29 Mayıs 2017 Pazartesi

HÜKUMET DEVİRMEK BÖLÜM 1




HÜKUMET  DEVİRMEK BÖLÜM 1



Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var? 



C:\Users\tsabuncu\Documents\perso\DD\kitaplar\Tayyipi devirmek icin kac para lazim\kuvayimilliyeciler copy.jpg
derindusunce_logo




Bu kitap Derin Düşünce Fikir Platformu’nun okurlarına armağanıdır. 
www.derindusunce.org 
Kendi ulkesini isgal eden ordu\bedava-kitap[1].jpg

 İçindekiler 

Önsöz ....................................................................................................................................................... 5 

Tayyip Erdoğan’ın kellesini isteyenler onu Salvador Allende zannediyor ............................................... 6 
Tayyip Erdoğan’a karşı küresel bir komplo var mı? ................................................................................. 8 
Ben bir bankacıyım Gezi Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında ............................. 11 
Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? (Bölüm I) .................................................................................. 14 
Tayyip’i devirmek için kaç para lazım? (Bölüm II) ................................................................................. 18 
Rusya ve Britanya’nın müthiş ortaklığı (Cemil Ertem) ........................................................................... 22 
Gezi Parkı’ndan sonra sıra Çin’e mi geldi? ............................................................................................ 25 
Sistem bozuk değildir, bozuk artık sistemdir! ....................................................................................... 31 
Mısır’daki darbeden beter: Fransa artık bir demokrasi değil ................................................................ 36 
Her başarılı diktatörün arkasında bir Batı ülkesi vardır! ........................................................................ 38 
Müslümanlar ortak para birimine geçmek zorunda kalacak! ................................................................ 40 

Önsöz 

Türk bankaları çalışanları sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. 
Sonra Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. 
Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “ Yaşasın devrim ” sloganları atarak Orak-Çekiçli Pankartlar, Deniz Gezmiş Posterleri taşıdılar. 
Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. 
Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. 
Tuhaflıklar bununla da kalmadı. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin fotoğraflarını servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek vermek için toplanan insanların fotoğrafı CNN tarafından kazayla (?) “ Ayaklanmış Protestocular ” olarak yayınlandı. 

Dünyada da tuhaf şeyler oldu: 

. Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) Ayaklanması başladı. 
. Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar. 

 “Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorgulamaya başladılar: 

. Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu? 
. Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri çekmeye mi çalışıyor? 
. Brezilya, Çin ve Türkiye fazla sermaye çekmenin cezasını mı ödüyor? 

Elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor. 

Tayyip Erdoğan’ın kellesini isteyenler onu Salvador Allende zannediyor 

 “Do your worst, we will do our best” 

Salvador Allende 4 eylül 1970’teki seçimlerde %37 civarında bir oy alınca bazı sermayedarlar ve Şili’de yatırım yapan Amerikan firmalarının yöneticileri mosmor oldular. Çünkü CIA raporlarına göre bu beklenmeyen bir durumdu. 14 eylül günü Şili’nin en zengin adamı olan Agustín Edwards Eastman yardım istemek için Nelson Rockefeller ile görüşmeye gitti. Ertesi gün CIA başkanı Richard Helms’in bürosundaydı. Aynı günün akşamı ABD başkanı Richard Nixon Şili’de darbe ortamı hazırlanması için gerekli emri vermişti. 

Tencere tava çalarak sokaklarda yürüyen kadınlar, ülke lojistiğini felç eden kamyoncular grevi … Bütün bunlar ITT (International Telephone & Telegraph) gibi firmalar kanalıyla finanse edilen eylemlerdi. 

Şili’nin tarihini bilen okurlarımız faşist diktatör Pinochet’in başa geçişini ve liberal bir diktatörlük kurarak nasıl kan döktüğünü, bir yandan da ülke kaynaklarını 
kimlere peşkeş çektiğini bilirler. Yanlış okumadınız, “liberal diktatörlükler” vardır ve Hayek gibi liberal düşünürler, Thatcher gibi liberal siyasetçiler de 
Pinochet’ye destek olmuşlardır. Biz de bu konuyu zaman zaman anlatıyoruz sitemizde. ( Bkz. Yunanistan kumar masasında ütülürken   ) 

Tayyip Erdoğan’a gelirsek… Taksim olaylarından çok daha önce Wall Street Jurnal, BBC Türkiye, CNN ve Newyork Times gibi kanallarda akla ziyan yorum ve haberlerle kamuoyu oluşturmaya çalışan gazetecileri dikkatle izlediniz mi? Ortada bir tuhaflık var gerçekten. Türkiye’deki gazeteciler neredeyse hiç 
bahsetmediler ama Tayyip Bey ve saz arkadaşları son zamanlarda bir eşek arısı kovanına çomak sokmuştu. Çomak sokmak ne kelime, tekmeyi vurup yuvalarını 
bozdu hayvanların. “Bizim” gazetecilerimiz kitap yerine birbirlerinin köşe yazılarını okuyarak ekonomi öğrendikleri için bu haberi ıskaladılar. 
Diğerleri gibi uyumayan bir kaç istisna var tabi, bir tanesi CEMİL ERTEM idi: 

“… Bu hafta TCMB çok önemli bir karar aldı. Bankaların Kredili Mevduat Hesapları (KMH) faizine ciddi bir sınırlama getirdi. Burada haksızve fahiş faiz oranı tavanını yüzde 2.2 olarak belirledi. Bankalar, bu hesaplara aylık yüzde 5’e kadar çıkan faizler uyguluyordu. İnanın bu Cumhuriyet tarihinde finans oligarşisine vurulmuş en büyük darbelerden birisidir. KMH’ları liderliğini -bir kamu bankasını dışarıda tutarsak- İş Bankası yüzde 20 ile elinde bulunduruyordu. 
Bakın Türkiye’de finans oligarşisinin hortumunu kestiğinizzaman ya da objektif koşullar gereği, finans oligarşisi gerilediği zaman, rejim önce sallanır, sonra 
değişir. Tabii darbe ile… 1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat 1997… Hep böyle olmuştur. Çok yazdım ama yine yazayım; 28 Şubat’ın en ciddi ekonomik nedeni, Erbakan’ın faizleri hızla düşürecek - çünkü kamu borçlanma gereği de aşağıya geliyordu- havuzsistemi idi. Bu sistem, kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) hesaplarını bir kamu bankasında topluyor ve KİT’ler yine, ihtiyaçları olduğu zaman, bu ortak havuz hesabından düşük faizle borçlanabiliyorlardı. 

Bu faizleri hızla aşağıya çekecek bir uygulama olduğu gibi, finans oligarşisinin faiz hortumunu kesiyordu. Sonuçta 28 Şubat oldu ve bunun gibi birçok hortum 
yeniden -Askerle- tesis edildi …” 

Evet, paranın değeriyle oynayabilen, çalışmadan insanların sırtından geçinen bu eşek arıları, bu kravatlı eşkıyalar sırf Tayyip Bey istedi diye bal arısına 
dönüşecek değiller. Ellerinden geleni yapacaklar. Türkiye’nin başına itaatkâr bir diktatör koymak istiyorlar. Ahlaken yanlış ama stratejik olarak “doğru” hareket 
ediyorlar. 

Peki Amerikan halkının ve Avrupa Birliği halklarının yüzmilyarlarca dolarını dolandıran finans lobisi durdurulabilir mi? Kanaatimce evet. 
Ama bunun yol ve yöntemini bir başka yazıda anlatalım. Soğuk savaşın bittiğini fark etmemiş olan, 20ci asır taktikleriyle hükümet devirmeye çalışan eşek arılarına da anlayacakları lisan ile yani Churchill’in kelimeleriyle cevap verelim: “ Do your worst, we will do our best ” 

Tayyip Erdoğan’a karşı küresel bir komplo var mı? 

Bazen Komplo Teorisi Paranoyak değildir., 

John F. Kennedy kendi ülkesindeki silah lobisine alıştıkları kırmızı halıyı sermedi. Silah lobisi CIA ve Pentagon’daki bağlantılarını kullanarak türlü baskılar 
yaptı ama nafile. Kennedy ailesinin dinî inançları ve en mahrem ayrıntılarına kadar özel hayatı da basın yoluyla bu baskıya meze yapıldı, olmadı. 
Kennedy öldürüldü. 

Yani komplo teorisi yoktu, komplo vardı, hükümete kurulmuş gerçek bir tuzak. Medya patronları, iş adamları, istihbarat ve ordu mensubu devlet memurları 
tuzak kurmuşlardı. Kime? Oyla seçilmiş meşru bir devlet başkanına. Kennedy kameraların önünde yediği kurşunlarla öldükten sonra da komplo devam 
etti. Bazı polislerin, savcı ve hakimlerin dahil olduğu bir çete gerçek katilleri bir müddet korumaya çalıştı; bir kaç keskin nişancının aynı anda ateş ettiği 
profesyonel saldırı bir akıl hastası tarafından yapılmış gibi gösterildi. Vakti olanlara tavsiye ederim, Kennedy cinayetini biraz araştırın. Amerikan derin devletini tanıyın. Bu derin devlet gerçekten vardır. Yani halkın parasını ve devletin gücünü kendi çıkarları için kullanan yasa dışı VE yasalar üstü bir çete mevcuttur. 

Bu Çeteyle tanışmak için “ Amerika Tedavi Edilebilir mi? ” isimli kitabımız da okunabilir. 

Gelelim Tayyip Erdoğan’a. Taksim olayları sırasında gençlerin “iç ve dış mihraklara alet oldukları” suçlaması yapıldı. Temkinli kalemler ise “ Komplo Teorilerine prim vermeyelim” dediler. Kırıp döken bazı göstericilerin arasında yabancı pasaportlu insanlar yakalanınca “ Dış Mihrak ” şüphesi kuvvetlendi. 
Batı’da prestij kazanmış gazete ve televizyon kanalları da tuhaf işler yaptılar: Köpeğe gaz sıkan bir İtalyan polisini Türk polisi diye yutturmaya kalktılar 
meselâ. Türk gazetelerinden böyle şeyler görmeye alışığız ama Avrupalıları daha ciddî bilirdik. Bunlarla aynı anda, bazı insan hakları dernekleri olayların 
başlamasından sonra bir saat bile geçmeden rapor yayınladılar. Twitter’daki garipliklere zaten saymakla bitmez. Bütün bunlar önden hazırlık yapıldığı hissi 
veriyordu ama buna dayanarak bir hükümet darbesi iddiasına giremeyiz tabi. Birilerinin kötü niyetine işaret edebiliriz en fazla. Peki nedir hükümet darbesi? 
Bir hükümet nasıl devrilir? 1917 devriminin orkestra şefinden, Troçki’den dinleyelim: 

“… Darbe politik değil teknik bir iştir. Sınırlı bir alanda, devletin hayatî organlarına dosdoğru ve sert bir şekilde vuracak teknisyenler gerekir. Dolayısıyla darbeyi mümkün kılmak sosyal ve politik çabalarla olmaz. Organizasyon, taktik ve teknik bilgi ister …” (Darbe Tekniği – Curzio Malaparte) 

Yani hayati sistemleri, yolları, limanları vs kilitliyorsunuz. Devirmek istediğiniz hükümetin ülkeyi yönetemediğini bir şekilde ispat ediyorsunuz ve basın kanalıyla halka duyuruyorsunuz. Tıpkı Salvador Allende örneğinde olduğu gibi ulaştırmayı felç ederek enerji, yiyecek vs sevkiyatını aksatıyorsunuz. 
Hemen ardından kendi adamlarınızı başa geçirip kilitlediğiniz sistemleri tekrar açıyorsunuz. 

Böylece hedefinize göre “komünizm / kral / islamcılar / … gitti, biz geldik, ortalık düzeldi” diyorsunuz. Ülkeyi kurtaran millî kahraman rolüne geçiyorsunuz. 

Teknik olarak mesele bu da… Türkiye’de darbe yapmak eskisi kadar kolay değil. Türk ordusu normalleşmekte. AKP’yi sevmeyen subaylar bile böyle eşkiyalıkla 
bir yere varılmayacağını anladı zaten. Özetle ulusal menzilde, ulusal ordu, ulusal basın vs yoluyla darbe yapılamıyor. 

Bu tabi artık hiç darbe girişimi olmayacağı anlamına gelmiyor. Yaklaşık iki yıl önce şunları söylemiştik: 

“… Troçki’nin teknik darbesini yapmak artık mümkün değil. Aslında teori yine doğru. Ama stratejik yerler eskisi gibi garlar, limanlar değil. “ Küreselleşme ” 
demeye alıştığımız ama özünde entegrasyon bulunan bir olgu var. Yani trenler, gemiler yine önemli ama bilgi ve para internet üzerinden ışık hızında hareket 
ediyor.

Bu sebeple 

Türkiye büyüklüğündeki bir ülkede darbe yapmak için bankaları, yabancı borsaları, internet hizmet sağlayıcıları, uzaydaki haberleşme uydularını da kontrol altına almak gerek. [...] Küresel darbeler dönemine girdiğimizi söylemek sanırım yanlış olmaz …” ( Bkz. Türk ordusu neden ( artık ) darbe yapamıyor? ) 

Evet, Türkiye’nin, özellikle de Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda yaptığı bir çok iş var ki bazı küresel güçleri rahatsız etmekte. Bu sebeple sadece AKP’ye karşı değil 
Erdoğan’ın şahsına dönük bir nefret birikti. Bu anti-Erdoğan cephesinde doğal olarak yerli Ergenekon çetesinin mensupları var. Ama esas güç dışarıdan geliyor: 

1. Türkiye’deki bankaların disiplin altına alınması sebebiyle faiz lobisi, 
2. İslâm alemini birleştirme çabaları sebebiyle enerji ve silah lobisi, 
3. Petrol boru hatları konusunda Rus firmalara çalım ve Rus tercihlerine nanik yapılması sebebiyle Moskova, 
4. Sanayi ihracatındaki artış, Türk ihracatçıların doğrudan Alman ve Fransız pazarlarını kapması sebebiyle mağdur olan Avrupalı firmalar, 
5. “One minute” ve Mavi Marmara olaylarıyla gücü test edilen ve biraz kof çıkan İsrail… 


Evet, tahmin ediyorum ki anti-Erdoğan ekibi uzun zamandır diş gıcırdatıyordu ve ağaçları korumak isteyen çevrecilerin masum eylemi bu ekibe bekledikleri 
fırsatı altın bir tepside sunmuş oldu. Bu seferlik maskeleri düştü zannediyorum. Ama bu bir daha küresel darbe olmayacak demek değil. 

Türkiye yükseldikçe mücadelesi de zorlaşacaktır. 

Peki çevreciler ne yapabilirdi bu komploya alet olmamak için? TMK mağduru çocukları başarıyla savunan Mehmet Atak’ın bir zamanlar 
inernette çok güzel açıkladığı gibi çevrecilerin eylemi yapıp bitirmeleri gerekirdi. Ucu açık, ne zaman biteceği belli olmayan, hedefi açıkça ilân edilmemiş bir eylem her zaman uzama riski içerir. Eylem uzadıkça amacından sapar ve çapulcular, provokatörler vs araya karışır. 

Hepsine geçmiş olsun diyorum. Artık eve dönebilirsiniz. 

Ben bir bankacıyım Gezi Parkı’nda, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında 

“… Para mı lâzım? Yaratalım! [...] Herkesi mutlu etmek için bir kaç imza yeterli! O gece bin zanaatkâr imparatorun el yazısını ve imzasını taklid ederek küçük 
kâğıtların üzerine yazdılar: ‘bu kağıt 10, bu kâğıt 100, bu kâğıt 1000 altın eder’. Altın su gibi aktı, imparatorluk kurtuldu. Ama imparator hâlâ inanamıyordu: 

‘Ne? Halk o kâğıtları gerçek para mı sanıyor? Askerlerim ve Saray çalışanları maaşlarının bu kâğıtlarla ödenmesini kabul etti mi? Bu mucize inanılmayacak 
kadar güzel ” 

Bu satırlar Goethe’nin ünlü eseri Faust’un ikinci bölümünden. Tabi hikâyenin sonu iyi bitmiyor. Zira para “yaratmak” her zaman çok iyi bir fikir değil. Kontrolden çıkarsa parayı “yaratan” bankalar onu kullanan halkın emeğini sömürür. Boş vaad verip ekmeğinizi, alın terinizi çalar. Zira para kendi başına bir değer değil. Para yenmez, sizi yağmurdan korumaz, aspirin gibi yutsanız baş ağrısını geçirmez. Para bir teminattır, verilmiş bir söz, bir vaad. Karşılıksız para basmak ise yalan söylemektir. Tam da bu yüzden bankalar serbest bırakılMAması gereken kurumlardır. Kredi alıp verme, mevduat toplama, borsa işlemleri, hayat sigortası… 

Bankacılık sahasına giren ne varsa hukuk çerçevesinde kalmalıdır. 

Peki merkez bankaları dışında kimse para üretemezmiş gibi geliyor insana. Öyle ya, “matba” onların elinde değil mi? Bizim Akbank, İş Bankası veya Garanti nasıl para bassın? Aslında mesele çok basit, bu bankalardan birinden tüketici kredisi aldığımda ya da kredi kartımla borç aldığımda banka yoktan para “yaratıyor” ve bunu hesabıma yazıyor. Tabi karşılığını da kendi aktiflerine. Maaşım ay sonunda gelince borcumu ödüyorum ve para yok oluyor. 

İşte bu karşılığı olmayan “yaratma” süreci kontrol altında tutulmalı. Elbette insanların ve bankaların birbirine güven duyması güzel ve bu güvenin 
maddeleşmesi, para olarak elden ele gezmesi gayet kullanışlı. Üstelik para sadece ticarete değil tasarruf yapmaya yarıyor, halkı ve iş adamlarını devletin 
baskısından koruyor büyük ölçüde. Bu yüzden para gerekli. Ancak parayı “yaratan / üreten” süreç ve aktörler denetim altında tutulmazsa bankalar 
devletin ve halkın üzerinde tahakküm kurabilirler. Bunun en acı örneğini 2008 krizinden beri ABD yaşıyor. Felaket Avrupa’ya da sıçradı. 400.000’den fazla 
İspanyol evsiz kaldı meselâ. Yunanistan’ın hali de ortada. (Bkz. Banka Ordudan Tehlikelidir!) 

Uzatmayalım, bankalar gereklidir. Ama her iş sahası gibi kanun çerçevesinde kalmalıdır. Nasıl ki ilaç fabrikasına (faydalı diye) çevreyi kirletme serbestliği 
tanımıyorsak bankalara da sonsuz serbestlik veremeyiz. Hele para üretme süreci yani: 

1. Ulus-devletin merkez bankası yoluyla para basması, 
2. Özel bankaların kredi yoluyla yoktan ürettikleri teminat havuzu denetim altında tutulmalı. 

Gezi hadisesine gelirsek… Türkiyedeki bankalar bazen kendilerini hukukun üstünde görebiliyorlar. Çok şükür Türkiye’nin mahkemeleri de bunlara gereken 
cezaları veriyor. 

Meselâ: 

İşçi sömürüsü 

Üç ay önce 1 milyar 116 milyon liralık ceza yiyen bankalar, şimdi de “ Fazla mesai ” soruşturmasına uğradılar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı 
İş Teftiş Kurulu müfettişlerinin banka çalışanlarının şikayeti üzerine harekete geçmesiyle bankaların fazla mesai ödemesi yapmadıkları kaydedildi. 
Konuyla ilgili soruşturma halen devam ediyor. 

Müşteri Sömürüsü 

Öte yandan, Ankaralı işadamları da, “ Ortak faiz belirleyen ” bankalara karşı dava açtı. Ankara Genç İşadamları Derneği (ANGİAD) mahkemeye verdiği dilekçede, bankaların işadamlarını zarara uğrattıkları ve bu nedenle tazminat hakkının doğduğu vurgulandı. Söz konusu dava Ankara Adliyesi’nde devam ediyor. 

Alınteri Sömürüsü 

Kredi kartları aidatı ve kredi komisyon masraflarıyla sürekli vatandaşı soyan bankalar, iki ay önce Rekabet Kurulu’ndan yedikleri 1,1 milyar liralık cezayla tarihe geçtiler. İş Bankası, Yapı Kredi, Garanti ve Akbank, en fazla ceza yiyen bankalar oldu. Rekabet Kurulu, geçtiğimiz Mart ayında tüketicilerden gelen yoğun şikayetler üzerine bankalar hakkında bir soruşturma başlattı. Rekabet Kurulu’nun dosyaları müzakeresi sonucunda, bankaların mevduat, kredi ve 
kredi kartı hizmetleri alanında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesinin ihlal ettiği belirlendi. Kurul, bankaların mevduat, 
kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında anlaşma ve uyumlu eylem içerisinde bulunarak tüketiciyi zarara uğrattığını belirledi. 

Akbank, Yapı Kredi, Garanti ve İş Bankası, Tüketiciyi en fazla mağdur eden dört banka olarak  “ Birinci Grup Ceza Kesilen Bankalar ”ı oluşturdu. 

Buna göre; 

Akbank T.A.Ş. 172.165.155,00 TL, 
Türkiye Garanti Bankası A.Ş. ve 
Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş. ile 
Garanti Konut Finansmanı Danışmanlık A.Ş.’den oluşan ekonomik bütünlük 213.384.545,76 TL, 
Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. 149.961.870,00 TL ve 
Türkiye İş Bankası A.Ş. 146.656.400,00 TL 
ceza aldı. Soruşturma safhasında söz konusu bankaların faiz oranlarını, kredi kart ücret ve komisyonları, Kredi komisyonlarını ortak belirleme suçlarını işledikleri belirlendi. 

Peki bu cezaları yiyen banka sahipleri ne hissettiler? 
Bilemem. 
Hiç 500 milyon dolar kaybetmedim, zaten hayatta hiç bu kadar param olmamıştı. 
Ama Türk Bankacıların dışlerini gıcırdattıklarını tahmin edebiliyorum. Yani Amerikalı ve Avrupalı meslektaşları bir gecede 700-800 milyar dolar götürüyor, 
bizim Tayyip Erdoğan bunlara 500 milyon doları çok görüyor. Olacak şey değil! 

Evet, Taksim Gezi Parkı olayları bitince herhalde soruşturma vs açılır, gerçekler ortaya çıkar. Ama bana tuhaf gelen bazı şeyler olmadı değil. 
Türkiye tarihinde bankalara en büyük hukukî baskının yapıldığı bir dönemde birden bire patlak veren gösteriler… 
Doğayı korumak isteyenler, sonra laiklik endişesi, birden DHKP-C gibi insan öldürmüş devrimci sol terör örgütleri ve nihayet Abdullah Öcalan posterleri ile 
Atatürk posterleri taşıyanların yanyana anti-AKP bir cephe oluşturması… Bu “anti-kapitalist” harekete destek olan bankacılar ve holding patronları… 
Bütün bunlar çok tuhaf. 

Ekonomik kriz vurdu, aç kalan, evsiz kalan Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar boş tencerelerle grev yaptılar. Türkiye’de ise karnı en güzel doyan, en zengin 
kesim boş tencerelerle yürüdü. 2008’den beri bankalar tarafından soyup soğana çevirilen Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar sokaklarda yattılar. 
Beyaz Türkler ve çakma solcular ise Divan Oteli’ne gittiler, Türkiye’nin en lüks otellerinden birine. Gerçekten tuhaf. 

Tayyip’i Devirmek için kaç para lazım? 
(Bölüm I) 

Paranın Gücünü kullanarak Demokrasiyi by-pass etmek 

Demokrasiye karşı etkili bir silahtır para. Halkın seçtiği hükümetleri düşürmek için ulusal paranın değeri ile “oynamak” ise eskiden beri kullanılan bir taktiktir. 
Meselâ yeraltı zenginliklerini Fransa’ya kaptırmak istemeyen Gine halkı 1958’de yapılan bir referandum ile “ Tam bağımsızlık ” dedi ve Paris’i 
uyuz etti. [0] 

Peki Paris ne yaptı? 

Gine’nin ihtiyacı olan bütün teknisyenlerini geri çekti, teknik belgeleri Fransa’ya kaçırdı, köprü yol vs alt yapıyı yıkarak gitti. Ama bu da yetmedi. 
Ahmed Sékou Touré önderliğinde kurulan hükümeti devirmek için 1960 senesinde Fransız gizli servisi büyük miktarda sahte para basıp dağıttı ve fiatlar bir anda çıldırdı. Öyle ya, altın ve uranyum çalmak için Mali’deki gibi katliam yapmak, bir yerleri bombalamak şart değil ki. [1] 

El Kaide gibi bir öcü-kukla yoksa el altında, ekonomik silahlar var. Uzaktan kumandalı isyan çıkartırsınız, halkın iradesiyle başa gelen bir hükümeti 
güçsüz/ beceriksiz /gayrımeşru gösterirsiniz, sonra da devirip yerine kendi adamlarınızı koyarsınız. Sağcı, solcu, İslâmcı fark etmez, bütün darbelerde ve 
devrimlerde ortak olan “ Teknik ” unsurlar vardır. ( Bkz. Curzio Malaparte’nin harika kitabı Darbe Tekniği: Türk Ordusu neden (artık) darbe yapamıyor? ) 

Sorospu Çocukları geliyoooor! 

“İngiltere Merkez Bankası’nı soyan adam” diye ünlenen Georges Soros para kullanarak hükümet mühendisliği yapan ilk finansçılardan biri oldu. 
Sene 1992, avro para birimi henüz ortada yok. Avrupa Para Sistemi (APS) denen bir mutabakat var; ulusal para birimleri alt ve üst sınırlar içinde dalgalanıyor. 
Bu “ Kabul edilebilir ” risk seviyesi Avrupalı merkez bankalarının hem bağımsız kalmalarını hem de belli bir mali disiplin içinde hareket etmelerini sağlıyor. 
Gelin görün ki “ Bizim ” Soros’un başka planları var: 16 eylül günü sterline karşı oynuyor ve Londra’yı şoka sokuyor. 

Zira aşırı değer kaybeden İngiliz ulusal parası APS’ten çıkmak zorunda. Soros o gece 1 milyar dolarcık bir kâr ediyor ama asıl hedefi başka. 
İzleyen günlerde İtalyan lireti ve İspanyol pesetası da aynı darbeyi yiyorlar Soros’tan. Temmuz 93’te Fransız frangına geliyor sıra. 
Görünürde paranın değer kaybetmesine sebep olacak bir şey yok. Fransa’nın makro göstergeleri olumlu: Enflasyon düşük, dış ve iç borçlanma sürdürülebilir 
seviyede, dış ticaret dengesi fazlasıyla pozitif. Ama Soros’un çelme taktığı frank paldır küldür düşmeye başlıyor. 
Fransız Merkez Bankası üç haftada bütün rezervlerini tüketiyor. Alman Merkez Bankası Paris’e destek olmak için 60 milyar mark harcayarak 210 milyar frank 
satın alıyor ama nafile. Frank da APS ile belirlenen kırmızı çizginin altında artık. Avrupalılar %2,5 olan “makul” dalgalanma sınırını %15’e kadar genişletiyorlar 
önce. Ama geriye kurtaracak bir şey kalmayınca APS çöküyor. 

Soros’un amacı hükümet devirmek değildi o sıralar. “ Bizim ” Georges sadece ulus-devletlere belli mevzularda hükmetmek istemişti. 
Paranın ve piyasaların gücünü kullanarak demokrasiyi by-pass etmek, hükümet mühendisliği yapmak istiyordu. Yani sandıkla, partiyle uğraşmadan, referandum 
demeden Avrupa’ya (ve sonra dünyaya) kendi “ OPEN SOCIETY ” vizyonunu dayatmaktı amacı. Başardı da.[2] 

Kısacası bir halkın kendi hükümetini seçme, kendi yasalarını yapma özgürlüğü ile yerli/yabancı iş adamlarının ekonomik serbestlikleri çatışabilir. 
Böyle durumlarda bazı iş adamları demokratik rejimi yıkıp yerine liberal bir diktatörü geçirmek isterler. 
    Şili’de halkı işkenceler altında inleten diktatör Pinochet uzun süre Hayek gibi liberal düşünürlerin ve Amerikalı iş adamlarının açık desteğini almıştır. 
Bir başka deyişle demokrasi ile liberalizm çatışabilir. Bizzat Liberal düşünür Friedrich August von Hayek’in Şili’li bir gazetecilye yaptığı röportajda ifade ettiği gibi: 

 ” Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim – Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking 
liberalism.” (1981, Renee Sallas, El Mercurio) 

AKP’yi Devirmek kaça patlar? 

Türkiye’de seçimle başa gelmiş bir hükümet yerli/yabancı bazı iş adamlarının ayağına basarsa bu insanlar kendi güdümlerinde bir diktatörü tercih edeceklerdir. 
Büyük şirketlerin ve bankaların çıkarları elbette sıradan halkın çıkarlarından önemlidir(!) Peki kaç para? Yani AKP hükümetini devirmek için kaç para gerekir? 

Hemen cevap verelim: 

Bir kere Gine veya ve Latin Amerika ülkeleri gibi kolay lokma olmaz Türkiye. GSMH’sı, ihracatı, endüstriyel üretimi, ürün çeşidi fazla büyük. Üstelik borsayı 
sallamak, yerli ve yabancı sermayeyi kaçırmak, bu yolla işsizliğin artması vs. Bunlar zaman alan şeyler. Peki ya Fransız Frangına uygulanan yüklenme 
Türk Parasına karşı yapılamaz mı? 

Tahmin ediyorum Merkez Bankası 150-200 milyar dolarlık bir rezerve sahiptir. Yani bu saldırı teorik olarak mümkün ama büyük maddi imkânları devreye 
sokmaları lâzım. Merkez Bankası karşı önlem alır, iş uzar. Operasyon yine kârlı olmaktan çıkar. Neden “ kârlı ” diyoruz?  Bir banka soymak için harcanack para bir bakkal dükkanına kıyasla kat kat fazladır. Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez. Aynı şey geçerli; başbakan yüzünden 5 milyarlık rant kaybeden bir 
banka/holding hükümet devirmek için tutup da 40-50 milyar doları ziyan etmez. 

Demek ki enflasyonu düşmüş, büyüme hızında dünya ikincisi olmuş, IMF borçlarını kapamış, kredi notları ve borsası yükselen bir ülkede (sadece) para 
kullanarak darbe yapmak çok pahalı. Hatırlayın, Soros’un Paris ve Londra’da darbe yapmaya niyeti yoktu, sadece bir konuda ellerini zorlamak istemişti. 

Sonuç 

Neticede AKP’yi devirmek için “makul” bir bütçe 1 milyar doların altında olmalı. İyi de bu kadar az parayla ne yapılır? Küçücük bir kamp ateşi yüzünden 
hektarlarca orman yanabiliyorsa 40-50 milyon dolarla neden darbe yapılmasın? 

 Zannediyorum bunun mükün olduğu Gezi olayları sırasında çıktı ortaya. Meselâ Ankara’daki göstericiler İstanbul’a kıyasla çok daha fazla şiddet uyguladılar. 
Ayrıca şurayı burayı işgal etmediler. Doğrudan başbakanın ailesini ve çalışma arkadaşlarını hedef aldılar. 

Ateşe verilen binaların listesi dikkatle incelenirse anlık öfke değil çok önceden belirlenmiş bazı güzergâh ve hedeflerin olduğu ortaya çıkar. 

Amaç neydi? 

Başbakanın akrabalarını, bazı bakan ve milet vekillerini yerlerde sürüklemek ve bu görüntüleri CNN + BBC kanalıyla dünyaya naklen servis yapmak? 
Gerçekten de gazeteci hatası sayılmayacak çok şeyler oldu: 

. Batıdaki gazetecilerin 2009’dan kalma trafik kazalarını “polis şiddeti diye göstermesi, 
. Olaylar başlamadan çok önce CNN tarafından kiralanan görüntü nakil araçları, 
. CNN’nin AKP mitinglerindeki kalabalığı protesto diye yayınlaması, 
. Alman gazetelerinin şiddet uygulayan bir Amerikan polisini “Türk” diye yutturması, 
. vs 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder