dönem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dönem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2016 Perşembe

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 13




28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 13



ÖZAL SONRASI KARMAŞASI - AÇIKLAMALAR

(1) Şu modası geçmiş SAĞ-SOL tanımı hala anlamsız bir şekilde kullanılmak ta...Bu yüzden de Ecevit'in partisi DSP " Solcu " bir parti olarak değerlendirilmekte...

Bir defa SOL'dan kastedilen ANTİ-KAPİTALİST, DEVLETÇİ bir parti ise; bugün TÜRKİYE'de böyle bir parti yok!.. Çünkü programlarında 6 OK olmasına rağmen, ne SHP, ne CHP, ne de DSP "serbest pazar" ve "özelleştirme" faaliyetlerine karşı çıkmıyorlar!.. Aslında hiç birinin Menderes'in 6 OK'lu DP'sinden farkı yok. 

Bunların hepsi için "devletçilik"; sadece DEVLET kurumlarına kendi yandaşlarını doldurmaktan, DEVLET ihalelerini yakınlarına vermekten, DEVLET MALI yemekten ibaret!

Ama o dönemde DSP'yi ötekilerden ayıran bir yan vardı...O da zaman zaman, Ecevit'in aklı başında olduğu anlarda DIŞ TÜRKLER'den yana çıkması, KIBRIS, ÇEKİK GÜÇ, BOSNA, ERMENİSTAN, IRAK, KÜRTÇÜLÜK konularında diğerlerinden daha TÜRKÇÜ, daha BATI'YA DİRENEN bir politika sergilemesiydi!.. Daha doğrusu bunu 1993’e kadar yapıyordu... Sonradan o da unuttu ya, neyse!!..

Bizce SOSYALİZM " Solculuk " ise, hiç biri SOLCU değil!.. Hepsi Sağ!.. MİLLİYETÇİLİK " Sağcılık " ise, MHP, BBP ve DSP sağ!.. 
Diğerleri Renksiz!..
ANTİ-EMPERYALİST olmak " Sol " ise, DSP, BBP ve RP Solcu!.. Daha doğrusu 1997'den önce öyle idiler... Şimdi hepsi Amerikan ve Batı uşağı!..

Gördüğünüz gibi, bu tanımlar ile işin içinden çıkmak mümkün olmadığı gibi, bu partilerden iki tanesinin bile yanyana gelmesi, birleşmesi mümkün değil!..

Ne var ki, silinip yok olma tehlikesi ve menfaat hırsı bir süre sonra SHP ile CHP'yi tekrar birleştirdi. Tek değişiklik, KARAÇALI'nın gidip, ablak suratlı HİZİPÇİ BAYKAL'ın gelmesi oldu.

Haa, " Bu partilerden hangisi ATATÜRKÇÜ ? " diye sorarsanız, ona cevabımız şaşırtıcı gelebilir... Bizce hiç biri gerçek ATATÜRKÇÜ değil, ama BATI'ya direnen, TEKNOLOJİK GELİŞMELER'i en iyi kullanan, DIŞ SİYASET'i DOĞU'ya açık olan, ve BORÇLANMA'dan kaçan, DENK BÜTÇE'yi savunan REFAH PARTİSİ; ATATÜRKÇÜ ESASLAR'a en yakın olanıydı, 1997'de devrilene kadar!.. Belki ACI, ama GERÇEK!..

(2) Bizde aydınlar bir tuhaftır...Eskiden hem SOLCU, hem BATICI idiler!.. Halbuki, bu ikisinin bir arada olması mümkün değildi. Çünkü SOSYALİZM-KOMÜNİZM, BATI EMPERYALİST-KAPİTALİST-HIRİSTİYAN zihniyetine karşı ATEİST, ANTİ-EMPERYALİST ve tabii DEVLETÇİ idi!.. Yani hem BATICI hem SOLCU olmak; hem FENERBAHÇELİ hem BEŞİKTAŞLI olmaktan zordu! Hem KADIN hem ERKEK olmak gibi imkansızdı!..Çünkü SOSYALİST ülkelerin adı bile DOĞU BLOĞU idi!.. LİBYA, IRAK, SURİYE, SOMALİ, YEMEN, hatta 1980'lere kadar MISIR gibi MÜSLÜMAN ülkeler bu bloğa yakın ülkelerdi. Ama bizim "solcu"ların onlarla bir alâkası yoktu. Onlar hem BATICI, hem AMERİKA'ya karşı, hem RUS yanlısı olabiliyorlardı da, MÜSLÜMANLAR ile bir alakaları yoktu. TÜRKÇÜ bile değildiler, ama "atatürkçü" geçinirlerdi.

Sonra SOSYALİZM'in modası geçti. Dünyada DİN'e karşı ilgi arttı. Bütün eski DOĞU BLOĞU'nda kiliseler, camiler açıldı. YELTSİN bile cumhurbaşkanı seçildiğinde İncil'e el basarak yemin etti. Ama bizim MEDYA ve sözde "aydın"larda DİN düşmanlığı arttı. Daha doğrusu başka dinlere hoşgörüleri arttı da, nedense İSLAM'a saldırmaya başladılar. DEVLETÇİLİK şöyle dursun, DEVLET DÜŞMANI kesildiler. BATICILIK Avrupa hayranlığı iken, bir de AMERİKANCI oldular. RUS sempatisi öldü!..Ha, bir de hızlı KÜRTÇÜ kesildiler. "Kürtler de insan, mozayik ülke, Kürtler'e eşitlik, siyasi çözüm" gibi ifadeler en "tarafsız" yazarlarda bile duyulmaya başladı. İSMAİL BEŞİKÇİ, YALÇIN KÜÇÜK gibileri ise KÜRTÇÜLÜK propogandası ile "adam" sayılmaya başladılar.

Bir de DİN'e, İSLAM'a söverek şöhret olanlar çıktı. İLHAN ARSEL, TARIK DURSUN, AZİZ NESİN gibileri SELMAN RÜŞTİ'ye özenip şöhret olmaya çalıştılar.

(3) 1991'den bu yana seçim sonuçları incelenirse bu açıkça görülür. TÜRKÇÜ, İSLAMCI ve BATI'YA KARŞI politika izleyen MHP, BBP, DSP ve RP'nin toplam oyları gittikçe artmış, BATI EĞİLİMLİ ANAP, DYP, CHP'nin toplam oyları ise sürekli düşmüştür. Bir kıyaslama yapmak gerekirse 1991'de TÜRKÇÜ grup %40, BATICI grup %60 iken; 1995 yılında bu oran %50-50 haline gelmiştir.

Gelecek için bir tavsiyede bulunalım: Bundan sonra TÜRKİYE'de BATICI partilere ekmek yoktur!..Gittikçe küçülmeye, yok olmaya mahkumdurlar. Umarız ki, başta Çiller olmak üzere uyanırlar. Zaten Çiller büyük ümitlerle girdiği Gümrük Birliği'nden umduğunu bulamayınca, AB için "Hıristiyan Klubü" demek durumunda kaldı.

(4) Şu bizim MEDYA ve "aydın" takımı çok enteresandır... SURİYE uçağımızı düşürdü, üzerinde durmadılar. FRANSIZ YÜZBAŞI, densizlik edip KAYMAKAM'ımızı tokatladı, geçiştirdiler... Tatbikat yaparken AMERİKALI denizciler gemimize füze atıp batırdı, subaylarımızı öldürdü, "kazadır" dediler... BATILI devletler, İMF, ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ müfettiş gönderip hakaret etti, hapishaneleri, MALİYE'yi teftiş etti, ses çıkarmadılar... AVRUPA KONSEYİ ikide birde aleyhimize karar aldı, "Kürtler'e toprak verin" diye, duymamazlıktan geldiler...İSTANBUL'a gavur bayrağı diktiler, çıt yok.... Butros Gali FEDERE DEVLET dedi, şöyle bir geçiştirdiler. (Haziran,1996)

Ama ne zamanki KADDAFİ " TÜRKİYE işgal altındadır, TARİH'ini, İLAHİ MİSYON'unu unuttu," dedi; kıyametler koptu!.. Birden TÜRKİYE'nin " Bağımsız " olduğu hatırlandı, " haysiyet, şeref "ten bahsedilmeye, "bize kimse karışamaz" denmeye başlandı!..(Ekim,1996)

Biraz müstehcen ama, tam buraya oturan bir kıssa vardır. Anlatalım:

Hükümdarın birinin kervanları devamlı olarak HARAMİLER tarafından soyuluyormuş. Ne yapsa, ne tedbir alsa başa çıkamıyormuş... Demişler ki, "Falanca yerde BABAYİĞİT, KABADAYI biri vardır, tek başına bütün haramilerin hakkından gelir!".. Hükümdar adamı çağırtmış, hakikaten kalıp kıyafet yerinde, taşı sıksa suyunu çıkarır cinsten bir KABADAYI... "Becerebilir misin?" diye sormuş, adam, "Hiç şüpheniz olmasın!" demiş...

Kervan hazırlanmış, adamla birlikte yola koyulmuş...Bir süre sonra haramiler gene saldırmış!.. Kervanbaşı hemen koşup bizim KABADAYI muhafıza gelmiş, "Aman ağam, saldırıyorlar!" demiş, adamın kılı bile kıpırdamamış!.. Haramiler kervanı her zamankinden daha kolay, bir güzel soymuşlar, Sonra neden böyle muhafızsız olduğunu sormuşlar. KABADAYI gene hareketsiz!..Kervanbaşı anlatmış. "Şu herif ben haramilere tek başıma yeterim, dedi, hükümdar da inandı, ondan muhafız vermedi," demiş...

Haramilerin reisi bunu duyunca sinirlenmiş, "Yaa öyle mi?.. Erkeklik taslarsın ha?.. Düzün ulan şu herifi!" diye emir vermiş... Haramiler yatırmışlar KABADAYI'yı, başlamışlar sıradan geçmeye!... Adam da gene "çıt" yok!.. Bir, üç, beş, on... Yok, adam sâkin!.. Yirmi, otuz... gene ses yok!... Derken Reis seslenmiş, "Amma dayandın ha, karı bozuntusu!.. Şu da düzünce tam 40 kişi olacak!"...

Bizim KABADAYI bu sözü duyunca, birden silkinmiş, "Ne!.. Kırk kişi mi oldu?" deyip yeri göğü inleten bir nara atmış, oradan bir kılıç kapıp girişmiş haramilere!.. Bir girişmiş, adam kalmamış karşısında!.. Hepsini temizleyip kervanı kurtarmış, sağ salim gidecekleri yere ulaşmışlar...

Dönüşte Hükümdar olayı dinlemiş, adama parasını verip "Tamam!.. Güle güle!" demiş... Bizim KABADAYI şaşırmış, "Ama niye Hükümdarım, kervanı kurtarmadım mı?" diye hayretle sormuş... Hükümdar gülerek cevap vermiş: "Kurtarmasına kurtardın da, ben her seferinde seni düzecek 40 KİŞİ nereden bulayım!"

İşte bizim MEDYA ve "aydın"lara da galiba KADDAFİ 40. kişi gibi geldi! Üstelik onlar, HARAMİLER'e kılıç çekmediler daha!

(5) Başımızdakiler ancak 1996'da bir "30 milyar zarar" dan söz etmeye başladılar. Bu yıllık 6 milyar dolarlık bir kayıp demektir. Ama TÜRKİYE'nin uğradığı zarar bundan çok büyüktür. Sığınmacıların tahrip ettiği ormanlar, verdikleri zarar, onlara yapılan masraflar, onlarla birlikte artan terör dolayısiyle uğranan kayıplar, terörü önlemek için yapılan masraflar, tesisleri ve kişileri korumak için alınan tedbirler, şehit ve yaralılara ödenen tazminatlar, ölenlerin can bedeli, petrol hattının eskimesi, IRAK TÜRKMENLERİ'nin çektiği sıkıntılar, ticaret kaybı, iş kaybı, dış itibarın sarsılması, bizim hesabımıza göre 2003 yılına kadar en az 200 milyar dolarlık bir zarara yol açmıştır.

Bu zararı mutlaka BATI AVRUPA, AMERİKA ve JAPONYA'nın ödemesi gerekir!.. Çünkü IRAK-AMERİKA savaşından onlar kârlı çıkmışlardır. IRAK'a uygulanan ambargoda onların menfaati vardır.

Bizim teklifimiz şudur: PETROL BORU HATTI'nın açılması ve IRAK'a AMBARGO ve BASKI'nın kalkması, yani KUZEY IRAK'ta IRAK HÜKÜMETİ'nin hakim olması kaydıyla bu 200 milyar dolar BATI tarafından 10 yıl süreyle 20 milyar BORÇ SİLİNMESİ şeklinde tazmin edilmelidir!

Eğer AMBARGO kalkmaz ise, TÜRKİYE zarara girmeye devam edeceğinden, BATI her yıl 30 milyar dolar borç silmelidir!

ABD'li yöneticilerin yüzsüzlük edip "Zararınızın sebebi SADDAM'dır" demelerine izin verilmemelidir. BATI bizim taleplerimizi karşılamadığı takdirde, TÜRKİYE hem NATO, hem AVRUPA BİRLİĞİ, hem de BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'e karşı olan taahhütlerini askıya aldığını, katkısını gittikçe azaltacağını ve kendi başının çaresine bakacağını açıklamalıdır.

BATI'dan uzaklaşırsak, batarmışız!.. Kendimizi BATI'nın kucağına bıraktık ta, ne oldu?.. Şu anda bütçemizin 3 katı dış borcumuz, bir katı kadar da iç borcumuz var. Yani İFLAS etmiş durumdayız!.. BATI kurtarıcı olsa, bizi 50 yılda kurtarırdı, şimdiki gibi batırmazdı!



http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata37d.html

***

2 Mart 2016 Çarşamba

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİLİ DÖNEMDEN ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ BÖLÜM 2



TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİLİ DÖNEMDEN ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTE CHP’NİN YÖNETEMİ ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER (1938-1950) BÖLÜM 2


Demokratiklesme hareketleri içinde “ Üniversiteler Kanunu Tasarısı ” da yer alır. Buna göre üniversiteler, her türlü görevlerinde “özerk” olacak ve ögretim elemanlarını, belli kurallara ve haklarla yetisip çalısmalarını saglayarak görevlendirecektir. 10 Haziran 1946 tarihinde Mecliste görüsülmeye baslanan Üniversiteler Yasası Mecliste kabul edilerek yürürlüge girer (Düstur7:1229-1240). Demokratik bir ülke yönetimine geçilmesi için mutlaka bilimsel çalısmaların yapıldıgı üniversitelerin de özerklige kavusması bir zorunluluk teskil eder. Zira totaliter ve antidemokratik ülkelerin yalnızca üniversiteleri özerk yapmayarak hükümeti tekelinde tutma karakterleridir. Bu çizgiden hızla uzaklasmak gerektigine göre en kısa zamanda üniversitelere özerklik verilmelidir ve nitekim de öyle olur; “ Üniversiteler; fakültelerden, enstitü okul ve bilimsel kurumlardan olusmuş özerkligi ve tüzel kisiligi olan yüksek bilim, arastırma ve ögretim birlikleridir. Her üniversitenin genel özerkligi ve tüzel kisiligi içinde o 
üniversiteyi olusturan fakülteler de bu kanun hükümlerine göre ayrı ayrı bilim ve yönetim özerkligine ve tüzel kisilige sahiptirler.” 

Demokrasilerle bagdasmayan sıkıyönetim uygulaması da 22 Aralık 1947 tarihinde uygulamadan kaldırılmıs, Sıkıyönetim Mahkemelerinde bulunan davalar ve dosyalar bagımsız mahkemeler devredilmistir. DP’nin seçim propagandaları ve parti çalısmalarını kısıtlayıcı kararın stanbul’da da kalkmış olması demokratik hareket içinde çok önemli bir yer tutmustur (Talas, 1992: 31,60-62; TBMM Zabıt Ceridesi,1947:240). 

CHP, DP’nin kurulması ve isçilerin DP’ye ilgi göstermeleri karsısında hemen harekete geçerek isçileri kendi partisine çekmek istemistir. Esasen CHP 16 Aralık 1946’da birçok isçi sendikasını kapatmış ve yöneticilerini tutuklatmısken DP faktörü ile 1947 tarihinden itibaren kendi partisine yakın isçi sendikalarını kurdurtmaya girismistir. Bu amaçla parti örgütü içinde ve Genel Sekreterlige baglı “ sçi Bürosu” kurulmustur. Hatta CHP isçi sendikalarına maddi yardım dahi yapmıstır. Bu dönemde CHP sendikalasmada TSEKP’nin (Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi) örgütlenme semasından faydalanarak isçilere yönelik “Sendika” ve “Hürbirlik” gazetelerinin çıkarılmasını saglamıstır. Böylece sendikalar siyasete bulasmış ve bundan sonra da onların gölgesinden ayrılamamıstır (Güzel, 1998: 158-167; Toksöz,1983:372-379; Yücetürk,1972:154). 

1946 tarihinden beri yapılmakta olan baska bir anti-demokratik uygulama da “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu”nun 18. maddesinde bulunmaktaydı. 
18.maddenin kaldırılması 20 Subat 1948 günlü ve 5188 sayılı Yasa ile mümkün olmustur. Bu madde hakkında görüslerini 21 Mart 1947 günü Adana Menderes “...Vatandas, Polis tarafından hiç sebep göstermeye hacet kalmaksızın günlerce nezaret altına alınabilirse...böyle bir memlekette vatandaş hak ve hürriyetleri asla saglama baglanmış sayılamadı...” olarak belirtmistir (Tökin, 1965: 638-640). 

İsmet İnönü’nün Ekim 1946 tarihinde Antakya’da seçim propaganda konusmasında “…Bütün siyasi ve askeri hayatımdaki vazifelerin hiç birini 
itibar almadan diyebilirim ki, öldügüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacagım. Bunlardan biri köy okulları, digeri de müteaddit partilerdir. Sunu ilave edeyim ki, yakın arkadaslarım tarafından kurulan Demokratik Parti, memlekette bugün taazzuu etmiş ve tutunmustur…” seklinde yapmış oldugu konusma ile artık çok partili döneme geçilmesinin kaçınılmaz oldugu ve bunu nönü’nün kendisinin gerçeklestirdigi, bu nedenle de oyların kendilerine gelmesi gerektigini düsünmektedir (Aydemir,1969:474). 

10 Mayıs 1946 tarihinde yapılan belediye seçimlerini Demokrat Parti CHP’nin erken genel seçim kararı nedeni ile boykot etmiş ve seçimlere katılmamıstır. Bu nedenle bu seçimler tek parti ile yapıldıgı için demokratiklik niteligi kazanamamıstır. nönü seçimlerden önce DP’nin boykotu karsısında yapmış 
oldugu konusmada “...Son zamanlarda bazı devletlerde seçime istirak etmeme taktigi görülmüstür. Bunun manası yabancı devletlere karsı memleketin iç idaresini itham etmektir. Kendi iç idaremizi yabancı devletlere karsı kötülemek tesebbüsünü Türkiye denen devlette vatandasların hoş görmeyeceklerine eminim...” seklinde bir elestiri getirmistir (Toker, 1990b: 105; nönü,1987:184-200). 

1947 yılında muhalefetin Peker hükümetine elestirilerinin artması sonucu Peker, birtakım önlemler alma yoluna gitmis, muhalefet ile hükümet bir çıkmaza sürüklenmistir. Esasen bu çatısmanın nedeni DP’nin stanbul’da yapılan ara seçimlere katılmaması olmustur. Ara seçime katılımın az olması ve seçimin demokratik olmaması CHP Hükümeti’ne dış basından elestiri getirmistir. Aradaki çatısmayı durdurmak amacıyla Celal Bayar ile İnönü’nün baş basa görüsmeleri sonunda görüsme konularını nönü 11 Temmuz 1947 tarihinde radyodan okumuş ve bu tarihe “12 Temmuz Beyannamesi” olarak geçmistir. Bu beyannamede nönü DP’yi savunarak Peker’e karsı çıkmıs, kendisini partiler üstü konumda tutarak “...Devlet reisi olarak, kendimi her iki partiye karsı müsavi derecede vazifeli görüyorum...ihtilalci bir tesekkül degil bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalısan muhalif partinin, iktidar partisi sartları içinde çalısmasını temin etmek sarttır...Muhalefet teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır.  İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden müsterih bulunacaktır.” demistir. İnönü’nün bu hareketi Cumhurbaskanı olarak ilk defa demokratik çizgide gerçeklesmistir (Uran,1959: 470; Koçak, 1986b:141-153; Aydemir,1969: 459; Turan,2000: 295). 

31 Temmuz 1922 tarihinde kurulan “ stiklal Mahkemeleri” 4 Kasım 1948’de 5384 Sayılı Kanunla CHP tarafından yürürlükten kaldırılmıstır. Yine aynı yıl 2 Temmuz’da yeni bir Seçim Kanunu müzakereleri baslatılmıs, 30 Haziran 1949 tarihinde kanun tasarısını olusturan komisyon “Ali Tamirat”ı kabul etmistir. Bu yeni Seçim Kanunu Tasarısı tamamlanarak 16 Subat 1950 tarihinde 5545 Sayılı Kanunla Meclisten geçirilerek yürürlüge konmustur. Buna göre seçim tek dereceli, genel, esit ve gizli oy ve açık tasnif ilkelerini, çogunluk sistemini, adli teminatı ve sandık baslarında siyasal parti gözlemcilerinin bulundurulması iznini getirmistir. 1 Subat 1949 tarihinde M.E.Bakanlıgı’nın 70/5426 Sayılı kararı ile lkokullarda ihtiyari olarak din dersi okutulması kararlastırılmıstır. CHP Hükümeti tarafından 4 Haziran 1949 tarihinde Ankara’da 5239 ve 5424 sayılı kanunlarla lahiyat Fakültesi kurulma kararı alınmıstır. Bunların yanında toplumsal kamu oyu olusturma yolları aranırken 1948 yılında sinemanın vergileri düsürülerek 
büyük bir kitlesel araç haline gelmesine yardımcı olunmustur. Bu İsmet 

İnönü’nün 4 Haziran 1949 tarihli TBMM konusmasından da açıkça görülmüstür; “ lk mekteplerde din dersleri okutturmaya baslayan hükümetin baskanıyım. Bu memlekette Müslümanlara namazlarını ögretmek, ölülerini yıkatmak için mam-Hatip Okulları açan hükümetin baskanıyım. Bu memlekette Müslümanlıgın yüksek esaslarını ögretmek için lahiyat Fakültesi açan bir hükümetin baskanıyım!” (Turan, 2000, 302; TBMM Zabıt Ceridesi,1949:9-24,710) CHP tarafından 1 Mart 1950 tarihinde 5566 Sayılı Kanunla 30.11.1925 tarihli “Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Ait Kanun” yürürlükten kaldırılmıstır. Hazinece özel tesebbüslere kefalet edilmesi ve döviz taahhüdünde bulunulmasına dair kanun çıkarılmış ve 11 Haziran 1945 tarihinde yürürlüge konan “Toprak Reformu Kanunu”nda tekrar degisiklige gidilerek eski haline getirilmistir. 

CHP Hükümeti 10 Mayıs 1949 tarihinde Türk Ocaklarının yeniden açılmasını
saglamıstır. CHP’nin ekonomi siyaseti devletçilik çizgisinden liberal 
çizgiye getirilmistir. Hatta CHP 1950 genel seçimleri bildirgesinde altı okun Anayasa’dan çıkarılmasını dahi belirtmistir. 

CHP bu yeni kararları ile DP’den hemen hemen hiç bir fark teskil etmemistir (Ahmad, Turgay, 1976: 39-65; Aydemir,1969: 480; Uran,1959: 513-515; 
TBMM Zabıt Ceridesi,1950:3-50). 

10 Aralık 1948 tarihinde nsan Hakları Evrensel Beyannamesi yayınlanmış ve 1949’da Kuzey Atlantik ttifakı Örgütü (NATO) ve Avrupa Konseyi kurulmustur. Türkiye 8 Agustos 1949’da Konsey’e kabul olunduysa da NATO’ya girmesi Kuzey ülkelerinin itirazı nedeniyle Kore Savası sonunda 17 Ekim 1951’de gerçeklesebilmistir (Koçak, 1986b: 173; Armaoglu, 1984: 441-447, 517; Ülman, 1961: 93-94; Soysal, 1965: 366-370; Eroglu, 1957: 21-47; Shaw, Shaw,2000: 473; Lewis,1988: 312; Uran,1959: 500; Avcıoglu, 1990: 551-557; Turan,2000: 268-271). 


E. CHP Hükümeti’nin Liberal Ekonomiye Geçiş Çabaları 

II.Dünya Savası’nın baslamasıyla birlikte ülkede de yokluk ve zor günler baslamıstır. Hükümet bir taraftan savaş hazırlıgı yapar, bir taraftan yokluklarla mücadele ederken, diger taraftan da ülkede reform hareketlerine devam etmeye çalısmıstır. Bu atmosfer içerisinde CHP Hükümeti Meclise Köy Enstitüsü Kanun Tasarısı’nı getirmistir. Bu tasarı nedeniyle CHP içerisinde bir muhalefet olusmuş ve bazı milletvekilleri tasarının oylanmasına katılmamıstır. Neticede Meclisten 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüsü Kanunu çıkmıstır. Bu kanuna milletvekillerinin tepki nedenleri arasında; köy okullarının köylülerce yapılacak olması, köylüye angaryanın yanında ek mali yük de getirmesi ve 
II. Dünya Savası içerinde köylülerin zor durumda oldugunun düsünülmesi yer almıstır (Uran,1959: 551; Koçak, 1997: 124,128-129; Timur, 2001: 187-207; Avcıoglu, 1990: 498-502; Baydur, 1999: 115-127; nönü, 1998: 76-88). 

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılmak istenen ve bir türlü gerçeklestirile meyen “Toprak Reformu” tekrar gündeme gelerek 14.05.1945 günü TBMM’de “Çiftçiyi Topraklandırma Yasa Tasarısı” görüsülmeye baslanmıstır. Bu tasarının 17. maddesine göre ülkede üst toprak mülkiyet sınırı beş bin dönüm olarak yer almıs, fakat topragın yetersiz ve kıt oldugu bazı yerlerde bu sınır elli dönüme kadar düsmüstür. Tasarının 21. maddesinde de “kamulastırma gerçek bedelden degil, arazi vergi matrahına göre yapılacaktır” denmistir. CHP’nin bu toprak reform tasarısı Mecliste görüsülürken, CHP içinde büyük toprak sahibi milletvekilleri yasa tasarısına karsı çıkarak büyük tartısmalara sebep olmuslardır. Örnegin Adnan Menderes 17. maddeye, Refik Koraltan ise 21. maddeye karsı çıkmıstır. CHP içindeki karsı çıkmalara ragmen bu yasa 4753 sayı ve 11.06.1945 günündeki oylamada 345 oy ile kanunlasmıstır. TBMM’de 1945 yılı Bütçe 


Yasa Tasarısı görüsülmeye baslayınca CHP’deki muhalif milletvekilleri program üzerine sert elestirilerde bulunmuslardır. Özellikle Bütçe açıgı nedeniyle artan devlet borçları, ölçüsüz emisyon, hayat pahalılıgı, vurgunculuk, karaborsa, adaletsiz ve verimsiz vergi sistemi üzerine elestiriler yogunlasmıstır. Bütçe görüsmelerinden sonra yapılan oylamada 368 kabul oyuna karsı 5 red oyu ile Bütçe Yasası TBMM’den çıkmıstır. Red oylar Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuad Köprülü, Celal Bayar ve Emin Sazak’tan gelmistir. Akabinde yapılan güven oylamasında red oy sayısı Hikmet Bayur ve Recep Peker’ inde katılımıyla yediye çıkmıstır (Ahmad, Turgay,1976: 13-27; Çelik, 1969: 120-123; Armaoglu, 1984: 410-433; Koçak, 1986b:136; Shaw,2000:470-472; Lewis,1988: 467-468; Avcıoglu,1990: 495-496; TBMM Zabıt Ceridesi,1945a:15-72; TBMM Tutanak Dergisi,1945:45-106). 

31 Mayıs tarihinde Ticaret Bakanı Celal Sait Siren’in yerine Raif Karadeniz, Genel Sekreter Memduh Sevket Esendal’ın yerine de Nafi Atıf Kansu getirilerek parti içerisindeki muhalefete karsı daha liberal bir çizgiye gelinmek istenmistir. 1945 ocagında Mecliste yapılan Sirketi Hayriye’nin devletçe satın alınması oylamasında 248 kabul oyuna karsın 171 üyenin katılmaması ve 7 red oyunun çıkması artık devletçilige karsı liberal ekonominin istendigi, CHP’nin devletçilik politikasının daha mutedil yapıya çekilmesi ve parti içerisinde muhalefetin sertlestiginin göstergesi olmustur. 

İnönü bu konuda 19 Mayıs 1945 tarihinde “…memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir…” demistir. Hatta Faik Ahmet Barutçu’nun anılarında nönü’nün Çankaya’da 
bir davette açıkça demokrasiden bahsederek Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Fırka partilerinin kapatılmasında kendisinin de hatalı oldugundan 
bahsetmis, çok yakında bir muhalefet partisinin kurulacagını söylemistir (Vatan , 1957; Koçak, 1986b: 135; Shaw, Shaw, 2000: 473-478; TBMM 
Zabıt Ceridesi,1945b:43-60). CHP’nin 1 Kasım 1945 tarihinde TBMM’nin yedinci dönem üçüncü toplantı yılını açış konusmasında İnönü “ Toprak Mahsulleri Vergisi ”nin kaldırılmasından duymuş oldugu memnuniyeti belirtmistir. Ayrıca İhracat Vergisi kaldırılması ile Orman Kanunu’nda yapılan degisikliler üzerinde 
durulmustur. Bütün bunlar CHP’nin karsısında artık kuvvetli bir partinin kurulmuş olmasından kaynaklanmıstır (Ahmad, Turgay, 1976: 12-28; 
Bozkurt, 1968: 70; Avcıoglu,1990: 522-533; Turan,2000: 299-300; Teziç, 1976: 259; Düstur2:432-440; Düstur5:9-11; Düstur2:433-440; TBMM Zabıt 
Ceridesi,1943:33-45). 

1946 seçimleri sonunda Hükümet, Recep Peker tarafından kurulmuş ve hükümetin ekonomik programı içinde özel tesebbüsün ve özel sermayenin 
emniyetle çalısmalarını sürdürecegi, hiç bir ayrıcalık tanınmayacagı, devlet tesebbüsleri ile hususi tesebbüslerin isbirligi yapacagı, özel tesebbüslerin 
yapabilecegi alanlara devlet tesebbüsü mümkün oldugu ölçüde girmeyecegi gibi kararları yer almıstır. Bu bize tam olarak liberal ekonominin devamının 
mümkün olamayacagı, daha çok devlet tesekkülleri ile özel tesebbüsün kontrol altında tutulabilecegini göstermistir (Shaw,2000: 473; Koçak,1986b: 
141-153; nönü,1987:298-310). 

1947 Subat ve Mart aylarında Türkiye Recep Peker Hükümeti zamanında liberal kapitalist düsünce sistemi içine kayarak “Uluslararası Para Fonu (IMF)” ve 
“ Dünya Bankası (IBRD)” na giriş yapmıstır. 12 Mart 1947 tarihinde ABD Baskanı Truman’ın SSCB’nin önüne set çekebilmek amacıyla bu ülkenin yayılabilecegi 
ülkelere kendi adını tasıyan bir doktrin “ Truman Doktrini ” yayınlamıstır. Türkiye ABD ile bu doktrin geregince 12 Temmuz 1947’de yardım antlasması imzalamıstır (Koçak, 1986b: 173; Armaoglu,1984: 441-447, 517; Ülman, 1961:93-94; Soysal, 1965: 366-370; Eroglu, 1957: 21-47; Shaw, 2000: 473; Lewis,1988: 312; Uran,1959: 500; Avcıoglu,1990: 551-557; Turan,2000: 268-271). 

CHP ekonomi alanında 1946 yılında 5 Yıllık Sanayi Planı ve 1947’de Türkiye Kalkınma Planı’nı uygulamaya almış ve 1948’de Türkiye ktisat Kongresi’ni düzenlemistir. Fakat bu uygulamalar esnasında Peker Hükümeti zamanında ilk devülasyon yapılmış ve TL’ sı Dolar karsısında deger kaybetmistir; örnegin 1946’da 1 Dolar 1.28 TL iken birdenbire 2.80’e çıkmıstır. Truman Doktrini ve Marschal yardımları çerçevesinde ABD’den borç para alınmaya baslanmış ve böylece devletçi modelde artık gevseme 1947’de baslamış ve 1950’de artık iyice ilerlemistir. Bu konuda görüslerini Sedat Agralı “…dönemle ilgili sunu belirtmeden geçmemeliyiz; savaş sona erip normal çalısma kosullarına geçildiginde yeni yönetmelikler yürürlüge konulacaktı. Fakat çoguisveren çalısma saatlerini uzatan, ücretsiz fazla mesai öngören ve icabında gece vardiyasını sekiz saatin üzerine çıkarıveren savaş dönemi yönetmeliklerini iyice benimsemiş oldugundan, simdi savaş sonrasının yeni yönetmeliklerini uygulamaya yanasmıyordu, savasın sagladıgı avantajları kolay kolay bırakacaga benzemiyordu.” seklinde belirtmistir (Güzel, 1998:209). 

Türkiye ABD’nin himayesinin diyetini çok erken ödemeye baslamıstır. Türkiye’de sehirlerde sermaye birikimi olusmaya baslaması ile artık devletçi yapının sona ermesi için bu grup var gücüyle çalısmaya ve kendi sermayelerini büyütmeye çalısmıstır. Türkiye’de Gayri Safi Milli Hasıla, tarım ve sanayide 1939’daki düzeyine ilk olarak 1948’de ve sonra 1950’de ulasabilmistir. Yine ülkenin 1946 yılında ihracatı % 30, ithalatı % 20 artmasına ragmen 100 milyon dolar ticaret fazlasına sahip iken 1947’de ülkenin ithalatı % 100’ü asmış ve ihracatı ise sabit kalınca artık kronik dış açıga dayalı ekonomik yapı baslar ve bu açık 1946-50 arasında 500 milyon doları bulunca ancak ABD’den alınan dış borç ile kapatılabilir hale gelmistir. Böylece bu tarihten sonra hem ithalat ihracat dengesi bir daha kurulamamıs, hem de dış borç batagından ülke bir daha kurtulamamıstır (Aydemir, 1969: 397). 

Sonuç 

CHP’nin Cemiyet Kanunu’nda yaptıgı degisiklik sonunda birçok siyasi parti kurulmustur. Birden bire o kadar çok partinin kurulmuş olmasının nedeni, daha önce illegal olarak örgütlenenlerin yasal hale gelmesi olmustur. Ama bu partilerin hiçbiri ciddi olarak DP dısında CHP’ye rakip olabilecek güçte olamamıs tır, zira toprak sahipleri, nüfuzlu kisiler ve aydın kesim DP içinde yer almıstır. lk çok partili 1946 genel seçimleri sonunda Mecliste birden çok siyasi parti ile bagımsız milletvekili yer almıstır. 

1946 seçimleri sonrasında CHP ilk defa TBMM’de kendisine ciddi muhalif olabilecek bir partiyle karsılasmıstır. DP’nin demokrasi ve özgürlük söylemleri sonrasında birçok kisi partiye kayıt olmakta ve partiyi desteklemistir. Bunun için CHP Hükümeti 1946-1950 arasında sosyal alanda anti-demokratik yasaları kaldırma yoluna gitmis,isçilere sendikalasma hakkı tanımış ve hatta kendisi yardımcı olmustur. CHP Hükümeti bu dönemde cemiyet ve dernek kurulmasına müsaade etmis, basın yayın kanununda degisiklige giderek sansürü kaldırılmıs, sıkıyönetim uygulamasına son vermis, sıkıyönetim mahkemelerindeki dosyaları bagımsız mahkemelere aktarmıstır. Bunlara ilaveten CHP Hükümeti Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda degisiklige giderek halkın sebepsiz yere karakola götürülmesine son vermis, siyasal partilere propaganda izni vermis, stiklal Mahkemelerini kaldırmıstır. Ama bunların yanında özellikle 1947’dan sonra sol söylemli gazete, dergi ve sendikalar kapatılmıstır. Bunun sonucunda da bu dönemde kurulan siyasi partilerin bir çogu varlıklarını uzun süre sürdürememistir. 

CHP Hükümeti ekonomi alanında ise Toprak Mahsulleri Vergisi, Varlık Vergisi, İhracat Vergisi’ni kaldırmıs, “Toprak Reformu Yasası”nda degisiklige gitmistir. Ayrıca bu dönemde özel tesebbüse önem verilmeye baslanmıs, köylü ve isçiler siyasetle ilgilenmeye baslamıstır. Egitim alanında ise bu dönemde İmam - Hatip Liseleri açılmıs, İlkokullarda “ Din Kültürü Ders ”i okutulmaya baslanmıs, “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu” degistirilmis, Üniversite Kanunu çıkararak üniversitelerin özerklesmesi saglanmıstır. 

CHP Hükümeti siyasi alanda “ Milli Şef ” ibaresini, parti-devlet anlayısını, Cumhurbaskanının parti baskanı olmasını, valilerin illerde parti baskanı olmasını ve partide “Degismez Genel Baskanlık” sıfatlarını kaldırılarak süre ve seçime baglamıstır. CHP seçimlerde aday belirlerken merkeziyetçilikten tasraya dogru kaymıs, yeni seçim kanunu ile gizli oy, açık tasnif usulü getirerek sandıklarda parti gözlemcilerinin yer almasını ve seçimlerin yargı denetiminde yapılmasını saglamıstır. 

Sonuç olarak ülkede çok partili döneme geçilmesi ile beraber CHP kendini yeniden gözden geçirerek parti tüzügünde ve CHP’nin yönetim anlayısında degisikliklere gitmistir. Bu durum ülkede demokrasinin yerlesmesi ve muhalefet partilerinin hükümetleri daha dogru kararlara yönlendirmesi bakımından büyük bir deneyim olmustur. 

KAYNAKÇA 

Agaoglu, Samet,(1972), Demokrat Parti’nin Doguş ve Yükseliş Sebepleri, Bir Soru, Baha Matbaası, İst. 
-------------, (1967),Arakadasım Menderes, Baha Matbaası, İst. 
Ahmad, Feroz, Turgay, Bedia,(1976), Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolijisi 1945-1971, Bilgi Yayınevi, İst. 
Ahmed, Feroz,(1994), Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, Hill Yayınları, İ st. 
Akandere, Osman,(1988), Milli Sef Dönemi; Çok Partili Hayata Geçiste Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler, 1938-1945, İz Yayınları, İstanbul. 
Anday, Melih Cevdet,(1962), Beş Parti-Tek Parti, Cumhuriyet, 13 Ekim. 
Armaoglu, Fahir,(1984), 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, Ankara. 
Avcıoglu, Dogan,(1990), Türkiye’nin Düzeni, Tekin Yayınevi, İst. 
Aydemir, Sevket Süreyya,(1968), II.Adam, Cilt II, Remzi Matbaası,İst. 
-----------------, (1969), Menderes’in Dramı, Remzi Kitabevi, İst. 
Ayın Tarihi, (1939), Mart, No:64. 
Ayın Tarihi, (1939b), Mart, No:65. 
Bayar, Celal, Basvekilim Adnan Menderes, Derleyen İsmet Bozdag, Baha Matbaası, İst. 
Baydur, Mithat, (1999), Siyasi Tarihimizden Kesitler, İrfan Yayınevi, İst. 
Bekata, Hıfzı Oguz, (1960), Birinci Cumhuriyet Biterken, Yeni Matbaa, Ankara. 
Binark, İsmet, (2004), Türk Parlamento Tarihi, TBMM, VI. Dönem, C.I, TBMM Vakfı Yay.I. 
Bozkurt, Celal,(1968), Siyaset Tarihimizde CHP, Ankara 1968. 
Burçak, Rıfkı Salim, (1979), Türkiye’de Demokrasiye Geçiş 1945-1950, Olgaç Yay., Ank. 
CHP V.Büyük Kurultay Zabıtları, (1939), Ulus Basımevi, Ankara. 
CHP Program ve Nizamnamesi, (1943), Ulus Basımevi, Ankara. 
CHP Müstakil Grup Rapor ve Ekleri,(1946), TBMM Basımı, Ankara. 
CHP Genel Sekreterliginin Parti Örgütüne Genelgesi,(1937),C.10, Ulus Basımevi, Ank. 
CHP Yedinci Kurultay Tutanagı, (1948), Ulus Basımevi, Ankara. 
Cumhuriyet, (1939), 26 Mart. 
Çelik, Edip,(1969), Türkiye’nin Dış 
Politika Tarihi, 100 Soruda, Gerçek Yayınevi, İst. 
Düstur1, 3.Tertip, XXVII. 
……...2, 3.Tertip, XXI. 
……..,3 3.Tertip, XXVI 
……...4, 3.Tertip, XXXI. 
……...5, 3.Tertip, XXIV. 
……...6, 3.Tertip, XVII. 
……...7, 3.Tertip, XIV. 
……...8, 3.Tertip, XIX. 
Eroglu, Hamza, (1957), “Kuzey Atlantik Paktı” (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecbuası), C.XXI, S.1-4, st. 
Giritlioglu, Fahir,(1965),Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii,C.I, Ayyıldız Matbaası, Ankara. 
Gologlu, Mahmut,(1982), Demokrasiye Geçiş 1946-1950, Kaynak Yayınları,İst. 
Güzel, Mehmet Sehmus, (1998),”İkinci Dünya Savası Boyunca Sermaye ve Emek”,D.Quataert ve E.J.Zürcher, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine 
İsçiler 1839-1950, İletisim Yayınları, İst. 
İnönü, İsmet, (1987),Hatıralar, C.2, Bilgi Yayınevi, Ankara. 
İnönü, İsmet, (2000),Defterler (1919-1973), C.I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. 
İnönü, Erdal,(1998), Anılar ve Düsünceler, Yorum Kitapları, İst. 
Karpat, Kemal, (1996), Türk Demokrasi Tarihi, 2.Baskı, Afa Yayınları,İstanbul. 
Koçak, Cemil, (1997),“Siyasal Tarih 1923-1950”,Türkiye Tarihi IV, Çagdaş Türkiye 1908-1980, Cem Yayınevi, st. 
----------,(1986a), Türkiye’de Milli Sef Dönemi, C.I,İletisim Yayınları, İst. 
----------, (1986b), Türkiye’de Milli Sef Dönemi, C.II,İletisim Yayınları, İst. 
Lewis, Bernard, (1988),Modern Türkiye’nin Dogusu, TTK Basımevi, Ankara. 
Ortaylı, İlber,(1983), “1946 Demokrasisi”, Yazı Dizisi, Milliyet,15 Mayıs. 
Sencer, Muzaffer,(1971), Türkiye’de Siyasi Partilerin Sosyal Temelleri, Geçiş Yay., İst. 
Shaw, Stanford J., Shaw,Ezel K.(2000), Osmanlı İmparatorlugu ve Modern Türkiye, I.Cilt, e Yay., İst. 
Soysal, İsmail, (1965),Türkiye’nin Dış Münasebetleri ile ilgili Baslıca Siyasi Andlasmaları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara. 
Talas, Cahit, (1992), Türkiye’nin Açıklamalı Sosyal Politika Tarihi, Bilgi Yayınevi, İst. 
TBMM, (1943) Zabıt Ceridesi, Devre 7, çtima Fevkalade,,C.3. 
………, Zabıt Cerideleri, 7.Dönem, Cilt 20. 
……...., Zabıt Cerideleri, 6.Dönem, Cilt 1. 
………, Zabıt Cerideleri, 6.Dönem, Cilt 6. 
………, (1945a) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 2, C.15. 
………, (1945b) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 2, C.15. 
………, (1945) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 2, C.18. 
………., (1946) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 3, C.24. 
………., (1946) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı Olaganüstü, C.1. 
………, (1946) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı Olaganüstü, C.1. 
………, (1947) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı 1, C.5. 
………, (1949) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı 4, C.24. 
………, (1950) Tutanak Defteri, Devre 9, Toplantı 2, C.2. 
Teziç, Erdogan,(1976), 100 Soruda Siyasi Partiler, Gerçek Yayınevi, st. 
Timur, Taner,(1991), Çok Partili Hayata Geçis, letisim Yayınları, st. 
-----------,(2001), Türk Devrimi ve Sonrası, mge Yayınları, st 
Toker, Metin,(1990a), Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, st. 
-----------,(1990b), Demokrasiden Darbeye 1954-1960, Bilgi Yayınevi, st. 
-----------,(1966), smet Pasayla 10 Yıl, 1954-1957, C.I, Akis Yayınları, Ankara. 
Toksöz, Fikret,(1983),”Dernekler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 
C.II, İletisimYay., İstanbul. 
Tökin, Firizun Husrev ,(1965), Türk Tarihinde Siyasal Partiler ve Siyasal Düsüncelerin Gelismesi, Elif yayınları, İstanbul. 
Tunaya, Tarık Zafer,(1952), Türkiye’de Kurulan Siyasi Partiler, Dogan Kardaş Yay., İstanbul. 
Turan, Serafettin,(2000), İsmet İnönü, Kültür Bakanlıgı Yayınları, stanbul. 
Ulus, (1950), 17 Mayıs. 
Uran, Hilmi,(1959), Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara. 
Ülman, A.Haluk,(1961), Türk-Amerikan Diplomatik Münasebetleri, 1939-1947, 

SBF Dış Münasebetler Enstitüsü Yayını, No:14, Ankara. 
Uyar, Hakkı,(1999),Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, 2.Baskı,Boyut Yayıncılık, İstanbul. 
Vatan,(1957), Fuat Köprülü, “Demokrat Partinin Kurulusu”, 6 Aralık. 
Yesil, Ahmet,(1988), Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçis, Kültür Ve Turizm 

Bakanlıgı Yayınları, Ankara. Yücetürk, Ahmet N.,(1972), Türkiye’de Dernek Gelisimleri, AÜSBF Yayını, Ankara. 

Sosyal Bilimler Dergisi 
Yüksel KASTAN 

..

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİLİ DÖNEMDEN ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ,


TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİLİ DÖNEMDEN ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTE CHP’NİN YÖNETEMİ ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER (1938-1950) BÖLÜM 1



Yüksel KAŞTAN* 
* Yrd.Doç.Dr., Z.K.Ü. Karabük T.E.F., ( kastanyuksel@hotmail.com ). 

ÖZET 

Türkiye’de Cumhuriyetin kurulusundan1946 yılına kadar tek siyasi parti olan CHP ve onun hükümetleri isbasında olmustur. Bu nedenle bu süreç “Tek Parti Dönemi” olarak nitelendirilmektedir. Atatürk’ün ölümünden sonra CHP içerisinde önemli degisikliklere gidilmistir. Fakat bu degisiklikler bir süre sonra parti içerisinde rahatsızlıklara neden olmustur. Gerek Tek Parti Dönemi’nin beraberinde getirdigi sıkıntılar, gerek ülkenin durumu ve gerekse II. Dünya Savası’nın Türkiye’nin iç ve dış siyasetine etkisi ülkede farklı siyasal partilerin olusumuna neden olmustur. Özellikle 1946 genel seçimleri sonrasında DP’nin TBMM’ne girmesi ile DP’nin oy yüzdesi CHP’ni rahatsız etmistir. Bu durum CHP’nin kendi öz elestirisini yaparak parti tüzügünde ve yönetim anlayısında önemli degisiklikler yapmasına neden olmustur. 

Bu çalışmada, Atatürk’ün 1938 yılında ebediyete intikali sonrası CHP içerisindeki gelişmeler, II. Dünya Savası sonrası Tek Partili Dönem’den Çok Partili Dönem’e geçiş ve bu süreç içerisinde CHP’nin yönetim anlayısındaki gelismeler ele alınarak incelenmiştir. 

Giriş 

Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı Devleti’nde II. Mesrutiyet sonrası gelismeleri yakından izlemistir. O bu dönemde kurulan siyasi partileri ve bu partilerin ülkeyi halktan aldıgı güç ile yönetmeye çalıstıklarını görmüstür. Atatürk Osmanlı Devleti’ndeki partilesme tecrübelerine dayanarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan evvel ikinci dönem TBMM seçimleriyle birlikte ülkede partilesme süreci baslatmış ve ilk olarak 9 Eylül 1923 tarihinde Halk Fırkası kurulmustur. Halk Fırkası örnek teskil ettiginden kısa bir süre sonra Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası kurulmasına karsın Seyh Sait isyanı nedeniyle mahkeme kararıyla kapatılmıstır. Atatürk bir süre sonra demokrasinin geregi olarak çok partili döneme geçebilmek amacıyla kendi girisimleri ve gayretleriyle 1930 yılında Fethi Okyar’a Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdurtmustur. Ne var ki ülke içerisindeki iç gelismeler nedeniyle bu fırka aynı yıl kendini fesh etmistir. Çok partili döneme bu iki girisimle geçilememiş ve uzun süre ülke tek partili hükümetlerce yönetilmistir. Atatürk Dönemi Tek Partili bir yönetimle geçmesine karsın demokratiklesme acısından hem çok partili dönemden, hem de bir çok Batılı ülkeden daha fazla yenilesme gerçeklestirmistir. 

A. Atatürk Sonrası Gelişmeler 

Mustafa Kemal ile İsmet İnönü’nün arası Mustafa Kemal’in ölümünden bir süre önce İnönü’nün asırı devletçi politikası sonucunda halk ile devletin birbirinden uzaklasması nedeniyle açılmış ve İnönü 20 Eylül 1937 tarihinde Basbakanlıktan ayrılmıstır. İnönü’nün yerine daha liberal olan Celal Bayar yeni hükümeti kurmustur. Celal Bayar’la birlikte 1937 yılında Deniz Bank yasası kabul edilerek Türkiye İş Bankası’nın deneyimli idarecileri burada görevlendirilmislerdir. Böylece açık olarak devletçi ve liberal politikanın mücadelesi baslamıstır (Lewis,1988: 293295;Shaw,1982a:468;Koçak, 1997a: 117-120). 

Mustafa Kemal’in ölümü sonrası Cumhurbaskanı adaylıgı için Mustafa Kemal taraftarları Atatürk’ün vasiyeti diyerek Salih Bozok, Kılıç Ali, Hasan Rıza Soyak, Fevzi Çakmak’ı öne sürmüslerken, genel çogunluk İnönü’yü aday göstermistir. İnönü’nün daha önceki siyasi rakibi Bayar, Atatürk’ün son zamanlarında Atatürk ile İnönü arasındaki irtibatı saglaması, ordunun Fevzi Pasa’nın Cumhurbaskanlı gını düsünmemesi sonrası inönü’yü istemesi ve İnönü’nün Cumhurbaskanlıgı döneminde basbakanlıgını devam ettirebilmesi gibi nedenlerle İnönü’yü desteklemistir. Bu destegin semeresi olarak İnönü Cumhurbaskanı olunca da hükümeti kurma görevini Bayar’a vermistir. Artık CHP’de Atatürk taraftarları ile İnönü taraftarları seklinde bir ayrıma gidilmistir. İnönü daha da ileri giderek 26 Aralık 1939’da CHP olaganüstü kongresinde “ Degismez Genel Baskan ve Milli Şef ” olmustur. 

İnönü bu dönemde Türk parasının üzerine Atatürk yerine kendi resmini bastırtarak bir de “ İnönü Ansiklopedisi  ” yayınlatmıstır. 26 Mart 1939 
seçimlerinde Atatürk’e yakınlıgı ile bilinen Rıza Soyak, Fuat Bulca, Neset Ömer İrdelp, Sükrü Kaya, Muhittin Baha Pars, Sakir Kesebir, Recep Zühtü Soyak ve Kılıç Ali gibi kisiler CHP’den milletvekili adayı gösterilmeyerek meclise girememisler dir. Buna mukabil İnönü Mustafa Kemal’e muhalefet 
eden tüm eski milletvekilleriyle yakınlasmıstır. Örnegin Hüseyin Cahit Yalçın İstanbul, Kazım Karabekir Çankırı, Fethi Okyar Bolu milletvekili, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele de CHP üyesi olmustur. İnönü ile Mustafa Kemal muhaliflerinin bu yakınlasması CHP içindeki devletçi ve liberal ekonomi çekismesi nedeniyle kısa sürmüstür. Bu yakınlasma Celal Bayar’ın 25 Ocak 1939 tarihinde seçimlerin yenilenmesi nedeniyle Basbakanlıktan istifa etmesi ile son bulmustur. Bunun sonucunda nönü bir daha Bayar’a hükümet kurma görevi vermemistir (Koçak, 1997a: 124-126; Ahmed, 1994: 55-75; Shaw, 1982a: 468; Lewis,1988: 295; Uran, 1959: 337-348; Koçak, 1986a: 40-52,66; TBMM Zabıt Ceridesi, 1939a: 2,69; Ayın Tarihi, 1939: 2637; Cumhuriyet,1939;CHP, 1939: 30-35; nönü, 2000: 254; nönü,1987:298299; Düstur1:926; Düstur2:870). 


B. CHP Tüzügü’ndeki Degismeler 

CHP’nin 5.Büyük Kurultayı’nda 29 Mayıs 1939 günü nönü’nün istegi ile Mecliste baska bir parti kurulması yerine, Mecliste CHP içerisinde “Müstakil Grup” kurma kararı alınır. Buna göre 21 Milletvekilinden olusacak bu grubun baskanı nönü olacaktır. Bu grup mecliste bagımsız kimlik tasıyacak, fakat CHP’nin grubunda görüş bildirme ve oy kullanma hakkına sahip olmayacaktır. TBMM’de Müstakil Grup kurulur, ama pek fayda ve islevi olmaz (Koçak, 1997a: 127; Anday, 1962; Koçak, 1986a: 7282; Turan, 2000: 283; TBMM Zabıt Ceridesi,1939b: 2-6; Ayın Tarihi,1939: 21-37; CHP,1946: 463-471). 

1936 Yılında CHP kurultayında alınan bir kararla CHP Genel Sekreteri aynı zamanda ç sleri Bakanı olacaktı. Böyle bir ortamda nasıl ikinci bir parti kurulabilir veya kurulsa dahi tasrada faaliyet gösterebilecekti. Bu yapı 1939 yılında seçimlerden bir süre önce degisti. Buna göre merkezde İç İsleri Bakanlıgı ile CHP Genel Sekreterligi görevleri ile tasrada valilerin “CHP İl Baskanı” olma özellikleri birbirlerinden ayrıldı. İş Bankası yöneticileri liberal yapıyı destekledikleri gerekçesiyle degisti ve Genel Müdür istifa etti (Tunaya, 1952: 642-643; Koçak, 1997a: 124,126128;Karpat,1996:128: Akandere,1988:89-103; TBMM Zabıt Ceridesi,1939b: 2-6; Binark,2004: 781,907; CHP,1937:9-15 ). 

İsmet İnönü CHP’nin 10 Mayıs 1946 tarihinde yapılan olaganüstü kurultayındaki “Büyük Kurultay...benim ‘Degismez Genel Baskan’ vasfım üzerinde de bir karar almaya davet olunacaktır. Teklif benimdir ve sudur: Her büyük seçimden önce, Büyük Kurultay, partimizi seçime götürecek olan baskanı tayin edecektir. Arkadaslarımın bana muhabbetlerini bilirim. Ancak, bir büyük partinin çalısmasında birinci derecede etkili olan adamın yine parti tarafından degistirilmek imkanının esas kaide olarak gelecek için iyi bir güvence görüyorum” ifadesiyle artık ‘Milli Sef’ sıfatından vazgeçilecegini belirtmistir. Kurultayda smet nönü’nün bu konusmasının ardından 25 kisilik Tüzük Komisyonunca ‘Degismez Genel Baskan’ ibaresi ‘Genel Baskan’ olarak degistirilmiş ve Genel Baskan’ın dört yıl süre ile parti milletvekilleri arasından seçilmesi kararlastırılmıstır. Ayrıca bu kurultayda CHP içindeki ‘Müstakil Grup’ sistemi kaldırılmıs, parti örgütü yerellestirilmiş ve parti örgütünün atanmak yerine seçimle göreve gelmesi saglanmıstır. Bu olaganüstü kurultayda demokratiklesme yolunda atılan adımlardan biri de “ Seçim Kanunu Tasarısı ” olmuş ve CHP bu kanunu 5.06.1946 günü Meclisten geçirmistir. Bütün bunların yanında CHP daha sonraki süreçte tek dereceli seçim için parti programı degistirerek cemiyetlerin ve partilerin sınıf esasına göre kurulmasını yasaklayan yasayı kaldırma kararı almıstır (Timur, 1991:66; Koçak,1997a: 134,142; 
Turan,2000: 292-294; Uyar,1999: 88; Binark,2004:739; TBMM Zabıt Ceridesi,1946:37-50). 

CHP’nin 13-17 Kasım 1947 yılında yapılan yedinci olagan kongresinde “Genel Baskan” seçimle belirlenmis, parti genel baskanının Cumhurbaskanı seçilmesi halinde, yerine Genel Baskan Vekili’nin geçmesi tüzükteki 2,3 ve 5. maddelerin degisikligiyle kabul edilmistir. Önceden Cumhurbaskanlıgı makamı ile CHP Genel Baskanlık görevi bir kiside bagdasabilirken yeni maddelerde Cumhurbaskanlıgı ile Parti Baskanlıgı görevleri aynı kiside bagdasamayacagı kararı alınmıstır. Ayrıca 20,21 ve 23 maddelerde yapılan degisikliklerle tüm parti örgütlerinin atama ile degil, seçimle isbasına gelmesi ve milletvekillerinin % 70’inin mahalli örgütlerce belirlenmesine karar verilmistir. CHP’nin malı sayılan ve özünde devlete ait olan “Halkevleri” sahsiyet olarak partiden ayrılmıstır. CHP’nin yönetim anlayısında devlet ile parti birbirinden ayrılmadıgı için “Halkevleri” kurulusundan itibaren partinin kendi malı gibi kullanılmıs, kongre ile 
kurultayları buralarda yapılmış ve buraları partinin dogal malı sayılmıstır. 

Halbuki bütün halkevleri gerçekte vatandasların vergileri ile devletin malı olarak yapılmıstı. CHP’nin bu yedinci kurultayı ile beraber katı bir devletçilik politikasını savunan Recep Peker ile smet nönü arasında bir çekisme baslamıstır. Artık CHP içerisinde bir taraftan kutuplasmalar olurken, diger taraftan CHP hükümeti DP’nin iktidara gelmek için halka vaat ettiklerinin bir kısmını gerçeklestirmeye çalısmıstır (Koçak, 1997a: 149; Aydemir, 1968a: 483; Koçak, 1986b: 301-309;CHP,1948; nönü, 1987:310320). 


CHP’nin 1950 yılındaki sekizinci kurultayında seçim hezimetinin nedenleri ve partideki yenilesme hareketleri baslamıstır. Böylece ilk defa genel sekreterlige 
delege çoklugu ile Kasım Gülek seçilmistir. CHP’nin tek parti döneminde içerisinde barındırdıgı farklı fraksiyonlar DP’nin basa geçmesiyle artık yavaş 
yavaş hem CHP içinde hem de CHP dısında kendini göstermeye baslamıstır (Toker, 1990a: 21). 


C.CHP çindeki Gelismeler 

07.06.1945’te Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuad Köprülü ve Adnan Menderes CHP Meclis grup baskanlıgına bir “ Takrir ” vermislerdir. Bu takrir 

“ 1.Milli hakimiyetin en tabii neticesi ve aynı zamanda dayanagı olan Meclis, murakabesini Anayasamızın yalnız sekline degil, ruhuna da tamamıyla 
uygun olarak tecellisini saglayacak tedbirlerin aranması, 

2.Yurttasların siyasi hak ve hürriyetlerini daha ilk Teskilat-ı Esasiye Kanunu’nun gerektigi genislikle kullanabilme imkanlarının saglanması, 

3.Bütün parti çalısmalarının yukarıdaki esaslara tamamıyla uygun bir sekilde yeniden bastan tanzimi…” gibi maddelerden olusmuş ve “ Dörtlü Takrir ” olarak isimlendirilmistir. 

Bu takrirde artık çok partili bir siyasal yasama geçilmesi açıktan açıga söylenmese de ima edilmistir. Dörtlü takrir 12.06.1945’te CHP meclis grubunca reddedilerek bu üç milletvekili (Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan) 21 Eylül’de CHP’den ihraç edilmistir. 

Daha sonra buna tepki olarak Celal Bayar da 01.12.1945 tarihinde CHP’den istifa etmistir. Bu sırada “Milli Kalkınma Partisi” kurulsa da nönü Mecliste 
muhalefet partisinin de CHP’den çıkmasını istemistir. nönü 1 Kasım’da Meclisin açış konusmasında açıkça bir muhalefet partisinin kurulması gerektiginden söz etmistir (Gologlu, 1982:41-56; Yesil, 1988; Agaoglu, 1972: 85; Koçak, 1986b: 137-141; Aydemir,1968a: 439-442; TBMM Zabıt Cerideleri, 7.Dönem, Cilt 20:s.7; Uran,1959: 345,432; Toker, 1966: 156; Sencer, 1971: 196-199; Agaoglu, 1967:.85; Aydemir, 1969: 183; Burçak, 1979: 241-244; Bayar, 34; Düstur3:1169; Düstur1:1250-1254). 

CHP içerisinde olusan bu dörtlü takririn sahipleri parti içi demokrasinin saglanabilmesi için partide yeni düzenlemelerin yapılmasını istemislerdir. Bu milletvekilleri kendi kimliklerini olusturmak istemekle birlikte açıkça yeni bir partiden veya çok partili siyasal yasamdan söz edememislerdir. Gazeteci Abdi pekçi’nin “Aslında yeni bir parti kurma düsünceniz yok muydu, o zaman?” sorusuna Celal Bayar: “O vakit yoktu…” seklinde cevaplamıstır. Bayar’ın bu cevabı açıkça parti içinde mücadelenin yapılacagını göstermistir (Giritlioglu, 1965: 169-171; Gologlu,1982: 34; Ortaylı, 1983; Bekata, 1960: 9-10). 

DP’nin liberal politikasına karsı Recep Peker Hükümeti’nin asırı devletçi politikaları halkı CHP’den uzaklastırmaya baslamıstır. İ smet İnönü’nün liberallesme siyaseti nedeniyle Recep Peker’i sert sekilde elestiren “12 Temmuz Beyannamesi” sonrasında nönü ile Recep Peker’in arası açılmıstır. 
Bu nedenle Peker 26 Agustos 1947’de CHP grubunda yaptıgı güven oylamasında 35’ler diye adlandırılan bir muhalefetle karsılasmıstır. Bunun sonucunda Peker 
9 Eylülde Hükümetten, daha sonra da CHP Genel Kurul Üyeligi’nden istifa etmistir. Recep Peker’den sonra İnönü’ye tepki olarak Falih Rıfkı Atay da Ulus Gazetesi Basyazarlıgı’ndan ayrılmıstır. Ulus Gazetesi’nde yeni Basyazar 35’lerden Nihat Erim olurken Hükümeti de Hasan Saka kurmustur. Böylece CHP yönetimi DP’den oldukça etkilenerek Peker’in devletçiligine karsı Saka’nın liberal politikasını tercih etmistir (Koçak, 1986b: 148). İkinci Saka Hükümeti de 14 Ocak 1949’’da istifa etmiş ve yerine 16 Ocak 1949 tarihinde Semsettin Günaltay Hükümeti kurmustur. Günaltay Hükümeti yukarıda bahsedilen ve degistirilmek istenen Seçim Kanunu’nu 16 Subat 1950 tarihinde istenildigi gibi çıkartarak seçime gidilmesini saglamıstır. 31 Ocak 1949 tarihinde CHP Grubu ilk defa açık olarak oturum yapmıstır. CHP yönetimin öngörüsüne göre yeni seçim kanunu sayesinde CHP’nin DP’den az da olsa önde olacagı düsünülmüstür. CHP yöneticileri CHP’nin seçimde oyların çogunu alacagı için yine Cumhurbaskanlıgı ve Hükümet kendisinde kalacagını hesaplamıslardır. Seçim propagandalarında 
CHP “…Türkiye’de demokrasinin öncüsü, kurucusu biziz ve bu bir kurtuluş hareketidir, sizi kurtaracagız…” ifadelerini, DP’de Adnan Menderes ise yeni 
Seçim Kanunu’nu öne çıkartarak “…Demokrasinin Sakarya zaferi bu Seçim Kanunudur… artık sandıktan DP zaferle çıkacaktır…” ifadelerini 
kullanmıstır (Uran,1959: 549-550; Aydemir, 1969:483-485; Düstur1:1243; Düstur4:716-720). 

Seçimler 14 Mayıs 1950’de yapılmıstır. 1950 seçimine CHP ile DP tüm yurtta, MP 22 ilde, MKP ise sadece stanbul’da katılmıstır. Seçimlere katılma oranı % 89.3 olmuş ve yaklasık 8.905.743 seçmen sandıkta oy kullanmıstır. Seçim CHP’nin planları dogrultusunda ve CHP Hükümeti’nin avantajı ile yapılmasına karsın sandıktan DP’nin oyu daha yüksek çıkmıstır. DP TBMM’de milletvekilleri sandalye sayısının çogunu ezici bir sekilde kazanmış 

(DP 408, CHP 69, MP 1 ve bagımsızlar 9 milletvekili) ve CHP iktidardan seçimle uzaklasması “Beyaz htilal” olarak nitelendirilmistir. CHP adayı Süreyya Anamur tarafından bu durum “…Demokratlar, siyaseti ilk defa halka kadar indirmeyi ve halka mal etmeyi bilmislerdir…Böylece köylüler, isçiler, esnaf, ticaret veya sanayi mensupları, basın insanları, sehir, kasaba ve köy toplumlarının bütün tabakaları birden sahneye çıktılar…” seklinde ifade edilmistir (Koçak,1986b: 153-171; Aydemir, 1969:480-484; Ulus, 1950). 


D. CHP Hükümeti’nin DemokratikleŞme Çabaları 

II.Dünya Savası sonrasında barısı saglamak amacıyla Yalta Konferansı’nda BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylama sonucunda beş ülkeye (ABD, Çin, SSCB, İngiltere, Fransa) sürekli “temsil” ve “veto” hakkı verilmistir. Zirve sonunda Avrupa’da demokratik rejimlerin kurulacagı ortak bir demeçle açıklanmıstır. Buna göre BM ilk toplantısını San Francisco’da 25.04.1945 tarihinde yapacaktır. smet Pasa“San Francisco Konferansı”na delege göndermesiyle Türkiye’de demokratiklesmeye geçilecegini kabul etmistir. İnönü 19.05.1945 Gençlik Bayramı konusmasında “Memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir” beyanıyla ilk defa demokratik bir yönetimden söz etmistir (Burçak,1979: 47; Koçak, 1997: 134; Armaoglu, 1984: 47-48, 399-402; 

İnönü,1998: 159-194). Bu nedenlerle CHP Hükümeti’nin çıkartmış oldugu 5.06.1946 tarihli yeni Seçim Kanunu ile seçimle ilgili önemli degisiklikler yapılmıstır. Buna göre ülkede iki dereceli seçim sistemi tek dereceli seçim sistemine çevrilmis, seçmenlerin adaylarını aracısız seçebilmeleri, adayların istedikleri partiden veya bagımsız aday olabilmeleri saglanmıstır. Yeni Seçim Kanunu’nun bu gibi demokratik degisikliklerin yanında, “açık-oy, gizli tasnif” gibi antidemokratik oylama sistemini de getirmistir. CHP “Cemiyetler Kanunu” ve “Matbuat Kanunu”nda da degisiklige gitmek için 29 Nisan 1946’da çalısma lara baslamıstır. 5 Haziran 1946 tarihinde kabul edilen Cemiyetler Kanunu’nda cemiyetlerin kurulmaları veya kendilerini fesih etmeleri herhangi bir izne tabii tutulmamış ve cemiyetlerin kapatılması bagımsız mahkemelere bırakılmıstır. Bu son derece önemli bir degisikliktir, zira yasa çıktıktan 1950 yılına kadarki süreçte kurulan dernek sayısı 7219’ a ulasmıstır. Bu sayı hafife alınmayacak kadar önemli olmustur. Yeni Cemiyetler Kanunu ile ülkede sendika kurma hakkı da tanınmış ve hızlı bir sendikalasma olmustur. Ülkede sendikal faaliyetler önce kamu iktisadi kurumlarda CHP’nin tesviki ile kurulma ve kısa zamanda ülkenin birçok kesiminde, farklı iş kollarını kapsayan sendikalasma hareketleri ile 
baslamıstır. Bu sendikalasma, dernek ve parti kurmadaki kolaylıgın sebepleri arasında CHP’nin kendi oy bölgelerini olusturmak yanında ABD, ngiltere 
ve batılı ülkelere Türkiye’nin hızla demokratiklesen bir ülke trendine girdigini gösterme çabaları yatmıstır (Lewis,1988:307; Koçak,1986b: 142; 
Aydemir, 1969: 360-364,446; Düstur8:1575-1577; Düstur2:754-760; Düstur1:1322; Düstur1: 1250-1255; Düstur5:1704-1720; Düstur6:11461177; 
TBMM Zabıt Ceridesi,1946:269; TBMM Zabıt Ceridesi,1946:313). 

2 Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR



...