TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 5
KÖRFEZ KRİZİ’NDE NABZA GÖRE ŞERBET
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Üruğ’un yerine gelen Orgeneral Öztorun’u emekliye sevk ettiren Özal, Irak ABD savaşı sırasında askeri müdahaleden uzak durmuş ancak ABD ile de ilişkilerin bozulmasını engellemişti.
SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR - 5
Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, 30 Ağustos’u beklemeden emekliliğini
istemiş ve yerini Orgeneral Necdet Öztorun’a bırakmıştı. Hatta devir
teslim törenine ilişkin tören davetiyesi de bastırılmış ve bir tane de
Başbakanlığa gönderilmişti. Özal, imzalamadığı bir kararneme için tören
düzenlenmesine tepki gösterdi. Birkaç kez aramasına rağmen, Öztorun’la
konuşamadı. Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk, Öztorun’un
Askeri Dil Okulu’nun bahçesinde Tenis
oynadığını tepit etmişti. Bu durumu, Özal’a söyledi. Özal da durumu
Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e iletti ve görüşmeden sonra Evren’in de
onayıyla Öztorun da emekliye sevkedildi.
Suriye’den yürüyen tanklar
Körfez krizi sırasında Özal, askeri müdahalede bulunmama ve ABD ile de ilişkileri bozmama niyetindeydi. Bu amaçla da sadece bir gemi göndererek bayrak gösterilmesini yeğlemişti. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgenaral Doğan Güreş’ten de Hatay’daki birliklerden bir kısmının Gaziantep’te konuşlandırılmasını istedi. Güreş Paşa da, askeri birlikleri Gaziantep’e hareket ettirirken Suriye toprakları üzerinden geçirdi. Mehmet Keçeciler, bu konuda, “Özal, hiçbir zaman savaştan yana olmadı, hatta ABD’nin karayolunu açma karşılığında Musul ve Kerkük’ü teklif etmelerine rağmen sadece İncirlik Üssü’nün ve hava sahasının kullanılmasına izin verdi. Genelkurmay Başkanı Orgenaral Necip Torumtay ise Hatay’dan Gaziantep’e askeri birliğin gönderilmesi sırasında kısa yol diye Suriye topraklarından geçilmesini yanlış algılayarak istifa etti” dedi.
Özal, bu tavrını kendisini ziyaret eden Irak Dışişleri Bakanı Taha Yasin Ramazan’a da iletirken bir hatırlatmada da bulunmuş, “Eğer siz yanlışlıkla İncirlik’e bomba atarsanız o zaman karadan biz gireriz. Çünkü orası Türk toprakları” demişti.
Silahlı saldırıya uğradı
1988’de yapılan ANAP kongresinde, Turgut Özal, genel başkan olarak kürsüde konuşurken Kartal Demirağ’ın silahlı saldırısına uğradı. Özal’ı elinden yaralayan Demirağ, korumalar tarafından etkisiz hale getirilerek gözaltına alındı. Atatürk Spor Salonu bir anda karıştı ve silah seslerinden geçilmedi.
Elinden hafif yaralanan Özal, kürsü arkasında yapılan tıbbi müdahaleden sonra tekrar kürsüye çıkarak konuşmasını sürdürdü. Kartal Demirağ’ın sorgusuna rağmen olayın azmettiricileri bir türlü bulunamadı. Özal, Başbakanlık konutunda aylarca o görüntüleri izledi ve izlettirdi. Aynı zamanda birer kopyada Amerika’ya yolladı ama bir ipucuna rastlanmadı. Özal, olayın birinci yılında kendisiyle yaptığım görüşmede de, şüphelerinin olduğunu, ancak bir ipucu bulamadıklarını anlatmıştı. Salona girişte yapılan sıkı aramalar ve kimlik kontrolüne rağmen Kartal Demirağ’ın oraya nasıl girdiği tespit edilemedi. Hatta kapılarda biriken kalabalığın içeri girmesi için güvenlik kontrollerinin kaldırılması talimatını veren Mustafa Taşar ile İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ve Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar, herkesin şimşeklerini üzerine çekti. Suikast silahı ise 1908 Scott markaydı. İngiliz subaylarının Birinci Dünya Savaşı’nda kullandıkları silahtı.
Şüphelendiği isimler
Özal, yıllar sonra suikast olayının azmettiricilerinin kaçakçılığın önünün alınması ile gelir kapıları kapanan kişiler olabileceği düşüncesine vardı ve şüphelendiği ismi Mehmet Keçeciler ile paylaştı. Ama ortada somut delil olmadığı için bu isim bugüne kadar ifşa edilmedi. Mehmet Keçeciler de bu ismin hayatta olduğunu, ancak açıklamasının mümkün olmadığını söyledi. Hüsnü Doğan da Kartal Demirağ’ın yakalandığı yer itibarıyla, Özal’ı protokoldeki yerinde otururken vurmayı planladığını ancak salona geç gelen Özal’ın direkt kürsüye çıkarak konuşmasının bir felaketi önlediğini belirtti.
Emanet Akbulut’ta
Kenan Evren’in 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı görevi sona ermek üzereydi. Çankaya Köşkü’ne çıkmayı kafasına koyan Turgut Özal birgün ANAP grup toplantısında, genel başkanlık için belirlediği 18 isim için anket yaptırdı. Bu anket parti içinde kaynayan kazanın altına biraz daha odun atılmasına neden oldu. 18 isim kendilerini müstakbel Genel Başkan olarak görürken, listeye giremeyenler de kırgınlıklarını dile getirmeye başladı. Sonuçta Özal, bu 18 isim arasından birini seçmedi. Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut’u genel başkan yaptı. Yıldırım Akbulut’un genel başkanlığı ve Başbakanlığı sırasında çıkan Birinci Körfez Krizi’nde takındığı tavır ile Zonguldak maden işçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri sırasında takındığı tavır, Özal ile aralarının açılmasına neden oldu.
Semra Özal il başkanı
Parti üzerinden elini çekmek istemeyen Özal eşi Semra Özal’ın İstanbul İl Başkanlığı’na yeşil ışık yaktı. Özal, bu tercihe karşı çıkan dönemin Milli Savunma Bakanı Hüsnü Doğan’ın bir başka bakanlığa kaydırılmasını istedi. Yıldırım Akbulut, bu isteği Doğan’a kabul ettiremedi. Doğan istifa etmemekte direnince görevinden azledildi. Bu süreçte çok sıkıntılı günler geçirdiğini, hatta sırtında zona bile çıktığını belirten Hüsnü Doğan, “Aynı durum şimdi de olsa yine karşı çıkarım. Çünkü böyle bir olay Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığına gölge düşürür” dedi.
Akbulut ve Yılmaz...
1991’de yapılan ANAP kongresi öncesinde Akbulut ve Yılmaz arasında bir denge sözkonusuydu ve kimin genel başkan olacağı belirsizdi. Bu nedenle Özal; Güneş Taner, Işın Çelebi ve Şükrü Yürür gibi ekonomi bilgisi yüksek olan milletvekillerinin Akbulut yanında yer almasını istemişti. 4 saate yakın telefonla görüştüğü Ekrem Pakdemirli’yi de Mesut Yılmaz’ın yanında yer almaya ikna etti. Bazı delegeler üzerinde etkisi olan Pakdemirli’nin Yılmaz’ın yanında yer alması, kongre sonucunu da etkileyecekti. Bu gelişmeler ışığında yapılan kongrede Semra Özal da, Mesut Yılmaz’dan yana tavır sergiledi ve başta Ankara olmak üzere bazı illerin delegelerini ikna etti. Sonuçta Mesut Yılmaz genel başkan seçildi.
‘Yılmaz ANAP’ı bitirecek’
Yılmaz, kongrenin ardından teşkilatları kendine göre şekillendirmeye çalışırken İstanbul İl Başkanı olan Semra Özal’la da arası açıldı. Yılmaz-Semra Özal kavgası zaman içinde Yılmaz-Turgut Özal kavgasına dönüştü. Yılmaz’ın başbakanken erken seçim kararı alması da bardağı taşıran damla oldu. Özal bu gelişmeleri değerlendirirken, “Mesut Yılmaz’ın misyonu ANAP’ı bitirmek” yorumunu yapacaktı.
Ekonomik kriz yarattı
Birinci Körfez Krizi’nde 1990 yılının Ocak ayı başında ABD’nin olaya müdahale etmesi, Türkiye’de de ekonomik krize neden oldu. Birçok kişi bankalardaki hesaplarından paralarını çekerek evlerindeki kasalarda ve yastık altlarında saklamayı tercih etti. Bankalardan talebin fazlalığı üzerine Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Merkez Bankası Başkanı olan Rüştü Saraçoğlu’na para basılarak talebin karşılanması talimatını verdi.
Döviz mevduatları için de yurtdışından kredi bulundu. Özal bu isteğini iletirken de “Bir süre sonra zaten bu paralar tekrar bankalara döner, merak etmeyin” dedi. Çok geçmeden bu öngörü gerçek oldu. Zira, o günlerin asayiş raporları kasa hırsızlıklarının arttığını gösteriyordu. Bu olaylarla ilgili gazetelerde çıkan haberler, paraların bankaya dönüşünü çabuklaştırdı.
Dalan ve Yılmaz’ın hareketine çok üzüldü
AHMET KURTCEBE ALPTEMOÇİN (ANAP hükümetlerinde Devlet, Maliye ve Dışişleri bakanlığı görevlerinde bulundu)
Hırsından ağladı
“Birçok bakan arkadaşla birlikte İstanbul’daydık. Turgut bey de Harbiye Ordu Evi’nde kalıyordu. Benim mutlaka görüşmem gereken konular vardı. Şehir turundan yeni gelmişti. Yanında Bedrettin Dalan ile Mesut Yılmaz vardı. Ben özel bir şey konuşacaklarını hissettiğimden yanlarından ayrıldım. Yaklaşık yarım saat sonra odamın kapısı çalındı. Dalan ile Yılmaz ziyaretime gelmişlerdi. Heyecanla görüşmelerini anlattılar ve Keçeciler’e karşı kendileriyle birlikte hareket etmemi istediler. Ben başımızda Turgut bey olduğu sürece böyle bir organizasyonun içinde olmayacağımı kendilerine söyledim. Bu görüşmeyi Turgut bey öğrenmiş. Sabah kahvaltıda, hatta uçakta Ankara’ya dönerken benimle hiçbir şey konuşmadı. Bir şeylere sinirlendiğini belli ediyordu. Ankara’ya geldiğimizde havaalanından Semra Hanımı bir başka araçla yolladı ve beni yanına aldı. Araçta aradaki camı da kapattırdı. Alandan şehre gelirken, Dalan ile Yılmaz’ın kendisine birlikte hareket ettikleri kişilerin isimlerini verdiklerini ve benim ismimi de zikrettiklerini söyledi. Ben ‘olayı bana anlattıklarını ve organizasyonun içinde olmayacağımı kendilerine söyledim. Neler konuştuğumuzu isterseniz kendilerine sorun’ dedim.. Ama Turgut bey ikna olmamıştı. Büyük bir infiale kapılmış ve ağlamaya başlamıştı. Turgut beyin ağladığını, belki eşi de görmemiştir. Hırsından ağlıyordu. Hareket direkt Keçecilere yönelikti ama Özal bunu dolaylı olarak kendisine karşı yapılmış olarak görüyordu.
Bulgaristan’dan göçte Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz kapıların açılması halinde 30-40 bin kişinin geleceğini söylemişti. Bu hesaba göre hazırlıklar yapıldı, kapılar açıldığında ise gerçek durum ortaya çıktı. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin tamamına yakını gelmiş ve sayı 300 bini bulmuştu. Sonradan vize konuldu. Bu olayda Mesut Yılmaz, Turgut Özal’ı yanlış yönlendirmekle suçlanırken, Yılmaz’da Dışileri bürokratlarının kendisine verdiği rakamların o yönde olduğunu söyledi. Bu durum Turgut beyin Mesut Yılmaz’a duyduğu güvenin sarsılmasına neden oldu.
Semra hanımın kurduğu Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı (papatyalar) iyi işler yapmalarına rağmen, vakfa yardım amacıyla İstanbul’da yapılan toplantıdaki görüntüler nedeniyle sonradan hep olumsuz yönleriyle kamuoyuna yansıtıldı. İyi başlayan vakıf çalışmaları zaman içinde hem Semra hanıma, hem Turgut beye, hem de partiye zarar verir hale geldi. Dayıoğlu Hüsnü Doğan ile kardeşi Yusuf Bozkurt Özal’ın kabinede yer alması ‘hanedanlık’ olarak yansıtıldı. Bu da Turgut beyi çok rahatsız etti.
“Memurum işini bilir”
Milletvekillerinin yöreleriyle ilgili ya belediyelere ödenek veya memur tayinleriyle ilgili çok sık talepleri gelirdi. Bir gün grup toplantısında konuşan Turgut bey, ‘Bizim için önemli olan insanların daha önceki siyasi yaklaşımları değil işini hakkıyla yapıyor olmasıdır. Hem ben de memurluktan geldim. Bir zamanlar bende memurdum. Benim memurum işini bilir, o kadar da fazla üstüne gitmeyin’ dedi. Bu söz sonradan köşe dönmece anlamına geldi ama böyle bir anlamla alakası yoktu söylendiğinde.
Keşke silah satışını kısıtlasaydık
Bugünden geçmişe baktığımda kaynak yaratacak formül olduğu için fazla irdelemediğimiz, ‘kırmızı pasaportun kapsamının genişletilmesi, isme araç plakası verilmesi ve silah satışının serbest bırakılması’ paketine fazla sorgulamadan ‘evet’ dedik.
Düğünlerde, maçlardan sonra rastgele silah sıkmaları ve bu yolla ölümleri duydukça ‘keşke silah satışı ve kullanımında daha sınırlayıcı düzenlemeler yapsaydık’ diyorum.”
YARIN: Özal-Demirel gerginliği tırmandı l Köşk’ten inme kararı aldı l Orta Asya gezisinden yorgun döndü l 1964 model araçla hastaneye götürüldü l Naaşına F-16’lar eşlik etti l Kurmayı anlatıyor: Hüsnü Doğan
http://www.milliyet.com.tr/korfez-krizi-nde-nabza-gore-serbet/gundem/gundemdetay/19.04.2013/1695467/default.htmSuriye’den yürüyen tanklar
Körfez krizi sırasında Özal, askeri müdahalede bulunmama ve ABD ile de ilişkileri bozmama niyetindeydi. Bu amaçla da sadece bir gemi göndererek bayrak gösterilmesini yeğlemişti. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgenaral Doğan Güreş’ten de Hatay’daki birliklerden bir kısmının Gaziantep’te konuşlandırılmasını istedi. Güreş Paşa da, askeri birlikleri Gaziantep’e hareket ettirirken Suriye toprakları üzerinden geçirdi. Mehmet Keçeciler, bu konuda, “Özal, hiçbir zaman savaştan yana olmadı, hatta ABD’nin karayolunu açma karşılığında Musul ve Kerkük’ü teklif etmelerine rağmen sadece İncirlik Üssü’nün ve hava sahasının kullanılmasına izin verdi. Genelkurmay Başkanı Orgenaral Necip Torumtay ise Hatay’dan Gaziantep’e askeri birliğin gönderilmesi sırasında kısa yol diye Suriye topraklarından geçilmesini yanlış algılayarak istifa etti” dedi.
Özal, bu tavrını kendisini ziyaret eden Irak Dışişleri Bakanı Taha Yasin Ramazan’a da iletirken bir hatırlatmada da bulunmuş, “Eğer siz yanlışlıkla İncirlik’e bomba atarsanız o zaman karadan biz gireriz. Çünkü orası Türk toprakları” demişti.
Silahlı saldırıya uğradı
1988’de yapılan ANAP kongresinde, Turgut Özal, genel başkan olarak kürsüde konuşurken Kartal Demirağ’ın silahlı saldırısına uğradı. Özal’ı elinden yaralayan Demirağ, korumalar tarafından etkisiz hale getirilerek gözaltına alındı. Atatürk Spor Salonu bir anda karıştı ve silah seslerinden geçilmedi.
Elinden hafif yaralanan Özal, kürsü arkasında yapılan tıbbi müdahaleden sonra tekrar kürsüye çıkarak konuşmasını sürdürdü. Kartal Demirağ’ın sorgusuna rağmen olayın azmettiricileri bir türlü bulunamadı. Özal, Başbakanlık konutunda aylarca o görüntüleri izledi ve izlettirdi. Aynı zamanda birer kopyada Amerika’ya yolladı ama bir ipucuna rastlanmadı. Özal, olayın birinci yılında kendisiyle yaptığım görüşmede de, şüphelerinin olduğunu, ancak bir ipucu bulamadıklarını anlatmıştı. Salona girişte yapılan sıkı aramalar ve kimlik kontrolüne rağmen Kartal Demirağ’ın oraya nasıl girdiği tespit edilemedi. Hatta kapılarda biriken kalabalığın içeri girmesi için güvenlik kontrollerinin kaldırılması talimatını veren Mustafa Taşar ile İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ve Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar, herkesin şimşeklerini üzerine çekti. Suikast silahı ise 1908 Scott markaydı. İngiliz subaylarının Birinci Dünya Savaşı’nda kullandıkları silahtı.
Şüphelendiği isimler
Özal, yıllar sonra suikast olayının azmettiricilerinin kaçakçılığın önünün alınması ile gelir kapıları kapanan kişiler olabileceği düşüncesine vardı ve şüphelendiği ismi Mehmet Keçeciler ile paylaştı. Ama ortada somut delil olmadığı için bu isim bugüne kadar ifşa edilmedi. Mehmet Keçeciler de bu ismin hayatta olduğunu, ancak açıklamasının mümkün olmadığını söyledi. Hüsnü Doğan da Kartal Demirağ’ın yakalandığı yer itibarıyla, Özal’ı protokoldeki yerinde otururken vurmayı planladığını ancak salona geç gelen Özal’ın direkt kürsüye çıkarak konuşmasının bir felaketi önlediğini belirtti.
Emanet Akbulut’ta
Kenan Evren’in 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı görevi sona ermek üzereydi. Çankaya Köşkü’ne çıkmayı kafasına koyan Turgut Özal birgün ANAP grup toplantısında, genel başkanlık için belirlediği 18 isim için anket yaptırdı. Bu anket parti içinde kaynayan kazanın altına biraz daha odun atılmasına neden oldu. 18 isim kendilerini müstakbel Genel Başkan olarak görürken, listeye giremeyenler de kırgınlıklarını dile getirmeye başladı. Sonuçta Özal, bu 18 isim arasından birini seçmedi. Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut’u genel başkan yaptı. Yıldırım Akbulut’un genel başkanlığı ve Başbakanlığı sırasında çıkan Birinci Körfez Krizi’nde takındığı tavır ile Zonguldak maden işçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri sırasında takındığı tavır, Özal ile aralarının açılmasına neden oldu.
Semra Özal il başkanı
Parti üzerinden elini çekmek istemeyen Özal eşi Semra Özal’ın İstanbul İl Başkanlığı’na yeşil ışık yaktı. Özal, bu tercihe karşı çıkan dönemin Milli Savunma Bakanı Hüsnü Doğan’ın bir başka bakanlığa kaydırılmasını istedi. Yıldırım Akbulut, bu isteği Doğan’a kabul ettiremedi. Doğan istifa etmemekte direnince görevinden azledildi. Bu süreçte çok sıkıntılı günler geçirdiğini, hatta sırtında zona bile çıktığını belirten Hüsnü Doğan, “Aynı durum şimdi de olsa yine karşı çıkarım. Çünkü böyle bir olay Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığına gölge düşürür” dedi.
Akbulut ve Yılmaz...
1991’de yapılan ANAP kongresi öncesinde Akbulut ve Yılmaz arasında bir denge sözkonusuydu ve kimin genel başkan olacağı belirsizdi. Bu nedenle Özal; Güneş Taner, Işın Çelebi ve Şükrü Yürür gibi ekonomi bilgisi yüksek olan milletvekillerinin Akbulut yanında yer almasını istemişti. 4 saate yakın telefonla görüştüğü Ekrem Pakdemirli’yi de Mesut Yılmaz’ın yanında yer almaya ikna etti. Bazı delegeler üzerinde etkisi olan Pakdemirli’nin Yılmaz’ın yanında yer alması, kongre sonucunu da etkileyecekti. Bu gelişmeler ışığında yapılan kongrede Semra Özal da, Mesut Yılmaz’dan yana tavır sergiledi ve başta Ankara olmak üzere bazı illerin delegelerini ikna etti. Sonuçta Mesut Yılmaz genel başkan seçildi.
‘Yılmaz ANAP’ı bitirecek’
Yılmaz, kongrenin ardından teşkilatları kendine göre şekillendirmeye çalışırken İstanbul İl Başkanı olan Semra Özal’la da arası açıldı. Yılmaz-Semra Özal kavgası zaman içinde Yılmaz-Turgut Özal kavgasına dönüştü. Yılmaz’ın başbakanken erken seçim kararı alması da bardağı taşıran damla oldu. Özal bu gelişmeleri değerlendirirken, “Mesut Yılmaz’ın misyonu ANAP’ı bitirmek” yorumunu yapacaktı.
Ekonomik kriz yarattı
Birinci Körfez Krizi’nde 1990 yılının Ocak ayı başında ABD’nin olaya müdahale etmesi, Türkiye’de de ekonomik krize neden oldu. Birçok kişi bankalardaki hesaplarından paralarını çekerek evlerindeki kasalarda ve yastık altlarında saklamayı tercih etti. Bankalardan talebin fazlalığı üzerine Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Merkez Bankası Başkanı olan Rüştü Saraçoğlu’na para basılarak talebin karşılanması talimatını verdi.
Döviz mevduatları için de yurtdışından kredi bulundu. Özal bu isteğini iletirken de “Bir süre sonra zaten bu paralar tekrar bankalara döner, merak etmeyin” dedi. Çok geçmeden bu öngörü gerçek oldu. Zira, o günlerin asayiş raporları kasa hırsızlıklarının arttığını gösteriyordu. Bu olaylarla ilgili gazetelerde çıkan haberler, paraların bankaya dönüşünü çabuklaştırdı.
Dalan ve Yılmaz’ın hareketine çok üzüldü
AHMET KURTCEBE ALPTEMOÇİN (ANAP hükümetlerinde Devlet, Maliye ve Dışişleri bakanlığı görevlerinde bulundu)
Hırsından ağladı
“Birçok bakan arkadaşla birlikte İstanbul’daydık. Turgut bey de Harbiye Ordu Evi’nde kalıyordu. Benim mutlaka görüşmem gereken konular vardı. Şehir turundan yeni gelmişti. Yanında Bedrettin Dalan ile Mesut Yılmaz vardı. Ben özel bir şey konuşacaklarını hissettiğimden yanlarından ayrıldım. Yaklaşık yarım saat sonra odamın kapısı çalındı. Dalan ile Yılmaz ziyaretime gelmişlerdi. Heyecanla görüşmelerini anlattılar ve Keçeciler’e karşı kendileriyle birlikte hareket etmemi istediler. Ben başımızda Turgut bey olduğu sürece böyle bir organizasyonun içinde olmayacağımı kendilerine söyledim. Bu görüşmeyi Turgut bey öğrenmiş. Sabah kahvaltıda, hatta uçakta Ankara’ya dönerken benimle hiçbir şey konuşmadı. Bir şeylere sinirlendiğini belli ediyordu. Ankara’ya geldiğimizde havaalanından Semra Hanımı bir başka araçla yolladı ve beni yanına aldı. Araçta aradaki camı da kapattırdı. Alandan şehre gelirken, Dalan ile Yılmaz’ın kendisine birlikte hareket ettikleri kişilerin isimlerini verdiklerini ve benim ismimi de zikrettiklerini söyledi. Ben ‘olayı bana anlattıklarını ve organizasyonun içinde olmayacağımı kendilerine söyledim. Neler konuştuğumuzu isterseniz kendilerine sorun’ dedim.. Ama Turgut bey ikna olmamıştı. Büyük bir infiale kapılmış ve ağlamaya başlamıştı. Turgut beyin ağladığını, belki eşi de görmemiştir. Hırsından ağlıyordu. Hareket direkt Keçecilere yönelikti ama Özal bunu dolaylı olarak kendisine karşı yapılmış olarak görüyordu.
Bulgaristan’dan göçte Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz kapıların açılması halinde 30-40 bin kişinin geleceğini söylemişti. Bu hesaba göre hazırlıklar yapıldı, kapılar açıldığında ise gerçek durum ortaya çıktı. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin tamamına yakını gelmiş ve sayı 300 bini bulmuştu. Sonradan vize konuldu. Bu olayda Mesut Yılmaz, Turgut Özal’ı yanlış yönlendirmekle suçlanırken, Yılmaz’da Dışileri bürokratlarının kendisine verdiği rakamların o yönde olduğunu söyledi. Bu durum Turgut beyin Mesut Yılmaz’a duyduğu güvenin sarsılmasına neden oldu.
Semra hanımın kurduğu Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı (papatyalar) iyi işler yapmalarına rağmen, vakfa yardım amacıyla İstanbul’da yapılan toplantıdaki görüntüler nedeniyle sonradan hep olumsuz yönleriyle kamuoyuna yansıtıldı. İyi başlayan vakıf çalışmaları zaman içinde hem Semra hanıma, hem Turgut beye, hem de partiye zarar verir hale geldi. Dayıoğlu Hüsnü Doğan ile kardeşi Yusuf Bozkurt Özal’ın kabinede yer alması ‘hanedanlık’ olarak yansıtıldı. Bu da Turgut beyi çok rahatsız etti.
“Memurum işini bilir”
Milletvekillerinin yöreleriyle ilgili ya belediyelere ödenek veya memur tayinleriyle ilgili çok sık talepleri gelirdi. Bir gün grup toplantısında konuşan Turgut bey, ‘Bizim için önemli olan insanların daha önceki siyasi yaklaşımları değil işini hakkıyla yapıyor olmasıdır. Hem ben de memurluktan geldim. Bir zamanlar bende memurdum. Benim memurum işini bilir, o kadar da fazla üstüne gitmeyin’ dedi. Bu söz sonradan köşe dönmece anlamına geldi ama böyle bir anlamla alakası yoktu söylendiğinde.
Keşke silah satışını kısıtlasaydık
Bugünden geçmişe baktığımda kaynak yaratacak formül olduğu için fazla irdelemediğimiz, ‘kırmızı pasaportun kapsamının genişletilmesi, isme araç plakası verilmesi ve silah satışının serbest bırakılması’ paketine fazla sorgulamadan ‘evet’ dedik.
Düğünlerde, maçlardan sonra rastgele silah sıkmaları ve bu yolla ölümleri duydukça ‘keşke silah satışı ve kullanımında daha sınırlayıcı düzenlemeler yapsaydık’ diyorum.”
YARIN: Özal-Demirel gerginliği tırmandı l Köşk’ten inme kararı aldı l Orta Asya gezisinden yorgun döndü l 1964 model araçla hastaneye götürüldü l Naaşına F-16’lar eşlik etti l Kurmayı anlatıyor: Hüsnü Doğan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder