19 Nisan 2020 Pazar

Adalet Özlemi,

Adalet Özlemi,




Yekta Güngör Özden
15 Mayıs 2017

“Adalet mülkün temelidir.-Adalet devletin temelidir.” özdeyişleriyle bilinçlerimizin dokunduğu ortamda, yalnız kişisel bağlamda değerlendirdiğimiz adalet uygulamaları yetersizlikleri yansıtmaktadır. Toplumun en doyurucu gıdası, insanlığın en etkili ilâcı olan adalet, başta eşitlik, güvenlik ve sağlık olmak üzere yaşamın en önemli değerlerinin ve bağlarının en etkin güvencesidir. Çağdaş hukuk devletlerinde “yargı bağımsızlığı” ilkesiyle benimsenen yapının adalete dayandığı gerçeği, paylaşımı evrensel olan en büyük olgudur. Ulusal-toplumsal güneş sayılması, barışın ve dayanışmanın en güçlü kaynağı olması, herkese yaraşır ve haklı olduğunu verme özelliği, esenliğin dayanağı olduğunu göstermektedir.

 Anayasa’ların evrensel bağlamda adalete verdikleri önemi yansıtan yargıyla ilgili kuralları, yargı için bağımsızlığın, yansızlığın, bilimselliğin ve ahlâkın ne ölçüde değerli ve yadsınmaz olduğunu göstermektedir. Ülkeden ülkeye, yönetimden yönetime, partiden partiye değişiklik gösteren uygulamalar, siyasetteki çarpıklıklarla yargı görevlilerindeki kişisel bozuklukların ve yetersizliklerin sonucudur. İnsanlık erdeminden, kişisel onurdan, meslek saygınlığından uzaklaşanlar kimi siyasal, kimi ekonomik, kimi ahlâksal nedenlerle görevlerini gereğiyle yapmaktan uzaklaşıp duygusal ve siyasal davranışlar içine girmekte, adalet kavramının yüceliğinden, yitikliğin çukuruna düşmektedir
 Ülkemizde son yıllarda giderek artan, yargıdan yakınmalar, adaletsizlik, hukuksuzluk, güven bunalımı sorunlarıyla, polis devleti görünümlü gözdağlı, baskılı, tutuklamalı uygulamalarla ulusal yaşamımıza gölge düşürmüş, sağlığımızı olumsuz etkilemiş, mutluluk ve esenlik düzeyimizi bozmuştur. Devletin, en büyük hizmeti olan adalet duygusunun yanlı ve amaçlı görünen uygulamalarla sarsılması sonucu, saygınlığı da gölgelenmekte, yara almaktadır.İyi yetişmemiş hukukçular, siyasal rüzgâra kendini kaptırmış yargı görevlileri, bu durumun başlıca sorumlularıdır.

 Uzun süren, ceza çektirimine dönüşen, gereksiz tutuklamalar; uzun zaman yazılmayan iddianameler; kimi savcıların hiçbir tutanağa, belgeye, anlatıma dayanmayan, kendilerinden yazdıkları suçlamalar; geciktirilen ve uzatılan duruşmalar; tutarsız ve geç yazılan gerekçeler; yine uzun süren incelemeler; yanlı tanıklar, belgeler, raporlar. Daha neler neler..

 Son günlerde yetersiz soruşturmalara, kanıtlarda ve incelemelerdeki yetersizliklere ilişkin yargı kararları. Kimi sanıklar çok zorunlu durumları nedeniyle, sağlıkları için, tahliyeleri gerekirken ölümle sonuçlanan tutuklulukları sürdürülmüştür. Kimi iktidar partililerin genç yakınlarının sağlık nedeniyle tahliyeleriyle yaşanan düş kırıklıkları. Kimi sanıkların bir dâvada tahliye edilince, hemen soyut bir suçlamayla cezaevinden çıkmadan yeniden gözaltına alınıp tutuklanmaları yargıdaki ikilemleri ve yanlıklık kuşkularıyla iktidar baskısı olasılıklarını gündeme getirmiştir. Hele önceleri tutuklama kararı veren kimi yargıçların sonra verdikleri tahliye kararları nedeniyle görevlerinden alınıp soruşturmaya bağlı tutulmaları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu da kapsayan siyasallaşma yakınmasının başlıca nedenleridir.

 Suç yaratmak, suçlamak, amaçlılar için kolaydır ama kanıtlamak güçtür. Hukukun geçerli saymadığı yakıştırmalar, yaklaşımlar, işlemler, tanıklar ve belgelerle insan yaşamını karartmak, adalet duygusundan uzak kalıp kimilerine yaranmak ve destek olmak için bireylerin karanlığa gömülmesine neden ve araç olmak, bağışlanmaz suçtur.Vicdan rahatsızlığı yaratacak, bir gün (şimdilerde görüldüğü gibi) dışlanıp tutuklanacak duruma düşürecek tutumlardan özenle kaçınmak kendini hukukçu bilen her kişilikli görevlinin öncelikli davranışı olmalıdır. Özellikle yargı görevlilerinin özenli çalışmaları hepimiz için en sağlıklı güvencedir.

 Gökçe Fırat ÇULHAOĞLU’nun durumunu üzüntüyle izliyorum. Edindiğim bilgiler, okuduğum kimi belgeler beni şaşırttı. Kovuşturmayı etkileme suçlamasıyla karşılaşmamak için dosya içeriği hakkında bir şey söylemeyi uygun bulmuyorum. Bu tutumum, adalete ve yargıya saygımın da doğal gereğidir. Ancak, Gökçe hakkında her zaman, herkese şunları söylüyorum: Gökçe bilinçli, inançlı, gerçek bir Atatürkçüdür. Yıkıcı hiç bir akımla, kişi ve kuruluşla ilgisi yoktur. Bir tek kusuru, kendini gözetmeden, yorulma, dinlenme bilmeden çalışmasıdır. Ahlâk yönünden hiçbir kötülük yakıştırılamayacak tertemiz bir yurttaştır. Son suçlamaların kanıtlarını gerçekten çok merak ediyorum. Eli kalem tutan, ağzı söz yapan, tutarlı kişiliğiyle çevre oluşturan Gökçe’nin sakıncalı bir amacı, davranışı olduğu görüşünde ve kanısında değilim. Bu nedenle yargılama aşamalarında gerçeğin ortaya çıkacağı, onurlu, namuslu kişilerin bu yolda çaba gösterecği umudunu taşıyorum.

 Konuları kişiselleştirmekten uzak durarak, yine adalet ve yargı kavramları ve bu değerlerin yaşama geçişi için, üzerimize düşenlere ağırlık verelim. O zaman olumlu sonuçlardan herkes yararlanır. Zaten adaletin başlıca yararı, ayrımsız değerlendirmesi, insan eşitliğini ödünsüz savunup koruması ve gerçekleştirmesidir. Adaletin gerçekleşmesine herkes içtenlikle yardımcı olmalıdır. Düzmece anlatımlar, düzmece belgeler, dayanaksız yakıştırmalar, siyasal, kişisel amaçlar adaletin mayasını bozar. Anlamını ve amacını ortadan kaldırır. Neden olanları da karalar ve yıkar.

 Özlemlerimizin, umutlarımızın, sevinçlerimizin, mutluluklarımızın ışığı, başarılarımızın gücü olan adalete gereken değeri vermek, kendi başımıza gelmesini istemediklerimizin başkalarının başına gelmesini de istememek erdemini ve olgunluğunu göstermek, dış etkilerden tümüyle uzak kalarak GEREĞİ ortaya koymak, vicdanını yastık yapıp yatmak, varlığımızın ölçüsü olmalıdır. Adalete yaraşır olmanın koşulu, adaletli olmaktır.Adaletten uzaklaşan adalete muhtaç olur. Adalet, en özgün insanlık değeridir. İnsanlık bayrağıdır. Onun güvencesi altında yaşamak mutluluktur. Böyle soylu ve görkemli bir ortam için hizmet hepimizin insanlık ve yurttaşlık borcu ve görevidir.

http://www.turksolu.com.tr/adalet-ozlemi/


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder