Ceza vererek Atatürk'ü ve Atatürkçü Düşünce'yi koruyabilir miyiz?
Geçtiğimiz aylarda Kanal D'nin ARENA proğramında Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'a ait Atatürk karşıtı fikirlerin sergilendiği kaset gündeme getirildi. Görsel ve yazılı basın konuya geniş ilgi gösterdi. Dilipak hakkında Şişli Cumhuriyet savcılığınca soruşturmanın başlatıldığı ve üç yıla kadar hapsinin istendiği bildirildi.Yorumlar birbirini izledi.Cezaların çok az olduğu,bunun için bu şekilde cüretkar ve saldırgan olunduğu dile getirildi. Cezaların caydırıcı olmaları en önemli özelliğidir.Cezalar; insanların bu suçu bir daha işlememeleri konusunda uyarıcı ve önleyici olmalıdır. Farzedelimki Abdurrahman DİLİPAK şuçlu bulundu. Yargılandı. Cezalandırıldı ve cezası infaz edilerek üç yıl hapiste yattı. Ki bunun olması muhtemeldir. Çünkü biz bir hukuk devletiyiz. Hukuk devletinde hukuk uygulanmak için yapılır ve uygulanır. Uygulanmadığı takdirde devletin gücü ve otoritesinden söz edilemez. Konuyu açık basın yoluyla izlediğimiz kadarıyla Dilipak 25.7.1951 tarihli ve 5816 sayılı "ATATÜRK ALEYHİNE İŞLENEN SUÇLAR HAKKINDAKİ KANUN"un 1 nci maddesine göre açıkça suç işlemiştir. Buna göre " Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden ve söven kimselere 3 yıla kadar hapis cezası "öngörülmektedir. Suç basın yolu ile işlendiği takdirde ceza arttırılmaktadır. Savcı ve hakimlerimiz bu kanunu elbette uygulayacaklardır bu onların asli görevleridir. Gelelim konunun bir diğer önemli cephesine. Atatürk'ün tutarlı,dengeli ve uygulanabilir fikir ve düşünceleri ; bugün sadece Türk milletinin ve Türklük dünyası'nın malı değildir. Dünya insanlığının malı olarak yüzyılımıza damgasını vurmuştur. Daha çok uzun süre insanlığa ve medeni aleme ışık tutmaya ,yol göstermeğe devam edeceğide aşikardır. Bunu önlemek mümkün değildir. Bu fikir ve düşüncelerin kanunla korunmaya ve kabul ettirilmeye ihtiyacı da yoktur. Çünkü bugün çağımızda daha iyisi mevcut değildir. Atatürk'ün bizzat kendisi; her ne kadar aykırı olursa olsun fikire karşı mücadelenin yine fikirle yapılmasını istemiştir. Bunu TBMM'de yaptığı bir konuşmada şu şekilde dile getirmiştir. " MALUM-I ALİNİZ FİKİR CERYANLARINA KARŞI FİKRE İSNAD ETMEYEN KUVVETLE MUKABELEDE BULUNMAK, O CERYANI İMHA ETMEDİKTEN BAŞKA, HERHANGİ BİR MUHATABINIZLA KONUŞULDUĞU ZAMAN ONUN HERHANGİ BİR FİKRİNİ KUVVET ZORU İLE REDDEDERSENİZ, O İSRAR EDER. BİNANALEYH FİKİR CERYANLARI CEBİR, ŞİDDET VE KUVVETLE REDDEDİLEMEZ.. BİLAKİS TAKVİYE EDİLİR. BUNA KARŞI EN MÜESSİR ÇARE; GELEN FİKİR CERYANINA MUKABİL FİKİR CERYANI VERMEK, YANİ FİKRE FİKİRLE MUKABELE ETMEKTİR." Apdurrahman Dilipak sıradan bir insan değildir. Okuyan, araştıran ve kendi kültürüne göre oluşturduğu görüşlerini kamuoyuna yayan bir gazetecidir. Fikirlerini beğenmememiz ve katılmamamız çok doğaldır. Fakat bu beğenmediğimiz fikirler dolayısıyla onu cezalandırmakla onu bu fikirlerinden caydıramadığımız gibi, bilakis kendisini ve kendisi gibi düşünenlerin fikirlerini kuvvetlendiririz ve onları haklı çıkartarak sayılarını çoğalmasına yardımcı oluruz. Burada iş Atatürkçü aydınlara düşmektedir. Buyrun size çok elverişli bir fikri mücadele ortamı. Bağırıp çağırmadan, kavga ve dövüş yapmadan, kanun maddelerinin ardına sığınmadan Abdurrahman Dilipak'ı sahip çıktığınız Atatürkçü cepheye çekin . Onu ,Atatürk fikir ve düşüncelerinin sarsılmaz bir savunucusu yapın. Bu şekilde Dilipak'a inanıp onun gibi düşünen kesimleride kazanın. Atatürkçü aydınlarımızı bu mücadelede görmek istiyorum. Ben şahsen her yerde ve her zeminde Atatürk karşıtı kişilerle fikir mücadelesine hazır olduğumu ilan ediyorum. Hodri Meydan........... Dr. Tahir Tamer Kumkale 15 Ocak 2000 Cumartesi http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=3 .. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder