Azerbaycan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Azerbaycan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2021 Perşembe

ABD’nin Karadeniz’de Nüfuz Tesis Etme Girişimi

ABD’nin Karadeniz’de Nüfuz Tesis Etme Girişimi






Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI
Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi 
Yıl: 5 
Sayı: 17 
Kış 2012 


      Amerika Birleşik Devletleri diğer büyük güçler gibi kendi çıkarları doğrultusunda dönem dönem ekonomik, kültürel ve siyasi yayılma siyaseti 
uyguladığı gibi fiilen askeri birliklerle de müdahalelere yönelebilmektedir. ABD’nin bu harekât tarzına ait örnekler yakın tarihte Güneydoğu Asya’da, Afrika’da, bugün ise Afganistan ve Irak’ta görülebilir.
     Karadeniz (1) havzası, dünyanın diğer çatışma bölgelerine yakın olmasına rağmen nispi bir istikrara sahiptir.
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı güçler çeşitli siyasi gelişmeleri gerekçe göstererek Karadeniz havzasında doğrudan veya dolaylı yoldan müdahil olma girişimlerini sürdürmektedir.
Bu çalışmada, ABD ve diğer batılı güçlerin müdahale sahasına dönüşen Afrika, Afganistan ve Irak gibi kriz bölgelerinden örnek verilerek, ABD’nin Karadeniz bölgesine yönelik politikaları incelenecektir. ABD’nin insan hakları, demokrasi ve benzeri gerekçeler üzerinden Karadeniz bölgesine nüfuz etme ve bölgede sürekli varlık tesis etmeye yönelik izlediği siyaset analiz edilecektir.

Karadeniz havzası bulunduğu coğrafi konum itibariyle çok önemli stratejik, jeopolitik ve jeostratejik öneme sahiptir.

Öncelikle bu coğrafya Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’ya yakınlığı nedeniyle enerji, nakil ve ulaşım yolları üzerinde bulunmaktadır. Rusya Federasyonu’nun en önemli ticari ve askeri limanları Karadeniz kıyısında bulunmaktadır. 
Deniz taşımacılığı bakımından Rusya’nın bu limanları ülke ekonomisi bakımından hayati konumda dır. Rusya Batı’nın özellikle Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılarken Karadeniz limanlarını kullanmaktadır.
Ayrıca Orta Asya’nın Batı pazarlarına ulaşmak için kullanabileceği en önemli alternatiflerden biri Karadeniz’dir.
Kafkasya ülkelerinin, özellikle Azerbaycan’ın Batı pazarlarına ulaşmakta en rasyonel alternatifi Karadeniz’dir. Karadeniz’de bulunan mevcut enerji, nakil hatları ve gelecek dönemde yenilerinin yapılması düşüncesi bir gerçeği ortaya koymaktadır.
Bu gerçek, Avrupa’nın enerji ihtiyacını tedarik ve temin için Karadeniz’in vazgeçilmez olduğudur. Soğuk Savaş döneminde Karadeniz havzası Türkiye hariç doğu bloğu ülkelerinin egemenliği altında bulunduğundan genellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hâkimiyeti altındaydı. Rusya’nın yanı sıra o dönem Sovyetler Birliği’nin bir parçası konumunda bulunan Gürcistan ve Varşova Paktı (2) üyeleri olan Romanya ve Bulgaristan Karadeniz ülkesiydi.

Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin nüfuz sahasında yer alan Karadeniz’ de, Sovyetler Birliği’nin ve ardından Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra dengeler Batı lehine değişmiş oldu. Gürcistan bağımsızlığını kazandıktan sonra liderlerinin tercihi neticesinde hızlı bir şekilde Rusya’dan uzaklaştı ve Batı eksenine yaklaştı.
Etnik sorunların ortaya çıkmasıyla kısa süre içinde ülkenin bazı bölgelerinde (3) Tiflis’in hâkimiyeti zedelendi. Daha sonra Rusya’nın Güney Osetya meselesini gerekçe göstererek Gürcistan’a savaş açması bağımsızlığına yeni kavuşan bu küçük ülkeyi önemli sorunlarla baş başa bıraktı. Gürcistan’ın Rusya ile sorunları halen devam etmektedir.
    Romanya ve Bulgaristan da Sovyetlerin dağılmasından sonra kısa zaman içinde Batı eksenine müdahil oldu.
İki ülke de çok kısa sürede NATO’ya (2004), gerekli reformları gerçekleştirerek Avrupa Birliği’ne (2007) katıldı. Romanya ve Bulgaristan’ın NATO’ya üye olması ise özellikle ABD’nin Karadeniz üzerinde nüfuz tesis etme hedefiyle açıklanabilir. Bu iki ülkenin hem AB’ye hem de NATO’ya katılması, Gürcistan ve Azerbaycan’ın da başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerle yakın ilişkiler geliştirmesi Karadeniz’deki dengelerin değişmesine neden olmuştur.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Karadeniz havzasında daha önceleri Sovyetler Birliği sınırları içerisinde bulunan yeni devletlerin ortaya çıkması ve bağımsızlıklarını kazanması Batı’nın ilgisini çekmiştir. Özellikle Ukrayna,
Beyaz Rusya ve Moldova bu hususta öne çıkmış görünmektedir.

ABD ve Avrupa devletleri bütün olanaklarını kullanarak bu ülkeler üzerinde nüfuz tesis etmeye yönelik girişimlerde bulunmuştur.
Bu girişimler zaman zaman söz konusu ülkelerin iç işlerine müdahil olmak şeklinde de tezahür etmiştir. Bu nüfuz yöntemi özellikle genel seçimler sırasında, parlamento veya başkanlık seçimleri dönemlerinde büyük fonlarla ve kitle iletişim araçlarının imkânlarıyla gerçekleştirilmiştir.

Nitekim George Soros’un (4) Ukrayna ve Beyaz Rusya’daki seçim dönemleri esnasında ve sonrasında meydana gelen toplumsal hareketliliklerde yönlendirici rol oynadığı bilinmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD, Karadeniz havzasında nüfuz tesis etmeye yönelik somut girişimlerde bulunmuştur.
Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Moldova arasında oluşturulan GUAM Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Teşkilatı, Washington’ın teşvikiyle ortaya çıkmıştır. 1997 yılında kurulan teşkilat ile hedeflenen NATO’nun Karadeniz havzasında etkinliğini artırması ve Rusya’nın nüfuzunun sınırlandırılmasıdır. Teşkilatın adı 1999’da Özbekistan katılımıyla GUUAM olarak değiştiyse de, 2005’te Taşkent’in bu oluşumdan ayrılması ile tekrar GUAM olmuştur. GUAM’ın Şangay İşbirliği Teşkilatı’na alternatif olarak kurulduğu da ileri sürülmektedir.
Bu teşkilatın, bünyesindeki ülkeleri Avrupa-Atlantik kurumlarına yaklaştırdığı gözlemlenmektedir.
ABD, Karadeniz’de etki alanı tesis etme hedefiyle, 2001’den beri Akdeniz’de faal olan NATO’nun Aktif Çaba Harekâtı’nı terörle mücadele gerekçesi ile Karadeniz’e genişletmeye çalışmıştır. Türkiye ve Rusya bu girişime birlikte muhalefet etmiş, Türk yetkililer böyle bir adımın Karadeniz’de gereksiz yere gerilim doğurabileceği ne işaret etmiştir. Türkiye, Karadeniz’de terörle mücadeleyi mevcut oluşumların yürütebileceğini beyan etmiştir. Bu oluşumlar 2001’de teşkil edilen Karadeniz İşbirliği Görev Grubu ve 2004’te faaliyete geçen Karadeniz Uyumu Harekâtı’ dır. Diğer taraftan, 2005 yılında ABD, Karadeniz Ekonomik İşbirliği’ne gözlemci statüsüyle katılmak istemiş, Rusya veto etmiştir.
ABD’nin Trabzon’da bir askeri üs talebinde de bulunduğu, Türkiye’nin ise bu talebe sıcak bakmadığı basına yansımıştır.
ABD’nin Karadeniz havzasında etki kurma çabası Bulgaristan ve Romanya’nın 2004’de NATO’ya üye olması ile hız kazanmıştır.
ABD Bulgaristan’la 2006 yılında bir savunma işbirliği antlaşması imzalamıştır. Romanya ile de balistik füzelere karşı konuşlandırılacak bir savunma kalkanı konusunda işbirliği kararlaştırılmıştır. Bu işbirliği doğrultusunda Romanya’ya 2015 yılında kıyı konuşlu radar sistemi ve kara konuşlu füze bataryaları yerleştirilecek tir. ABD hâlihazırda iki ülkede de askeri üs bulundurmaktadır. Bulgaristan ve Romanya’nın ABD ile gelişen ilişkileri, İsrail’in de bu ülkelerle münasebetlerini güçlendirmesi için gerekli zemini hazırlamıştır. İsrailli pilotlar Romanya semalarında eğitim uçuşları yapmaya başlamıştır. İki ülkenin hava kuvvetleri ortak tatbikatlar gerçekleştirmektedir.
İsrail, Bulgaristan ile de 2011 yılında bir askeri işbirliği anlaşması imzalamıştır.
Son dönemde Avrupa Birliği de Karadeniz bölgesindeki siyasi nüfuzunu artırmaya yönelik somut girişimlerde bulunmuştur. 
     AB, 2007’de bölge ülkeleriyle çevre, ulaşım ve enerji alanlarında sektörel işbirliği ve ortak projeler hedefiyle Karadeniz Sinerjisi girişimini başlatmıştır. AB, Komşuluk Politikası’nın bir parçası olarak geliştirdiği Karadeniz Sinerjisi ile birlikte AB-Rusya ilişkilerinde ve AB-Türkiye ilişkilerinde yeni bir strateji geliştirmiş, Karadeniz’deki varlığını artırmayı amaçlamıştır. AB; Ukrayna, Moldova, Beyaz Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile imzaladığı Doğu Ortaklığı stratejisi ile de aynı doğrultuda hareket etmektedir. AB ile gümrüksüz ticaret ve vizesiz seyahatin öngörüldüğü bu strateji ile Birlik, Karadeniz havzası üzerindeki ekonomik ve siyasi nüfuzunu artırmaya çalışmaktadır.

Karadeniz Havzası, enerji kaynaklarına yakınlığının yanı sıra bölgesel kriz merkezlerine de yakın mesafede bulunması bakımından önem arz etmektedir. Etnik gerilimin dinmediği Kafkasya, Karadeniz’in güneydoğu bölgeleriyle iç içedir. Gürcistan’da filli bir parçalanmışlık söz konusudur.

   Kuzey Kafkasya’da Çeçenistan ve Dağıstan sorunlarının ciddiyeti devam etmektedir. Azerbaycan topraklarının başta Karabağ olmak üzere %20’si (5)
Ermenistan işgali altındadır. Bütün bu kriz bölgeleri, Güney ve Kuzey Kafkasya coğrafyasını bir çatışma alanına çevirmiş durumdadır.

Karadeniz güneybatıdan Balkanlar’la iç içedir. Eski Yugoslavya’nın parçalanmasıyla birlikte Balkanlar’da ortaya çıkan uyuşmazlıklar; etnik çatışmalar, iç savaşlar, etnik temizlik ve soykırımı beraberinde getirmiştir. Balkanlar’da nispi bir barış ortamı sağlanmış ise de bölgedeki hiçbir etnik ve dinsel sorun tamamen çözülmemiştir. Ortaya çıkan yeni devletlerin iç siyasi karışıklıkları, birbirleriyle olan sınır anlaşmazlıkları ve diğer sorunları varlığını devam ettirmektedir.
     Karadeniz, Kafkasya ve Balkanlar’ın yanı sıra dünyanın diğer çatışma bölgelerine de yakın mesafede bulunmaktadır.
İsrail’in Filistin meselesindeki uzlaşmaz tutumu ve bölgesel hegemonya hedefi doğrultusundaki Makyavelist politikaları sebebiyle Orta Doğu’nun kalıcı barış ve huzura ermesinin uzak olduğu söylenebilir.
Öte yandan Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasındaki hâkim konumdaki otoriter iktidarları sarsan, Arap Baharı(6) diye adlandırılan toplumsal hareketlilik ve değişim rüzgârı bölgenin istikrarını ve güvenliğini doğrudan etkilemektedir. Diğer taraftan Irak ve Afganistan işgalleri de Karadeniz havzasını yakından ilgilendirmektedir.
    Zira Irak ve Afganistan Karadeniz’e çok yakın mesafededir. Karadeniz’de meydana gelen gelişmeler; Rusya, Bulgaristan, Ukrayna, Romanya, Beyaz Rusya, Moldova, Ermenistan ve Gürcistan’ı etkilediği kadar Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir.
Türkiye, Karadeniz’e 1685 km’lik kıyı şeridiyle bu havzanın en önemli aktörlerinden biri konumundadır.
Karadeniz’in açık denizlere tek ulaşım yolu olan boğazların da sınırları içinde bulunması Türkiye’nin konumunu daha da güçlendirmektedir. Uzun kıyı şeridi boyunca irili ufaklı yüzlerce yerleşim merkezi ve Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon gibi önemli limanların bulunması bu havzayı Türkiye için ekonomik bakımdan oldukça önemli kılmaktadır. Bu nedenle Karadeniz ve havzasında meydana gelebilecek herhangi bir istikrarsızlık ve sıcak çatışma, doğrudan doğruya Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit edebilir.
Türkiye’nin enerji ihtiyacının büyük kısmı Rusya ve Azerbaycan’dan doğrudan, Hazar’ın doğu kıyısından dolaylı yoldan enerji nakil hatları vasıtasıyla Karadeniz havzası üzerinden karşılanmaktadır.

Karadeniz coğrafyası üzerinden Türkiye’ye nakledilen enerji kaynakları Akdeniz limanlarından, boğazlardan ve batı sınırından dünya ve Avrupa piyasalarına taşınmakta, bu vesileyle ülkeye önemli bir döviz girdisi sağlanmaktadır. Diğer taraftan Karadeniz’de deniz taşımacılığının yaygınlaşması Türkiye limanları üzerinden gerçekleşen ticaret açısından oldukça faydalıdır. Mesela, Trabzon limanı komşu İran devleti için çok önemlidir. İran’ın bütün dünyadan ithal ettiği mal ve ihtiyaçlarının önemli bir kısmı Trabzon limanı üzerinden bu ülkeye sevk edilmektedir. 
   Bu liman İran dış ticareti bakımından en önemli alternatiflerden birisidir. Dolayısıyla Karadeniz; Türkiye için olduğu kadar komşularla yürütülen ticari ve ekonomik ilişkiler açısında da önem teşkil etmektedir.
Özetle, ABD Soğuk Savaş sonrası dönemde Karadeniz’de bir etki alanı meydana getirmeye çalışmıştır. 
Bu çabanın 2000’li yıllarda arttığı, somut girişimlere dönüştüğü gözlemlenmekte dir.
ABD’nin girişimlerine karşın, bölgede Türkiye ve Rusya’nın mevcut dengelerin muhafaza edilmesi doğrultusunda tutum sergilediği fark edilmiştir. Karadeniz’deki mevcut dengenin ABD lehine değişmesi, özellikle Karadeniz’de olduğu gibi Kafkasya ve Orta Doğu’daki hassas süreçleri de olumsuz etkileyebilir.

DİPNOTLAR:

(1.) Karadeniz: 461.000 km2‘lik alanı kapsayan 8350 km’lik kıyı şeridine sahip olan Karadeniz’in doğudan batıya en geniş noktalarının arası 1175
       km, en derin noktası 2210 m’dir.
(2.) Varşova Paktı: Soğuk Savaş döneminde ABD önderliğindeki Batı bloğunun oluşturduğu Kuzey Atlantik Antlaşması’na (NATO) karşı Sovyetler
       Birliği ve güdümündeki ülkeler tarafından iş birliği ve karşılıklı yardımlaşma amacıyla kurulan askeri ve siyasi bir birliktir. 14 Mayıs 1955
       yılında Polonya’nın başkenti Varşova’da kurulan Birliğe, Sovyetler Birliği’nin yanı sıra Arnavutluk, Demokratik Alman Cumhuriyeti, Polonya, Çekoslovakya
       ve Romanya üye olmuştur. Varşova Paktı 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla feshedilmiştir.
(3.) Gürcistan: 69.700 km2 yüzölçüme sahip ülkede nüfus 5 milyon (tahmini 2010) civarındadır. Acaristan, Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri
       merkezi hükümetin denetimi dışında bulunmaktadır. Gürcistan, NATO ve AB üyesi olmak için uğraş vermektedir.
(4.) George Soros: 1930 doğumlu Soros, Macar Yahudi bir ailenin mensubu olup, halen ABD vatandaşıdır. Soros, finans spekülatörü olarak
       özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan ülkelerdeki açık ve kapalı faaliyet ve toplumsal hareketleri yönlendirmesiyle
        üne kavuşmuştur.
(5.) Azerbaycan: Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ’ın yanı sıra halen 7 ilçesi Ermenistan işgali altında bulunmaktadır. Bu ilçeler:
       Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Zengilan, Laçin, Kelbecer ve Gubatlı’dır.
(6.) Arap Baharı: Bkz:
       http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1067:arap-baharna-farklbak&catid=77:ortadogu-analizler&Itemid=150

https://www.turansam.org/makale.php?id=3882

***

3 Şubat 2021 Çarşamba

RUSYA-ERMENİSTAN ASKERİ İŞBİRLİĞİNE KARŞI TÜRKİYE-AZERBAYCAN İŞBİRLİĞİ!

RUSYA-ERMENİSTAN ASKERİ İŞBİRLİĞİNE KARŞI TÜRKİYE-AZERBAYCAN İŞBİRLİĞİ! 



Elhan Şahinoğlu, Azerbaycan,Rusya Cumhurbaşkanı, Dmitri Medvedev,Serj Sarkisyan,Ortak Güvenlik Anlaşması,Nevruz Mehmetov,C-300 füzeleri,



Elhan Şahinoğlu, 

Azerbaycan

23 Ağustos 2010


Erivan ziyaretini sürdürmekte olan Rusya Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev’in 20 Ağustos’ta Ermeni meslektaşı Serj Sarkisyan’la gerçekleştirdiği ikili görüşmenin ardından iki ülkenin Savunma Bakanları Anatoliy Serdyukov ve Seyran Ohanyan askeri üs antlaş

Yeni antlaşmaya göre, Rusya Ermenistan'da bulundurduğu askeri üssün süresini 2044 yılına kadar uzatmıştır. Antlaşma gereği Rusya, üssü yeni silahlarla donatacaktır. Yeni anlaşmanın en önemli maddesi Rusya'nın askeri üssünün Ermenistan'ın güvenlik çıkarlarına da hizmet edecek olmasıdır. Rusya'nın askeri üssü eskiden de Ermenistan'a hizmet etmiştir. 5 bin kişinin bulunduğu üstte subayların yarısı, askerlerin ise tamamı cebinde Rusya pasaportu taşıyan Ermenilerden oluşmaktadır. Ayrıca, Erivan üs için Rusya'dan kira da almamaktadır. Dmitri Medvedev anlaşma töreninden sonra düzenlenen basın toplantısında Rusya'nın Kafkasya'da barış ve istikrardan yana olduğunu söylemiştir. 2008 yılında Gürcistan'la yaşanan savaşı işaret eden Medvedev şöyle devam etmiştir: "Biz Kafkasya'da iki yıl önce yaşanan olayların tekrarlanmasını istemiyoruz. Ekonomik ve güvenlik alanında bölgenin en büyük devleti olan Rusya, Kafkasya'da önemli rol oynamaya devam edecektir. Biz barış ve istikrardan yanayız. Bunun yanı sıra Rusya müttefik ilişkilerinde de sadıktır. Bu açıdan Ortak Güvenlik Anlaşması Teşkilatının üyesi olan Rusya kurumdaki destekçisi Ermenistan'ın güvenliğinden de sorumludur. Rusya müttefik ilişkilerine ciddi yaklaşmaktadır". Böylece, Erivan'da imzalanan antlaşma ve Medvedev'in basın toplantısındaki açıklamaları Rusya'nın Kafkaslardaki varlığını güçlendireceğinin kanıtıdır. Ermenistan, bu durumdan memnundur. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvart Nalbantyan Ermenistan'da bulunan Rus askeri gücünün ülkenin güvenliği açısından stratejik öneme sahip olduğunu kaydederek, "Rus askeri gücü sadece Rusya'nın çıkarlarına hizmet etmiyor. Ermenistan'ın güvenliği de garanti ediliyor" değerlendirmesinde bulunmuştur. Nalbantyan'a göre Rusya Ermenistan'ın askeri ve teknolojik alanda gelişimine de büyük katkı sağlamaktadır. Rusya ile Ermenistan arasında artan askeri ilişkiler ve Erivan'da imzalan antlaşma Azerbaycan kamuoyunda endişe ile izlenmektedir. Buna rağmen, Bakü'nün konuyla ilgili resmi bir açıklama yapmaması da dikkatten kaçmamaktadır. Aksine Azerbaycan Cumhurbaşkanı Dış İlişkilerden Sorumlu Müşaviri Nevruz Mehmetov yerel televizyonlara yaptığı açıklamada, Rusya-Ermenistan askeri üs antlaşmasının Azerbaycan'a bir etkisi olmayacağını vurgulamıştır. Ancak bu konuda farklı düşünenler de vardır. Birincisi, Yukarı Karabağ sorunun çözümünü üstlenen ve AGİT Minsk Grubu Eş Başkanı olan Rusya'nın Ermenistan'la askeri ilişkileri üst düzeye çıkarması bu devletin çatışan taraflara eşit mesafede yaklaşmadığını, tarafsızlığını Ermenistan'ın lehine bozduğunu kanıtlamaktadır. İkincisi, Yukarı Karabağ'da savaş çıkarsa, 1990 yılların başlangıcında olduğu gibi Azerbaycan ordusu ile Ermenistan ordusu yüz-yüze geleceklerdir. Yeni antlaşma gereği de Rusya'nın Ermenistan'daki üssü bu ülkenin güvenliğini sağlayacaktır. Yani olası savaş halinde, üsteki silahlar ve bu üsten havaya kalkacak askeri uçaklar Azerbaycan topraklarını hedef alacaklardır. Bu arada, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov gazetecilerin sorusu üzerine ülkesinin Azerbaycan'a C-300 füzelerini satabileceğine işaret etmiştir. 

Lavrov söz konusu füzelerin savunma nitelikli olduğunu hatırlatarak, bunun bölge ülkeleri için tehlike oluşturmayacağını sözlerine eklemiştir. 

Azerbaycan yönetimi, belki, Moskova'dan C-300 füzelerini alacağı düşüncesiyle Rusya-Ermenistan askeri anlaşmasına karşı sert tutum sergilememektedir. 

Ancak Rusya-Ermenistan askeri üs anlaşması gerçek, C-300 füzeleri ise Bakü'ye verilen bir vaat niteliğindedir. Moskova yıllar öncesinden İran'a da C-300 

füzelerini satacağını vaat etmiştir, ancak Tahran bu füzeleri bu güne kadar Rusya'dan alamamıştır. Öte yandan, Azerbaycan kamuoyunda ve siyasi çevrelerinde, 

Rusya-Ermenistan askeri ilişkilerinin geliştirilmesi ve Kremlin'in müttefikine verdiği desteği artırmasına karşılık Azerbaycan'ın da Türkiye ile siyasi ve askeri 

ilişkilerini yoğunlaştırması gerektiği tartışılmaktadır. Azerbaycan'ın Rusya-Ermenistan siyasi ve askeri işbirliğine karşı tek kalmaması gerekmektedir.


https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/guney-kafkasya-iran-pakistan-arastirmalari-merkezi/rusya-ermenistan-askeri-isbirligine-karsi-turkiye-azerbaycan-isbirligi-elhan-sahinoglu-azerbaycan


***


8 Ocak 2021 Cuma

RUSYANIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ., BÖLÜM 2

RUSYANIN  KAFKASYA  POLİTİKASINDA  KARABAĞ  FAKTÖRÜ., BÖLÜM 2




Uluslararası, Sovyet Sonrası, Türkiye-Rusya, İlişkileri Sempozyumu, İzmir, Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN,
 Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,Kafkasya,

2. Sovyet Sonrası Dönem: Özerkliğin Kaldırılması, Savaş ve Soykırım

   Ermenilerin Karabağ'a yönelik 1987 yılından itibaren hukuki ve siyasi düzlemde başlattıkları kampanya ve başvurular Moskova tarafından açık şekilde desteklen mesede gerek Sovyet yönetimindeki lobicilik faaliyetleri gerekse medya sektöründe görev yapan Ermeni diasporası mensuplarının yoğun çabaları sayesinde Ermeniler lehine kamuoyu oluşturma bakımından yeterliydi. 
Bu anlamda Ermenistan Azerbaycan karşısında kıyaslanmayacak kadar avantajlı konumdaydı.
   Ermenilerin ileri sürdükleri talepler dönemin hukuk mevzuatına aykırıydı ve çabaları netice vermeyeceği için maksatlarına şiddete başvurarak erişme hazırlığı içinde idiler. Öncelikle Ermenistan'da yaşayan Türkleri ülkeden kovmayı amaç edinen Ermeniler bunu yıldırma ve korkutma yöntemiyle gerçekleştirmeye başladılar. Ermeni örgütlenmeleri yönetimin de desteğini alarak baskı, şiddeti, öldürme ve fırsat düştükçe işkence yapma vd. eylemlerinde bulunuyorlardı.

Ermenistan ve Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermenilerin Azerbaycan'dan toprak talebinde bulunmaları, Karabağ'ı Ermenistan'a ilhak etmek çabaları bölgede huzursuzluğun artmasına ve uyuşmazlıkların derinleşmesine neden oluyordu. 

Bu durumda Azerbaycan Türklerinin tepkileri bazen yönetimin yalan vaatleri bazen de baskıcı yöntemlerle bastırılıyordu. Halk Karabağ konusunda son derece hassas ve ilkeli bir duruş sergiliyordu. Oysa dönemin Azerbaycan yönetimi Moskova'nın yörüngesinde kalarak sorunları çözebileceğine ümit ediyordu.
Azerbaycan'ın bu yönde attığı her adım Ermenistan'ın olumsuz tepkisiyle karşılaşıyordu. 7 Aralık 1988'de Ermenistan'ın Spitak (gerçek adı Hamamlı) şehri ve birkaç bölgesinde yaşanan deprem sırasında dönemin Azerbaycan yönetiminin, Ermenistan'a gönderdiği "gönüllü" kurtarma ekibini taşıyan uçak Ermeniler tarafından düşürülmüş, uçakta bulunan 68 yolcu ve 9 kişilik mürettebat hayatını kaybetmiştir.

Ermenistan'dan Azerbaycan'a kovulan Türklerin Karabağ bölgesine yerleştirilmesi konusunda kamuoyunda seslenen talepler Azerbaycan yönetimi tarafından asla kabul görmemişti. Nitekim o dönemde Karabağ yönetimi Moskova'nın denetimi altına alınırken, Azerbaycan'ın kamu otoritesi işlevsiz hale getirilmişti. 12 Ocak 1989 yılında Karabağ'ın yönetimi için Moskova tarafından kurulan "Özel Komite" Ermeni yanlısı bir siyaset yürütüyordu. Bu komitenin asıl amacı Karabağ'ın Azerbaycan'dan koparılmasından ibaretti.

   Moskova'nın uyguladığı siyaset Dağlık Karabağ'da barışı sağlamaya değil, uyuşmazlığın silahlı şiddet safhasına dönüşmesine fırsat sağlamış oldu. 1990 yılında Bakü'de baş gösteren itirazlar sırasında Ermeni milliyetinden olan vatandaşların öldürüldüğünü gerekçe göstererek, 19- 20 Ocak 1990'da Kızıl Ordu birlikleri sivil halka karşı katlim uyguladı. 

   20 Kasım 1991 tarihinde üst düzey devlet yetkililerini taşıyan helikopter Dağlık Karabağ'ın Karakent köyü semasında Ermeniler tarafından düşürüldü. Helikopterdekiler hayatlarını kaybettiler. Azerbaycan, bu olayın ardından, 
26 Kasım 1991 tarihinde Dağlık Karabağ'ın özerklik statüsünü feshetti.3

Ermenistan'ın başlattığı savaş insani felaketlerin yaşandığı, bir milyondan fazla Azerbaycan Türkünün mülteci ve göçmen durumuna düştüğü, ihtiyar, kadın, çocuk demeden sivil ahalinin topyekûn öldürüldüğü ve esir alındığı bir savaştır. 

Bu sürecin en kanlı olayı Şubat 1992'de yaşanan Hocalı soykırımı olmuştur. Ermeni çeteleri ve SSCB'den kalma 366. alay Hocalı'ya saldırarak bu cinayeti işlemiştir.
Bu saldırıda 63 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere 613 sakin öldürülmüş, 487 kişi ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmış ve 150 kişi kaybolmuş tur.4 Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı, sonradan Cumhurbaşkanı görevinde bulunan Serj Sarkisyan, Hocalı soykırımıyla ilgili kendisiyle yapılan söyleşide "Hocalı'ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivillere saldırmayacağımızı düşünüyordu, fakat Hocalı'da biz bu stereotipi kırdık" demiştir.
Hocalı cinayeti 9 Aralık 1948 tarihinde BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren BM'nin "Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi" 2. maddesinde yer alan "milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme" biçiminde tanımlanan jenosit/soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Aslında Ermeniler tarafından sadece Hocalı'da değil, Karabağ'ın tamamında yapılan kanlı eylemler birer soykırımdır: işgal altındaki bölgelerde ne bir insan sağ bırakıldı ne taş taş üste kaldı.

3. Savaş'ın Son Halkası: Büyük Taarruz, Rusya'nın Tarafsızlık İmajı ve Muhtemel Gelişmeler

İşgalci Ermeni güçleri zamanla Karabağ dışındaki yedi rayonu işgal ettiler. Savaşı durduran 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşması uzun süre yürürlükte kalırken sorunun çözümüne her hangi bir olumlu katkı sağlamamıştır.
   AGİT Minsk Grubu'nun 1992'den bu yana gerçekleştirdiği faaliyetler, sorunun barışçıl yoldan çözümü açısından hiçbir sonuç vermemiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin soruna ilişkin dört kararı (822, 853, 874, 884 sayılı kararlar) kâğıt üzerinde uygulanmamıştır. Uluslararası hukukun ilke ve normları  Azerbaycan'ın haklı olduğunu ortaya koysa da uluslararası kuruluşlar çözüme yönelik somut adım atmak iradesi sergilememiştir. Ermenistan yöneticileri her ne kadar işgal meselesini Karabağ'daki Ermeni toplumunun kendi kaderini belirleme hakkı olarak sunmaya çalışsalar da resmi konuşmalarında Karabağ'ın Azerbaycan sınırları içinde kalmasının mümkün olamayacağının altını çizmektedirler. 

Böylece, 1994 yılında ilan edilen ateşkes rejimi mevcut sorunun çözümüne değil, çatışmanın dondurulmasına hizmet etmiştir. Ermenistan'ın ve onu destekleyen güçlerin amacı Karabağ'ın işgal durumunu kalıcı hale getirmek, kuşaklara yaymak ve böylece unutturulmasını sağlamaktı.
   Ateşkes döneminde Azerbaycan ve Ermenistan arasında zaman zaman küçük çaplı çatışmalar ortaya çıkmış, fakat sürecin gelişim seyrini değişebilecek her hangi sonuç doğurmamıştır. Bu süreçte ilk şiddetli savaş 1 Nisan 2016'da başlayıp 4 gün devam "Aprel Dövüşlerindir. Bu savaş, Rusya'nın devreye girmesi ve taraflar arasında ateşkes sağlanmasıyla sona erdirilmiştir. Savaşta Azerbaycan ordusu son derece iyi performans sergilemiş, işgal altındaki bazı önemli mevzileri kurtarabilmişti.

İkinci önemli çatışma ise Temmuz 2020'de Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırda, Tovuz rayonunda yaşanmıştır. 
Tovuz çatışması Ermenistan tarafından devreye sokulan bir provokasyon olup, Azerbaycan'ı Ermenistan topraklarına saldırmaya tahrik etmekti.
Maksadına erişemeyen Ermenistan, yeni bir savaş hazırlığı içine girmiştir. 
Bu konuda istihbarat alan Azerbaycan tarafı acil şekilde karşı hazırlıklara başlamıştır. Her şeye rağmen Azerbaycan yine de ilk saldıran taraf olmamış, Ermenistan'ın saldırısı üzerine harekete geçerek Büyük Taarruz'u başlatmıştır. Hâlihazırda çatışmalar on günden fazla bir süredir devam etmektedir. 27 Eylül 2020 tarihinde başlayan çatışmalarda Azerbaycan ordusu, şu ana kadar 44 yerleşim birimini, bir şehir, 2 büyük kasaba ve birçok strateji yükseklikleri Ermeni
güçlerinden temizlemiştir. Kısa sürede hızlı ilerleyişi sırasında strateji ve taktik hazırlık, manevra kabiliyeti ve vurucu gücü bakımından Azerbaycan ordusunun Ermenistan ordusuyla kıyaslanmayacak derece yüksek seviyede olduğu ortaya çıktı. Azerbaycan ordusunun devam etmekte olan harekâtı yakın gelecekte savaş tarihi, güvenlik ve savunma stratejileri kitaplarında mutlaka seçkin örneklerden biri olarak yerini alacaktır.

Azerbaycan ordusunun harekâtta rehber edindiği ilkeler başarılı sonuçlarını vermektedir. 

Bu ilkeleri 

1) İsabetli nokta atışı 
2) Asla sivil hedefleri vurmama 
3) Mümkün olduğu kadar az zayiatla hareket etme şeklinde sıralayabiliriz, ayrıca hava hâkimiyeti de düşmana göz açtırmamaktadır. 

Buna karşılık Ermenistan tarafının neredeyse uçak kaldıramaması, ağır top, tank ve zırhlı araçlarını, taşımaya fırsat bulmadan bırakıp  kaçması Ermeni ordusunun acziyetini gözler önüne sermektedir. Azerbaycan SİHA'ları Ermenistan ordusunun gerek teknik mühimmat gerekse beşeri gücünü etkisiz hale getirerek ağır zayiatlar yaşatmaktadırlar. Cephedeki yenilgilerini Azerbaycan'ın sivil yerleşim birimlerine roket ve füzelerle saldırarak "telafi etmek" isteyen Ermenistan ordusu sivilleri öldürmek, Azerbaycan'ı misilleme yapmaya mecbur etmek, savaşı kısmen Ermenistan sınırları içine çekerek durumu fırsata dönüştürmek ve böylece Rusya veya Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü güçlerinin harekete geçmesini sağlamaktır. 
Fakat Azerbaycan ordusu başından beri belirlediği ilkeler doğrultusunda,
sağduyulu ve istikrarlı bir şekilde hareket etmektedir.
Çatışmaların on birinci gününde Rusya'nın ısrarlı talebi üzerine taraflar insani ateşkes imzaladılar. Ateşkesin amacı cenaze ve esir mübadelesi idi. Fakat Ermenistan ordusu eskiden süregelen geleneksel tavrını koruyarak bu kez de ateşkesi ihlal eden ilk taraf oldu.
Ateşkesin imzalanması Azerbaycan toplumunda haklı endişelere yol açmıştır. Şöyle ki, bu ateşkesin, Rusya'nın telkin ve baskılarıyla imzalandığı, savaşın durdurulacağı ve böylece çözümünün belirsiz bir tarihe kadar erteleneceği ihtimalinden bahsedilmektedir. Azerbaycan ordusu başarılı bir şekilde yürüttüğü harekâtı kesintisiz devam ettirmektedir.
Bu savaş sırasında uzmanların üzerinde en fazla kafa yordukları sorulardan biri de şudur: Neden Rusya bu savaşa müdahil olmuyor? 
Bu soruya değişik cevaplar verilmektedir. Bu cevapları bir arada ele alarak aşağıdaki tespitlerde bulunabiliriz.

1. Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan "Batı yanlısı" tutum sergileyerek Rusya'ya karşı tavır almıştır. Bu yüzden Putin rejiminin Paşinyan'ı cezalandırmak, hatta iktidardan uzaklaştırmak gibi bir planı bulunuyor.
2. Karabağ Azerbaycan sınırları içindedir ve Rusya'nın askeri anlamda harekete geçmesi ve Ermenistan'ı açıktan desteklemesi bölgeye yönelik planlarını olumsuz etkileyecektir.
3. Stratejik önemi itibariyle Azerbaycan Rusya açısından diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar üstün niteliklere sahiptir. Rusya böyle bir partneri temelli kaybetmeyi göze almayacaktır.
Bundan sonraki dönemde Azerbaycan ordusunun öncelikli görevi harekâtı mümkün olduğu kadar hızlandırmak ve çok daha fazla alanı düşmandan temizlemektir. Zaten gelinen noktada düşman istihkâmlarında ciddi kırılmalar söz konusudur. Düşmanın önemli ikmal yolları kesilmiş, ellerindeki hâkim mevziler kaybedilmiş, yaşanan yenilgiler karşısında Ermeni toplumu ve ordusu demoralize olmuş durumdadır. Görünen şu ki Rusya en azından belli bir süre bu tavrını korumaya devam edecektir.
Bizce, cephedeki başarıların yanı sıra savaşın diplomasi ve propaganda ayağı asla ihmal edilmemeli, Ermenilerin dünya kamuoyunu yanıltmaya yönelik yalanlar ifşa edilmelidir. 
Azerbaycan ordusu kazanımlarını artırarak kuvvetlendirdikçe Ermenistan'ın başından beri seslendirdiği "Karabağ'ın statüsü" meselesi de gündemden düşecektir.
Ermenistan'ın Karabağ'ı bağımsız bir devlet olma dışında herhangi bir statüde görmek istememesi, malumun ilamıdır. Bu yüzden özerklik veya kültürel özerklik gibi statü düzeylerinin gündeme getirilmesi ve konuşulmasına gerek kalmamakta dır. Rusya'nın arabuluculuğu ile yapılan ateşkes anlaşmalarının uygulanmaması Putin yönetiminin imaj kaybı olarak değerlendirilmektedir. İlerleyen süreçte Rusya bu imajı onarma, Kafkasya'daki varlığını hissettirme, bunu yaparken Ermenistan'ı kontrolden çıkarmama, aynı zamanda Azerbaycan'ı kaybetmeme çabasında bulunacaktır: bu yüzden ateşkes veya barış anlaşması konusunda ısrarcı davranacağı ve bunu sağlayacağı kuvvetle muhtemeldir. Elinde fazla kazanımları bulunan ve sahadaki üstünlüğünü devam ettiren bir Azerbaycan'ın masada şartlarını dikte etme gücü daha fazladır. Yapılması gereken diğer husus da Azerbaycan'ın bu süreçte Türkiye'yi yanına almak ve süreçleri danışarak ilerletmektir.

    Hâlihazırda devam eden Azerbaycan-Ermenistan savaşının hangi yönde gelişeceğini kestirmek pek kolay değildir, fakat mevcut durumun uzun zaman diline yayılmayacağını söyleyebiliriz. Azerbaycan ordusunun sahada kazandığı başarıların kalıcı olması için diplomatik cephede de yoğun çaba sarf edilmelidir. Minsk Grubunun Ermeni yanlı turumu, sorunun çözümüne ilişkin iyimser olmaya esas vermemektedir.
Muhtemelen, savaşın başında seslendirildiği gibi Minsk Grubu, formalite icabı varlığını sürecek ve barış süreciyle ilgili yan formatların geliştirilmesine çalışılacaktır. Türkiye'nin bu süreçte aktif tutum sergilemesi ve bu formatlarda yer alması gerek Azerbaycan'ın çıkarlarının korunması gerekse Türkiye'nin Kafkasya'daki varlığını ilerletmesi açısından son derece önemlidir. 
Bugün Azerbaycan'ın stratejik ve taktik hedefi, her bir halde Türkiye'nin gelişen süreçlere eşbaşkan olarak dahil edilmesini sağlamaktır.

Sonuç ve Değerlendirmeler.5

Azerbaycan-Ermenistan savaşının 26 sene devam eden ateşkes sürecinin en etkili kırılma noktası Tovuz muharebesi olmuştur. 
Bu kırılma noktası 27 Eylül'de yaşanan saldırının ardından gelişen olaylara kuvvetli bir ivme kazandırmıştır. Bu seferki savaş öncekilerden çok daha farklıdır: küresel salgının yaşandığı bir dönemde ülkelerin ciddi ekonomik ve sağlık sorunlarıyla baş başa kalması, Orta Doğu'da ve Akdeniz'de sıcak gelişmelerin yaşanması, yabancı güçlerin Türkiye'yi âdeta sorunlu alanlarla kuşatmak istemesi, Kafkasya'nın, bu kuşatmanın bir parçası haline getirilmeye çalışılması Ermenistan-Azerbaycan savaşına yeni pencereden bakma zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Türkiye, dost ve kardeş Azerbaycan'ın yanında yer alarak, çok daha kuvvetli birliktelik nümayiş ettirirken, sadece Ermenistan'a değil, Türkiye'nin bölge politikalarını engellemeye çalışan devletlere da karşı kararlı bir duruş sergilemektedir.

Her bir halde Ermenistan ve destekçileri yeni şartların dikte ettiği bazı gerçekleri kabul etmek zorunda kalacaklar. Hâlihazırda Azerbaycan ordusunun başarılı taarruzu karşısında Ermenistan tarafı adeta şaşkına dönmüş, önceki dönemlerde kendisine sağlanan desteği alamayınca ciddi bunalıma girmiştir. Rusya'nın, ayrıca KGAÖ'nün savaşa müdahil olması gerektiğine ilişkin Ermeni tarafın nabız yoklaması böyle bir şeyin imkânsız olduğunu gözler önüne sermektedir. Rusya, bu konudaki tavrını açık ve net bir şekilde ortaya koyarak savaşın Ermenistan
topraklarında değil Azerbaycan sınırları içinde devam ettiğini gerekçe göstermekte dir. Konuya ilişkin yaklaşımında, Rus medyasının Ermenistan'a verdiği destek önceki dönemlerde gözlemlediğimizden farklı bir mecrada gelişmektedir: medya Putin'in açıklamalarına paralel şekilde değişik tutum sergilemektedir.
Bundan sonraki süreçte Azerbaycan'ın izlemesi gereken yol hız kesmeden ve Ermenistan ordusuna toparlanma fırsatı vermeden, ülke topraklarını düşmandan temizlemektir.

Savaşın bundan sonraki seyrinin nasıl gelişeceğine bakılmaksızın, hâli hazırda Azerbaycan açısından önemli sonuçlar doğurduğunu görebilmekteyiz.

• Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı yürüttüğü psikolojik harp stratejisi iflasa uğramıştır.
• Rusya'nın Ermenistan'a koşulsuz ve kesintisiz destek vereceğine ilişkin tahmin ve söylemler geçersiz hale gelmiştir.
• Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı herhangi bir savaşta galip gelme şansının olmadığı kesin bir şekilde doğrulanmıştır.
• Azerbaycan devleti ve toplumu "hep baskı altında kalan, yalnızlığa itilmiş devlet ve toplum" imajından kurtulmuştur.
• Halkın moral ve motivasyonu yükselmiş, kendi gücüne olan inancı
   tazelenmiştir.
• Azerbaycan ordusu gerek silah, mühimmat ve teknolojik donanım gerekse savaş kabiliyeti bakımından Kafkasların en güçlü ordusu
   olduğunu yine bu savaşta doğrulamıştır.
• Türkiye ve Azerbaycan arasında gerek toplum gerekse devlet arasındaki bağlar son derece kuvvetli hale gelmiş, bu olaylar "bir
   millet iki devlet" şiarının daha sağlam temeller üzerine oturmasına yol açmıştır.

Kaynakça

Ali Asker. İşgalin Kırılma Noktası veya Yalancı Ateşkesin Sonu: Eylül 2020
Azerbaycan-Ermenistan Savaşını Geniş Tablodan Okumak,
https://www.sde.org.tr/degerlendirme/isgalin-kirilma-noktasi-veyavalanci-
ateskesin-sonu-evlul-2020-azerbavcan-ermenistan-savasini-genistablodan-
okumak-analizi-18517 [Erişim tarihi: 16.10.2020]
Anar İsgsndsrov, "Ermsni-daşnak birlsşmslsrinin türk-müsslman shalisins qarşı
soyqırımları", Azsrbaycan müsllimi, 30 Mart 2012 - N°12.
Azsrbaycan Respublikasının Dağlıq Qarabağ Muxtar Vilaystini lsğv etmsk haqqında
Azsrbaycan Respublikasının qanunu. Azsrbaycan Respublikası Ali
Sovetinin malumatı. 31.12.1991. Bakı, 1991, No: 24 (853).
AKH$ Hara, "O Heo6xognMocra BoeHHoro nyra", Kapa6ax enepa,
ce^o^HH u 3aempa, ^acrb 1, BaKy 2009; Kitabın elektronik
versiyonu: http ://karabakh-doc.azerall. info/ru/articls/artcl 15 -5.php
HnKojıaft EaBpoB, HoBaa yrpo3a pyccKOMy geny B 3aKaBKa3te: npegcToa^aa
pacnpoga®:a MyraHH HHopogyaM, CaHKT-neTep6ypr, 1911, s. 63-64.

DİPNOTLAR;

1 HnKo^an OaBpoB, HoBaa yrpo3a pyccKOMy ge^y B 3aKaBKa3be: npegcToa^aa pacnpoga^a MyraHU HHopog^M, CaHKT-neTepöypr, 1911, s. 63-64.
2 Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi, f.100, liste 2, dosye 791, varak. 791; Anar İsgsndsrov, "Ermsni-daşnak birlsşmslsrinin türk-müsalman 
   shalisins qarşı soyqmmları", Azarbaycan muallimi, 30 Mart 2012 - N°12.
3 Azsrbaycan Respublikasının Dağlıq Qarabağ Muxtar Vilaystini lsğv etmsk haqqında Azsrbaycan Respublikasının qanunu. Azsrbaycan Respublikası Ali Sovetinin mslumatı.
   31.12.1991. Bakı, 1991, No: 24 (853), s.16-17.
4 Sayısal veriler Azerbaycan'ın resmî devlet kurumlarının belgelerinden derlenmiştir
5 Bu bölümdeki tespitler Azerbaycan'ın başlattığı Büyük Taarruz'la ilgili Stratejik Düşünce Enstitüsünde yapılan toplantı ve analiz yazısından iktibas edilmiştir. 
   Bkz: Ali Asker. İşgalin Kırılma Noktası veya Yalancı Ateşkesin Sonu: Eylül 2020 Azerbaycan-Ermenistan Savaşını Geniş Tablodan Okumak, 

https://www.sde.org.tr/degerlendirme/isgalin-kirilma-noktasi-veyayalanci-ateskesin-sonu-eylul-2020-azerbaycan-ermenistan-savasini-genis-tablodan-okumakanalizi- 18517 [Erişim tarihi: 16.10.2020]

***


RUSYANIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ., BÖLÜM 1

 RUSYANIN  KAFKASYA  POLİTİKASINDA  KARABAĞ  FAKTÖRÜ., BÖLÜM 1





Uluslararası, Sovyet Sonrası, Türkiye-Rusya, İlişkileri Sempozyumu, İzmir, Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN,
 Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,Kafkasya,

I. ULUSLARARASI SOVYET SONRASI TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI

15-16 Ekim 2020 
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü İzmir - Türkiye

EDİTÖRLER
Doç. Dr. Vefa KURBAN
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu


Bu kitapta yayımlanmış bildiriler ile ilgili hak ve sorumluluk bildiri sahiplerine aittir.
ONUR KURULU
Prof. Dr. Necdet BUDAK
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Nadim MACİT (Başkan)
Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV (Eş Başkan)
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER (Eş Başkan)
Doç. Dr. Vefa KURBAN (Eş Başkan)
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Nafiz ÜNALMIŞ
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
BİLİM KURULU
Prof. Dr. A. Özlem ÖNDER (Türkiye)
Prof. Dr. Abdullah TEMİZKAN (Türkiye)
Prof. Dr. Aleksandr DRUZHININ (Rusya)
Prof. Dr. Aleksandr KOLESNİKOV (Rusya)
Prof. Dr. Asem NAUŞABAYEVA-HEKİMOĞLU (Kazakistan)
Prof. Dr. Çengiz İSMAİLOV (Azerbaycan)
Prof. Dr. Enver ŞEYHOV (Azerbaycan)
Prof. Dr. Gülzade SHAKULIKOVA (Kazakistan)
Prof. Dr. İrina BUSYGINA (Rusya)
Prof. Dr. İrina TURGEL (Rusya)
Prof. Dr. Leonid VARDOMSKİY (Rusya)
Prof. Dr. Mesut Hakkı ÇASİN (Türkiye)
Prof. Dr. Mirjana GAJIC (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Musa QASIMLI (Azerbaycan)
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER (Türkiye)
Prof. Dr. Nadim MACİT (Türkiye)
Prof. Dr. Obren GNJATO (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Osman KARATAY (Türkiye)
Prof. Dr. Rajko GNJATO (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Sait YILMAZ (Türkiye)
Prof. Dr. Türkan OLCAY (Türkiye)
Prof. Dr. Vladimir GONDA (Slovakya)
Prof. Dr. Vladimir KOLOSOV (Rusya)
Prof. Dr. Vedat ÇALIŞKAN (Türkiye)
Doç. Dr. Altuğ GÜNAL (Türkiye)
Doç. Dr. İbrahim ŞAHİN (Türkiye)
Doç. Dr. Muvaffak DURANLI (Türkiye)
Doç. Dr. Nedim YALANSIZ (Türkiye)
Doç. Dr. Svetlana SHABALINA (Rusya)
Doç. Dr. Vefa KURBAN (Türkiye)
Dr. Öğr. Üyesi Maria STOYANOVA (Türkiye)
Dr. Öğr. Üyesi Marina LOMONOSOVA (Rusya)
Dr. Öğr. Üyesi Hanife KESKİN (Türkiye)
SEKRETARYA
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
İÇİNDEKİLER
Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
Editörden 1-2
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
Açılış Konuşması 3-5
Mv. Ahmet Berat ÇONKAR
Açılış Konuşması
E. Büyükelçi Ender ARAT
Açılış Konuşması 11-14
Prof. Dr. Nadim MACİT
Açılış Konuşması
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
Açılış Konuşması 19-21
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Nafiz ÜNALMIŞ
Post-SovietRussia's Approach to the Problems in Georgia
Prof. Dr. Çingiz İSMAİLOV
TypuuA u PoccuA e reononumunecKou Peöyce KaeKasa 39-48
Doç. Dr. Ali ASKER, Afgan BAKHSHALİYEV
Dr. Namık AHMADOV
Azerbaycan Basınında Türk-Rus İlişkileri
Prof. Dr. Alexander DRUZHININ, Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV, Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
BsauMoâeücmeue Poccuu u Typ^uu e MeHAW^eücn Eepasuu: meHÖe^uu, eo3Mo^Hocmu, öapbepu, npuopumembi
Prof. Dr. Kyamil SALIMOV
KBonpocy o noeumeHuu }.porutA CompyÖHunecmea T'ypu.uu u Poccuu
Dr. Öğr. Üyesi Argun BAŞKAN
Foreign Policy Orientations of the Russian Federation And Implications for Turkey
Dr. Oğuzhan ERGÜN, Doç. Dr. Vefa KURBAN
Türkiye ve Rusya İlişkilerinde Paradoksal Sürtünmeler 111-127
Prof. Dr. Türkan OLCAY
Geçmişten Günümüze Türkiye 'de Rus Dili ve Edebiyatı Öğretimi
Dr. Öğr. Üyesi Maria STOYANOVA
npenoâaeaHue PyccKo/'o MşbiKa e U,eHmpax^onoAHumeAhHo/'o OöpasoeaHuA l'ypnuu 143-147
Doç. Dr. Muvaffak DURANLI
Sovyet Sonrası Başkent Moskova'da Türkçe Öğreten Akademik Kurumlar ve Son Yirmi Yıldaki Çalışmaları
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN

I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu Afişi 
I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu Programı 
RUSYA'NIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ




Ali ASKER*
Afgan BAKHSHALIYEV*
* Doç. Dr. Karabük Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi,
   aliasker2068@gmail.com
** Karabük Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Uluslararası Politik Ekonomi Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi, 
   afgan.bakshaly@gmail.com


Özet

Karabağ'ın Rusya'ya ilhak edilmesinden sonraki süreçte bu bölgenin demografik yapısı tahrip edilmiş, Ermeni nüfusu yoğun bir şekilde bölgeye göç ettirilmiştir. Tarihi belgeler gerek imparatorluk döneminde gerekse Sovyetler döneminde bu
bölgede bulunan Ermeni nüfus Rusya'nın sömürgecilik emellerine alet edilmiştir. Ermenilerin silahlandırılması, Türklerle karşı çatışmalara tahrik edilmesi, bu çatışmalarda Ermenileri savunması, diplomatik ve askeri destek sağlanması
göç ettirilmesini göstermektedir. Sovyetler Birliğinin sonlarına doğru ve Azerbaycan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonraki süreçte de bölgeye yönelik politikalar aynı mantık ve zihniyetle devam ettirilmiştir. 1918-1920 Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti döneminde de bu bölgede yaşayan Ermeni nüfusu, aynı zamanda Ermenistan Cumhuriyeti Bolşevik Rusyası'nın yayılmacılık politikasına hizmet etmiştir. Sovyet döneminde 1990'larda başlayan çatışmalar sürecinde de Rusya'nın bölgeye yönelik politikasında da aynı çizgi devam ettirilmiştir. 

Bu süreçte Rusya Ermenistan'a ciddi silah desteği sağlarken, diplomatik yolla da sorunun nihai çözümü değil, dondurulması yönünde çaba sarf etmiştir. Günümüzde uluslararası ilişkiler ve bölgesel politikalar bağlamında devam eden gelişmeler statükoyu değiştirme fırsatı sunmaktadır. Keza 27 Eylülde başlamış ve hala devam etmekte olan Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Rusya'nın görece tarafsızlığı bu fırsatı daha da kuvvetlendirmektedir. Burada dikkat çekmemiz geren bir önemli konu da Türkiye'nin bölge politikalarında kararlı bir tutum sergilediği, Azerbaycan'a diplomatik anlamda güçlü destek sağladığı, gerekirse bu desteğin askeri boyutunu da devreye sokacağı gerçeğidir. Tüm bunlar çeyrek asırdır devam eden statükonun değişeceği, işgali sona erdirileceği ve sorunun nihai çözümüne doğru önemli mesafe kat edileceği umutlarını doğurmaktadır.

Giriş

Rusya'nın Kafkasya politikasında yer alan önemli meselelerinden biri Dağlık Karabağ sorunudur. Günlük kullanımda ve siyasi literatürde bu şekilde adlandırılsa da aslında bu sorun sadece Karabağ'la ilgili mesele olmayıp, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının işgali ve iki yüz senden fazla bir müddettir devam eden Kafkasya'daki Ermeni yayılmacılığıyla ilgilidir. 19. yüzyıldan beri Rus Devleti'nin jeostratejik çıkarlarıyla doğrudan ilgili bu sorunun mimarı aslında Rusya'dır. Rusya İmparatorluğu Kafkasya'ya doğru genişlerken ileri karakol görevi icra edecek bir Ermeni teşekkülünün oluşumuna çalışmış ve bu planını bölgenin demografik yapısını tahrip ederek ve Türk topraklarını "Ermenileştirerek" gerçekleştirmiştir.

   20. yüzyılın başlarında Ermenistan'a ilhak edilmeye çalışılan Karabağ bölgesi uzun süren çekişmeler sonucunda Azerbaycan'ın sınırları içinde kalmaya devam etmiştir. Hedeflerine ulaşamayan Ermeniler ve Moskova'nın Bolşevik yönetimi, Karabağ'a, Azerbaycan sınırları içinde özerk bir bölge statüsü verdirmeyi başarmışlar dır.

Yaklaşık yetmiş sene devam eden Sovyetler dönemi boyunca bu sorun zaman zaman, açık veya dolaylı yollardan Moskova nezdinde gündeme getirilmeye çalışılmışsa da Ermeniler hedeflerine ulaşamamışlardı.

Sovyetler Birliği yıkılmaya doğru giderken burası etnik-ulusal düzlemdeki uyuşmazlıklar gerekçe gösterilerek Ermenistan'a ilhak edilmeye çalışılmıştır. 

Bu bağlamda yaşanan çekişmeler ilerleyen dönemlerde sıcak çatışmaya dönüşmüş, Ermenistan ordusu, SSCB döneminden kalan birliklerin de desteğini alarak, Dağlık Karabağ ve çevre bölgelerdeki şehir, kasaba ve ilçelerini işgal etmiştir. İşgal edilen bölgelerin toplam yüz ölçümü Karabağ'ın yüz ölçümünden çok daha büyük olup Azerbaycan topraklarının beşte birine tekabül ediyordu.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ sorununun çözüm sürecinde Rusya faktörü her zaman önemli olmuştur. Nitekim Rusya'nın tarafsız kalacağı bir savaşta, gerek asker sayısı, mühimmat ve teknolojik açısından gerekse stratejik ve teknik manevra kabiliyeti yönüyle Ermenistan ordusundan kıyaslanmayacak derecede üstün olan Azerbaycan ordusunun galip geleceği kaçınılmazdır. 

Maalesef bugüne kadar böyle bir savaşa müsaade edilmediği, Rusya tarafından Ermenistan'a kesintisiz destek sağlandığı için Azerbaycan ordusu savaşarak topraklarını geri almak imkânından yoksun bırakılmıştır.

Hâli hazırda devam eden savaşta Rusya tarafsız kalmaya devam ederse Azerbaycan ordusu Karabağ'ı ve çevresini Ermeni işgal güçlerinden tamamen   temizleyecektir. Fakat Azerbaycan kamuoyu, bu tarafsızlığın sonuna kadar devam edip edemeyeceği, Rusya'nın uygun bir fırsat yakalayarak devreye girip giremeyeceği konusundaki endişelerinde haklıdır. Her bir halde savaşın bu şekilde, yani Azerbaycan'ın üstünlüğü ile devam etmesi muhtemel bir müzakere masasında Bakü'nün elini güçlendirecektir.

1. Rusya'nın Ermenistan'ı Himaye Politikasının Ana Hatları

Kafkasya genel olarak güney ve kuzey diye iki bölgeye ayrılmaktadır. Bu ayrım Çarlık Rusyası ve Sovyet döneminde sadece coğrafi olarak değil aynı zamanda jeostratejik anlamda kullanılmıştır.
Transkafkasya olarak da bilinen Güney Kafkasya'da günümüzde üç bağımsız cumhuriyet - Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan yer almaktadır. Kafkasya'yı güney ve kuzey olarak ayrıştırma Rusya açısından büyük önem arz etmektedir. Keza Güney Kafkasya bağımsız cumhuriyetlerden oluşurken Kuzey Kafkasya bölgesi Rusya'nın bir parçası, aynı zamanda idari birimidir.

Rusya'da Çarlık idaresi yıkıldıktan sonra Güney Kafkasya'daki Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler uluslaşma sürecinde belli başlı ilerleme kaydederek bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Bolşevik Rusya'nın askeri müdahalesi neticesinde kısa süre devam eden bu bağımsızlıkların ardından her üç cumhuriyet Moskova'nın egemenliği altına girmiştir. Şunu da belirtelim ki bu süreci en fazla kayıplarla yaşayan ulus yine de Azerbaycan Türkleridir: bu süreçte önemli yüzölçümüne sahip Zengezur bölgesi Ermenistan'a terk edilmiş, Nahçıvan bölgesi Azerbaycan anakarasından koparılmış, bir bütün olarak bilinen ve nüfusunun mutlak çoğunluğu Türklerden oluşan Karabağ'da, Ermenilerin yoğun yaşadıkları dağlık bölgesinde yapay bir özerklik kurulmuştur. Bu özerklik ilerde meydana gelecek çatışmalara zemin hazırlamıştır.

   Güney Kafkasya'daki Ermeni nüfusu Rusya'nın bölgeyi işgal etmesinin ardından geliştirdiği demografik politikalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Nikolay Şavrov'un yazdığına göre, sadece 1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya'ya İran'dan 40.000 ve Osmanlı'dan 84.000 Ermeni göç ettirilmiştir. Kalabalık kafileler şeklinde bölgeye göç ettirilen Ermeniler Karabağ, Revan, Borçalı ve Ahıska bölgelerindeki
verimli topraklara yerleştirilmişlerdir. 1900'lü yılların başında Güney Kafkasya'daki 1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000'i bu bölgenin yerlisiydi, geri kalan 1 milyon Ermeni ise Rus yönetimi tarafından göç ettirilmiştir.1 

 Ermenilerin iskân ettikleri bölgelerin yerli halkı ise Azerbaycan'ın diğer bölgelerine ve Osmanlı'ya göç etmek zorunda kalmıştır.

   Bu bölgelere yerleştirilen Ermeni nüfus demografik yapıyı esaslı şekilde tahrip etmiş, dönemlerde Müslümanlara/Türklere karşı uygulanacak  baskı, sindirme ve şiddetin bir aracı haline gelmiştir. İşte 1905-1906, 1918 ve 1980'lerin sonu ve 1900'ların başında Azerbaycan Türklerine karşı uygulanan eylemlerinin zemini demografik yapının değişmesiyle atılmıştır. 

Bu eylemler, kırımların her aşamasında Müslümanlara/Türklere karşı vahşet, korkutma ve insanlık dışı işkence yöntemleri uygulanarak yapılmıştır. Dönemin yazılı kaynakları, basın ve arşiv belgelerinde bu konuda yeteri kadar bilgi yer almaktadır. Tarihî belgeler, toplu kıyımlara her kesimden Ermenilerin iştirakini ortaya koymaktadır. Mart 1918 olaylarının araştırılması amacıyla Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde oluşturulmuş Olağanüstü Komisyon raporlarına göre Müslümanlara karşı uygulanan kırımlara Ermenilerin her kesiminden insanlar katılmıştı: petrolcü işadamları, mühendisler, hekimler, kısacası Ermeni ahalinin tüm zümreleri bu 'yurttaşlık görevini' ifa etmekteydi.2

Bolşeviklerle birlikte hareket eden Taşnak örgütlerinin planı Türkleri tamamen tasfiye etmekti. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin kurulması bu planının uygulanmasını engelledi.

***

Hocalı Katliamı.,

 Hocalı Katliamı.,
 



Mustafa Şentop
19.12.2019

Hocalı katliamı Azerbaycan’a karşı olduğu gibi bize karşı da işlenmiş bir insanlık suçudur

Sayın Mustafa bey, iki kardeş devlet olan Türkiye ve Azerbaycan siyasi, ekonomik, enerji, askeri ve çeşitli alanlarda işbirliği yapmaktadır. Azerbaycan ve Türkiye ilişkilerinin daha da geliştirilmesi için daha neler yapılması gerekiyor ?

Türkiye ve Azerbaycan iki kardeş ülkedir. Biz bu duyguyu “Tek millet iki devlet” ifadesi ile her zaman dile getiriyoruz. Sizin de belirttiğiniz gibi ülkelerimiz hemen her alanda karşılıklı işbirliği içinde. Kuruluşundan itibaren, ilk tanıyan ülke olarak, kardeş gördüğümüz Azerbaycan’ın büyüyüp gelişmesi daha müreffeh bir seviyeye gelmesi hem de ticari siyasi askeri ve diğer alanlarda işbirliğimizi daha da kuvvetlendirmek bizim önceliğimiz olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Liderliğinde ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’in desteğinde ülkelerimiz arasındaki ilişki her geçen gün daha da ileri bir düzeye taşınıyor. Tabii Parlamento olarak, iki ülkenin meclisleri ve milletvekilleri, ilgili komisyonları da ilişkilerimizin gelişmesi için güçlü şekilde destek veriyor. Hem resmi ilişki ve işbirlikleri hem de iş insanlarımız müteşebbislerimizin karşılıklı bir araya getirilmesi yeni imkanlar oluşturulması için hep birlikte çaba harcıyoruz.
Azerbaycan olarak her zaman Türkiye’nin desteğini aldık. Efendim Türkiye olarak Azerbaycan’ın Türkiye’ye verdiği desteği nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Bu kardeş olma, tek millet olmanın gereği. Tabiidir ki kritik dönemlerde, uluslararası platformlarda ülkelerimizin menfaati gereği birlikte hareket edip birbirimizi destekliyoruz. Azerbaycan da aynı şekilde. Bunun en somut örneği iki ülke arasındaki ekonomik ve diğer alanlardaki ilişkilerdir. Uluslararası çapta önemli enerji yatırımları ve işbirlikleri yapıyoruz. Azerbaycan da her zaman Türkiye’nin yanında olmuş ve bu konuda desteğini esirgememiştir. Azerbaycan’ın ulusal lideri ve Kurucu Devlet Başkanı Merhum Haydar Aliyev’den bu yana ilişkilerimiz bu şekilde devam etmiş ve hep daha ileriye gitmiştir. Biz de Azerbaycan’ın bu duruşunu ve desteğini takdirle karşılıyoruz tabii ki.

ABD Senatosu, 1915 olaylarını sözde ‘Ermeni soykırımı’ olarak tanıyan tasarıyı oy birliğiyle kabul etti. Buna cevap olarak, kardeş Türkiye Millet Meclisi Hocalı katliamını resmen kabul edebilir mi?

ABD Senatosunun kararının ardından bu Ermeni kararı ile ilgili, “Ciddiye alınacak bir karar değil” yorumunu yaptım. Çünkü tamamen siyasi, ekonomik bir arka planı olan, Türkiye’yi rahatsız etmeyi amaçlayan bir adım. ABD’nin meselesi aslında ne Ermeniler ne de 1915’te yaşanan olaylar. Mesele Türkiye ile ilgili müzakere edilen konularla ilgili gündemdeki bazı önemli konular ile ilgili mevzi elde etmek ve Türkiye’yi uluslararası alanda sıkıştırarak hareket etme kabiliyetini azaltmaktır. Bunun için de elinde ne varsa kullanıyor. Ciddiye alınacak bir karar değil. Tehditlerle ambargolarla geri adım attıracaklarını zannediyorlar. Öyle bir dünya da yok öyle bir Türkiye de yok artık. Hocalı Katliamı meselesine gelince bizler her platformda Azerbaycanlı kardeşlerimizin haklarını savunduk savunmaya da devam edeceğiz. Tek millet olarak oradaki katliam Azerbaycan’a karşı olduğu gibi bize karşı da işlenmiş bir insanlık suçudur. Bunu başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere her bir yetkilimiz ilgili platformlarda bu katliamın gerçek yüzünü gözler önüne sermiştir.

Biz esasen bu tür olayların parlamentolar tarafından ele alınmasını doğru bulmuyoruz. Ancak farklı ülkelerin bu tür hasmane tutumları devam ederse elbette Türkiye de yeni bir durum değerlendirmesi yapacak ve yeni bir ilkesel tutum belirleyecektir.
Trend.az


***

Musa Kasımlı: “1918 yılında Bakü’de kentin Azeri nüfusunun dörtte biri öldürüldü”

Musa Kasımlı: “1918 yılında Bakü’de kentin Azeri nüfusunun dörtte biri öldürüldü”


Musa Kasımlı

12.03.2019



1905.az sitesinin konuğu Milletvekili, Tarih Doktoru, Profesör Musa Kasımlı’dır.
– Hocam, Siz Birinci Dünya Savaşı dönemini araştırıyorsunuz. Cumhuriyet dönemindeki 1918 soykırımını araştıran Olağanüstü Tahkikat Komisyonu’nun başlıca raportörlerinin diğer uluslardan olması bu komisyonun tarafsız olarak faaliyetlerde bulunduğu anlamına gelmez mi?

– 1918 yılı Mart ayında Bakü’de yapılan soykırım Azerbaycanlılara karşı soykırımın doruk noktası oldu. Sonraları diğer bölgelerde de soykırımı yapıldı. Birkaç gün zarfında pekçok sivil Türk ve Müslüman olduğu için Bolşevik, Ermeni-Taşnak kuvvetleri tarafından vahşice katledildi. Arşiv belgelerimizde soykırıma maruz kalan kişi sayısının 8,10,12, bazen 15 bin olduğu gösterilirken yabancı kaynaklarda sadece Bakü’de 20-25 bin kişinin öldürüldüğü belirtilmektedir. 

Örneğin, dönemin İngiliz arşiv belgelerinde olaylar sırasında Bakü’de kentin Azeri nüfusunun dörtte birinin öldürüldüğü açıkça ifade edilmektedir. Aynı dönemde Bakü’de ikamet eden yaklaşık 280-300 bin kişilik nüfusun 80-100 bini Azerilerden oluşuyordu. Dolayısıyla bu rakamın dörtte biri 20-25 bin yapıyor. Cumhuriyetin ilan edilmesinden birkaç ay sonra, Temmuz ayında Azerbaycan hükümeti Olağanüstü Tahkikat Komisyonunu kurdu. Komisyon çoğunlukla sivil Azerilerden oluşuyordu. Tahkikat Komisyon üyeleri soykırıma maruz kalan insanlarla bir araya gelerek soykırım kurbanlarının ailelerinin ifadelerini aldılar. Bu ifadeler sonradan birkaç ciltte toplandı. Tahkikat Komisyonu’nun çalışmasına gelince, bu, Bakü’deki  soykırımın Azerbaycan’ın bağımsızlığının ilan edilmesini önlemek, Apşeron Yarımadası’nı yerli halktan temizlemek, Bakü petrolünün ve Avrasya’ya giden yolun sahibi olmak amacıyla yapıldığını birkez daha gözler önüne sermektedir.
 – Bakü Sovyeti yönetiminde temsil edilen N.Nerimanov, M.Azizbeyov ve M.Vezirov’un soykırım olaylarına yönelik tutumları ile ilgili  bilgiler var mı?
– Azerbaycan Bolşevikleri, soykırımın yapıldığını kendileri de itiraf ediyorlardı. Azerbaycan’ın önemli devlet adamı Neriman Nerimanov’un yazdığı makalelerde, tüm Kafkasya’da sadece bir millete-Müslümanlara katliam yapıldığı çok net bir şekilde vurgulanıyordu. Aynı dönemde Bolşevik-Ermeni, Taşnak çeteleri kişilerin hangi parti üyesi olması konusunu da pek önemsemiyorlardı. Onlar Müslüman, Türk sosyalistlerini bile öldürdüler. Fakat soykırımı yapanlar isteklerine ulaşamadılar. Doğru, onlar Azerbaycan’ın bağımsızlığa giden yolunu uzattılar, süreci ertelediler, fakat özgürlük özlemini bastıramadılar. Nitekim birkaç ay sonra Azerbaycan, bağımsızlığını ilan etti.

– İstiklal bildirisinin ilan edilmesi ve 23 ay faaliyet gösteren cumhuriyet, halkın sonraki yaşamına nasıl bir katkıda bulundu?

– Cumhuriyetin kurulması sadece Azerbaycan halkının değil, sömürge altında inleyen tüm Müslüman halkların yaşamında tarihi önem taşıyan büyük bir gelişme niteliğini taşıdı. Cumhuriyet düşüncesi ve yönetim şeklini Müslüman halkların arasına Azerbaycan halkı getirdi. Azerbaycan halkı, onlara sömürgecilikten kurtulmanın yolunu gösterdi. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Sibirya’ya sürgüne gönderilen birçok Müslüman, Azerbaycan’ın İrkutsk konsolosluğuna başvurarak Azerbaycan vatandaşlığına geçmek istediklerini bildirdiler.

– 1918 yılında Azerbaycan’ın birçok bölgesinde toplu katliamlar yapıldı, bunların arasında en korkunç olanlarından biri 31 Mart soykırımı oldu. Böylesine vahşetin yapıldığı bir dönemde ülke genelinde buna karşı koyacak bir güç yok muydu?
– Hep bize şunu empoze etmeye çalıştılar: Senin devletinin tarihi geçmişi olmadı, senin tarihin kaçak, eşkiya tarihidir. Kimi zaman 1918 katliamlarında Bakü’deki kabadayılardan bahsederler. Kabadayılar, Azerbaycan’ın tarihinin bir sayfasıdır. Fakat bu, bizim resmi, devlet tarihimiz değildir. Soykırımı yapıldığı zaman Azerbaycan, bağımsız bir devlet olmamakla birlikte buna direnecek askeri gücü az sayıda kişiden oluşan deneyimsiz bir tümenden ibaretti. Azerilerin askeri yönden zayıf olmasının bir takım nedenleri vardı. Azerbaycan’ın kuzeyi Çarlık Rusyası tarafından işgal edildikten sonra merkezi yönetim hiçbir zaman Müslümanlara pek güvenmemiş, onları askere çağırmamışlar. 

Böylece, Azeriler hem harp sisteminden uzak kalmış, hem askerlik hizmeti yapmadıkları için vergi ödemişler. Buna rağmen, çarlık ordusunda görev yapan birçok generalimiz oldu.
– 24 Nisan tarihi, yani sözde Ermeni soykırımının 100. yılı yaklaşıyor. Son bilgilere göre, Ermenilerin geniş çaplı etkinlikler için büyük hazırlıklar içinde olduklarını söyleyebiliriz. 

Peki biz, 2015 yılında Azeri soykırımının 110.yılı nedeniyle bunu dünyaya tanıtmak için yeterince gayret sarf ediyor muyuz?   

– Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili ben bir çok arşiv belgesi okudum, en güvenilir kaynaklara dayanarak monografi yazdım. Bu monografi Bakü ve Moskova’da yayınlandı. Ayrıca Ankara’da  uzmanlar olumlu görüş bildirdiler. Yakınlarda yayınlanması gerekir. Tarihte “Ermeni soykırımı” diye bir şey yaşanmadı. Soykırımı, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni silahlı çetelerince, devlet düzeyinde ise tarihi Türk topraklarında Taşnak Ermenistan’ı kurulduktan sonra yapıldı. Ermeni silahlı çeteleri Çarlık Rusyası’nın finansal ve örgütsel desteği ile oluşturuldu. Bu konuda çok güvenilir kaynaklar mevcuttur. 1915 yılından sonra bu meseleı Çarlık Rusyasının ısrarı ile ortaya çıktı. Çarlık Rusyası, İngiltere ve Fransa ile beraber Osmanlı’ya yönelik bir bildiri kabul ettiler. Çarlık Rusyası Dışişleri Bakanlığı belgelerinde Osmanlı’ya yönelik alınan ortak bildirinin Ermenileri mücadele ruhunu yükselteceği ve gelecek politikalarında onlara katkısı olacağı yazılmaktadır. Yani sözümona Ermeni sorununun mimarı Çarlık Rusyası’dır. Uzun yıllar boyunca dünya sadece Ermenistan’ın düzmece bilgilerini dinlese de, son yıllarda yürütülen siyaset sonucunda artık dünya bizim de tutumumuzu öğrenmeye başladı. Bizim tutumumuz tarihi gerçekleri yansıtıyor. Son yıllarda Ermenistan’ın Azerbaycan’a tecavüzü, Hocalı’da işlenen soykırım hakkında gerçeklerin dünyaya aktarılması alanında Sayın Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev’in önderliğinde bir hayli çalışma yapıldı. Yabancı ülkelerde makaleler yayınlandı, filmler gösterildi. Ermenilerin 200 yılda yaptığı çalışmalara biz son 10 yıldaki girişimlerimizle ideolojik anlamda layıkıyla cevap vermeyi başardık.
– Geçenlerde “Ermeni sorunu”ndan “Ermeni soykırımı”na: Gerçek tarih arayışında (1724-1920)” adlı büyük bir monografiniz yayınlandı. “Ermeni sorunu”nu kısaca nasıl anlatırsınız?

– Sekiz ülkenin arşiv belgelerini inceleyen tarihçi araştırmacı olarak şunu söyleyebilirim: “Ermeni sorunu” denilen konu bir takım tarihsel dönemlerde bazı büyük devletler tarafından net amaçlardan dolayı gündeme getirildi. Aslında Osmanlı’yı yıkma amacı güden ve “Doğu sorunu” olarak adlandırılan bir konu 1815 Viyana Kongresi’nde ortaya atıldı. Sonraları 1877-1878 Rus-Türk savaşından sonra “Ermeni sorunu” ortaya çıktı. Bu, yapay bir sorundur. Amaç Osmanlı İmparatorluğu’nu bölmek, onun mal varlığının sahibi olmak ve büyük devletlerin kendi isteklerini gerçekleştirmesi idi. Bu yüzden “ Büyük Ermenistan” palavrası ortaya atıldı. Hedefe ulaşmak için siyasi faaliyetlerde de bulunan teror örgütleri kuruldu. İlk girişimler Doğu Anadolu’da, ardından Güney Kafkasya’da yapıldı. 1905-1906 yıllarında Güney Kafkasya’da silahlı Ermeni terör örgütlerinin yaptıkları katliamlarda başlıca amaçları, yerli halkı doğup büyüdükleri yerleşim yerlerinden kovmak, dışarıdan gelen Ermenileri oraya iskan ettirmek ve “Büyük Ermenistan” için zemin hazırlamak oldu. Bu olaylar bir kargaşa döneminin ürünü olarak nitelendirilse de Ermenilerin, somut hedefleri olan “Büyük Ermenistan”ı gerçekleştirmek için bu adımları attıkları en gizli Rus belgelerinde yazılmaktadır.
– Hocam, bazen şöyle söylüyorlar, AGİT Minsk Grubu üyelerinin Dağlık Qarabağ bölgesine gezileri “turistik” niteliktedir. Eşbaşkanların bölge ziyaretleri ile ilgili haftada 1-2 kez haberler yapılmaktadır. Cephe bölgesinde izleme çalışmalarının yapıldığını duyuyoruz.  Aynı kurumun mevcut faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Gerçekten eşbaşkanların bölge ziyareti “turistik” geziden başka bir şey değil midir?

– 1992 yılından beri faaliyet gösteren AGİT Minsk Grubuna somut bir vekalet verildi ve o, bu vekalet çerçevesinde faaliyet gösteriyor. Geçtiğimiz süre boyunca AGİT Minsk Grubu, Ermenistan’ın askeri saldırısı nedeniyle ortaya çıkmış Dağlık Karabağ sorununu çözmek için birkaç öneride bulundu. Paket, aşamalı ve ortak devlet çözüm seçeneklerini sundu. Bu önerilerden biri (ortak devlet çözüm önerisi) uluslararası hukuk ilkleleri ve Azerbaycan Anayasası’na aykırı olduğu için devletimiz tarafından kesinlikle reddedildi. Ermenistan ise vakit kazanmaya çalışıyor. Minsk Grubunun girişimleri henüz bir sonuç vermedi ve ziyaretleri sadece turistik gezi niteliği taşımaktadır.

– Peki sorunun giderilmesi için hangi çözüm yollarını önerirsiniz?
– Ben, öncelikle AGİT Minsk Grubu eşbaşkan ülkelerinin Ermenistan’a baskı yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Saldırgana kabaca desek durumu anlatmalı, eğer saldırgan ülke BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarını yerine getiremiyorsa, o zaman aynı ülkeye yaptırım uygulanmalıdır. Saldırıya uğrayan ve saldırıyı yapan taraflar çok açık ortadadır. İşgalci  ve işgal göz önündedir. İşgalciye mutlaka kendi ismiyle hitap etmek, lafı kıvırmamak gerekir. Minsk Grubu etkinliğini artırmalıdır. Ayrıca, Azerbaycan devleti güçlü olmalıdır. Biz ne kadar güçlü olursak diplomasimiz o kadar güçlü olur.

– Musa Bey, muhtemelen Kırım olaylarını yakından izliyorsunuzdur. Sizce  Kırım’ın Rusya’ya ilhak edilmesi ile ilgili yapılan oylamada Azerbaycan’ın karşı oy kullanması Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yeni bir engel oluşturur mu? Yani, zaten mevcut olan “Rusya korkusu” daha da artar mı?

– Aslında, Kırım olaylarını Dağlık Karabağ sorunu ile kıyaslamamak gerekir. 
Bir zamanlar Ermeniler, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde Kosova seçeneğine sıcak bakıyorlardı. Karabağ Ermenistan, Kırım ise Rusya tarafından işgal edildi. 
Bu anlamda Azerbaycan’ın tavrı tamamen doğrudur. Ülkemiz oy kullanırken çağdaş uluslararası hukuk normları ve ilkeleri temel almıştır. Ben, bu konuda “Rusya korkusundan” dolayı kaygılanmamak gerekir diye düşünüyorum. 
Rusya, Kırım konusunda ulusların kendi kaderini tayin etme ilkesini temel alır. Birkaç yıl sonra Rusya’nın kendisi aynı prensipten dolayı zarar görebilir. 
Rusya’nın bir çok birimi kendi kaderini tayin hakkından yararlanırsa, Rusya yöneticileri ne diyecekler? Yaptırımların  uygulanmasına gelince, burada çifte standartlar var. Neden bazı ülkeler Rusya’ya yaptırımların uygulanması önerisinde bulunurken Ermenistan’a karşı aynı tavrı sergilemiyorlar? 
Sanırım, yakın gelecekte Rusya, şimdiki yanlış politikasından yüzünden büyük zarar görecektir.

Aynur Hüseynova
1905.az

***

10 Aralık 2020 Perşembe

Tekerrür Eden, Tarih mi Hatalar mı,

Tekerrür Eden, Tarih mi Hatalar mı
 


Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu 
14 Ekim 2020

















   Büyük şair Mehmet Akif gibi tekerrür edenin tarih olmadığına inananlardanım.
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih’i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
dizelerine katılmamak mümkün değil. Türkiye bugün kıssadan hisse çıkarmayı bilmediği, tarihi gerçeklerden ibret almadığı, daha doğrusu görünürde ideolojik savrulmalarla cumhuriyetin akılcı mirasını terk ettiği için geçmişte yapılan hataları tekrar etmekte. Sonuç? Her yönde kayıp, her cephede çatışma, her yerde yalnızlık.

Şimdi Güvendiğimiz Çöllere Kar Yağıyor

Kafkas cephesinde Türkiye uzlaşma masalarından uzak tutuluyor. Bu demek ki Rusya kendince Astana ve Sochi süreçlerinden ibret aldı.Suriye ile 2000 öncesinde uzlaşıldığını, ortak bakanlar kurulu toplantıları ile dostluğun pekiştiğini sanmıştık. Oysa orada kaymaya başlayan zemin, bugün ilk defa Arap ülkelerini bir ortak amaç etrafında topladı. 600 yıl tahakkümü altında yaşadıkları deneyimden aldıkları ibreti hatırladılar. Ama Türkiye 1918 de Arap yarımadasından nasıl ayrıldığını, o çöllerde ne acılar yaşandığını, Araplardan nasıl bir ihanet gördüğünü unuttu. Tarih ve tarih denilen büyük ırmağı besleyen münferit anıları, rasyonel tercihler nedeni ile sineye çekmek ve ticari ilişkileri pekiştirmek başkaydı. Ama bunları aidiyet kisvesine büründürülen bir güç hevesi ile görmezden gelmek işiçığırından çıkardı.Şimdi atılan hatalı adımlar yüzünden her taraftan yaptırım tehditleri geliyor. Ama en önemlisi, iyi geçinmek uğruna ulusal kimliğimizden bile vazgeçmeye hazır olduğumuz Arap dünyası artık yekpare karşımızda.
Bu ayın başından beri Suudi Arabistan Türk mallarını boykot etmeye başladı. Elbette parasını ödedikleri mallar gittiği sürece rakamlarda bir değişme görülmeyecek. Ama sonrası zor. Çünkü Suudi iş adamları, “düşman Türkiye” menşeili malları boykot etmeye kararlı[1]. Türkiye menşeili “her şeyin boykot edilmesi” Suudi iş çevrelerinin üzerinde uzlaştıkları bir konu. Türkiye’den gelecek mal ve hizmet, yatırım, turist ve işgücü ne varsa, artık istenmiyor. Her ne kadar Suudi Arabistan serbest ticarete ve anlaşmalara saygılı olduğunu açıklasa bile Türkiye için artık farklı bir durum var. Evet, bu ülkeye ihracat dolaylı olarak sürmekte. Ama ne pahasına? Vahabi Suudilerin, laik çizgiden kopup “radikal İslami grupları” desteklediğini iddia ettikleri Türkiye’yi dışlamaya karar vermeleri başka Arap ülkeleri için de emsal.

Nitekim Türk mallarına karşı uygulanan boykot, artık Suudi Arabistan ile sınırlı değil. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman Sultanlığı Maşrıkta Suudilerin adımlarını izlerken, kifayetinden kuşku duyulan Arap Birliği (Arap League) Mısır’dan başlayarak, bu ülkenin batısını da boykota katılmaya çağırmakta. Geçmişte hiçbir ortak soruna çözüm bulamayan Arap Birliğinin başarısı Türkiye’ye boykot uygulamak olursa, Ankara’nın şapkasını önüne koyup bunu da düşünmesi gerekir.Bu çağrıya ilk uyan ülke Fas ve Cezayir oldu. Bu ülkeye ihracatta bulunan Türk tekstil ve hazır giyim şirketleri gümrüklerde keyfi nedenlerle bekletilmekten ve yaklaşık 1200 kadar ürüne karşı yükseltilen gümrük vergilerinden şikâyetçi. 

Bu piyasaların çok kolaylıkla AB deki rakiplere ve hatta Çin’e kaybedilebileceği düşünülecek olursa, bu konjonktürde Türkiye’nin kaybı azımsanmayacak bir büyüklükte olacak. Şimdi öncelikli konu, Fas’tan geçen yıl 2.2 milyar dolar değerinde ithalatta bulunan Türkiye’nin buna misilleme yapıp yapmayacağı. 

Eğer bu Mağrib’de de şahlanan bir “Türkiye’yi dışlama” politikası ise, bunu da Türkiye’nin Libya’daki kargaşanın bir parçası olması hatasına bağlamak gerekir ki Arap Birliğinin çağrısı da zaten bunun şemsiyesi altında.

Hatay Alev Alev Yanarken

Çok dilli, çok dinli Hatay Türkiye’nin Kudüs’ü gibi. Bu güzel yurt köşesinde eskiden beri kulağa daha çok Arapça çalınırdı. Suriye batağına saplandığımızdan beri, Arapça konuşan sayısı göç ve iltica nedeniyle arttı. Ama bu Hataylıların kendilerini Suriye’den gelen Araplarla özdeşleştirmesine yetmedi. Ağızlarının tadı geçmişten ibret almayan adımlar yüzünden zaten epeydir kaçmıştı.Şimdi ise özellikle Hatay’dan ihraç edilen yaş sebze ve meyve Suudi Arabistan’ın gözüne çöp. Suudi Arabistan sınırında bekletilen Hatay menşeili mallar bozulurken, nedeni belirsiz yangınlarla ateş topuna dönen Hatay, bir de önemli bir dış Pazar kaybından mustarip.Düşenin dostu olmaz derler. Ama geçmişten ibret alınmadığı için dost sanılan Arap ülkelerinin ve özellikle Suudilerin, Türkiye’nin yanından bu kadar çabuk ayrılması iki tür hatanın sonucu: Bunlardan birincisi dostlukların şahsi ilişkilerle tanımlanması ve ülke çıkarının değil şahsi çıkarların galebe çalması; İkincisi ise dostluğun alışverişle karıştırılması. Oysa hiç olmazsa “dostluk başka, alışveriş başkadır” deyimini hatırlasaydık ya! Şu sıralar, Suudi tüketicilerin görece olarak daha kaliteli Türk mallarından uzun bir süre mahrum kalmak istemeyeceği iddia ediliyor. İhracatçılarımız ümitlerini bu iddiaya bağlamış durumda. Ama eminim rakip Çin, Tayvan, Malezya ve Endonezya malları da Suudi kapısında bekliyordur.

Evet, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri ile kurulan ilişkiler, 1980 li yılların ortasında benimsenen uzak görüşlülükle sadece ekonomik ilişki ile sınırlı kalmalıydı. Araplara daha hoş gözükmek için, kraldan çok kralcı, Arap’tan çok Arap, hatta onlardan daha fazla Müslüman gözükme tercihi yapılmasaydı, Türkiye, şimdi bir ekonomik kriz ve salgının orta yerinde bu durumla karşı karşıya kalmazdı.

Şu anda özellikle Riyad yönetimi Azerbaycan, Mısır ve Pakistan mallarının Türk malları ile ikame edilmesi için yol ve yordam gösteriyor. Savaş halindeki Azerbaycan üzerinden Suudi pazarına girecek Türk mallarına karşı muhtemelen Suudi Arabistan gümrük kapılarında menşei şahadetnamesi sorulacak. Sahteleri yakalanırsa artık Vahabi gelenek bunlara karşı ne gibi cezai müeyyide düşünür bilinmez. Bu arada Türkiye’nin Suudi Arabistan’a umre yolcusu göndermeyi durdursaydı iyi olurdu. Muhtemel nahoş olayların veya tehlikelerin önünü alınırdı. Hiçbir Osmanlı padişahının Mekke ve Medine’ye gitmediği ve Kâbe’yi tavaf etmediği düşünülürse, bu çok zor ve yersiz bir adım olmazdı.

Çok Muhabbet ve Tez Ayrılık

Türkiye Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesine, ekonomik ve iş dünyası ilişkilerinin akılcı gözlüğünden bakmaya devam etmeli, faydacı yaklaşımlarla duygusal bağlantıları birbirine karıştırmamalıydı. Bölge ile yoğunlaşan ekonomik ilişkilerin ötesinde, her hangi bir siyasi bütünleşme ve/veya “ülkeler topluluğu” imasında hiç bulunmamalıydı. 2011 sonrasında, bölgedeki kitlelerin demokratik özgürlük taleplerine tercüman olma diye bir çabasına gerek yoktu.Onlar kendi söyleyeceklerini söylediler. Türkiye bunun yerine kendi laik ve demokratik cumhuriyetinin değerlerini korumaya özen gösterseydi, daha iyi bir örnek olurdu. İdeolojik tercihleri ile kafalarda“asil dururken vekile ne hacet var?” sorusunu çağrıştıracağını neden düşünmedi?

Daha da önemlisi, başlangıçta gereğinden fazla samimi ve kişisel hale gelen ilişkilerin neden onların“iç işlerine müdahale”ye dönmesine izin verildi?Bölgedeki gelişmelerin, “ulus devlet”i ortadan kaldıracağı ve Türkiye’nin önderliğinde bir bütünleşme olabileceğihayalini kim kaybetti de Türkiye buldu? Resmi veya özel söylemlerde, Osmanlı veya “Yeni Osmanlı” vurgusu yapılmasından tüm uyarılara rağmen neden kaçınılmadı? Bazıları için özlemli bir değer taşıyan bu kavramların, Arap duyarlılığını harekete geçirebileceği neden göz ardı edildi?  Ama en önemlisi geçen yüzyılın başındaki olaylardan ve Arapların yarımadadan çekilen Türklere karşı muameleleri neden unutuldu? Bunlar neden ibretle hatırlanmadı? Yoksa benim Filistin cephesinde savaşan, Nablus’da savaş esiri olarak kalan veya kendi deyimleri ile 1918 de “Medine-i münevvere” den dönen aile büyüklerimin anılarının benzerlerini, kendi ailelerinde dinleyen olmadı mı?

Aşırı muhabbet, 10 yıl sonra ayrılık getirdi. Bugün Suudi Arabistan’dan, Emirliklerden ve Fas’tan yükselen boykot ve yaptırımlar, yarın Kuveyt ve Katar’dan ve daha da önemlisi Libya’dan baş gösterirse, bunların AB ve Amerika’dan da destek bulması Türkiye için büyük bir mücadele olacaktır. Kendimiz ettik, kendimiz bulduk. Başka söylenecek söz olduğunu sanmıyorum.
 
[1] “Saudi business leader calls for boycott of goods from 'hostile' Turkey (Oct. 5, 2020), https://www.reuters.com/article/saudi-turkey-trade/saudi-business-leader-calls-for-boycott-of-goods-from-hostile-turkey-idUSKBN26P0SL

https://21yyte.org/tr/suudi-arabistan/tekerrur-eden-tarih-mi-hatalar-mi


***

4 Kasım 2020 Çarşamba

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI. BÖLÜM 5

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI.  BÖLÜM 5



Dağlık Karabağ, Azerbaycan, Rusya, Ermenistan, Askeri Güç Kullanımı, Ahmet SAPMAZ, Gökhan SARI,





Bu seçenek, Azerbaycan açısından sorunun çözümüne yönelik en kısa ve kesin yöntemdir. Ancak mevcut uluslararası durum ve özelikle Rusya’nın 
muhtemel reflekslerinin Azerbaycan açısından olumsuz olabileceği ihtimali, Bakü’yü kısıtlamaktadır. 
Bağımsızlık sonrası izlediği politikalar ile Azerbaycan, Rusya’nın bölgedeki çıkarlarına hizmet etme açısından Ermenistan’ın yerini alamamaktadır. 
Dolayısıyla Rusya’nın Dağlık Karabağ konusunda mevcut durumda taraf değiştirmesinin gereği bulunmamaktadır. 
Azerbaycan’ın kısa dönemde askeri ve siyasi gücünü bir arada ve dengeli olarak kullanacağı, 2012-2013 yıllarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi olması nedeniyle sorunun askeri çözümüne eğilim göstermeyeceği, bu esnada bir yandan ikili ve uluslararası alanda sorunun diplomatik yollardan çözümü konusunda çaba harcarken, diğer yandan güçlenen silahlı kuvvetleri ile çözüme kısa sürede ulaşılabilmesi maksadıyla Ermenistan’a gözdağı, uluslararası topluma da mesaj vermeye devam edeceği değerlendirilmektedir. Sonuç olarak; kısa vadede Azeri diplomat ve askerler sorunun çözümüne yönelik beraber ter dökeceklerdir. 
Ancak orta ve uzun dönemde, Ermenistan’ın askeri harekâtla ortaya çıkardığı bu olumsuz durum, uygun bir uluslararası ortam bulunduğunda Azerbaycan ordusunun gerçekleştireceği muhtemel bir askeri harekât ile son bulacaktır. Dağlık Karabağ Sorununda 

KAYNAKÇA 

Kitaplar: 

ALKAN, Haluk. Azerbaycan Paradoksu, USAK, Ankara, 2010. KASIM, Kamer. Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, USAK, Ankara, 2009. 
KISSINGER, Henry. Diplomasi, Çev: İbrahim H.KURT, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2004. 
NEEF, Christian. Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, çev: Özalp Göneralp, Yeni Hayat Kütüphanesi, İstanbul, 2004. 
TOPTAŞ, Ergüder. 21. Yüzyılda Savaş, Kripto Yayınları, Ankara, 2009. 
Makaleler: 
ABUSHEV, Kavus. “The Nagorno Karabagh Conflict as a part of 
the “New” Eurasian Geopolitics”, Ankara Üniversitesi Siyasal 
Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 60-3. 
ALIŞIK, Gülşen Seyhan. “Bütöv Azerbaycan Kavramı Üzerine Bir 
Değerlendirme”, Değişen Dünya Düzeninde Kafkasya, Ed: Okan 
Yeşilot (Ed.) İstanbul, 2005. 
ARAS, Bülent. AKPINAR, Pınar. “The Relations Betwwen Turkey and the Caucasus”, Perceptions, Autumn 2011, Volume: XVI, Number: 3. 
ASLANLI, Araz. “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, ASAM Yayınları, Cilt: I, No: 7, İlkbahar 2001. 
AYDIN, Mustafa. “Dağlık (Yukarı) Karabağ Sorunu”, Türk Dış Politikası, Ed: Baskın Oran, C.II, 8. baskı, 2005. 
BABAN, Inessa & SHIRIYEV Zaur, The U.S. South Caucasus Strategy and Azerbaijan, Turkish Policy Quarterly, Volume: 9 Number: 2. 
CABBARLI, Hatem. “Dağlık Karabağ Sorununun Çözümünde Son Gelişmeler”, Stratejik Analiz, ASAM Yayınları, Cilt: V, No: 57. 
ÇAMAN, Efe. “Kafkasya ve Orta Asya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış politikanın Yönelim Sorunsalı”, Avrasya Dosyası, Cilt:12, Sayı: 1, 2006. 
ERGUN, Ayşe. “Güney Kafkasya’da Etnik Kimlik ve Çatışma: Azerbaycan ve Ermenistan Ulusal Kimliklerinde Karabağ Sorunu”, Doğu Batı, 2008, Sayı: 44. 
GÜRSES, Emin. “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası, ASAM Yayınları, C.I, No: 7, İlkbahar 2001. 
HATİPOĞLU, Esra. “Güney Kafkasya’da “Büyük Güçler” Arasındaki Oyun: Bölgesel Örgütler ve Oluşumların Rolü”, Orta Asya & 
Kafkasya Güç Politikası, USAK, Ankara, 2008. 
KASIM, Kamer. “Ermenistan”, Orta Asya ve Kafkasya, Ed: Tayyar Arı, Marmara Kitap Merkezi, Bursa, 2010. 
KASIM, Kamer “ABD’nin Kafkasya Politikası: Enerji, Güvenlik ve Demokratikleştirme Denklemi”, Orta Asya ve Kafkasya Güç Politikası, 
Ed: M. Turgut Demirtepe, USAK, Ankara, 2008. 
KAZİMİROV, Vladimir. “Looking for a Way Out of the Karabakh Impasse”, Russia in Global Affairs, Vol. 2, No. 4, October – December 2004. 
NECİYEV, Elçin. “Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesi Sürecinde Karabağ Problemi”, Ermeni Araştırmaları, Sayı: 39, 2011. 
ÖZDAMAR, Özgür. “Security and Military Balance in the Black Sea Region”, Southeast European and Black Sea Studies, Vol. 
10, No. 2, September 2010. 
QASIMOVA, Shafa. “Article 51 of the UN Charter and the Armenia-Azerbaijan Conflict”, Perceptions, Spring Summer 2010. 
“Russian Military Deployment”, Military Balance 2011. ŞİRİYEV, Zaur. “Azerbaycan’ın Askeri Doktrini ve Dış Politika 
Yansımaları”, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, Sayı: 9. 
SOULEİMANOV, Emil. DITRYCH, Ondrej. “Iran and Azerbaijan: A Contested Neighboorhood”, Middle East Policy, Vol.XIV, No. 2, Summer 2007. 
TANRISEVER, Oktay F. “Rusya-Ermenistan İlişkilerinin Stratejik Boyutu”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Mayıs 2009, Sayı: 13. 

Raporlar: 

“Armenia and Azerbaijan: Preventing War”, International Crisis Group, No:60, February 2011, 
http://www.crisisgroup.org/en/regions/europe/south-caucasus/B60-armenia-and-azerbaijan-preventing-war.aspx. (Erişim tarihi: 04.11.2011) 
“Azerbaijan and Armenia: Peace Prospects, Military Realities&the Role of the Armenian Diaspora”, Caspian Information Center, No.16, October 2011, 
http://www.caspianinfo.com/wp-content/uploads/2011/10/OP-No.-16-Armenia-and-Azerbaijan-Peace-Prospects-Military-Realities-and-the-Role-of-the-Armenian-Diaspora.pdf. (Erişim tarihi: 16.03.2012). 
BLANDY, C.W. “Azerbaijan: Is War Over Nagornyy Karabakh A Realistic Option?” Defence Academy of the United Kingdom, May 2008. 
CARLEY, Patricia “Nagorno Karabakh: Searching for Solutions”, United States Institute of Peace, No: 25, December 1998, 
http://www.usip.org/publications/nagorno-karabakh-searching-solution-0. (Erişim tarihi: 02.03.2012) 
CHICKY, Jonh E. “The Russian-Georgian War: Political and Military Implications for U.S. Policy”, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Program, February 2009, 
http://www.silkroadstudies.org/new/docs/Silkroadpapers/0902Chicky.pdf. (Erişim tarihi: 02.02.2012) 
GIRAGOSIAN, Richard. “The Military Balance of Power in the South Caucasus”, The Armenian Center for National and International 
Studies, No:2, April 2009, 
http://acnis.am/publications/2009/THE%20MILITARY%20BALANCE%20OF%20POWER%20IN%20THE%20SOUTH%20CAUCASUS.pdf. (Erişim tarihi: 15.02.2010) 
GUIDETTI, Alain. “South Caucasus: What Prospects after twenty years of Managed Instability?, Geneva Center for Security Policy, No:22, October 2011. 
HOLTOM, Paul, et al.”Trends in International Arms Transfers 2011”, SIPRI, March 2012, 
http://books.sipri.org/files/FS/SIPRIFS1203.pdf. (Erişim tarihi: 23.03.2012) 
İSMAİLZADE, Farid “The Nagorno Karabakh Conflict: Current Trends and Future Scenarious”, Istituto Affari Internazionali, Working Paper 11, 29 November 2011. 
JAROSIEWICZ, Aleksandra. STRACHOTA, Krzysztof. “Nagorno- Karabakh-conflict unfreezing”, Center for Eastern Studies, p.6. 
http://www.osw.waw.pl/en/publikacje/osw-commentary/2011-10-26/nagornokarabakh-conflict-unfreezing. (Erişim tarihi: 12.01.2012) 
KASIM, Kamer. vd. Dağlık Karabağ Sorunu: Dar Alanda Büyük Oyun, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, No: 11-07, Eylül 2011. 
PAUL, Amanda “Nagorno-Karabakh – A ticking time bomb”, European Policy Center, 
http://www.epc.eu/documents/uploads/pub_1148_nagorno-karabakh.pdf. (Erişim tarihi: 21.12.2011) 
SCHMIDT, Hans-Joachim “Military Confidence Building and Arms Control in Unresolved Territorial Conflicts” Peace Research 
Institute Frankfurt, No: 89, 2009. 
SMIGIELSKI, Robert. “Prospects for Nagorno-Karabakh Settlement Following the Russia–Georgia Conflict”, Polish Institute of 
International Affairs, No. 10 (10), 16 February 2009. 
TACKLING Azerbaijan’s IDP Burden”, International Crisis Group Policy Briefing, No.67, 27 February 2012. 
“The Military Balance in Nagorno-Karabakh”, Caucasian Review of International Affairs, Issue:18, 19 January 2009. 
http://cria-online.org/CU_-_file_-_article_-_sid_-_19.html. (Erişim tarihi: 21.02.2012) 

İnternet Kaynakları: 

“Azerbaijan”, The World Factbook, https://www.cia.gov/library/
publications/the-world-factbook/geos/aj.html. (Erişim tarihi: 
03.02.2012)“Azerbaijan and Armenia make 'progress' on Karabakh”, 
BBC, http://news.bbc.co.uk/2/hi/8372747.stm. (Erişim tarihi: 12.03.2012) 
CABBARLI, Hatem. “Erivan Moskova Askeri Anlaşması ve Gizli Protokol”, Caspian Weekly, 
http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/kafkaslar/3536-erivan-moskova-askeri-anlasmasi-ve-gizliprotokol.html. (Erişim tarihi: 23.10.2011) 
EDWARDS, Haley Sweetland. “Iran’s Near Abroad”, Foreign Policy, 20 September 2010, 
http://www.foreignpolicy.com/articles/2010/09/20/ irans_near_abroad?page=full. (Erişim tarihi: 31.10.2011) 
GRİGORYAN, Armen. “Nagorno-Karabakh Conflict Resolution: A Prolonged Stagnation Period Ahead”, Caucasus Edition, 
http://caucasusedition.net/analysis/nagorno-karabakh-conflict-resolution-aprolonged-stagnation-period-ahead/. (Erişim tarihi: 02.02.2012) 
HUSEYNOV, Fariz. VAHABOV, Tamerian. “Obama’s policy toward the Caucasus and U.S. credibility”, Global Politician, 
http://www.globalpolitician.com/26432-caucasus-obama. (Erişim tarihi: 12.02.2012). 
KANTARCI, Şenol. “Karabağ Sorunu Diplomasi İle Çözülemez: Askeri Müdahale Şart”, Türkatak, 
http://www.turkatak.gen.tr/index.php?option=content&task=view&id=85&Itemid=37. (Erişim tarihi: 27.04.2006). 
KESAMANSKI, P. “Economic, Military power, High Combat Morale guarantee of Victories”, Trend News Agency, 23.06.2011, 
http://www.gab-ibn.com/IMG/pdf/Az6-_Economic_Military_power_High_Combat_Morale_guarantee_of_Victories.pdf. (Erişim tarihi: 14.03.2012) 
KUCERA, Joshua. “Is War over Karabakh Inevitable?”, Eurasianet, 
http://www.eurasianet.org/node/62716. (Erişim tarihi:14 .01. 2011) 
“Moscow plays both sides on Nagorno – Karabagh”, The International Insttitute for Strategic Studies, Volume 16, September 2010, p.1, 
www.iiss.org/.../getresource.axd?...type... (Erişim tarihi: 14.03.2012) 
NASSİBLİ, Nasib L. “Azerbaijan-Iran Relations: Challenges and Prospects (Event Summary)”, Kennedy School of Goverment, 
Harward University, http://belfercenter.ksg.harvard.edu/publicati-on/12750/ azerbaijan_iran_relations.html. (Erişim tarihi: 05.02.2012) 
NOVİKOVA, Gayane. “Implications of the Russian-Georgian War in the Nagorno Karabkh Conflict: Limited Maneuverability”, Caucasus Edition, 
http://caucasusedition.net/analysis/implicationsof-the-russian-georgian-war-in-the-nagorno-karabakh-conflict-limited-maneuverability/. (Erişim tarihi: 13.03.2012) 
“On the problem of security in trans Caucasian region”, Agency WPS, 
http://www.gab-ibn.com/IMG/pdf/05_12_R_11-_On_the_problem_of_security_in_trans_Caucasian_region.pdf. (Erişim tarihi: 02.12.2011) 
OSKANIAN, Vartan. “Nagorno-Karabakh: War, Peace, Or BATNA”, Radio Free Europe/Radio Liberty, 
http://www.rferl.org/content/NagornoKarabakh_War_Peace_Or_BATNA/1746559.html. (Erişim tarihi: 12.02.2012) 
SIPRI Arms Transfer Database, 
http://armstrade.sipri.org/armstrade/page/trade_register.php. (Erişim tarihi: 26.12.2011) 
YOSHİMURA,Takayuki. “Some Arguments on the Nagorno-KarabaghHistory”, 
http://srch.slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no18/3_yoshimura.pdf. (Erişim tarihi: 01.01.2012) 
“War in Karabakh inevitable, Russian expert says”, Newsam, 20 November 2010, 
http://news.am/eng/news/38756.html. (Erişim tarihi: 15.09.2011) 

DİPNOTLAR;

1 Christian Neef, Kafkasya: Rusya’nın Kanayan Yarası, Çev: Özalp Göneralp, Yeni Hayat Kütüphanesi, İstanbul, 2004, s. 86. 
2 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, ASAM Yayınları, Cilt: I, No: 7, İlkbahar 2001, 393-430, s. 393-394. 
3 Rus Çarlığı ve SSCB döneminde Karabağ sorunu hakkında bilgi için bknz. Elçin Neciyev, “Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesi Sürecinde Karabağ Problemi”, 
   Ermeni Araştırmaları, Sayı: 39, 2011, s. 163-186. 
4 Vladimir Kazimirov, Looking for a Way Out of the Karabakh Impasse, Russia in Global Affairs, Vol. 2, No. 4, October – December 2004, 145-154, p. 147. 
5 Emin Gürses, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet”, Avrasya Dosyası, ASAM Yayınları, Cilt: I, No: 7, İlkbahar 2001, 250-273, s. 253. 
6 Mustafa Aydın, “Dağlık (Yukarı) Karabağ Sorunu”, Türk Dış Politikası, Ed: Baskın Oran, Cilt II, 8. baskı, 2005, s. 401. 
7 Minsk Grubunu oluşturan 12 ülke; Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, Rusya Federasyonu, İtalya, ABD, Fransa, Almanya Türkiye, İsveç, 
   Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’dır.
8 Mustafa Aydın, “Dağlık (Yukarı) Karabağ Sorunu”, Türk Dış Politikası, Ed: Baskın Oran, Cilt: II, 8. baskı 2005, s. 401. 
9 Kamer Kasım vd., Dağlık Karabağ Sorunu: Dar Alanda Büyük Oyun, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, No: 11-07, Eylül 2011, s. 8-11. 
10 Şenol Kantarcı, “Karabağ Sorunu Diplomasi İle Çözülemez: Askeri Müdahale Şart”, Türkatak, 
    http://www.turkatak.gen.tr/index.php?option=content&task=view&id=85&Itemid=37. (Erişim tarihi: 27 Nisan 2006); Kamer Kasım vd., age., s. 8-11.
11 Hatem Cabbarlı, “Dağlık Karabağ Sorununun Çözümünde Son Gelişmeler”, Stratejik Analiz, ASAM Yayınları, Cilt: V, No: 57, s. 11. 
12 Takayuki Yoshimura, “Some Arguments on the Nagorno-Karabagh History”, 52-60, p. 58, 
    http://srch.slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no18/3_yoshimura.pdf. (Erişim tarihi: 01.01.2012)
12 Takayuki Yoshimura, “Some Arguments on the Nagorno-Karabagh History”, 52-60, p. 58, 
     http://src-h.slav.hokudai.ac.jp/coe21/publish/no18/3_yoshimura.pdf. (Erişim tarihi: 01.01.2012) 
13 Ayşe Ergun, “Güney Kafkasya’da Etnik Kimlik ve Çatışma: Azerbaycan ve Ermenistan Ulusal Kimliklerinde Karabağ Sorunu”, Doğu Batı, 2008, 
     Sayı: 44, 195-207, s. 203. 
14 Ergun, agm, s. 205-206. 
15 Patricia Carley, “Nagorno Karabakh: Searching for Solutions”, United States Institute of Peace, No: 25, December 1998, p. 14. 
    http://www.usip.org/publications/nagorno-karabakhsearching-solution-0. (Erişim tarihi: 02.03.2012)
16 Kavus Abushev, “The Nagorno Karabagh Conflict as a part of the “New” Eurasian Geopolitics”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 
    Dergisi, No: 60-3, 1-32, s. 6. 
17 Robert Âmigielski, “Prospects for Nagorno-Karabakh Settlement Following the Russia–Georgia Conflict”, Polish Institute of International Affairs, 
    No. 10 (10), 16 February 2009, pp. 19-20. 
18 Vladimir Kazimirov, “Looking for a Way Out of the Karabakh Impasse”, Russia in Global Affairs, Vol. 2, No. 4, October – December 2004, 
    145-154, pp. 147-148. 
19 Gülşen Seyhan Alışık, “Bütöv Azerbaycan Kavramı Üzerine Bir Değerlendirme”, Değişen Dünya Düzeninde Kafkasya, Ed: Okan Yeşilot İstanbul, 2005, s. 145.
20 Jonh E. CHICKY, “The Russian-Georgian War: Political and Military Implications for U.S. Policy”, Central Asia-Caucasus Institute & 
    Silk Road Studies Program, February 2009, p. 12, 
    http://www.silkroadstudies.org/new/docs/Silkroadpapers/0902Chicky.pdf. (Erişim tarihi: 02.02.2012) 
21 “Azerbaijan”, The World Factbook, 
    https://www.cia.gov/library/publications/ the-worldfactbook/geos/aj.html. (Erişim tarihi: 03.02.2012) 
22 Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in Azerbaycan Milli Meclisi’ni Açış Konuşması, 
    http://president.az/articles/1179/print?locale=en. (Erişim tarihi: 03.03.2012) 
23 “Tackling Azerbaijan’s IDP Burden”, International Crisis Group Policy Briefing, No. 67, 27 February 2012, p.2. 
24 Joshua Kucera, “Is War over Karabakh Inevitable?”, Eurasianet, 
    http://www.eurasianet.org/node/62716. (Erişim tarihi: 14.01.2011).
25 Henry Kissinger, Diplomasi, Çev: İbrahim H.KURT, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s. 785. 
26 Ergüder Toptaş, 21. Yüzyılda Savaş, Kripto Yayınları, Ankara, 2009, s. 113. 
27 Gayane Novikova, “Implications of the Russian-Georgian War in tje Nagorno Karabkh Conflict: Limited Maneuverability”, Caucasus Edition, 
    http://caucasusedition.net/analysis/implications-of-the-russian-georgian-war-in-the-nagornokarabakh-conflict-limited-maneuverability. (Erişim tarihi: 13.03.2012) 
28 “Azerbaijan and Armenia Make 'Progress' on Karabakh”, BBC, 
    http://news.bbc.co.uk/2/hi/8372747.stm. (Erişim tarihi: 12.03.2012)
29 “Azerbaijan and Armenia: Peace Prospects, Military Realities&the Role of the Armenian Diaspora”, Caspian Information Center, No.16, 
    October 2011, pp. 1-2. 
    http://www.caspianinfo.com/wp-content/uploads/2011/10/OP-No.-16-Armenia-and-Azerbaijan-Peace-Prospects-Military-Realities-and-the- Role-of-the-Armenian-Diaspora.pdf. (Erişim tarihi: 16.03.2012) 
30 Zaur Şiriyev, “Azerbaycan Askeri Doktrini ve Dış Politika Yansımaları”, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, 2010, Sayı: 9, s. 138. 
31 “Tackling Azerbaijan’s IDP Burden”, International Crisis Group, No. 67, 27 February 2012, p. 8. 
32 Hans-Joachim Schmidt, “Military Confidence Building and Arms Control in Unresolved Territorial Conflicts”, Peace Research Institute, Frankfurt, 
    No: 89, 2009, p. 8. 
33 Richard Giragosian, “The Military Balance of Power in the South Caucasus”, The Armenian Center for National and International Studies, 
    No: 2, April 2009, s. 3. 
    http://acnis.am/publications/2009/THE%20MILITARY%20BALANCE%20OF%20POWER%20IN%20THE%20SOUTH%20CAUCASUS.pdf. (Erişim tarihi: 15.02.2010)
34 Paul Holtom v.d.”Trends in Internatıonal Arms Transfers 2011”, SIPRI, March 2012, 
     http://books.sipri.org/files/FS/SIPRIFS1203.pdf. (Erişim tarihi: 23.03.2012)
35 Amanda Paul, “Nagorno-Karabakh – A ticking time bomb”, European Policy Center, p. 2, 
    http://www.epc.eu/documents/uploads/pub_1148_nagorno-karabakh.pdf. (Erişim tarihi: 21.12.2011) 
36 “Azerbaijan and Armenia: Peace Prospects, Military Realities&the Role of the Armenian Diaspora”, Caspian Information Center, 
     Occasipn No. 16, October 2011, pp. 1-4. 
     http://www.caspianinfo.com/wp-content/uploads/2011/10/OP-No.-16-Armenia-and-Azerbaijan-Peace-Prospects-Military-Realities-and-the-Role-of-the-Armenian-Diaspora.pdf. (Erişim tarihi: 
16.03.2012) 
37 “Armenia and Azerbaijan: Preventing War”, International Crisis Group, No:60, February 2011, 
     http://www.crisisgroup.org/en/regions/europe/south-caucasus/B60-armenia-and-azerbaijanpreventing-war.aspx. (Erişim tarihi: 04.11.2011) 
38 Shafa Qasimova, “Article 51 of the UN Charter and the Armenia-Azerbaijan Conflict”, Perceptions, Spring – Summer 2010, p. 75.
39 C.W. Blandy, “Azerbaijan: Is War Over Nagornyy Karabakh A Realistic Option” Defence Academy of The United Kingdom, May 2008, p. 7. 
40 Jon E. Chicky, “The Russian-Georgian War: Political and Military Implications for U.S. Policy”, Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies 
    Program, February 2009, p. 11. 
    http://www.silkroadstudies.org/new/docs/Silkroadpapers/0902Chicky.pdf. (Erişim tarihi:02.02.2012) 
41 Amanda Paul, “Nagorno-Karabakh – A ticking time bomb”, European Policy Center, p. 2. 
     http://www.epc.eu/documents/uploads/pub_1148_nagorno-karabakh.pdf. (Erişim tarihi: 21.12.2011) 
42 Zaur Şiriyev, “Azerbaycan’ın Askeri Doktrini ve Dış Politika Yansımaları”, Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları, Sayı: 9, s. 144.
43 P. Kesamanski, “Economic, Military power, High Combat Morale guarantee of Victories”, Trend News Agency, 23.06.2011, s. 7, 
    http://www.gab-ibn.com/IMG/pdf/Az6-_Economic_Military_power_High_Combat_Morale_guarantee_of_Victories.pdf. (Erişim tarihi: 14 .03. 2012) 
44 Kamer Kasım, “Ermenistan”, Orta Asya ve Kafkasya, Ed: Tayyar Arı, Marmara Kitap Merkezi, Bursa, 2010, 131-154, s. 131. 
45 “Moscow plays both sides on Nagorno – Karabagh”, The International Institute for Strategic Studies, Volume 16, p. 1, September 2010, 
    www.iiss.org/.../getresource.axd?...type... (Erişim tarihi: 14.03.2012) 
46 “Russian Military Deployment”, Military Balance 2011, p. 192. 
47 Hans-Joachim Schmidt, “Military Confidence Building and Arms Control in Unresolved Territorial Conflicts”, Peace Research Institute Frankfurt, 
    No: 89, 2009, p. 11. 
48 Emil Souleimanov, Ondrej Ditrych, “Iran and Azerbaijan: AContested Neighboorhood”, Middle East Policy, Vol. XIV, No. 2, Summer 2007, 
    pp. 101-105. 
49 Nasib L. Nassibli, “Azerbaijan-Iran Relations: Challenges and Prospects (Event Summary)”, Kennedy School of Goverment, Harward University, 
    http://belfercenter.ksg.harvard.edu/publication/12750/azerbaijan_iran relations.html. (Erişim tarihi: 05.02.2012) 
50 Haley Sweetland Edwards, “Iran’s Near Abroad”, Foreign Policy, 20 September 2010, 
    http://www.foreignpolicy.com/articles/2010/09/20/irans_near_abroad?page=full. (Erişim tarihi: 31.10.2011)
51 Efe Çaman “Kafkasya ve Ortaasya’da Türkiye’nin Yeni Bölgesel Politikası: Dış politikanın Yönelim Sorunsalı”, Avrasya Dosyası, 
    Cilt: 12, Sayı: 1, 2006, s. 185-186. 
52 Bülent Aras, Pınar Akpınar, “The Relations Between Turkey and the Caucasus”, Perceptions, Autumn 2011, Volume XVI, Number 3, pp. 53-66. 
53 Sergey Minasyan, Grigor Hakobyan, “Balance of Power in South Caucasus and the Probability of War in Nagorno Karabakh”, Armenian News Network, 
    http://groong.usc.edu/ro/ro-20060411.html. (Erişim tarihi: 15.12.2011)
54 Jon E. Chicky, “The Russian-Georgian War: Political and Military Implications for U.S. Policy”, Central Asia-Caucasus Institute & Silk 
    Road Studies Program, February 2009, p.4. 
    http://www.silkroadstudies.org/new/docs/Silkroadpapers/0902Chicky.pdf. (Erişim tarihi: 02.02.2012) 
55 Inessa Baban & Zaur Shiriyev, The U.S. South Caucasus Strategy and Azerbaijan, Turkish Policy Quarterly, Volume: 9, Number: 2, pp. 99-100. 
56 Fariz Huseynov, Tamerian Vahabov, “Obama’s policy toward the Caucasus and U.S. credibility”, Global Politician, 
     http://www.globalpolitician.com/26432-caucasus-obama. (Erişim tarihi: 12.02.2012) 
57 Haluk Alkan, Azerbaycan Paradoksu, USAK, Ankara, 2010, s. 226. 
58 Kamer Kasım, “ABD’nin Kafkasya Politikası: Enerji, Güvenlik ve Demokratikleştirme Denklemi”, Orta Asya ve Kafkasya Güç Politikası, 
    Ed: M. Turgut Demirtepe, USAK, Ankara, 2008, 119-146, s. 130. “ 
59 Alain Guidetti, “South Caucasus: What Prospects after twenty years of Managed Instability?, Geneva Center for Security Policy, No: 22, 
    October 2011, p. 2. 
60 Esra Hatipoğlu, “Güney Kafkasya’da “Büyük Güçler” Arasındaki Oyun: Bölgesel Örgütler ve Oluşumların Rolü”, Orta Asya & Kafkasya Güç Politikası, 
    Ed: M. Turgut Demirtepe, USAK, Ankara, 2008, 1-29, s. 6. 
61 Hatem Cabbarlı, “Erivan Moskova Askeri Anlaşması ve Gizli Protokol”, Caspian Weekly, 
    http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/kafkaslar/3536-erivan-moskova-askeri-anlasmasive-gizli-protokol.html. (Erişim tarihi: 23.10.2011) 
62 Oktay F. Tanrısever, “Rusya-Ermenistan İlişkilerinin Stratejik Boyutu”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Mayıs 2009, Sayı: 13, s. 132.
63 “Moscow plays both sides on Nagorno – Karabagh”, p. 1. 
64 “On the problem of security in trans Caucasian region”, Agency WPS, 
     http://www.gabibn.com/IMG/pdf/05_12_R_11On_the_problem_of_security_in_trans_Caucasian_region.pdf. (Erişim tarihi: 02.12.2011)
65 “War in Karabakh inevitable, Russian expert says”, Newsam, 20 November 2010, 
    http://news.am/eng/news/38756.html. (Erişim tarihi: 15.09.2011) 
66 Özgür Özdamar, “Security and Military Balance in the Black Sea Region”, Southeast European and Black Sea Studies, Vol. 10, No. 
     2, September 2010, 341-359, p. 354.
67 Aleksandra Jarosiewicz, Krzysztof Strachota, “Nagorno-Karabakh-conflict unfreezing”, Center for Eastern Studies, p. 6, 
    http://www.osw.waw.pl/en/publikacje/osw-commentary/2011-10-26/nagornokarabakh-conflict-unfreezing. (Erişim tarihi: 12.01.2012)
68 Vartan Oskanian, “Nagorno-Karabakh: War, Peace, Or BATNA”, Radio Free Europe/RadioLiberty, 
     http://www.rferl.org/content/NagornoKarabakh_War_Peace_ Or_BATNA/1746559.html. (Erişim tarihi: 12.02.2012) 
69 Farid İsmailzade, “The Nagorno Karabakh Conflict: Current Trends and Future Scenarious”, Istituto Affari Internazionali,  Working Paper 11, 29 November 2011, pp.8-9


***