Afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Afrika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2021 Pazartesi

COVID-19 VE RUS DIŞ POLİTİKASI.,

COVID-19 VE RUS DIŞ POLİTİKASI.,





Dr. Andrey KORTUNOV 
Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı, Rusya 

SAM Yayınları 
ANTALYA DiPLOMASi FORUMU
COVID-19 Sonrası Dünya: İşbirliği mi Rekabet mi? 

 Rusya, ABD-Çin Rekabeti, Ekonomi,Yalnızlık Politikası, Dr. Andrey KORTUNOV ,Orta Doğu, Afrika, Güney Asya, Sovyet Birliği,Virüs sonrası, Dünyada, Şiddetli İki Kutupluluk, 

Tüm büyük küresel krizler gibi Koronavirüs pandemisi de her devletin dış politikasına ek riskler, sınamalar ve tehditler getirirken yeni fırsatlar ve olasılıklar da sunmaktadır. Rusya da bundan nasibini almaktadır. Bize göre Rusya’nın kendine özgü durumu karşılaştığı tehditler stratejik ve sistemliyken fırsatların büyük ölçüde taktiksel ve durumsal olmasından kaynaklanmaktadır. Fırsatlar ve tehditler dengesi birçok değişkene bağlı olmakla birlikte, esasen Rusya’nın diğer 
devletlere ve bilhassa uluslararası rakiplerine kıyasla COVID-19 ile nasıl başa çıktığına bağlıdır. Moskova’nın Koronavirüs’le mücadelede sahip olduğu herhangi bir karşılaştırmalı avantaj - ister COVID-19 sebebiyle yaşanan kayıpların sayısı olsun, ister göreceli ekonomik kayıp ölçeği olsun - Moskova’nın Koronavirüs sonrası dünyadaki fırsatlar yelpazesini bir şekilde genişletecektir. Herhangi bir başarısızlık dış politika tehditlerini artıracak ve fırsatları azaltacaktır. Şimdi bu fırsat ve tehditlerin bir listesini derleyelim. 

 Fırsatlar, 

Rusya’nın Dünya Görüşünün Teyit Edilmesi, 

Rusya’daki yöneticiler son yıllarda ulusal devletlerin önceliğini ve egemenliğin önemini vurgulayarak, Batı dayanışmasının istikrarını ve çok taraflı Batı diplomasisinin etkinliğini sorgulayarak, ısrarla kendi “Vestfalyan” uluslararası 
ilişkiler modelini geliştirmiştir. Şu ana kadar, epidemiyolojik kriz sözkonusu Rus görüşünü teyit etmektedir. Kriz ulusal devletleri desteklemekte, uluslararası örgütlerin acizliğini ortaya koymakta ve Batı’nın kendi beyan ettiği değerlerini ve 
ilkelerini gerçekten takip edip etmediği konusunda şüpheler yaratmaktadır. 
Bu gelişme hem Rusya’nın iç ve dış propagandası için geniş fırsatlar sunmakta hem de Kremlin’in kriz sonrası dünya düzeninin baş mimarlarından biri olma arzusunun haklılığını ortaya koymaktadır. 

Batının Uluslararası Önceliklerini Düzenleme Olasılığı, 

Bilhassa önde gelen batılı devletlere ağır bir darbe vuran pandemi, bu devletlerin dış tehditler hiyerarşilerini gözden geçirmelerine ve böylelikle dış politika önceliklerini düzenlemelerine neden olabilir. Rusya’nın küresel politikadaki 
“ana sorun” ve Batı’nın çıkarlar için “ Ana Tehdit ” olduğuna dair yerleşik fikri COVID-19 hızla değiştirmektedir. Böyle bir zihinsel değişimin Moskova’nın batılı ortaklarıyla ilişkilerinde olumlu değişimlere yol açması pek olası görünmese de 
ilişkilerde “ mini bir sil baştan ” için fırsatlar yaratacağına inanmaktayız. 

En azından Batı’nın Moskova üzerindeki artan baskısının yanı sıra çatışmanın daha da tırmanmasının önlenmesini bekleyebiliriz. 

Büyüyen Küresel “İktidar Boşluğu” 

Uluslararası taahhütleri frenleme önerileri COVID-19 pandemisinden çok önce başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde popülerdi. Ancak pandemi dış politika uygulamalarında artan bir etkiye sahip olacak bu tarz fikirler için güçlü bir katalizör etkisi yaratacaktır. Bu gelişme, özellikle küresel Güney için ikili ve çok taraflı mali ve ekonomik yardım programlarının kısıtlanması ile gelişmekte olan devletlere yönelik askeri ve siyasi taahhütlerin azaltılmasında zuhur edecektir. Orta Doğu, Afrika, Güney Asya ve Sovyet Birliği sonrası bölgede büyüyen “ İktidar Boşluğu ” Rus dış politikası için ek fırsatlar yaratabilir. 

Tehditler, 

Rusya’nın Kötüleşen Küresel Ekonomik Durumu, 

Son 2008-2009 Küresel Kriz tecrübesi, yeni bir çalkantı durumunda Rusya’nın diğer ülkelerden daha kötü etkileneceği tahmininde bulunmamıza neden olmaktadır. Küresel petrol fiyatlarında kısmi bir toparlanmanın yaşanması şüphelidir. Birikmiş mali rezervler hızla küçülecek, Rus ekonomisinin küresel ortalama büyüme oranına geri dönme süresi gözden geçirilecek ve Rusya’nın küresel ekonominin merkezinde yer alamaması tehdidi devam edecektir. Buna bağlı olarak, Rusya’nın savunma ve dış politika kaynaklarının daralması tehdidi ortaya çıkmıştır. Bu, Rusya’nın müttefikleri ve ortakları için desteğini, uluslararası örgütlere sağladığı finansmanı ve Rusya’nın Paris İklim Anlaşması’nın uygulanması gibi yoğun maliyetli çok taraflı girişimlere katılımını etkileyecektir. Ülkenin mevcut sosyo-ekonomik modelinin COVID-19 sonrası dünyada değişmemesinin Rus “ulusal markası” için önemli sonuçları olacaktır. 

Rusya’da İzolasyonizmin Yükselişi, 

Moskova’nın İtalya’dan Venezuela’ya kadar çeşitli ülkelere yardım çabalarına Rus toplumunun ilk tepkisi karışıktı. 

Pandemi şüphesiz izolasyonist duyguları artırmakta, aktif ve enerjik bir dış politika yapmak hususunda halkın desteğini azaltmaktadır. Daha önce halk Rusya’nın Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika’daki mevcudiyetini Rusya’nın salt pozitif olarak 
algılanan “süper gücünün” bir göstergesi olarak görmüştü. Şimdi ise bu mevcudiyet artarak azalan kaynakların amaçsız israfı olarak görülmektedir. Pandemi dikkate alındığında, “Kırım’a ilişkin fikir birliğinin” geçersiz hale geldiği ve vatandaşların gözünde Rus dış politikasını haklı göstermenin giderek zorlaştığı sonucuna ulaşılabilir. 

Virüs sonrası Dünyada Şiddetli İki Kutupluluk, 

COVID-19 pandemisi açık bir şekilde yeni ABD-Çin iki kutupluluğunu hızlandırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde kısa süre önce başlatılan seçim kampanyası Trump ve Biden’ın Pekin’e karşı birbirleriyle yarışarak sergiledikleri acımasız tutumla kendini göstermektedir. İki dev arasındaki çatışma BM Güvenlik Konseyi, DSÖ, G20 ve diğer uluslararası örgütlerin etkinliğini baltalamaktadır. Büyüyen sert iki kutupluluk küresel ilişkilerde tüm katılımcılar için sistemsel 
riskler barındırmaktadır. Rusya ek olarak başka özel tehditlerle de karşı karşıyadır. Moskova ve Pekin arasında büyüyen zıtlık gittikçe görünür hale gelirken, Çin’in (Hindistan, Vietnam ve hatta Japonya gibi) gerçek ve olası rakipleriyle işbirliği çok daha sorunlu hale gelmektedir. 

Not 

Winston Churchill’e atfedilen “ İyi bir krizi asla boşa harcamayın ” deyişi hiçbir zaman böylesine yerinde olmamıştır. 
Ne Rusya ne diğer devletler Koronavirüs pandemisinin tetiklediği sisteme ilişkin küresel krizi boşa harcamamalıdır. 
Bir kriz kimseye geçmiş hatalarını veya geçmiş başarılarını unutması için bir gerekçe sunmamaktadır. 
Bununla birlikte, kriz eski dış politika “ Gardırobunu ” şöyle bir silkelemek için hem geçerli bir bahane hem de sağlam bir fırsat sunmaktadır. 
Yakından incelendiğinde güvelerce yenmiş ve modası geçmiş şeylerin gün yüzüne çıkacağı muhakkaktır. 

***

COVID-19 SONRASI AFRİKA’YA BAKIŞ

COVID-19 SONRASI AFRİKA’YA BAKIŞ 





Afrika, Ekonomi, Göç, Demokrasi, Uluslararası İşbirliği, Doç. Afyare A. ELMI, Dr. Abdi M HERSI, COVID-19 Sonrası, Afrika, Bakış, Dünya Sağlık Örgütü,

Doç. Afyare A. ELMI 
Katar Üniversitesi Körfez & Araştırmaları Programı Öğretim Üyesi, 
Dr. Abdi M HERSI 
Katar & Griffith Üniversitesi Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Araştırmacısı, Avustralya 



Bir kıta olarak Afrika, farklı gelişim aşamalarında olan 55 ülkeden oluşmakta ve son otuz yıldır genel olarak yükselişini sürdürmektedir. 
Örneğin Ruanda, Etiyopya, Fildişi Sahili ve Senegal gibi ülkelerin hepsi etkileyici bir ekonomik büyüme gösterdi. 

Dahası, hem birçok ülke siyasi açıdan demokratikleşti, hem de devletlerarası ve devlet içi çatışmalarda önemli ölçüde bir azalma gerçekleşti. Fakat Afrika 
da dünyanın geri kalanı gibi COVID-19 pandemisinin etkilerine maruz kalacaktır. Dünya Sağlık Örgütü Afrika'da 44 milyondan fazla insanın Koronavirüs’e yakalanabileceği ve 190.000 civarı insanın hayatını kaybedebileceği konusunda uyarı yaptı. Neyse ki, bu makalenin yazıldığı dönemde, kıtadaki COVID-19’un bulaşma oranı Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'ya kıyasla nispeten düşük seyrediyor. Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ne göre günümüze dek (Mayıs 2020), kıtada 64.241 vakadan 2.293 kaydedilmiş ölüm gerçekleşmiştir. Afrika'nın COVID-19 sonrası görünümünü tahmin etmek için erken olmasına rağmen, pandeminin olumsuz etkilerinin ekonomi, düzensiz göç ve büyük güç rekabetini idare etmeden kaynaklanan daimi sınamalar üzerinde yoğunlaşacağını düşünüyoruz. Diğer yandan, COVID-19’un özellikle sağlık hizmetlerine öncelik verilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda kıtadaki işbirliği ve entegrasyona olumlu etkileri olacaktır ve demokratikleşme sürecini güçlendirecektir. Olumsuz Etkileri: Ekonomi, Göç ve Büyük Güç Rekabeti Afrika'daki COVID-19 salgını nispeten sınırlı kalmış gibi görünse de kıta üzerindeki ekonomik etkisi yıkıcı olacaktır. 

Afrika Kalkınma Bankası’nın (AfDB) yayımladığı ilk tahminler 500 milyar Dolarlık bir ekonomik kayıp olduğunu ve kaybın artmaya devam ettiğini gösteriyor. Ekonomistler Afrika devletlerinin, virüsün hızla yayılacağı korkusuyla ilk olarak 
işletmeleri kapatarak ticari faaliyetleri sınırlandırmalarının önemli bir ekonomik maliyete yol açacağını savunuyorlar. 

Kıta ekonomisinin petrol ve gaz üretimi ile turizme yönelik sektörleri daha büyük risk altındadır. Amerika Birleşik Devletleri ve diğer gelişmiş ulusların aksine Afrika kıtası, ekonomisine trilyonlarca Dolar enjekte etme imkanına sahip değildir. 

AFDB Başkanı Akinwumi Adesina’ya göre, mevcut durumda kıtadaki ülkeler için 10 milyar Dolarlık bir kredi imkanı bulunmaktadır. Dünya Bankası (DB) Sahraaltı Afrika bölgesinin en sert darbeyi alacağını, 2019 yılındaki %2,4’lük büyüme oranının düşüşe geçerek 2020 yılında %-5,1’e kadar ineceğini tahmin ediyor. DB bu olumsuz tahminleri daha da ileri taşıyarak Sahraaltı Afrika bölgesinin son 25 yılın ilk durgunluğunu yaşayacağı öngörüsünde bulundu. 
İşçi dövizi transferleri Afrika kıtası için büyük bir can damarı olmanın yanı sıra önemli düzeyde yatırım ve istihdam yaratıyor. COVID-19’un dünyanın çeşitli bölgelerindeki Afrika diasporası tarafından ülkelerine transfer edilen paralara da 
olumsuz etkisi olmaktadır. Afrika diasporasından milyonlarca kişi işlerini kaybettiği için memleketlerinde yaşayan ailelerine ve sevdiklerine destek sağlama güçleri azalmış durumdadır. DB verilerine göre 2020 yılında işçi dövizi transferleri yalnızca Sahraaltı Afrika bölgesinde yaklaşık %23,1 oranında azalacak olup, bu Avrupa ve Orta Asya bölgelerinden sonraki en büyük ikinci düşüş olacaktır. İşçi dövizlerinin yokluğu milyonlarca Afrikalının yaşam şartlarını ve gıdaya erişimlerini kısıtlıyor. 

Ayrıca, bu durum Afrika'nın gıda kıtlığı yaşamasının önünü açıyor. 

Ekonomiyi bir kenara bırakırsak Afrika, dünyanın geri kalanına gerçekleşen göçün ve yer değiştirmenin önemli bir kaynağı olmanın yanı sıra, dünyadaki mültecilerin ve yerinden edilen kişilerin önemli bir bölümüne ev sahipliği yapıyor. Daha 
önce benzeri görülmemiş bu Koronavirüs pandemisi sürecinde birçok donör ülkenin, yardım bütçesini kesmesi ve kendi vatandaşlarının refahına odaklanması yönünde vatandaşlarının ilave baskısı ile karşı karşıya kalması muhtemel. Bu nedenle, zengin donör ülkelerdeki aşırı milliyetçi yaklaşımlar, mülteciler ve ülke içinde yerinden edilmiş kişiler dahil en savunmasız grupları olumsuz yönde etkileyecektir. Dünya Gıda Programı, salgını açlığın takip edeceğini ve bu sebeple birçok Afrikalı da dahil, yüz milyonlarca insanın hayatının etkileneceğini öngörüyor. 
Uluslararası Göç Örgütü (IOM) geçtiğimiz günlerde, Afrika'da sınırların kapanması ve sınır geçişlerindeki rejimin sıkılaştırılması nedeniyle düşük oranda düzensiz göç meydana geldiğini bildirdi. Özellikle, Afrika Boynuzu'ndan Orta Doğu'ya doğru uzanan dünyanın en yoğun göç rotasındaki rakamlar son üç ayda daha düşük seyretti. 

Bununla birlikte politikacılar ve politika yapıcılar, düzensiz göçün geçici olarak düşük olduğu mevcut dönemin getirdiği rahatlığın rehavetine kapılmamalıdırlar. Zira kısıtlamaların olmayacağı ve sınır geçişlerinin kolaylaşacağı COVID-19 sonrası dönemde sınırlarda ortaya çıkacak sayılar şimdiki dönemde bildirilen düşük sayılardan oldukça farklı olacaktır. Politikacılar ve politika yapıcılar ayrıca COVID-19 sonrası dönemde kıtadaki gençlerin yaşayacağı olası zorlukları ele almaya odaklanmalıdır. 

Pandemiden kaynaklanan yukarıda belirttiğimiz ekonomik krizin Afrika kıtası için geniş kapsamlı sosyal sorunlara neden olabileceğine inanıyoruz. Pandemi, Orta Doğu gibi hedeflere yönelik başta işgücü göçü olmak üzere düzenli göç hareketlerini de azaltma potansiyelini taşımaktadır. İşgücü ithal eden ülkelerin sanayileri COVID-19'un ekonomik etkilerine karşı benzer bir mücadele içinde olduklarından eskiden olduğu kadar çok insanı istihdam edemiyorlar. 

Son olarak, COVID-19 yenilenen büyük güç rekabeti içinde Afrika devletleri için yeni bir belirsizlik ortamı yarattı. 

Çin, Afrika’da Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptığından çok daha büyük yatırımlar gerçekleştirerek Afrika'ya yerleşti. 

Birçok Afrikalı lidere göre, Çin somut gelişme ve altyapı sağlarken, Batı, eski kafalı yardımlar ve yüksek faizli kredilerde takılıp kaldı. Öte yandan, Afrika ile uzun süredir devam eden siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerinden yararlanan ABD 
öncülüğündeki Batılı demokrasiler son yıllarda daha agresif hale geldiler. Örneğin, Afrika boynuzu büyük güçler için bir yarış alanına dönüştü. Birçok Afrika ülkesinin bu rekabeti idare etmede zorlanacağını ve bu nedenle bazı ülkelerde sınırlı 
bir istikrarsızlığın ortaya çıkacağını düşünüyoruz. 

Olumlu Etkileri: İşbirliğinin Artışı, Demokratikleşmenin Devamı ve Sağlığa Öncelik Verilmesi Dünyanın diğer bölgelerinde ortaya çıkması öngörülen korumacılık ve milliyetçiliğin aksine, COVID-19 sayesinde Afrika’daki işbirliği ve entegrasyon süreci güçlenecektir. Bu eğilime iki unsur katkıda bulunacaktır. İlk olarak, sömürge yönetimlerinin getirmiş olduğu yapay sınırlara rağmen, birçok etnik grup ulus aşırı yayılma göstermektedir. İkinci olarak, ekonomik büyümedeki yavaşlama nın ve pandeminin sınırları aşan tehlikesi kıtadaki devletler arası işbirliğini  hızlandıracaktır. 
Esasen, çok az sayıda Afrika ülkesi sınırlarını kontrol edebilmektedir. 

Buna ek olarak, Afrika’nın “silahları susturma” sloganını benimsemesi, devlet içi ve devletler arası çatışmaların sona ereceğine işaret etmektedir. COVID-19’un kıtanın devletleri ve farklı bölgeleri üzerindeki etkileri kesinlikle çeşitli olacaktır. Bazı otokratik yöneticiler COVID-19'u daha uzun süre iktidarda kalmak için bir bahane olarak kullanmaya çalışsalar da Afrika'nın girişken sivil toplumunun kıtadaki demokratikleşme sürecini devam ettirerek geliştireceğine inanıyoruz. 2020’de yapılması planlanan bir düzine seçime ilişkin olarak yalnızca Etiyopya seçimleri resmi olarak yaklaşık altı ay erteledi. Tanzanya ve Burundi gibi diğer ülkeler, seçimleri zamanında gerçekleştirmekte kararlılar. Bazı kırılgan devletlerde gecikmeler olsa bile, Afrika'nın demokrasiye doğru ilerleyişinin geri döndürülemez olduğu fikrindeyiz. Afrika'nın yakın geçmişinde yaşanan çok sayıdaki siyasi çatışma nedeniyle sivil toplum ve genç nüfus ortaya çıkabilecek herhangi bir 
fırsatçı diktatörü yenilgiye uğratacaktır. 

Afrika, birçok sağlık krizi yaşamış (HIV-AIDS, tüberküloz ve sıtma) ve Ebola salgınını da başarıyla kontrol altına almıştır. Bu hastalıklara maruz kalmış olan insanlar Koronavirüs’e karşı daha savunmasız olsalar da, krizler birçok Afrika devletinin direncini güçlendirdi. Bariz kurumsal zayıflıklara rağmen, bu krizler esnasında kazanılmış eşsiz beceri ve deneyimler kesinlikle kıtaya yardımcı olacaktır. Ayrıca, Afrika devletlerinin sağlık ve eğitim hizmetlerine öncelik vererek bütçelerini önemli ölçüde artıracağını düşünüyoruz. 

Kısacası, devam etmekte olan Koronavirüs salgınına ilişkin öngörüde bulunmanın zorluklarının farkındayız. 

Yine de COVID-19 sonrası dönemin Afrika için sancılı olabileceğini düşünmekle birlikte, kıtanın gelecekteki görünümünün umut ve iyimserlik dolu olduğu fikrindeyiz. 

***

16 Eylül 2020 Çarşamba

AFRİKA YOL HARİTASI ., Bir Kıtanın Stratejik Analizi

 AFRİKA YOL HARİTASI 



Bir Kıtanın Stratejik Analizi 

Doç. Dr. Sait YILMAZ 

Eylül 2014


Giriş 

Afrika ile ilgili düşüncelerimiz genellikle kulaktan dolma, kıtanın içinde bulunduğu açlık, fakirlik ve Batılı güçlerin geçmişte burayı sömürdüğüne ilişkin pek de derinliği olmayan bilgiler ile şekillenmiştir. 

Her ne kadar dünya Atlantik merkezli bir dünyadan Pasifik merkezli bir dünyaya doğru hızla ilerlese de Afrika kıtası, 2000’li yıllarda yeni bulunan petrol yatakları ve yükselen güç Çin’in kıtaya nüfuz etmesiyle birlikte yeni bir bölüşüm savaşının sahnesi olmakta ve bu savaşın uzun bir süre daha devam etmesi beklenmektedir. 

Batılı Medya, Afrika’yı tükenmek bilmez savaşlar ve aç-mutsuz insanlarla dolu bir kıta şeklinde ve sanki kıtanın hayatını idame ettirmesi için Batı’nın “sadakasına” muhtaçmış gibi yansıtmaktadır.Oysa Afrika kıtası zengindir ancak zenginlikleri adeta soyulmaktadır.Bu“soyulma”nın bir boyutunu da zorla borçlandırarak, gayrimeşru yollardan Batılı bankacılık sektörüne akan kârlar oluşturmaktadır. Askeri yöneticilere (genelde özel bankalardaki gizli hesaplarda) saklanarak verilen borçlar bunlara ilave edilmelidir. Bu Liderler, ülkelerini terk ederken arkalarında ödenmesi güç, katlanarak artan oldukça ağır borçlar bırakarak gitmişlerdir. Yapılan bir araştırma, Afrika’da borç alan ulusun aldığı her 1 doların 80 cent’inin bir sene içerisinde yurt dışına kaçtığını ve hiçbir şekilde ülkede yatırıma dönüşmediğini ortaya koymaktadır.   Öte yandan her sene 20 milyar dolar-lık bir miktar, Afrika’dan hileli bir şekilde ‘borç hizmeti’ne karşılık olarak çekilmektedir. 

    Bir diğer soygun şekli ise madenlerin yağmalanması dır. Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi ülkeler, ülkenin kaynaklarını yağmalayan ve piyasanın çok altında fiyatlarla bunları Batılılara satan silahlı paramiliter gruplar tarafından yıkıma uğratılmaktadır. 

Bu Militer grupların çoğu da, BM raporlarında da belirtildiği gibi, Batı tarafından desteklenen Uganda, Ruanda ve Burundi gibi ülkeler tarafından yönlendirilmekte dir. Diğer bir yöntem, Afrika’dan elde edilen ham maddelere ve bu maddelerin çıkarılması, toplanması ve işlenmesine Batılılar tarafından son derece gülünç ucuzlukta paralar ödenmesidir. Sonuçta, Batılıların yaşam standartları ve şirket kârları Afrikalılar tarafından sübvanse edilmektedir. 

Çin’in dışında ABD, Kanada, Brezilya, Japonya, Güney Kore, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya Afrika kıtasındaki önemli aktörlerdir. 

Afrika ile ilgili yanlış algılamaların başında kıtanın tek bir bütün gibi görülmesi bulunmaktadır. Afrika’nın hemen her bölgesinde farklı amaçlara hizmet eden ve kıta dışı güçlerin arkasında olduğu istikrarsızlıklar, iç savaşlar devam etmekte, yenileri beklenmektedir. 

Afrika’daki istikrarsızlıkların sürekli hale gelmesi ve Batı Dünyası’nın bu kıta da askeri varlığının güçlenerek devam etmesine son 10 yılda El Kaide’nin Afrika’da artan etkinliği yardımcı olmaktadır. 

Kıtadaki bu bir anlamda danışıklı dövüşe Birleşmiş Milletler de ortak edilmiştir. Daha önce çatışmalar olduğunda Mali’deki askeri hükümetin çağrısına kulak asmayan Fransa ve Birleşmiş Milletler 2013 yılında gerçekleşen çatışmalarda birden duyarlı davranmaya başlamışlardır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Fransa’nın Mali’ye tek taraflı operasyon çağrısına olumlu cevap verirken, BM Güvenlik Konseyi kararının gerekçesi şu şekilde olmuştur;

1 “ Mali Geçici hükümetinin başvurusu üzerine, ülkenin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik olarak…”. Peki, gerçekte neler olmaktadır? 

Afrika kıtasının içinde bulunduğu kısır döngüyü anlamak Türkiye için de çok önemlidir. 

Bu çalışmada, geçmişten bugüne Afrika’nın içinde bulunduğu  durumu, kıtadaki büyük güç çekişmelerinin arka planı ve Türkiye’nin son yıllardaki girişimlerini ele alınacaktır. 


***


8 Şubat 2020 Cumartesi

Dekolonizasyon Süreci ve Sonrasında ABD-Afrika İlişkileri

Dekolonizasyon Süreci ve Sonrasında ABD-Afrika İlişkileri 



HURİYE YILDIRIM
Dekolonizasyon Süreci ve Sonrasında ABD-Afrika İlişkileri 


Özet 

Afrika toplumları Batılı devletlerin teknolojik ve akabinde ekonomik gelişmelerinin ardından dünya üzerindeki izledikleri emperyalist politikaların altında uzunca yıllar yaşam mücadelesi vermiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra uluslararası camiada yükselen milliyetçilik olgusu Afrika’yı da etkileyerek bu bölgede milli bilincin oluşarak sömürge yönetimlere karşı bağımsızlık mücadelelerinin verilmesine neden olmuştur. Soğuk Savaş döneminde Afrika toplumların milli mücadeleleri ABD ile SSCB rekabetinden de etkilenmiştir. 
Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde SSCB’nin Afrika’da başarısızlığa uğrayarak kıtadan ayrılması, ABD’nin politikalarında bir değişikliğe neden olmuştur. 1990’lı yıllarla ABD’nin dış politika konseptindeki ekonomik çıkarlar temelli değişiklikler bu dönemde Afrika’ya yönelik stratejilerinde de bir değişime neden olmuştur. 

Giriş 

Afrika, 16. yüzyıldaki Batılı ekonomik gelişmeler sonucunda Avrupalı devletler 
tarafından başta kölecilik ve devamında sömürgeci yönetimler aracılığıyla sömürülmeye başlanmıştır. 1884-1885 yıllarında gerçekleştirilen Berlin Konferansı sonrasında ise Afrika kıtası Avrupa’nın sömürgeci güçleri tarafından paylaşılmıştır.135 İkinci Dünya Savaşından sonra ise Afrika’da milli bilinç gelişip bağımsızlık hareketleri oluşmaya başlaması, ABD ve SSCB arasında kıyasıya süren Soğuk Savaş dönemiyle eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir. Bu çerçevede Soğuk Savaş döneminde ABD’nin Afrika politikası komünizmin bu kıtada yayılıp 
kendisine tehdit olarak yönelmesini önleme temelinde yükselmiştir. Bunun yanında Afrika maden ve mineralleri de ABD’nin kıtaya yönelik politikasında önemli bir yere sahiptir. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise komünizm tehdidinin ortadan kalkmasına rağmen Amerikan ulusal çıkarlarının güvenliği ve petrol imtiyazları Washington’ın Afrika’ya yönelik ilgisinde etkendir. Aynı zamanda savaşlar, hastalık, yoksulluk ve kıtlık gibi sorunların etkisiyle yıllarca 
uluslararası sistemde varlığını koruyan ‘’Afrika Pesimizmini’’nin yerini, kıtanın enerji, hammadde, pazar ve işgücü potansiyelinin gelişen ve gelişmekte olan ülkeler nezdinde önem kazanmasıyla ‘’Afrika Optimizmi’’nin aldığını söylemek mümkündür. Bu çerçevede Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere ile beraber ABD de Afrika kıtasındaki çıkar rekabetinde yerini almış, bu doğrultuda dış politikasında önemli yapılanmalara girişmiştir. 

ABD’nin Afrika politikalarının genel bir özeti durumundaki bu çalışmada İkinci 
Dünya Savaşının ardından uluslararası yapıdaki değişimle beraber Afrika kıtasındaki milli uyanış ve bağımsızlık hareketleri çerçevesinde gelişen ABD’nin bölgeye yönelik politikalarının genel eğilimleri analiz edilmektedir. 
Burada Soğuk Savaş dönemi ve sonrasındaki dönemlerde ABD’nin Afrika’ya yönelik politikalarında gözlemlenen temel değişikler incelenmektedir. Sonraki bölümde ise ABD’nin dış politikasında Afrika’ya yönelik uygulamaların temel parametreleri olan demokratikleşme ve insani yardım, enerji, ticaret ve 
güvenlik konuları ayrı alt başlıklar halinde ele alınacaktır. 

Soğuk Savaştan Günümüze Amerikan Dış Politikasında Değişen Afrika Eğilimleri: 

2. Dünya Savaşının ardından milliyetçilik olgusu Afrika topluluklarını etkilemeye 
başlamış, bu durum yerel halkların sömürge yönetimlerinden rahatsızlığıyla birleşince derin bir toplumsal karmaşa ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Wilson ilkelerinden biri olan self determinasyon hakkı Afrika milletleri tarafından benimsenmiş, böylece kıtada milli bağımsızlık mücadeleleri başlamıştır. 

1945-1960 yılları arasında ABD’nin Afrika’da bağımsızlık mücadeleleri ve Sharpeville soykırımı gibi trajedilere karşı gösterdiği ilginin asıl sebebi, belirtildiği gibi kamuoyu tepkisi ve vicdani sorumluluktan ziyade kıtada yayılmaya 
başlayan SSCB’nin komünist ideolojisi ve etkisini engellemektir.136 Soğuk Savaş döneminde ABD tüm dünyada olduğu gibi Afrika’da da demokrasi ve insan hakları kavramlarına vurgu yapsa da Sovyet yayılmacılığına karşı ırkçı ve otoriter rejimlerle zaman zaman ilişkiler kurmuştur. ABD’nin bu tutumuna Libya, Angola, Etiyopya ve Mozambik gibi ülkelerin iç sorunları örnek gösterilebilmektedir.137 1970’lerden sonra Mozambik Bağımsızlığı, Angola müdahalesinin başarısızlığı, Vietnam Savaşı, Küba Krizi ve Şah Rejiminin devrilmesi gibi gelişmelerle Amerikan dış politikasında önemli bir farklılaşma gözlemlenmiştir.138 

Soğuk Savaş döneminde SSCB ile nükleer savaşın eşiğine gelinmesinin yol açtığı yumuşama süreciyle beraber ABD’nin Afrika politikalarında bir değişim yaşanmıştır. ABD dış yardımlarında demokrasi ve insan hakları gibi koşullar getirerek bir anlamda kendi politikalarını dayatmaya başlamıştır.139 

Reagan döneminden sonra ABD tüm dünyada sarsılan itibarını ve hegemonyasını yeniden tesis etmek için Afrika’da daha müdahaleci bir tavır sergilemiştir.140 

Clinton’ın iktidarı boyunca Amerikan ulusal güvenlik konseptinin temeline ekonomik çıkarları ve bunun paralelinde demokrasi ve liberalizm olgularını konulmuştur.141 Bu dönemde Amerikan çıkarlarını sağlamak için dış politika araçları olarak “insani müdahale”, “yumuşak güç”(soft power), demokrasilerin ve liberal uygulamalarının coğrafi alanlarının genişletilmesi ön plana gelmiştir. Ayrıca IMF, Dünya Bankalarının fonları kapsamında dünya ülkeleri üzerinde bir hegemonya kurulması da Washington yönetimin öncelikli stratejilerinde 
olmuştur. Bu politikaların Afrika’ya uygulanması incelendiği zaman Clinton döneminde kıtada artan bir askeri varlıktan da söz etmek mümkündür. Afrika’da artan Amerikan askeri varlığının esasen iki nedeni vardır. Birincisi Amerikan ekonomik ve enerji çıkarlarını korumak, ikincisi 1998 yılında Tanzanya ve Kenya’da olmak üzere iki Amerikan elçiliğinin saldırıya uğraması ve saldırıların kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmasıdır.142 Bunun dışında bazı ticari ilişkiler de gündeme gelmiştir. Ancak Clinton yönetimine ilişkin geleneksel 
görüş eleştirileri bu dönemde uzun vadeli dış politikalardan ziyade kısa küreli uygulamalara gidildiğini vurgulamıştır. Dünya gündemini sarsan bazı olaylara yönelik olarak ABD’nin bu gelişmelere yeterince tepki vermediği tartışılmıştır. 

Bu kapsamda Ruanda Soykırımına karşı ABD’nin duyarsızlığı örnek verilebilmektedir.143 

 G. W. Bush döneminde Afrika politikası ise kıtada genişleyen Amerikan çıkarları, Sudan üzerindeki yoğun diplomatik girişimler, bölgeye yönelik kaynak aktarımları ve bazı tarihsel girişimler üzerine kurulmuştur. 
11 Eylül saldırılarından sonra ABD tüm dünyada demokrasi, insan hakları ve liberalizasyon kaygılarının yanında terörle mücadeleye de büyük vurgu yapmıştır.144 Ancak Bush döneminde Afrika’nın bazı alt yapı ve politik sorunları nedeniyle işbirliğinin güçleşmesinin yanında, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya gibi aktörlerle rekabet de ivme kazanmıştır. ABD doğrudan yatırım ve enerji işbirlikleri konularına daha da önem vermeye başlarken. Amerikan ekonomik çıkarları uğruna Gine ve Moritanya’da darbeler, Etiyopya, Kenya, Nijerya, Uganda ve Zimbabve’de usulsüz seçimler gibi keskin otoriter rejim göstergelerine karşı tepkisiz kalınmıştır.145 

11 Eylül sonrası dönemde Bush’un müdahaleleri ile birlikte dünyada artan Amerikan karşıtlığına karşı ABD’nin bir imaj yenileme çalışmasına ihtiyacı doğmuştur. Ocak 2009’da siyahi bir başkanın Washington yönetiminin başına gelmesi bu imaj yenileme kapsamında yeni bir umut yaratmıştır. Yeni Amerikan başkanı Barack Obama’nın ılımlı politikalar izleyeceği imajını vermesi ilk yıllarda dünya kamuoyunda sempati ile karşılanmıştır. Obama döneminde Afrika politikası analiz edilmeye başlandığı zaman, Amerikan başkanının 

Temmuz 2009’da Gana Parlamentosu’nda yaptığı konuşma büyük dikkat çekmektedir. Bu konuşmada Obama, Afrika’nın ABD’nin bağlı olduğu siyasal alanın temel bir parçası olduğunu, bunun yanında ikili ilişkilerinin karşılıklı sorumluluk ve saygı üzerine inşa edildiğini ifade etmiştir.146 

Siyasi, Ekonomik, Toplumsal ve Askeri Açılardan ABD’nin Afrika’da Dış Politika Uygulamaları 

Demokrasi ve İnsani Yardım: 

ABD dış politikasının genel özellikleri kapsamında uluslararası alanda liberal 
politikalarının ve ekonomik çıkarlarının korunması amacıyla kendisine demokratik, insan haklarına saygılı ve serbest pazara entegre olabilecek müttefikler arayışındadır. Afrika’da da ülkelerin bu amaçla güvenlik ve istikrarın sağlanarak Amerikan politik ve sosyo-ekonomik sistemlerine dâhil olması yönünde birtakım demokratikleştirme programları ve insani yardım çalışmaları yürütülmektedir. Bu çalışmaların aynı zamanda Amerikan imajına ve kamu 
diplomasisine de hizmet ettiğini söylemek mümkündür. 

ABD, Afrika’da demokrasinin kurumsallaşması geliştirilmesi amacıyla yerel bazda bazı projeler uygulamaktadır. Bu kapsamda örneğin sivil toplum kuruluşlarına katılım ve demokratik bilinç sağlanması konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle Afrikalı gençlerin eğitim ve demokratik faaliyetlere katılımını destekleyen programlar Washington hükümeti tarafından desteklenmektedir. 2010 yılında Obama tarafından Genç Afrikalı Liderler Girişimi (YALI) bu amaçla kurulmuş ve Afrika kıtasındaki çalışmalara başlanmıştır.147 

ABD, Afrika’da sivil toplumun desteklenmesinin yanında insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması ve medya unsurlarının işlevsel hale gelmesi kapsamında da çalışmalar yapmaktadır. Bunun yanında devlet kurumlarının demokratikleştirilmesi ve işlerlik kazandırılması amacıyla başta Afrika Birliği gibi bölgesel örgütler ve sonrasında Afrika devletleriyle ikili ilişkiler kapsamında demokratik tecrübe paylaşımları ve mevzuat çalışmaları yapılmaktadır.148 ABD hükümeti “Açık Hükümet Ortaklığı”149 ve ‘’Maden Endüstrileri Açıklık Girişiminde’’150 Afrika üyeliklerini genişletmeyi amaçlamaktadır. Beyaz 
Saray’ın Afrika’da demokrasinin gelişmesi adına yaptığı diğer bir girişim ise Afrika Birliği’nin Demokrasi, Seçimler ve Hükümet ile ilgili sözleşmesini desteklemektedir. 

Ekonomi ve Ticaret: 

 ABD, kendi ekonomik çıkarlarını güvenceye almak adına, hem hammaddesini 
karşılayacağı hem de daha sonrasında ürünleri için bir pazar potansiyelinde olan Afrika’da ekonomik büyüme, ticaret ve yatırımı desteklemeye büyük önem vermektedir. Yabancı yatırımcılar için elverişsiz olan hukuksal statü ve alt yapıyı geliştirmek üzere Washington tarafından “Büyüme için Partnerlik”151, “Gıda Güvenliği ve Beslenme için Yeni İttifak”152 ve ‘’Açık Hükümet Partnerliği’’ gibi uluslararası programlar oluşturulmuştur. ABD Afrika’da özel sektörü geliştirmenin yanında, kıtanın kalkınması açısından bölgesel entegrasyonlara da 
önem vermektedir. Bu nedenle Washington Yönetimi “ABD-Doğu Afrika Topluluğu Ticaret ve Yatırım Girişimi” gibi oluşumların yanında, Afrikalı hükümetlere gümrük duvarlarını düşürerek kıta içinde ticaretin canlandırılması konusunda destek vermektedir.153 Bunlardan daha önemlisi ABD, Afrika’nın dünya pazarına açılabilmesi açısından bölge hükümetlerinin kapasitesini arttırmak için “Afrika Büyümesi ve Fırsatı Sözleşmesini” (AGOA) kabul etmiştir. 
Son olarak ise Beyaz Saray Amerikan şirketlerini Afrika pazarına girmesi konusunda Ulusal İhracat Girişimi kapsamında desteklemektedir 

ABD’nin Afrika ile yaptığı ticaret hacimlerinde özellikle 2000’li yıllardan itibaren bir artış gözlenmektedir. 1998 yılında ABD’nin Afrika’ya yönelik ihracatı 11 milyon dolar, ithalatı yaklaşık 16 milyon dolar iken günümüzde bu rakamlar neredeyse üç katına çıkarılmıştır.154 ABD, Afrika kıtasında Çin mal ve hizmetleri ile ciddi bir rekabet durumundadır. Yıllardır var olan bölgesel tecrübesi ile Çin kıtaya ucuz mal ve işgücü sunarak Afrika’nın bir numaralı ticari partneri olmuştur. Bunun yanında dış politikasında Afrika hakkında yeni stratejiler oluşturan Rusya’da Washington yönetimin ticari alanda bir rakibi olarak yorumlanabilmektedir 


Enerji: 

ABD günlük yaklaşık 20 milyon varil tüketim kapasitesiyle dünyanın en büyük petrol tüketicisi durumundadır. Bunun paralelinde ABD rafine petrol ithal eden ülkeler listesinde de ilk sıradadır.155 ABD’nin enerji alanında çalışmalar yapan uzmanlar, son yıllarda Afrika’nın sahip olduğu enerji rezervlerinin gelecek yıllarda yapılacak detaylı araştırmalar sonrasında daha da artabileceğini belirtmektedir. 

Örneğin ABD Enerji Departmanı 2002-2025 yılları arasında Afrika’nın petrol üretiminin %91 oranında artabileceğini açıklamıştır. Daha eski dönemlerde de, 17 Mayıs 2002 tarihinde de “Ulusal Enerji Politikası” kapsamında Afrika petrollerinin ABD için önemine değinilmiştir. Bush bu dönemde Dick Cheney liderliğinde “Ulusal Enerji Politikası Geliştirme Grubunu” enerji konusunda araştırmalar yapması konusunda görevlendirmiştir.156

 Bu çalışmalar sonunda “Cheney Raporu” olarak anılan metinde Afrika’nın artan üretim kapasitesinin Amerikan enerji ihtiyacı için gerekli olduğunu, bu yüzden Amerikan petrol şirketlerine Afrika’da yatırım yapması konusunda teşvik edilmesi gerektiği belirtilmiştir.157 


ABD ihtiyacı olan enerjinin yaklaşık %10’luk bir kısmını Afrika kıtasından sağlamaktadır. 
Afrika’da özellikle Libya, Angola ve Nijerya’nın zengin petrol kaynakları Amerikan yönetimin ilgisini bu üç ülkeye doğru çekmiştir. Ayrıca Afrika’daki petrollerin sülfür oranının düşük olması da kalitesini arttırmaktadır. Afrika kıtasının enerji kaynakları açısından zenginliği ABD’nin Ulusal Enerji Politikasında ve dış politikasında yer almaktadır. ABD yönetimi petrol şirketlerinin Afrika hükümetleriyle beraber çalışması konusunda bazı kararlar almıştır. Örneğin önemli enerji şirketlerinden biri olan Chevron son 10 yılda Afrika kıtasında 
37 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. Chevron’un yatırımlar konusunda iyi ilişkilere sahip olduğu başlıca ülkeler ise Fas, Sierra-Leon, Nijerya ve Çad’tır.158 Diğer bir önemli enerji şirketi olan Exxonmobil ise benzer şekilde fraklı alanlarda çalışma yapmak üzere 30’dan fazla ülkede aktif çalışmalar yapmaktadır. 159 

ABD’nin önümüzdeki yıllarda Afrika ile olan enerji bağlarını güçlendirmesi 
beklenmektedir. Öyle ki kıtanın güvenlik ve istikrarsızlık sorunlarına çözüm araması, Afrikalı devletlerin gelişmesi adına yaptığı girişimlerin önemli bir nedeninin enerji alanındaki kaygıları olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 


Güvenlik: 

ABD, küresel alanda siyasi ve ekonomik çıkarlarını tehlikeye düşürecek her türlü 
duruma karşı mücadele etmeyi Ulusal Güvenlik Stratejilerinde sıkça dile getirmektedir. Tüm dünya kapsamında olduğu gibi ABD, Afrika kıtasında da doğrudan yatırımlarının, enerji kaynakları ile bunların transfer hatlarının güvenliğini ve bölgedeki Amerikan vatandaşlarının sağlamak için bu bölgede askeri olarak varlığını sürdürmektedir. Bunun yanında özellikle 11 
Eylül dönemi sonrası El-Kaide ve diğer terör örgütleriyle mücadele kapsamında da Amerikan askerleri Afrika’da görevlendirilmiştir. Son olarak ABD, Afrika ülkelerine bağımsızlık sonrası ulusal yapılanma süreçlerinde askeri yardımlarda bulunmaktadır. Buradaki amaç Afrika’da güvenlik ve istikrarın sağlanarak Amerikan çıkar ve politikalarının güvence altına alınmasıdır.160 

Amerikan askerleri Afrika kıtasına İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizleri Kuzey 
Afrika’da Almanya ve İtalya’ya karşı desteklemek için Meşale Operasyonu ile girmiştir.161 

Bu tarihten sonra birçok Afrika ülkesi ile güvenlik ve istikrarı sağlamak adına ikili askeri anlaşmalar yapılmış ve bu ülkeleri askeri yardımlar ulaştırılmıştır. Kıtada güvenliği ve Amerikan çıkarlarını tehlikeye düşüren Kongo, Libya, Liberya ve Sudan gibi ülkelere müdahalelerde bulunulmuştur.162 

1998 yılında Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan elçiliklerine yapılan saldırılar ile 11 Eylül sonrasındaki terör faaliyetlerinin Afrika kıtasında da etkili olması sebebiyle 2007 yılında Washington yönetimi ABD-Afrika Komutanlığını (AFRICOM) oluşturmuştur. AFRICOM’un görev alanı Afrika’nın Mısır haricindeki kıtasal alanı ile Hint ve Atlas Okyanuslarını ile hava sahalarını kapsamaktadır. AFRICOM için Amerikan Hükümeti tarafından 2012 yılında 276 milyon dolarlık bir bütçe ayrılmıştır.163 

ABD özellikle Amerikan şirketlerinin yatırımı ve enerji güvenliğini açısından Afrika kıtasında deniz kuvvetlerine büyük önem vermektedir. Atlantik ve Hint Okyanusunda görev alan Amerikan donanmalarının varlığı özellikle Gine Körfezi ve Somali açıklarında önemlidir. Burada var olan korsancılık faaliyetleri hem Amerikan ekonomik çıkarlarını hem de bölge insanının güvenliğini olumsuz etkilemektedir. Örneğin 2012’de Dünya Gıda Yardımı kapsamında Somali’ye besin maddesi taşıyan gemi korsanlar tarafından saldırıya uğramış ve yapılan yardım ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamamıştır.164 Bunun dışında Afrika kıyıları bazı yerel topluluklar için balıkçılık açısından önemli bir gelir kaynağı konumundadır. Afrikalılar kaçak balıkçılık yüzünden her yıl yaklaşık olarak bir milyar dolarlık bir kayıpla karşı karşıya kalmaktadır.165 Bu nedenlerle ABD, Afrika ülkelerinin sahil güvenliğinin sağlanması, çevrenin korunması uluslararası deniz hukukuna olan bağlılığın ve tecrübenin arttırılması adına Afrika Deniz Hukuku Uygulama Partnerliğini (AMLEP) oluşturulmuştur.166 

ABD’nin son yıllarda artan Amerikan çıkarlarına paralel olarak Afrika ülkelerine 
verdiği askeri destek de artmaktadır.167 
Gine ve Somali açıklarındaki korsan tehdidinin yanında; Somali, Etiyopya, Eritre, Nijerya, Sudan ve Cibuti gibi ülkelere radikal terör faaliyetlerine maruz kaldığı için ABD tarafından önem verilmektedir. Bu güvenlik algılamaları açısından Amerikan birliklerinin çalışmalar yaptığı ülkeler Nijer, Gine, Burkina Faso, Fildişi, Togo, Senegal, Benin, Çad, Liberya, Nijerya, Gambiya, Gana ve Sierra Leone’dur. Bunun yanında geçtiğimiz yıllarda Mali’de patlak veren olaylar üzerine Fransa’nın giriştiği müdahaleye “African-led International Support Mission in Mali (AFISMA)” kapsamında ABD de Fransız askerlerine destek vermektedir.168 

Sonuç 

Soğuk Savaş döneminde SSCB ile rekabet ve Afrika kökenli Amerikan vatandaşları temelli kamuoyu etkisi kapsamında Afrika ile ilgilenen ABD, Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen siyasi ve ekonomik çıkarları ve küresel konjonktür kapsamında politika değişikliğine gitmiştir. Özellikle enerji ithalatı tedarikini çeşitlendirip güçlendirmek ve Amerikan endüstrisi için hammadde ve pazar sağlama gibi amaçlarla Afrika kıtasına verilen önem arttırılmıştır. ABD’nin Afrika politikasına genel olarak bakıldığı zaman kıtaya yönelik var olan enerji ve ekonomik çıkarları, güvenlik, demokratikleştirme ve insani yardım 
politikalarıyla güvence altına alınmaya çalışılmaktadır. Washington hükümeti bu politikaları kapsamında hem bölgesel oluşumları desteklemekte hem de Afrika hükümetleri ile var olan bağlarını güçlendirme çabasına girişmiştir. 

Soğuk Savaş sonrası dönemde tüm dünyada gündeme oturan “Uluslararası arenada tek kutupluluk mu yoksa çok kutupluluk mu hâkimdir?” tartışmasının da ışığında Afrika kıtasına bakıldığı zaman, burada tek bir küresel gücün egemenliğinden bahsetmek mümkün değildir. Afrika üzerinde Fransa, İngiltere gibi eski sömürgeci güçler yanında özellikle son yıllarda girişimleri yoğunlaşan Rusya, Çin ve Brezilya gibi aktörler de mevcuttur. ABD burada küresel hegemonyasını yeniden tesis edip, Amerikan çıkarlarını sağlama çabalarını güderken Afrika kıtasında diğer aktörlerle rekabetten de endişe duymaktadır. Özellikle dünya üzerinde azalan hidrokarbon kaynakları ve artan enerji ihtiyacı ile daralan hammadde ve pazar fırsatları Afrika üzerindeki rekabeti önümüzdeki yıllarda daha da arttıracaktır. Amerikan yönetimi burada politikalarını geliştirip uygulamaya çalışırken; AB, Çin ve Rusya gibi güçleri de sürekli göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu güçlerle rekabette avantaj sağlanması adına ABD, kıtada Amerikan yatırımlarını desteklemeli, Afrika ülkelerini ile ikili ilişkileri 
geliştirmeli, insan hakları ihlalleri ve eşitsizliklerin önüne geçmeye çalışmalı, güvenlik ve istikrar sağlama kapsamında demokrasi ve hukuk vurgusuyla işlevsel ve kalıcı çözümler arayışında olmalı ve daha çok yumuşak güç kapsamında çalışmalar yapmalıdır. 


Kaynakça: 

. “A Regional Policy That Drove Change The Billion Dollar Treasure Hunt”, NEPAD Stop Illegal Fishing Case Study Series, No:6, Haziran 2013 
. Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”, Ankara Üniversitesi Afrika 
Çalışmaları Dergisi Cilt:1, Sayı:2, Bahar 2012 
. David J. Francis, US Strategy in Africa: AFRICOM, Terrorism and and Security 
Challenges, Routledge Global Security Studies, New York, 2010 
. Jennifer G. Coke, Stephen Morrison, U.S. Africa Policy: Beyond the Bush Year: Critical Challenges fort he Oama Administration, CSIS, 2009 
. Justin Vaisse, P.D. Charles, Louis Balthaza, La Politique Etrangere des Etats-Unis: Fondement, Acteurs, Formulations, Sciences-Po Yayınları, 2003. 
. Lauren Ploch, Africa Command: U. S. Strategic Interests and the Role of the U. S. Military in Africa, Diane Yayınları, 2010 
. Mark B. Feldman, “The United States Foreign Sovereign Immunities Act of 1976 in Perspective: a Founder's View”, International and Comparative Law Quarterly, 35 
. Michael T. Klare, Blood and Oil: The Dangers and Consequences of America’s Growing Dependency on Imported Petroleum, Metropolitan Books, Newyork, 2004 
. Ömer Kurtbağ, Amerikan Yeni Sağı ve Dış Politikası, USAK Yayınları, Ankara, 2010 
. Stacy-Ann Elvy, “Towards a New Democratic Africa: The African Charter on 
Democracy, Elections and Governance”, Emory International Law Review, Cilt: 27, no:1, 
2013. 
. Stephen Gill, American Hegemony and the Trilateral Commission, CUP Archive, 1991 
. William Minter, “The US and the War in Angola”,Review of African Political Economy, 
Sayı:50 , Africa in a New World Order (Mart 1991), 
. “Attacks on US Embassies in Kenya and Tanzania”, 
. ABD Başkanı Barack Obama’nın Gana Parlamentosundaki Konuşması, URL: 
http://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-ghanaian-parliament 
(20.09.2014). 
. YALI resmi internet sayfası, URL: http://youngafricanleaders.state.gov/yali/ (20.09.2014). 
. Open Government Partnership web sitesi, URL: http://www.opengovpartnership.org/about 
(20.09.2014). 
. Extractive Industries Transparency Initiative, URL: http://eiti.org/extractive-industries-
transparency-initiative-0 (20.09.2014). 
. Partnership for Growth, URL: http://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2011/11/177887.htm 
(20.09.2014). 
. The New Alliance for Food Security and Nutrition, URL: http://feedthefuture.gov/lp/new-
alliance-food-security-and-nutrition (20.09.2014). 
. The United States and East African Community Announce Progress under Trade and 
Investment Partnership, URL: http://www.ustr.gov/about-us/press-office/press-
releases/2012/october/us-eac-announce-progress (20.09.2014). 
. U.S. trade in goods with Africa URL: http://www.census.gov/foreign-
trade/balance/c0013.html (20.09.2014). 
. David H. Shinn,”Africa China, the United States and Oil”, Center for Strategic& 
International Studies, URL: www.csis.org (20.09.2014). 
. “Chevron Invest $37bn In Africa In The Last 10Years”, URL: 
http://www.dailytimes.com.ng/article/chevron-invest-37bn-africa-last-10years 
(20.09.2014). 
. “ExxonMobil in Africa”, URL: http://www.exxonmobilafrica.com/ (20.09.2014) 
. David Zambeki, “North Africa”, URL: http://www.pbs.org/thewar/detail_5211.htm 
(20.09.2014). 
. Michael O'Hanlon, U.S. Military Intervention, Done Right Could Boost African stability, 
URL: http://articles.latimes.com/2014/feb/16/opinion/la-oe-ohanlon-troops-to-africa-
20140216 (20.09.2014) 
. Nick Turse, “US Military Averaging More Than a Mission a Day in Africa”, URL: 
http://www.truth-out.org/news/item/22738-us-military-averaging-more-than-a-mission-a-
day-in-africa (20.09.2014). 
. “Threats from Piracy off Coast of Somalia”, 
URL:http://www.state.gov/t/pm/ppa/piracy/c32661.htm (20.09.2014). 
. Nick Turse, “America’s Proxy Wars in Africa”, URL: 
http://www.thenation.com/article/178839/americas-proxy-wars-africa# (20.09.2014) 
. “Berlin II ? Vers un nouveau partage de l'Afrique”, 
URL:http://cadtm.org/IMG/article_PDF/article_a4157.pdf (20.09.2014) 
. “Sharpeville And After Suppression And Liberation In Southern Africa” URL: 
http://kora.matrix.msu.edu/files/50/304/32-130-DA3-84-al.sff.document.acoa001002.pdf 
(20.09.2014) 
. http://www.globalsecurity.org/security/ops/98emb.htm (20.09.2014) 
. AFRICOM resmi internet sayfası, URL: www.africom.mi (20.09.2014) 
URL: http://www.state.gov/t/pm/ppa/piracy/c32661.htm (20.09.2014) 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;


135 Bkz. “Berlin II ? Vers un nouveau partage de l'Afrique”, URL:
      http://cadtm.org/IMG/article_PDF/article_a4157.pdf (20.09.2014). 
136 Bkz. “Sharpeville And After Suppression And Liberation In Southern Africa” URL: 
      http://kora.matrix.msu.edu/files/50/304/32-130-DA3-84-al.sff.document.acoa001002.pdf (20.09.2014) 
137 Bkz. Buğra Sarı, “Amerikan Ulusal Çıkarları ve Afrika”, Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi Cilt:1, Sayı:2, Bahar 2012, s.99. 
138 Bkz. William Minter, “The US and the War in Angola”,Review of African Political Economy, Sayı:50 , Africa in a New World Order 
      (Mart 1991), s. 135-144. 
139 Bkz. Mark B. Feldman, “The United States Foreign Sovereign Immunities Act of 1976 in Perspective: a Founder's View”, International 
      and Comparative Law Quarterly, 35, s.302-319. 
140 Bkz. Stephen Gill, American Hegemony and the Trilateral Commission, CUP Archive, 1991, s.71. 
141 Bkz. Justin Vaisse, P.D. Charles, Louis Balthaza, La Politique Etrangere des Etats-Unis: Fondement, Acteurs, Formulations, 
      Sciences-Po Yay
142 Bkz. “Attacks on US Embassies in Kenya and Tanzania”, URL: 
      http://www.globalsecurity.org/security/ops/98emb.htm (20.09.2014). 
143 Bkz. Ömer Kurtbağ, Amerikan Yeni Sağı ve Dış Politikası, USAK Yayınları, Ankara, 2010, s.264. 
144 Bkz. Jennifer G. Coke, Stephen Morrison, U.S. Africa Policy: Beyond the Bush Year: Critical Challenges fort he Oama Administration, 
      CSIS, 2009, s.1-5. 
145 Bkz. Jennifer G. Coke, a.g.e., s.4. 
146 Bkz. ABD Başkanı Barack Obama’nın Gana Parlamentosundaki Konuşması, URL: 
      http://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-ghanaian-parliament (20.09.2014). 
147 Bkz YALI resmi internet sayfası, URL: http://youngafricanleaders.state.gov/yali/ (20.09.2014). 
148 Bkz. Stacy-Ann Elvy, “Towards a New Democratic Africa: The African Charter on Democracy, Elections and 
      Governance”, Emory International Law Review, Cilt: 27, no:1, 2013. 
149 Bkz. Open Government Partnership web sitesi, URL: 
      http://www.opengovpartnership.org/about (20.09.2014). 
150 Bkz. Extractive Industries Transparency Initiative, URL: 
      http://eiti.org/extractive-industries-transparency-initiative-0 (20.09.2014). 
151 Bkz. Partnership for Growth, URL: http://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2011/11/177887.htm (20.09.2014). 
152 Bkz. The New Alliance for Food Security and Nutrition, URL: 
      http://feedthefuture.gov/lp/new-alliance-food-security-and-nutrition (20.09.2014). 
153 Bkz. The United States and East African Community Announce Progress under Trade and Investment Partnership, URL: 
      http://www.ustr.gov/about-us/press-office/press-releases/2012/october/us-eac-announce-progress (20.09.2014). 
154 Bkz. U.S. trade in goods with Africa URL: 
      http://www.census.gov/foreign-trade/balance/c0013.html (20.09.2014). 
155 Bkz. David H. Shinn,”Africa China, the United States and Oil”, Center for Strategic& International Studies, URL: 
      www.csis.org (20.09.2014). 
156 Bkz. Michael T. Klare, Blood and Oil: The Dangers and Consequences of America’s Growing Dependency on Imported Petroleum, 
      Metropolitan Books, Newyork, 2004, s. 56-73. 
157 Bkz. Buğra Sarı, a.g.e. 
158 “Chevron Invest $37bn In Africa In The Last 10Years”, URL: 
      http://www.dailytimes.com.ng/article/chevron-invest-37bn-africa-last-10years (20.09.2014). 
159 Bkz. “ExxonMobil in Africa”, URL: 
      http://www.exxonmobilafrica.com/ (20.09.2014). 
160 Bkz. David J. Francis, US Strategy in Africa: AFRICOM, Terrorism and and Security Challenges, Routledge Global Security Studies, 
      New York, 2010, s.177. 
161 Bkz. David Zambeki, “North Africa”, URL: 
      http://www.pbs.org/thewar/detail_5211.htm (20.09.2014). 
162 Bkz. Michael O'Hanlon, U.S. Military Intervention, Done Right Could Boost African stability, URL: 
      http://articles.latimes.com/2014/feb/16/opinion/la-oe-ohanlon-troops-to-africa-20140216 (20.09.2014) 
163 Bkz. AFRICOM resmi internet sayfası, URL: 
      www.africom.mi (20.09.2014) 
164 Bkz. “Threats from Piracy off Coast of Somalia”, URL: 
      http://www.state.gov/t/pm/ppa/piracy/c32661.htm (20.09.2014). 
165 Bkz. “A Regional Policy That Drove Change The Billion Dollar Treasure Hunt”, NEPAD Stop Illegal Fishing Case Study Series, No:6, Haziran 2013. 
166 Bkz. Lauren Ploch, Africa Command: U. S. Strategic Interests and the Role of the U. S. Military in Africa, Diane Yayınları, 2010, s.17. 
167 Bkz. Nick Turse, “US Military Averaging More Than a Mission a Day in Africa”, URL: 
       http://www.truth-out.org/news/item/22738-us-military-averaging-more-than-a-mission-a-day-in-africa (20.09.2014). 
168 Bkz. Nick Turse, “America’s Proxy Wars in Africa”, URL: 
http://www.thenation.com/article/178839/americas-proxy-wars-africa# (20.09.2014) 


***

3 Haziran 2017 Cumartesi

Türkiye’nin Sahraaltı Afrika Politikası Dönüşümler ve Değişimler,


Türkiye’nin Sahraaltı Afrika Politikası Dönüşümler ve Değişimler



“ Dönüşüm Sürecindeki Sahra altı Afrika”  Başlıklı Kitap Yayımlandı












Ufuk TEPEBAŞ 
Basel Üniversitesi Afrika Çalışmaları Merkezi
Yayın Tarihi : 
28.10.2013


“Dönüşüm Sürecindeki Sahra altı Afrika” Başlıklı Kitap Yayımlandı


BM Genel Kurulu'nda 49 Üye ülke ile temsil edilen ve 850 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Sahra altı Afrika, günümüzde uluslararası kamuoyunda 
daha fazla dikkatle takip edilmektedir. Bölgenin stratejik açıdan taşıdığı önem, gelişmiş ve hızlı gelişmekte olan ülkelerin tamamına yakınının, bölgeye 
yönelik kapsamlı politikalar geliştirmesini beraberinde getirmektedir. Uluslararası ilişkilerde söz sahibi ülkelerin ve AB’nin başını çektiği önde gelen devletler 
arası oluşumların, Afrika ile periyodik olarak gerçekleştirilmekte oldukları Zirveler ve artan üst düzey ziyaret trafiği, her geçen gün bu kıtayı küresel rekabetin merkezine doğru taşımaktadır. Bilhassa enerji rezervlerinin tükenmekte olduğu dünyamızda, yeni keşiflerle birlikte rezervlerini arttıran Sahra altı Afrika, bu yönüyle dikkatleri üzerinde toplamaktadır.

Bir yanda dünyanın en az gelişmiş 48 ülkeden 33’üne ev sahipliği yapan Sahra altı Afrika, diğer yanda en hızlı gelişmekte olan ülkeleri bünyesinde 
barındırmaktadır. 2001-2010 döneminde dünyanın en hızlı büyüyen on ülkesinden altısı bu coğrafyada bulunurken, 2011-2015 dönemine ilişkin öngörülerde yedi ülkeye yer verilmektedir. Bu olumlu tablo karşısında “yoksulluk kıtanın değişmez kaderidir” şeklindeki katı anlayış, yerini umuda bırakmaktadır. 
The Economist dergisinin, 2000 yılının Mayıs ayındaki bir sayısında sömürge geçmişine, sosyo – ekonomik sorunlarına ve süregelen çatışmalara vurgu yaparak “Umutsuz Kıta” başlığı ile kapağına taşıdığı Afrika için 2011 yılının Aralık ayındaki sayısında “Umutlu Kıta: Afrika Yükselişte” başlığını kullanması, şüphesiz değişimin ve gelişimin bir sonucudur.

Afrika Kalkınma Bankası, kıtadaki ülkelerin gelecek elli yıl süresince büyük sıçramalar göstereceklerini, orta sınıfın güçleneceğini ve bunun sosyal yaşam 
üzerinde olumlu etki yapacağını bildirmektedir. Olumlu gelişmelere ve öngörülere istinaden Afrika’nın, 21. yüzyılın ikinci yarısında bugünkünden çok daha iyi bir konuma erişmesi kuvvetle muhtemeldir.

Üç ana bölümden oluşan çalışmada Sahra altı Afrika’daki bölgesel bütünleşme ve ekonomik dönüşüm süreci, yatırımlarda üst sıralarda bulunan ülkeler ve 
sektörler,  Nijerya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Somali, Sudan ve Güney Sudan gibi konumları ve yapıları itibariyle kıtadaki model ülkelerde yaşanmakta 
olan güvenlik sorunları ve Sahra altı Afrika ile Türkiye arasındaki çok boyutlu ilişkiler incelenmektedir.

Geniş bir kaynak ağından istifade edilerek hazırlanan çalışma, Türkiye’deki Afrika araştırmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

***

Sahra altı Afrika’nın Artan Önemi ve Türkiye

21.09.2007

   Etnik yapıları oldukça farklılık gösteren Sahra altı Afrika ülkeleri genel olarak Büyük Sahra Çölü’nün güneyindeki ülkeler olarak adlandırılmaktadırlar. 
Soğuk Savaş dönemindeki uluslararası sistemin etkisiyle her iki blokun yakın gözetiminde olan bölge ülkeleri, benimsemiş oldukları ideolojileri doğrultuların da ekonomik ve askeri yardımlarla desteklenmişlerdir. Ancak buna karşın her iki blok, kontrolünde bulundurduğu ülkeleri ve rejimleri korumak amacıyla bölgeye 
asker sevk ederken, bölgedeki istikrarsızlık artış göstermiştir.

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Sahra altı Afrika ülkelerine yapılan ekonomik yardımlarda önemli oranlarda azalmalar görülmüştür. Bunun yanında 
demokrasi arayışlarının güçlendiği çok sayıda bölge ülkesinde en az iki siyasi partinin katıldığı parlamento seçimleri gerçekleştirilmiştir. Bunun doğal bir 
sonucu olarak, güç kullanılarak gerçekleştirilen iktidar değişikliklerinin sayısında gözle görülür bir azalma olmuştur.

Demokratikleşme yolunda görülen olumlu gelişmelere rağmen, Sahra altı Afrika ülkelerinin önünde kat edilmesi gereken bir hayli mesafe bulunmaktadır. 
Ancak söz konusu gelişmelerin de umut verici olduğu bir gerçektir. Buna karşın, siyasi ve ekonomik sorunlar, ülkedeki sosyal sorunlardaki artışı beraberinde 
getirmektedir.

1990’lı yılların sonlarından itibaren kıtaya yönelik ilginin yeniden arttığını gözlemlemek mümkündür. Böylece üretilen çeşitli hammaddeler, bazı bölge 
ülkelerinde bulunan zengin petrol ve maden yatakları, Sahra altı Afrika’nın stratejik öneminin artmasını sağlamaktadır. Bunun doğal bir neticesi olarak 
Sahra altı Afrika, başta son dönemdeki atılımı göz önünde bulundurulduğunda Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere ABD, AB, Rusya, Japonya ve Hindistan 
gibi birçok ülkenin ilgi alanı haline gelmiştir.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2000 yılında başlattığı ve sonuncusu Kasım 2006 yılında Pekin’de gerçekleştirilen “Çin H. C.- Afrika Forumu” her üç yılda bir 
tekrarlanmaktadır. Çin H. C. ile Afrika arasında istikrarlı olarak yüksek artışlar gösteren ve günümüzde yıllık 40 milyar doların üzerinde olan karşılıklı ticaret 
hacminin 2010 yılına kadar 100 milyar dolara çıkartılması amaçlanmaktadır. Afrika Forumları ve son dönemde yaşanan gelişmeler, Çin H. C.’nin kıtaya 
verdiği önemi açıkça ortaya koymaktadır.

AB ise Portekiz’in dönem başkanlığında ve ev sahipliğinde önümüzdeki Aralık ayında 2. Avrupa Birliği- Afrika Zirvesi’ni gerçekleştirmeyi planlamaktadır. 
İlk Zirve’nin 2000 yılında icra edildiği göz önünde bulundurulduğunda, Afrika’nın yeniden AB nezdinde önem kazanmaya başladığı görülmektedir. 
ABD ve Rusya’nın da Afrika konusundaki gelişmeleri yakından izledikleri görülmektedir. Ancak önemli bir hususu da gözden kaçırmamak gerekir ki; Afrika’nın dünya ticaretindeki payını %1 oranında arttırması durumunda, kıtanın elde edeceği kazancın, kıtaya yıllık olarak yapılan hibelerin yaklaşık yedi katı tutarında olacağı tahmin edilmektedir. Söz konusu durum, Afrika’nın kalkınma yardımlarından ziyade, dünya ticaretindeki payını arttırabilmesinin önemini daha net olarak ortaya koymaktadır.
Tüm dünyanın geleceği, ekonomik istikrarı ve büyümesi açısından önem arz eden Afrika’nın Türkiye açısından da önemi gün geçtikçe artmakta, kıtayla 
karşılıklı siyasal ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gerekmektedir.

Tarihsel açıdan karşılıklı ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürgeci bir gelene sahip olmaması ve Afrika kıtasındaki 
ülkelerin bağımsızlık süreçlerine vermiş olduğu destek nedeniyle bu çerçeveden bakıldığında, söz konusu bölge ülkelerinin, Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarının 
da olumlu yönde olmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması, Müslüman Afrikalıların, Türkiye’ye sempati duymasına, aynı 
zamanda laik devlet yapısından ötürü de Afrikalı Hıristiyanların olumlu duygular beslemesine neden olmaktadır.

1998 yılında T. C. Dışişleri Bakanlığı’nın önde gelen Büyükelçilerinin sunmuş oldukları “Afrika’ya Açılım Planı” ve ardından 2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesi, Türkiye’nin yakın dönemde izlemiş olduğu çok taraflı politikaların önemli bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Yine bu dönemde T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, 2003 yılında “Afrika ile Ticari ve Ekonomik İlişkilerin Arttırılmasına Yönelik Strateji’yi uygulamaya 
koymuştur. Söz konusu strateji çerçevesinde bölgedeki yoksulluğun önlenmesine katkıda bulunulması, sürdürülebilir kalkınmanın yakalanması amaçlanmaktadır. 

Bu çabaların bir sonucu olarak Türkiye ile Afrika arasındaki ticaret hacminin geçtiğimiz yıl 10 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Sahra altı Afrika ülkeleriyle ticaretteki artış oranının ise kıtanın geneliyle kıyaslandığında daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir.

Ayrıca TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı), gıda yardımları, teknik kalkınma projeleri ve bölgedeki temsilcilikleriyle Afrika’da önemli bir görev üstlenmekte dir. Bu girişimlerin ve çabaların sonucunda Türkiye, 12 Nisan 2005 tarihinde Afrika Birliği’nde gözlemci ülke statüsü kazanmıştır.   
Son dönemdeki bu olumlu hava, orta ve uzun vadede karşılıklı ilişkilerin gelişimi açısından umut vermektedir.      

http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/692/sahra_alti_afrikanin_artan_onemi_ve_turkiye


***