İSMAİL BEŞİKÇİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İSMAİL BEŞİKÇİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2016 Perşembe

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 13




28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 13



ÖZAL SONRASI KARMAŞASI - AÇIKLAMALAR

(1) Şu modası geçmiş SAĞ-SOL tanımı hala anlamsız bir şekilde kullanılmak ta...Bu yüzden de Ecevit'in partisi DSP " Solcu " bir parti olarak değerlendirilmekte...

Bir defa SOL'dan kastedilen ANTİ-KAPİTALİST, DEVLETÇİ bir parti ise; bugün TÜRKİYE'de böyle bir parti yok!.. Çünkü programlarında 6 OK olmasına rağmen, ne SHP, ne CHP, ne de DSP "serbest pazar" ve "özelleştirme" faaliyetlerine karşı çıkmıyorlar!.. Aslında hiç birinin Menderes'in 6 OK'lu DP'sinden farkı yok. 

Bunların hepsi için "devletçilik"; sadece DEVLET kurumlarına kendi yandaşlarını doldurmaktan, DEVLET ihalelerini yakınlarına vermekten, DEVLET MALI yemekten ibaret!

Ama o dönemde DSP'yi ötekilerden ayıran bir yan vardı...O da zaman zaman, Ecevit'in aklı başında olduğu anlarda DIŞ TÜRKLER'den yana çıkması, KIBRIS, ÇEKİK GÜÇ, BOSNA, ERMENİSTAN, IRAK, KÜRTÇÜLÜK konularında diğerlerinden daha TÜRKÇÜ, daha BATI'YA DİRENEN bir politika sergilemesiydi!.. Daha doğrusu bunu 1993’e kadar yapıyordu... Sonradan o da unuttu ya, neyse!!..

Bizce SOSYALİZM " Solculuk " ise, hiç biri SOLCU değil!.. Hepsi Sağ!.. MİLLİYETÇİLİK " Sağcılık " ise, MHP, BBP ve DSP sağ!.. 
Diğerleri Renksiz!..
ANTİ-EMPERYALİST olmak " Sol " ise, DSP, BBP ve RP Solcu!.. Daha doğrusu 1997'den önce öyle idiler... Şimdi hepsi Amerikan ve Batı uşağı!..

Gördüğünüz gibi, bu tanımlar ile işin içinden çıkmak mümkün olmadığı gibi, bu partilerden iki tanesinin bile yanyana gelmesi, birleşmesi mümkün değil!..

Ne var ki, silinip yok olma tehlikesi ve menfaat hırsı bir süre sonra SHP ile CHP'yi tekrar birleştirdi. Tek değişiklik, KARAÇALI'nın gidip, ablak suratlı HİZİPÇİ BAYKAL'ın gelmesi oldu.

Haa, " Bu partilerden hangisi ATATÜRKÇÜ ? " diye sorarsanız, ona cevabımız şaşırtıcı gelebilir... Bizce hiç biri gerçek ATATÜRKÇÜ değil, ama BATI'ya direnen, TEKNOLOJİK GELİŞMELER'i en iyi kullanan, DIŞ SİYASET'i DOĞU'ya açık olan, ve BORÇLANMA'dan kaçan, DENK BÜTÇE'yi savunan REFAH PARTİSİ; ATATÜRKÇÜ ESASLAR'a en yakın olanıydı, 1997'de devrilene kadar!.. Belki ACI, ama GERÇEK!..

(2) Bizde aydınlar bir tuhaftır...Eskiden hem SOLCU, hem BATICI idiler!.. Halbuki, bu ikisinin bir arada olması mümkün değildi. Çünkü SOSYALİZM-KOMÜNİZM, BATI EMPERYALİST-KAPİTALİST-HIRİSTİYAN zihniyetine karşı ATEİST, ANTİ-EMPERYALİST ve tabii DEVLETÇİ idi!.. Yani hem BATICI hem SOLCU olmak; hem FENERBAHÇELİ hem BEŞİKTAŞLI olmaktan zordu! Hem KADIN hem ERKEK olmak gibi imkansızdı!..Çünkü SOSYALİST ülkelerin adı bile DOĞU BLOĞU idi!.. LİBYA, IRAK, SURİYE, SOMALİ, YEMEN, hatta 1980'lere kadar MISIR gibi MÜSLÜMAN ülkeler bu bloğa yakın ülkelerdi. Ama bizim "solcu"ların onlarla bir alâkası yoktu. Onlar hem BATICI, hem AMERİKA'ya karşı, hem RUS yanlısı olabiliyorlardı da, MÜSLÜMANLAR ile bir alakaları yoktu. TÜRKÇÜ bile değildiler, ama "atatürkçü" geçinirlerdi.

Sonra SOSYALİZM'in modası geçti. Dünyada DİN'e karşı ilgi arttı. Bütün eski DOĞU BLOĞU'nda kiliseler, camiler açıldı. YELTSİN bile cumhurbaşkanı seçildiğinde İncil'e el basarak yemin etti. Ama bizim MEDYA ve sözde "aydın"larda DİN düşmanlığı arttı. Daha doğrusu başka dinlere hoşgörüleri arttı da, nedense İSLAM'a saldırmaya başladılar. DEVLETÇİLİK şöyle dursun, DEVLET DÜŞMANI kesildiler. BATICILIK Avrupa hayranlığı iken, bir de AMERİKANCI oldular. RUS sempatisi öldü!..Ha, bir de hızlı KÜRTÇÜ kesildiler. "Kürtler de insan, mozayik ülke, Kürtler'e eşitlik, siyasi çözüm" gibi ifadeler en "tarafsız" yazarlarda bile duyulmaya başladı. İSMAİL BEŞİKÇİ, YALÇIN KÜÇÜK gibileri ise KÜRTÇÜLÜK propogandası ile "adam" sayılmaya başladılar.

Bir de DİN'e, İSLAM'a söverek şöhret olanlar çıktı. İLHAN ARSEL, TARIK DURSUN, AZİZ NESİN gibileri SELMAN RÜŞTİ'ye özenip şöhret olmaya çalıştılar.

(3) 1991'den bu yana seçim sonuçları incelenirse bu açıkça görülür. TÜRKÇÜ, İSLAMCI ve BATI'YA KARŞI politika izleyen MHP, BBP, DSP ve RP'nin toplam oyları gittikçe artmış, BATI EĞİLİMLİ ANAP, DYP, CHP'nin toplam oyları ise sürekli düşmüştür. Bir kıyaslama yapmak gerekirse 1991'de TÜRKÇÜ grup %40, BATICI grup %60 iken; 1995 yılında bu oran %50-50 haline gelmiştir.

Gelecek için bir tavsiyede bulunalım: Bundan sonra TÜRKİYE'de BATICI partilere ekmek yoktur!..Gittikçe küçülmeye, yok olmaya mahkumdurlar. Umarız ki, başta Çiller olmak üzere uyanırlar. Zaten Çiller büyük ümitlerle girdiği Gümrük Birliği'nden umduğunu bulamayınca, AB için "Hıristiyan Klubü" demek durumunda kaldı.

(4) Şu bizim MEDYA ve "aydın" takımı çok enteresandır... SURİYE uçağımızı düşürdü, üzerinde durmadılar. FRANSIZ YÜZBAŞI, densizlik edip KAYMAKAM'ımızı tokatladı, geçiştirdiler... Tatbikat yaparken AMERİKALI denizciler gemimize füze atıp batırdı, subaylarımızı öldürdü, "kazadır" dediler... BATILI devletler, İMF, ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ müfettiş gönderip hakaret etti, hapishaneleri, MALİYE'yi teftiş etti, ses çıkarmadılar... AVRUPA KONSEYİ ikide birde aleyhimize karar aldı, "Kürtler'e toprak verin" diye, duymamazlıktan geldiler...İSTANBUL'a gavur bayrağı diktiler, çıt yok.... Butros Gali FEDERE DEVLET dedi, şöyle bir geçiştirdiler. (Haziran,1996)

Ama ne zamanki KADDAFİ " TÜRKİYE işgal altındadır, TARİH'ini, İLAHİ MİSYON'unu unuttu," dedi; kıyametler koptu!.. Birden TÜRKİYE'nin " Bağımsız " olduğu hatırlandı, " haysiyet, şeref "ten bahsedilmeye, "bize kimse karışamaz" denmeye başlandı!..(Ekim,1996)

Biraz müstehcen ama, tam buraya oturan bir kıssa vardır. Anlatalım:

Hükümdarın birinin kervanları devamlı olarak HARAMİLER tarafından soyuluyormuş. Ne yapsa, ne tedbir alsa başa çıkamıyormuş... Demişler ki, "Falanca yerde BABAYİĞİT, KABADAYI biri vardır, tek başına bütün haramilerin hakkından gelir!".. Hükümdar adamı çağırtmış, hakikaten kalıp kıyafet yerinde, taşı sıksa suyunu çıkarır cinsten bir KABADAYI... "Becerebilir misin?" diye sormuş, adam, "Hiç şüpheniz olmasın!" demiş...

Kervan hazırlanmış, adamla birlikte yola koyulmuş...Bir süre sonra haramiler gene saldırmış!.. Kervanbaşı hemen koşup bizim KABADAYI muhafıza gelmiş, "Aman ağam, saldırıyorlar!" demiş, adamın kılı bile kıpırdamamış!.. Haramiler kervanı her zamankinden daha kolay, bir güzel soymuşlar, Sonra neden böyle muhafızsız olduğunu sormuşlar. KABADAYI gene hareketsiz!..Kervanbaşı anlatmış. "Şu herif ben haramilere tek başıma yeterim, dedi, hükümdar da inandı, ondan muhafız vermedi," demiş...

Haramilerin reisi bunu duyunca sinirlenmiş, "Yaa öyle mi?.. Erkeklik taslarsın ha?.. Düzün ulan şu herifi!" diye emir vermiş... Haramiler yatırmışlar KABADAYI'yı, başlamışlar sıradan geçmeye!... Adam da gene "çıt" yok!.. Bir, üç, beş, on... Yok, adam sâkin!.. Yirmi, otuz... gene ses yok!... Derken Reis seslenmiş, "Amma dayandın ha, karı bozuntusu!.. Şu da düzünce tam 40 kişi olacak!"...

Bizim KABADAYI bu sözü duyunca, birden silkinmiş, "Ne!.. Kırk kişi mi oldu?" deyip yeri göğü inleten bir nara atmış, oradan bir kılıç kapıp girişmiş haramilere!.. Bir girişmiş, adam kalmamış karşısında!.. Hepsini temizleyip kervanı kurtarmış, sağ salim gidecekleri yere ulaşmışlar...

Dönüşte Hükümdar olayı dinlemiş, adama parasını verip "Tamam!.. Güle güle!" demiş... Bizim KABADAYI şaşırmış, "Ama niye Hükümdarım, kervanı kurtarmadım mı?" diye hayretle sormuş... Hükümdar gülerek cevap vermiş: "Kurtarmasına kurtardın da, ben her seferinde seni düzecek 40 KİŞİ nereden bulayım!"

İşte bizim MEDYA ve "aydın"lara da galiba KADDAFİ 40. kişi gibi geldi! Üstelik onlar, HARAMİLER'e kılıç çekmediler daha!

(5) Başımızdakiler ancak 1996'da bir "30 milyar zarar" dan söz etmeye başladılar. Bu yıllık 6 milyar dolarlık bir kayıp demektir. Ama TÜRKİYE'nin uğradığı zarar bundan çok büyüktür. Sığınmacıların tahrip ettiği ormanlar, verdikleri zarar, onlara yapılan masraflar, onlarla birlikte artan terör dolayısiyle uğranan kayıplar, terörü önlemek için yapılan masraflar, tesisleri ve kişileri korumak için alınan tedbirler, şehit ve yaralılara ödenen tazminatlar, ölenlerin can bedeli, petrol hattının eskimesi, IRAK TÜRKMENLERİ'nin çektiği sıkıntılar, ticaret kaybı, iş kaybı, dış itibarın sarsılması, bizim hesabımıza göre 2003 yılına kadar en az 200 milyar dolarlık bir zarara yol açmıştır.

Bu zararı mutlaka BATI AVRUPA, AMERİKA ve JAPONYA'nın ödemesi gerekir!.. Çünkü IRAK-AMERİKA savaşından onlar kârlı çıkmışlardır. IRAK'a uygulanan ambargoda onların menfaati vardır.

Bizim teklifimiz şudur: PETROL BORU HATTI'nın açılması ve IRAK'a AMBARGO ve BASKI'nın kalkması, yani KUZEY IRAK'ta IRAK HÜKÜMETİ'nin hakim olması kaydıyla bu 200 milyar dolar BATI tarafından 10 yıl süreyle 20 milyar BORÇ SİLİNMESİ şeklinde tazmin edilmelidir!

Eğer AMBARGO kalkmaz ise, TÜRKİYE zarara girmeye devam edeceğinden, BATI her yıl 30 milyar dolar borç silmelidir!

ABD'li yöneticilerin yüzsüzlük edip "Zararınızın sebebi SADDAM'dır" demelerine izin verilmemelidir. BATI bizim taleplerimizi karşılamadığı takdirde, TÜRKİYE hem NATO, hem AVRUPA BİRLİĞİ, hem de BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'e karşı olan taahhütlerini askıya aldığını, katkısını gittikçe azaltacağını ve kendi başının çaresine bakacağını açıklamalıdır.

BATI'dan uzaklaşırsak, batarmışız!.. Kendimizi BATI'nın kucağına bıraktık ta, ne oldu?.. Şu anda bütçemizin 3 katı dış borcumuz, bir katı kadar da iç borcumuz var. Yani İFLAS etmiş durumdayız!.. BATI kurtarıcı olsa, bizi 50 yılda kurtarırdı, şimdiki gibi batırmazdı!



http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata37d.html

***