IŞİD NEREDEN ÇIKTI., NASIL BÜYÜDÜ ?
GÖKÇE FIRAT
BAŞYAZI
gokcefirat@turksolu.com.tr
Bölgesel Politikada, tam bir bedevi kahpeliği ve kurnazlığı ile davranan örgüt, ilişki kurduğu herkesi aldatıp yarı
yolda bıraktı.
Sanki Örgütün başında Tayyip Erdoğan gibi bir lider vardı ve tüm dostlarını kazıklayıp güçleniyordu.
Efsane ve gerçek IŞİD’in ortaya çıkışı ani, yarattığı etki de hem inanılmaz büyük hem de korkunç oldu.
Ama bu ani çıkış ve büyük etki, IŞİD gerçeğinin anlaşılmasına engel oluyor. Efsane, gerçeğin görülmesine imkan vermiyor. Oysa IŞİD, bir örgüt. Her örgüt gibi bir kuruluşu ve izlediği stratejiler var.
Irak ve Türkiye’nin İşgali ve Direnişi
IŞİD, Irak’ta doğmuş bir örgüt. Irak, çok partili demokratik bir siyasal sistemi olmayan bir ülkeydi. Güçlü siyasal geleneklerin olmaması, aşiretleri ve mezhepleri ön planda tutuyordu.
Bu tarz bir siyasal rejim, adı ne kadar milliyetçi de olsa, temelde bu milliyetçiliği besleyecek, büyütecek ve de ayakta tutacak modern siyasal yapılar olmadığı için, Amerikan saldırısında hızla yıkılmıştı.
Ama daha acısı, bu ülkenin vatandaşlarının, bir vatan duygusunun olmadığı, bunca on yılda (hatta yüzyılda) bu bilincin gelişmediği ortaya çıkmıştı.
Tek Adam Devletine dönüşen tüm Ortadoğu ülkeleri gibi, Lider gittiği anda ülke un ufak oluvermişti.
Aslında bu tüm milliyetçi rejimler için son derece önemli bir ders içermeli:
Vatanın koruyucusu baştaki tek adam değil, alttaki milli kurumlardır.
Bu kurumlar (iktisadi ve sosyal) oluşmamışsa, o ülke kof bir ülkedir ve hemen yıkılır.
Türkiye’nin şansını da bu olarak görebiliriz. Selçuklu ve Osmanlı geleneğinden beslenen Cumhuriyet, kurucu lideri Atatürk’ün tek adamlığı ile kurtuluşu sağlamıştı ama o tek adam, ülkenin geleceğini kurumsal yapıların kurulmasına bağlamıştı, kendi varlığına değil.
Türkiye, 1918’de işgal edildiği zaman, direnişe geçen kuvvetler tümüyle siyasal ve ulusal kimlik taşıyordu. Çünkü Osmanlı aydını da, subayı da, hatta köylüsü de, bir aşirete, bir mezhebe, bir etnisiteye değil, vatana ve millete bağlıydı.
O nedenle Kurtuluş Savaşı tarihimizde, siyasal çekişmeleri görürüz ama etnik ve mezhepsel bir çekişme hiç yaşanmamıştır.
Çünkü Osmanlı siyasal gelenekleri olan bir devletti, bu devletteki halk kendisini Türk olarak görüyordu,vatanı için de siyasal kurtuluş çareleri arıyordu.
IŞİD’i Doğuran Coğrafya;
Ortadoğu’daki yıkımlar ise son derece trajik oldu. Adeta büyük bir bina yıkılıyordu ve bu bina yıkılırken, o binayı ayakta tutacak tek bir kolon bile yoktu.
İşgal edilen Irak’tan, Suriye’ye, Libya’ya kadar bu coğrafyada, tek bir siyasal direniş göremedik. Çünkü siyasal kimlik yoktu.
En büyük direnişin gerçekleştiği yerin Mısır olması, ilginçtir.
Çünkü bu ülkedeki köklü Osmanlı geçmişinin yarattığı kuvvetli bir devlet ve ordu geleneği vardı. IŞİD’i var eden coğrafyayı iyi tanımadan IŞİD’i tanıyamayız.
IŞİD’in ortaya çıktığı yer, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Irak’ı içine alan 100 yıl öncesinin coğrafyasıdır.
Aslında 1700’lerin sonlarında Arabistan’da ortaya çıkan Vahhabiliğin bir benzeridir.
Vatan, millet, hatta din gibi kurumların yerleşemediği bir anda, en radikal sapkınlık birden ortaya çıkar ve boşlukta hızla etkin olur.
Nitekim IŞİD, böylesi bir atmosferde doğmuştur.
Büyük Osmanlı ve IŞİD
Öncelikle IŞİD’i var eden coğrafyaya odaklanmak zorundayız. Çünkü örgüt buradan besleniyor.
Irak’tan Suriye’ye, oradan Ürdün ve Lübnan’a kadar uzanan bir örgütten bahsediyoruz. Bu, örgütün tek vatanlı değil çok vatanlı olduğunu ortaya koyuyor. Ya da daha doğru bir ifade ile, cetvelle çizilen sahte devlet sınırlarının, hiçbir anlam ifade etmediğini.
Yine 100 yıl öncesine gidecek olursak, bugün IŞİD’in kendi devletine ana vatan olarak gördüğü bölgenin, Osmanlı idaresinde tek bir bütün olduğunu görürüz.
Burada Davutoğlu stratejisini de IŞİD’le kurulan ittifakı da anlayabiliriz!
Sanki Osmanlı’nın elden çıkan parçasını, IŞİD tek parça halinde toplayacak ve Türkiye’ye bağlayacaktır!
IŞİD’in coğrafi alanı ve hedefi, ister istemez bölgede sadece Türkiye’nin perspektifi ile uyum göstermektedir.
Kızıldeniz’in iki yakası IŞİD, bu zeminde var olmasına karşın, seçtiği radikal dini söylem ve halifelik iddiası ile, tüm Ortadoğu’da güç kazanmaktadır. Kızıldeniz’in iki yakası birden, IŞİD için önemli bir beslenme havzasıdır.
Örgütün ana vatanı olmasa bile, Arabistan’dan Mısır’a, Somali’den Nijerya’ya Kızıldeniz’in iki yakası da örgüt için doğal yaşam alanıdır.
Aslında Mısır’dan Somali’ye, Suriye’den Arabistan’a bu alan, yine Büyük Osmanlı dediğimiz büyük stratejinin de önemli bir hedefidir.
Ve ne tesadüftür ki Davutoğlu stratejisi ile IŞİD’in yaşam ve eylem alanı yine üst üste oturmaktadır!
HARİTAYI İNCELEYELİM,
IŞİD’in Anavatanı: Irak’tan Suriye’ye, oradan Ürdün ve Lübnan’a kadar uzanan bölge (Kırmızı sınırlarla gösterilmiştir.)
Türkçede IŞİD Irak ve Şam İslam Devleti olarak çevrilse de uluslararası ismi Irak ve Levant İslam Devleti’dir. Levant ise sadece Suriye’yi değil Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail’i de içine
alır. Osmanlı’nın eski eyaletidir.
IŞİD’in yaşam ve savaş alanı: Kızıldeniz’in iki yakası; Arabistan, Yemen, Mısır, Sudan, Somali, Etiyopya Nijerya.
Bu bölgelerde hem Türkiye’nin hem de IŞİD’in yoğun bir örgütlenme çabası bulunmaktadır. Bu tarih alan
yine Büyük Osmanlı toprakları içerisindedir.
IŞİD’in Büyüme Stratejisi.,
Örgütün bu coğrafi zeminini tespit ettikten sonra, bu örgütün nasıl büyüdüğünü tespit edebiliriz.
1- IŞİD, her şeyden önce, bölgede bir boşluk olduğunu görmüş ve bu boşluğu doldurma iddiası ile ortaya çıkmıştır.
2- Bu iddiayı gerçekleştirmek için ilk adımlarını Irak’ın Sünni aşiretleri içinde atmıştır.
Çünkü bu Sünni aşiretler (ki bu aşiretler Saddam döneminde laikliği destekliyordu) yapayalnız ve korumasızdı.
3- Suriye’de iç savaş başlayınca, IŞİD, Irak-Suriye sınır bölgesinde etkin olmaya başladı.
Çünkü Esad yönetiminin buralardaki etkinliği bitmişti. Esad’ı devirmek isteyen asıl muhalif güçler ise bu sınırda değil
merkezde mevzilenmişti.
4- IŞİD, Esad rejimi ile diğer radikal dinci muhalif örgütlerin savaşını uzun süre izledi. Bu savaşa
dahil olmadı. Adeta iki tarafın da güçlerini tüketmesini sabırla bekledi.
5- Bu bekleme süresinde, IŞİD Irak, Suriye, Somali ve Nijerya’da küçük bir grup olarak
cezaevi baskınları örgütledi ve bu baskınlarda kurtardığı mahkumlarla kendisine suçlulardan bir militan
savaşçı kadrosu yarattı.
6- Suriye’de iç savaş uzadıkça, IŞİD, Irak sınırından merkeze doğru sızmaya başladı.
Burada rakibi El Nusra ve ÖSO gibi dinci örgütler oldu. IŞİD,
IŞİD’in anavatanı: Irak’tan Suriye’ye, oradan Ürdün ve Lübnan’a kadar uzanan bölge (Kırmızı sınırlarla gösterilmiştir.) Türkçede IŞİD Irak ve Şam İslam Devleti olarak çevrilse de uluslararası ismi Irak ve Levant İslam Devleti’dir. Levant ise sadece Suriye’yi değil Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail’i de içine
alır. Osmanlı’nın eski eyaletidir.
IŞİD’in yaşam ve savaş alanı: Kızıldeniz’in iki yakası; Arabistan, Yemen, Mısır, Sudan, Somali, Etiyopya Nijerya.
Bu bölgelerde hem Türkiye’nin hem de IŞİD’in yoğun bir örgütlenme çabası bulunmaktadır. Bu tarih alan yine Büyük Osmanlı toprakları içerisindedir.
Esad Güçlerine değil, muhalif dinci örgütlere saldırdı.
7- IŞİD, tek gerçek din temsilcisi olarak kendisini tanımlamış ve kendisi dışındaki tüm İslami grupları da (Sünni-Şii ayrımı yapmadan) din dışı olarak belirlemişti.
Bu radikal teori, örgütün acımasızlığının da temeli oldu.
Tek Müslüman kendileri olduğu için diğer Müslüman örgütlere rahatlıkla saldırabildi.
8- IŞİD saldırısına uğrayan ÖSO ve Nusra gibi örgütler şaşkına dönmüşlerdi. Esad’la savaşırken bir de başlarına IŞİD çıkmıştı.
9- IŞİD, en anlamlı büyümesini burada sağladı. Dinci muhalif örgütlerin lider kadrolarını bir bir öldürdü ve lidersiz kalan örgütlerin militanlarını da saflarına kattı. (Cezaevi stratejisinin farklı bir kopyası)
10- IŞİD’in diğer örgütlere bir üstünlüğü, Esad’ın yıkılmasını beklemeden devleti kurma atılganlığı oldu.
Rakka eyaletini ele geçirdikten sonra, kendi devletlerini inşa ettiler, günlük hayatı dizayn etmeye başladılar.
Diğer Örgütler sadece savaşırken, bunlar, ironik bir şekilde “hem de çalıştılar”!
11- Herkes Suriye savaşına odaklanmışken IŞİD, kendi içinde iktidar savaşı yaşayan Irak’a döndü ve hızla işgal etti.
İşgal ettiği bölgelerde yine kendi devlet yapısını kurdu.
12- Hem Suriye hem de Irak’taki bu çarpıcı başarı, tüm dünyadaki dini grupları ve gençleri etkiledi.
Çünkü ilk defa bir İslamcı örgüt kendisini savunmuyor, düşmana saldırıp kaçmıyor, saldırıyor, ele geçiriyor ve kendi otoritesini kuruyordu.
13- Tüm bu gelişmelerin yaşandığı 3-4 aylık evrede IŞİD, büyük bir adım daha attı ve vahşet stratejisini hayata geçirdi.
Diri diri adam gömmelerden, toplu kurşuna dizmelere, bıçakla kelle kesmeye kadar yaptığı her katliamı kayda alıp tüm dünyaya izletmeye başladı.
Dünya kamuoyu bunu vahşet olarak gördü görmesine ama bu IŞİD’e büyük yarar sağladı. Rakip dinci örgütlerde çözülme arttı, korumasız aşiretler ve yerel halk boyun eğdi, ve daha ilginci, on yıllardır “Surviver” izleyen, radikal ve macera isteyen Batılı ve Batılı olmayan binlerce genç adeta bu programa katılmak için
IŞİD’e katıldı.
14- IŞİD, aynı zamanda gerek Suriye gerekse Irak’ta (hem Merkezi Irak hem de Kuzey Irak) istikrarsızlaştırıcı bir savaş stratejisini de hayata geçirdi. Bağdat’ta, Şam’da, Erbil’de, hemen her hafta gerçekleştirilen intihar saldırıları ile binlerce insan ve devlet yetkilisi öldürülürken, diğer yandan merkezi devlete güveni sarsmayı başardı.
15- Büyük bir bölgesel örgüt olarak, bölgenin her farklı noktasında aynı anda irade koyacak etkin bir mekanizma yarattı.
Her örgüt tek cephede hatta tek kasabada savaşa odaklanırken bunlar koskoca bir Yarımada’nın her yerinde aynı anda harekete geçebildiler.
16- Bu hareket imkanlarını sağlayan iki önemli etken vardı. İlk etken, aşiret ve mezhep yapısını iyi biliyorlar ve iyi istihbarat elde ediyorlardı ama bu ham istihbari bilgiyi işleyecek bir kumanda merkezi kurmuşlardı.
Bu iş için de özellikle Batılı kalifiye gençleri kullanmışlardı.
Batıdan gelen 20-30 yaş arası gençler, bu devletin altyapısını
kurmuş oluyorlardı.
Bunların yanında Suriye ve Irak’ın tasfiye olmuş eski devlet ve ordu yönetim kademesi de iş başındaydı.
17- Tüm bu geniş örgüt ve devlet inisiyafi kullanırken, IŞİD, hiç para sıkıntısı çekmedi.
Uluslararası radikal dinci savaşçı piyasasında aylık ücretler ortalama 100 dolarken IŞİD savaşçılara 1.000 dolar ödeyerek bir uluslararası şirket gücü ile yerel şirketlerin önüne geçip tekel kurdu.
Amerikan Genel Kurmay Başkanı’nın ABD Senatus’nda gösterdiği IŞİD haritası Türkiye sınırlarına da taşıyor.
Nitekim Urfa, Kilis, Hatay bölgesi tarihi Levant sınırları içerisinde.
Bölge Devletleri ve IŞİD
Bu örgütün büyüme stratejilerini ele alırken bölgesel ve uluslararası asıl zemini göz ardı ettik.
Ama asıl belirleyici güç olan bunu ele alabiliriz.
IŞİD, bölgesel mücadelede Sünni Irak’ın tasfiye edildiğini görerek, bu tasfiyeyi kurnazlıkla izledi ve doğacak boşlukta etkin olmayı bekledi.
Kendisi Sünni olan örgüt, burada adeta Şii yönetimin ve Kürt yönetiminin başarı kazanması için dua etti. Çünkü Şii baskısı olmadan Sünnileri avucuna alamazdı.
Suriye’de Esad’ın zor durumda olduğunu gördü ve ona destek olacak şekilde muhalif güçlere saldırdı. Bu saldırılar sırasında bir şeyi elde etti, Esad güçleri IŞİD’le uğraşmadılar hatta gizli destek verdiler.
Esad’ın muhaliflere karşı başarı kazanması için pusuya yatan IŞİD, Esad başarılı oldukça çözülen dinci örgüt militanlarını ele geçirdi, sonra o militanlarla Esad’a savaş açtı.
Türkiye’nin Suriye muhalefetine verdiği desteği gören örgüt bu yardımın muhaliflerin eline geçmesini seyretti. Çünkü yardımlar ikinci aşamada kendisinin eline geçecekti.
Esad’ı yıkmaya çalışan Türkiye’den destek alacağını biliyordu, üstelik Türkiye’nin Irak’ın Şii yönetimi ile de arası kötüydü ve orada da Türkiye’ye hizmet verebilirdi.
Türkiye’nin de desteğini bu şekilde elde ettikten sonra, rehineleri kaçırarak, Türkiye’yi saf dışı eti.
Bölgesel politikada, tam bir bedevi kahpeliği ve kurnazlığı ile davranan örgüt, ilişki kurduğu herkesi aldatıp yarı yolda bıraktı.
Çünkü bölge ülkelerini de iyi tanıyordu. Hepsini elinde oyuncak yapması zor olmadı.
Aynı şeyi El Kaide’ye bile yapmış, önce bu örgütün içinde beslenmiş sonra El Kaide’yi saf dışı etmişti.
Sanki örgütün başında Tayyip Erdoğan gibi bir lider vardı ve tüm dostlarını kazıklayıp.., Güçleniyordu.
Uluslar Arası Zemini.,
Gelelim son noktaya: Peki Uluslararası Güçler?
IŞİD, uluslararası politikanın da kuralını biliyordu. Amerika’nın Şii Hilali projesini de, Kürt devleti projesini de biliyordu.
Ve oyunu kurallarına göre oynadı. Irak’ın Şii-Sünni bölünmesini adım adım sağladı.
Kürt bölgesi ile Suriye sınırı arasındaki alanda kalan Türkmen varlığını temizledi.
Yani yeni Ortadoğu haritası için gerekli etnik temizliği yaptı.
Bu Temizliği Amerika yapamazdı.
Şimdi IŞİD’e Amerika saldırır ve yeni sınırları belirlerse, IŞİD ne yapmış olacak sizce?
Amerikan Ordusu’nun öncü kuvvetliğini değil mi!
21/09/2014
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder