KARABAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KARABAĞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2021 Cuma

RUSYANIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ., BÖLÜM 2

RUSYANIN  KAFKASYA  POLİTİKASINDA  KARABAĞ  FAKTÖRÜ., BÖLÜM 2




Uluslararası, Sovyet Sonrası, Türkiye-Rusya, İlişkileri Sempozyumu, İzmir, Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN,
 Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,Kafkasya,

2. Sovyet Sonrası Dönem: Özerkliğin Kaldırılması, Savaş ve Soykırım

   Ermenilerin Karabağ'a yönelik 1987 yılından itibaren hukuki ve siyasi düzlemde başlattıkları kampanya ve başvurular Moskova tarafından açık şekilde desteklen mesede gerek Sovyet yönetimindeki lobicilik faaliyetleri gerekse medya sektöründe görev yapan Ermeni diasporası mensuplarının yoğun çabaları sayesinde Ermeniler lehine kamuoyu oluşturma bakımından yeterliydi. 
Bu anlamda Ermenistan Azerbaycan karşısında kıyaslanmayacak kadar avantajlı konumdaydı.
   Ermenilerin ileri sürdükleri talepler dönemin hukuk mevzuatına aykırıydı ve çabaları netice vermeyeceği için maksatlarına şiddete başvurarak erişme hazırlığı içinde idiler. Öncelikle Ermenistan'da yaşayan Türkleri ülkeden kovmayı amaç edinen Ermeniler bunu yıldırma ve korkutma yöntemiyle gerçekleştirmeye başladılar. Ermeni örgütlenmeleri yönetimin de desteğini alarak baskı, şiddeti, öldürme ve fırsat düştükçe işkence yapma vd. eylemlerinde bulunuyorlardı.

Ermenistan ve Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermenilerin Azerbaycan'dan toprak talebinde bulunmaları, Karabağ'ı Ermenistan'a ilhak etmek çabaları bölgede huzursuzluğun artmasına ve uyuşmazlıkların derinleşmesine neden oluyordu. 

Bu durumda Azerbaycan Türklerinin tepkileri bazen yönetimin yalan vaatleri bazen de baskıcı yöntemlerle bastırılıyordu. Halk Karabağ konusunda son derece hassas ve ilkeli bir duruş sergiliyordu. Oysa dönemin Azerbaycan yönetimi Moskova'nın yörüngesinde kalarak sorunları çözebileceğine ümit ediyordu.
Azerbaycan'ın bu yönde attığı her adım Ermenistan'ın olumsuz tepkisiyle karşılaşıyordu. 7 Aralık 1988'de Ermenistan'ın Spitak (gerçek adı Hamamlı) şehri ve birkaç bölgesinde yaşanan deprem sırasında dönemin Azerbaycan yönetiminin, Ermenistan'a gönderdiği "gönüllü" kurtarma ekibini taşıyan uçak Ermeniler tarafından düşürülmüş, uçakta bulunan 68 yolcu ve 9 kişilik mürettebat hayatını kaybetmiştir.

Ermenistan'dan Azerbaycan'a kovulan Türklerin Karabağ bölgesine yerleştirilmesi konusunda kamuoyunda seslenen talepler Azerbaycan yönetimi tarafından asla kabul görmemişti. Nitekim o dönemde Karabağ yönetimi Moskova'nın denetimi altına alınırken, Azerbaycan'ın kamu otoritesi işlevsiz hale getirilmişti. 12 Ocak 1989 yılında Karabağ'ın yönetimi için Moskova tarafından kurulan "Özel Komite" Ermeni yanlısı bir siyaset yürütüyordu. Bu komitenin asıl amacı Karabağ'ın Azerbaycan'dan koparılmasından ibaretti.

   Moskova'nın uyguladığı siyaset Dağlık Karabağ'da barışı sağlamaya değil, uyuşmazlığın silahlı şiddet safhasına dönüşmesine fırsat sağlamış oldu. 1990 yılında Bakü'de baş gösteren itirazlar sırasında Ermeni milliyetinden olan vatandaşların öldürüldüğünü gerekçe göstererek, 19- 20 Ocak 1990'da Kızıl Ordu birlikleri sivil halka karşı katlim uyguladı. 

   20 Kasım 1991 tarihinde üst düzey devlet yetkililerini taşıyan helikopter Dağlık Karabağ'ın Karakent köyü semasında Ermeniler tarafından düşürüldü. Helikopterdekiler hayatlarını kaybettiler. Azerbaycan, bu olayın ardından, 
26 Kasım 1991 tarihinde Dağlık Karabağ'ın özerklik statüsünü feshetti.3

Ermenistan'ın başlattığı savaş insani felaketlerin yaşandığı, bir milyondan fazla Azerbaycan Türkünün mülteci ve göçmen durumuna düştüğü, ihtiyar, kadın, çocuk demeden sivil ahalinin topyekûn öldürüldüğü ve esir alındığı bir savaştır. 

Bu sürecin en kanlı olayı Şubat 1992'de yaşanan Hocalı soykırımı olmuştur. Ermeni çeteleri ve SSCB'den kalma 366. alay Hocalı'ya saldırarak bu cinayeti işlemiştir.
Bu saldırıda 63 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere 613 sakin öldürülmüş, 487 kişi ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmış ve 150 kişi kaybolmuş tur.4 Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı, sonradan Cumhurbaşkanı görevinde bulunan Serj Sarkisyan, Hocalı soykırımıyla ilgili kendisiyle yapılan söyleşide "Hocalı'ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivillere saldırmayacağımızı düşünüyordu, fakat Hocalı'da biz bu stereotipi kırdık" demiştir.
Hocalı cinayeti 9 Aralık 1948 tarihinde BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren BM'nin "Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi" 2. maddesinde yer alan "milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme" biçiminde tanımlanan jenosit/soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Aslında Ermeniler tarafından sadece Hocalı'da değil, Karabağ'ın tamamında yapılan kanlı eylemler birer soykırımdır: işgal altındaki bölgelerde ne bir insan sağ bırakıldı ne taş taş üste kaldı.

3. Savaş'ın Son Halkası: Büyük Taarruz, Rusya'nın Tarafsızlık İmajı ve Muhtemel Gelişmeler

İşgalci Ermeni güçleri zamanla Karabağ dışındaki yedi rayonu işgal ettiler. Savaşı durduran 1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşması uzun süre yürürlükte kalırken sorunun çözümüne her hangi bir olumlu katkı sağlamamıştır.
   AGİT Minsk Grubu'nun 1992'den bu yana gerçekleştirdiği faaliyetler, sorunun barışçıl yoldan çözümü açısından hiçbir sonuç vermemiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin soruna ilişkin dört kararı (822, 853, 874, 884 sayılı kararlar) kâğıt üzerinde uygulanmamıştır. Uluslararası hukukun ilke ve normları  Azerbaycan'ın haklı olduğunu ortaya koysa da uluslararası kuruluşlar çözüme yönelik somut adım atmak iradesi sergilememiştir. Ermenistan yöneticileri her ne kadar işgal meselesini Karabağ'daki Ermeni toplumunun kendi kaderini belirleme hakkı olarak sunmaya çalışsalar da resmi konuşmalarında Karabağ'ın Azerbaycan sınırları içinde kalmasının mümkün olamayacağının altını çizmektedirler. 

Böylece, 1994 yılında ilan edilen ateşkes rejimi mevcut sorunun çözümüne değil, çatışmanın dondurulmasına hizmet etmiştir. Ermenistan'ın ve onu destekleyen güçlerin amacı Karabağ'ın işgal durumunu kalıcı hale getirmek, kuşaklara yaymak ve böylece unutturulmasını sağlamaktı.
   Ateşkes döneminde Azerbaycan ve Ermenistan arasında zaman zaman küçük çaplı çatışmalar ortaya çıkmış, fakat sürecin gelişim seyrini değişebilecek her hangi sonuç doğurmamıştır. Bu süreçte ilk şiddetli savaş 1 Nisan 2016'da başlayıp 4 gün devam "Aprel Dövüşlerindir. Bu savaş, Rusya'nın devreye girmesi ve taraflar arasında ateşkes sağlanmasıyla sona erdirilmiştir. Savaşta Azerbaycan ordusu son derece iyi performans sergilemiş, işgal altındaki bazı önemli mevzileri kurtarabilmişti.

İkinci önemli çatışma ise Temmuz 2020'de Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sınırda, Tovuz rayonunda yaşanmıştır. 
Tovuz çatışması Ermenistan tarafından devreye sokulan bir provokasyon olup, Azerbaycan'ı Ermenistan topraklarına saldırmaya tahrik etmekti.
Maksadına erişemeyen Ermenistan, yeni bir savaş hazırlığı içine girmiştir. 
Bu konuda istihbarat alan Azerbaycan tarafı acil şekilde karşı hazırlıklara başlamıştır. Her şeye rağmen Azerbaycan yine de ilk saldıran taraf olmamış, Ermenistan'ın saldırısı üzerine harekete geçerek Büyük Taarruz'u başlatmıştır. Hâlihazırda çatışmalar on günden fazla bir süredir devam etmektedir. 27 Eylül 2020 tarihinde başlayan çatışmalarda Azerbaycan ordusu, şu ana kadar 44 yerleşim birimini, bir şehir, 2 büyük kasaba ve birçok strateji yükseklikleri Ermeni
güçlerinden temizlemiştir. Kısa sürede hızlı ilerleyişi sırasında strateji ve taktik hazırlık, manevra kabiliyeti ve vurucu gücü bakımından Azerbaycan ordusunun Ermenistan ordusuyla kıyaslanmayacak derece yüksek seviyede olduğu ortaya çıktı. Azerbaycan ordusunun devam etmekte olan harekâtı yakın gelecekte savaş tarihi, güvenlik ve savunma stratejileri kitaplarında mutlaka seçkin örneklerden biri olarak yerini alacaktır.

Azerbaycan ordusunun harekâtta rehber edindiği ilkeler başarılı sonuçlarını vermektedir. 

Bu ilkeleri 

1) İsabetli nokta atışı 
2) Asla sivil hedefleri vurmama 
3) Mümkün olduğu kadar az zayiatla hareket etme şeklinde sıralayabiliriz, ayrıca hava hâkimiyeti de düşmana göz açtırmamaktadır. 

Buna karşılık Ermenistan tarafının neredeyse uçak kaldıramaması, ağır top, tank ve zırhlı araçlarını, taşımaya fırsat bulmadan bırakıp  kaçması Ermeni ordusunun acziyetini gözler önüne sermektedir. Azerbaycan SİHA'ları Ermenistan ordusunun gerek teknik mühimmat gerekse beşeri gücünü etkisiz hale getirerek ağır zayiatlar yaşatmaktadırlar. Cephedeki yenilgilerini Azerbaycan'ın sivil yerleşim birimlerine roket ve füzelerle saldırarak "telafi etmek" isteyen Ermenistan ordusu sivilleri öldürmek, Azerbaycan'ı misilleme yapmaya mecbur etmek, savaşı kısmen Ermenistan sınırları içine çekerek durumu fırsata dönüştürmek ve böylece Rusya veya Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü güçlerinin harekete geçmesini sağlamaktır. 
Fakat Azerbaycan ordusu başından beri belirlediği ilkeler doğrultusunda,
sağduyulu ve istikrarlı bir şekilde hareket etmektedir.
Çatışmaların on birinci gününde Rusya'nın ısrarlı talebi üzerine taraflar insani ateşkes imzaladılar. Ateşkesin amacı cenaze ve esir mübadelesi idi. Fakat Ermenistan ordusu eskiden süregelen geleneksel tavrını koruyarak bu kez de ateşkesi ihlal eden ilk taraf oldu.
Ateşkesin imzalanması Azerbaycan toplumunda haklı endişelere yol açmıştır. Şöyle ki, bu ateşkesin, Rusya'nın telkin ve baskılarıyla imzalandığı, savaşın durdurulacağı ve böylece çözümünün belirsiz bir tarihe kadar erteleneceği ihtimalinden bahsedilmektedir. Azerbaycan ordusu başarılı bir şekilde yürüttüğü harekâtı kesintisiz devam ettirmektedir.
Bu savaş sırasında uzmanların üzerinde en fazla kafa yordukları sorulardan biri de şudur: Neden Rusya bu savaşa müdahil olmuyor? 
Bu soruya değişik cevaplar verilmektedir. Bu cevapları bir arada ele alarak aşağıdaki tespitlerde bulunabiliriz.

1. Ermenistan Cumhurbaşkanı Paşinyan "Batı yanlısı" tutum sergileyerek Rusya'ya karşı tavır almıştır. Bu yüzden Putin rejiminin Paşinyan'ı cezalandırmak, hatta iktidardan uzaklaştırmak gibi bir planı bulunuyor.
2. Karabağ Azerbaycan sınırları içindedir ve Rusya'nın askeri anlamda harekete geçmesi ve Ermenistan'ı açıktan desteklemesi bölgeye yönelik planlarını olumsuz etkileyecektir.
3. Stratejik önemi itibariyle Azerbaycan Rusya açısından diğer ülkelerle kıyaslanmayacak kadar üstün niteliklere sahiptir. Rusya böyle bir partneri temelli kaybetmeyi göze almayacaktır.
Bundan sonraki dönemde Azerbaycan ordusunun öncelikli görevi harekâtı mümkün olduğu kadar hızlandırmak ve çok daha fazla alanı düşmandan temizlemektir. Zaten gelinen noktada düşman istihkâmlarında ciddi kırılmalar söz konusudur. Düşmanın önemli ikmal yolları kesilmiş, ellerindeki hâkim mevziler kaybedilmiş, yaşanan yenilgiler karşısında Ermeni toplumu ve ordusu demoralize olmuş durumdadır. Görünen şu ki Rusya en azından belli bir süre bu tavrını korumaya devam edecektir.
Bizce, cephedeki başarıların yanı sıra savaşın diplomasi ve propaganda ayağı asla ihmal edilmemeli, Ermenilerin dünya kamuoyunu yanıltmaya yönelik yalanlar ifşa edilmelidir. 
Azerbaycan ordusu kazanımlarını artırarak kuvvetlendirdikçe Ermenistan'ın başından beri seslendirdiği "Karabağ'ın statüsü" meselesi de gündemden düşecektir.
Ermenistan'ın Karabağ'ı bağımsız bir devlet olma dışında herhangi bir statüde görmek istememesi, malumun ilamıdır. Bu yüzden özerklik veya kültürel özerklik gibi statü düzeylerinin gündeme getirilmesi ve konuşulmasına gerek kalmamakta dır. Rusya'nın arabuluculuğu ile yapılan ateşkes anlaşmalarının uygulanmaması Putin yönetiminin imaj kaybı olarak değerlendirilmektedir. İlerleyen süreçte Rusya bu imajı onarma, Kafkasya'daki varlığını hissettirme, bunu yaparken Ermenistan'ı kontrolden çıkarmama, aynı zamanda Azerbaycan'ı kaybetmeme çabasında bulunacaktır: bu yüzden ateşkes veya barış anlaşması konusunda ısrarcı davranacağı ve bunu sağlayacağı kuvvetle muhtemeldir. Elinde fazla kazanımları bulunan ve sahadaki üstünlüğünü devam ettiren bir Azerbaycan'ın masada şartlarını dikte etme gücü daha fazladır. Yapılması gereken diğer husus da Azerbaycan'ın bu süreçte Türkiye'yi yanına almak ve süreçleri danışarak ilerletmektir.

    Hâlihazırda devam eden Azerbaycan-Ermenistan savaşının hangi yönde gelişeceğini kestirmek pek kolay değildir, fakat mevcut durumun uzun zaman diline yayılmayacağını söyleyebiliriz. Azerbaycan ordusunun sahada kazandığı başarıların kalıcı olması için diplomatik cephede de yoğun çaba sarf edilmelidir. Minsk Grubunun Ermeni yanlı turumu, sorunun çözümüne ilişkin iyimser olmaya esas vermemektedir.
Muhtemelen, savaşın başında seslendirildiği gibi Minsk Grubu, formalite icabı varlığını sürecek ve barış süreciyle ilgili yan formatların geliştirilmesine çalışılacaktır. Türkiye'nin bu süreçte aktif tutum sergilemesi ve bu formatlarda yer alması gerek Azerbaycan'ın çıkarlarının korunması gerekse Türkiye'nin Kafkasya'daki varlığını ilerletmesi açısından son derece önemlidir. 
Bugün Azerbaycan'ın stratejik ve taktik hedefi, her bir halde Türkiye'nin gelişen süreçlere eşbaşkan olarak dahil edilmesini sağlamaktır.

Sonuç ve Değerlendirmeler.5

Azerbaycan-Ermenistan savaşının 26 sene devam eden ateşkes sürecinin en etkili kırılma noktası Tovuz muharebesi olmuştur. 
Bu kırılma noktası 27 Eylül'de yaşanan saldırının ardından gelişen olaylara kuvvetli bir ivme kazandırmıştır. Bu seferki savaş öncekilerden çok daha farklıdır: küresel salgının yaşandığı bir dönemde ülkelerin ciddi ekonomik ve sağlık sorunlarıyla baş başa kalması, Orta Doğu'da ve Akdeniz'de sıcak gelişmelerin yaşanması, yabancı güçlerin Türkiye'yi âdeta sorunlu alanlarla kuşatmak istemesi, Kafkasya'nın, bu kuşatmanın bir parçası haline getirilmeye çalışılması Ermenistan-Azerbaycan savaşına yeni pencereden bakma zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Türkiye, dost ve kardeş Azerbaycan'ın yanında yer alarak, çok daha kuvvetli birliktelik nümayiş ettirirken, sadece Ermenistan'a değil, Türkiye'nin bölge politikalarını engellemeye çalışan devletlere da karşı kararlı bir duruş sergilemektedir.

Her bir halde Ermenistan ve destekçileri yeni şartların dikte ettiği bazı gerçekleri kabul etmek zorunda kalacaklar. Hâlihazırda Azerbaycan ordusunun başarılı taarruzu karşısında Ermenistan tarafı adeta şaşkına dönmüş, önceki dönemlerde kendisine sağlanan desteği alamayınca ciddi bunalıma girmiştir. Rusya'nın, ayrıca KGAÖ'nün savaşa müdahil olması gerektiğine ilişkin Ermeni tarafın nabız yoklaması böyle bir şeyin imkânsız olduğunu gözler önüne sermektedir. Rusya, bu konudaki tavrını açık ve net bir şekilde ortaya koyarak savaşın Ermenistan
topraklarında değil Azerbaycan sınırları içinde devam ettiğini gerekçe göstermekte dir. Konuya ilişkin yaklaşımında, Rus medyasının Ermenistan'a verdiği destek önceki dönemlerde gözlemlediğimizden farklı bir mecrada gelişmektedir: medya Putin'in açıklamalarına paralel şekilde değişik tutum sergilemektedir.
Bundan sonraki süreçte Azerbaycan'ın izlemesi gereken yol hız kesmeden ve Ermenistan ordusuna toparlanma fırsatı vermeden, ülke topraklarını düşmandan temizlemektir.

Savaşın bundan sonraki seyrinin nasıl gelişeceğine bakılmaksızın, hâli hazırda Azerbaycan açısından önemli sonuçlar doğurduğunu görebilmekteyiz.

• Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı yürüttüğü psikolojik harp stratejisi iflasa uğramıştır.
• Rusya'nın Ermenistan'a koşulsuz ve kesintisiz destek vereceğine ilişkin tahmin ve söylemler geçersiz hale gelmiştir.
• Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı herhangi bir savaşta galip gelme şansının olmadığı kesin bir şekilde doğrulanmıştır.
• Azerbaycan devleti ve toplumu "hep baskı altında kalan, yalnızlığa itilmiş devlet ve toplum" imajından kurtulmuştur.
• Halkın moral ve motivasyonu yükselmiş, kendi gücüne olan inancı
   tazelenmiştir.
• Azerbaycan ordusu gerek silah, mühimmat ve teknolojik donanım gerekse savaş kabiliyeti bakımından Kafkasların en güçlü ordusu
   olduğunu yine bu savaşta doğrulamıştır.
• Türkiye ve Azerbaycan arasında gerek toplum gerekse devlet arasındaki bağlar son derece kuvvetli hale gelmiş, bu olaylar "bir
   millet iki devlet" şiarının daha sağlam temeller üzerine oturmasına yol açmıştır.

Kaynakça

Ali Asker. İşgalin Kırılma Noktası veya Yalancı Ateşkesin Sonu: Eylül 2020
Azerbaycan-Ermenistan Savaşını Geniş Tablodan Okumak,
https://www.sde.org.tr/degerlendirme/isgalin-kirilma-noktasi-veyavalanci-
ateskesin-sonu-evlul-2020-azerbavcan-ermenistan-savasini-genistablodan-
okumak-analizi-18517 [Erişim tarihi: 16.10.2020]
Anar İsgsndsrov, "Ermsni-daşnak birlsşmslsrinin türk-müsslman shalisins qarşı
soyqırımları", Azsrbaycan müsllimi, 30 Mart 2012 - N°12.
Azsrbaycan Respublikasının Dağlıq Qarabağ Muxtar Vilaystini lsğv etmsk haqqında
Azsrbaycan Respublikasının qanunu. Azsrbaycan Respublikası Ali
Sovetinin malumatı. 31.12.1991. Bakı, 1991, No: 24 (853).
AKH$ Hara, "O Heo6xognMocra BoeHHoro nyra", Kapa6ax enepa,
ce^o^HH u 3aempa, ^acrb 1, BaKy 2009; Kitabın elektronik
versiyonu: http ://karabakh-doc.azerall. info/ru/articls/artcl 15 -5.php
HnKojıaft EaBpoB, HoBaa yrpo3a pyccKOMy geny B 3aKaBKa3te: npegcToa^aa
pacnpoga®:a MyraHH HHopogyaM, CaHKT-neTep6ypr, 1911, s. 63-64.

DİPNOTLAR;

1 HnKo^an OaBpoB, HoBaa yrpo3a pyccKOMy ge^y B 3aKaBKa3be: npegcToa^aa pacnpoga^a MyraHU HHopog^M, CaHKT-neTepöypr, 1911, s. 63-64.
2 Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi, f.100, liste 2, dosye 791, varak. 791; Anar İsgsndsrov, "Ermsni-daşnak birlsşmslsrinin türk-müsalman 
   shalisins qarşı soyqmmları", Azarbaycan muallimi, 30 Mart 2012 - N°12.
3 Azsrbaycan Respublikasının Dağlıq Qarabağ Muxtar Vilaystini lsğv etmsk haqqında Azsrbaycan Respublikasının qanunu. Azsrbaycan Respublikası Ali Sovetinin mslumatı.
   31.12.1991. Bakı, 1991, No: 24 (853), s.16-17.
4 Sayısal veriler Azerbaycan'ın resmî devlet kurumlarının belgelerinden derlenmiştir
5 Bu bölümdeki tespitler Azerbaycan'ın başlattığı Büyük Taarruz'la ilgili Stratejik Düşünce Enstitüsünde yapılan toplantı ve analiz yazısından iktibas edilmiştir. 
   Bkz: Ali Asker. İşgalin Kırılma Noktası veya Yalancı Ateşkesin Sonu: Eylül 2020 Azerbaycan-Ermenistan Savaşını Geniş Tablodan Okumak, 

https://www.sde.org.tr/degerlendirme/isgalin-kirilma-noktasi-veyayalanci-ateskesin-sonu-eylul-2020-azerbaycan-ermenistan-savasini-genis-tablodan-okumakanalizi- 18517 [Erişim tarihi: 16.10.2020]

***


RUSYANIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ., BÖLÜM 1

 RUSYANIN  KAFKASYA  POLİTİKASINDA  KARABAĞ  FAKTÖRÜ., BÖLÜM 1





Uluslararası, Sovyet Sonrası, Türkiye-Rusya, İlişkileri Sempozyumu, İzmir, Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN,
 Azerbaycan, Karabağ, Ermenistan,Kafkasya,

I. ULUSLARARASI SOVYET SONRASI TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLER KİTABI

15-16 Ekim 2020 
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü İzmir - Türkiye

EDİTÖRLER
Doç. Dr. Vefa KURBAN
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu


Bu kitapta yayımlanmış bildiriler ile ilgili hak ve sorumluluk bildiri sahiplerine aittir.
ONUR KURULU
Prof. Dr. Necdet BUDAK
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Nadim MACİT (Başkan)
Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV (Eş Başkan)
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER (Eş Başkan)
Doç. Dr. Vefa KURBAN (Eş Başkan)
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Nafiz ÜNALMIŞ
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
BİLİM KURULU
Prof. Dr. A. Özlem ÖNDER (Türkiye)
Prof. Dr. Abdullah TEMİZKAN (Türkiye)
Prof. Dr. Aleksandr DRUZHININ (Rusya)
Prof. Dr. Aleksandr KOLESNİKOV (Rusya)
Prof. Dr. Asem NAUŞABAYEVA-HEKİMOĞLU (Kazakistan)
Prof. Dr. Çengiz İSMAİLOV (Azerbaycan)
Prof. Dr. Enver ŞEYHOV (Azerbaycan)
Prof. Dr. Gülzade SHAKULIKOVA (Kazakistan)
Prof. Dr. İrina BUSYGINA (Rusya)
Prof. Dr. İrina TURGEL (Rusya)
Prof. Dr. Leonid VARDOMSKİY (Rusya)
Prof. Dr. Mesut Hakkı ÇASİN (Türkiye)
Prof. Dr. Mirjana GAJIC (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Musa QASIMLI (Azerbaycan)
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER (Türkiye)
Prof. Dr. Nadim MACİT (Türkiye)
Prof. Dr. Obren GNJATO (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Osman KARATAY (Türkiye)
Prof. Dr. Rajko GNJATO (Bosna-Hersek)
Prof. Dr. Sait YILMAZ (Türkiye)
Prof. Dr. Türkan OLCAY (Türkiye)
Prof. Dr. Vladimir GONDA (Slovakya)
Prof. Dr. Vladimir KOLOSOV (Rusya)
Prof. Dr. Vedat ÇALIŞKAN (Türkiye)
Doç. Dr. Altuğ GÜNAL (Türkiye)
Doç. Dr. İbrahim ŞAHİN (Türkiye)
Doç. Dr. Muvaffak DURANLI (Türkiye)
Doç. Dr. Nedim YALANSIZ (Türkiye)
Doç. Dr. Svetlana SHABALINA (Rusya)
Doç. Dr. Vefa KURBAN (Türkiye)
Dr. Öğr. Üyesi Maria STOYANOVA (Türkiye)
Dr. Öğr. Üyesi Marina LOMONOSOVA (Rusya)
Dr. Öğr. Üyesi Hanife KESKİN (Türkiye)
SEKRETARYA
Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ
Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
İÇİNDEKİLER
Doç. Dr. Vefa KURBAN, Arş. Gör. Seçil ÖRAZ BEŞİKÇİ, Arş. Gör. Recep Efe ÇOBAN
Editörden 1-2
Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN
Açılış Konuşması 3-5
Mv. Ahmet Berat ÇONKAR
Açılış Konuşması
E. Büyükelçi Ender ARAT
Açılış Konuşması 11-14
Prof. Dr. Nadim MACİT
Açılış Konuşması
Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
Açılış Konuşması 19-21
Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Nafiz ÜNALMIŞ
Post-SovietRussia's Approach to the Problems in Georgia
Prof. Dr. Çingiz İSMAİLOV
TypuuA u PoccuA e reononumunecKou Peöyce KaeKasa 39-48
Doç. Dr. Ali ASKER, Afgan BAKHSHALİYEV
Dr. Namık AHMADOV
Azerbaycan Basınında Türk-Rus İlişkileri
Prof. Dr. Alexander DRUZHININ, Prof. Dr. Aydın İBRAHİMOV, Prof. Dr. Mustafa MUTLUER
BsauMoâeücmeue Poccuu u Typ^uu e MeHAW^eücn Eepasuu: meHÖe^uu, eo3Mo^Hocmu, öapbepu, npuopumembi
Prof. Dr. Kyamil SALIMOV
KBonpocy o noeumeHuu }.porutA CompyÖHunecmea T'ypu.uu u Poccuu
Dr. Öğr. Üyesi Argun BAŞKAN
Foreign Policy Orientations of the Russian Federation And Implications for Turkey
Dr. Oğuzhan ERGÜN, Doç. Dr. Vefa KURBAN
Türkiye ve Rusya İlişkilerinde Paradoksal Sürtünmeler 111-127
Prof. Dr. Türkan OLCAY
Geçmişten Günümüze Türkiye 'de Rus Dili ve Edebiyatı Öğretimi
Dr. Öğr. Üyesi Maria STOYANOVA
npenoâaeaHue PyccKo/'o MşbiKa e U,eHmpax^onoAHumeAhHo/'o OöpasoeaHuA l'ypnuu 143-147
Doç. Dr. Muvaffak DURANLI
Sovyet Sonrası Başkent Moskova'da Türkçe Öğreten Akademik Kurumlar ve Son Yirmi Yıldaki Çalışmaları
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN

I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu Afişi 
I. Uluslararası Sovyet Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri Sempozyumu Programı 
RUSYA'NIN KAFKASYA POLİTİKASINDA KARABAĞ FAKTÖRÜ




Ali ASKER*
Afgan BAKHSHALIYEV*
* Doç. Dr. Karabük Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi,
   aliasker2068@gmail.com
** Karabük Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Uluslararası Politik Ekonomi Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi, 
   afgan.bakshaly@gmail.com


Özet

Karabağ'ın Rusya'ya ilhak edilmesinden sonraki süreçte bu bölgenin demografik yapısı tahrip edilmiş, Ermeni nüfusu yoğun bir şekilde bölgeye göç ettirilmiştir. Tarihi belgeler gerek imparatorluk döneminde gerekse Sovyetler döneminde bu
bölgede bulunan Ermeni nüfus Rusya'nın sömürgecilik emellerine alet edilmiştir. Ermenilerin silahlandırılması, Türklerle karşı çatışmalara tahrik edilmesi, bu çatışmalarda Ermenileri savunması, diplomatik ve askeri destek sağlanması
göç ettirilmesini göstermektedir. Sovyetler Birliğinin sonlarına doğru ve Azerbaycan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonraki süreçte de bölgeye yönelik politikalar aynı mantık ve zihniyetle devam ettirilmiştir. 1918-1920 Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti döneminde de bu bölgede yaşayan Ermeni nüfusu, aynı zamanda Ermenistan Cumhuriyeti Bolşevik Rusyası'nın yayılmacılık politikasına hizmet etmiştir. Sovyet döneminde 1990'larda başlayan çatışmalar sürecinde de Rusya'nın bölgeye yönelik politikasında da aynı çizgi devam ettirilmiştir. 

Bu süreçte Rusya Ermenistan'a ciddi silah desteği sağlarken, diplomatik yolla da sorunun nihai çözümü değil, dondurulması yönünde çaba sarf etmiştir. Günümüzde uluslararası ilişkiler ve bölgesel politikalar bağlamında devam eden gelişmeler statükoyu değiştirme fırsatı sunmaktadır. Keza 27 Eylülde başlamış ve hala devam etmekte olan Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Rusya'nın görece tarafsızlığı bu fırsatı daha da kuvvetlendirmektedir. Burada dikkat çekmemiz geren bir önemli konu da Türkiye'nin bölge politikalarında kararlı bir tutum sergilediği, Azerbaycan'a diplomatik anlamda güçlü destek sağladığı, gerekirse bu desteğin askeri boyutunu da devreye sokacağı gerçeğidir. Tüm bunlar çeyrek asırdır devam eden statükonun değişeceği, işgali sona erdirileceği ve sorunun nihai çözümüne doğru önemli mesafe kat edileceği umutlarını doğurmaktadır.

Giriş

Rusya'nın Kafkasya politikasında yer alan önemli meselelerinden biri Dağlık Karabağ sorunudur. Günlük kullanımda ve siyasi literatürde bu şekilde adlandırılsa da aslında bu sorun sadece Karabağ'la ilgili mesele olmayıp, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının işgali ve iki yüz senden fazla bir müddettir devam eden Kafkasya'daki Ermeni yayılmacılığıyla ilgilidir. 19. yüzyıldan beri Rus Devleti'nin jeostratejik çıkarlarıyla doğrudan ilgili bu sorunun mimarı aslında Rusya'dır. Rusya İmparatorluğu Kafkasya'ya doğru genişlerken ileri karakol görevi icra edecek bir Ermeni teşekkülünün oluşumuna çalışmış ve bu planını bölgenin demografik yapısını tahrip ederek ve Türk topraklarını "Ermenileştirerek" gerçekleştirmiştir.

   20. yüzyılın başlarında Ermenistan'a ilhak edilmeye çalışılan Karabağ bölgesi uzun süren çekişmeler sonucunda Azerbaycan'ın sınırları içinde kalmaya devam etmiştir. Hedeflerine ulaşamayan Ermeniler ve Moskova'nın Bolşevik yönetimi, Karabağ'a, Azerbaycan sınırları içinde özerk bir bölge statüsü verdirmeyi başarmışlar dır.

Yaklaşık yetmiş sene devam eden Sovyetler dönemi boyunca bu sorun zaman zaman, açık veya dolaylı yollardan Moskova nezdinde gündeme getirilmeye çalışılmışsa da Ermeniler hedeflerine ulaşamamışlardı.

Sovyetler Birliği yıkılmaya doğru giderken burası etnik-ulusal düzlemdeki uyuşmazlıklar gerekçe gösterilerek Ermenistan'a ilhak edilmeye çalışılmıştır. 

Bu bağlamda yaşanan çekişmeler ilerleyen dönemlerde sıcak çatışmaya dönüşmüş, Ermenistan ordusu, SSCB döneminden kalan birliklerin de desteğini alarak, Dağlık Karabağ ve çevre bölgelerdeki şehir, kasaba ve ilçelerini işgal etmiştir. İşgal edilen bölgelerin toplam yüz ölçümü Karabağ'ın yüz ölçümünden çok daha büyük olup Azerbaycan topraklarının beşte birine tekabül ediyordu.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Karabağ sorununun çözüm sürecinde Rusya faktörü her zaman önemli olmuştur. Nitekim Rusya'nın tarafsız kalacağı bir savaşta, gerek asker sayısı, mühimmat ve teknolojik açısından gerekse stratejik ve teknik manevra kabiliyeti yönüyle Ermenistan ordusundan kıyaslanmayacak derecede üstün olan Azerbaycan ordusunun galip geleceği kaçınılmazdır. 

Maalesef bugüne kadar böyle bir savaşa müsaade edilmediği, Rusya tarafından Ermenistan'a kesintisiz destek sağlandığı için Azerbaycan ordusu savaşarak topraklarını geri almak imkânından yoksun bırakılmıştır.

Hâli hazırda devam eden savaşta Rusya tarafsız kalmaya devam ederse Azerbaycan ordusu Karabağ'ı ve çevresini Ermeni işgal güçlerinden tamamen   temizleyecektir. Fakat Azerbaycan kamuoyu, bu tarafsızlığın sonuna kadar devam edip edemeyeceği, Rusya'nın uygun bir fırsat yakalayarak devreye girip giremeyeceği konusundaki endişelerinde haklıdır. Her bir halde savaşın bu şekilde, yani Azerbaycan'ın üstünlüğü ile devam etmesi muhtemel bir müzakere masasında Bakü'nün elini güçlendirecektir.

1. Rusya'nın Ermenistan'ı Himaye Politikasının Ana Hatları

Kafkasya genel olarak güney ve kuzey diye iki bölgeye ayrılmaktadır. Bu ayrım Çarlık Rusyası ve Sovyet döneminde sadece coğrafi olarak değil aynı zamanda jeostratejik anlamda kullanılmıştır.
Transkafkasya olarak da bilinen Güney Kafkasya'da günümüzde üç bağımsız cumhuriyet - Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan yer almaktadır. Kafkasya'yı güney ve kuzey olarak ayrıştırma Rusya açısından büyük önem arz etmektedir. Keza Güney Kafkasya bağımsız cumhuriyetlerden oluşurken Kuzey Kafkasya bölgesi Rusya'nın bir parçası, aynı zamanda idari birimidir.

Rusya'da Çarlık idaresi yıkıldıktan sonra Güney Kafkasya'daki Azerbaycan Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler uluslaşma sürecinde belli başlı ilerleme kaydederek bağımsız devletlerini kurmuşlardır. Bolşevik Rusya'nın askeri müdahalesi neticesinde kısa süre devam eden bu bağımsızlıkların ardından her üç cumhuriyet Moskova'nın egemenliği altına girmiştir. Şunu da belirtelim ki bu süreci en fazla kayıplarla yaşayan ulus yine de Azerbaycan Türkleridir: bu süreçte önemli yüzölçümüne sahip Zengezur bölgesi Ermenistan'a terk edilmiş, Nahçıvan bölgesi Azerbaycan anakarasından koparılmış, bir bütün olarak bilinen ve nüfusunun mutlak çoğunluğu Türklerden oluşan Karabağ'da, Ermenilerin yoğun yaşadıkları dağlık bölgesinde yapay bir özerklik kurulmuştur. Bu özerklik ilerde meydana gelecek çatışmalara zemin hazırlamıştır.

   Güney Kafkasya'daki Ermeni nüfusu Rusya'nın bölgeyi işgal etmesinin ardından geliştirdiği demografik politikalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Nikolay Şavrov'un yazdığına göre, sadece 1828-1830 yıllarında Güney Kafkasya'ya İran'dan 40.000 ve Osmanlı'dan 84.000 Ermeni göç ettirilmiştir. Kalabalık kafileler şeklinde bölgeye göç ettirilen Ermeniler Karabağ, Revan, Borçalı ve Ahıska bölgelerindeki
verimli topraklara yerleştirilmişlerdir. 1900'lü yılların başında Güney Kafkasya'daki 1.300.000 Ermeni nüfusun ancak 300.000'i bu bölgenin yerlisiydi, geri kalan 1 milyon Ermeni ise Rus yönetimi tarafından göç ettirilmiştir.1 

 Ermenilerin iskân ettikleri bölgelerin yerli halkı ise Azerbaycan'ın diğer bölgelerine ve Osmanlı'ya göç etmek zorunda kalmıştır.

   Bu bölgelere yerleştirilen Ermeni nüfus demografik yapıyı esaslı şekilde tahrip etmiş, dönemlerde Müslümanlara/Türklere karşı uygulanacak  baskı, sindirme ve şiddetin bir aracı haline gelmiştir. İşte 1905-1906, 1918 ve 1980'lerin sonu ve 1900'ların başında Azerbaycan Türklerine karşı uygulanan eylemlerinin zemini demografik yapının değişmesiyle atılmıştır. 

Bu eylemler, kırımların her aşamasında Müslümanlara/Türklere karşı vahşet, korkutma ve insanlık dışı işkence yöntemleri uygulanarak yapılmıştır. Dönemin yazılı kaynakları, basın ve arşiv belgelerinde bu konuda yeteri kadar bilgi yer almaktadır. Tarihî belgeler, toplu kıyımlara her kesimden Ermenilerin iştirakini ortaya koymaktadır. Mart 1918 olaylarının araştırılması amacıyla Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde oluşturulmuş Olağanüstü Komisyon raporlarına göre Müslümanlara karşı uygulanan kırımlara Ermenilerin her kesiminden insanlar katılmıştı: petrolcü işadamları, mühendisler, hekimler, kısacası Ermeni ahalinin tüm zümreleri bu 'yurttaşlık görevini' ifa etmekteydi.2

Bolşeviklerle birlikte hareket eden Taşnak örgütlerinin planı Türkleri tamamen tasfiye etmekti. Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin kurulması bu planının uygulanmasını engelledi.

***

11 Ekim 2020 Pazar

10 EKİM 2020 TARİHLİ ATEŞKES VEYA MASA TUZAĞI.,

 10 EKİM 2020 TARİHLİ ATEŞKES VEYA MASA TUZAĞI., 



10 Ekim 2020 

Ali Asker - Academia.edu 

    Nefeslerin kesildiği, 11 Saat süren beklentinin ardından, bir dakika içinde 4 maddelik mutabakat belgesi açıklandı. 

Bilindiği gibi Rusya bir süredir suskunluğunu koruyordu. 

Ermenistan’ın yakarışlarına verdikleri soğukkanlı cevapların özeti şöyleydi: 

    Savaş Azerbaycan topraklarında devam ediyor. Bu durum Rus Ordusu ve  KGAÖ’nün Ermenistan’a karşı yükümlülüklerini kapsamaz. 

    Ermenistan’ın  destek kampanyasının başını çeken Fransa’nın da çabaları sonuçsuzdu ve açıklama ve ciddiyetsiz tehditlerden öteye geçemiyordu. 

Hem de bu tehditlerin hedefinde Azerbaycan’dan daha ziyade Türkiye yer alıyordu. Böyle bir durumda Rusya’nın öncülüğünde bir ateşkes müzakeresinin yapılacağı gittikçe kesin hal almaya başladı. 9 Ekim 2020 tarihinde Rusya, 

Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları Moskova’da bir araya geldiler. 

    Yaklaşık 11 Saat süren bu müzakereler 11 Ekim 2020’de sabaha doğru  tamamlandı. On bir saat süren bu toplantıdan 4 maddelik bir mutabakat metni çıktı. Müzakere sürecinin son derece gergin bir ortamda seyrettiği, hatta Azerbaycan Dışişleri Bakanının birkaç kez salonu terk ettiği gelen bilgiler arasındadır. 

Antlaşmanın 1. Maddesine göre 10 Ekim 2020 tarihi, saat 12.00’den başlamak kaydıyla ateşkes ilan edildi. Ateşkesin amacı savaş esirleri ve tutulan diğer şahısların, ayrıca cesetlerin mübadelesi yapılacaktı. Mübadele süreci Uluslararası Kızıl Haç Komitesi kriterlerine uygun olarak gerçekleştirilecekti. 

İlk bakışta insani gerekçeler göz önüne alındığında bu maddenin kabul edilebilir bir hüküm olduğu sonucuna varılabilir. 

   Fakat Azerbaycan ordusunun ilerlediğini, işgalden azat edilmiş topraklarda düşman cesetlerinin,  yaralılarının kaldığını dikkate aldığımızda bu 

maddenin Azerbaycan çıkarları doğrultusunda bir işe yaramadığı görülmektedir. Ayrıca yaygın olan pratiğe göre genelde bu gibi durumlarda ateşkesin 

süresi saatle belirtilir: 24, 48, 72 saat. Bu maddede her hangi bir süre öngörülmemiştir. 

   Antlaşmanın 2. Maddesine göre ateşkes rejiminin parametreleri konusunda ilave mutabakat sağlanacaktır. 

Peki, Parametreleri hangi kıstaslar belirleyecek. 

   Bu sorunun cevabı yok. 2. madde Azerbaycan  açısından elini güçlü kılacak ve çıkarları doğrultusunda kullanabileceği tek maddedir diyebiliriz. 

Daha somut ifade etmek gerekirse, çıkarlarıyla tam örtüşmese de en azından bir “ehven-i şer”dir. Azerbaycan Cumhurbaşkanının yaptığı tüm açıklamalarda geçen ana şart, “Ermeni ordusunun Azerbaycan topraklarından defolup gitmeleri”dir. 

    Bu Maddede Azerbaycan tarafının ateşkes rejimiyle ilgili kendi şartlarını dikte etme fırsatının olduğu gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. 

    “Taşıma su ile değirmen dönmez” demişler. 

Ermenistan ordusu pert olmuş vaziyettedir. Kısa sürede toparlanabilecek bir güce asla sahip değildir. Peşpeşe aldığı yenilgilerden kendini kaybetmiş bir durumdadır. Böyle bir ortamda Azerbaycan, şartlarını dikte etmek gücüne sahiptir. İradeli ve katiyetli  davranarak 2. Maddenin uygulanması sürecinde Azerbaycan tarafı kararlılık göstermeli ve Ermenistan güçlerinin  çekilmesini ateşkesin sağlanması için öncelikli şart olarak ileri sürmelidir. 

Antlaşmanın 3. Maddesi son derece gereksiz, Azerbaycan açısından hiçbir anlam ifade etmeyen hükümleri  içermektedir. Söz konusu maddeye göre Ermenistan ve Azerbaycan AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları  arabuluculuğuyla, sorunun çözümüne ilişkin temel ilkeler doğrultusunda, bir an önce barışçıl çözüme ulaşılması amacıyla müzakerelere başlayacaklar. 

“Minsk Grubu” Macerasına gerek Azerbaycan gerekse dünya kamuoyunda bilinen, asla saygınlığı olmadığı gibi işgali kalıcı hale getirecek bir ortam inşa etme çabasıyla tanınan ve son derece olumsuz imaja sahip bir kuruluştur. Grubun eşbaşkanları olan Rusya, Fransa ve ABD’nin Ermenistan’ın lehine sergiledikleri taraflı tutumunu ispatlamak hiç de zor değildir. Bu yüzden otuz senedir işgali kalıcı hale getirmeye çalışan Minsk Grubu formatını, Azerbaycan’ın kabul etmemesi gerekiyordu. 

   4. Maddeye göre Taraflar müzakere formatının değişmeyeceğini onaylarlar. 

Bu konuda yapılan ilk yorumlarda 4. Maddenin Azerbaycan açısından bir başarı olduğu söylenmektedir. 

Gerekçesi de şu:

Paşinyan, Karabağ’daki Ermeni yönetimini taraf olarak görmek istiyordu. 4. Madde bu talebi imkânsız kıldı. Böyle bir yorumun asla kabul edilebilir bir yanı yok. Zaten sahada her geçen gün daha fazla üstünlük elde eden bir Azerbaycan’la aynı masaya oturmak iktidarında değildi. 

Dolayısıyla bu maddenin kabul edilmesiyle her hangi bir başarı mevzu bahis değildir. 




Masa bir Tuzaktı. 

   Bundan asla şüphe edilemez. Azerbaycan ordusunun, bu büyük taarruzu sonuna kadar  devam ettirmesi gerekiyordu. Müzakere masasına zorlandığı muhakkaktır, fakat çaresiz kalmışsa, o zaman aynı masaya Türkiye’nin de oturması konusunda ısrar etmesi gerekiyordu. 

    Ermenistan’ı destekleyen bir Rusya’nın arabuluculuğunun sıhhatli olmadığı, şimdiden bellidir. Peki, bundan sonraki gelişmeler hangi mecrada gelişebilir. 

Antlaşma öncesi yapılan açıklamaları da dikkate aldığımızda Azerbaycan tarafının ileri sürdüğü talebi tekrarlayacağı ve bunun üzerinde ısrar edeceği kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, büyük zayiatlar vermiş Ermenistan üzerinde baskı kurmak açısından önemlidir. Minsk Grubu hiçbir işe yaramayacaktır. 

Bu kurumun ara buluculuğunda yürütülen bir barış sonucunun başarı olacağı mevzu bahis değildir. 

    Yaklaşık otuz yıla varan bu süreçte Ermenistan’ın her hangi bir şarta yakın durmadığı, buna karşılık Minsk Grubunun her hangi bir şekilde 

telkin ve tazyik yapmadığı tecrübe ile sabittir. Azerbaycan ordusunun harekâtı durdurmasının uzun süreli bir “ateşkes”e dönüşmesi halkın morali açısından bir yıkım olabilir. Türkiye ivedilikle diplomatik müzakere sürecine sokulmalı ve bu yönde aktif rol üstlenmelidir. 

Bu antlaşmanın bir işe yaramayacağının bir diğer gerekçesi de Ermenistan yönetiminin tutumudur. Paşinyan’ın, söz konusu mutabakatla ilgili oyun bozucu açıklamaları ve savaş çığırtkanlığı yapacak söylemlerini en kısa zamanda duyabileceğiz. 

Tüm savaşların genel geçer bir kuralı vardır: Düşmanı tepelerken ateşkes yapılmaz. Hele hedefe ulaşmadan hiç yapılmaz! Çünkü başından beri Azerbaycan tarafı artık Minsk Grubu denen bir formatın kalmadığını, barışa yönelik tüm çabaların tükendiğini söylemiş, savaşın ilk gününden itibaren Topraklarımız Temizlenemeden ” her hangi bir ateşkesin söz konusu olmayacağını açık şekilde beyan etmiştir. 

    Şu anda bu konuda iyimser olmamızı sağlayan tek husus, bu ateşkesin orduların geri çekilmesini öngören kalıcı bir ateşkes olmadığı gerçeğidir. 

En azından böyle deklare edilmiştir. Bu yüzden Azerbaycan, ileri süreceği şartların yerine getirilmeyeceği bir ateşkesi devam ettirmemelidir. 

Azerbaycan toplumunun tepkisi bellidir: “Neden ateşkes yapıldı? Madem ateşkes yapılacaktı neden bu kadar şehit verdik?” 

Bu yüzden, hâli hazırda Azerbaycan toplumunda bir moral krizine yol açacak ateşkese asla müsaade edilmemelidir. 

    Otuz sene boyunca hep haksız muamele görmüş, yalnızlığa itilmeye çalışmış, topraklarını ve insanlarını kaybetmiş, yenilgiyi özde kabullenmiş bir toplum imajını kararlılıkla yıkan, toprak bütünlüğünden vazgeçmeyen, “kaçkın-göçmen” adını üzerinden atmaya çalışan bir toplum için kalıcı bir ateşkes son derece ağır ve telafisi imkânsız mağduriyetler doğuracaktır. 

https://kafkassam.com/10-ekim-2020-tarihli-ateskes-veya-masa-tuzagi.html?fbclid=IwAR0rplYfDcEPE8Hgt1fsl48Vg3HSOwY2-GiQ7BA0FQ11hn0BfK1UEW6Zy3I 


Doç Dr Ali Asker 

RESİMLER;

https://scontent.fesb4-1.fna.fbcdn.net/v/t1.0-9/121227721_1275442932848801_7899064461827045848_o.jpg?_nc_cat=105&_nc_sid=730e14&_nc_ohc=MLmb6h4HWo0AX_dyAcr&_nc_ht=scontent.fesb4-1.fna&oh=93c3b4d226d69d6279e7a837407f7aa3&oe=5FA74256


https://scontent.fesb4-1.fna.fbcdn.net/v/t1.0-9/121162694_1275360829523678_3155268280183480402_n.jpg?_nc_cat=101&_nc_sid=730e14&_nc_ohc=PDgKEkhs104AX-aqlJi&_nc_ht=scontent.fesb4-1.fna&oh=229e50e726481a97bf6ee27f3655c309&oe=5FA81BEA



 ***




27 Aralık 2018 Perşembe

Ermeni Meselesi

Ermeni Meselesi,


Hüseyin Adıgüzel,
09.05.2005

Sayı:81

Dünü ve bugünü birlikte değerlendirmek

Ermenilerin 1915 tehcir olayını, sözde soykırıma döndürme çabaları, durmadan artarak sürüyor. Kiliselerde hazırlanan uydurma tarih kitapları ve uydurma belgeler, dünyanın dört bir yanına Diaspora tarafından dağıtılıyor ve Türklerin, Ermeni halkına sözde soykırım uyguladıkları ispat edilmeye çalışılıyor. Aslında, Ermeni halkı bile böyle bir soykırımın olmadığını biliyor. Fakat, devleti yönetenler ve diaspora, kendi çıkarları doğrultusunda bu iddiayı sürdürmek zorunda olduklarından, karşı görüş bildirenlerı, şiddet ve terör uygulayarak susturuyorlar.

Ermeni devlet yöneticilerinin ve diasporanın doğru yapıp yapmadığı elbette tartışılır. Çünkü, Ermeni halkını tedirgin edip kendilerine çıkar sağlamaları, Ermenilere de yapılan bir kötülük olarak ortaya çıkıyor. Bugün Ermenistan’ın içinde bulunduğu içler acısı durum, sadece onların eseri.

Bu durumu sürdürmek zorunda oldukları bir gerçek... Yaşamak için bundan başka bir yollarının da olmadığı ayrı bir gerçek... Çünkü; Ermenistan denilen yapay devletin yaşaması, kendilerine göre, “Tehcir” olayının “Soykırıma” döndürülmesi şartına bağlı... Hiç olmazsa bu propagandanın sürdürülmesine bağlı. Soykırım propagandası, uluslararası arenada, Hıristiyan Ermeni devletinin, Müslümanlar tarafından zulme uğratıldığının göstergesi oluyor. Bu durum, Ermenistan’ın diğer Hıristiyan devletlerden külliyetli miktarda yardım almasını sağlıyor. Sadece ABD’de bir yılda toplanan para bir buçuk, iki milyar dolar civarındadır. Diğer Hıristiyan devletlerden toplananları da eklerseniz, Ermenistan’ın kolunu bile kıpırdatmadan, bir yıllık ihtiyacını karşıladığını görürsünüz.

Durum böyle olunca, Ermenistan’ın bu soykırım masalından vazgeçmesinin mümkün olmadığı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu noktayı gözden uzak tutmadan, yeni politikalar oluşturmak gereği, olmazsa olmaz bir şart olarak görünüyor.

Bir kere, yıllardır uygulamaya çalıştığımız pasif, savunmaya yönelik politikanın terk edilmesi gerekiyor. Ermeni; 70-80 yıldır zulme uğrayan, masum Hıristiyan halk, bis ise zalim, soykırım yapan bir halk durumundayız. Durmadan zalim olmadığımızı ispat etmeye çalışıyoruz. Bu durum ister istemez, bazı kesimlerde şüpheler yaratıyor. Ve bu yüzden de, haklılığımızı bir türlü anlatamıyoruz. Aslında yapmamız gereken şey, Ermeni’nin uyguladığı politikanın bir benzerini uygulamaktan ibarettir. Yani, Ermenistan’ı “Zalim, Terörist Bir Hıristiyan Devlet” olarak takdim etmektir. Bunu yapmak, zalim olmadığımızı ispat etmekten çok daha kolaydır. Çünkü; Ermenistan denilen bu yapay devletin tarihi, yerleştiği toprakların sakinleri olan Türklere yaptığı insanlık dışı soykırımlarla süslüdür. Tarih de çok yakındır. Hiç kimsenin bunları öğrenmesi için arşivlere falan girmesi gerekmez, her şey orta yerde duruyor. Ermenilerin 1988 yılından itibaren Azerbaycan Türklerine, Karabağ’da, Şuşa’da, Kelbecer’de, Hocalı’da, Ağdam’da yaptıklarını ortaya koymak, Ermenilerin gerçek yüzünün görünmesi açısından yeter de artar bile... Daha gerilere gitmeye gerek yok.

Ermeniler, Çarlık Rusya’sının ve Sovyet devletinin şımarık milletiydi. Çarlık döneminde başlayan Rus-Ermeni sevdası, her ne hikmetse, çarlığı devirerek Sovyet devleti kuran Bolşeviklerde de aynen devam etti. Halbuki, Bolşevikler “Halkların Dostluğu” sloğanı ile, çarlık dönemindeki düşmanlıkları güya ortadan kaldıracaktı. Ama beklenenin tam tersi oldu. Ermenilere milliyetçilik yapmak serbest bırakılırken Türklere kesinlikle yasaklandı.

Ermenilerin, Sovyetlerin ilk dönemlerdeki azgınlıklarına ve istediklerine ilk dikkati çeken, Sosyalist Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı Neriman Nerimanov oldu. Neriman Nerimanov, Lenin ve Merkezi Komite’ye yazdığı mektupta “ ... Merkezin bu Ermeni sevdasını anlamış değilim. Biz burada (Güney Kafkasya) canımız, kanımız pahasına Sovyet devletini kurmaya çalışırken onlar, Güney Kafkasya’daki Sovyet devletini yıkmak için “ Milli Komiteler” kuruyorlardı. Buna rağmen merkez hala onların görüş ve istekleri doğrultusunda hareket etmeye devam ediyor. Eğer Şaumyan’ın Güney Kafkasya hakkındaki planı uygulanırsa, burada ve doğu halkları arasında sükünet sağlamak imkansız hale gelir. Dişimiz ve tırnağımız ile kurduğumuz devleti, kendi ellerimizle yıkmış oluruz” diyor ve bu sevdanın kaynağını sorguluyor, başka halkların acıları üzerine bina edilen bu sevdanın artık bitmesi gerektiğini işaret ediyordu.

Bu sevda bütün uyarılara rağmen bitmedi. Hatta artarak devam etti. Sovyetlerin çatırdamaya başladığı ilk yıllarda, 1988 yılından itibaren Rusya destekli, kilisenin koruması altındaki Ermeni silahlı çeteleri Karabağ’a saldırıya başladılar. Silahsız, korumasız, masum insanlar öldürülüyor, yerlerinden yurtlarından çıkarılıyor, zorla Azerbaycan içlerine göç ettiriliyordu. Toprağını, evini, yurdunu terk etmek istemeyenler acımasızca öldürülüyordu. Birkaç sene içinde Karabağ’da tek bir Türk bırakmadılar.

Sovyetlerin yıkılması ile (1991) birlikte, Ermeni silahlı çeteleri Karabağ ile, Ermenistan arasında kalan bölgeye karşı saldırıya geçtiler. Amaıçları; Karabağ ile Ermenistan’ı birleştirmekti. Silahı ve ordusu olmayan Azerbaycan, bu alçakça saldırılara karşı koyamadı. Koridor Ermeniler tarafından tamamen işgal edildi.

26. Şubat.1992 günü, Azerbaycan’ın tarihi şehirlerinden biri olan Hocalı’ya saldıran Ermeniler, genç, ihtiyar, kadın, çocuk demeden on binden fazla Azerbaycan Türk’ünü katlettiler. Tam bir soykırım uyguladılar. Hocalı’dan kurtulan olmadı demek kesinlikle abartı değildir.

Henüz Hocalı’nın acıları dinmeden, 8. Mayıs, 1992 günü Ermeniler Şuşa’ya, Azerbaycan’ın yüzlerce yıllık tarihi, ana toprağına saldırdılar. Kartal yuvasını, biraz da ihanetlerin yardımı ile düşürdüler. Yüksek dağlardan inerek kaçmaya çalışanlar da dahil olmak üzere, buradan hiç kimse sağ çıkamadı. Yedi binden fazla Azerbaycan Türk’ü insanlık dışı vahşi metotlarla yok edildi. Şuşa’da da tek bir Türk bırakılmadı.

Son dönem dünya tarihinin en büyük vahşeti ve soykırımı Kelbecer’de yapıldı. Kelbecer, tarih boyunca Türklerin yaşadığı ve Türklerin idaresi altında olmuş bir şehirdi. Fakat, Ermeniler için bunlar bir şey ifade etmiyordu.Onların tek isteği Ermenistan ile Karabağ’ı birleştirmekti. Buna engel olabilecek her engeli acımadan ortadan kaldırmaya kararlıydılar. Onlar için, insanlığın, uluslar arası hukukun, uluslar arası anlaşmaların hiçbir önemi yoktu.

1993 yılı Mart ayının sonlarında Kelbecer’e saldırıyı başlattılar. Yine ihanetler ve yine ordusuzluğun yarattığı avantaj ile, 2 Nisan 1993 günü Kelbecer’e girdiler. 25 bin nüfuslu şehirde tam bir facia yaşandı. Ev, ev arama yapılarak herkes dışarıya çıkarıldı. Kaçmaya çalışanlar, karlı ormana doğru gittiler. Büyük çoğunluğu karlı orman içerisinde donarak öldüler. Yakalananlar, Hitler faşizmine rağmet okutan işkencelere tabi tutuldular. Tırnakları sökülen, gözleri çıkarılan, bacaklarından asılarak ateşte kızartılanların yanında, süngülere takılan bebekler, yürüyemedikleri için kurşuna dizilen yaralılar ve evlerinden çıkamadıkları için evleri ile birlikte ateşe verilen yaşlılar ve hastalar... Bütün bunlar Ermeni kilisesinin insanlığı adına işlenen cinayetlerdi. Kelbecer’e inen Ermeni helikopterlerinin içine doldurularak Erivan’a götürülen kadın ve genç kızları bir daha gören olmadı. Bütün bunlar, Ermeni’nin “Soykırıma uğradım” çığlıkları altında işlediği cinayetlerin sadece bir bölümü...

Ermeni teröründen kaçarak hasbel kader Bakü’ye gelebilen milyonlarca insan hala çadırlarda yaşıyor. Evine, eşiğine, toprağına döneceği günü büyük bir sabırla bekleyen bu insanların talihini karartan Ermeni, bugün hala masum pozlarda merhamet dileniyor.

Daha gerilere gitmek, elbette tarihçilerin işi, ama bugünü tarihçilere bırakmak kadar büyük bir hata olamaz. Çünkü; bugün politikacıların işi, bugün yapılmış soy kırımları dünya milletlerinin gözünün içine sokma işi tamamen politikacıların işidir. Azerbaycan arşivleri binlerce soy kırım belgesi ile dolu... Hala çadırlarda yaşayan canlı tanıklar Bakü’de... İşkence görenler hala yaşıyor. Bu kadar tanığı bulunan bu olaylar neden gündeme getirilmez? Neden Türkiye ve Azerbaycan devlet adamları, ortak çalışmalarla ortak adımlar atmazlar? Neden, neden, neden? Bir sürü neden orta yerde dururken, hala tarihçilerden medet ummaya çalışmanın, aynen Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun başına gelenler gibi, yeni meseleler getireceği kesin gibi bir şey. Çünkü, karşındaki düşman mert değil, onun tarih ile, tarihçilerle bir ilgisi yok, onun derdi sadece politik... Artık bunu anlamak zorundayız. Düşmana da anlayacağı dille cevap vermeliyiz.

Osmanlı topraklarında yaşayan bir buçuk milyon Ermeni’yi soykırıma tabi tuttuğumuz yalanı beyinlere nasıl işleniyor? İngiliz, Osmanlı, Rus arşivleri o tarihlerde Osmanlı topraklarında bir milyon kadar Ermeni’nin yaşadığını açık olarak göstermelerine rağmen, dünya bir buçuk milyon Ermeni’nin katledildiğine nasıl inanıyor? İşte bunu anlamak ve araştırmak zorundayız. Görünen o ki, dünya, belgelere değil, yalanlara ve propagandaya bakıyor. Öyle ise, tüm doğruları Ermeniler kadar propaganda ederek kendimiz başarabiliriz. Yeter ki, yapacağımıza inanalım. Mesele burada.

1907 yılında Erivan nüfusunun yüzde yetmiş biri Türklerden oluşuyordu. Bugün Ermenistan denilen topraklar üzerinde, o tarihte, beş yüz yetmiş altı bin Azeri Türk’ü yaşıyordu. Gidin bugün bütün Ermenistan’ı dolaşın, bakalım ilaç için bir tane Türk bulabilecek misiniz? Dünyanın etnik açıdan, en homojen devleti biziz, diye övünen Ermeniler’in o kadar Türk’ü ne yaptıklarını sormak hakkımız değil mi? Aslında bu rakamlar Ermenilerin, dünyanın en büyük etnik temizliğini gerçekleştiren millet olduğunu göstermiyor mu?

Soykırımı yapan biziz güya, ama hala Türkiye’de yüz binlerce Ermeni yaşıyor. Onlar soy kırım yapmadılar güya, peki nerede orada yaşayan Türkler? Buhar olup uçtular mı? Ya da Ermeni terörizminin darbeleri altında yok mu edildiler? Eğer araştırılacak bir şey varsa, bu araştırılmalıdır? 1991 yılında Şuşa, Hocalı, Kelbecer, Fuzuli, Ağdam gibi Azerbaycan şehirlerinde kaç Türk yaşıyordu? Bugün kaç Türk yaşıyor? İşte esas araştırılması gerekenler bunlar. Ama, nerede bunları dünya kamuoyunun dikkatine sunacak yiğitler? Bunları tarihçiler değil, sivil toplum kuruluşları, siyasi kuruluşlar araştırmalı ve dünya kamuoyunun dikkatine sunmalıdır.

Ermenilerin, Kürtlerin Türkler tarafından ne kadarının yok edildiğini araştıran sivil toplum kuruluşları, kendilerine aydın diyen kara cahiller, bunlara dönüp bakmayı bile zillet kabul ederler. Çünkü, Ermeni ve Kürt insan sınıfına dahilken Türkler barbarlardır. Onların ölmesi bir şey ifade etmez. Bu sivil toplum kuruluşları, aydınlar bizim ülkemizde bize düşmanlık yapıyorlar. Onlara kimse bir şey demiyor, ama, benim insanım eline bayrağını alıp sokağa çıktı mı kıyamet kopuyor. Yani, artık kendimizi savunma hakkımızın bile kalmadığını söylemek istiyorum. Bırakın Ermeniyi, Avrupalıyı, bizden olduğunu söyleyenler(!) buna engel oluyorlar. Peki, bu milletin hakkını kim savunacak? Elbette milletin kendisi. Kurtuluş Savaşı günlerinde gibiyiz. Ne diyordu o günlerde Mustafa Kemal Atatürk “ Milleti, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

İşte şimdi de o günleri, hatta daha kötüsünü yaşıyoruz. Bu yüzden bütün yazılarımızda millete müracaat ediyoruz. Her şeyi milletin azim ve kararının kurtaracağına gönülden inandığımız için, milletimize güvendiğimiz için, milletimize müracaat ediyoruz.

Tutunacak başka dalın kalmadığını sizlerin de bilmesini istediğimiz için...

 http://www.turksolu.com.tr/81/huseyin81.htm

***

9 Nisan 2017 Pazar

HAZAR’DA TEHLİKELİ OYUNLAR: AVRASYA DOSYASI BÖLÜM 4


HAZAR’DA TEHLİKELİ OYUNLAR: AVRASYA DOSYASI  BÖLÜM 4


Hazar’da Silahlanma Yarışı 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Hazar Denizi kıyısında yeni bağımsızlığını kazanmış cumhuriyetlerle beraber ortaya çıkan ve diplomatik 
kanallarla yürütülmesine üstünlük verilen paylaşım ve statü sorunu, bölgede yürütülen mücadeleye paralel olarak yerini askerî çözümlere bırakma eğilimi göstermiştir. Bu ise ciddî bir güvenlik sorununun bulunduğu Hazar’da silahlanma yarışını da beraberinde getirmiştir. 
Kıyıdaş ülkeler her ne kadar sorunların çözümünde diplomatik kanallara üstünlük verilmesinin önemini ve Hazar’ın silahsızlandırılması gerektiğine yönelik açıklamalar yapmalarına rağmen Hazar’daki petrol ve doğal gaz yataklarını olası bir komşu tecavüzüne karşı korumak için mevcut deniz güçlerini güçlendirmek için yoğun bir çaba içerisine girmişlerdir. 

Bu çabanın özellikle İran silahlı kuvvetlerinin 23 Haziran’da Azeri gemilerini taciz etmesiyle başlayan olaylardan sonra daha da hız kazandığı gözlenmektedir. 

Sovyetler Birliği askerî mirasından en büyük payı alan ve buna ek olarak Karadeniz’deki askerî varlığının bir kısmını da bu bölgeye kaydırarak Hazar bölgesinin en büyük askerî gücü konumuna gelen Rusya, yine de mevcut silahlı gücü ile yetinmek istememektedir. Son günlerde hızlı bir silahlanma çabası içerisine giren Rusya, Dağıstan’ı korumak için oluşturduğu 17 gemilik yeni deniz filosunu son derece modern silahlarla donatmıştır. Diğer yandan Rusya, Hazar’ın kıyısında bulunan Kaspisky, Heşterhan ve Mahaçkale’deki üslerin altyapısını 
yenileneceği de bildirilmiştir.138 Hazar’da İran’ın tacizleriyle başlayan askerî gerginliğin ardından Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey 
İvanov, Hazar Filosu’nu denetlemeye gitmiştir.139 

Rusya, Hazar’daki askeri gücünü "uluslararası terörizmle mücadele" için yenilediğini açıklamıştır. Ancak bu açıklamaların inandırıcılığı konusunda ciddî şüpheler bulunmaktadır. Zira, Hazar’da başlayan silahlanma yarışının statü ve kaynak paylaşımı konularından kaynaklandığı ve bölgede devam eden jeopolitik üstünlük sağlama yolundaki mücadelenin bir sonucu olduğu bilinmektedir.140 Hazar Denizi’nde en güçlü donanmaya sahip olan Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan ile yaptığı Hazar’ın dibinin ulusal sektörlere bölünmesi ve yüzeyinin ise ortak kullanılması yönündeki anlaşmalar ile aslında Hazar’da hiçbir engelle karşılaşmadan askerî gücünü bütün bu coğrafyada kullanabilme imkanı elde etmek niyetinden kaynaklanmaktadır.141 

Son günlerde Hazar’da politik çözümler yerine askerî çözümlere ağırlık veren İran'ın Hazar kıyısında 4 ayrı donanması bulunmaktadır. 

Hazar'ın güneydoğu ve güneybatı uçlarında yer alan üslerden ilki Enzeli'dedir. Bu üste makineli tüfeklerle donatılmış 12 devriye gemisi, 25 sürat teknesi ve 11 hücumbot görev yapmaktadır. İkinci üs Noushehr kentinde kuruludur. 400 personelin görev yaptığı bu üste 4 devriye gemisi, hafif makineli tüfeklerle donatılmış 12 tekne bulunmaktadır. İran'ın Hazar kıyısındaki üçüncü üssü Bender-Gez'de 280 asker, 12 devriye gemisi ve 30 tekne, Bender Humeyni'deki üste de 10 devriye gemisi ve 25 tekne görev yapmaktadır. İran'ın hava kuvvetleri de Azerbaycan'a yönelik ciddî bir tehdit oluşturmaktadır. Azerbaycan'a en yakın hava üssü Sardar kentindedir. Bu üste 17'şer uçaklık 2 F-5 filosu 
ve Amerikan yapımı helikopterler bulunmaktadır. Bunun yanı sıra İran'ın Azerbaycan'la olası bir savaşta kullanabileceği 4 hava üssü daha var. Tahran, Hamadan, Dizful ve İsfahan'daki bu üslerde 50 adet F-4 ve F-5, 48 adet F-14 savaş uçağı vardır.142 

1992’de paylaştırılan Sovyetler Birliği’nin Hazar’daki askerî mirasından pay alan ikinci ülke Azerbaycan’dır. Zira Sovyet mirası dört yere bölünmüş ve Azerbaycan’a ise yüzde 25’lik bir pay düşmüş ve Hazar’da bu mirastan 60 civarında savaş gemisi almıştır. Bununla Azerbaycan, Hazar’da Rusya ve İran’dan sonra üçüncü büyük deniz gücüne ulaşmıştır.144 Diğer yandan Azerbaycan’ın Bakü ve Mingeçevir şehrinde hava savunma sistemleri bulunmaktadır. Bu sistem içerisinde 49 adet Su ve Mig tipi savaş uçağı mevcuttur.145 Gebele bölgesinde bulunan ve Rusya’nın kullanımında olan bölgenin en büyük dinleme istasyonu "Gebele" Azerbaycan Hava Savunma sistemlerine önemli katkılar sağlayabilecek kapasitededir. Son zamanlarda sık sık İran’ın hava sahası ihlaline maruz kalan Azerbaycan bu nedenle Patriot ve SS300 füzeleri alarak hava savunmasını kuvvetlendirmek istemektedir.146 

12 Aralık 1995 tarihinde BM tarafından kabul edilen "sürekli tarafsızlık statüsü"yle ancak sınırlı sayıda ordu ve askeri donanım bulundurabilen Türkmenistan, SSCB’nin dağılmasından sonra Hazar’daki Sovyet askerî varlığı sadece Azerbaycan ve Rusya arasında paylaştırılmıştı. Rusya lehine yüzde 25’lik hakkından feragat eden Türkmenistan bu mirastan bir pay almamıştı. Hazar’daki askerî donanmasını sıfırdan kurmaya başlayan Türkmenistan özellikle Ukrayna ve Rusya'dan alacağı silah ve hücumbotlarla Hazar’daki deniz gücünü ve 
hava kuvvetlerini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu amaçla Ukrayna ile silah (hücumbot) alım anlaşmaları imzalayan Türkmenistan bu hücumbotları 
hem de Hazar’daki Türkmen petrol ve gaz yataklarının korunmasında kullanacağını açıklamıştır. Ukrayna’dan 20 adet Sahil Muhafaza gemileri (10 adet 40 tonluk ve 10 adet 8 tonluk gemiler) almak istemektedir.147 Türkmenistan diğer yandan hava gücünü de güçlendirmek kararındadır. Bu amaçla otuz adet SU 25 tipli savaş uçağını Gürcistan’da modernize etme çalışmalarını sürdürmektedir.148 

Hazar'da coğrafî olarak en büyük paya sahip olan Kazakistan Hazar’daki Sovyet askerî mirasından kendi rızasıyla feraget etmesi sebebiyle fazla bir askerî güce sahip değildi. Ancak Hazar’da gerginleşen ortamda Kazakistan, özellikle Rusya ve Türkiye’den aldığı hücumbotlarla bir deniz filosu oluşturmaya çalışmaktadır. 1997’de Sınır Muhafız Gücü oluşturan Kazakistan 1998’de ise "Bars" ismini verdiği özel bir deniz muhafız birliği kurmuştur. Bugün Aktau ve Atırau limanlarında 10 adet hücumbot, 3 adet Mi 8 ve 6 adet Mi 2 helikopter ile üç 
bin asker bulunmaktadır.149 Diğer yandan Kazakistan 1996’da Rusya’dan 1996’dan 5 adet sahil güvenlik gemisi almıştır. Ukrayna ile Kazakistan arasında deniz kuvvetleri için değişik silahların alımı ile ilgili görüşmeler de sürmektedir.150 Kazakistan’ın özellikle Türkiye ve ABD ile işbirliği yaparak deniz gücünü artırmayı hedeflediği düşünülmektedir. 

Sonuç: 

Zengin hidrokarbon kaynakları ve yeni jeopolitik konumu ile Hazar Denizi Avrasya coğrafyasının en önemli bölgesi konumundadır. 

Bu sebeple Hazar havzası, nüfuz mücadelesinin en sert geçtiği bölgelerin başında gelmektedir. 

Hazar’da bir türlü çözüme kavuşturulamayan "statü" sorunu, aslında bölgesel ve uluslararası çapta yürütülen jeopolitik üstünlük mücadelesinin bir neticesidir. Zira belirlenecek statü bir çok konuyu da aydınlığa kavuşturacaktır. Boru hatları güzergahları, kaynakların paylaşımı, ekolojik dengeler ve jeopolitik kazanımlar statü sorununun nasıl halledilmesine bağlı olarak şekillenecektir. 

Yeni jeopolitik düzende yaklaşık on yıldır uluslararası bir mücadeleye sahne olan Hazar’daki statü tartışmalarında bugün gelinen nokta oldukça farklı bir şekil almıştır. Zira bir çok ülke başlangıçta savundukları fikirlerden vazgeçmiş, bazıları ise karşılıklı tavizler vererek anlaşmaya varmışlardır. Özellikler Rusya, Kazakistan ve Azerbaycan bu konuda oldukça önemli mesafeler katederek deniz dibinin ulusal sektörlere bölünmesi ve su yüzeyinin ise ortak kullanımı konusunda belirli bir konsensüse gelmişlerdir. Türkmenistan, Azerbaycan ile olan tartışmalı yataklar dışında bu gruba daha yakındır. İran ise en başından beri takındığı olumsuz tavrı sürdürmeye ve denizin beş eşit parçaya bölünmesi tezini savunmaya devam etmektedir. Bu sebeple eski Sovyet cumhuriyetlerinin bir şekilde anlaşabilecekleri varsayılsa bile çözümsüzlükten yana çıkarları bulunan İran’ın çözüm önerilerine sıcak bakmayacağı düşünülmektedir. 

Hazar Denizi, sadece zengin hidrokarbon ve deniz ürünleri kaynakları ile değil, aynı zamanda jeopolitik konumu sebebiyle de yeni dünyanın en önemli nüfuz mücadelesi mekanlarından birisidir. Dolayısıyla, bu bölgede yaşanan nüfuz mücadelesi sadece kıyıdaş ülkelerden ibaret değildir. Uluslararası aktörlerin de faal olarak iştirak ettiği bu nüfuz mücadelesinin kısa zaman dilimi içerisinde bir neticeye varması beklenmemelidir. 

Hazar’da devam eden statü sorununun kısa vadede bir neticeye varması düşünülmediği gibi, bu coğrafî mekân her an yeni tartışma kaynaklarını ortaya çıkaracak bir potansiyeli de içerisinde barındırmaktadır. 

DİPNOTLAR;

1 Vladislav Yuriçsın, "Kaspiiskie Şahmatı: Moskva vvodit Novuyu Figuru", 
http://www.uzbekistanerk.org/2ru280700.html, 28 Temmuz 2000 
2 "Orta Asya ve Hazar Denizi Petrolleri Üzerinde Poker Oyunu", 
http://www.turkiye.net/mbinay/news/analiz2.htm, 28 May›s 2001 
3 http://www.caspianenvironment.org/counrties.htm, 14 Eylül 2001 
4 Z. N. Eminov, Azerbaycan’ın Fiziki ve İktisadi Coğrafyası, Derslik, Bakü, 2000 ss. 36-40; R. Rehmanov, 
A. Rehimov, Xezer ve Neft, Azerneşr, Bakü 1961, s. 22; http://www.president.ir; http://www.president.az; 
http://www.grida.no/enrin/htmls/turkmen/soe2/russian/backgr/general.htm; 
http://www.undp.org/rbec/nhdr/1996/russia/; http://www.president.kz/main/mainframe.asp?lng=ru 
5 "Türkiye ve Dünyadan Petrol Haberleri Bülteni", Mart 1997, s. 4. 
6 Rehmanov, Xezer ve Neft, s. 108 
7 Rahman Kurbanov, "Morskaya Neftegazadob›ça i ee Problem›", Caspian Energy Dergisi, Bakü, No: 3, 2000 
8 Mahmud ‹smay›l, Azerbaycan Tarihi, Bakü, 1993, ss. 178-180 
9 R.F. Mamedov, "Mejdunarodno Pravavoy Status Kaspiyskogo Morya, Kak Pograniçnogo Ozera" Beynelhalg Hügug, Bakü, 1998, No: 1, s. 10 
10 L. Yevgraflina, "Azerbaycan Xezerin Statusunun Müeyyenleşdirilmesi Meselesinde Telesmelidirmi?", Ayna Gazetesi (Bakü), 2 Kasım 1996 
11 Dokumenti Vneşney Politiki SSSR. M. Politizdat, Moskova, 1965. s. 429 
12 Bir deniz mili 1.852 m’dir. 
13 E. Kamiloğlu, "Hezerin Statüsü Meselesinin Hellinin Merkezi Bakıya Keçmişdir", Ayna Gazetesi (Bakü) 1 Ağustos 1998 
14 Sbornik Deystvuyuşih Dogovorov, Soglaşeniy Konvektsiy Zaklyuçennıh SSSR s Inostrannımi Gosudarstvami, M. Gospolitizdat, Moskova, 1956, ss. 71-72. 
15 Arkadii Dubnov, Arif Hüseyinov, "Persidskii Razliv: Tegeran Naznaçil Rossiyu Sudyoy v Spore s Baku", 7 Ağustos 2001 
16 T. Tatarayev, "Hezerin Statusu ve Neft Mugavileleri", Azerbaycan Gazetesi (Bakü) 18 Ocak 1995 
17 "Dördlük, Yohsa Beşlik?", Bizim Esr Gazetesi (Bakü), 8 A¤ustos 2001 
18 Nikolay Sergeyeeviç Strolyarov, "Kak Sovmestit Moral i Vneflnyuyu Politiku: Rossiya Sama Vinovata v Tom, fito Utratila Svoe Vliyanie Na Kaspii", 
http://www.zakavkazye.org/projects/caspy/analatica#2up 
19 Hesen A¤acan, "Hezer Dü¤ünü Getdikçe Böyüyür", Ekspress Gazetesi, (Bakü) 26 Haziran 2001 
20 "Alma-Atinskaya Deklaratsiya", http://www.president.kz/main/mainframe.asp?lng=ru 
21 Artem Borisov, "Kaspiiskiy Pirog Bolfloy, Hvatit Na Vseh", 
http://www.transcaspian.ru/cgi-bin/web.exe/rus/6425.html 
22 Nikolay Sergeyeeviç Strolyarov, "Kak Sovmestit Moral i Vneflnyuyu Politiku: Rossiya Sama Vinovata v Tom, fito Utratila Svoe Vliyanie Na Kaspii", 
http://www.zakavkazye.org/projects/caspy/analatica#2up 
23 Azerbaycan’ın Azeri, Ç›rak ve Güneflli (derin sular) rezervuarlarını geliştirmek amacı ile kurulan 11 yabancı üyeli (TPAO da yüzde 6.75 hisseye sahip) 
Konsorsiyum 30 yıl içinde yaklafşık 4.5 milyar varillik üretilebilir petrol rezervlerini üretmek ve pazarlamak amacı ile, 1994’den beri faaliyettedir. 
A. Necdet Pamir, Bakü-Ceyhan Boru Hattı: Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun, Ankara, ASAM Yayını, 1999, s. 55 
24 Elman Nesirov, Azerbaycan Nefti ve Beynelhalk Mügavileler (1991-1999), Bakü 1999, s. 29 
25 BP-Statoil, Amoco, Gasprom, Lukoil, Penzoil, Unocal, Mc Dermott Int., Ramco, TPAO ve Delta firmaları 
26 Saule Baycaunova, " Kazakistan Petrol ve Gazının Türk ve Rus Dış Politikalarındaki Yeri ve Önemi", Avrasya 
Dosyası ABD Özel Sayısı, Ankara, ASAM YayInı, Cilt 6, SayI 2, Yaz 2000, s. 257 
27 Kadir Dikbaş " Hazar’da Dans ", da Diyalog Avrasya Dergisi, İlkbahar 2000, s. 17 
28 Sovyetler Birliği’nin Hazar’ı kapalı deniz olarak tanımlaması, 1940’lı yıllarda SSCB’nin uyguladığı askeri strateji doktrini ile ilgilidir. 
29 Sovyetler Birliği’nin dağılmasInın ardından paylaşılmaya başlanan Sovyet mirası içerisinde enerji sektörünün 
de taksimatı yapıldı. Bu taksimatta Hazar enerji kaynaklar› üzerinde öteden beri "öncü" rolü bulunması sebebiyle 
en çok payı (deniz platformları, helikopterleri, gemileri vs.) Azerbaycan aldı. " Na Kaspii Mojno Sozdat Ekonomiceskiy Soyuz", Nezavisimaya Gazeta, 28 Eylül 2000) 
30 Ayaz Gocayev, "Hezer Behanedir Dava Neft Davasıdır", Panaroma Gazetesi (Bakü), 14 Kasım 1996 
31 Şahin Memmedov, "Hezerin Satusu: Hereket Mexanizmi Yavaşladılmış Mina", Ekspert Dergisi (Bakü) No: 8-9, 2000 
32 Caspian Sea, http://www.wws.princeton.edu/wws401c/1998/caspian.html. 
33 Nijerya, Çad ve Niger aras›ndaki Çad Gölü; Kenya, Yanzanya ve Uganda aras›ndaki Viktoriya Gölü; Uganda ve Zaire aras›ndaki Alberta ve Edward Gölleri; 
İsviçre ve İtalya arasındaki Lugano ve Majore Gölleri, Tanzanya, Malawi ve Mozambik arasındaki Nyasa Gölü; Tanzanya, Zaire, Brundi ve Zambiya arasında 
Tangayika Gölü; Kanada ve ABD arasındaki Büyük Göller ile Fransa ve İsviçre arasındaki Ceneva Gölü bu kabilden göllerdir. 
Bkz: Clive Schofield and Martin Pratt, "Claims to the Caspian Sea", Jane’s Intelligence Review, fiubat 1996 
34 Yolbars A. Kepbanov, " Hazar Denizi’nin Yeni Yasal Statüsü Bölgesel İşbirliği ve İstikrarın Temelidir", 
Alaeddin Yalçınkaya (der.) Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Ankara, Bağlam Yayıncılık, 1998, ss 57-58. 
35 "Prezident Aliyev Kritikuet Pozisiyu Aflxabada po Razdely Kaspiya", 
http://www.e-journal.ru/n18075186.html, 18 Temmuz 2001 
36 ibragim Mamedov, " Igrı Bez Galstukov: Itogom Geopolitiçeskogo Pasyansa, Razlojennogo Na Kaspii, Budet 
Formalnaya Vstreça Prezidentov", Echo Gazetesi (Bakü), 7 Ağustos 2001 
37 Mexman Gafarlı, "More Problem, Status Kaspiya Vryadli Budit Opredelen v Blijayflee Vremya", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 01 Mart 2001 
38 Ekaterina Teseminkova, "Rossiya Smeflflaet Aksent›", Nizavisimaya Gazeta (Bakü), 10 Haziran 2001 
39 V.F. Gurin, "Pravovoy Status Kaspiskogo Morya i Problemi Obespeçeniya Natsionalnıx İnteresov Rosiiskoy 
Federasii v Prikaspiyskom Regione", 19 Haziran 2001; İran’ın ve genelde diğer ülkelerin payları degişik kaynaklarda 
farklı Şekillerde verilmiştir. Ancak en çok değişiklik arzeden İran’ın payı yüzde 12 ile 14 arasında değişmektedir. 
http://caspian.ru/cgi/lenta.cgi#2235,  6 Haziran 2001; Bazı gözlemciler İran’ın belli tavizler 
vererek anlaşmaya yanaşması halinde Hazar’daki payının yüzde 16’lara kadar çıkabileceğini ileri sürmektedirler. 
40 Vladimir Babak, "Neft Kaspiya v Otnofleniyax Kazaxstana s Rossiey" Centralnaya Aziya i Kavkaz, No: 1 (2) 1999, s. 125. 
41 Fuad Hesenoğlu, "Neft Mügavilesinin Nece Müdafie Etmek Olar " Azadlıg Gazetesi (Bakü), 29 Eylül 1994. 
42 Sinan O¤an, "Azerbaycan’ın Tanımlanamayan Ekonomisi ve Türkiye ile Ekonomik ilişkileri", Avrasya Dosyası 
Azerbaycan Özel Sayısı, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 2001, s. 65. 
43 Azerbaycan Gazetesi (Bakü), 7 Haziran, 1994. 
44 Cynthia M. Croissant, Michael P. Croissant, "Hazar Denizi Statüsü Sorunu: ‹çeri¤i ve yans›malar›", Avrasya Etüdleri Dergisi, TİKA Yayını, Cilt 3, Sayı 4, Kış 1996/97. 
45 Andrey Smirnov, "More ili Ozero: Politika Protiv Geografii", Kommersant Daily, (Moskova) 24 Ağustos 1994. 
46 Diğer yandan 23 KasIm 1993'te Azerbaycan sahillerine yak›n deniz kısmı da dahil olmak üzere Azerbaycan 
topraklarındaki petrol ve gaz yataklarınIn keşfedilme ve işlenme alanlarında iki ülkenin işbirliğinden bahseden 
Azerbaycan-Rusya hükümetler arası bir anlaşma imzalanmıştır. Lukoil'in temsilcileri görüşmelerde hiç bir 
şeyi kendi başlarına gerçekleştirmediklerini açıkladılar. Lukoil, o dönemde hisse senetlerinin kontrol paketinin 
devlete ait olduğu bir petrol Şirketidir. Yaptıkları işlerde yukarıda belirtilen hükümetler arası anlaşmaya 
dayanmıştır. Nikolay Sergeyeviç Strolyarov, "Kak Sovmestit Moral i Vneşnyoyo Politiku: Rossiya Sama 
Vinovat v Tom, fito Utratila Svoe Vliyanie Na Kaspii", 
http://www.zakavkazye.org/projects/caspy/analatica#2up 
47 Azerbaycan Gazetesi (Bakü), 24 Eylül 1994. 
48 "Problema Nefti i Gosudarstva Prikaspiskogo Regiona", http://eurasia.org.ru/book/aibol11.htm 
49 Rusya, Mart 2001’de yeni bir teklifte bulunarak Hazar’ın kuzeyini, Rusya ve Kazakistan arasında bugün iki 
ülkenin üzerinde anlaşmış olduğu paylara göre bölünmesini ve güney yarısını ise üç eşit parçaya (her bir ülkeye 
yaklaşık yüzde 17 pay düşmek üzere), Azerbaycan, İran ve Türkmenistan aras›nda paylafltırılmasını teklif etmiştir. 
50 Vladimir İliç Maksimenko, "Status Kaspiskogo Morya i Sotrudnicestvo Prikaspiskix Gosudarstv", 
http://www.transcapian.ru, 19 Eylül 2000 
51 Eldar İsmayılzade, "Gazaxistan Hezerin Dibinin Bölünmesine Razıdır", Azatlık Gazetesi (Bakü), 10 Nisan 1998 
52 Rusya’nın bir diğer endişesi ise Hazar’ın deniz olarak kabul edilmesi durumunda bu su havzasının Kara Deniz 
ile bağlantısını sağlayan ve Rusya Federasyonu coğrafyası içerisinde bulunan Don ve Volga nehirlerinin 
" Uluslararası su yolları " olarak tanınması ve Hazar’ın uluslararası denizciliğe açık hale gelebileceği korkusudur. 
53 Nazim Cafersoy, Eyalet Merkez Düzeyinden Eşit Statüye: Azerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2000), Ankara 
Çalışmaları, Ankara, ASAM yay›n›, Ekim 2000, s. 35. 
54 "Na Kaspii Mojno Sozdat Ekonomiceskii Soyuz", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 28 Eylül 2000. 
55 "Viktor Kalüjniy: Medlit c Opredeleniem Statusa Kaspiya", 
http://www.ng.ru/economics/2001-1002/3_kaluzhny.html ,   2 Ekim 2001. 
56 V. F. Gurin, "Rossiya Povoraçivayetsya Litson k Kaspiyu", 
http://www.e-journal.ru/bzarub-st5-14.html 
57 Magsudul Hasan Nuri, "Hazar Denizi Bölgesi: Sorunlar ve Belirtiler" Avrasya Etüdleri, Ankara, say› 19, İlkbahar-Yaz 2001, s. 15. 
58 T. Tatarayev, "Hezerin Statusu ve Neft Mugavileleri" Azerbaycan Gazetesi (Bakü), 18 Ocak 1995; Ayaz 
Gocayev, "Hezer Behanedir Dava Neft Davasıdır", Panaroma Gazetesi (Bakü), 14 Kas›m 1996; Sedreddin 
Hesensoy, "Hezer Her İki Variantda Azerbaycanındır", Ağrıdağın Sedası Gazetesi (Bakü), Kasım 1994; 
Hacıbaba Abbasov, "Hezer Göldür, Derdi ise Denizler Gederdir..." Ekonomiks Gazetesi (Bakü), 29 Temmuz 1995. v.b. 
59 Elnur Soltan, " Hazar’ın Hukuki Statüsü: Çizilemeyen Sınırlar", Stratejik Analiz, Cilt 12, Sayı 13, MayIs 2001, s. 65. 
60 Namık Kemal Yolga, " Kapalı Deniz Hukuku " 1996. 
61 Bu sözleşmenin ilgili maddeleri uyarınca; Devletler kendi karasularını 12 deniz mili uzunluğunda, karasal marjine bağlı olarak 200 ile 350 mil arasında 
kıta sahanlığı ve 200 mil uzunluğunda "münhasır ekonomik bölge" ilan etme hakkIna sahiptirler. 
62 Kenan Çelik, Cemalettin Kalaycı, " Azeri Petrolünün Dünü ve Bugünü ", Avrasya Etüdleri, TİKA Yayını, Ankara Sonbahar-Kış 1999, No: 16, s. 111. 
63 "Law, Basis of Iran’s Action in Caspian Sea", Tehran Times (Tahran), 14 Ağustos 2001. 
64 Arkady Dubov, "Kak Vladimir Putin Vişel iz Kaspiyiskogo Tupika". 
http://strana.ru/stories/2000/10/08/971006128/971177674.html, 10 A¤ustos 2000. 
65 Mustafa Adıgüzel, Azerbaycan Mevzuatı, (der) Ankara, Hazine Müsteşarlığı Yayını, 2000, s. 5. 
66 Sinan Oğan, " Yüzyılın Dramı: Azerbaycan’da Göçmen (Kaçkın) Sorunu", Avrasya Dosyası Azerbaycan Özel Sayısı, Ankara, ASAM YayınI, İlkbahar 2001, ss. 431-454. 
67 Viktor Grebsov, " Kaspii: fitormovoye Preduprejdenie", http://www.ng.ru/cis/2001-08-08/5_resourse.html, 8 Ağustos 2001. 
68 E. Ehmedov, "Xezerin Statusu ile Bağlı Mesele Yeniden Gündeme Gelir", 525. Gazete (Bakü), 7 May›s 2001. 
69 Rasim Musabeyov, "Türkmenistan Heç Neye Nail Olabilmeyecek", Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 6 Ağustos 2001. 
70 Yolbars A. Kepbanov, "The New Legal Status of the Caspian Sea is the Basis of Regional Co-operation and 
Stability", Perceptions, December 1997-February 1998 Volume II – Number 4, 
www.mfa.gov.tr/grupa/percept/ii4/II4-2.htm 
71 http://www.e-journal.ru/n06075075.html , 6 Temmuz 2001. 
72 "Aşgabat’taki Türkmenistan-Azerbaycan Görüşmeleri Sonuçlandı", Neytralnıy Türkmenistan, No: 116, 04 
Mayıs 2001; "Oil rich Caspian Causes Dispute," ISN, 30 Temmuz 2001. 
73 "Konfliktı Raznıx fiirot", Vremya Novostey Gazetesi (Moskova), 23 May›s 2001. 
74 Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 12 May›s 2001. 
75 Arif Hüseynov, Arkadiy Dubnov, "Türkmenbaşi Smenil Milost Na Gnev Kaspiiskoe Primirenie Mejdu Baku i 
Aflhabadom Ne Sostoyalos", Vremya Novostey Gazetesi (Moskova), 8 Mayıs 2001. 
76 Neytralnıy Turkmenistan Gazetesi (Aşkabat), 3 Mayıs 2001 
77 İlya Bayko, "V Razdele Kaspiya vse Sredstva Haroı", 
http://www.eurasia.orgçru/200/econom/10_an3.2.htm, 3 Ekim 2000; Hazar’da Rusya Önerisi, 
http://www.ntv.msnbc.com/ , 15 Temmuz 2001. 
78 Viktor Andreev, "Viktor Kalyujnıy ‘Zakril’ Turkmenistan i Podderjal Pretenzii Azerbaydjana", Nezavisimaya 
Gazeta (Moskova), http://ng.ru/cis/2001-09-06/5_kaluzhny.html, 6.09.2001. 
79 Michael Levyled, "Russia: Criticism of Turkmenistan May Aim to Please Azerbajan", RFE/RL, 5 Eylül 2000. 
80 Vladimir Babak. "Neft Kaspiya v Otnofleniyax Kazatana s Rossiey", Aziya i Kavkaz, No: 4, 1994. 
81 A. Reşidoğlu, " Putin Türkmence Danışır ", Ayna Gazetesi (Bakü), 6 Temmuz 2001. 
82 Ludmila Romanova, Ekaterina Tecemnikova, "Putin Ostaivaet Rossiskie interesı Na Kaspii", Nizavisimaya 
Gazeta (Moskova), 10 Ekim 2000; Galina Bazina, 
http://www.strana.ru/stories/2001/01/08/978971938/979051693.html, 09 Ocak 2001. 
83 Cenk PALA, "Boru Hattı Oyununda Bitmeyen Oyun: Hazar’ın Hukuki Statüsü", PetroGas, Mayıs-Haziran 2001, Sayı 23. 
84 Gülnar Nugman, "Hazar Denizi’nin Hukuki Statüsü", Avrasya Etütleri, SayI 13, İlkbahar 1998, s. 87. 
85 Nesip Nesipli, "İran Azerbaycan Görüşmeleri Gerçekleşecekmi?", Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 30 Temmuz 2001. 
86 R. Resulov, "İmzalanan Mügavileler Üzre İşlenecek Yatagların Yarıdan Çoxu Boş Çixabiler", Ayna Gazetesi (Bakü), 27 Haziran 2001. 
87 "Kaspii Budut Delit, a Baku-Djeyhan Ostavyat Bez Nefti", http://www.smi.ru, 15 Ocak 2001 
88 Hazar kıyılarında sadece "Enzeli" petrol sahasında üretim yapan İran’ın, Hazar’daki ulusal sektörü içerisinde 
bulunulduğu düşünülen petrol ve doğal gaz yatakları oldukça derin sularda yerleştiğinden Şimdilik bu yatakların fazla bir "albenisi" bulunmamaktadır." 
89 R. Aliyev, R. Orucov, R. Nasirov, "Zapadnıy Konsorsiyum Mojet Otkazatsya ot Kontraktov Na Kaspii", 
http://www.caspian.ru, 6 Ağustos 2001. 
90 Michael P. Croissant, "Transkafkasya’da Petrol ve Rus Emperyalizmi", Avrasya Etütleri, Cilt 3, Sayı 1, İlkbahar 1996, s. 20. 
91 "Muharibe Edek, Yoxsa...!", Bizim Esr Gazetesi (Bakü), 4 Ağustos 2001. 
92 Zerkalo Gazetesi (Bakü), 11 Temmuz 1998. 
93 Tevfik Zülfügarov, "Azerbaycan Hezeryanı Ölkelerle Meslehetleşme Aparmalıdı", Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 26 Haziran 2001. 
94 Aleksandr Reutov, "Rossiya i İran Ne Stali Ssoritsya, Vopros o Razdele Kaspiyskogo Morya Otlojen", Kommersant, 13 Mart 2001. 
95 Vladimir Maksimenko, "Prikaspiskiy Region v Mirovoy Ekonomike i Mejdunarodn›x Otnefleniyax", 
http://www.transcaspian.ru/cgi-bin/web.exe/rus/prn00016837.html 
96 "Caspian Sea’s Legal Regime, a Necessity", Tehran Times (Tahran), 16 Temmuz 2000. 
97 Fikret Ertan, "Hazar’da Güvenlik Problemi de Çıkıyor", Zaman Gazetesi (Ankara), 9 Haziran 2001. 
98 Ekaterina Tesemnikova, "Ostrye Grani Postsovetskogo Peredela", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 16 Ağustos 2001. 
99 "Hazar Deniz mi, Göl mü?", Sabah Gazetesi (Ankara), 14 A¤ustos 2001. 
100 "Kalso Vokrug Azerbaidjana Sjimaetsya", Zerkalo Gazetesi (Baku), 28 Haziran 2001 
101 Mihail Pereplesnin, Egor Yaflin, "Kaspiy Nado Delit Spravedlivo", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 25 
Temmuz 2000; Mihail Pereplesin, Egor Yaflin, "ıspitanie Morem Na Kaspii Delat Ne Tolk Neft, No i 
Politiçiskoe Vliyaniye", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 24 Ekim 2000. 
102 Alçin Muraliyev, Serdar Muradov, "Prikaspiskie Nedorazumeniya Azerbaydjan Prodoljayet Vesti Spor o 
Mestorojdeniyax", Gazeta SNG (Moskova), 7 Ağustos 2001. 
103 Aleksey Griibov, "Kypez ili Sardar?", www.rusenergy.com, 11 Haziran 2001 
104 Oleg Baniflevskii, "Politika Baku Utopila Transkaspii?, Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 22 Mart 2000. 
105 Azerbaycan ile Türkmenistan arasındaki ilişkiler 1994-1996 tarihleri arasında normal sayılabilecek düzeydeydi ve hatta Türkmenbaşı 
Bakü’yü ziyaret bile etmişti. Ancak 1997’den itibaren Kepez/Serdar sorununun ortaya çıkmasıyla ilişkiler bozulmaya başlamıştır. 
106 "Türkmen Sefiri Gayıdacag", Bizim Asır Gazetesi (Bakü), 7 Haziran 2001. 
107 Bextiyar Tuncay, "Biz Geosiyasi Kataklizmlerden Doğan Müveggeti Rahatsızlıglara Dözmeyi Bacarmalıyıg" 525. Gazete (Bakü), 09 Haziran 2001. 
108 "Aşgabad Nota Gönderib", Bizim Esr Gazetesi (Bakü), 28 Haziran 2001. 
109 http://www.grida.no/enrin/htmls/turkmen/soe2/russian/backgr/backgr.htm 
110 Rasim Musabeyov, "Bize Tezyig Etmeye Çalışırlar", Bizim Asır Gazetesi (Bakü), 7 Haziran 2001. 
111 1999 yılından itibaren Türkmenistan’ın Azerbaycan’da büyükelçiliğinin bulunmasına rağmen Azerbaycan’ın bu ülkede büyükelçiliği bulunmamaktadır. 
112 http://caspian.ru/cgi/lenta$2235, 6 Haziran 2001. 
113 Türkmenistan’ın Mayıs ayında açıkladığı dış borç (alacaklı) ülkeler listesinde Azerbaycan’ın bu ülkeye borcu 52 milyon dolar olarak ifade edilmiştir. 
Azerbaycan 1992-1995 yılları arasında bu ülkeden aldığı doğal gaz karşılığı olan borcunu ödediğini ve sadece 18.7 milyon dolar borc ana parası ve 4 milyon $’da 
faizi olduğunu söylemektedir. Anlaşmada faiz yükümlülüğü olmadığını bildirmektedir. Türkmenistan ise borcun anapara ve faiziyle birlikte 52 milyon dolar olduğunda 
ısrar etmekte ve borcun üçüncü bir tarafa satılabileceği yönünde Temmuz ayında Azerbaycan’a bir nota vererek bu ülkeyi uyarmaktadır. Azerbaycan borcunu bir kısmını 
"mal karşılığı " olarak ödemiştir. 
114 Aleksey Griibov, "Kypez ili Serdar?", www.rusenergy.com, 11 Haziran 2001. 
115 F. Memmedov, ‘ Azerbaycan Hezerde Birinci Garşıdurmanı Uduzur’, Ayna Gazetesi (Bakü), 3 Ağustos 2001. 
116 Senobar fiermatova, "Spor Mejdu Tegeranom, Aflxabadom i Baku izza Morskix Mestorojdenii Perexodit v 
Voennuyu Fazu", Moskovskie Novosti, (Moskova), 31 Temmuz 2001. 
117 Başkent Bakü’den yaklaşık 150 km güneybatıda bulunan Alov, fiark ve Araz yatakları 1998 yılında uluslararası işletime açılmış ve ARDNfi yüzde 40, 
BP yüzde 15, Statoil yüzde 15, Exxon-Mobil yüzde 15, TPAO yüzde 10 ve AEK yüzde 5 pay almışlardır. Ancak bu yataklarda daha üretime geçilememiş ve keşif 
çalışmaları sürdürülmektedir. 
118 "Caspian Oil Hpoes Down But not Out", Agence France Presse, 31 Temmuz 2001; Marat Gurt, "Caspian War of Words Heats Up" Reuters, 31 Temmuz 2001; 
Gafar Bagirov, "Novoe Protivostayanie Na Kaspii", 
http://www.transcaspian.ru, 30 Temmuz 2001; "Russia Urges Calm in Caspian Dispute", 
http://www.news.bbc.co.uk/hi/english/world/europe/newsid_1462000/1462022.stm; "Caspian ‹ncident" 
Our century, Weekly Newspaper 25-31 Haziran 2001; "İran ıgnoriruet Ofisialnoy Baku v Vapros 
Regionalnogo Sotrudnicestva?", Zerkalo Gazetesi (Baku), 28 Haziran 2001; F. Memmedov, "Hezer Nefti ile 
Bağlı İlk Herbi insident", Ayna Gazetesi (Bakü), 27. Haziran 2001. 
119 "Azerbaydjan i ‹ran Ne Mogut Dogovoritsya o Kaspi", 
http://www.utro.ru/news/2001072509121426467.shtml; İvan Gribanov, "Voennaya Aksiya ‹rana v Otneflenii 
Zapadnıx Kompanii, Rabotayoflix v Yujnom Kaspii" Sprovosirovna Admnistratsey SfiA, http://www.rusenergy.
com/caspianregion/a24072001.htm; "Samalyot VVS İrana Naruflil Vozdunoe Prostranstvo Azerbaycana", 
http://www.izvestia.ru/news.cgi?idn=5764&idr=523, 1 Ağustos 2001; "Azerbayjan Abvinyaet İran v 
Naruflaenii Teritoryaln›x Vod Na Kaspii", http://www.rusenergy.com/, 24 Temmuz 2001; "Azerbaycan İran 
Gerginliği", http://www.ntvmsnbc.com, 1 Ağustos 2001; Arif Useynov, Arkady Dubnov, "Persidskii 
Neftyannoy Poxod", Vremya Novostey Gazetesi (Moskova), 1 A¤ustos 2001. 
120 fierg Gazetesi (Bakü), ‘İran – Rusya Garşıdurması’, 26 Haziran 2001. 
121 Hazar’da ortaya çıkan bu sorun ile beraber BP, önemli miktarda ekonomik zarara uğradığını iddia etmiş ve çalışmalarını askıya almıştır. 
Azerbaycan ise, buna anlam veremediğini, BP’nin anlaşmadan doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini savunmuştur. 
122 Sergey Gribov, "İran Nagnetaet Napryajennost Na Kaspii, Çobi Povernut Kaspiiskuyu Neft k Persidskomu 
Zalivu", http://www.rusegergy.com/caspianregion/a16082001.htm, 16 Ağustos 2001. 
123 Azerbaycan’ın ve Batı ve İsrail ile olan işbirliği, Türkiye ile geliştirdiği ilişkiler, Türkiye ile sağlanan sıkı askeri 
işbirliği ve NATO’nun Azerbaycan’da üs kurması gerektiği yönünde yaptığı açıklamalar, ABD’nin Azerbaycan’a verdiği sahil güvenlik botları, 
Hazar’ın statüsünün giderek yakınlaştığı bir ortamda artık son kozların oynanması, Aliyev’in İran’a yapacağı ziyaret öncesi baskı oluşturmak, İran’ın Dağlık Karabağ 
barış görüşmelerine katılmak isteğinin Azerbaycan tarafından sıcak karşılanmaması, Bakü’nün İran’da yaşayan Azerbaycan Türklerine yönelik ilgisinin giderek artması ve 
"Güney Azerbaycan" söyleminin resmi yetkililer tarafından da giderek artan bir Şekilde kullanılmaya başlaması İran’ın rahatsızlığına sebep teşkil etmekteydi, 
Hazar’daki kaynakları vesilesiyle Azerbaycan ve Kazakistan’ın kendisine rakip olarak piyasaya çıkmalarını geciktirmek, İran’ın Avrupa’dan Çin’e kadar uzanacak 
olan tarihi ipek yolunu canlandırma TRACECA (Transport Corridor Europe Caucasus Asia) projesi dışında bırakılması, İran’ın Azerbaycan’da giderek gerileyen 
ticaret hacmi, Diğer yandan İran’ın iç dinamikleri arasında yaşanan çatışmada taraflar bu sorunu kullanılmak istenmektedirler. 
124 "V fiage Ot Voynı Na Kaspii?", Exo Gazetesi (Baku), 24 Haziran 2001. 
125 "ABD’den İran’a Hazar Uyarısı’" http://www.ntvmsnbc . 27 Temmuz 2001. 
126 "Russia urges Azerbaijan, Iran agreement", 
http://www.russiajournal.com/news/index.shtml?nd=8651#n8651; Rusya D›fliflleri Bakanl›¤› Web sayfas›, 
http://www.mid.ru/, 27 Temmuz 2001. 
127 İbragim Mamedov, "İgrı Bez Galstukov: İtogom Geopolitiçeskogo Pasyansa, Razlojennogo Na Kaspii, Budet 
Formalnaya Vstreça Prezidentov", Echo Gazetesi (Bakü), 7 Ağustos 2001. 
128 Bu konuda bkz. Mehmet Binay, "Hazar’da Paylaşım Kavgas›" http://www.mtvmsnbc.com/news/96416.asp, 27 Temmuz 2001. 
129 "Türkiye Hazar Denizi’ne Karışmak Yerine İç Krizlerini Çözsün", Entehab Gazetesi (Tahran), 16 Ağustos 2001 (BYE Tercümesi). 
130 "Gazaxıstan Azerbaycana Destek Verdi", Kaspi Gazetesi (Bakü), 28-30 Haziran 2001. 
131 " İran Zayavlyaet o Gotovnosti Zaflitit Svoyi İnteresıı Na Kaspii", http://www.caspian.ru/lenta.cgi#3805 07 Ağustos 2001. 
132 "Four Cacpian States Sing Accord for Partial Division", New Europe, 17-23 Kasım 1996. 
133 "Status Kaspiya (Pazisiya Zainteresovannıx Gosudarstv)", www.caspenergy.com/framer.html, No: 3, 2000. 
134 Bu konuda geniş bilgi için bkz: Sinan Oğan, "Azerbaycan’da Sovyetlerin Uyguladığı Sanayileşme Politikalarının Çevre Üzerindeki Tesirleri" Kubbealtı 
Akademi Mecmuası, Haziran 1992 . 
135 "Zaçem Tegeranu Konşiktu Na Kaspii?", http://www.neftegaz.ru , 23 Ağustos 2001; Sergey Gribov, "iran 
Nagnetaet Napryajennost Na Kaspii, fitobı Povernut Kaspiiskuyu Neft k Persidskomu Zalivu", 
http://www.rusegergy.com/caspianregion/a16082001.htm, 16 A¤ustos 2001; "‹ran Ne Smojet Pobedit v 
Kaspiiskom Dele", Zerkalo Gazetesi (Bakü), 23 A¤ustos 2001; Afanasiy Sborov, "Kaspii Doljen Stat Zonoy 
Mira", Komersant Gazetesi (Moskova), 29 Eylül 2000. 
136 Cenk PALA, "Boru Hattı Oyununda Bitmeyen Oyun: Hazar’ın Hukuki Statüsü" PetroGas, Ankara, May›s-Haziran 2001, Say› 23. 
137 "Transkaspii: Geopolitiçiskiy Uzel XXI Veka", http://www.transcaspian.ru/cgi-bin/web.exe/rus/4330.html 
138 "Rusiya Xezerdeki Herbi Gücünü Artırır", 525. Gazete (Bakü), 29 Temmuz 2001. 
139 "Russian Defence Chief Seeks to Develpo Caspian Navy", BBC Monitoring, 10 Eylül 2001; "Glava 
Minabaronı Otpravilsya v Rabocuyu Poezdku Na Kaspii i Severnıy Kavkaz", 
http://www.strana.ru.moskow/news/#57602, 10.09.2001. 
140 "Hezerde Muharibe tehlükesi Yoxdur", Bizim As›r Gazetesi (Bakü), 6 Haziran 2001 
141 Mirza Çetinkaya, " Hazar’da Silahlanma Yarışı" Zaman, 21 Haziran 2001 
142 "İran, Hazar'a asker yığıyor", Sabah, 15 Ağustos 2001 
143 Dört kıyıdaş ülkeden Kazakistan ve Türkmenistan kendi arzuları ile bu paylarını Rusya lehine feragat etmişler, Azerbaycan ve Rusya ise bu mirası paylaşmışlardı. 
144 Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 11 Eylül 2001 
145 N. Aliyev, "Oceradnoy Ültimatum", Exo Gazetesi (Bakü), 28 Temmuz 2001. 
146 " İran Müharibe Hazırlaşır ", Yeni Musavat Gazetesi (Bakü), 3 Ağustos 2001. 
147 "Devyatiy Val Protivostayaniya", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 21 Ağustos 2001. 
148 N. Aliyev, "Voyennıe Provakasii Na Kaspii Vpolne Veroyatnı", Echo Gazetesi (Bakü), 3 Temmuz 2001. 
149 Agentstvo Kazakh Press, 28 A¤ustos 2001. 
150 Vladimir Muhin, "Kazahstan Formiruet Voenno-Morskie Silı", Nezavisimaya Gazeta (Moskova), 7 Ağustos 2001. 



***