Türkiye’nin Sahraaltı Afrika Politikası Dönüşümler ve Değişimler
“ Dönüşüm Sürecindeki Sahra altı Afrika” Başlıklı Kitap Yayımlandı
Ufuk TEPEBAŞ
Basel Üniversitesi Afrika Çalışmaları Merkezi
Yayın Tarihi :
28.10.2013
“Dönüşüm Sürecindeki Sahra altı Afrika” Başlıklı Kitap Yayımlandı
BM Genel Kurulu'nda 49 Üye ülke ile temsil edilen ve 850 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Sahra altı Afrika, günümüzde uluslararası kamuoyunda
daha fazla dikkatle takip edilmektedir. Bölgenin stratejik açıdan taşıdığı önem, gelişmiş ve hızlı gelişmekte olan ülkelerin tamamına yakınının, bölgeye
yönelik kapsamlı politikalar geliştirmesini beraberinde getirmektedir. Uluslararası ilişkilerde söz sahibi ülkelerin ve AB’nin başını çektiği önde gelen devletler
arası oluşumların, Afrika ile periyodik olarak gerçekleştirilmekte oldukları Zirveler ve artan üst düzey ziyaret trafiği, her geçen gün bu kıtayı küresel rekabetin merkezine doğru taşımaktadır. Bilhassa enerji rezervlerinin tükenmekte olduğu dünyamızda, yeni keşiflerle birlikte rezervlerini arttıran Sahra altı Afrika, bu yönüyle dikkatleri üzerinde toplamaktadır.
Bir yanda dünyanın en az gelişmiş 48 ülkeden 33’üne ev sahipliği yapan Sahra altı Afrika, diğer yanda en hızlı gelişmekte olan ülkeleri bünyesinde
barındırmaktadır. 2001-2010 döneminde dünyanın en hızlı büyüyen on ülkesinden altısı bu coğrafyada bulunurken, 2011-2015 dönemine ilişkin öngörülerde yedi ülkeye yer verilmektedir. Bu olumlu tablo karşısında “yoksulluk kıtanın değişmez kaderidir” şeklindeki katı anlayış, yerini umuda bırakmaktadır.
The Economist dergisinin, 2000 yılının Mayıs ayındaki bir sayısında sömürge geçmişine, sosyo – ekonomik sorunlarına ve süregelen çatışmalara vurgu yaparak “Umutsuz Kıta” başlığı ile kapağına taşıdığı Afrika için 2011 yılının Aralık ayındaki sayısında “Umutlu Kıta: Afrika Yükselişte” başlığını kullanması, şüphesiz değişimin ve gelişimin bir sonucudur.
Afrika Kalkınma Bankası, kıtadaki ülkelerin gelecek elli yıl süresince büyük sıçramalar göstereceklerini, orta sınıfın güçleneceğini ve bunun sosyal yaşam
üzerinde olumlu etki yapacağını bildirmektedir. Olumlu gelişmelere ve öngörülere istinaden Afrika’nın, 21. yüzyılın ikinci yarısında bugünkünden çok daha iyi bir konuma erişmesi kuvvetle muhtemeldir.
Üç ana bölümden oluşan çalışmada Sahra altı Afrika’daki bölgesel bütünleşme ve ekonomik dönüşüm süreci, yatırımlarda üst sıralarda bulunan ülkeler ve
sektörler, Nijerya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Somali, Sudan ve Güney Sudan gibi konumları ve yapıları itibariyle kıtadaki model ülkelerde yaşanmakta
olan güvenlik sorunları ve Sahra altı Afrika ile Türkiye arasındaki çok boyutlu ilişkiler incelenmektedir.
Geniş bir kaynak ağından istifade edilerek hazırlanan çalışma, Türkiye’deki Afrika araştırmalarına katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
***
Sahra altı Afrika’nın Artan Önemi ve Türkiye
21.09.2007
Etnik yapıları oldukça farklılık gösteren Sahra altı Afrika ülkeleri genel olarak Büyük Sahra Çölü’nün güneyindeki ülkeler olarak adlandırılmaktadırlar.
Soğuk Savaş dönemindeki uluslararası sistemin etkisiyle her iki blokun yakın gözetiminde olan bölge ülkeleri, benimsemiş oldukları ideolojileri doğrultuların da ekonomik ve askeri yardımlarla desteklenmişlerdir. Ancak buna karşın her iki blok, kontrolünde bulundurduğu ülkeleri ve rejimleri korumak amacıyla bölgeye
asker sevk ederken, bölgedeki istikrarsızlık artış göstermiştir.
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Sahra altı Afrika ülkelerine yapılan ekonomik yardımlarda önemli oranlarda azalmalar görülmüştür. Bunun yanında
demokrasi arayışlarının güçlendiği çok sayıda bölge ülkesinde en az iki siyasi partinin katıldığı parlamento seçimleri gerçekleştirilmiştir. Bunun doğal bir
sonucu olarak, güç kullanılarak gerçekleştirilen iktidar değişikliklerinin sayısında gözle görülür bir azalma olmuştur.
Demokratikleşme yolunda görülen olumlu gelişmelere rağmen, Sahra altı Afrika ülkelerinin önünde kat edilmesi gereken bir hayli mesafe bulunmaktadır.
Ancak söz konusu gelişmelerin de umut verici olduğu bir gerçektir. Buna karşın, siyasi ve ekonomik sorunlar, ülkedeki sosyal sorunlardaki artışı beraberinde
getirmektedir.
1990’lı yılların sonlarından itibaren kıtaya yönelik ilginin yeniden arttığını gözlemlemek mümkündür. Böylece üretilen çeşitli hammaddeler, bazı bölge
ülkelerinde bulunan zengin petrol ve maden yatakları, Sahra altı Afrika’nın stratejik öneminin artmasını sağlamaktadır. Bunun doğal bir neticesi olarak
Sahra altı Afrika, başta son dönemdeki atılımı göz önünde bulundurulduğunda Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere ABD, AB, Rusya, Japonya ve Hindistan
gibi birçok ülkenin ilgi alanı haline gelmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2000 yılında başlattığı ve sonuncusu Kasım 2006 yılında Pekin’de gerçekleştirilen “Çin H. C.- Afrika Forumu” her üç yılda bir
tekrarlanmaktadır. Çin H. C. ile Afrika arasında istikrarlı olarak yüksek artışlar gösteren ve günümüzde yıllık 40 milyar doların üzerinde olan karşılıklı ticaret
hacminin 2010 yılına kadar 100 milyar dolara çıkartılması amaçlanmaktadır. Afrika Forumları ve son dönemde yaşanan gelişmeler, Çin H. C.’nin kıtaya
verdiği önemi açıkça ortaya koymaktadır.
AB ise Portekiz’in dönem başkanlığında ve ev sahipliğinde önümüzdeki Aralık ayında 2. Avrupa Birliği- Afrika Zirvesi’ni gerçekleştirmeyi planlamaktadır.
İlk Zirve’nin 2000 yılında icra edildiği göz önünde bulundurulduğunda, Afrika’nın yeniden AB nezdinde önem kazanmaya başladığı görülmektedir.
ABD ve Rusya’nın da Afrika konusundaki gelişmeleri yakından izledikleri görülmektedir. Ancak önemli bir hususu da gözden kaçırmamak gerekir ki; Afrika’nın dünya ticaretindeki payını %1 oranında arttırması durumunda, kıtanın elde edeceği kazancın, kıtaya yıllık olarak yapılan hibelerin yaklaşık yedi katı tutarında olacağı tahmin edilmektedir. Söz konusu durum, Afrika’nın kalkınma yardımlarından ziyade, dünya ticaretindeki payını arttırabilmesinin önemini daha net olarak ortaya koymaktadır.
Tüm dünyanın geleceği, ekonomik istikrarı ve büyümesi açısından önem arz eden Afrika’nın Türkiye açısından da önemi gün geçtikçe artmakta, kıtayla
karşılıklı siyasal ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Tarihsel açıdan karşılıklı ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürgeci bir gelene sahip olmaması ve Afrika kıtasındaki
ülkelerin bağımsızlık süreçlerine vermiş olduğu destek nedeniyle bu çerçeveden bakıldığında, söz konusu bölge ülkelerinin, Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarının
da olumlu yönde olmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması, Müslüman Afrikalıların, Türkiye’ye sempati duymasına, aynı
zamanda laik devlet yapısından ötürü de Afrikalı Hıristiyanların olumlu duygular beslemesine neden olmaktadır.
1998 yılında T. C. Dışişleri Bakanlığı’nın önde gelen Büyükelçilerinin sunmuş oldukları “Afrika’ya Açılım Planı” ve ardından 2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesi, Türkiye’nin yakın dönemde izlemiş olduğu çok taraflı politikaların önemli bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Yine bu dönemde T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, 2003 yılında “Afrika ile Ticari ve Ekonomik İlişkilerin Arttırılmasına Yönelik Strateji’yi uygulamaya
koymuştur. Söz konusu strateji çerçevesinde bölgedeki yoksulluğun önlenmesine katkıda bulunulması, sürdürülebilir kalkınmanın yakalanması amaçlanmaktadır.
Bu çabaların bir sonucu olarak Türkiye ile Afrika arasındaki ticaret hacminin geçtiğimiz yıl 10 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Sahra altı Afrika ülkeleriyle ticaretteki artış oranının ise kıtanın geneliyle kıyaslandığında daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir.
Ayrıca TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı), gıda yardımları, teknik kalkınma projeleri ve bölgedeki temsilcilikleriyle Afrika’da önemli bir görev üstlenmekte dir. Bu girişimlerin ve çabaların sonucunda Türkiye, 12 Nisan 2005 tarihinde Afrika Birliği’nde gözlemci ülke statüsü kazanmıştır.
Son dönemdeki bu olumlu hava, orta ve uzun vadede karşılıklı ilişkilerin gelişimi açısından umut vermektedir.
http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/692/sahra_alti_afrikanin_artan_onemi_ve_turkiye
***