TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 7
ÖZAL'LI YILLAR - Hükümet görevini merdivenlerde aldı
1989'da Cumhurbaşkanı seçilen Özal, hükümeti kurma görevini o sırada Meclis Başkanı olan Yıldırım Akbulut'a verdi. Dönemin başbakanı Akbulut Körfez Krizi konusunda Cumhurbaşkanı Özal’la farklı düşündüklerini anlattı,
SÜREYYA ORAL / ÖZAL'LI YILLAR - 7
Turgut
Özal, 31 Ekim 1989'da Meclis'te cumhurbaşkanı olarak seçildikten sonra 9
Kasım'da Çankaya Köşkü'ne çıkıp görevine başladı. Ancak boşalttığı
koltuk için isim belirlememesi durumunda, ANAP kongresinde kaos
yaşanması ufukta görünüyordu. Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut, bu
sıkıntıyı Özal’a anlatmış ve kısa sürede kararını açıklanmasını
istemişti. Ancak Özal, sadece dinlemekle yetinmişti.
Cumhurbaşkanı'nın Meclis’te yemin etme günü gelmişti ancak belirsizlik sürüyordu. Özal, 18 isim üzerinde bir anket yaptırmıştı ancak bunun sonucu da bilinmiyordu. Yıldırım Akbulut, Özal Meclis’e geldiğinde merasim kıtasını selamladıktan sonra birlikte merdivenlerden çıkarken bu sıkıntıyı tekrar kendisine aktardı. O anı ve sonrasını Özal'ın kendisini genel başkan ve dolayısıyla başbakan olarak seçtiği Yıldırım Akbulut, yıllar sonra şöyle anlattı:
"Bana orada ‘hükümeti sen kuracaksın’ dedi. Birlikte genel kurul salonuna girdik. O yemin ederken ben de hem Meclis Başkanı hem Başbakan olarak yanında durup yemin etmesini izledim. Ama herkes benim Meclis Başkanı olarak yemini izlediğimi düşünüyordu. Yeminden sonra istifamı verdim ve Bakanlar Kurulu listesini hazırlayarak hemen onaylattım."
‘Farklı düşünüyorduk’
Akbulut, İçişleri Bakanlığı koltuğundan kalkarken de aynı sürprizi yaşar. Seçim sonrası oluşturulan kabinede yine bakan olarak yer alacağını düşünür, ancak isminin olmaması üzerine üzülür ve bir süre şok yaşar. Evde beklerken bir telefon gelir. Akbulut bu telefon ve sonrasını ise şöyle aktardı:
"Evin telefonu çaldı. Özel Kalem müdürü Tevfik bey arıyordu. Bana ‘beyefendi sizinle görüşmek istiyor’ dedi. Telefonda Turgut beyin ilk sözü ‘Üzüldün mü?’ oldu. İçime sindiremiyor ama kendisine de üzüldüğümü söyleyemiyordum sadece ‘Ben güveninizi nerede yitirdim?’ diye sordum. Bana ‘Üzülme üzülme seni Meclis Başkanı yapacağım’ dedi. Bu şekilde de Meclis Başkanı oldum."
Yıldırım Akbulut, Turgut Özal ile aralarında iki konuda düşünce ayrılığı olduğunu belirtirken, bunların Körfez Krizi ve Zonguldak maden işçileri konusu olduğunu anlattı. Cumhurbaşkanı Özal Irak’a müdahale edecek güce fiili olarak katılmamız gerektiğini dillendiriyordu. Akbulut, bu görüş ayrılığını şöyle aktardı:
ABD'li senatör ‘girin’ dedi
"ABD’li senatör Solares, Türkiye’deydi. ABD elçisiyle birlikte ziyaretime geldiler. Bizden Irak’ın kuzeyinden girerek müdahil olmamızı istedi. Ben böyle bir harekette bulunmamızın bir gereğinin olmadığını belirterek destek vermeyeceğimizi söyledim. Sadece havaalanlarını açtık. Ben o tarihte de fiilen müdahale düşüncesinde değildim, bugün de aynı düşüncedeyim. Özal ile aramızdaki bu düşünce farklılığı anlaşmazlık olarak yansıtıldı."
Akbulut, Cumhurbaşkanı'nın sorumluluğunun bulunmadığını ve bu nedenle düşüncesini rahatlıkla açıkladığını, gerçek sorumluluğun Başbakan’da olduğunu, Bakanlar Kurulu ile Meclis’te konuların ele alındığını bu nedenle temkinli hareket etmek zorunda olduklarını dile getirdi.
Maden işçilerinin yürüyüşü
Zonguldak, maden işçilerinin bir ay kadar süren gösterileri Türkiye gündemindeydi. İşçiler, taleplerinin karşılanması için sonunda Ankara'ya yürüdüler. Hedefleri Çankaya’ydı. Arkalarında muhalefet partilerinin temsilcileri de vardı. Konu Bakanlar Kurulu'nda değerlendirildi. "Bırakalım yürüsünler mi, yoksa taleplerini kabul edelim, bir noktada anlaşalım mı?" diye... Bakanlar Kurulu'nda maddi taleplerin karşılanabileceği gerekli kaynağın bulunabileceği görüşü belirdi ve sonuçta gereği yapıldı.
Akbulut, o günleri anlatırken bir sitemini de, şöyle dile getirdi:
"Sorun oturup konuşulur ve kazasız belasız nahoş bir hadise olmadan çözülebilirdi. Bazıları bunu taviz olarak algıladı. Böyle olmadı. Bu bir tercih meselesidir. Ülke kargaşa içinde mi olmalı yoksa uzlaşı ortamında mı olmalı. Uzlaşmak mı iyidir. Ben uzlaşmadan yanaydım. Cumhurbaşkanı verilen zamların ekonomiyi etkileyeceğini belirterek benim tarzımı beğenmedi. Ama kendisi 1987 seçimlerinden sonra önceden yapmadığı zamları yaptı. Seçim öncesi ekonominin sıkıntısından bahsediyordu, ama seçimden sonra zamları yaptı. Ne oldu da üç ayda ekonomi düzeldi. Bu bir tercih meselesidir. Biz işçilerle anlaşma kararını Bakanlar Kurulu'nda aldık ama sonradan hiçbir bakan da çıkıp ‘biz bu kararı birlikte aldık' demedi."
Yılmaz'ı örtülü destekledi
Akbulut, Özal’ın kendisine başbakanlığı verdiğini ancak Mesut Yılmaz’ı da örtülü olarak desteklediğini söyledi.
Akbulut, Başbakan ve Genel Başkan olarak katıldığı ANAP kongresinden Mesut Yılmaz’ın Genel Başkan ve Başbakan olarak çıkmasını da sitemle anlatıyor. O dönem kongreyi kaybetmesine gerekçe gösterilen "Cenap Gürpınar’a bakanlık verilmemesi" tartışmasının sonuca etkili olmadığını düşünüyor. Akbulut, buna Turgut Özal’ın Yılmaz’ı üstü örtülü desteklemesini gerekçe gösteriyor. Sitem dolu sözlerle anlatıyor:
"Herkes bana kongre sırasında ‘Güpınar’a bakanlık verseydiniz bu iş çözülürdü’ diyor. Gerçek durum öyle değil. Ne ben, Gürpınar’la konuştum, ne o benden bir talepte bulundu ne de benim dilim ona bakanlık teklif etmeye gitti. Bu bir yapı meselesi. Yaradılış meselesi. İsteseniz de yapamıyorsunuz. Hem bu işte Mesut Beyin arkasında Turgut bey vardı. Ben Gürpınar’a bakanlık sözü vermiş olsaydım bile yine kaybedecektik. Kişilerle yaptığınız görüşmeler uzlaşma kültürü ile pazarlık çizgisi arasında kalıyor. Devlet içinde bunlar olmamalı. Transfer teklifini yapıp genel başkan seçilenler ne yaptı. Sonuç ne oldu. Her şey ortada. Her seçimde ANAP sistematik olarak oy kaybetti. Ara seçimler bunun ilk tehlike çanlarıydı. Parti olarak bizim yaptığımız ekonomik atılımlar, milletin çoğunluğunun hazmedemediği konulardı. Gerektiğinde dışarıdan ithalat yapılıyor ve iç piyasada fiyatlar belirli düzeyde tutuluyordu. Bu da birçok kişinin kar marjının düşmesine neden oldu. Vatandaş devleti baba olarak görürken biz ‘devlet baba değildir’ dedik. ‘Köprüyü barajı satarız’ dedik. Uygulamalarımızın faydaları zaman içinde görüldü ama o zaman da iş işten geçmiş oldu. ANAP içinde dört eğilim vardı. Bu eğilimdeki kişiler parti tüzüğünü uygulamak yerine kendi görüşlerinin etrafında birleşmenin yollarını aradılar. Partinin geçmişten gelen bir ideolojisi olmadığı için bu fikirler çok çabuk ayrıştı. Ben o zaman bu görüşlerin hiçbirinin içinde yer almadım. İyi de olduğunu daha sonra gördüm."
Cumhurbaşkanı Turgut Özal tören kıtasını sık sık rahat giysilerle selamlardı.
Özal’ın hükümeti kurma görevini vererek başbakanlığa getirdiği Akbulut, TBMM Başkanlığı’ndan istifa ederek hükümeti kurdu.
*Fotoğraflar: Milliyet Arşivi
GAZETECİ CENGİZ ÇANDAR ANLATTI
Özal ve Kürt politikası
Kürt politikası konusunda uzun yıllar Turgut Özal’a danışmanlık yapan gazeteci Cengiz Çandar, "Bu işe Turgut Özal’dan başka kafa yoran yoktu. Proje üzerinde çalışıyor, ateşkesin şart ve süre konulmadan devamından yana tavır koyuyordu. Yaşasaydı bu sorunun çözümünde ciddi ilerlemeler olurdu" diye konuştu. Turgut Özal ile Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde birkaç kez görüştüğünü ancak ciddi yakınlaşmanın, Turgut Özal’ın bir konuşmasında kullandığı “Irak halkları” kelimesinin olduğunu belirten Çandar, Özal’ın bu sözlerinin ne anlama geldiğini öğrenmek için kendisiyle acilen görüşmek istediğini belirttiği ve Köşk'e çıktığını anlatıyor. Çandar'ın anlatımına göre, bu görüşmede, Özal, büyük bir bölge haritası getirtir. Harita açıldıktan sonra ikili arasında şu diyalog geçer:
T.Ö - Irak’ta ne kadar Türkmen var?
C.Ç - Irak’ta etnik olarak bir kayıt tutulmuyor. Türk ocaklarından rakam alın, o rakamı üçe bölün Türkmen sayısını bulursunuz.
T.Ö - Irak’ta Şiiler çoğunlukta. O nedenle İran burada etkili olabilir. Eğer biz etkili olmak istiyorsak Türkmen kartıyla etkili olabilir miyiz?
C.Ç - Kürtlerle birlikte ele alabilirsek etkili olur. Ancak bunun da bir tek şartı var. O da Türkiye’de Kürt var mı yok mu resmi olarak önce bunu belirlemek lazım. Bizler Bulgaristan’da, Yunanistan’da yaşayan Türklerle uğraşıyoruz.
T.Ö - Onlar bizim bir parçamız.
C.Ç - 90 yıl önce bu topraklar da bizimdi. Bizler aynı ülkenin vatandaşıydık. Bugün Irak’ta, Suriye’de yaşayan Kürtler ile güneydoğuda yaşayanlar bir aileydi. Aynı soydan geliyorlardı.
T.Ö - Kürtlerin bizlerden başka dayanakları yok. Bir takım tabuları kıralım. Bizim onlar kadar onların da bize ihtiyaçları var. Biz batıya yakınız onların netice olarak hukuklarını da bizler savunuruz.
Federasyon istemezdi
Kürt meselesinin çözümünde Turgut beyin hiçbir zaman federasyondan yana olmadığını, bu sistemin Kürtleri bir bölgeye hapsedeceğini ve ekonomik sıkıntı içine sokacağını düşündüğünü belirten Cengiz Çandar, Özal’ın sürecin çözümü için süreli değil kalıcı bir ateşkesten yana tavır takındığını vurguladı. Çandar, Özal’ın her ateşkesin bitiminden sonra tekrar silahların konuşmasının çözümün önündeki en büyük engel olarak gördüğünü de hatırlattı.
Öcalan, Özal'a mesaj gönderdi
Çandar, Özal'ın, PKK'nın bir ay süreyle ateşkes ilan ettiği dönemde, geçen sürede ciddi adım atılmadığından, PKK'nın ateşkesi uzatması gerektiğini kendisine aktardığını anlattı. Çandar, Özal'ın bu talebin bir biçimde PKK'ya iletilmesini istediğini söyledi. Bu gelişmeden sonra Çandar, Talabani ile buluşur ve bu durumu kendisine aktararak acil cevap verilmesini ister. Talabani Çandar’a "Ateşkes uzayacak, Öcalan şart ve süre koymayacak" der. İstediği yanıtı alan Çandar soluğu Türkmenistan’da alır. Türk Cumhuriyetleri gezisinde olan Özal’ı burada yakalar. Bu mesajı kendisine iletmek ister, yemekten sonra bir araya gelirler ama diğer gazeteciler de oradadır. Bunun üzerine baş başa görüşme ancak dönüş yolunda uçakta gerçekleşir. Öcalan’ın mesajını ve izlenimlerini aktaran Çandar’a Özal, "Bu dangalaklar ellerine yüzlerine bulaştıracaklar. Teslim ol demek analarına küfür etmek gibi bir şey. Çatışma geri gelirse sonu kötü olur, sorun gangrenleşir. Kademeli af var, hükümet kararnamesiyle olabiliyor. Onunla çözülebilir. Dönüşte Süleyman’la bir konuşacağım, MGK’ya da getirmeyi düşünüyorum" der. Cengiz Çandar’a göre, Turgut Özal Kürt meselesini Barzani ve Irak Kürtleriyle yakınlaşarak çözmek istiyor ve Iraktaki Kürtlerle ilişkilerin düzelmesinin Türkiye'de izdüşümü olacağını düşünüyordu. Bu nedenle de Kürt liderlere kapılar açılmıştı.
YARIN: Türk Cumhuriyetleri gezisinden döndüğü gün Başbakan Demirel aradı ve "Turgut Turgut sen bunları bırak bizimkiler seni yüce divana göndermek istiyor. Sen onu düşün" dedi.
Cumhurbaşkanı'nın Meclis’te yemin etme günü gelmişti ancak belirsizlik sürüyordu. Özal, 18 isim üzerinde bir anket yaptırmıştı ancak bunun sonucu da bilinmiyordu. Yıldırım Akbulut, Özal Meclis’e geldiğinde merasim kıtasını selamladıktan sonra birlikte merdivenlerden çıkarken bu sıkıntıyı tekrar kendisine aktardı. O anı ve sonrasını Özal'ın kendisini genel başkan ve dolayısıyla başbakan olarak seçtiği Yıldırım Akbulut, yıllar sonra şöyle anlattı:
"Bana orada ‘hükümeti sen kuracaksın’ dedi. Birlikte genel kurul salonuna girdik. O yemin ederken ben de hem Meclis Başkanı hem Başbakan olarak yanında durup yemin etmesini izledim. Ama herkes benim Meclis Başkanı olarak yemini izlediğimi düşünüyordu. Yeminden sonra istifamı verdim ve Bakanlar Kurulu listesini hazırlayarak hemen onaylattım."
‘Farklı düşünüyorduk’
Akbulut, İçişleri Bakanlığı koltuğundan kalkarken de aynı sürprizi yaşar. Seçim sonrası oluşturulan kabinede yine bakan olarak yer alacağını düşünür, ancak isminin olmaması üzerine üzülür ve bir süre şok yaşar. Evde beklerken bir telefon gelir. Akbulut bu telefon ve sonrasını ise şöyle aktardı:
"Evin telefonu çaldı. Özel Kalem müdürü Tevfik bey arıyordu. Bana ‘beyefendi sizinle görüşmek istiyor’ dedi. Telefonda Turgut beyin ilk sözü ‘Üzüldün mü?’ oldu. İçime sindiremiyor ama kendisine de üzüldüğümü söyleyemiyordum sadece ‘Ben güveninizi nerede yitirdim?’ diye sordum. Bana ‘Üzülme üzülme seni Meclis Başkanı yapacağım’ dedi. Bu şekilde de Meclis Başkanı oldum."
Yıldırım Akbulut, Turgut Özal ile aralarında iki konuda düşünce ayrılığı olduğunu belirtirken, bunların Körfez Krizi ve Zonguldak maden işçileri konusu olduğunu anlattı. Cumhurbaşkanı Özal Irak’a müdahale edecek güce fiili olarak katılmamız gerektiğini dillendiriyordu. Akbulut, bu görüş ayrılığını şöyle aktardı:
ABD'li senatör ‘girin’ dedi
"ABD’li senatör Solares, Türkiye’deydi. ABD elçisiyle birlikte ziyaretime geldiler. Bizden Irak’ın kuzeyinden girerek müdahil olmamızı istedi. Ben böyle bir harekette bulunmamızın bir gereğinin olmadığını belirterek destek vermeyeceğimizi söyledim. Sadece havaalanlarını açtık. Ben o tarihte de fiilen müdahale düşüncesinde değildim, bugün de aynı düşüncedeyim. Özal ile aramızdaki bu düşünce farklılığı anlaşmazlık olarak yansıtıldı."
Akbulut, Cumhurbaşkanı'nın sorumluluğunun bulunmadığını ve bu nedenle düşüncesini rahatlıkla açıkladığını, gerçek sorumluluğun Başbakan’da olduğunu, Bakanlar Kurulu ile Meclis’te konuların ele alındığını bu nedenle temkinli hareket etmek zorunda olduklarını dile getirdi.
Maden işçilerinin yürüyüşü
Zonguldak, maden işçilerinin bir ay kadar süren gösterileri Türkiye gündemindeydi. İşçiler, taleplerinin karşılanması için sonunda Ankara'ya yürüdüler. Hedefleri Çankaya’ydı. Arkalarında muhalefet partilerinin temsilcileri de vardı. Konu Bakanlar Kurulu'nda değerlendirildi. "Bırakalım yürüsünler mi, yoksa taleplerini kabul edelim, bir noktada anlaşalım mı?" diye... Bakanlar Kurulu'nda maddi taleplerin karşılanabileceği gerekli kaynağın bulunabileceği görüşü belirdi ve sonuçta gereği yapıldı.
Akbulut, o günleri anlatırken bir sitemini de, şöyle dile getirdi:
"Sorun oturup konuşulur ve kazasız belasız nahoş bir hadise olmadan çözülebilirdi. Bazıları bunu taviz olarak algıladı. Böyle olmadı. Bu bir tercih meselesidir. Ülke kargaşa içinde mi olmalı yoksa uzlaşı ortamında mı olmalı. Uzlaşmak mı iyidir. Ben uzlaşmadan yanaydım. Cumhurbaşkanı verilen zamların ekonomiyi etkileyeceğini belirterek benim tarzımı beğenmedi. Ama kendisi 1987 seçimlerinden sonra önceden yapmadığı zamları yaptı. Seçim öncesi ekonominin sıkıntısından bahsediyordu, ama seçimden sonra zamları yaptı. Ne oldu da üç ayda ekonomi düzeldi. Bu bir tercih meselesidir. Biz işçilerle anlaşma kararını Bakanlar Kurulu'nda aldık ama sonradan hiçbir bakan da çıkıp ‘biz bu kararı birlikte aldık' demedi."
Yılmaz'ı örtülü destekledi
Akbulut, Özal’ın kendisine başbakanlığı verdiğini ancak Mesut Yılmaz’ı da örtülü olarak desteklediğini söyledi.
Akbulut, Başbakan ve Genel Başkan olarak katıldığı ANAP kongresinden Mesut Yılmaz’ın Genel Başkan ve Başbakan olarak çıkmasını da sitemle anlatıyor. O dönem kongreyi kaybetmesine gerekçe gösterilen "Cenap Gürpınar’a bakanlık verilmemesi" tartışmasının sonuca etkili olmadığını düşünüyor. Akbulut, buna Turgut Özal’ın Yılmaz’ı üstü örtülü desteklemesini gerekçe gösteriyor. Sitem dolu sözlerle anlatıyor:
"Herkes bana kongre sırasında ‘Güpınar’a bakanlık verseydiniz bu iş çözülürdü’ diyor. Gerçek durum öyle değil. Ne ben, Gürpınar’la konuştum, ne o benden bir talepte bulundu ne de benim dilim ona bakanlık teklif etmeye gitti. Bu bir yapı meselesi. Yaradılış meselesi. İsteseniz de yapamıyorsunuz. Hem bu işte Mesut Beyin arkasında Turgut bey vardı. Ben Gürpınar’a bakanlık sözü vermiş olsaydım bile yine kaybedecektik. Kişilerle yaptığınız görüşmeler uzlaşma kültürü ile pazarlık çizgisi arasında kalıyor. Devlet içinde bunlar olmamalı. Transfer teklifini yapıp genel başkan seçilenler ne yaptı. Sonuç ne oldu. Her şey ortada. Her seçimde ANAP sistematik olarak oy kaybetti. Ara seçimler bunun ilk tehlike çanlarıydı. Parti olarak bizim yaptığımız ekonomik atılımlar, milletin çoğunluğunun hazmedemediği konulardı. Gerektiğinde dışarıdan ithalat yapılıyor ve iç piyasada fiyatlar belirli düzeyde tutuluyordu. Bu da birçok kişinin kar marjının düşmesine neden oldu. Vatandaş devleti baba olarak görürken biz ‘devlet baba değildir’ dedik. ‘Köprüyü barajı satarız’ dedik. Uygulamalarımızın faydaları zaman içinde görüldü ama o zaman da iş işten geçmiş oldu. ANAP içinde dört eğilim vardı. Bu eğilimdeki kişiler parti tüzüğünü uygulamak yerine kendi görüşlerinin etrafında birleşmenin yollarını aradılar. Partinin geçmişten gelen bir ideolojisi olmadığı için bu fikirler çok çabuk ayrıştı. Ben o zaman bu görüşlerin hiçbirinin içinde yer almadım. İyi de olduğunu daha sonra gördüm."
Cumhurbaşkanı Turgut Özal tören kıtasını sık sık rahat giysilerle selamlardı.
Özal’ın hükümeti kurma görevini vererek başbakanlığa getirdiği Akbulut, TBMM Başkanlığı’ndan istifa ederek hükümeti kurdu.
*Fotoğraflar: Milliyet Arşivi
GAZETECİ CENGİZ ÇANDAR ANLATTI
Özal ve Kürt politikası
Kürt politikası konusunda uzun yıllar Turgut Özal’a danışmanlık yapan gazeteci Cengiz Çandar, "Bu işe Turgut Özal’dan başka kafa yoran yoktu. Proje üzerinde çalışıyor, ateşkesin şart ve süre konulmadan devamından yana tavır koyuyordu. Yaşasaydı bu sorunun çözümünde ciddi ilerlemeler olurdu" diye konuştu. Turgut Özal ile Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde birkaç kez görüştüğünü ancak ciddi yakınlaşmanın, Turgut Özal’ın bir konuşmasında kullandığı “Irak halkları” kelimesinin olduğunu belirten Çandar, Özal’ın bu sözlerinin ne anlama geldiğini öğrenmek için kendisiyle acilen görüşmek istediğini belirttiği ve Köşk'e çıktığını anlatıyor. Çandar'ın anlatımına göre, bu görüşmede, Özal, büyük bir bölge haritası getirtir. Harita açıldıktan sonra ikili arasında şu diyalog geçer:
T.Ö - Irak’ta ne kadar Türkmen var?
C.Ç - Irak’ta etnik olarak bir kayıt tutulmuyor. Türk ocaklarından rakam alın, o rakamı üçe bölün Türkmen sayısını bulursunuz.
T.Ö - Irak’ta Şiiler çoğunlukta. O nedenle İran burada etkili olabilir. Eğer biz etkili olmak istiyorsak Türkmen kartıyla etkili olabilir miyiz?
C.Ç - Kürtlerle birlikte ele alabilirsek etkili olur. Ancak bunun da bir tek şartı var. O da Türkiye’de Kürt var mı yok mu resmi olarak önce bunu belirlemek lazım. Bizler Bulgaristan’da, Yunanistan’da yaşayan Türklerle uğraşıyoruz.
T.Ö - Onlar bizim bir parçamız.
C.Ç - 90 yıl önce bu topraklar da bizimdi. Bizler aynı ülkenin vatandaşıydık. Bugün Irak’ta, Suriye’de yaşayan Kürtler ile güneydoğuda yaşayanlar bir aileydi. Aynı soydan geliyorlardı.
T.Ö - Kürtlerin bizlerden başka dayanakları yok. Bir takım tabuları kıralım. Bizim onlar kadar onların da bize ihtiyaçları var. Biz batıya yakınız onların netice olarak hukuklarını da bizler savunuruz.
Federasyon istemezdi
Kürt meselesinin çözümünde Turgut beyin hiçbir zaman federasyondan yana olmadığını, bu sistemin Kürtleri bir bölgeye hapsedeceğini ve ekonomik sıkıntı içine sokacağını düşündüğünü belirten Cengiz Çandar, Özal’ın sürecin çözümü için süreli değil kalıcı bir ateşkesten yana tavır takındığını vurguladı. Çandar, Özal’ın her ateşkesin bitiminden sonra tekrar silahların konuşmasının çözümün önündeki en büyük engel olarak gördüğünü de hatırlattı.
Öcalan, Özal'a mesaj gönderdi
Çandar, Özal'ın, PKK'nın bir ay süreyle ateşkes ilan ettiği dönemde, geçen sürede ciddi adım atılmadığından, PKK'nın ateşkesi uzatması gerektiğini kendisine aktardığını anlattı. Çandar, Özal'ın bu talebin bir biçimde PKK'ya iletilmesini istediğini söyledi. Bu gelişmeden sonra Çandar, Talabani ile buluşur ve bu durumu kendisine aktararak acil cevap verilmesini ister. Talabani Çandar’a "Ateşkes uzayacak, Öcalan şart ve süre koymayacak" der. İstediği yanıtı alan Çandar soluğu Türkmenistan’da alır. Türk Cumhuriyetleri gezisinde olan Özal’ı burada yakalar. Bu mesajı kendisine iletmek ister, yemekten sonra bir araya gelirler ama diğer gazeteciler de oradadır. Bunun üzerine baş başa görüşme ancak dönüş yolunda uçakta gerçekleşir. Öcalan’ın mesajını ve izlenimlerini aktaran Çandar’a Özal, "Bu dangalaklar ellerine yüzlerine bulaştıracaklar. Teslim ol demek analarına küfür etmek gibi bir şey. Çatışma geri gelirse sonu kötü olur, sorun gangrenleşir. Kademeli af var, hükümet kararnamesiyle olabiliyor. Onunla çözülebilir. Dönüşte Süleyman’la bir konuşacağım, MGK’ya da getirmeyi düşünüyorum" der. Cengiz Çandar’a göre, Turgut Özal Kürt meselesini Barzani ve Irak Kürtleriyle yakınlaşarak çözmek istiyor ve Iraktaki Kürtlerle ilişkilerin düzelmesinin Türkiye'de izdüşümü olacağını düşünüyordu. Bu nedenle de Kürt liderlere kapılar açılmıştı.
YARIN: Türk Cumhuriyetleri gezisinden döndüğü gün Başbakan Demirel aradı ve "Turgut Turgut sen bunları bırak bizimkiler seni yüce divana göndermek istiyor. Sen onu düşün" dedi.
http://www.milliyet.com.tr/ozal-li-yillar-hukumet-gorevini-merdivenlerde-aldi/gundem/gundemdetay/22.04.2013/1696680/default.htm
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder