Kürtten Millet, Aşiretten Devlet Olmaz...
Diğer kapak yazıları:
İnan Kahramanoğlu - Kürt Sorunu Neden ve Nasıl Yaratıldı?
Kürtten Millet, Aşiretten Devlet Olmaz...
Ortadoğu’daki Kürtçülüğün arkasında emperyalizm var 200 yıldır emperyalizm tarafından sömürgeleştirilmek istenen Ortadoğu’nun mazlum milletleri, fiili emperyalist saldırıların dışında bir de emperyalizmin Ortadoğu ülkelerini etnik parçalarına ayırma planıyla mücadele etmek zorunda kaldı. İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de emperyalizmin en çok kullandığı etnik silah ise Kürt aşiretleri oldu. 1850’lerden itibaren önce Ruslar, ardından İngiliz ve Fransızlar, daha sonra ise ABD, bölgede bir Kürt Devleti kurarak hakimiyet kurmayı hedeflediler.
Bugün gelinen noktada, Kuzey Irak’ta fiilen bir kukla Kürt devleti kurulmuş durumda. Türkiye’de ise bölücü terör önünde neredeyse hiçbir engel kalmadı ve Kürtçü-bölücü akımlar ülkede büyük meşruluk ve hareket alanı kazandılar. PKK da terör saldırılarına yeniden başladı.
Ancak bu gelişmelerin tümünün ardında emperyalist desteğin olduğunu unutmamak gerekiyor. Kuzey Irak’ta fiili kukla Kürt devleti 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin Irak Ordusu’nun 36. paralelin kuzeyine geçmesini engellemesiyle oluştu. Bugün de Irak’ı işgal eden ABD, Kuzey Irak’taki fiil durumun destekçisi olmaya devam ediyor.
Türkiye’deki bölücülük de emperyalizmin desteğiyle ayakta duruyor. AB ve ABD’nin baskısı nedeniyle Apo asılamadı, PKK’lı teröristlere af çıkartıldı, Kuzey Irak’taki PKK kamplarına operasyon düzenlenemedi, DEP’li milletvekilleri salıverildi, Kürtçe eğitim ve yayın serbest bırakıldı.
Kısacası Türkiye’yi bölünmeye götürecek yasal ve anayasal mevzuat bizzat emperyalizmin kontrolünde bir bir oluşturulurken, Türkiye’nin bölücü teröre karşı mücadelesi de yine emperyalizm tarafından engellendi.
Dolayısıyla bugün Ortadoğu’da bir Kürt devleti tehlikesi olduğunu tespit ediyorsak, bu tehdidin Türkiye’yi de vuracağını görüyorsak, bu tehdidin asıl kaynağının emperyalizm olduğunu da tespit etmemiz gerekiyor.
Kürt devleti tehlikesi Kürt devletine karşı bir şey yapmadığımız için bu noktaya kadar geldi. Yoksa iş savaşmaya gelince biz PKK’yı yendik, Saddam da Barzanileri yenmişti. Ancak O’nun kendi elleriyle verdiği özerklik Irak’ı bu noktaya getirdi. Şimdi ise PKK’nın kendi kudretiyle bir şey kazandığı falan yoktur. AB’nin zorlamasıyla bu ödünleri veren biziz, hem de PKK’yı askeri olarak ezdikten bir kaç yıl sonra.
AB ve ABD’nin farklı Kürt Devleti Stratejileri
Kurulması düşünülen Kürt devletinin iki hamisi bulunuyor: AB ve ABD. Ancak bu iki emperyalist merkez, kurulacak kukla Kürt devleti üzerinde hakimiyet mücadelesi yürütmekteler. Bu nedenle farklı stratejiler izliyorlar. ABD, işgal ettiği Irak’ın kuzeyinde fiilen oluşan devleti resmileştirme yolunu seçiyor.
AB ise Türkiye’de Kürtlere kültürel hakları arttırarak ve DEP’e ait belediyeleri kullanarak ve Kürtçü-bölücü akımı meşrulaştırıp yasallaştırma yolunu izliyor.
ABD’nin bölgede uzun yıllardan beri sü-ren hakimiyeti ve Türkiye üzerinde AB’ye nazaran daha etkin olması nedeniyle ABD’nin Kürt devleti stratejisi daha fazla ilerledi. Şu anda Kuzey Irak’ta bir kukla Kürt devleti fiilen var ve ABD’nin koruması sayesinde bu devletten rahatsız olan bölge ülkeleri (İran, Suriye ve Türkiye) müdahalede bulunamıyorlar.
Bugüne kadar PKK, daha çok AB’nin hakimiyetindeydi ve Türkiye’nin AB baskılarıyla gerçekleştireceği yasal düzenlemelerle kendisine bir meşruluk yaratma çabasındaydı. ABD de Irak işgali nedeniyle Kürt kartını Kuzey Irak’taki Talabani ve Barzani üzerinden oynuyordu. Ancak Irak’ta ABD’nin kontrolü tam olarak sağlayamaması ve kukla Kürt devletinin kuruluş sürecinin sekteye uğraması sonucu, ABD PKK kartını da devreye sokmaya karar vermiş görünüyor. Bu nedenle, bugün PKK ve DEHAP hem ABD’nin hem de AB’nin istediklerini yapan taşeronlar konumuna gelmiştir.
PKK’nın sözde ateşkesine ABD son verdi
ABD PKK’ya en büyük yardımı Türk Ordusu’nu Kuzey Irak’tan uzak tutarak yaptı. Türk Ordusu önemli sayıda askeriyle Irak işgali başlayana kadar Kuzey Irak’ta bulunuyordu. Ancak işgalin başlamasıyla birlikte ABD, Türk Ordusu’nun bölgeden çıkmasını istedi ve Kandil Dağı’ndaki PKK varlığına karşı bizzat kendisinin mücadele edeceğinin garantisini verdi. ABD bu sözünü tutmadığı gibi Türkiye’nin Kandil Dağı’na müdahalesini de engelledi.
Türkiye Irak işgalinin başından beri ABD’nin Kandil Dağı’na operasyon yapmasını bekliyor. Ancak ABD’nin böyle bir operasyon yapmayacağı son bir yıldır yaşanan gelişmelerden zaten belliydi. ABD’li generaller ile PKK’lı teröristlerin yaptığı toplantının fotoğrafları Türk basınına da yansımıştı. Geçtiğimiz günlerde Edelmann da Türkiye’nin Kuzey Irak’tan uzak durması gerektiği, ABD’nin PKK’ya karşı bir operasyon düşünmediğini açıklamıştı.
ABD, Haziran ayı başında Türkiye’ye verdiği sözü tuttu ve PKK’nın Kandil Dağı’ndan çıkmasını (!) sağladı. Ancak bu PKK’yı tasfiye eden bir operasyonla değil, PKK’yla yapılan bir anlaşmayla gerçekleşti. Sadece bir gecede 1500 PKK’lı bizzat ABD’li askerlerin gözetimi ve denetiminde Türkiye’ye giriş yaptılar. İşte PKK’nın sözde ateşkesi bozmasının perde arkası!
PKK’lıların Kandil Dağı’ndan çıkarılıp Türkiye’ye salınması, ABD’nin elindeki bir askeri gücü Türkiye’nin üzerine salmasından başka bir şey değil. ABD kukla Kürt devletini kurma planının bir aşaması olarak PKK’lıları Türkiye’ye gönderdi.
28 Mayıs’ta, yani PKK’lıların Türkiye’ye geçip teröre yeniden başlamasından çok kısa bir süre önce, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Kuzey Irak’ta kurulacak kukla Kürt devleti üzerine bir toplantı düzenlenmişti. Üst düzey yetkililerin katıldığı bu toplantıda Türkiye’nin bu devlete nasıl tepki vereceği ve Türkiye’nin tepkilerinin nasıl azaltılacağı tartışılmıştı. ABD bu toplantıyı resmi olarak kabul etmese de toplantıya katıldığını belirten kimi yetkililer konuşulanları doğruladı.
İşbirlikçi Kürt Aşiretleri
Kurulacak kukla devlette kendisine daha büyük bir pay kapmak için işbirlikçilikte birbiriyle yarışan aşiret liderleri Talabani ve Barzani, her zamanki gibi ABD’yi hamileri olarak görüyor. Irak işgalinin başından beri, atalarından miras aldıkları o rezil işbirlikçiliği çekinmeden sürdürüyorlar. Bağdat’ın düşüşünü ellerinde ABD bayraklarıyla kutlayan Kürt aşiretleri, Kuzey Irak’ı ziyaret eden Bremer, Wolfowitz gibi tüm ABD’li yetkilileri de halaylarla karşılamışlardı.
Talabani 1 Haziran 2004’te Bush’a gönderdiği mektupta “ABD’nin Kürtlerden daha iyi dostu yoktur” demişti. Bu mektup bize Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani’nin 1975’te ABD Başkanı’na yazdığı “Kürdistan’ı 51. eyaletiniz yapın” mektubunu hatırlatıyor. Ya da 1878’de İngiltere’den yalvar yakar destek isteyen bir başka Kürt aşiret lideri Şeyh Ubeydullah’ın mektubunu...
Ortadoğu halklarının düşmanı Kürt-İsrail ittifakı
İsrail de Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu’da kurulacak bir kukla Kürt devletine sıcak bakıyor ve yıllardır Kürt aşiretlerine destek oluyor. İsrail’in bu desteği son olarak Kuzey Irak’ta 6500 peşmergenin İsrail tarafından komando olarak eğitildiğinin belirlenmesiyle ortaya çıktı. Türk basınına da yansıyan iddialara göre, İsrail’de de 500 peşmerge komando eğitimi alıyor ve Talabani ve Barzani’nin yakın yardımcıları arasında İsrail subayları da bulunuyor.
İsrail ile Kürt aşiretlerinin ilişkileri aslında çok eskiye dayanıyor. Öncelikle, Barzani’nin bağlı olduğu aşiretin kökeninin Yahudi olduğu biliniyor. İsrail’de halen 150 bin Yahudi Kürt yaşıyor. MOSSAD’ın Ortadoğu’da en çok ajanının bulunduğu bölge de Kuzey Irak. Son olarak 91 Körfez Savaşı’nın hemen ardından Yahudi Kürtlerden oluşan 2000 CIA-MOSSAD ajanı, bizzat MOSSAD’ın düzenlediği bir operasyonla Irak’tan kaçırılmıştı.
Ayrıca, Kürt aşiret liderlerinin 1960’lardan beri İsrail’den destek aldığı biliniyor. 65’te Bedirhan, 66’da Barzani, Irak’taki ayaklanmalarında İsrail’den silah ve para yardımı almışlardı. Molla Mustafa Barzani 1968’de İsrail’e gizlenmeyen bir ziyarette bulunmuş ve İsraillilere sevgi ve saygılarını sunmuştu.
İsrail-Kürt aşiretleri bağlantısı çok gizli değil, ancak Türkiye tarafından maalesef görmezden geliniyor. ABD’nin PKK’ya olan desteğinin gözardı edildiği ve bu desteğe karşı çıkılamadığı gibi.
Bunun temelinde Türkiye’nin Ortadoğu’da yanlış müttefiklerle birlikte olması yatıyor. Türkiye’nin kendisine müttefik olarak seçtiği ABD ve İsrail, Ortadoğu’nun en tecrit olmuş ve bölgeyi işgal etmeyi amaçlayan güçleri. Bu nedenle, Türkiye üzerinde hak iddia eden güçler ve Kürtçü bölücüler gibi ayrılıkçılar bizzat ABD ve İsrail tarafından destekleniyor.
Zanaları hapisten AB çıkardı
13 Haziran’da yazılmaya başlanacak olan Avrupa Komisyonu Parlamenterler Komisyonu’nun Türkiye üzerine raporu nedeniyle Zanalar’ın apar topar hapisten çıkarıldığı, TV’de Kürtçe yayına başlandığı artık bilinen bir gerçek. Hem Abdullah Gül, hem Tayyip, hem de TRT Genel Müdürü Demiröz bunu zaten itiraf etmişlerdi.
Ancak Zanalar’ın serbest bırakılmasını ve Kürtçe yayını sadece bir taviz olarak görmemek gerekiyor. Bir sonraki adım busefer Apo’nun serbest bırakılması olacaktır. Zaten Diyarbakır’da DEP’li milletvekillerinin mitinginde “Zana dışarıda sıra Apo’da” sloganları atıldı. Yaşananlar AB’nin Kürt Devleti sevdasının gerçekleşmesinin adımlarıydı sadece. Son dönemde Türkiye’de, hatta Türkiye’de de değil, Güneydoğu Anadolu’da cirit atan AB’li diplomatların yaptıklarına bir bakalım:
- DEP’lilerin Güneydoğu gezisiyle eşzamanlı olarak Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilcisi Kretschmer de bir Güneydoğu gezisine başladı. Uğradığı tüm illerde “denetlemelerde” bulundu. DEP’lilerin tahliye edilmesinden duyduğu memnuniyeti her fırsatta dile getirdi.
- İsveç’in Ankara Büyükelçisi Şırnak’ta PKK Saldırısından sonra incelemelerde bulundu. İsveç Kültür Vakfı “100.000 Kürtçe Kitap Kampanyası” Çerçevesinde Van’da Kürtçe Çocuk kitabı dağıttı.
- DEP’li milletvekillerinin serbest bırakıldığı gün, Yargıtay’da müzakere henüz sürerken AB’den üst düzey diplomatlar Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nda toplantıda bulunuyorlardı. Uluslararası Af Örgütü, Uluslarararası İnsan Hakları Federasyonu, Helsinki İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin oluşturduğu Reform İzleme Grubu’na bağlı AB’li parlamenterler, DEP’lilerle serbest kaldıktan sonra yemek de yediler.
Türk Devleti Teröre Teslim
Görüldüğü gibi TBMM, yasal ve anayasal yetkilerini tamamen AB’ye devretmiş durumdadır. Türkiye’de bir kukla Kürt devletinin kurulması için gerekli tüm hazırlıklar bizzat Türk devletinin eliyle, Türk devletinin rızasıyla gerçekleşmektedir. 10 yıl önce yasadışı örgüt yöneticisi olduğu için hapse attıklarını bugün Başbakan düzeyinde ağırlayan bir devletimiz var artık. Teröre teslim olan devlet, küçülmeyi de kabullenmiş demektir.
AKP iktidarı da bu süreçte tamamen teslim olmuş durumdadır. Tayyip, Abdullah Gül’ün DEP’lileri makamında kabul etmesini eleştirenlere sert yanıt vermiş ve kendisinin de görüşebileceğini belirtmişti. Hatta, DEP’lilerin tahliyesini ve devlet katında gördüğü saygıyı eleştiren 10 AKP’liye karşı sert bir çıkış da yaptı.
Abdullah Gül ise Leyla Zanalar’ın tekrar cezaevine girmeyeceğinin garantisini verdi, Talabani’yle makamında görüştü ve Barzani’yi de davet etti. “Federasyondan federasyona fark var. Kuzey Irak’ta federasyon da kabul edilebilir.” diyerek ABD planına teslim olduğunu itiraf etti. Görünen o ki, AKP kukla Kürt devletinin kuruluşunu çoktan kabullendiği gibi, Türkiye’nin bölünmesine de ses çıkarmıyor.
Kürtten millet olur mu?
Kürt aşiretleri 150 yıldır emperyalizmin Ortadoğu’da hakim olmak için kullandığı unsurlar. Son aylarda yaşanan gelişmeler bu gerçeği bir kez daha kanıtlıyor. Ancak ilginç olan gerçek Kürt aşiretleri 150 yıldır arkalarındaki bunca desteğe rağmen ne devlet kurabildiler, ne de bir milletleşme süreci yaşayabildiler.
Tarihte karşılığı bulunmayan Kürt milleti diye bir şeyin varlığı emperyalizm tarafından kanıtlanmak isteniyor. Kürt dili, Kürt varlığının kanıtı olarak sunuluyor. Halbuki, Kürt dilinin varlığını kanıtlamak için 150 yıldır pek çok Batılı bilimadamı uğraştı, ancak kendilerinin de ifade ettiği gibi pek de başarılı olamadılar.
1991’den beri ABD’nin hamiliğinde fiili bir bağımsızlık kazanmış olan Kuzey Iraklı Kürt aşiretleri bile birbiriyle anlaşamıyor. Türkiye’ye yakın bölgede yaşayan Barzani aşireti Arapça-Türkçe karışımı Kırmançi’ye benzer bir dil konuşurken, İran’a yakın bölgede yaşayan Talabaniler ise Arapça-Farsça karışımı Sorani lehçesini kullanıyorlar. Bu iki aşiret 15 yıla yakındır Kuzey Irak’ı beraber yönetiyorlar, ama aralarında anlaşmak için hâlâ Arapça kullanıyorlar.
Türkiye’de de durum çok farklı değil. Türkiye’de tek bir Kürtçe bulunmuyor. Pek çok lehçe birden kullanılıyor ve hiçbir aşiret diğerini anlamıyor. TRT’de başlayan Kürtçe yayında da bu durum ortaya çıktı. Kürtçe konuştuğunu söyleyen pek çok aşiret TRT’deki Kürtçe yayını anlamadıklarını ifade etti!
Aşiretleri devlet yapmaya çalışıyorlar
Yüzlerce yıldır kendi dağlık bölgelerinde eşkıyalık yaparak geçinen aşiretlerin arkalarındaki bunca emperyalist güce rağmen hâlâ devletleşememesinin nedeni de bu olsa gerek. Bakın Kuzey Irak’a. Bu bölgedeki aşiretler 15 yıldır fiili bir devlet gibi yaşıyor. Hatta 1971’den beri Irak yönetiminini tandığı bir özerkliğe de sahipler. Ancak tüm bunlara rağmen bu bölgedeki toplumsal yapıdaki aşiret etkisi hâlâ devam ediyor ve Kürt aşiretleri bir araya gelip milletleşemiyor.
Kürt aşiretleri bölge halklarının da düşmanlığını kazanmış durumda. ABD Irak’ı işgal etmiş olmasına karşın kukla Kürt devletini bir türlü ilan edemiyor. Çünkü Güney Irak’ta İran’ın desteğiyle büyüyen Şii direniş örgütleri ve İran Ordusu, Iraklı Arap Direnişçiler, Suriye Baas’ı hatta El Kaide bile ABD’nin kukla Kürt devleti planına karşı birlikte hareket ediyor. İran ve Suriye sık sık Türkiye’ye birlik çağrısı yapıyor.
Demek ki Kürt aşiretleri emperyalizmin desteğiyle ayaklanmaya kalktıkları her zaman olduğu gibi bölge halklarının düşmanlığını kazanmak dışında bir kazanca sahip olamayacaklar.
Kuzey Irak’ta patlayan bombalar da Kürt aşiretleri gelecekleri konusunda uyarmış olmalıdır. Bütün komşularının düşmanlığını kazanmanın onlar için çok acı sonuçlar doğuracağı ortadadır.
Kürtten millet aşiretten devlet olmaz
Ortadoğu’daki Kürtçü örgütlerinin tümü emperyalizm tarafından kontrol edilmektedir. Her biri farklı bir aşireti temsil eden Kuzey Irak’taki KDP ve KYB’nin yanı sıra Türkiye’deki PKK, bu örgütlerin en büyükleri görünümünde.
Bu örgütler dönem dönem çıkar çatışması nedeniyle birbirine de düşüyor. Bu noktada bir tuzağa düşmemek gerekiyor. PKK--KDP-KYB gibi Kürt aşiretlerinin örgütleri dönem dönem çelişseler de aslında aynı oyunun oyuncularıdır. Emperyalizmin hedefi “Büyük Kürdistan”ı kurmaktır. Bu devlette yalnız Kuzey Irak değil, Suriye ve İran’ın kuzeyiyle Türkiye’nin güneyi de yer almaktadır. Dolayısıyla tüm Kürtçü örgütler son tahlilde bu “büyük Kürdistan” hedefinde birleşmektedir.
Bu nedenle Kürtçü örgütler arasındaki kimi çelişmelerden faydalanmaya kalkışmak veya AB ile ABD’nin çelişen planlarını birbirine karşı oynamak büyük gaflettir.
Çünkü Büyük Kürdistan esas olarak ABD’nin yakın hedefidir ve PKK’nın onbinlerle ifade edilen silahlı gücünü AB’nin denetleyebileceğini sanmak saflık olur. Bunu yalnız ABD yapabilir.
Bunun için kukla Kürt devletini engellemenin yolu emperyalizmi ya da Kürt örgütlerini ikna etmek değil, Ortadoğu’da Kürt devleti tehlikesini gören ve yaşayan ülkelerin bir araya gelmesi ve vakit kaybetmeden bu tehdidini ortadan kaldırmasıdır.
Kürt devleti tehlikesi Kürt devletine karşı bir şey yapmadığımız için bu noktaya kadar geldi. Yoksa iş savaşmaya gelince biz PKK’yı yendik, Saddam da Barzanileri yenmişti. Ancak O’nun kendi elleriyle verdiği özerklik Irak’ı bu noktaya getirdi. Şimdi ise PKK’nın kendi kudretiyle bir şey kazandığı falan yoktur. AB’nin zorlamasıyla bu ödünleri veren biziz, hem de PKK’yı askeri olarak ezdikten bir kaç yıl sonra.
Kürtler tarih boyunca bir millet olamamıştır. Devletleri milletler kurar. Aşiretler ise ya millet içinde erir, ya da milletten kopup emperyalizmin ajanı olmayı kabul eder.
Ancak ikinci yolu seçse de Kürt aşiretlerinin bir şansı yoktur. Çünkü Ortadoğu’nun köklü milletleri Kukla Kürt devletinin kurulmasına bugüne kadar izin vermemiştir, bundan sonra da hiç bir şekilde izin vermeyecek.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder