TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 6
‘Alman istihbaratı suikastı biliyordu’
Koruma Müdürü Musa Öztürk: Kartal Demirağ’ın yapacağı saldırı Frankfurt’ta planlanmıştı. Ardında ekonomik çıkarları bozulan mafya vardı. Ama olayın azmettiricileri hiçbir zaman bulunamadı...
SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR -6
Turgut
Özal, “Benim niyetim devri sabık yaratmak değil, biz buraya onun için
gelmedik. Bizler önümüze bakacağız” diye konuşuyor. Özal’ın bu sözlerini
1983 yılında Koruma Müdürlüğü’ne getirilen ve bu görevini Çankaya
Köşkü’nde de sürdüren Musa Öztürk aktarıyor.
Öztürk, olayı anlatırken, “Turgut bey Başbakanlık’ta çalışırken, Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, koltuğunun altında çok sayıda dosya ile makamına gelir.
Turgut bey, bu dosyaların neler olduğunu sorunca, Kutlu Savaş, geçmiş dönemde yapılan bazı işlerle ilgili dosyalar olduğunu ve incelenmesi halinde usulsüzlükler bulunabileceğini söyler. Savaş’ın bu sözleri üzerine Turgut bey, o tarihte Başbakanlık Müsteşarı olan Hasan Celal Güzel’i yanına çağırarak, “Hasan bu dosyaları alın, bodrum katta kimsenin giremeyeceği bir yere kilitleyin ve anahtarını da kimseye vermeyin” der.
Bu talimatından sonra da Özal “Benim niyetim devri sabık yaratmak değil, biz buraya onun için gelmedik. Bizler önümüze bakacağız. Bizim vatandaşa verdiğimiz sözler var. Onları yerine getirmek için buradayız” diye konuşur. Bu görüşme ve talimattan sonra o döneme ait dosyaların hiçbiri ele alınmaz, Turgut bey de gittiği her yerde ve grup toplantılarında eskiyle ilgili kimseye söz söyletmez. Ta ki yasaklar kalkana kadar.
‘Netice alma sanatı...’
Musa Öztürk, sohbette Turgut beyin her zaman söylediği, “Siyaset netice alma sanatıdır. Güzel konuşma, güzel nutuk atma sanatı değildir” sözünü hatırlatarak, Bosna-Hersek sorununu çözmek için ABD’de olmayı planladığı ikinci by-pass ameliyatını ertelediğini açıkladı.
Özal’ın, Bosna Hersek’in kurulmasının ön görüşmelerini yapmak ve sağlık kontrolü için 1992 yılı şubat ayında Amerika’ya gittiğini belirten Öztürk, o günlere ait gelişmeleri şöyle aktarıyor:
“1987 yılında yapılan by-pass ameliyatı sonrası bir kontrolü gerekiyordu. Hem by-pass hem de prostat ameliyatı sonrası zaman içinde bazı fiziki sıkıntılar başlamıştı. Doktorlar, Özal’a bir operasyon daha yapılması gerektiğini, bunun için de en az iki ay hastanede kalması gerektiğini söylediler. Bosna Hersek o dönemde en sıcak gündem maddesiydi, Turgut bey bu sorunu çözdükten sonra sonbaharda gelerek tekrar ameliyat olmaya karar verdi. Bush ile Bosna Hersek sorununu görüştü ve Senagal’deki İslam Ülkeleri Konferansı’na katıldı. Buradayken Zürih’te bulunan Şükrü Tufan’ı arayarak, İzzet Begoviç’i bulmasını istiyor. Tufan Begoviç’in Kabe’de olduğunu tespit ediyor. Begoviç özel ana uçağı ile Kabe’den alınıp Zürih’e oradan da Dakar’a götürülüyor. Burada Özal ile yaptığı görüşmeden sonra da Bush’la görüşmek üzere ABD’ye gidiyor.
Burada Sırplar ve Hırvatlar 97 bin Bosnalı’yı öldürmüşlerdi. ABD’nin desteği ile operasyon yapılması gündemdeydi. Almanlar, Fransızlar ve Ruslar burada Boşnakları görmek istemiyorlardı. Bu gelişmelerden sonra Bosna ve Hersek’e yapılacak askeri yardım malzemelerini götürecek TIR’lara zorluk çıkarmamaları için Makedonya ile anlaşılıyor ve Hırvatlar’a da 100 milyon dolar rüşvet veriliyor. Sonuçta ise Bosna Hersek Cumhuriyeti kuruluyor. Bu oyunu bozan Turgut Özal’dı. Ama sonucunu göremedi.Olayın çözümü için ertelediği ikinci ameliyatını yaptıracak vakti bulamadı.”
Körfez krizinde tavrı
Okluk koyundaki tatilinde ve yaz çalışmalarında akşam 9’dan sonra ikiye üçe kadar etrafındakilerle oturur ve beyin jimnastiği yapar, konuları tartışırdı. Bu konular genelde güncel olaylar olurdu, ama bazen kültür içerikli konular da gündeme gelirdi.
Yine böyle bir gece sohbetinde, Saddam’ın durumu da tartışılır. Özal’ın, en çekindiği ve ileride Türkiye’nin başına sorun çıkaracağını düşündüğü isim Saddam’dı.
Körfez krizi patlak vermişti, Türkiye’nin de Irak’tan alacağı 3 milyar dolar bir para vardı. Bu paranın bir takvime bağlanarak ödenmesini görüşmek üzere Başbakan Akbulut da bir heyetle Irak’a gitmişti.
Önce resmi görüşmeler, sonra da protokol gereği Saddam ile görüşülmesi ve Özal’ın gönderdiği mesajın kendine iletilmesi gerekiyordu. Ancak, olaylar ters gelişti, heyetin önce Saddam ile görüşülmesi konusunda Irak tarafı ısrarcı oldu.
‘Saddam uzlaşmacı olmadı’
Musa Öztürk, yakından tanık olduğu bu olayın oluşu ve sonrasında Özal’ın tavrını aktarırken, o günlerin heyecanını yeniden yaşadı. Öztürk’ün anlatımıyla gelişmeler şöyle:
“Bu tür resmi gezilerde görüşmeler bittikten sonra ülke başkanı ziyaret edilir ve ülke başkanından getirilen mesaj o ülkenin başkanına iletilirdi. Ancak Taha Yasin Ramazan görüşmeler başlamadan önce Akbulut’a ‘Saddam sizinle görüşmek istiyor’ der. Akbulut yanındaki dışişleri ve protokol yetkililerinin böyle bir usul yok demeleri üzerine, ‘Protokol neyi gerektiriyorsa onu yapacağız,önce görüşelim sonra ziyaret ederiz’ der. Taha Yasin Ramazan önce ziyaret yapılacağını yineler, bizim heyet de ‘Usul erkan kalmadı’ diyerek Saddam’a ziyarete gider. Ziyarette Saddam, ‘Varşova Paktı yıkıldı. ABD şemsiyesi üzerinizden kalktı’ dedikten sonra gündemi açıyor ve ‘Birinci meselemiz su, 10 uncu meselemiz su’ diyerek su sorunundan başka bir şey konuşmayacaklarını dile getirir. Akbulut da ‘Bizim böyle bir meselemiz ve görevimiz yok, biz sizlerden olan alacaklarımızı bir takvime bağlayarak tahsil etmek için buradayız’ der.
Bu sözler üzerine de Saddam ‘O zaman toplantı bitmiştir. Siz istediğimiz kadar su vermezseniz biz de gereğini yapacağız’ diyor.
Akbulut ziyaret sonrası Türkiye’ye döndüğünde Okluk koyuna geçiyor ve görüşmeyi Turgut beye aktarıyor. Özal, Akbulut’u dinledikten sonra ‘Korktuğum başıma geldi. Bu namussuzun hedefi biziz. Ben zaten bu adama hiç ısınmadım. Ne zaman elini sıksam kanlı bir eli sıkmış gibi oluyorum’ der. Özal’ın olanlara morali bozulur ve bu moralle bir süre çalışmaya devam eder. Bu durum Irak’ın Kuveyt’i işgaline kadar devam eder. Sabah erkenden dışişlerinden bir faks gelir. Faksı kendisine gösterdiğimde yumruğunu masaya vurarak ‘İşte bu anı, Saddam’ın hata yapmasını bekliyordum. Şimdi hayatının hatasını yaptı. Uçağı hazırlayın hemen Ankara’ya gidiyoruz’ der.
Özal Ankara’ya geldiğinde de telefon diplomasisine başlar ve ABD’nin Ocak 91’de yaptığı operasyon gününe kadar tam 144 kez Bush ile telefonda görüşür. Bir seferinde de Bush’a “Siz on bin kilometre öteden geliyorsunuz, biz buradan yardım edersek, bizler ne olacağız. Hem içeride iç ve dış destekli terör sıkıntımız var” der.
Baba Bush “Ben Birleşik Devletler Başkanı olarak Musul ve Kerkük’ü sizlere bırakıyorum. Bunun teminatı benim” der.
Ancak, Almanya, Fransa ve İngiltere ile Rusya’nın etkileri ve politikaları nedeniyle bu gerçekleşmez, biz de Irak’a karşı güçlere İncirlik’i kullandırıp, sembolik destek veririz.
Özal’a suikast
1988’de ANAP kongresinde Özal’a yapılan suikast girişimini birebir yaşayan ve ondan sonraki soruşturmalarında içinde yer alan Musa Öztürk, olayı gelir kaynakları kesilen mafya ve kaçakçıların bir eylemi olarak gördüklerini, ancak Kartal Demirağ’ın psikolojik sorunları nedeniyle gerçek azmettiricilere ulaşılamadığını açıklarken şu tespitlere değindi:
“Suikast olayını Alman istihbaratı biliyordu. Olay Frankfurt’ta planlanmıştı. Arkasında alınan ekonomik kararlarla ekonomik çıkarları bozulan mafya vardı. Kartal Demirağ’ı buluyorlar. Eski bir sabıkalı olduğundan sıkıntı çekmiyorlar. Beyin tomografisinin çekilmesinden sonra deli olduğunu, hiçbir şeyi hatırlamadığını görüyorlar. Hatta kendisine İsviçre’den de para yardımı yapıyorlar. Demirağ’ın sorgusunda bütün bunlar kendisine soruluyor ama somut bir cevap alınamıyor. Çünkü adam hiçbir şeyi doğru dürüst açıklayamıyor. Sorguda hep dengesiz hareketler yapıyor. Bugün, güçler belki bu iş için Demirağ’ı bulan ve onu yönlendiren kişiyi de bir şekilde ortadan kaldırmış olabilir. Bu taktik dünyadaki bütün istihbarat örgütlerinin, kaynağa ulaşılmaması için uyguladıkları sistemdir.”
Demirel’in Clinton’a mesajı
Özal Cumhurbaşkanı olarak gittiği ABD’de Başkan Clinton ile görüşmeyi planlar. Özal’a görüşme için 25 dakikalık bir randevu verilir. Randevu süresinin bu kadar kısa tutulmasının nedeni ise Süleyman Demirel’in Özal’ın yetkisi olmadığını ve görüşmemelerini isteyen mesajı oluyor. Bu kısa randevuya rağmen görüşme iki saati aşkın sürüyor. Clinton bu görüşmede Özal’a, “Körfez krizi sırasındaki önerilerinizi Bush bana anlattı. Olaylara hakimiyetinizi anlattı. Bundan sonra sizi sık sık arayacağım” diyerek uzun sohbeti noktalar.
MUSA ÖZTÜRK’Ü KORKUTAN TELEFON
Turgut Özal, Okluk koyuna gitmişti. Musa Öztürk bir takım işleri çözümlemek için Ankara’da kalmıştı. Öztürk, Cengiz Aslan’dan gece gelen telefonla irkilir ve panik yaşar. Ancak telefon, gece Okluk’ta yapılan sohbet sırasında kimsenin bilemediği, bir kültür sorusunun yanıtını almak için edilmişti.
Turgut Özal sohbette, Şeyh Şamil’in aslen nereli olduğunu sormuş, kimse yanıt veremeyince de “Musa’yı arayın. O bilir” demişti.
Musa Öztürk, Turgut Özal’ın dinle barışık olunmasını,tarihin adam gibi yazılmasını ve kanunlar yapılırken vatandaşa şüpheyle bakılmamasını istediğini, ayrıca bugün Türkiye’de sapkın mezhepler yoksa bunların nedeninin Ahmet Yesevi dergahından gelen, Mevlana, Hacıbektaş’ı Veli ve Hacı Bayram Veli’nin varlıkları olduğuna inandığını, onların fikirlerine ayrı bir önem verdiğinin de altını çizdi.
KÖŞK’TE SIKINTILI GÜNLER
Turgut Özal, Köşk’e çıktıktan bir yıl sonra, yapılan erken genel seçimde iktidar değişir. Demirel-İnönü koalisyonu hükümeti kurulur. Cengiz Aslan ile Köşk doktorunun Genel Sekreter Kemal Yamak’la yaptıkları toplantıda geliştirdikleri, Köşk’te bir sağlık ve acil müdahale sisteminin ve 24 saat görev yapabilecek bir ekibin oluşturulmasına ilişkin paket, Köşk’ün diğer ihtiyaçlarını da içeren önerilerle birlikte bütçe içinde belirtilerek Meclis’e iletilir. Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında Demirel, talepler arasında bulunan çim biçme makinasını gündeme getirerek “Özal, Köşk’e çiftlik mi kurdu. Traktör istiyor. Ben bunu veremem” diyor.
Bu konuşma Özal’ın canını sıkıyor ve etrafındakilere “Yarın da bize ailesi için Köşk’e hastane kurduruyor keyfine göre kullanacak derler. Ben bu tür sözlere muhatap olmak istemem. Onun için bu önerilerden vazgeçelim. Ben inançlı bir insanım inşallah bunların hiçbirisine ihtiyaç olmaz’ der. Ve öneriler tümüyle geri çekilir.
Enflasyonun yüksek olduğu bu dönemde Köşk’ün bütçesinde hiç artış yapılmaz.
Özal öldüğü zaman da hiç parası yoktu. Üzerindeki son parasını Türk Cumhuriyetlerini ziyareti sırasında Özbekistan’ın Buhara kentinde ziyaret ettiği Şeyh Nur Muhammed Muharrem hazretlerinin türbesinin yapımı için verdi. Türbenin yapımının bitirilmesi için 65 bin dolara ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdi. Kendi bütün parası olan 10 bin dolarını verdi, 55 bin doları da yanındaki iş adamlarından toplattırdı.
http://www.milliyet.com.tr/-alman-istihbarati-suikasti-biliyordu-/gundem/gundemdetay/20.04.2013/1695976/default.htm
http://www.milliyet.com.tr/ozal-li-yillar-ikinci-adamin-koltugu-ladeste-gitti/gundem/gundemdetay/21.04.2013/1696328/default.htm
..
Öztürk, olayı anlatırken, “Turgut bey Başbakanlık’ta çalışırken, Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, koltuğunun altında çok sayıda dosya ile makamına gelir.
Turgut bey, bu dosyaların neler olduğunu sorunca, Kutlu Savaş, geçmiş dönemde yapılan bazı işlerle ilgili dosyalar olduğunu ve incelenmesi halinde usulsüzlükler bulunabileceğini söyler. Savaş’ın bu sözleri üzerine Turgut bey, o tarihte Başbakanlık Müsteşarı olan Hasan Celal Güzel’i yanına çağırarak, “Hasan bu dosyaları alın, bodrum katta kimsenin giremeyeceği bir yere kilitleyin ve anahtarını da kimseye vermeyin” der.
Bu talimatından sonra da Özal “Benim niyetim devri sabık yaratmak değil, biz buraya onun için gelmedik. Bizler önümüze bakacağız. Bizim vatandaşa verdiğimiz sözler var. Onları yerine getirmek için buradayız” diye konuşur. Bu görüşme ve talimattan sonra o döneme ait dosyaların hiçbiri ele alınmaz, Turgut bey de gittiği her yerde ve grup toplantılarında eskiyle ilgili kimseye söz söyletmez. Ta ki yasaklar kalkana kadar.
‘Netice alma sanatı...’
Musa Öztürk, sohbette Turgut beyin her zaman söylediği, “Siyaset netice alma sanatıdır. Güzel konuşma, güzel nutuk atma sanatı değildir” sözünü hatırlatarak, Bosna-Hersek sorununu çözmek için ABD’de olmayı planladığı ikinci by-pass ameliyatını ertelediğini açıkladı.
Özal’ın, Bosna Hersek’in kurulmasının ön görüşmelerini yapmak ve sağlık kontrolü için 1992 yılı şubat ayında Amerika’ya gittiğini belirten Öztürk, o günlere ait gelişmeleri şöyle aktarıyor:
“1987 yılında yapılan by-pass ameliyatı sonrası bir kontrolü gerekiyordu. Hem by-pass hem de prostat ameliyatı sonrası zaman içinde bazı fiziki sıkıntılar başlamıştı. Doktorlar, Özal’a bir operasyon daha yapılması gerektiğini, bunun için de en az iki ay hastanede kalması gerektiğini söylediler. Bosna Hersek o dönemde en sıcak gündem maddesiydi, Turgut bey bu sorunu çözdükten sonra sonbaharda gelerek tekrar ameliyat olmaya karar verdi. Bush ile Bosna Hersek sorununu görüştü ve Senagal’deki İslam Ülkeleri Konferansı’na katıldı. Buradayken Zürih’te bulunan Şükrü Tufan’ı arayarak, İzzet Begoviç’i bulmasını istiyor. Tufan Begoviç’in Kabe’de olduğunu tespit ediyor. Begoviç özel ana uçağı ile Kabe’den alınıp Zürih’e oradan da Dakar’a götürülüyor. Burada Özal ile yaptığı görüşmeden sonra da Bush’la görüşmek üzere ABD’ye gidiyor.
Burada Sırplar ve Hırvatlar 97 bin Bosnalı’yı öldürmüşlerdi. ABD’nin desteği ile operasyon yapılması gündemdeydi. Almanlar, Fransızlar ve Ruslar burada Boşnakları görmek istemiyorlardı. Bu gelişmelerden sonra Bosna ve Hersek’e yapılacak askeri yardım malzemelerini götürecek TIR’lara zorluk çıkarmamaları için Makedonya ile anlaşılıyor ve Hırvatlar’a da 100 milyon dolar rüşvet veriliyor. Sonuçta ise Bosna Hersek Cumhuriyeti kuruluyor. Bu oyunu bozan Turgut Özal’dı. Ama sonucunu göremedi.Olayın çözümü için ertelediği ikinci ameliyatını yaptıracak vakti bulamadı.”
Körfez krizinde tavrı
Okluk koyundaki tatilinde ve yaz çalışmalarında akşam 9’dan sonra ikiye üçe kadar etrafındakilerle oturur ve beyin jimnastiği yapar, konuları tartışırdı. Bu konular genelde güncel olaylar olurdu, ama bazen kültür içerikli konular da gündeme gelirdi.
Yine böyle bir gece sohbetinde, Saddam’ın durumu da tartışılır. Özal’ın, en çekindiği ve ileride Türkiye’nin başına sorun çıkaracağını düşündüğü isim Saddam’dı.
Körfez krizi patlak vermişti, Türkiye’nin de Irak’tan alacağı 3 milyar dolar bir para vardı. Bu paranın bir takvime bağlanarak ödenmesini görüşmek üzere Başbakan Akbulut da bir heyetle Irak’a gitmişti.
Önce resmi görüşmeler, sonra da protokol gereği Saddam ile görüşülmesi ve Özal’ın gönderdiği mesajın kendine iletilmesi gerekiyordu. Ancak, olaylar ters gelişti, heyetin önce Saddam ile görüşülmesi konusunda Irak tarafı ısrarcı oldu.
‘Saddam uzlaşmacı olmadı’
Musa Öztürk, yakından tanık olduğu bu olayın oluşu ve sonrasında Özal’ın tavrını aktarırken, o günlerin heyecanını yeniden yaşadı. Öztürk’ün anlatımıyla gelişmeler şöyle:
“Bu tür resmi gezilerde görüşmeler bittikten sonra ülke başkanı ziyaret edilir ve ülke başkanından getirilen mesaj o ülkenin başkanına iletilirdi. Ancak Taha Yasin Ramazan görüşmeler başlamadan önce Akbulut’a ‘Saddam sizinle görüşmek istiyor’ der. Akbulut yanındaki dışişleri ve protokol yetkililerinin böyle bir usul yok demeleri üzerine, ‘Protokol neyi gerektiriyorsa onu yapacağız,önce görüşelim sonra ziyaret ederiz’ der. Taha Yasin Ramazan önce ziyaret yapılacağını yineler, bizim heyet de ‘Usul erkan kalmadı’ diyerek Saddam’a ziyarete gider. Ziyarette Saddam, ‘Varşova Paktı yıkıldı. ABD şemsiyesi üzerinizden kalktı’ dedikten sonra gündemi açıyor ve ‘Birinci meselemiz su, 10 uncu meselemiz su’ diyerek su sorunundan başka bir şey konuşmayacaklarını dile getirir. Akbulut da ‘Bizim böyle bir meselemiz ve görevimiz yok, biz sizlerden olan alacaklarımızı bir takvime bağlayarak tahsil etmek için buradayız’ der.
Bu sözler üzerine de Saddam ‘O zaman toplantı bitmiştir. Siz istediğimiz kadar su vermezseniz biz de gereğini yapacağız’ diyor.
Akbulut ziyaret sonrası Türkiye’ye döndüğünde Okluk koyuna geçiyor ve görüşmeyi Turgut beye aktarıyor. Özal, Akbulut’u dinledikten sonra ‘Korktuğum başıma geldi. Bu namussuzun hedefi biziz. Ben zaten bu adama hiç ısınmadım. Ne zaman elini sıksam kanlı bir eli sıkmış gibi oluyorum’ der. Özal’ın olanlara morali bozulur ve bu moralle bir süre çalışmaya devam eder. Bu durum Irak’ın Kuveyt’i işgaline kadar devam eder. Sabah erkenden dışişlerinden bir faks gelir. Faksı kendisine gösterdiğimde yumruğunu masaya vurarak ‘İşte bu anı, Saddam’ın hata yapmasını bekliyordum. Şimdi hayatının hatasını yaptı. Uçağı hazırlayın hemen Ankara’ya gidiyoruz’ der.
Özal Ankara’ya geldiğinde de telefon diplomasisine başlar ve ABD’nin Ocak 91’de yaptığı operasyon gününe kadar tam 144 kez Bush ile telefonda görüşür. Bir seferinde de Bush’a “Siz on bin kilometre öteden geliyorsunuz, biz buradan yardım edersek, bizler ne olacağız. Hem içeride iç ve dış destekli terör sıkıntımız var” der.
Baba Bush “Ben Birleşik Devletler Başkanı olarak Musul ve Kerkük’ü sizlere bırakıyorum. Bunun teminatı benim” der.
Ancak, Almanya, Fransa ve İngiltere ile Rusya’nın etkileri ve politikaları nedeniyle bu gerçekleşmez, biz de Irak’a karşı güçlere İncirlik’i kullandırıp, sembolik destek veririz.
Özal’a suikast
1988’de ANAP kongresinde Özal’a yapılan suikast girişimini birebir yaşayan ve ondan sonraki soruşturmalarında içinde yer alan Musa Öztürk, olayı gelir kaynakları kesilen mafya ve kaçakçıların bir eylemi olarak gördüklerini, ancak Kartal Demirağ’ın psikolojik sorunları nedeniyle gerçek azmettiricilere ulaşılamadığını açıklarken şu tespitlere değindi:
“Suikast olayını Alman istihbaratı biliyordu. Olay Frankfurt’ta planlanmıştı. Arkasında alınan ekonomik kararlarla ekonomik çıkarları bozulan mafya vardı. Kartal Demirağ’ı buluyorlar. Eski bir sabıkalı olduğundan sıkıntı çekmiyorlar. Beyin tomografisinin çekilmesinden sonra deli olduğunu, hiçbir şeyi hatırlamadığını görüyorlar. Hatta kendisine İsviçre’den de para yardımı yapıyorlar. Demirağ’ın sorgusunda bütün bunlar kendisine soruluyor ama somut bir cevap alınamıyor. Çünkü adam hiçbir şeyi doğru dürüst açıklayamıyor. Sorguda hep dengesiz hareketler yapıyor. Bugün, güçler belki bu iş için Demirağ’ı bulan ve onu yönlendiren kişiyi de bir şekilde ortadan kaldırmış olabilir. Bu taktik dünyadaki bütün istihbarat örgütlerinin, kaynağa ulaşılmaması için uyguladıkları sistemdir.”
Demirel’in Clinton’a mesajı
Özal Cumhurbaşkanı olarak gittiği ABD’de Başkan Clinton ile görüşmeyi planlar. Özal’a görüşme için 25 dakikalık bir randevu verilir. Randevu süresinin bu kadar kısa tutulmasının nedeni ise Süleyman Demirel’in Özal’ın yetkisi olmadığını ve görüşmemelerini isteyen mesajı oluyor. Bu kısa randevuya rağmen görüşme iki saati aşkın sürüyor. Clinton bu görüşmede Özal’a, “Körfez krizi sırasındaki önerilerinizi Bush bana anlattı. Olaylara hakimiyetinizi anlattı. Bundan sonra sizi sık sık arayacağım” diyerek uzun sohbeti noktalar.
Turgut Özal, Okluk koyuna gitmişti. Musa Öztürk bir takım işleri çözümlemek için Ankara’da kalmıştı. Öztürk, Cengiz Aslan’dan gece gelen telefonla irkilir ve panik yaşar. Ancak telefon, gece Okluk’ta yapılan sohbet sırasında kimsenin bilemediği, bir kültür sorusunun yanıtını almak için edilmişti.
Turgut Özal sohbette, Şeyh Şamil’in aslen nereli olduğunu sormuş, kimse yanıt veremeyince de “Musa’yı arayın. O bilir” demişti.
Musa Öztürk, Turgut Özal’ın dinle barışık olunmasını,tarihin adam gibi yazılmasını ve kanunlar yapılırken vatandaşa şüpheyle bakılmamasını istediğini, ayrıca bugün Türkiye’de sapkın mezhepler yoksa bunların nedeninin Ahmet Yesevi dergahından gelen, Mevlana, Hacıbektaş’ı Veli ve Hacı Bayram Veli’nin varlıkları olduğuna inandığını, onların fikirlerine ayrı bir önem verdiğinin de altını çizdi.
KÖŞK’TE SIKINTILI GÜNLER
Turgut Özal, Köşk’e çıktıktan bir yıl sonra, yapılan erken genel seçimde iktidar değişir. Demirel-İnönü koalisyonu hükümeti kurulur. Cengiz Aslan ile Köşk doktorunun Genel Sekreter Kemal Yamak’la yaptıkları toplantıda geliştirdikleri, Köşk’te bir sağlık ve acil müdahale sisteminin ve 24 saat görev yapabilecek bir ekibin oluşturulmasına ilişkin paket, Köşk’ün diğer ihtiyaçlarını da içeren önerilerle birlikte bütçe içinde belirtilerek Meclis’e iletilir. Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında Demirel, talepler arasında bulunan çim biçme makinasını gündeme getirerek “Özal, Köşk’e çiftlik mi kurdu. Traktör istiyor. Ben bunu veremem” diyor.
Bu konuşma Özal’ın canını sıkıyor ve etrafındakilere “Yarın da bize ailesi için Köşk’e hastane kurduruyor keyfine göre kullanacak derler. Ben bu tür sözlere muhatap olmak istemem. Onun için bu önerilerden vazgeçelim. Ben inançlı bir insanım inşallah bunların hiçbirisine ihtiyaç olmaz’ der. Ve öneriler tümüyle geri çekilir.
Enflasyonun yüksek olduğu bu dönemde Köşk’ün bütçesinde hiç artış yapılmaz.
Özal öldüğü zaman da hiç parası yoktu. Üzerindeki son parasını Türk Cumhuriyetlerini ziyareti sırasında Özbekistan’ın Buhara kentinde ziyaret ettiği Şeyh Nur Muhammed Muharrem hazretlerinin türbesinin yapımı için verdi. Türbenin yapımının bitirilmesi için 65 bin dolara ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdi. Kendi bütün parası olan 10 bin dolarını verdi, 55 bin doları da yanındaki iş adamlarından toplattırdı.
http://www.milliyet.com.tr/-alman-istihbarati-suikasti-biliyordu-/gundem/gundemdetay/20.04.2013/1695976/default.htm
Özal'lı yıllar - İKİNCİ ADAMIN KOLTUĞU LADESTE GİTTİ
Gazeteci Yavuz Donat anlatıyor: ANAP’ta Özal’dan sonraki isim Mehmet Keçeciler’di. Semra Özal da Keçeciler’den pek hazzetmiyor ve gitmesini istiyordu. Göcek tatilinde Semra Hanım kocasıyla lades tutuştu. Turgut Özal kaybetti... Semra Özal, ‘Ladeste kazandım. Mehmet’in kellesini istiyorum’ dedi,
Özal'lı yıllar - 6 / Süreyya Oral - Fotoğraflar: Milliyet Arşivi
Turgut
Özal, döneminin Türk siyaset tarihine geçen ve Semra Özal’ın döneme
nasıl damga vurduğunu gösteren önemli olaylarından biri de lades
olayıdır... ANAP içindeki dört eğilim arasındaki gerginlik her geçen gün
artıyordu. Özal’ı ağlatan liberallerin başkaldırısından sonra Mehmet
Keçeciler ile yıldızı bir türlü barışmayan Semra Özal da devreye
girecekti. Ama bu sefer başka türlü. Liberallerin ve hareketçilerin
Keçeciler’e karşı olan tavırları karşısında hep Keçeciler’e destek olan
Turgut Özal bu sefer karşı koyamayacaktı. Göcek’te yatta yapılan tatil
sırasında üç aile eşleriyle lades tutuşmuştu. Ama olayı altı kişiden
başkası bilmiyordu. Ankara’ya dönüşte,bir süre sonra Mehmet Keçeciler’in
teşkilat başkanlığından ayrılmasından sonra olayda su yüzüne çıktı.
‘KELLESİNİ’ SEMRA HANIM ALDI
Keçeciler, lades sonucu koltuğundan olmuştu. Bu olayı, açığa çıkaran gazeteci Yavuz Donat olayı şöyle anlattı:
“ANAP içinde milliyetçi muhafazakar ve liberaller vardı. Partide Özal’dan sonraki isim Mehmet Keçeciler’di. Kendisi ikinci adamdı. Mesut Yılmaz, Güneş Taner başta olmak üzere liberaller bundan hoşlanmıyordu. Semra Özal’da Keçeciler’den pek hazzetmiyor ve gitmesini istiyordu. Turgut Özal, Nurettin Koçak’ın Nirvana adlı yatında Göcek’te tatil yapıyordu. Bu tatilde Özal ve Semra Özal’la birlikte, Nurettin Koçak ve eşi ile Güneş Taner ve eşi Beyza Taner’de vardı. Bir akşam yatta akşam yemeğinde tavuk yenildi. Yemekten sonra herkes kocasıyla lades tutuştu. Ladesi erkekler kaybetti. Güneş Taner eşine bir pırlanta yüzük, Nurettin Koçak ise bir kırmızı Mercedes sözü vermişti. Turgut Özal ise ne alacağını söylemedi. Semra Özal araya girerek, ‘Ladeste kazandım. Mehmet’in kellesini istiyorum’ dedi.
Tatil sonrası Ankara’ya döndüklerinde birkaç gün sonra Mehmet Keçeciler Genel Başkan Yardımcılığı görevinden alındı. Ben görevden alınmadan sonra bu lades olayını yazdım. Turgut Bey, İstanbul’da orduevinde kalıyordu. Gazetenin taşra baskısında haberi görüyor ve beni arattırıyor. Ama ben aranacağımı tahmin ettiğim için ‘yok’ dedirtiyorum. Daha sonra beni Güneş Taner aradı ve ‘Bu olay hangimizden sızdı. Turgut Bey küplere bindi’ dedi.
Sabah, Turgut Bey bu habere ‘Böyle bir şey olmamıştır. Objektif değildir. Yalandır’ diyerek tepki gösterdi. Bu açıklamaları üzerine Özal’a gazetedeki köşemden yanıt verdim. Yanıtımda, ‘Güneş Taner bana telefon ederek haberin kimden sızdığını sordu. Olay doğru olmasa açıp sorar mıydı’ diye ayrıntıları yazdım. Özal, bu defa tekrar ‘Haber tamamen yalan ve aslı astarı olmayan bir olay’ açıklamasını yaptı.
‘HOŞGÖRÜ ABİDESİYDİ’
Bu açıklama üzerine ben bir yazı daha yazarak, ‘Aile geleneğimizde bir ülkenin başbakanıyla polemiğe girme yoktur. Kendileri Başbakan’dan öte benim dostumdur. Kendime yalancı dedirtmem. Eğer yazdığım yalan ise siz Nurettin Koçak’ı aradınız mı? Gemi personelinden sızıntı olabilir mi diye sordunuz mu? Koçak size ‘Personel sağır, dilsiz ve kördür’ dedi mi demedi mi? Buna da yalan deyin göreyim’ diye yazdım.
Yazının çıktığı sabah, Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk beni aradı. Turgut Bey’den habersiz aradığını belirterek “Turgut Bey çok öfkeli, yazdıklarını yalanlayacak, tekrar cevap verecek misin?’ dedi. Ben de ‘Yalanlarsa, Semra Özal ile İstanbul’da orduevinde bu konuyla ilgili yaptığı kavgayı anlatırım’ dedim. Bu görüşmeden sonra konu hem Turgut Bey hem de benim açımdan kapandı. Bir gün Mesut Yılmaz ile bir geziden dönüyorduk. Turgut Bey de bir yere gitmek için havaalanındaydı. Mesut Bey kendisiyle görüşmeye giderken, beni de götürmek istedi. Mesut Beye ‘Benimle küs belki konuşmayabilir’ dedim. Mesut Bey Turgut Beye ‘Siz Yavuz’a küs müsünüz’ diye sordu. Turgut Bey ‘Nereden çıktı. Öyle bir şey yok’ dedikten sonra bana sarılıp öptü.”
Yavuz Donat bu olayı anlattıktan sonra, “Turgut Bey bir hoşgörü abidesiydi. Hiç kin gütmezdi. Herkese karşı hep sevecen yaklaşırdı” dedi.
Mehmet Keçeciler, ANAP’ta Turgut Özal’dan sonra ikinci adamdı. Liberaller ondan hoşlanmıyordu...
DARBE SONRASI ASKERE KARŞI İLK SİVİL DİRENİŞ
Başbakan Turgut Özal, dönemin en sıkıntılı olayında Orgeneral Necip Torumtay’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili kararnemeyi Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e imzalatmaya giderken bir cebine de istifa mektubunu koyarak Köşk’e çıktı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ’un erken emekliliğe ayrılması ile başlayan krizde, taşların yerinden oynatılması “sivil darbe” olarak nitelendirilecekti. Özal’ın ‘Genelkurmay operasyonu’ Türk siyaset ve demkorasi tarihine geçecek önemdeydi. 12 Eylül askeri darbesinin ardından iktidara gelen Özal, Evren’in Köşk’te bulunduğu bir süreçte, askeri vesayete karşı ilk sivil direnişi göstermişti.
‘BİR PLANLARI VAR’
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, Başbakan Özal ile haftalık görüşmesini yapmıştı. Bu görüşmede güncel konuların yanında sağlık nedeniyle emekli olacağını da iletmişti. İkilinin görüşmesinden sonra Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü Hasan Celal Güzel, Özal ile bir araya geldi. Özal konuyu açınca Güzel, “Bunların bir planı var. Onu gerçekleştirmek istiyorlar. Normal de, Üruğ’un da Necdet Öztorun’un da Ağustosta emekli olmaları ve bu göreve orgeneral Necip Torumtay’ın gelmesi gerekiyor. Böyle olunca sizin getireceğiniz değil, onların istediği Genelkurmay Başkanı olmuş olacak” dedi. Güzel, Özal’a “Siz inisiyatif kullanınız ve bunu hissettiriniz” uyarısında bulundu.
Özal da “Öztorun’u çok severim, hem de Malatyalıdır” karşılığını verdi. Bu görüşmelerden sonra konunun unutulduğu bir anda, Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir tören davetiyesi gelir. Bu davetiye Üruğ’un emekliliği ve yerine gelecek olan Öztorun’un atanmasıyla ilgili resepsiyon davetiyesidir. Bu davetiye küllenen olayın yeniden alevlenmesine neden olur.
Hasan Celal Güzel kendisine de gönderilen davetiyeyi Başbakan’a gösterir. Özal davetiyeyi görünce kızar ve bir süre suskun kalır. Özal, bunu siyasi iradenin gaspı olarak algılar ve “Ben bunu yapmayacağım” der. Başbakan, Köşke çıkarak olayı doğrudan Kenan Evren’e anlatır.
Evren de böyle bir şeyin olamayacağını belirterek, Özal’a hak verir. Özal Başbakanlığa geldikten sonra Hasan Celal Güzel ile görüşürken, Milli Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk’ü de çağırır birlikte değenlendirme yaparlar. Zeki Yavuztürk de bunun kabul edilmemesi görüşünü iletir. Görüşmenin sonunda Özal, Güzel ve Yavuztürk’e, “Siz kimseye bahsetmeyin. Ben zamanı gelince halledeceğim” der.
İSTİFA İLE ÇIKTI
Bir akşam Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Özal olayı aktarır ve “Ben Öztorun’u değil, Necip Torumtay’ı Genelkurmay Başkanlığı’na getiriyorum” der, arkasından da atama kararnamesi imzaya açılır. Kararname imzalanırken, Kaya Erdem sıkıntı olacağını dile getirir ama sonunda o da imzalar. Kararnamenin hazırlanmasından sonra, Hasan Celal Güzel, Evren’in önceden olumlu bakmasına rağmen bir sıkıntı yaratabileceğini belirterek, “Kararnameyi imzalamaması halinde yapacak bir şey olmayabilir. Keşke önceden sözünü kesin alsaydınız” der. Hasan Celal Güzel’in bu uyarısına Özal, “Merak etme tedbirimi aldım. Bir cebimde de istifa dilekçem var. Eğer kararnameyi imzalamazsa, bu kez istifa dilekçemi veririm” der.Kararnameyi bir cebine, istifa dilekçesini öbür cebine koyan Özal, Çankaya Köşkü’ne çıkar.
İkilinin görüşmesinde Evren, kararnamenin imzalanması halinde ordu içinde huzursuzluk ve problemler olabileceğini dile getirir ve imzalamakta tereddüt eder. Evren’in tepkisi üzerine Özal, ”Eğer siz imzalamazsanız ben de istifa ederim. İstifa dilekçem cebimde” diyecektir.
Ve Özal, kararnameyi imzalatarak Köşk’ten çıkar. Güzel’i arayarak kararnamenin imzalandığını ve sonucunu basına vermesini ister. Kararname, ertesi gün gazetelerde “sivil darbe” başlıklarıyla çıkar. Özal olayı yorumlarken, “Bizim irademizdi. Yerine getirdik. Doğrusu buydu” açıklaması yapar. Günler sonra devir teslimle ilgili verilen resepsiyonda Orgeneral Üruğ, atamanın normal olduğunu ona üzülmediklerini ancak gazetelerde çıkan “sivil darbe” başlıklarına sinirlendiklerini dile getirir.
Turgut Özal’ın kızı Zeynep Özal, hamileliğinde kocası Asım Ekren’le evde gazetecilere bu pozu vermişti.
DAVULCU OLAYINA ÇOK AĞLADI
Turgut Özal’ın en yakın çalışma arkadaşı ve sırdaşı olan Devlet ve Milli Eğitim eski bakanlarından Hasan Celal Güzel, Zeynep Özal’ın davulcu Asım Ekren ile evlenmesi olayında bir baba olarak Turgut Özal’ın yaşadığı sıkıntılı günleri anlattı. Güzel’in anlatımıyla Özal’ı ağlayacak derecede üzen olay şöyle: “Zeynep’in davulcu Asım Ekren ile birlikte olduğu günlerdi. Kaya Erdem beni arayarak ‘Bunu Turgut Bey’e tek sen söyleyebilirsin. Herkes ve askerler Asım’a kızını vermesini yanlış görüyorlar’ dedi. Ben de İstanbul’da bir yere gitmek için arabada birlikteyken konuyu açtım. Aradaki camı kapattırdıktan sonra konuşmaya başladık. Ben askerlerinde hoş karşılamadığını söylediğimde bana ‘Askerler niye karışsın’ dedi. Bunun üzerine ben ‘Dostane bir tarzda dile getiriyorlar. Ayrıca ben de karşıyım’ dedim. Bana kızdı ve ‘Bir karışmadığım kızım kalmıştı. Onun evliliğine de mi karışacaksın’ dedi. Ben de ‘Karışırım tabii. Çünkü ben onun abisiyim’ dedim.
Bu sözlerim üzerine Turgut Beyin kızgın hali gitti, kendisinin de karşı olduğunu belirterek, ‘Otelde tartıştık. Çok kızdım. Sen benim kızımı isteyerek mi verdiğimi düşünüyorsun? Senin de kızın var. Büyük konuşma’ dedi. Özal, bu sözlerinden sonra ‘Allah’ından bulsunlar. Ben karışmayacağım, siz de karışmayın’ dedi ve gözlerinden yaş boşaldı. Bir baba olarak yüreği kan ağlıyordu ama yapabileceği bir şey yoktu.”
Turgut Özal, Necip Torumtay’ın teammüllere göre Genelkurmay Başkanı olması için Köşk’e çıkmıştı.
YARIN
- Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, Körfez krizi sırasında yaşanan gelişmelerin perde arkasını anlattı.
- Özal’ın Kürt meselesine bakışı. Cengiz Çandar: “Özal yaşasaydı çözüme daha çabuk yaklaşılırdı.”
‘KELLESİNİ’ SEMRA HANIM ALDI
Keçeciler, lades sonucu koltuğundan olmuştu. Bu olayı, açığa çıkaran gazeteci Yavuz Donat olayı şöyle anlattı:
“ANAP içinde milliyetçi muhafazakar ve liberaller vardı. Partide Özal’dan sonraki isim Mehmet Keçeciler’di. Kendisi ikinci adamdı. Mesut Yılmaz, Güneş Taner başta olmak üzere liberaller bundan hoşlanmıyordu. Semra Özal’da Keçeciler’den pek hazzetmiyor ve gitmesini istiyordu. Turgut Özal, Nurettin Koçak’ın Nirvana adlı yatında Göcek’te tatil yapıyordu. Bu tatilde Özal ve Semra Özal’la birlikte, Nurettin Koçak ve eşi ile Güneş Taner ve eşi Beyza Taner’de vardı. Bir akşam yatta akşam yemeğinde tavuk yenildi. Yemekten sonra herkes kocasıyla lades tutuştu. Ladesi erkekler kaybetti. Güneş Taner eşine bir pırlanta yüzük, Nurettin Koçak ise bir kırmızı Mercedes sözü vermişti. Turgut Özal ise ne alacağını söylemedi. Semra Özal araya girerek, ‘Ladeste kazandım. Mehmet’in kellesini istiyorum’ dedi.
Tatil sonrası Ankara’ya döndüklerinde birkaç gün sonra Mehmet Keçeciler Genel Başkan Yardımcılığı görevinden alındı. Ben görevden alınmadan sonra bu lades olayını yazdım. Turgut Bey, İstanbul’da orduevinde kalıyordu. Gazetenin taşra baskısında haberi görüyor ve beni arattırıyor. Ama ben aranacağımı tahmin ettiğim için ‘yok’ dedirtiyorum. Daha sonra beni Güneş Taner aradı ve ‘Bu olay hangimizden sızdı. Turgut Bey küplere bindi’ dedi.
Sabah, Turgut Bey bu habere ‘Böyle bir şey olmamıştır. Objektif değildir. Yalandır’ diyerek tepki gösterdi. Bu açıklamaları üzerine Özal’a gazetedeki köşemden yanıt verdim. Yanıtımda, ‘Güneş Taner bana telefon ederek haberin kimden sızdığını sordu. Olay doğru olmasa açıp sorar mıydı’ diye ayrıntıları yazdım. Özal, bu defa tekrar ‘Haber tamamen yalan ve aslı astarı olmayan bir olay’ açıklamasını yaptı.
‘HOŞGÖRÜ ABİDESİYDİ’
Bu açıklama üzerine ben bir yazı daha yazarak, ‘Aile geleneğimizde bir ülkenin başbakanıyla polemiğe girme yoktur. Kendileri Başbakan’dan öte benim dostumdur. Kendime yalancı dedirtmem. Eğer yazdığım yalan ise siz Nurettin Koçak’ı aradınız mı? Gemi personelinden sızıntı olabilir mi diye sordunuz mu? Koçak size ‘Personel sağır, dilsiz ve kördür’ dedi mi demedi mi? Buna da yalan deyin göreyim’ diye yazdım.
Yazının çıktığı sabah, Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk beni aradı. Turgut Bey’den habersiz aradığını belirterek “Turgut Bey çok öfkeli, yazdıklarını yalanlayacak, tekrar cevap verecek misin?’ dedi. Ben de ‘Yalanlarsa, Semra Özal ile İstanbul’da orduevinde bu konuyla ilgili yaptığı kavgayı anlatırım’ dedim. Bu görüşmeden sonra konu hem Turgut Bey hem de benim açımdan kapandı. Bir gün Mesut Yılmaz ile bir geziden dönüyorduk. Turgut Bey de bir yere gitmek için havaalanındaydı. Mesut Bey kendisiyle görüşmeye giderken, beni de götürmek istedi. Mesut Beye ‘Benimle küs belki konuşmayabilir’ dedim. Mesut Bey Turgut Beye ‘Siz Yavuz’a küs müsünüz’ diye sordu. Turgut Bey ‘Nereden çıktı. Öyle bir şey yok’ dedikten sonra bana sarılıp öptü.”
Yavuz Donat bu olayı anlattıktan sonra, “Turgut Bey bir hoşgörü abidesiydi. Hiç kin gütmezdi. Herkese karşı hep sevecen yaklaşırdı” dedi.
Mehmet Keçeciler, ANAP’ta Turgut Özal’dan sonra ikinci adamdı. Liberaller ondan hoşlanmıyordu...
DARBE SONRASI ASKERE KARŞI İLK SİVİL DİRENİŞ
Başbakan Turgut Özal, dönemin en sıkıntılı olayında Orgeneral Necip Torumtay’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili kararnemeyi Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e imzalatmaya giderken bir cebine de istifa mektubunu koyarak Köşk’e çıktı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ’un erken emekliliğe ayrılması ile başlayan krizde, taşların yerinden oynatılması “sivil darbe” olarak nitelendirilecekti. Özal’ın ‘Genelkurmay operasyonu’ Türk siyaset ve demkorasi tarihine geçecek önemdeydi. 12 Eylül askeri darbesinin ardından iktidara gelen Özal, Evren’in Köşk’te bulunduğu bir süreçte, askeri vesayete karşı ilk sivil direnişi göstermişti.
‘BİR PLANLARI VAR’
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, Başbakan Özal ile haftalık görüşmesini yapmıştı. Bu görüşmede güncel konuların yanında sağlık nedeniyle emekli olacağını da iletmişti. İkilinin görüşmesinden sonra Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü Hasan Celal Güzel, Özal ile bir araya geldi. Özal konuyu açınca Güzel, “Bunların bir planı var. Onu gerçekleştirmek istiyorlar. Normal de, Üruğ’un da Necdet Öztorun’un da Ağustosta emekli olmaları ve bu göreve orgeneral Necip Torumtay’ın gelmesi gerekiyor. Böyle olunca sizin getireceğiniz değil, onların istediği Genelkurmay Başkanı olmuş olacak” dedi. Güzel, Özal’a “Siz inisiyatif kullanınız ve bunu hissettiriniz” uyarısında bulundu.
Özal da “Öztorun’u çok severim, hem de Malatyalıdır” karşılığını verdi. Bu görüşmelerden sonra konunun unutulduğu bir anda, Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir tören davetiyesi gelir. Bu davetiye Üruğ’un emekliliği ve yerine gelecek olan Öztorun’un atanmasıyla ilgili resepsiyon davetiyesidir. Bu davetiye küllenen olayın yeniden alevlenmesine neden olur.
Hasan Celal Güzel kendisine de gönderilen davetiyeyi Başbakan’a gösterir. Özal davetiyeyi görünce kızar ve bir süre suskun kalır. Özal, bunu siyasi iradenin gaspı olarak algılar ve “Ben bunu yapmayacağım” der. Başbakan, Köşke çıkarak olayı doğrudan Kenan Evren’e anlatır.
Evren de böyle bir şeyin olamayacağını belirterek, Özal’a hak verir. Özal Başbakanlığa geldikten sonra Hasan Celal Güzel ile görüşürken, Milli Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk’ü de çağırır birlikte değenlendirme yaparlar. Zeki Yavuztürk de bunun kabul edilmemesi görüşünü iletir. Görüşmenin sonunda Özal, Güzel ve Yavuztürk’e, “Siz kimseye bahsetmeyin. Ben zamanı gelince halledeceğim” der.
İSTİFA İLE ÇIKTI
Bir akşam Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Özal olayı aktarır ve “Ben Öztorun’u değil, Necip Torumtay’ı Genelkurmay Başkanlığı’na getiriyorum” der, arkasından da atama kararnamesi imzaya açılır. Kararname imzalanırken, Kaya Erdem sıkıntı olacağını dile getirir ama sonunda o da imzalar. Kararnamenin hazırlanmasından sonra, Hasan Celal Güzel, Evren’in önceden olumlu bakmasına rağmen bir sıkıntı yaratabileceğini belirterek, “Kararnameyi imzalamaması halinde yapacak bir şey olmayabilir. Keşke önceden sözünü kesin alsaydınız” der. Hasan Celal Güzel’in bu uyarısına Özal, “Merak etme tedbirimi aldım. Bir cebimde de istifa dilekçem var. Eğer kararnameyi imzalamazsa, bu kez istifa dilekçemi veririm” der.Kararnameyi bir cebine, istifa dilekçesini öbür cebine koyan Özal, Çankaya Köşkü’ne çıkar.
İkilinin görüşmesinde Evren, kararnamenin imzalanması halinde ordu içinde huzursuzluk ve problemler olabileceğini dile getirir ve imzalamakta tereddüt eder. Evren’in tepkisi üzerine Özal, ”Eğer siz imzalamazsanız ben de istifa ederim. İstifa dilekçem cebimde” diyecektir.
Ve Özal, kararnameyi imzalatarak Köşk’ten çıkar. Güzel’i arayarak kararnamenin imzalandığını ve sonucunu basına vermesini ister. Kararname, ertesi gün gazetelerde “sivil darbe” başlıklarıyla çıkar. Özal olayı yorumlarken, “Bizim irademizdi. Yerine getirdik. Doğrusu buydu” açıklaması yapar. Günler sonra devir teslimle ilgili verilen resepsiyonda Orgeneral Üruğ, atamanın normal olduğunu ona üzülmediklerini ancak gazetelerde çıkan “sivil darbe” başlıklarına sinirlendiklerini dile getirir.
Turgut Özal’ın kızı Zeynep Özal, hamileliğinde kocası Asım Ekren’le evde gazetecilere bu pozu vermişti.
DAVULCU OLAYINA ÇOK AĞLADI
Turgut Özal’ın en yakın çalışma arkadaşı ve sırdaşı olan Devlet ve Milli Eğitim eski bakanlarından Hasan Celal Güzel, Zeynep Özal’ın davulcu Asım Ekren ile evlenmesi olayında bir baba olarak Turgut Özal’ın yaşadığı sıkıntılı günleri anlattı. Güzel’in anlatımıyla Özal’ı ağlayacak derecede üzen olay şöyle: “Zeynep’in davulcu Asım Ekren ile birlikte olduğu günlerdi. Kaya Erdem beni arayarak ‘Bunu Turgut Bey’e tek sen söyleyebilirsin. Herkes ve askerler Asım’a kızını vermesini yanlış görüyorlar’ dedi. Ben de İstanbul’da bir yere gitmek için arabada birlikteyken konuyu açtım. Aradaki camı kapattırdıktan sonra konuşmaya başladık. Ben askerlerinde hoş karşılamadığını söylediğimde bana ‘Askerler niye karışsın’ dedi. Bunun üzerine ben ‘Dostane bir tarzda dile getiriyorlar. Ayrıca ben de karşıyım’ dedim. Bana kızdı ve ‘Bir karışmadığım kızım kalmıştı. Onun evliliğine de mi karışacaksın’ dedi. Ben de ‘Karışırım tabii. Çünkü ben onun abisiyim’ dedim.
Bu sözlerim üzerine Turgut Beyin kızgın hali gitti, kendisinin de karşı olduğunu belirterek, ‘Otelde tartıştık. Çok kızdım. Sen benim kızımı isteyerek mi verdiğimi düşünüyorsun? Senin de kızın var. Büyük konuşma’ dedi. Özal, bu sözlerinden sonra ‘Allah’ından bulsunlar. Ben karışmayacağım, siz de karışmayın’ dedi ve gözlerinden yaş boşaldı. Bir baba olarak yüreği kan ağlıyordu ama yapabileceği bir şey yoktu.”
Turgut Özal, Necip Torumtay’ın teammüllere göre Genelkurmay Başkanı olması için Köşk’e çıkmıştı.
YARIN
- Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, Körfez krizi sırasında yaşanan gelişmelerin perde arkasını anlattı.
- Özal’ın Kürt meselesine bakışı. Cengiz Çandar: “Özal yaşasaydı çözüme daha çabuk yaklaşılırdı.”
http://www.milliyet.com.tr/ozal-li-yillar-ikinci-adamin-koltugu-ladeste-gitti/gundem/gundemdetay/21.04.2013/1696328/default.htm
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder