adı anılmaz. Karşısındakine güven vermeyenin ülkesine, ulusuna vereceği hiçbir şey olamaz. Böyleleriyle zaman öldürülemez. Onur pazarlığı yapılamaz. Aç kalınır, onursuz kalınamaz. Yaklaşan yerel seçimlerde, her seçimde, düşüncelerimizi aydınlatarak, duygularımızı yıkayıp renklendirerek, bağımsız, özgür, saygın kişiliğimizi koruyarak kendimizden, yuvamızdan, çevremizden, ilgili ve etkili olduğu kuruluşlardan başlayarak gerçek çağdaş demokrasiyi kazanma çabamızı sürdürmeliyiz. Her koşula karşın Atatürk’ümüzün karşılaştıklarını unutmadan. Yoksunlukları, yoklukları, sapkınlıkları, bağnazlıkları göğüsleyip yıkarak. Yeter ki gerçek yurtseverler, gerçek Atatürkçüler, gerçek demokratlar birleşsinler. Tartışmaktan, görüşüp konuşmaktan korkup kaçanlarla bir yere varılamaz. Uygar kişiliğe yaraşmayan çekemezliğe, kıskançlığa, arkadan vurmaya, karıştırıcılık ve yıkıcılığa girişmeden, kötü alışkanlıklarla küçülmeden. Özveriyle, anlayışla, hoşgörüyle, mertçe davranarak. Alınacak sonuç insanın yaptıklarına değmelidir. Kimi yerler, kimi konumlar, kimi olanaklar asla kişilikten ödün vermeye değmez. Kişi, iyi düşünmeli, sonra pişman olacağı şeyi yapmamalıdır. Unutulmamalıdır ki Atatürkçülerin dağınıklığı karşıtlarının başlıca gücüdür. Bu kötü gücü kırmak için bütünleşmek zorunludur. Kimileri güven sarsmayı sürdürse bile üzülmeden, umutsuzluğa kapılmadan. Herkes yanılabilir, aldanabilir. Yaşam hem derstir, hem dershane. Aldana aldana aldanmama öğrenilir. Aldanandan çok aldatan suçludur. Koskoca insanların neler yaptığını, kimleri aldattığını, neler için eğitildiğini, ödün verdiğini görüp duydukça tiksinebilirsiniz. Kime güveneceğinizi bilemeyecek ölçüde şaşırabilirsiniz. İmzalarıyla alınan kararların uygulanmasını engelleyen, yalpalayan kimselerle birlikte olunamaz, yürünemez. Yol arkadaşlarını iyi seçmek gerekir. Ne olursa olsun, yönünü ve yolunu kişisel beklentiler için değiştirenlerle ilişkiler kesilir.
Seçimler de bir sınavdır. Her olay, yanları için bir sınavdır. Kimin ne olduğu saptanır ve daha iyi anlaşılır. Özveriyle katıldığım olaylarla eğitildim. Şimdi hiçbir siyasal oluşumla ve kuruluşla ilişkim bulunmadığını vurgulayarak gençlere saydam ve soylu siyaset için uğraş öneriyorum. Bu ortamda, bu koşullarla, bu olanaklarla, bu ilgililerle çok güç. Ama güçlükleri yenme çabasına girişenler daha onurludur.
Hoşçakalınız!
Not: Gerici bir gazete benim ADD Genel Başkanlığım sırasında, yurdu yaptırıp Çankaya Belediyesi kanalıyla işletmesini derneğe bırakan kişiyi aldattığımı yazmış. Yurt benim dernekten ayrılmamdan üç yıl sonra kapandı. Adı geçen yapımcı beni arayıp böyle bir şey söylemediğini bildirdi. Basın ahlâkı da genel ahlâakın bir parçasıdır. Allah’ı aldatmaya çalışanlar, herkesi kendileriz gibi sanıyorlar. Değişik adla saldırı yazısı yazmak da böyle...
|
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder