18 Ekim 2020 Pazar

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ BÖLÜM 1

 CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ BÖLÜM 1


Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, 150 likler, Gayrı Müslimler, İzmir Süikastı,Türkiye Cumhuriyeti tarihi,
Sevr Antlaşması, İstiklal Savaşı, ZUHAL BİLGİN,FEVZİ GÖLOĞLLU,YETKİN BAŞARIR,HAKAN ÖZOGLU,




150'LİKLER, MESELESİ TAKRİR-İ SÜKUN VE İZMİR SUİKASTI,
HAKAN ÖZOGLU 
ÖZGÜN ADI 


İNGİLİZCESİ PRAEGER TARAFINDAN YAYINLANMIŞTIR (HAZİRAN 2011) 
TARİH VE COĞRAFYA 
ÇEVİRİ; 
ZUHAL BİLGİN 
DÜZELTİ; 
FEVZİ GÖLOĞLLU 
KİTAP TASARIMI; 
YETKİN BAŞARIR 
TASARIM DANIŞMANLlĞI; 
BEK 
GRAFİK UYGULAMA VE BASKI 
MAS MATBAACILIK A.Ş. 
KAĞIT HANE BİNASI 
HAMİDİYE MAHALLESİ, soluksu CADDESİ NO. 3 
34408 KAĞITHANE 
SERTİFİKA NO. 12055 
T: 0212 294 10 00 F: 212 294 90 80 
E: INFO@MASMAT.COM.TR 
1. BASIM 
EKİM 2011, İSTANBUL 
ISBN 978-605-105-081-2 
YAYIN YÖNETMENİ 
ÇAĞATAY ANAD0LU
KİTAP YAYIN EVİ . 
KAĞlTHANE BİNASI 
HAMİDİYE MAHALLESİ, soluksu CADDESİ NO. 3/1-A 
34408 KAĞITHANE İSTANBUL 
SERTİFİKA NO. 12348 
T: 212 2.94 65 55 F: 212 294 65 56 
E: kitap@kitapyayinevi.com 
w: www.kitapyayinevi.com 

Cumhuriyetin Kuruluşunda İktidar Kavgası 150 'likler, 
Takrir-i Sükun ve İzmir Suikastı 
HAKAN ÖZOGLU 
ÇEVİRİ 
ZUHAL BİLGİN 


Kitap YAYINEVİ 
İÇİNDEKİLER 
ÖNSÖZ 7 
I-GİRİŞ 9 
BÖLÜMLERİN GENEL BİR TARTIŞMASI 16 
SAHANIN VE ARŞİV KAYNAKLARININ DURUMU 21 
2-ANKARA'YA MUHALEFET: "150'LİKLER" OLAYI 25 
A-İÇTEKİ İKTİDAR MÜCADELESİ VE 150'LİKLER 25 
150'LİKLER FİKRİNİN ORTAYA ÇIKIŞI 28 
LOZAN ANTLAŞMASI VE 150'LİKLER 31 
İTİLAFÇILARIN LİSTE KARŞISINDAKİ VAZİYETİ 39 
BMM'DEKİ TARTIŞMALAR 41 
150'LİKLERİN VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILMASI 50 
150'LİKLERİN AFFI 52 
B-150'LİKLER İÇİNDEKİ KATEGORİLER VE LİSTE: BİYOGRAFİLER 55 
VAHDEDDİN'İN MAİYETİ 56 
KUVAYl İNZİBATİYE'YE DAHİL KABİNE ÜYELERİ 62 
SEVR ANTLAŞMASINI İMZALAYAN DELEGELER 68 
HİLAFET ORDUSU MENSUPLARI 72 
MÜLKİ VE ASKERİ ERKAN 78 
ÇERKES ETHEM VE ADAMLARI 89 
ÇERKES KONGRESİ DELEGELERİ 93 
POLİSLER 95 
GAZETECİLER 96 
DİĞER ŞAHISLAR 104 
SONUÇ 107 
3-ANKARA'DAKİ MUHALEFET: TEK PARTİLİ SİSTEME GEÇİŞ 111
A-MUHALEFETİN ORTAYA ÇIKIŞI VE SAF Dışı ETMEK İÇİN 
TAKRİR-İ SÜKUNDAN ÖNCE YAPILAN YASAL MANEVRALAR 113 
HIYANET-İ VATANİYE KANUNU 113 
İLK MUHALEFET PARTİSİ TERAKKİPERVER CUMHURİYET FıRKASININ (TCF) KURULUŞU 117 
MUSTAFA KEMAL'İN TCF'NİN OLUŞUMU KARŞISINDAKİ TUTUMU 121 
BİR YASA TADİLATI! DAHA 123 
B-ŞEYH SAİT İSYANI VE SONRASINA İLİŞKİN BAZI GÖZLEMLER 124 
C-MECLİSTEKİ TAKRİR-İ SÜKUN TARTIŞMALARI 138 
TAKRİR-İ SüKUN VE GAZETECİLERİN DURUMU 145 
TCF'NİN KAPATILMASI 155 
SONUÇ 163 
4-GENELDEKİ MUHALEFET: İZMİR SUİKAST! VE DAVALAR! 167 
TERTİBİN ORTAYA ÇıKIŞI 170 
TERTİP ÜZERİNE HüKÜMETİN YAPTIKLARI 171 
İZMİR DAVALAR! 175 
ANKARA DAVALARI 184 
TERTİBİN ETRAFINDAKİ SİS BULUTU 188 
ABD KONSOLOSLUK RAPORLARINDA İZMİR SUİKASTI 191 
SONUÇ 203 
5-SONSÖZ 209 
KAYNAKÇA 222 
DiZİN 230 

ÖNSÖZ 

Cumhuriyetin ilk yılları üzerinde eleştirel bir çalışma yapmak, benim gibi bu çalışmanın konusuyla aynı siyasi söylemde büyümüş ve yönlenmiş biri için ayrı bir güçlük arz ediyor. Hele insan bu konunun -yani, Türkiye Cumhuriyeti'nin biçimlendiği yılların-akademik bir çalışma için hep "kutsal" sayıla gelmiş olduğunu fark ettiğinde, bu güçlük daha da gözle görülür bir hal alıyor. Böylesi bir entelektüel ve siyasi ortamın meyvesi olmak, beni, bütün ilk, orta, lise ve yükseköğrenim hayatım boyunca öğrendiğim, ülkemin doğuşuna ilişkin bilgilerin geçerliliğini sorgulamaktan uzun süre alıkoydu. Bu kitapta yapmaya çalıştığımı deneyenlere, yani Türkiye Cumhuriyeti tarihini sadece daha eleştirel bir bakışla 
okumaya çalışanlara kızdığımı hatırlıyorum. Böyle şahısları ülkeme karşı nefret besleyen kişiler olarak kabul ederdim. İşin tuhafı, bu çalışmayı da öyle gören ve beni bazı gizli amaçlara sahip olmakla suçlayacak insanlar olacaktır. Tek amacımın, bilimsel titizliğe en üst derecede riayet eden akademik bir çalışma meydan getirmek olduğunu açıkça ifade ederek başlamak isterim. Bu çalışmanın, birbirinden farklı, hatta birbirine tamamen zıt siyasi söylemler tarafından sömürülebileceğinin farkında olsam da, onu kafamda herhangi siyasi bir amaç bulundurarak yazmadığımı biliyorum. 

Çalışmamın her türlü önyargıdan tamamen arındırılmış olduğunu iddia edecek kadar saf değilim. Ancak, bulunabilecek önyargıların hiçbirinin kasti olmadığını güvenle söyleyebilirim; umarım okur da bunu hakkıyla değerlendirecektir. 
Bu araştırma üzerinde çalışırken, zihinsel sınırlamaların üstesinden gelmeye ilaveten, daha az can acıtan başka engellerle de boğuşmam gerekti: 
Örneğin, güvenilir bilgiyi bulma ve ona ulaşma gibi. Araştırmacıların birçok bilgiye henüz hala tam olarak ulaşamadığını ve benim araştırmamın da bu sınırlamalar dan muaf olmadığını da baştan belirtmeliyim. Yine de, bu kitapta vardığım neticeleri teyit edecek, dolaylı ve dolaysız yeterince bilgi var. Bir diğer sorun da, gerek birincil, gerek ikincil, her türlü kaynaktan elde ettiğim bilgi kırıntılarını eleştirel bir bakışı elden bırakmadan değerlendirme konusundaydı. Umarım, erken Türkiye Cumhuriyeti tarihi yeniden gözden geçirilirken, önceki tanınmış yapıtların üzerine çıkılan yeni akademik katmana bu çalışma ile bir tuğla daha ilave edilmiş olur. 

Bu çalışma, planlandığı andan yazılıp bitirilişine kadar on yılı aşkın bir zaman aldı. Yeni bilgilere ulaştıkça, onları da metne dahil etmeye çalıştım. 

Taslak metni okuyan, her biri kendi alanında uzman çeşitli araştırmacılar, son derece değerli yorumlarda bulundular. Onların eleştirilerinden büyük fayda sağlamış ve metni bu eleştirilerin ışığında tekrar gözden geçirmiş olmakla birlikte, çalışmanın taşıdığı herhangi bir eksikliğin tüm sorumluluğu bana aittir. 
Bu vesileyle aşağıda adlarını sayacağım araştırmacıların değerli katkılarını bir kez daha anmak istiyorum. Vakit ayırıp metni tamamen veya kısmen okuyan Profesör Mete Tunçay, Profesör Şükrü Hanioğlu, Profesör Hamit Bozarslan ve Profesör Reşat Kasaba'ya, son okumayı yapan Carole Gonzalez'e ve İstanbul'daki araştırmalarım sırasındaki yardımlarıiçin Eyüp Türker'e şükran borçluyum. Ayrıca Central Florida Üniversitesiyle Pauley Vakfına da sağladıkları burslar dolayısıyla teşekkür ediyorum. 

BİRİNCİ BÖLÜM 
GİRİŞ 

   Her başarılı devrimin ardından, kaçınılmaz bir iktidar mücadelesinin geldiği bilinen bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti de bu kuralın 
dışında değildi. 1. Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması üzerine, Ortadoğu'nun siyasi haritası önemli ölçüde değişti. Yeni kurulan Ortadoğu devletlerinin birçoğunun hala İngiliz ve Fransız mandası altında olması, bunların içindeki iktidar mücadelelerini Batılı güçlerin çekilip gidişine kadar erteledi. Bu bakımdan dikkate değer bir istisna, devlet vizyonu ve öncülük konusunda, neredeyse anında kendi içinde bir güç mücadelesine saplanan Türkiye'dir. Yüzyıllardır İslam halifeliğinin merkezi olan bir imparatorluktan, dinin özel alana hapsedildiği bir devlete radikal bir dönüşüm yapan Türkiye'nin geçirdiği bu mücadelenin araştırılıp incelenmesi, dönüşümün ipuçlarını su yüzüne çıkarması bakımından önemlidir. 

İslam dünyasında önemli bir konuma sahip, ama laik bir ülke olan Türkiye, Batı yönetim sistemini ciddiyetle benimsemiş olması nedeniyle özellikle Batı tarafından sıklıkla "başarılı bir modern devlet" örneği olarak gösterilir. Ne var ki böylesi kayda değer şiddetli bir dönüşüme izin veren koşullar doyurucu biçimde belgelenmiş, araştırılmış ve açıklanmış değildir. 

Türkiye Cumhuriyeti olan bu topraklar nasıl böyle radikal bir dönüşüm geçirdi? 
Yeni rejimin liderlerine ve vizyonuna ülke içinde muhalif olanlar kimlerdi? 
Bu muhalefeti etkisiz hale getirmek için hangi yöntemler kullanıldı? 

İşte bu önemli sorular elinizdeki çalışmanın konusunu oluşturuyor. 
  Bu kitabın başlıca hedefi Hilafetin merkezi olan Osmanlı'nın yerine kurulan bu yeni laik rejimde muhaliflerin susturulması sürecini anlamak ve anlatmaktır. 
Daha geniş bağlamda bu kitap okurlarını, Türkiye Cumhuriyeti siyasi kimliğinin biçimlenmesinde bu geçiş sürecindeki güç kavgasının rolünü yeniden ve daha titizlikle düşünmeye davet eder. Umudum aslında bu düşünce çizgisini daha geniş bir alana çekmek ve Kemalist vizyon meselesini de güç kavgası temellinde yeniden okumaktır. Akademik seviyede tartışmaya açmak istediğim, yeni Türkiye devletinin niteliğinin önceden belirlenmiş bir vizyonun sonucu değil, siyasi gerçekler /zorunluluklar ile muhalefeti bastırma sürecinde ortaya çıkan fırsatların pragmatik bir sentezi sonucu oluştuğudur.

Okura yol göstermesi açısından, anlatının, 1. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'deki siyasi durumun genel bir gözden geçirilmesiyle başlaması 
doğru olacaktır. Bilindiği gibi r. Dünya Savaşını kaybetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, 1918-1920 döneminde, kaderinin muzaffer İtilaf kuvvetlerince 
çizilmesini bekliyordu. r. Dünya Savaşı ertesinde İstanbul'un 1 İtilaf kuvvetleri, İzmir'in de Yunanlılar 2 tarafından işgalinin ardından, imparatorluk dahilinde devletin geleceği konusunda birbiriyle çekişen pek çok görüş vardı. Osmanlı yönetim katındaki subaylar, üst düzey bürokratlar, siyasetçiler ve sultan arasındaki hakim görüş, imparatorluğun siyaseten yaşaması için tek yolun, galiplerle işbirliği yapmak olduğuydu. Anadolu' daki direniş hareketini yaratan bir grup milliyetçi ise bu tutuma meydan okudu. 

İç Anadolu'nun küçük Ankara kasabasını kendine merkez seçen bu grup, esas olarak imparatorluğun teslim olarak ayakta kalamayacağına inanan 
şahıslardan oluşuyordu. Mustafa Kemal (Atatürk), Kazım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy) ve Rauf (Orbay) gibi yetenekli Osmanlı kumandan ve devlet 
adamlarının başını çektiği bu yeni hareket, kısa sürede kendini, devletin geleceği konusunda İstanbul hükümetiyle tutuştuğu bir iktidar kavgasının ortasında buldu. 

Bu bağlamda, 1920 ile 1924 arasındaki yıllar, Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderinin ve Türkiye'nin Ankara'da doğmakta olan rejiminin istikametinin belirlenmesi bakımından hayati önem taşıyordu. Aksi yöndeki birçok iddiaya rağmen, imparatorluğun 1. Dünya Savaşından sonra yıkılmaya mahkum olduğu, hiç değilse Sevr Antlaşmasının r92o'deki imzasına kadar kaçınılmaz bir akıbet olmamış olsa gerek. Hanedanın yanında birçok üst düzey bürokrat ve siyasetçi de, büyük miktardaki toprak kaybına rağmen imparatorluğun ayakta kalacağı gibi boş bir umuda sarılmışlardı. İstanbul çevresi (saltanat yanlıları ve yoldaşları)3 imparatorluğun bu işten asgari bir toprak kaybıyla çıkması için canla başla didiniyordu. İstanbul hükümeti, imparatorluğun güvenliğini sağlamak için gerekli askeri güçten yoksun olduğundan, İtilaf kuvvetleriyle işbirliği yaparak devletin bizatihi varlığına inecek darbeyi yumuşatacağını umuyordu. Ne var ki, imparatorluğu böyle koruma taktiğinin acizliği ortadaydı. Bu acizlik milliyetçilerin (Ankara çevresi) ekmeğine yağ sürmüş oldu, çünkü İtilafçıların imparatorluğa anlamlı herhangi bir hayat hakkı tanımak gibi en ufak bir niyetleri yoktu. 

Sevr Antlaşmasından önceki dönemde, milli hareketin, İstanbul hükümetinin nüfuz alanının tamamen dışında olmadığı unutulmamalıdır. 

Anadolu'daki direniş, 1919'da imparatorluğu ve sultanı korumak gibi aşikar bir amaçla başladı. Bir başka deyişle, İstiklal Savaşının (1919-1922) ertesine 
kadar, iki tarafın, yani İstanbul'la Ankara'nın yolları, sadece imparatorluğu kurtarmanın yönteminde ayrılıyordu, amacında değil. 23 Nisan 192o'de 
Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin (BMM) açılışı, İstanbul hükümetinin otoritesine açıkça meydan okuma olsa da, meclis amacını imparatorluğun ve halifenin kurtarılması olarak ilan etti. Ama kimi İstanbul mebuslarını Ankara'ya çektiğinden, bu hamle yine de İstanbul hükümetine ciddi bir meydan okumaydı. Sancılı Ankara-İstanbul ilişkilerine son darbe, Osmanlı İmparatorluğu'nun idam fermanı olduğu daha sonra ortaya çıkan Sevr Antlaşmasının 1920 'de imzalanmasıyla indi.

Bu arada, İstiklal Savaşı sırasında (1919-1922), İstanbul hükümetinin Ankara'ya tepkisinin yekpare bir tepki olmadığına da değinmek gerekir. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC)4 sonrası dönemde kurulan hükümetlerdeki bazı kabine üyeleri, Anadolu'daki direnişe sempati besliyordu. 

Ne var ki, Ankara İstanbul'un otoritesini reddeder etmez, milliyetçilere karşı olan bu tepki, Damat Ferit Paşa5 ve birçok kabine üyesinin bayraktarlığında, daha tek bir sese büründü. Damat Ferit Paşa başkanlığındaki İstanbul hükümetleri, Anadolu'daki milli hareketi, İtilafçılan tahrik ederek devletin ve onun vatandaşları nın çıkarlarına zarar vermekle itham ettiler. 

İstanbul'daki imparatorluk hükümeti, r. Dünya Savaşının kaybedildiğine ve İtilaf kuvvetlerine karşı girişilecek herhangi bir askeri hareketin başarısızlığa 
mahkum olduğuna inanıyordu. Bu gibi eylemler, ancak galip askeri güçleri imparatorluğun çıkarları aleyhine kışkırtmaya ve yaklaşan barış müzakerelerine ters etki yapmaya yarardı. 

Ancak, İstanbul'un Ankara'ya beslediği düşmanlıkta, pek de iyi ifade edilmeyen bir neden daha vardı. İstanbul çevresinin Ankara algısını esastan bulandıran ve ona karşı tutumunu olumsuz etkileyen bu neden, milliyetçilerin İstanbul'un can düşmanı olan İTC'yle sözüm ona bağlantısıydı. 

Nitekim İstanbul çevresi mensuplarının hatıratları da, Damat Ferit Paşa kabinesinin ve İTC karşıtı koalisyonun birçok mensubunun, Anadolu'daki 
milli hareketin, İTC'nin, Hürriyet ve İtilaf' hükümetinin yerine geçmek için çevirdiği bir başka dolap olduğuna yürekten inandığını ortaya koyar. 

Onların zihninde, Ankara çevresini İTC'ye bağlayan yeterince kanıt vardı ve Mustafa Kemal dahil birçok milliyetçinin ittihatçı geçmişi bu korkularını 
doğruluyordu. Daha da önemlisi, Ankara hareketinin, başından itibaren, kendini İTC'den açıkça ayıran bir siyasi kimlik sergilememesiydi. 

Birçok yabancı gözlemci de harekete başta İTC'nin bir kolu ve emanetçisi gözüyle baktı.7 
Bu algı, İstanbul'la Ankara arasındaki rekabeti ve Ankara'nın sonraki İstanbul temizliğini anlamada önemlidir. 

DİPNOTLAR;

1 İstanbul ilk olarak Mondros Mütarekesinin 12 Kasım ı9ı8'de imzalanmasından ı3 gün sonra, 
Fransız kuwetleri tarafından işgal edildi. ı6 Mart r92o'de dejure hale gelen işgal, 23 Eylül ı923'te sona erdi ve Türk kuwetleri 6 Ekim 1923'te şehre girdi. 
2 Dışişleri Bakanlığından W. J. Childs tarafından hazırlanan 28 Aralık 1928 tarihli bir İngiliz belgesi [L 273/273/405], İzmir'in işgalinin Türklerin kafasındaki her şeyi değiştirdiğini öne sürer. Mayıs 1919'daki bu olaya kadar, "Türk halkı yenilgiyi bir kader olarak kabul etmişti. İzmir'e asker çıktıktan sonra ise bu tamamen değişti." British Documents on Foreigrı Affairs: Reports arıd Papers from the Foreigrı 
Office Corıfiderıtial Prirıt. Kısım Il, From the First to the Second World War, Series B. Turkey, Iran and the Middle East, 1918-1939. Cilt 31 (University Publications of America, 1997), 235. 
3 İstanbul ve Ankara çevrelerinin daha derinlemesine bir analizi için, bkz. sonraki bölüm. 
4 İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), Hürriyet ve İtilafın siyasi hasmıydı. 
Osmanlının ı. Dünya Savaşı'na girmesinden ve felaketli sonuçtan İTC hükümeti sorumluydu. Bkz. Feroz Ahmad, The Young Turks: The Committee of Union 
and Progress in Turkish Politics, 1908-1914 {New York: Columbia University Press, 2009) ayrıca Erik Jan Zürcher, The Unionist Factor: The Role of the 
Committee of Union and Progress in the Turkish National Movement 1905-1926 (Leiden: E. J. Brill, 1984). 
5 O, son Osmanlı Sultanı Sultan VI. Mehmed ya da Vahdeddin'in saltanat döneminde, birincisi 4 Mart 1919 -2 Ekim 1919 tarihleri arasında ve 
ikincisi de 5 Nisan 1920 -21 Ekim 1920 tarihleri arasında olmak üzere iki kez sadrazamlık yapmış bir devlet adamıydı. 1918'de İTC başkanlığından 
ayrıldıktan sonra, kendisinden beş kez hükümeti kurması istendi. 
6 Bu siyasi parti, aslında, çatısı altında ulema, gayrimüslim ve gayri-Türk unsurlar barındıran bir şemsiye örgüttü. 19ıı'en sonra TC'nin siyasi rakibi oldu. Bkz. Rıza Nur, Hürriyet ve İtilaf Fırkası Nasıl Doğdu, Nasıl öldü. (İstanbul: Kitapevi. 1996). Hürriyet ve İtilafın ilk dönemi için, Bkz. Ali Birinci, Hürriyet ve İtilaf 
Fırkası: II. Meşrutiyet Devrinde İttihat ve Terakki'ye Karşı Çıkanlar (İstanbul: Dergah, 1990). 
7 Bkz. Örneğin, ABD arşivlerindeki bir rapor, 867.00/1737. Maynard Bames'dan Dışişleri Bakanlığına, "Political Situation in Turkey," 15 Ekim 1923. 

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder