13 Haziran 2016 Pazartesi

Stratejik Düşüncenin Sivil ve Askeri Hayatta Kullanılması BÖLÜM 1






Stratejik Düşüncenin Sivil ve Askeri Hayatta Kullanılması 
BÖLÜM 1




Yazar: Muzaffer Özdağ
31 MAYIS 2013 CUMA


Giriş



Yaşama hakkı kuvvetle sağlanır ve korunur. Hayatiyet zinde güce sahip olmak demektir. Doğada var olmak, yaşamak, güvenli olarak hayatını sürdürebilmek belirli bir mekanda, belirli bir süreçte ( zaman kesitinde ) eylemli kuvvet üstünlüğüne sahip olmayı ve bu kuvveti karşılayabileceği varlığına zarar verebilecek zıt güçleri, faktörleri etkisiz kılabilecek şekilde doğru kullanma yeteneği taşımayı içerir.

Milletler ve devletlerarası hayatın doğasında da durum çok farklı değildir.

Toplum hayatı için elzem olan işbölümü ve örgütlenmenin en gelişmiş ileri bir aşaması olan devlet; hukuki, kültürel, manevi, içtimai uzuvlanma ile oluşmuş özgün bir canlı kabul edilebilir. Bu özgün canlının hayat mekânı milletin yurdudur, devletin ülkesidir, hayati önemde nüfuz ve menfaat bölgesidir, güvenlik sahasıdır.

Milletin öz yurdunun sınırları, devletin ülkesi, hâkimiyet, nüfuz ve menfaat alanı genelde milli gücün, devlet gücünün tartışmasız üstünlük kurduğu çevre olarak belirir.

Milletin, öz yurdunda, devletin, hâkimiyet alanında tartışmasız bir üstünlükte bulunması gerekir. Millet bağımsızlığını, devlet hayatını, bu gücü, bu üstünlüğü koruyabildiği sürece devam ettirebilir.

Siyasi doğa; zayıfa, güçsüze, gelişmeyene, yenik düşüp derlenmeyene yaşama, onurlu yaşama hakkı ve imkânı bırakmamaktadır.

Devlet olmanın, milli bağımsızlığın olmazsa olmaz ön şartı, somut simgesi, milletin silahlı özünü, bağımsız yaşama şuur ve iradesini temsil eden silahlı kuvvetleridir, ordusudur.

Devletin ancak güçle kaim olması, devletle orduyu iç içe bir hale getirmiş, bütünleştirmiştir. Bu durum özellikle Türk Milletinin tarihi hayatında belirgindir.

Devlet yüksek sevk ve iradesi izlenen politikaya uygun güç oluşturmayı, bu gücü korumayı, geliştirmeyi, kullanmayı da içerir.

Varlığın hayati menfaatlerini korumaya yeterli gücü oluşturamayan bu gücü karşıt güçlere üstünlük sağlayacak onların yarattıkları tehditleri, çıkaracakları engelleri giderecek ustalıkla, akilâne kullanamayan devlet yönetimi yenik düşer, ezilir, yıkılır.

Bir devletin, bir milletin savunma yeterliliğinin, silahlı gücünün, bağımsız yaşama kararlılığının ve dinamizminin en yüksek seviyesi gerektiğinde toplumun bütün gücünü, ülkenin bütün kaynaklarını varlık kavgasında üstünlük sağlayacak savaş amaçlarına tahsis etmesi, milletin ordulaşmasıdır.

Savaşan tarafların ekonomik kalkınma ve gelişmede, üretimde, bilim ve teknoloji geliştirmede eş düzeyde olmaları halinde bu azim ve kararlılığın bu topyekûn seferberlik hamlesinin zafer için güçlü bir dayanak olabileceği belirgindir.

Bu halde de zafer ancak uygun bir zamanlama ile seri uygulamaya konacak isabetli stratejinin düşmana kuvvet farkını kapatma için tedbir almasına imkan bırakmayan bir maharetle uygulanması ile garantilenebilir.

Modern sanayi toplumu düzenine, ileri bilim ve teknolojide üretim seviyesine erişmemiş, bizatihi ilmi bilgi ve yeni  teknoloji  üreticisi olmamış bir milletin, devletin daima hudutlu kalmaya mahkum satın alma gücüyle hiçbir zaman ulusal savunmasında yeterli caydırıcılığa erişemeyeceği, silahlı kuvvetlerini milli güvenlik ihtiyacının gerektirdiği seviyede araç gereç ve silahla donatmada büyük zorluklarla karşılaşacağı da dikkatten kaçırılmamalıdır.

Milletlerin, devletlerin aktüel politikaları özellikle harp hedefleri öz güçleriyle erişip koruyabilecekleri hedeflerle sınırlı kalmak zorundadır.

Güvenilir ittifaklara dayanmayan, hasımları çoğaltan, öz gücü politikalar rasyonellikten çıkar, macera olur.

Büyük güçlerin, gelişmiş ekonomilerin kendileri için en az riskli, en yüksek rantlı yeni sömürü yöntemlerinden birisi de gerginlik üretimi ile senaryolarında figüran kılmayı başardıkları ülkelere silah satışıdır.



Strateji, Stratejik Düşünce, Kara, Hava, Deniz Güçleri Stratejileri, Yüksek Strateji, Milli Strateji, Savaş Sanatı, Yaşama Sanatı



Stratej deyimi kökeninde ( strategos ) general, başkan ( stratos-agosos ) ordu komutanı, serdar, serasker, başkomutan anlamını taşıyan sözcüklerden türevlendiği için, askeri gücü harp hedeflerine yöneltmede, askerlik sanatında usta kişi, bilge kişi anlamında kullanımı daha yaygındır.

Strateji veya eski dilimizdeki karşılığı ile sevkulceyş, silahlı kuvvetleri harpte, harbin siyasi tarafından belirlenen amaçlara uygun bir barışla sonuçlanmasını, milletin hayati menfaatlerinin korunmasını, izlenen amaçlara, devletin güvenlik riskini yükseltmeyecek, milli gücü yıpratmayacak şekilde asgari maliyetle ( asgari kayıpla ) ulaşılmasını sağlayacak bir ustalık ve etkinlikle kullanımı bilim ve sanatıdır.

Strateji ve stratejik sözcüklerinin her ahvalde büyük birlik sevk ve idaresini, yüksek sevk ve idareyi, harbin genel gidişine, kesin sonuca müessir olacak önemde bir kuvveti ve harekatı ilgilendirdiği, çağrıştırdığı belirgindir.

Genel strateji, stratejik taarruz, stratejik savunma, stratejik çekilme, stratejik yığınak, stratejik yayılma, stratejik istihbarat, stratejik hava harekatı, kara gücü stratejisi, deniz gücü stratejisi, hava gücü stratejisi sözcükleri bu anlamları yüklenmişlerdir.

Devlet ve ordu hayatında, savaşta ve barışta stratejik düşünme ve planlamayı, uygulamayı; strateji bilimi ve sanatını elzem kılan hususlar, hayatın kanuniyetlerinden kaynaklanmaktadır.

Strateji; son analizde YAŞAMA BİLİM VE SAN’ATIDIR.

Stratejik düşüncenin mantığı şudur:

1.Hayat kuvvete dayanır. Kuvvetin doğru kullanımı ile sürdürülebilmektedir. Hudutsuz bir kuvvete sahip olunamayacağı gibi kuvvetsiz yaşamak ta mümkün değildir. Kuvvetin israfı, tükenmesi; tahribi, yıkımı getirir.

2.Amaca erişmek için kuvvet kullanmak gerektiğinde engel ve tehdit oluşturan zıt güçlere karşı kullanılabilecek kuvvet hudutludur.

3.kuvvet kullanmanın, sarfiyatın maliyeti çok yüksektir. Eşit şartlarda direkt karşılaşma; kırılmayı ( zayiatı ), maliyeti yükseltir. Amaca erişmeyi zorlaştırır. Tehlikeye düşürür.

4.Hasımı güç üstünlüğüne sahip olmasına veya amaçlarımıza engel olan güç çıkarmasına rağmen karşılıklı kırışma ve boğazlaşmaya girmeden, kayda değer bir kaybına uğramadan asgari maliyette etkisizleştirmek, yenmek gerekir. Bu mümkündür.

5.Bu amaca kıyasıya bir kırışma ile değil, ancak dirayetle uygulanan stratejik planlama ve harekatla, yüksek strateji ile yüksek komuta sanatı ile erişilir.

Sadece harpte, askerlikte, orduların sevk ve idaresinde değil, insan ve toplum hayatının önem taşıyan emek, sermaye, zaman tahsisi ile sistemli planlı çaba sarf edilmesini gerektiren her faaliyet dalında doğru bir stratejinin belirlenmesi elzemdir.

Millet hayatının değişik cepheleri, ekonomik sektörler, ticaret, sanayi, tarım, ulaştırma, hizmetler, çalışma hayatı, eğitim, kültür ayrılmaz bir bütün teşkil ederler. Bu bütünün sağlıklı, tutarlı oluşması, gelişmesi gerekir. Bu sektörlerde uygulanan geliştirme stratejilerinde ve genel kalkınma stratejisinde yapılan hatalar ve atılımlar, sağlanan başarılar bütünü ve milli gücü etkiler.



Milli Güç ve Milli Gücün Unsurları



Devletlerarası , milletlerarası mücadelelerde çarpışan güçler, tarafların sadece harp meydanlarına karşı karşıya gelen, görülen, bilinen askeri güçleri değildir. Esasen mücadele açık ve ilan edilmiş harp haliyle ve harp dönemiyle hudutlu da değildir. Mücadele barış dönemlerinde de savaşın başka yöntemlerle devamı halinde sürer, sürdürülür. Bu görüş ve uygulama sadece Marksistlere ait bir yaklaşım değil, hakim medeniyete mensup güçlerin geleneksel tutumudur. Siyasetin doğasıdır.

Silahların susması rakip güçler arasında ebedi bir barış ve tam uyum sağlanması ve mücadelenin bitmesi anlamını taşımaz.

Milli gücün siyasi, askeri, ekonomik, demografik, coğrafi, jeopolitik, bilimsel, teknolojik-psiko-sosyal kültürel güçlerin terkibinden oluştuğu, bütünün temsil ettiği değer ve kudrette dahili siyasi yapının, iç birlik be dayanışmanın, dirayetli milli liderliğin önemli bir payı bulunduğu dikkatten kaçmamalıdır.

Rakip devletin bilim ve teknolojide atılımı, ekonomik gelişimi, nüfus patlaması barış süreci içinde de seferi durumdaki stratejik yığınak benzeri risk yaratabilir, kuvvet dengelerini kökten bozabilir.

Milli önderliğin önde gelen görevi, milletlerarası, devletlerarası hayatta kesintisiz süren üstünlük mücadelesinde her yönden gelebilecek olumsuz etkilere karşı millete bağışıklık ve aktif savunma yeterliği kazandırarak, milli mefkureyi canlı tutmak, milli gücü tespit eden milli hedeflere erişmeyi sağlayacak şekilde koruma ve geliştirmede rehber olmaktır.

Milli kuruluşa önderlik yapan çağ açan millet hadimi devlet adamını siyasi işportacıdan, lobi simsarından, demegog  parti hatibinden kesin hatlarla ayıran husus; zümre menfaati, bütçe yılı, seçim dönemi hesaplarıyla perdelenmemiş bir görüş ufku ile milletin hayati menfaatini, devletin varlığını, geleceğini güvene alacak milli hedefleri görmesi, belirlemesi, milli stratejiyi, milli siyaseti sarsılan bir kararlılıkla izlemesidir.



Strateji ve Harp Prensipleri



Harp prensipleri, harbin yönetimine, kuvvetin amaca uygun kullanılmasına hakim olan temel esaslardır.

Stratejik düşüncenin uygulanması ve stratejik planlama ile harp prensipleri arasında konular farklı bulunsa dahi çözülmez bir mantıki bağlantı bulunmaktadır.

Stratejinin kuralları ile harbin prensipleri özde birleşir. Bu söz karşı gücün zararlı etkisinden korunmak, amaca erişimimizi engellememesi için mevcut gücümüzü, onu etkisizleştirmeyi mümkün kılan bir durum ve konuma erişmektir.

Harbin nihai hedefi, düşmanı emellerimiz, milli menfaatlerimiz için bir engel olmaktan çıkarmak, savaşma azim ve iradesini kırmak, onu bu amaçla kullanacağı vasıtadan mahrum bırakmak, silahlı kuvvetlerini etkisizleştirmektir. Taarruz, manevra, sıklet merkezi, kuvvet tasarrufu, emir komuta birliği, emniyet, baskın, sadelik genel kabul gören harp prensipleridir.

Harbin objektif hedefi, düşmanın savaşma azmini kırma, onu savaşma, direnme imkanlarından mahrum etme suretiyle elde edebilmek istenen hedeftir. Düşmanın savaşma direnme azmi kırılmadıkça fiili harp hali sona ermiş olmaz.

Bu prensipleri çoğaltmak mümkündür. Bazı prensipler bir başlık altında birleştirilebilirler.

Milletin mefkure birliği, milli önderliğe duyduğu güven, başkumandanlıkla siyasi önderliğin uyumu, milletin savaş amaçlarını gönülden benimsemesi, orduyla bütünleşmesi, savaşla cephede bulunan ordu kadar fikren, fiilen, hissen ilgilenmesi, maddi manevi tün imkanlarını, kaynaklarını savaş amaçlarına tahsis etmesi, yüksek seviyeli bir önderlik, her kademede seviyeli bir savaş eğitimi, savaşma şevki, gerektiğinde rahatını, hayatını ve varlığını feda etmekten çekinmeyen, yüksek görev şuuru, özveri ve cesaret, harp sanatı ustası Sun Tzu’dan  büyük önder Atatürk’e başarının temelleri olarak vurgulanan prensiplerdir.

Atatürk’ün sadece kumandanlara değil, ordunun her ferdine, her askere gerektiğinde durmadan görev çıkarabilecek, bizzat imali fikir ederek ( fikir üreterek ) karar verip aksiyona geçecek, iş görebilecek ölçüde bilgi, kişilik, yüksek inisiyatif seciyesi kazandıracak bir askeri talim terbiye programına verdiği önem de hatırlanmalıdır. Şahsen böyle bir seciye taşıdığını hayatının her safhasında, mesleğinin her rütbesinde göstermiş olan yüce önderin işaret ettiği eğitimi kazanmış bir ordunun asla yenilemeyeceği kestirilebilir.

Atatürk böyle bir ordu kurulabilmesi için yurttaşların ezilmeyen, örselenmeyen bir kişilikle yetiştirilmeleri lüzumuna da işaret eder.

Fikri hür, vicdanı hür yetiştirilmemiş, emperyalist kültür baskılarıyla duman altında kalmış, komplekse kapılmış, yüksek bir milli mefkureden yoksun yetiştirilmiş nesillerin askeri eğitiminde ciddi zorluklarla karşılaşacağı kestirilebilir.

Milli Savunma Bakanlığı’nın, silahlı kuvvetlerin milli gücün yurt savunmasına hazırlanması ile ilgili görev ve sorumluluğunun askerlik şubesi eşiğinden başladığı ve kışla duvarları ile hudutlu olduğunu düşünmek ağır bir ihmal ve hata olur.

Vatan nöbetine geldiği güne kadar geçen zamanı belirli müspet bir hedef fikrinden yoksun şekilde harcanmış; beyni, milli menfaatlerle, korunması, geliştirilmesi gereken değer ve emellerle  çelişecek programlanmış, devlete, millete bağı zayıflamış, yabancılaşmış, kaybedilmiş kişiyi, acemi eğitimi müfredatıyla tekrar kazanmanın, savaşta düşen mevzileri geri alma, hasta ve yaralıları kurtarma ve rehabilite etme kadar kolay olmayacağı dikkatten kaçırılmamalıdır.

Mefkure birliği ( ortak ideal ), seviyeli bir eğitim, disiplin ve morali de kapsamakla birlikte muharip ordunun disiplin ve moralinin ayrı bir önem ve özelliği bulunduğu bilinmelidir.

Mustafa  Kemal Atatürk hatalı bir disiplin anlayışı hatalı bir terbiye ile kişiliği yıpranmış, ezilmiş, insiyatiften yoksun, durgun kanlı, uyuşuk dimağlı kişilerin küçük büyük kıtalar şeklinde gruplanmış maketler veya balyalar halinde tertiplenmesiyle oluşmuş atıl ve sabit kitlelere ordu denilemeyeceğini vurgulayarak her askerde fikri zinlik karar ve çare üretici dimağ gücü ve ruhi yücelik aramaktadır.

Atatürk bürokratik silsileyi meratiple merasim protokolü haline getirilen disiplini de savaş ve askerlik mantığın zorunlu kıldığı özden yoksun bulduğu için güvenilir görmemektedir.

Her rütbe sahibi astlarından hürmet, itaat ve uyum isteme hakkını ve onları ateşe, ölüme sevkedebilme yetkisini ancak maiyetine, astlarına, birliğine şahsen örnek olmaktan; manevi nitelikleriyle, bilgi ve tecrübesiyle, metanet ve yiğitliğiyle tartışılmaz bir üstünlüğü temsil etmekten alır. Her üstün, her amirin, komutanın göreviyle, mesleğiyle ilgili ilk vecibesi budur.

Atatürk Orduya, Millete doğru bir mefkure, yüce bir emel, yüksek bir seciye vermeyi de subayın, kumandanın, başkumandanın asli vazifesi bilmektedir.

Kurtuluş Savaşını zafere eriştiren, millet egemenliğine dayalı, milli, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ve yaşatan, yaşatacak olan da bu şuur ve bu iradedir.



Stratejik, Jeopolitik Düşüncenin, Harp Prensiplerinin İcmali



Politik hedef ve emeline karşı çıkılıp direnilmesi üzerine hasmın veya hasımların bu konuda azim ve iradelerini başka çare kalmaması, bulunamaması sebebiyle kuvvet kullanarak kırıp alma zaruretinin belirmesi ile kaçınılmaz son çare haline gelen harpte, ilk prensip ve eylemin TAARRUZ ( VUR-AL ) olması doğaldır.

Kesin sonuç daima taarruzla alınır.

Amacına kuvvet kullanımı ile erişme için harbe yol açan taraf genelde bariz bir kuvvet üstünlüğünü, hazırlığını temsil etmekle beraber tarafların güç nispetleri geniş mekanda, savaş alanlarının, cephelerinin her noktasında aynı anda karşı konulmaz bir üstünlüğe sahip olma imkanını veremeyeceğinden, hasım koalisyonunu veya hasmı beklemedikleri bir zamanda, beklemedikleri bir bölgede derhal derlenip, derleyip dengelemeyecekleri bir kuvvet üstünlüğü karşısında savunma ve direnme yeterliğinden mahrum bırakarak dağıtıma; savunma tertiplerini bozma için mümkün olan her yerde, her alanda kuvvet tasarrufu yaparak tali istikametlerde aldatıp oyalayarak en hayati istikamette sıklet merkezi oluşturmak; bu gücü seri bir manevra ile savunmanın çökertileceği vuruş noktasına yaklaştırmak; harekatı, darbeyi baskın tarzında icra etmek; zamanı, araziyi, hava şartlarını, hasmın ruhi, içtimai, yapısal özelliklerini bir müttefik olarak kullanmak; bu uygulamayı bütün harekat alanlarında kesin sonuç alınıncaya kadar sürdürebilmek. Zafere, istenen barış koşullarına erişmenin sırrı budur.

Strateji; kuvveti, zamanı, mekânı, harp prensiplerini doğru kullanarak hasmın üstün gücüne galip gelme, bu neticeyi asgari maliyetle elde etme hüneridir.

Düşmana üstün gelmenin en emin ve kolay yolu onu savunmasız, tedbir almaya iktidarsız yakalamak, savunmaya veya müessir bir karşı taarruza geçme imkânı vermeden etkisizleştirmektir.

Muharebede taarruzda baskının, savunmada pusunun her ahvalde gizliliğin; görünmezliğin; hasmı yanıltmanın, kararsızlığa sevk etmenin, gücünü dağıtıp tedirgin etmenin, amacı ve hayati önemi budur. Hasmı boyun eğmeye zorlama, zafere erişme için göze alınan, kaçınılmaz olan kuvvet harcaması, zaferle elde edilen sonucu muhafazayı zorlaştıran, imkânsızlaştıran ölçüsüzlüğe ulaşmamalıdır.

Savaş sportif bir müsabaka değil, ölüm kalım kavgasıdır.

Özellikle üstün saldırgan güce karşı verildiğinde, zafer ancak Başkumandanlığın sevk ve idaredeki mahareti, başarı ile uygulanıp hasmı yanıltan aktüel ve potansiyel güç üstünlüklerinden yararlanma imkânlarını kısıtlayan, engelleyen stratejiler ile kazanılır.

Elbette subayın, askerin savaşta yüksek yetenek ve coşkusu, şevki canını çekinmeden yurt ve görev için feda edebilme asaleti, milletin yüksek seciyesi, disiplini, birlik ve dayanışması için önemlidir.

Teknik terakkiye rağmen-kitle silahlarının kullanılmadığı ahvalde-tek erin savaşçı ruh ve yeteneği, büyük önemini korumaktadır, koruyacaktır.  Ancak Başkomutanlıktan, yüksek kumanda heyetinden beklenen stratejik sevk ve idare üstünlüğü, kumanda dirayeti, tek erin, birliklerin göğüs göğse savaşta ölümü hiçe sayan pervasız cesaretini yegane sermaye sayarak kırışmaya sevk etmek değil, orduları ustalıklı bir düzenleme ile manevra ile, stratejik düşünce ve plan üstünlüğü ile kati netice yerinde düşmanın genelde mevcut kuvvet üstünlüğünü etkisiz bırakacak şekilde kullanma basiret ve becerisidir.



Zaman, Zamanlama



Stratejik düşüncelerin ve harp prensiplerinin tümünde ayrılmaz bir öğe olan zamanın, zamanlamanın varlığı, hayatta, barışta ve savaşta başarının asli bir unsuru olduğu önemle bilinmeli, belirlenmelidir. Varlık, hayat, zaman ve mekânla mukayyettir.

Zaman, milli gücün oluşturulması için elzem olan, doğru değerlendirilmesi gereken bir süreçtir.

Zafer, yaşama için zaman kazanmak, devletin ömrünü uzatmak demektir.

Zaferin şartları, barış zamanının doğru değerlendirilebilmesi ile hazırlanır. ( Kişi de hayatta üstün başarısını, zamanı doğru değerlendirmekle sağlar. )

Stratejik  yığınak, stratejik manevra, baskın, lojistik ikmal, ihtiyatın ihtiyaç duyulan yere ulaştırılması, kati netice yerinde, asli taarruz istikametinde, sıklet merkezinde kuvvet üstünlüğünün sağlanması, düşmanın hayati merkezine, savaş gücüne ölümcül bir darbe indirmeye imkân verecek, savunmasız veya savunması zayıf bir bölgesine, noktasına girme zamanının doğru değerlendirilmesi ile mümkün hale gelir, kolaylaşır.

Üstün güce karşı stratejik savunmaya geçmeye mecbur kalan oyalama savaşı veren taraf için de zaman hayati bir önem taşır.

Savaş haber almasında, erken ikazda, alarmda, taktik ve stratejik hava harekâtında deniz gücünün stratejik kullanımda, zamanın stratejik önemi belirgindir.

Zaman faktörü, hızı ve hareketi de içerir. Zamandan istifade ancak geçiş görüş, süratli kavrayış doğru ve süratli karar veriş, seri harekete geçiş, süratli ve kararlı icraatla verimli sonuca erişir.

Barışta vakit nakittir. Savaşta vakit kandır., kanla kazanılır. Zamanın doğru değerlendirilmemesi, zaman kaybı sadece daha çok kan sarfına, kan kaybına yol açar.

Gereken zamanın kazanılması, amaca erişmeye uygun şartların hazırlanabilmesi için sadece kan değil, yaşama zemin ve dayanağını tümüyle tehlikeye düşürmemek kaydıyla bedeli kanla ödenerek, ödetilerek zamanla saha trampa edilebilir.

Kumandanın, kurmay subayın liyakati, zamanı değerlendirmede, doğru zamanlamada belirir.

Zaman barışta ve savaşta kişinin ve toplumun hayatında doğru değerlendirilmelidir.

“Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler, başka komutanlar geçebilir” diyebilmek, bu emir ve talebe, görevinin devamında en güzel örnek teşkil edecek bir kişilik taşıdığını, sarsılmaz, inanç ve cesaretiyle, liyakatiyle kanıtlayabilmek, bu emrin gereğini derhal ifa edecek ruh ve secidiyede askere, birliğe sahip olmak, dünya denizlerine hakim güçlerin, Çanakkale Boğaz kilidini girşimini önlemeye yeterli zamanı kazandırabilmiştir. ( 25.4.1915 Conkbayırı )

Aynı kumandan sorumluluğu yüklenerek tereddüt göstermeden, Eskişehir ve Kütahya muharebelerinde, ordumuzu süratle derleyip toparlamak, düşmanı harekat ve ikmal üslerinden uzaklaştırmak, milleti ölüm kalım savaşıyla ilgilendirmek, topyekün seferberlikle düşmana karşı durum ve kuvvet üstünlüğü kazanabilmek için, içinde tarihi başkent Bursa’nın da bulunduğu geniş bir alanı terkederek, düşman ordusuyla aramıza büyük bir açıklık koymayı sağlayan bir stratejik çekilme kararı vermiş, ordumuzu Sakarya’nın doğusuna yerleştirmiş. ( 18.7.1921 )

Ordunun savunma savaşında yenilmezlik gücüne erişmesi için muhtaç olunan zaman böyle kazanılmıştır.

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla ıslanmadıkça düşmana terk edilemez. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat büyük, küçük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder.  Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler ona uyamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmekle sorumludur.”

Emrin ifade ettiği fikir ve ruha uygun yapılan Sakarya meydan muharebesinde gösterilen yüksek direnç, düşmanın taarruz gücünü tüketmesini, moralinin kırılmasını, kuvvet üstünlüğünün ve hareket inisiyatifinin tarafımıza geçmesini sağlamıştır.

Eskişehir-Kütahya muharebelerinde ağır kayıp verip çözülen 56.000’e erişen mevcudunun ancak % 40’ı ile Sakarya’nın doğusuna intikal edebilen ordu; başkomutanın, subay ve kumanda heyetinin dirayeti, cesareti ve özverisi ile düşman taarruzunun yeniden başlamasına kadar geçen kısa zaman içinde derlenmiş, yeniden kurulmuş, aşılmaz bir mevzi muharebesi için tertiplenmiş, muharebenin devamında kayıplarını süratle telafi ve ikmal etmiş, düşmanı yenik ve ezik şekilde, nihai zafer ümitlerini  kaybetmiş olarak çelikmeye mecbur bırakmıştır. Düşmanın yeniden taaruza geçmek için verdiği ara, kaybettiği zaman ( 24 Temmuz 1921-14 Ağustos 1921 ) Anadolu seferinin, son haçlı seferinin hezimetle neticelenmesinin de başlangıcı olmuştur.

Zamanın hayati önemi ile ilgili örnekler çoğaltılabilir.

Stratejik düşüncenin hayati önem taşıyan bir içeriği de, öncelikleri tespit etmektir. Planlama, kaynak ve kuvvetin tevzii ile hudutlu kalmaz. Önceliklerin tespitini, zamanlamayı, eş zamanlamayı da kapsar.

Zamanlamada, öncelikleri belirlemede düşülen hata; başarısızlığı, zaman, kaynak ve kuvvet israfına yol açar.

Zamanın kullanılması sadece savaşta değil, ülke kalkınmasında değişik sektörlerin gelişimi ile ilgili plan ve programlarla, nüfusun bu sektörlerde istihdamı ile ilgili mesleki teknik eğitim ve bilgi beceri geliştirme programları arasında uyum sağlanmasında da hayati önem taşır.



Mücadele Mekanı Kara Gücü, Hava Gücü, Deniz Gücü ve Silahlı Kuvvetlerin Üç Kuvvetle Tertibi, Terkibi



Milletler, devletler arasındaki mücadele yeryüzü kaynaklarından, nimetlerinden daha büyük pay almak için geniş mekân ve bu mekândaki toplumları denetleme mücadelesidir.

Mekân en geniş hudutları ile denizleri, havaları, karaları ile bütün dünyadır.

Mücadele insan gücünün erişebildiği bütün sahalara, boyutlara yayılmaktır. Günümüzde uzaya açılan kapılar da zorlanmaktadır.

Her devletin silahlı kuvvetleri jeopolitik konumuna, güvenlik ihtiyaçlarına, menfaat ilişkilerin, güvenlik yönünden önem ve öncelik kazanan hareket ortamlarına, mali, iktisadi, teknik, bilimsel gelişme ve seviyelerine göre kurulmakta, gelişmekte, tertiplenmektedir.

Hiç şüphe yok ki, yürüyen, uçan güçler, doğaları icabı azami vurucu, kesin netice alıcı etkinliklerine kendi hareket ortamlarında erişirler. Kendilerinden beklenen azami faydayı, kendi ortamlarına kesin üstünlük kurmakla sağlayabilirler.

Deniz gücünün harekât ortamı deniz, hava gücünün harekât ortamı gökler olmakla beraber çıkış ve dönüş üslerinin karada olduğu, karaya bağımlı bulundukları dikkatten kaçırılmamalıdır.

Hava silahlı ve hava kuvvetleri uzun menzilleriyle, yüksek tahrip kabiliyetleriyle cephe mevhumunu kaldırmış, muharip ülkelerin bütün satıhlarını savaş alanına dönüştürmüştür.

Doğa yaşamı savunma, özellikle pasif savunma üzerine kurulu her yaratığı, sonunda bir yırtıcıya yem olmaya mahkûm etmiştir. Sadece kaçmak ve gizlenmek kurtulmaya yetmez. Sonucu belirleyen yırtıcı diş, büken bilek, koparan pençedir. En kötü, en ilkel savunma bitkisel savunmadır. Yaşam savaşında kesin sonuca ancak taarruzla, taarruz silahlarıyla erişilir.

Hava gücünün üç boyutlu geniş harekât mekânında olağanüstü hız ve manevra kabiliyeti, baskın yeteneği, yüksek tahrip gücü ile taarruzi harekat deniz ve kara gücünden daha üstün olduğu, deniz ve kara gücünün erişemediği hedeflere etkilerini eriştirebildiği belirgindir.

Hiç değilse kendi hayat ve harekât alanında etkin bir hava savunma sistemine ve hava üstünlüğüne sahip olmayan devletin, ekonomisini yıkımdan koruyamayacağı, hasım gücün atış talimi için hedef tahtası haline gelmek çaresizliğine düşeceği açıktır. Hava gücünün himayesinden, deniz-hava işbirliğinden yoksun bir donanmanın düşeceği durum da daha farklı değildir.

Ezici bir hava üstünlüğüne sahip hasım güç karşısında kara kuvvetlerinin stratejik hedefli bir taarruz harekâtının-hava gücünün kullanımını engelleyen uyumsuz hava şartlarının sağladığı hudutlu süreler içindeki hudutlu kazançlar hariç-akim kalacağı, ağır bir maliyeti olacağı belirgindir. Mihver ordularının 1944’te Batı cephesinde Mareşal Runşted komutasındaki son büyük taarruzları bu hale bir örnek olarak hatırlanmalıdır.

Hava gücü desteğini yitiren kara ordusunun ne hale düşeceğine, çarpıcı bir örnek de, Mısır Ordusunun, Sina Çölünde İsrail hava kuvvetleri karşısında düştüğü durumdur.

Körfez  Harbinde Hava Kuvvetleri harekât sahnesinden hemen silinen, erken ikaz sistemleri, haberleşme şebekeleri, kumanda merkezleri, füze ve uçaksavar mevzileri tahrip edilen uydular ve uçan uyarı ve kontrol araçları ile ( AWACS, J-Stars ) kıt’a intikalleri, mevzileri ayrıntılı tespit edilip görüntülenen, muhaberatları dinlenen Irak Ordusunu Çölde Fırtınaya yakalanmış olmaktan daha elim duruma düştüğü ve hasım güç için hareketsiz canlı hedefler üzerinde atış eğitimi tatbikatı haline gelen bu karşılaşmada ağır bir toplu kıyıma maruz kaldığı sabittir.

Stratejik hava gücüne, uzun menzilli hava silahlarına sahip olmayan ülkenin, deniz aşırı ülke konumundaki bir güce sahip hasmı karşısında fiilen taarruz imkân ve inisiyatifini yitirmiş “gel, beni yen” deme durumuna düşmüş olduğu söylenebilir. A.B.D. ana karasına bir tek mermi, bomba düşüremeyen, uçak filosu eriştiremeyen Mihver devletlerinin ( Almanya-İtalya-Japonya ) Anglo-Amerikan stratejik bombardıman harekâtlarından ne ölçüde ağır zararlar gördükleri, yıkıcı darbeler aldıkları bilinmektedir. Rakipsiz bir deniz gücü üstünlüğüne sahip olmanın önemi yeryüzünün % 71’ini denizlerin kaplamasından kaynaklanmaktadır.

Denizlerde üstünlük kurma halinde ilgili ada devleti veya denizci güçler bloku, ticaret ve savaş filolarını, silahlı kuvvetlerini ikmal üsleri şebekelerinden de yararlanarak, hemen her tarafa kolayca ulaştırmada hareket serbestliği kazanmaktadır. 

Denizin ve donanmanın yarattığı engeli aşamayan hasım kara devletinin saldırısından kolaylıkla korunabilmek bu devleti kendi nüfuz ve menfaat alanlarından uzak tutmayı, bu gücü ikmal irtibatlarını da keserek kendi karasına hapsetmeyi başarabilmektedir.

Manş kanalı önünde durma çaresizliğine düşüşün ve İngiltere-Londra üzerinde hava savaşını kaybeden Hitler Almanyasının Yıldırım Harbi stratejisini işlemez hale getirdiği bu durumun müttefiklere potansiyel güç üstünlüklerini aktüel güç üstünlüğüne dönüştürme zamanı ve imkanı kazandırdığı hatırlanmalıdır.

Salt kara gücü denize sürülemeyeceği, denizde yürütülemeyeceği gibi, salt deniz gücü de karaların derinliğine nüfuz edemez. Merhum General Kazım Karabekir’in mütareke hükümlerinin süratle ve harfiyen uygulanması için baskı yapan ve kendini donanma gücü ile kendini donanma gücü ile tehdit eden İngiliz subayına gülerek Palandöken dağını gösterip “Zırhlılarınız bu dağlara çıkabilir mi?” dediği hatırlanmaya değerdir.

Denizci gücün rakip karacı devleti kendi mekânında ezmeye yeterli bir kara ordusu sevk etmeden bunu sağlayacak ittifaklar oluşturmadan savaşı kendi isteklerine uygun sonuçlandırmayacağı da açıktır ve denemelerle sabittir.

Deniz gücünün ve silahlarının ayrılmaz bir unsuru olan denizaltılar, denizaltı filoları hasma, avına görülmeden, sezilmeden yaklaşma, savunmasız yakalayıp vurma şeklindeki doğa savaşı mantığının veya savaş sanatının somut bir örneğini oluşturmaktadır.

Denizaltıların yerlerinin, hareketlerinin tespiti, saldırılarının önlenmesi özel silahların, sistemlerin, yöntemlerin, geliştirilmesini gerektirmiştir.

Deniz veya kara gücüne dayalı dünya hakimiyeti ile ilgili jeopolitik teorilerde tarihin pek sathi yorumlanmasıyla, ideolojik, psikolojik, politik ön yargı ve tutkularla abartmalara düşülmüştür.

Meseleye bakışta kuvvetlerin değerlendirilmesinde rasyonellikten uzaklaşılmamalıdır.

KALPGAH’a sahip olmak Sovyet Rus gücüne DÜNYA ADASI’nı ve Dünya hâkimiyetini kazandırmaya yetmemiştir.

I.ve II. Dünya savaşlarını galip bitirmiş olmak da deniz gücüne dayalı Britanya imparatorluğunun dağıtmasını önleyememiştir.

Esasen İngilizlerin büyük bir sömürge imparatorluğu kurabilmeleri, diledikleri yerde yerli halkları yok ederek kendilerine iskan alanı açabilmeleri, sadece dengi olmayan bir deniz gücüne sahip olmalarından değil, yayıldıkları alanlardaki kadim medeniyetlere mensup milletlerin, devletlerin İngilizleri karasularında tutacak, ülkelerinin derinliğine girmelerini önleyebilecek bir askeri teknolojik gelişme seviyesinde bulunmamalarından ileri gelmiştir. İngilizlerin Avrupa kıt’ası içi mücadelelerde güçlerini yıpratmaktan sakınmaları kıt’a içi güçleri birbirlerine karşı kullanabilme politik maharetleri geniş sömürge imparatorluğunun kuruluşunu kuvvet boşlukları doğrultusunda yayılmasını kolaylaştırmıştır.



Özel Harp veya Harple Amaçlanan Hedeflere, Sonuçlara Savaşmadan Ulaşmak



“Harbin nihai amacı, hedefi Hasmı, milli güvenliğimiz, menfaatlerimiz, plan ve emellerimiz için bir tehdit ve engel çıkarmak, onu bu maksatla kullanabileceği araçlardan yoksun bırakma, silahlı kuvvetlerini etkisizleştirme, özellikle asıl olan sonucu; savaşma karşı koyma, direnme azim ve iradesini kırmak, kaldırmak suretiyle güvene almaktır.” demiştik.

Düşmanın direnme, karşı koyma, savaşma azim ve iradesini kırmanın onun bir tehdit, tehlike ve engel olmaktan çıkarmanın silahlı kuvvetlerini etkisizleştirmenin tek yolu kendi silahlı kuvvetlerimizi harekâta geçirmek, orduları çarpıştırmak değildir.

Zaferi daha parlak ve büyük, sonucu daha güvenli kılmanın yolu vuruşmanın her ahvalde kuvvet harcamayı kaçınılmaz kılan, maliyeti ağırlaştıran bir yönü olduğunu dikkate alarak amaca, hasmın gücünden yararlanma, onu iç uyumsuzluğu düşürerek, bölme, yönlerini saptırma, nötrleştirme, kısmen veya tamamen yandan kılma suretiyle ulaşmaktır.

Tarih ülkeleri devletleri yıkmanın, uydulaştırmanın, milletleri çaresizlikle boyun eğmeye mecbur bırakmanın savaştan başka imkân ve yöntemleri de olduğunu gösteren pek çok örnekler kaydetmektedir. 

Bu uygulama harbin daha ustalıkla güdümlenen bir başka şeklidir; “Özel Harp”tir.

    Hedef alınan ülkenin içten çökertilmesi, yönetici kadrolarını, siyasi gruplarının, partilerinin iç savaşa gidecek ölçüde uzlaşmazlığa düşmelerinin tertip ve teşviki, halkın yüksek yönetime, öndere, idareye güvenin sarsılması;

        Zayıf, soysuz elemanların satın alınması, ajan, keymen , ( maymuncuk ) olarak kullanılabileceklerin veya özellikle böyle yetiştirilip yerleştirilenlerin, yükseltilmesi, birlik ve dayanışmanın bozulması, rüşvet ve yolsuzluğun teşvik edilmesi;

        Halkın amaçsız yaşamaya, epiküryen, hedonist, hazcı, günübirlik yaşamaya israfa, ölçüsüz tüketiciliğe özendirilmesi;

      Gençliğin içkiye, kumara, uyuşturucu kullanmaya alıştırılması, aile, devlet, millet, töre, kural tanımayan  bir zihniyet kazandırılması, erotizmin haya ve sorumluluk fikrini, hissini silecek ölçüde tembihi, tahriki;

    Kadınların libertinizme teşviki, annelik, ebedi hayat arkadaşlığı, soylu sevgi kavramlarının tahribi;

    Eşcinselliğe, sapkınlığa özendirme, kamuoyunu sinema, televizyon, radyo, basın yayın ile, medya ile yönlendirme, denetime alma, bir tarafta şiddete özendirirken diğer tarafta milli güvenliği tehlikeye düşürecek ölçüde savaş aleyhtarı, barış yanlısı görünümüyle milli savunma ve askerlik hizmeti aleyhtarlığına yönlendirmek, ortak milli kimliği silmek milli birlik ve dayanışması bozmak, zedelemek için ırkçı, dinci, mezhepçi, sınıfçı, ideolojik  ifratları teşvik etmek, milli kültür değerlerini yozlaştırmak, aşağılık duygusu yaratmak, milli kültür nüanslarını bölücülüğe, azınlık komplekslerine dönüştürmek, siyasi hakimiyet kurmak isteyen yabancı devletin kültürüne sistemine, izan ve irfandan, seçip özümleme şuurundan yoksun bir yaklaşımla hayranlığı, bağımlılığa sürükleyecek bir propagandayı örgütleyip sürdürmek, politik amaçlarına hizmet edenleri beslemek, ödüllendirmek, bu kişileri örgütlü propaganda ile uluslar arası şöhrette düşünür, büyük sanatkar, yazar, şair olarak nitelendirip tanıtmak. Mazlum, mağdur fikir savaşçısı olarak  göstermek.

    Onları ideolojik-politik  mücadelelerinde flama gibi kullanmak ülkenin içinde Truva atı görevini ifade edecek veya beşinci kolu oluşturacak elemanlar, mekanizmalar yerleştirmek; Milli menfaatleri, milli kültürü, milli mefkûreyi savunan idarecileri, düşünürleri, yazarları, sanatçıları karalama, değersizleme, uydulaştırmanın,  bağımlılığın, askeri i şgalin kültürel altyapısını oluşturmak, propaganda edilen sistemin, ideolojinin düşünürlerine, liderlerine mabut, ilah; propaganda klişelerini ayet gibi kabul eden bir gayri resmi tebaa oluşturmak. Yayılmayı amaçlayan her devletin hasım gördüğü, hedef aldığı ülkeyi, milleti, devleti tarihten, medeniyetten, kültürden, dinden, mezhepten, dilden kaynaklanan özellikleri dikkate alarak özel harp operasyonları planlama ve uygulamasında çabalarını kendileri için en uygun gelen faktörler üzerinde yoğunlaştıracağı kolaylıkla kestirilebilir.

    Din, mezhep, kültür, medeniyet, ideoloji yönünden yeterli erginliğe ( rüşte ) erişmeyen, önderlerini, velilerini anavatan dışındaki siyasi merkezlerde aramak gafletine düşen milletler o merkezin olumsuz etkilerine, sömürülerine de açık kalırlar, iç dengelerini kaybedip, çözülürler veya uydulaşırlar.

    Özel harbin operasyonları çeşitlenebilir. Stratejileri, taktikleri değişebilir. Ancak özel harbin mütarekesi, barışı yoktur. Özel Harp dost, düşman ayrımı yapmadan kesintisiz sürdürülmesi gereken bir hayat çabasıdır. Bu çaba düşmana karşı zararından, tehdidinden korunmak, onu dosta dönüştürmek, dosta, müttefike karşı ise karşılıklı dostluğu, ittifakı korumak, muhtemel düşmanlıklardan korunmak için itina ile, basiretle yürütülmesi gereken sürekli bir çabadır.

    Özel harp yeni icad edilmiş bir harp değildir.

    Kadim Çin askeri düşünürü ve devlet adamı Sun Tzu, günümüzden 2300 yıl önce imparatoruna sunduğu “ Devlet Yönetme Sanatı” ( Savaş Sanatı ) adlı eserinde şu öğütleri verir:

    “Hasmı güç harcamaya sevk ederken kendi gücünü korumayı bilmek gerekir.”

    “Savaş sanatından anlayan kişi başkalarının gücünü savaşmadan alt eder, kentleri kuşatmadan düşürür. Hasım milletleri, uyumlarını, morallerini çökerterek teslim alır.”

    “Usta komutan hasım orduyu savaşmadan alt edendir.”

    “Vuruşma incitir ( yıpratır ), tahkimli, mevziye taarruz, kırım demektir. Önemli olan düşmanın stratejisini bozmaktır. Savaşmak değil.”

    “Sen uyum ve dayanışma ile birliğe yönelirken düşman ona bölündüğünde gücün bire karşı on olur.”


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..




..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder