1 Mart 2015 Pazar

REFERANDUM SONUÇLARI ÜZERİNE KAYBETTİKLERİMİZ



REFERANDUM  SONUÇLARI  ÜZERİNE KAYBETTİKLERİMİZ,



Referandumun Sonuçları

I- DEMOKRASİNİN ZAFERİ DEĞİL 12 EYLÜL SİVİL DARBESİ

Demokrasinin zaferi değil 12 Eylül sivil darbesi



























12 Eylül Referandumu halkın %58'inin evetiyle kabul edildi. Bu, 12 Eylül Anayasasının oylanmasından sonra ikinci önemli halk oylamasıdır ama ne içerik olarak ne yöntem olarak ne de sonuç olarak ilkinden farklıdır.
Her ne kadar AKP'liler ve onun satılık yandaşları bunu bir "demokrasi zaferi" gibi sunmaya çalışsalar da, bu tarihe "sivil darbe" olarak geçecektir.
"12 Eylül askeri darbesi", 1961'in özgürlükçü anayasasını kaldırmış, onun yerine baskıcı, faşist bir anayasa getirmişti.
Şu anki "12 Eylül sivil darbesi" ise, 1980 Anayasasının bile daha gerisinde, çok daha baskıcı, çok daha faşist bir anayasa getirmiştir.
"12 Eylül askeri darbecileri" halkı anayasayı oylamaya götürürlerken her türlü demokratik propaganda hakkını engellemişler, "hayır"ı yasaklamışlar ve baskı altında "evet" çıkartmışlardı.
Bugünkü "12 Eylül sivil darbecileri" de benzeri bir baskı ortamını kurmuştur. Bu defa coplar, panzerler değil, bilbordlar, gazete ilanları, TV programları, el ilanları ile tek taraflı bir "evet" çalışması yürütülmüş, "hayır"cılar bizzat Başbakan tarafından darbecilikle suçlanmış, "postmodern bir baskı" altında halktan "evet" istenmiştir.
AKP başarısız
AKP açısından bir zafer gibi sunulan bu referandum sonuçları AKP için gerçekten zafer midir peki?
Devletin tüm imkanları kullanılarak, karşısında hiçbir ciddi muhalefet olmadan, halk açıkça korkutularak, halka rüşvet dağıtarak, camiler propagandaya açılarak, iftarlar istismar edilerek elde edilen % 58, AKP lideri Tayyip'in açık bir başarısızlığıdır.
Her tür baskıya, şantaja, üçkağıda rağmen halkımızın %42'si AKP'ye ve onun faşist liderine "hayır" deme yürekliliğini ve sorumluluğunu gösterebilmiştir.
Bu açıdan "hayır" oyu veren yurttaşlarımızı bu cesaretlerinden dolayı kutluyoruz.
Hayır diyen bu %42, AKP'yi ilk seçimde iktidardan düşürecek bilinçli, sağlam, yıkılmaz bir kitledir.
AKP, bu %42'nin ilk seçimde kendisini yıkacağını görecektir.
Tayyip Efendi ise, %58'lik "evet"e hiç de güvenmesin.
Bu %58, baskı koşullarında, şantajla, cehaletle, bilinçsizlikle verilen oylardan oluşmaktadır. Ama ilk seçimde bu %58'in düşeceğini göreceğiz. Çünkü halkımız anayasa konusunda kandırılmıştır ama AKP ve Tayyip konusunda halkımızın kanmayacağı ortadadır. Çünkü halkımız AKP'nin de Tayyip'in de ne olduğunu gayet iyi bilmektedir.2007'de %47 olan oyunu 2009 yerel seçimlerinde %38'e düşüren AKP'nin oyları önümüzdeki 2011 seçimlerinde %38'in de altına düşecektir.
Hukuk darbesi sonuçsuz kalacak
12 Eylül referandumunun püf noktası AKP'nin Anayasa Mahkemesi ve HSYK'yı ele geçirmesiydi. Ancak AKP'nin bu planı da tutmayacaktır. Artık tümüyle korunmasız kalan, demokratik yolların AKP'nin "postmodern sivil darbesi" ile kapatıldığını gören halkımız, elbette AKP faşizmi ile hesaplaşacaktır.
AKP'nin bugüne kadarki en büyük şansı, muhaliflerini "demokratik teamüller içinde" mücadeleye zorlamasıydı. Ancak görülecektir ki demokrasinin AKP'nin bir oyuncağına dönüştüğünü gören halkımız AKP ile mücadelesine AKP'nin anladığı dilden konuşarak devam edecektir.
Bunun dışında AKP'nin kendisi için ele geçirmeyi planladığı Anayasa Mahkemesi ve HSYK, AKP'nin eline geçmeyecektir.
Geçmeyecektir çünkü AKP 2011'de Meclis çoğunluğunu yitirecek ve hükümetten düşecektir.
Üstelik Cumhurbaşkanı Gül'ün süresi de en geç 2013'te sona erecektir.
Kısacası Anayasa Mahkemesi ve HSYK, yeni Hükümet ve yeni Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecektir.
Yeni dönemde Tayyip Erdoğan'ı ve Abdullah Gül'ü, ele geçirmeye çalıştıkları Anayasa Mahkemesi'nin kuracağı Yüce Divan'da yargılanırken göreceğiz!
Ve üstelik o gün geldiğinde kendi atadıkları üyelerin bile "kalemlerini kırdıklarını" görecekler!
Tayyip ve Abdullah Bey bilmeliler ki siyasette vefa yoktur, kendi atadıkları üyelerin elinden sonsuzluk şerbetini tadacaklardır.


II- AKP VE TAYYİP BİR EVET UĞRUNA GÜNEYDOĞU'YU PKK'YA TESLİM ETTİ

AKP Güneydoğu'yu PKK'ya teslim etti


















12 Eylül Referandumunun en önemli sonucu Türkiye'de baskıcı faşist bir iktidarın kuruluşu olacaktır ama bunun tam tersine ülkenin Güneydoğusunda devlet hakimiyeti tümüyle bitmiş, egemenlik PKK'nın eline geçmiştir.

PKK'nın referandumu boykot taktiği, hükümetin ve muhalefetin ortak yanlışı ile başarıya ulaşmıştır.

AKP, PKK'nın boykot taktiğinin aslında "hayır" olduğunun propagandasını yaparak, bölgeyi tümüyle PKK'nın egemenliğine teslim etmiştir.
Muhalefet ise PKK'nın boykotunun aslında son anda değişeceğini, "evet"e döneceğini beklemiştir.
Görünen gerçek odur ki, Türkiye'de bölücü terör örgütünün gerçek niyetini ne iktidar ne de muhalefet hâlâ anlayamamıştır.
PKK'nın özerklik ilan etme kararı verdiği bir dönemde bölgeyi başıboş bırakmak, boykotun uzun vadeli zararını görmemek, bölücülüğe gözlerini kapatmak olmuştur.
Aynı aymazlık referandumdan sonra bile sürmektedir. Pek çok kesim boykotun Güneydoğu'da başarısız olduğunu iddia ederek bölücülüğün geldiği aşamayı halktan gizlemektedir.

PKK boykotunun sonuçları












BDP'liler boykot sonuçlarını Apo posterleri açarak ve BDP binalarına PKK bayrakları asarak kutladılar.

%50'nin üzerinde boykot çıkan iller Haritada gözüküyor.
(Haritayı büyütmek için üzerine tıklayınız)


Ancak tüm Türklerin bilmesi gerekir ki, bölge artık devlet hakimiyetinden çıkmıştır.
Hakkari'de toplam 128.000 seçmenden sadece 10.000'i oy kullanmıştır. Boykot oranı %92'dir.
Şırnak'ta 197.000 seçmenden sadece 37.000'i sandığa gitmiştir. Boykot oranı %78'dir.
Mardin'de 385.000 seçmenden 157.000'i oy kullanmıştır. Boykot oranı %67'dir.
Batman'da 260.000 seçmenden 100.000'i oy kullanmıştır. Boykot oranı %60'tır.
Diyarbakır'da 850.000 seçmenden 280.000'i oy kullanmıştır. Boykot oranı %65'tir.
Van'da 530.000 seçmenden 220.000'i sandığa gitmiştir. Boykot oranı %55'tir
Bu altı ilde toplam 2.350.000 seçmenden 1.546.000'i boykot ederek sandığa gitmemiştir.
Bu oranlar hiç de önemsenmeyecek oranlar değildir. Tehlikeyi küçültmek tehlikenin varlığını azaltmaz tersine o tehlikeye karşı mücadele gerekliliğini azaltır. Şu an hem iktidarın hem de muhalefetin yaptığı ortak yanlış budur.
İçişleri Bakanı ve Başbakan PKK'nın bağımsızlık kutlamasını izledi
PKK'nın boykot kararı ve hazırlığı bilindiği halde devlet hiçbir önlem almamış ve bölgede Türk devletinin değil PKK'nın sözünün geçtiğini gösterme şansı PKK'ya verilmiştir.
Seçim günü sandık güvenliği sağlanamamıştır.
Seçim günü oy kullanacak vatandaşın güvenliği sağlanamamıştır.
Seçim günü polislerin bile can güvenliği sağlanamamış, polislere taşlı, molotoflu saldırılar düzenlenmiş, bir polisimiz bıçaklanabilmiştir.
İçişleri Bakanı'nın bunca olaydan sonra hâlâ koltuğunda oturabilmesi bile büyük bir pişkinlik örneğidir. İçişleri Bakanlığı tüm enerjisini ve personelini hayır kampanyası yürüten muhalefeti engellemek için tahsis etmiş, bölgeyi ise PKK militanlarına teslim etmiştir. Bundan sonra bölgede PKK'nın sözü daha fazla geçecektir.
Hele hele seçim gecesi Diyarbakır'da belediye başkanı ve PKK'lı milletvekillerinin de katıldığı PKK bayraklı gösteri tam bir felakettir. İçişleri Bakanlığı ve Hükümet, PKK'nın bağımsızlık gösterisini izlemekle yetinmişlerdir.

Türkiye referandumda Güneydoğu'yu kaybetti

Bu referandumun en önemli sonucu "evet" çıkan illerle "hayır" çıkan iller arasındaki bölünmüşlük değildir.
Türkiye bu referandumda bir bölgesini Amerikan emperyalizmine teslim ederek çıkmıştır.
Bu yüksek boykot oranları PKK'nın uluslararası alanda özerklik ve bağımsızlık taleplerini güçlendirecektir.
Bu da AKP'nin PKK'ya, Tayyip'in Apo'ya en büyük hediyesidir.
AKP ve Tayyip bir "evet" uğruna Türkiye'yi böldürecek bir referandum sandığını Güneydoğu'ya koymuş ve adeta Kürtlerin bağımsızlığını oylatmıştır.
Bu, AKP iktidarının tarihindeki en büyük ihanetidir.
Erzurumluya Hakkari tavrı almak yakıştı mı?
Bu noktada AKP'ye kanarak "evet" oyu veren Erzurum, Yozgat, Kayseri, Konya gibi Türkçü ve milliyetçi hassasiyetleri yüksek vatandaşlarımıza da bir uyarı yapmak isteriz.
Erzurum'un evet oranı ile Hakkari'nin evet oranının aynı olması nedendir?
Erzurumlu vatandaşımız düştüğü yanlışın farkına varmalıdır, Hakkari tavrı almak Erzurumluya yakışmakta mıdır?
AKP en büyük istismarlarından birini de şehitlerimizi ve PKK'yı kullanarak yapmıştır. Ama hem şehit hassasiyetlerimizin yüksek olduğu milliyetçi illerimizde, hem de bölünmeyi talep eden yarlerde aynı "evet"leri almıştır.
Demek ki milliyetçi Türk şehirlerinin uyanması ve gerçek tehlikeyi görmesi gerekmektedir.
Referandumda ortaya çıkan Kürt istilası
Bir diğer önemli nokta ise PKK'nın boykotu Adana ve Mersin gibi illerimizin bazı mahallelerine kadar genişletmesi olmuştur.
Yıllardır Kürt istilası dediğimiz gerçek referandum günü ortaya çıkmış ve bazı mahalleler toptan boykot etmiştir. Demek ki Mersin ve Adana gibi illerimize göç eden bazı Kürtler, tercihlerini PKK'dan yana kullanmıştır.
Bu, bölücülük tehlikesinin yerel, Güneydoğu ile sınırlı olmadığını göstermektedir.
Bir süre sonra bölücülük büyük şehirlerimizde de yıllardır buralara göçertilen Kürt tabanı kullanarak güç kazanacaktır.
Güneydoğu'yu PKK'ya terk eden yanlış buralarda da tekrarlanırsa bu ülke topyekün Türklerin egemenliğinden çıkacaktır.

Türkiye'yi birleştirecek program

Referandumun gösterdiği gerçek, bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü ve geleceğini savunan tüm yurttaşlarımızın, en az PKK kadar kararlı olması gerektiğidir. Gerek iktidarın gerekse muhalefetin Kürt bölücülüğüne taviz verme politikası Kürtleri kazanmaya değil kaybetmeye yol açmıştır.
Hele hele "hayır"cı muhalefet Güneydoğu'da aldığı hezimetten sonra Kürtçülük yarışını bırakmalıdır.
Kürtçülük yarışı Türkiye'yi bölmekte, ve ne iktidar ne de muhalefet kazanmaktadır, kazanan sadece PKK ve Amerikan emperyalizmidir.
Türkiye'yi birleştirecek program, Atatürk'ün 6 Ok'u, Atatürk'ün milliyetçiliği, etnik bölücülüğe karşı mili mücadele, teröre karşı acımasız olmaktır.
Türkiye Türklerindir.

III- KILIÇDAROĞLU'NUN NİFAKLARI

AKP kazanmadı muhalefet kaybetti





































Referandum sonuçlarını değerlendirirken elbette ilk başta rakamlara bakmalı ve kim kazandı, kim kaybetti buradan çıkartmalıyız.
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki AKP referanduma "kaybetmiş" durumda başladı ama bitirirken "kazanmıştı."
Ülkemizde bir yıl önce yerel seçimler yapıldı. Bu seçim sonuçlarını baz alırsak, "evetçi" partilerle "hayırcı" partilerin almış oldukları 2009 oyları bizim için ilk veridir.
2009 seçimlerinde toplam seçmen sayısı 39.708.000'di. Ancak bu seçimlerdeki DTP oylarını çıkartırsak 37.437.000 oya ulaşırız.
Peki bu oylar "evetçi" ve "hayırcı" partiler arasında nasıl bölüşülmüştü?
"Evetçi" partiler AKP, SP ve BBP'dir. Bunlar 2009 seçimlerinde 18.413.000 oy almışlardı.
"Hayırcı" partiler ise CHP, MHP, DSP, DP ve diğer ufak partilerdir. Bu partilerin aldıkları toplam oy ise 19.024.000'di.
Yani 2009 sonuçlarına göre "hayır" oyları "evet" oylarından 610.000 adet fazlaydı. Eğer 2009 sonuçları referandum sandığına yansısaydı hayır %51, evet %49 olacaktı.
Ama "evet" oyları %58 "hayır" oyları %42 çıktı.
Demek ki referandum sürecinde "evetçi cephe" oylarını %9 arttırırken "hayırcı cephe" %9 oy kaybetmiş.
Bu durum net oy sayısında biraz daha bariz biçimde ortaya çıkıyor.
2009'da 18.413.000 olan "evetçi" oylar 21.788.000'e çıkmış.
2009'da 19.024.000 olan "hayırcı" oylar 15.855.000'e düşmüş.

Yani sadece oranlar değil, net oylar da düşmüş. Hele hele seçimlerde oy kullananan insan sayısının 1 milyon kişi arttığını da düşünürsek, "hayırcı cephe" için ortada ciddi bir hezimet söz konusudur.



MHP de CHP de kalelerinde kaybetti


Şimdi "hayırcı" partiler başta MHP ve CHP olmak üzere birbirlerine girmiş durumda. Ortada %42'lik bir "hayır" oyu var ve iki parti de bu oyları kendi oyu olarak görüyor ve adeta referandumu kazandıklarını iddia ediyorlar.
Muhalefetin bu tavrı Bizans kuşatılırken papazların meleklerin cinsiyetini tartışmasına benzemektedir. AKP yargıyı ele geçirecek referandumu kazanmış, PKK boykotu başarılı olmuş, ülkemiz bölünmeye ve kopkoyu bir karanlığa sürüklenirken muhalefet "oy"larının boyunu yarıştırmaktadır.
Ama her şey ortadadır. Bu iki parti de kendi seçmenlerini dahi "evetçi cephe"ye kaptırmış durumdadır.
Bugün seçim yenilgisini görmeyen muhalefet 2011 yılındaki seçimlerde çok daha büyük bir hezimete uğrayacaktır.
Özellikle CHP kanadının seçim değerlendirmeleri son derece büyük bir çarpıtmaya dayanmaktadır. CHP'liler MHP kalelerinin eridiğini oysa CHP kalelerinin oylarını koruduğunu iddia etmektedirler. Ama bu bütünüyle yalandır.
Daha yakından bakalım.
İzmir'de "Hayır" oyu 1.430.000'dir. Oysa 2009 yılında bu rakam 1.523.000'di. Demek ki İzmir gibi bir kalede 100 bin kişi "Evet cephesi"ne geçmiştir.
Antalya'da "hayır" oyu 2009 yılında 663.000'di. Şimdi bu rakam 582.000'e düşmüş durumda. Yani Antalya'da da 80 bin kişi "evetçi cephe"ye geçmiş durumda.
Muğla'da 354.000 olan "Hayır" oyu bu seçimde 333.000'e düşmüş. 21 bin "hayırcı" "evet cephesi"ne geçmiş.
Aydın'da 413.000 "hayırcı" 375.000'e düşmüş. 38 bin kişi "evetçi" olmuş.
Ankara'da 1.588.000 olan "hayır" oyu 1.210.000'e düşmüş. 378 bin kişi kaybedilmiş.
İstanbul'da 3.175.000 olan "hayır" oyu 3.000.000'a düşmüş. 175 bin kayıp var.
Bunlar net insan kayıplarıdır. Muhalefet kendine oy verenleri bile ikna edememiştir.

Kılıçdaroğlu'nun nifakları

O halde bu net kaybın öncelikle ortaya konulması gerekiyor.
İkinci olarak bu kaybın nedenini ortaya çıkartmak gerekir.

1-) Muhalefet referandumda AKP'nin tuzağına düşmüştür. AKP meydanlarda demokrasi vaat ederken, muhalefet AKP ve Tayyip Erdoğan'ın yolsuzluklarına ve kişiliğine saldırı başlatmıştır.
Kısacası ortada bir referandum paketi vardır ama muhalefet paketin üstünden atlayıp AKP ve Tayyip'le dalaşmaktadır. Bu yanlış strateji muhalif tabanın AKP'nin yalan ve kirli propagandasına teslim edilmesi ile sonuçlanmıştır.
Tayyip Erdoğan meydanlarda sürekli muhalefeti suçlamış, referandumun yararlarını anlatmış, ama muhalefet bu paketin özgürlükleri ortadan kaldıracak bir hukuk katakullisi olduğunu söyleyememiştir.
Referandum "iş ve aş" sloganları ile kazanılamazdı. Çünkü seçmen gayet bilinçlidir. 2011 seçimlerinde Tayyip'e oy vermeyecek pek çok insan bu nedenle kendisine özgürlük getireceğini düşündüğü anayasaya evet demiştir.
Ama bu bile muhalefetin strateji belirleyemediğini ve kazanacak bir strateji üretme yeteneğinden yoksun olduğunu göstermektedir.
2-) Muhalefete en büyük zarar ise kuşkusuz Kılıçdaroğlu'nun "genel af" çıkışıdır. Bu, AKP'ye yapılmış en büyük seçim yardımıydı. AKP'nin tüm bilbordlarından, gazete ilanlarından daha fazla etkili oldu.
Bugün CHP MHP'nin kalelerini kaybettiğini söylemektedir ama bu kalelerin düşmesinin nedeni MHP'den çok CHP liderinin genel af çıkışıdır.
MHP'nin milliyetçi tabanı Kılıçdaroğlu'nun PKK'ya af sloganından sonra kendisine "ben kimlerle işbirliği yapıyorum" sorusunu sormuştur.
Kılıçdaroğlu bu şekilde "hayırcı cephe" içine en büyük nifak tohumunu ekmiş ve MHP'li seçmenleri AKP'ye itmiştir.
3-) Kılıçdaroğlu'nun nifak stratejisi bununla bitmemiştir. İlk önce "türbana özgürlük" sloganını atmıştır. Bu şekilde parti içinde bile bir çatlama yaratılmış, laik CHP tabanı soğutulmuştur.
Diğer taraftan "türbancı cephe"ye de büyük bir koz olarak rahibe afişleri hazırlatılmıştır. Böylece Kılıçdaroğlu'na sempati ile bakan bu kesim de kaybedilmiştir.
Hem türbancılara hem de laiklere nifak projesi CHP'yi hem sahillerde hem de bozkırlarda vurmuştur.
4-) Görüldüğü gibi Kılıçdoroğlu'nun nifak stratejisi referanduma en büyük zararı vermiştir.
CHP örgütlerinin çalışmamasını vb. bir sürü eksiği saymaya bile gerek yok.
CHP'yi bizzat kendi lideri batırmıştır.
5-) Üstelik seçim günü Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamaması uzun vadede Kılıçdaroğlu'nu bitirmiştir. Oy bile vermeyi beceremeyen bir insana bu ülkede kimse lider gözüyle bakmaz.
CHP 6 ay içinde iki liderini de rezil etmiştir. Baykal'ı kasetle tasfiye edenler Kılıçdaroğlu için kaset bile hazırlama gereği duymamışlardır.
Çünkü Kılıçdaroğlu kendi komedi trajedi filmini kendi çekmiştir.
O artık tüm Türkiye'nin güldüğü bir liderdir.
6-) Oy verememesinin nedenini partisine atan bir lider ise çok daha vahim bir tablo sergilemektedir.
Bu nasıl bir liderliktir ki kendi beceriksizliği için etrafındakileri suçlamaktadır.
Bu suçlamalar bile Kılıçdaroğlu'nun bir lider değil bir piyon olduğunu, bir kukla olduğunu göstermektedir.
7-) Gelelim en önemli sonuca bugün hem MHP hem de CHP büyük bir yenilgi içindedir. Kendi tabanları erimektedir. Seçime kadar sürecek 8 aylık dönemde AKP'nin tuzaklarla dolu arazisinde bu liderler ve partiler sürekli yıpratılacak, gözden düşürülecek, rezil edilecektir.
O halde bu referandumun en önemli sonucu bu muhalefetten, bu muhalefet liderlerinden "adam" olmayacağıdır.

Türkiye bu muhalefetle ve bu liderlerle Tayyip'i yıkamaz.
O halde çözüm AKP'yi yıkacak bir ulusal seçeneği inşa etmektir.
Bu ise Ulusal Partililere düşen görevdir.


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder