12 Mayıs 2017 Cuma

Kıbrıs’ta Gölge Oyunu




Kıbrıs’ta Gölge Oyunu



Gözde KILIÇ YAŞIN
21. Yüzyıl Dergisi 78. Sayısı
2015






Ortadoğu’da savaş, IŞİD terörü, yeni açık ve gizli koalisyonlar hala Türkiye’nin en önemli gündem maddesi. Doğu Akdeniz’deki egemenlik paylaşımı, Mısır-Yunanistan-GKRY-İsrail ortaklığının Türkiye’nin deniz egemenliği için yarattığı tehdit de aynı şekilde sürekli takip edilmesi gereken meselelerden. Gündem konularını farklı açılardan dergimizde işledik.

Kıbrıs’ta yeniden başlayan müzakerelerde Kıbrıslı Türkleri temsilen soldan bir ismin yer alması adada yeni ve “ılıman” görünen bir havanın estiği yorumlarını getirdi. Gerçekte ise çok bilinmezli bir denklem olan Kıbrıs Sorunun da sonucu, tek başına Türkiye’nin tavrı ile KKTC müzakerecisinin yaklaşımları belirleyemez. Orta Doğu’da çekişen güçlerin Kıbrıs’ı öylece kendi haline bırakacağını iddia etmek akıllıca olmayacaktır. Rusya’nın ve çekişmeli olduğu kimi Batı ülkelerinin pozisyonu, İngiltere ile paylaşım savaşına giren güçlerin tutumu ve nihayetinde kendi egemen üslerini kaybetmek ya da etkinliğini paylaşmak istemeyecek İngiltere’nin duruşu değişmeden aynı denklemden farklı sonuç çıkması beklenmemelidir.


Kıbrıs’ta bugüne dek gerçekleştirilen bütün toplumlar arası görüşmelerin arka fonunu “ son fırsat ” teması oluşturdu ama “son” fırsatların sonu da hiç gelmedi. 
Rum Lider Dimitri Hristofyas ve KKTC eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın 21 Mart 2008 tarihli buluşması ardından başlayan görüşmelerin “çözüm” 
mantığını da yine elbette “bölünmüşlüğe son vermek”oluşturdu. Şüphesiz ki “son fırsat”a ilişkin bir kez daha yaratılan zorlayıcı arka fon, “birleşmek için son 
fırsat” anlamını taşıyor. Ne var ki birleştirilmiş bir Kıbrıs ortak bir idealse de bunun hangi koşullarda gerçekleşeceği hala belirsizliğini koruyor. Bu da tarafların “çözüm”den ne anladığı konusunun yeterince açık tartışılmamış olmasından kaynaklanıyor. “ Rumlar ne istiyor? ”, “Rumların beklentileri nelerdir?” sorularına o kadar fazla odaklanılıyor ki “ Türkler ne istiyor, beklentileri nelerdir? ” sorusu neredeyse hiç sorulmuyor. Haliyle Kıbrıs Sorunu, aslında geçmişten bugüne Rumların belirlediği çerçeve dâhilinde tartışılıyor. Türk tezleri de Türkeliyle eritiliyor. Kıbrıs Türkü, kurallarını Rumların belirlediği bir oyunu oynamak zorunda bırakılıyor; tartışmalar da, görüşmeler de, söz düelloları da hep belirlenmiş sınırlar içinde gerçekleşiyor. Sankikomşu mahallenin çocuklarıyla oynayabilmek için elindeki topu vermek zorunda kalan ve üstene bir de onların kurallarını kabul eden hayal gücü yoksunu bir çocuğun durumundan bahsediliyor. 



Rum beklentisi ve Rum bakış açısı temelinde ele alınan çözüm arayışında, Türk askerininçekilmesi, yerleşiklerin geri dönmesi, Maraş’ın iadesi gibi konular ön plana çıkarken “ adil vekalıcı barış”ın temel unsurları gölgede kalıyor. Yani iki toplumlu, iki bölgeli, egemenliğin paylaşıldığı, siyasi eşitliğin sağlandığı bir federasyon oluşturulabilmesi için görüşülmesi gereken konular gündemin bir parçası olamıyor. Hâlbuki Rumların 1963’de ortadan kaldırdığı devletin yeniden inşasıdır söz konusu olan. Aslında sorunun temeli aynı zamanda çözümsüzlüğün de nedenidir. Kıbrıslı Rumların, 1963’de ortadan kaldırdıkları devleti, bir kez daha hayata geçirmek niyetinde olmadığı göz ardı edildiği için de görüşmeler gün be gün Rum zeminine kayıyor. 

Bunun anlamı, Türklerin çözüme dönük beklentilerinin görüşmelerin önemsiz ayrıntıları halini almasıdır. Türk askerinin, yerleşiklerin ve Maraş’ın durumunun artık görüşmelerin ön şartı haline getirilmek istendiği bir dönemde, Türk bakış açısına dayalı yeni bir çerçeve belirlenmediği müddetçe de Türk’ün kaderi Rum’a bırakılmış olacaktır. Hâlbuki Rumların belirlediği çerçevede bile görüşmelerin başka türlü gerçekleştirilmesi mümkündür. Bunun için yapılması gereken Rumların belirlediği ana başlıklara sadık kalarak bunlara şu maddeleri eklemektir: 

• Rum Yerleşiklerin Durumu
• Devlet İşgali Meselesi
• Güven Arttırıcı Önlemlerin Karşılıklı Beklentileri Cevaplaması
• Maraş’ın Statüsünün Yeniden Belirlenmesi
• Güneydeki Türk Mülklerinin Durumu


Yerleşikler Meselesi 

1974 sonrasında Türkiye’den Kuzey Kıbrıs’a gelen ve yerleşen “ settlers / yerleşikler ” meselesi, Rum Yönetimine göre “kökünden” çözülmesi gereken bir sorun. 
Hatırlarsak 24 Nisan 2004’te referanduma sunulan 5. Annan Planı, Türk yerleşiklerin 45.000’inin Ada’dan çıkarılmasını düzenliyordu. Bugün yapılan açıklamalar,1
Rum partilerin Annan Planı’na “hayır” propagandası yapmasının nedeninin geri gönderilecek “yerleşik” sayısını yeterli bulmaması olduğu anlaşılıyor. 
İşte bu noktada belki de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi topraklarına sonradan yer-leşmiş ve vatandaşlık almış Rum yerleşikleri üzerine konuşmak gerekir. 
1963’den bu yanapeyderpey adaya getirilmiş olan ve sayıları 230 bini aşmış Rum yerleşiklerin gündeme gelmediği bir görüşmede Türk yerleşiklerin 
konuşulması, “adil ve kalıcı” bir barış getirmeyecektir.Aktarılan bilgilere göre Ada’nın demografik yapısını Rum nüfusu lehine bozan Rum yerleşik-lerin dökümü 
şöyle:2

a) Yunanistan’dan göç edenler: 100,000 
b) Pontus Rumları: 60,000 –70,000 
c) Eski SSCB vatandaşları: 30,000
d) Lübnan iç savaşından kaçan Hıristiyan Araplar: 15,000 – 20,000
e) İltica eden Kürtler: 2,500 – 3,000
f) İltica eden üçüncü ülke vatandaşları: 9,500

GKRY’nin eski Başsavcısı Alekos Markidis’in bir radyodaki söyleşisinde kullandığı ‘Yerleşiklerin, özgür bölgelerde bulunan yasal muhacirlerle eşitlenmesi bizim 
tarafın hoşuna gitmiyor olabilir, ama gerçekte, eğer Kıbrıs sorununu çözmek istiyorsak bu uzlaşıyı kabul etmemiz gerekir” şeklindeki cümle üzerinde duran 
Prof. Dr. Ata Atun, bu cümlenin Rumların konuya nasıl baktığının gözler önüne serdiğini söylüyor. 

Atun şöyle diyor:3 

“Yani kuzeye yerleşen soydaşlarımız, çoğunun kökeni Kıbrıslı bile olsa, yasal değil ve demografik yapıyı bozmak amaçlı. 




Tanımları da ‘yerleşik’. Güney Kıbrıs’a yerleşen Kıbrıslı Rum olmayan kişiler veya aileler ise hem kanunlara uy-gun, hem de ‘Yasal Muhacir’ statüsünde. 
Demografik yapıyı bozmuyorlar ve adada varoluşları da ‘yasal’. Bizim yaptığımız her şey ‘Kanunsuz’. Rumların yaptıkları ise ‘Kanunlara uygun’.İşte mantık bu.
” Tüm bunlar “bütünlüklü” olarak düşünüldüğünde enson bir kez de Rum Yönetimi Sözcüsü Stefanos Stefanu’ın4 ağzından Ada’da kalmasına izin verilecek “yerleşik” sayısının 50 bin olması gerektiği iddialarının dile getirildiği birortamda Rum Yerleşiklerin durumu da tartışmaya açılmalıdır. KKTC liderlerinin
 “30-40 yıldır KKTC’de yaşayan insanların statüsü tartışma konusu değildir ” şeklindeki tutumu, haklı olmakla birlikte oyunun Rum kurallarına göreoynanmakta olduğu gerçeğini değiştirmemesi nedeniyleyetersiz kalıyor. İşgal Sorunu Rum Yönetimi’nin önce kendi vatandaşlarına sonra da tüm dünya kamuoyuna belletmeyeçalıştığı mesaj, Ada’da bir işgal sorunu olduğu yönündedir. Rum Yönetimi, Türk askerini işaret ederek 34 yıldır süren bir işgalden söz ediyor. 
Ada’da bir işgal durumu olduğu doğrudurancak 34 değil, 47 yıldır sürmektedir. 1964’te Kıbrıslı Rumların devlete el koymasıyla birlikteTürkler devletsiz kaldı. 
Eğer ki “Kıbrıs Cumhuriyeti” üzerindeki anayasal hakları Kıbrıs Türklerine teslim edilmiyorsa ve Rumlar Türklerle bu şartlar altında bir arada yaşamayı 
imkânsızgörüyorsa ve uluslararası toplum da Rumların “devlet işgalini” engellemeye niyetli görünmü-yorsa Kıbrıs Türkleri için yeni bir gelecek planlaması kaçınılmaz biçimde şart olmuştur. Heleki KKTC’de “ iki ayrı devlet ” temelli çözüm taraftarları hızla artıyorsa başka bir yolun izlenmesinde direnmek de anlamsızlaşır. Kıbrıs Türkleri adına karar verenler için altlarından kayanzemine tutunma çabasından vazgeçerek yeni bir zemine sıçrama zamanı artık gelmiştir. 

Gelişmeler Kıbrıs için yeni bir planın uygulamaya konulduğunu gösterirken takınılacak tutumun be-lirlenmesi aciliyet arz ediyor.  Güven Arttırıcı Önlemler Rum Yönetimi Başkanı Hristofyas’ın açıkça ifade ettiği gibi Rum Yönetiminin beklentisi“güven arttırıcı önlemler” kapsamında Türk askerinin geri çekilmesidir. 
Öyle ki Türk askerivar olduğu sürece görüşmelerin sonuç getirmeyeceği açıkça söylenerek sadece sorunun “işgal” olarak tanımlanması propagandası yapılmış 
olmuyor, aynı zamanda dünya kamuoyuna çözümün ön şartının Türkiye’nin çekilmesi olduğu mesajı verilmiş olunuyor. 

Hatta bir adım ötesine geçilerek hem Rum liderler ağzından hem de Yunanistan’daki yetkililer aracılığıyla Türkiye’nin Garantörlük hakkı sorgulanır kılınmak isteniyor. 

Açıkça çözümün AB tarafından ga-ranti edilmesinin yeterli olacağı ve Garantörlük Anlaşmasına artık gerek kalmadığı beyanatlarında bulunuluyor. 
Burada mutlaka gündeme getirilmesi gereken konuların başında EOKA geliyor. Kalıcı ve adil barışın garantisi, Ada’da katliamlara girişen EOKA5terör örgütü 
liderle-rinin cezalandırılmasını da içeren “güven arttırıcı önlemler talep etmek” olmalıdır. Kıbrıs RumYönetimi lideri Papadopulos, “1963-1974 arasında tek 
bir Türk bile öldürülmüş değildir” demişse de bu yıllar arasında 600 Türk öldürülmüş, 600-1000 kişi de gazi ve malul olmuştu. Kayıpların sayısı 203. Yok 
edilen köylerin sayısı 103 köy, yerle bir edilen cami sayısı da 107 idi.EOKA’nın silahlı tedhişe geçişinin 50. yılı olması nedeniyle 2005 yılının “ EOKA Kurtuluş 
Mücadelesi Anı ve Onur Yılı” ilan edilmesi ve  ‘ DEFKALİON ’ kod adlı dönemin Rum Başkanı Papadopulos’un da dahil olduğu 20 binin üzerinde EOKA’cıya onur 
madalyası verilmesi, barış görüşmelerine gölge düşürecek eylemlerdir. Rum Yönetimi’nde liderin değişmesi,zihniyeti değiştirmemiş ve şaşalı törenlerle 
Lokmacı Kapısının 3 Nisan’da açılmasından hemen iki gün önce yine EOKA için Hristofyas’ın da katıldığı anma törenleri düzenlenmişti. Birarada yaşamaktan 
söz edildiği bir dönemde güven ve barış ortamının yaratılabilmesi için gerçeklerin Rum Yönetimince itiraf edilmesi, Türk halkından da özür dilenmesi gerekiyor. 
Mülkiyet, yerleşikler gibi konuların arasına yapılan katliamlar nedeniyle ödenmesi gereken tazminatların da eklenmesi gerekiyor. 

Maraş’ın Statüsü 

Kapalı Maraş bölgesi, başından beri kapsamlı çözümlerin bir parçası olarak değerlendirilmişti. 
Papadopulos, 28 Şubat 2006 tarihinde Paris’te dönemin BM Genel Sekreteri Annan ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın 
toplantısın da Maraş’ın devrinin artık kapsamlı bir çözümün parçası olmadığını, “ güven yaratıcı önlemler ” statüsünde ele alınması konusunda taraflarca 
anlaşmaya varıldığı ifadelerini kullanmıştı. 25 Mart 2008’de ise Rum Yönetimi’nin Maraş’ın devrine hazırlandığı, bayındırlık, yeniden iskan ve güvenlik konuları 
dahil kapsamlı bir çalışma yapıldığı, Rum İçişleri Bakanı Neoklis Silikiotis tarafındanaçıklandı.6

Hâlbuki aslında Rumların teslim almaya hazırlandığı Maraş, eski Maraş değil. Daha doğru ifadeyle Maraş’ın aidiyeti ve mülkiyeti konusunda ortaya çıkarılan 
belgeler, Maraş’ın iadesini gereksiz ve hatta imkânsız kılıyor. Gazi Magusa Kaza Mahkemesinin 271/2000 ve 272/2000 sayılı davalarında verdiği Maraş’ın 
yüzde 90’ının Lala Mustafa Paşa Vakfı ile Abdullah Paşa Vakfı’na ait olduğunu tespit eden kararı, Maraş’ın iadesi tartışmasını rafa kaldıranbelgeleri de 
sağlamış oldu.7 Vakfedilmiş bir malın “ hiçbir şekilde devredilemez, satılamaz vezaman aşımına uğrayamaz ” nitelikte olduğu, 1878–1960 İngiliz Yönetimi ve 
1960–1974 ortak Cumhuriyet döneminde yasal ve anayasal düzeyde tanınmış olması gerçeği,Maraş’ın statüsünün Rum tezleri doğrultusunda 
görüşülemeyeceğini kesinleştiriyor. Maraş’ın statüsünün mutlaka yeni bulgular ışığında gündeme alınması ve yeni bir zeminde tartışılması sağlanmalıdır. 

Mülkiyet Sorunu

Kıbrıs Türkleri adınakarar verenler için altılarından kayan zeminetutunma çabasındanvazgeçerek yeni birzemine sıçrama zamanı artık gelmiştir.
Adil ve kalıcı barış arayan kapsamlı çözüm planlarınıntümünde bütünlüklü olarak ele alınan mülkiyet sorunu bireysel davalarla çözülmek istendi.



Güneydeki Türk mülkleri ile kuzeydeki Rum mülklerinin toplam olarak takas edilmesi ve ara-daki fark için tazminat ödenmesini öngören “Global Takas ve 
Tazminat” ilkesinin sulandırıl-ması da aynı kapsamda değerlendirilmeli. Ortada bir çözüm planı yok ancak temel sorunlar-dan birisi olan mülkiyet konusu, 
“salam modeli” diye tabir edilen yöntemlerle dilim dilim/parça parça çözülüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Kıbrıs’taki mülkiyetdavaları 
hakkında verdiği her bir karar bu yönde yeni bir adım olarak değerlendirilebilir. Lo-izidou ve Arestis kararlarına benzer mahiyetteki Dimadis kararı ve ardından 
yeni bir formülleTimvios kararı... Mahkeme, esas hakkındaki kararı 2003’de verilen Timvios davasında taraf-lar arasında varılan “dostane çözüm”ü dikkate 
alarak tazminat belirlemedi; Kıbrıslı Rum Mike Timvios’un AİHM’deki başvurusunu geri çekme talebi ve KKTC Taşınmaz Mal Komisyo-nu (TMK) ile yaptığı mülk takası ve tazminata dayalı anlaşmayı onayladı. Anlaşmanın ilginç yanı, KKTC’de bıraktığı eski mülküne karşılık Mike Timvios adlı Rum’a Larnaka daki 22 dönümlük Vakıf arazisinin verilmek istenmesiydi.8 AİHM’in onayladığı anlaşma, KKTC’de bu-lunan bir Rum mülkü ile GKRY’de bulunan bir Türk mülkünün takasını öngörmesi ve mülkiyet sorunlarının çözümünde ilk defa takas yönteminin kullanılması nedeniyle yeni bir aşamaolşturmuştur. 

AİHM’in Rumların kuzeyde kalan taşınmaz malları ile ilgili mülkiyet talepleri konusunda,KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) etkin bir iç hukuk yolu 
olduğuna hükmeden ka-rarı da yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu karar, dava açmak isteyen Rumların doğrudan AİHM’egitmelerini imkânsızlaştırmakta ve 
yasal ve geçerli bir iç hukuk organı olan TMK yolunun tüketilmesini zorunlu kılmaktadır. 

Karar metninin aslında bir tek anlamı bulunmaktadır: Türkiye, kuzeyde kalan taşınmaz malları ile ilgili mülkiyet talepleri için bir iç hukuk yolu oluştur-muştur. 
Mahkemeye başvurmanın ön şartı, “iç hukuk yolunun tüketilmesi” idi ve tüketilecekiç hukuk yolunun oluşturulması görevini AİHM, Mira Ksenides-Arestis 
davasında verdiği birkararla Türkiye’ye yüklemiştir. Dolayısıyla AİHM, Kıbrıslı Rumların kuzeyde kalan mallarıiçin açtığı davalarda muhatap olarak hala 
Türkiye’yi görmektedir. Komisyonun vereceği kararlara karşı ise her zaman için AİHM’e başvurmak mümkündür.9  TMK, mülkiyet sorunu konusunda iç hukuk 
oluşturma hedefiyle 19 Aralık 2005’te Kuzey Kıbrıs Cumhuriyet Meclisi’nce yasalaştırılarak uygulamaya sokulan Mülkiyet Yasası10 uyarınca oluşturulmuştur. 

Taşınmaz Mal Komisyonunun yapısı da, AİHM kararının değerlendiril-mesi bakımından önemlidir. TMK’da Rumların başvurusunu değerlendiren ve karar veren altı üye bulunmaktadır ve bunların üçü Kıbrıslı Türk, üçü yabancı uyrukludur. AİHM, komisyonun geçerliliğini Aralık 2006’da aldığı bir kararla kabul etmiştir. 
Mart 2010’da da AİHM’e göre geçerli bir iç hukuk yolu olduğu hükme bağlanmıştır. Mülkiyet yasasına göre Komisyon,Kuzey Kıbrıs’ta kalan Rum malları için tazminat, takas ve mal iadesi öngören yasayı uygula-makla yükümlüdür. Komisyon 443 başvurunun 139’unu çözüme kavuşturmuştur.11  Dostane çözüme ulaşan 88 dosyadan 85’inde de tazminat kararı çıkmıştır. Komisyonun çözüme ulaştırdığı başvurularda kararlaştırılan tazminat miktarı AİHM’in önceki kararlarında verdiği tazminat kararları ile uyumludur. Yani başvuru sahibinin aldığı tazminat miktarı, kararı AİHM vermiş olsaydı alabileceği tazminat miktarından daha az değil, hatta bazen daha fazladır.12 Dolayısıyla kuzeyde kalan mallarını geri isteyen Rumlar açısından zaten bir kayıp ya da geriye gidiş söz konusu olmamıştır. 

Aksine, mülkiyet talebinde bulunacak Rumlar açısından çokdaha hızlı bir çözüm yolu açılmış olduğu için büyük bir avantajdır. AİHM’de başvurularınınlisteye 
alınması için dahi yıllarca bekleyen Rumlar, kendileri için en adaletli çözüme jet hızıyla ulaşabilecekler.Bu noktada gelişmelerin gerçek mahiyetinin 
anlaşılabilme si için, KKTC ile GKRY’nin mülkiyet sorunlarına yaklaşımlarındaki tezatlığın da irdelenmesi gerekir: 

•  Kuzeydeki Rum malları gündemden düşürülmez iken Türklere ait 5500 evin Rum göçmenlere dağıtılmış olduğu ve Türk arazileri üzerine Rumlarca 8000 ev inşa edildiği,3500 Türk sahipli mağaza ve lokantanın Rumlarca işletildiğini dünyaya duyuracak birirade KKTC’de bulunmuyor. Bunların AİHM’e taşınması 
sistemleştirilemiyor.

•  KKTC-MTK eliyle kuzeydeki Rum mülkleri sorunu çözüme kavuşturulurken, Rum Yüksek Mahkemesi, Rumlara verilen taşınmaz mallarının iadesini isteyen Türklerin davasını “mallarının idaresinin Rum İçişleri Bakanlığı bünyesindeki Kıbrıs Türk Malları Vasiliği’nde olduğu” kararıyla sonuçlandırıyor. 

•  KKTC yetkilileri, Kuzey’de kalmış Rum mülkleri konusunu bir sorun olarak kabul edip takas, iade ya da tazminat yoluyla ciddi biçimde çözümleme niyeti taşırken GKRY güneydeki Türk mülkleri sorununu kapsamlı bir çözüm sonrasına erteliyor. 

•  Feragatnameler yoluyla mülkiyeti KKTC devletine geçen güneydeki Türk mallarını ko-rumaya dönük herhangi bir çalışma yapılmıyor.

•  Kıbrıs Vakıflar İdaresi’ne ait olan ve Rum tarafında kalmış olan Türk vakıf malları13içinresmi düzeyde çalışma yapılmıyor. 

•  Maraş için dava açılması gerekirken aslında vakıf malı olduğunu ispatlayan belgelerinAİHM’e taşınmaması nedeniyle Arestis davasında tazminat ödeniyor, 
malın iadesi kararı gündeme geliyorBugün, uzlaşı arayışı adı altında “atılan her bir adım”ın ve razı olunan görüşme zeminininesasen Rumların iddialarının 
kabul edildiği şeklinde bir görünüm sergilemektedir. Sorunungerçek nedeninin sistemli biçimde başlatılan katliamlar olduğu ortaya konulmadıkça, 
“Kıbrıs Cumhuriyeti” üzerindeki Rum işgali son bulmadıkça ve Türklerden alınan anayasal haklar geri verilmedikçe görüşmelerin çerçevesini değiştirmek de 
mümkün olmayacak. Bu da adil ve eşitlikçi bir anlayışın oluşturulamadığı anlamına gelecektir. Rumların bunları kabul etmesi şu aşamada olası görünmüyor. 

Ancak Rum itirafının eksikliği, gerçekleri değiştirmediği gibi onların tezlerinin kabul edilmesi ya da Türklerin kendi tezlerinden vazgeçmesi zorunluluğunu 
da doğuramaz.


DİPNOTLAR;

1   “Annan Planını Reddetmemizin Bir Sebebi Yerleşikler”, AB Haber, 4 Mayıs2008
2    Ata Atun, “Güney Kıbrıs’taki Rum Yerleşikler”, Arca Ajans, 2 Mart 2006
3   Ata Atun, “Rumlar Nihayet İtiraf Ettiler”, Kıbrıs Gazetesi, 8 Mayıs 2008; Hüseyin Mümtaz, “Yeni Türk Köylü Kurnazlıkları”, 10Mayıs 2008
4   Rum Simerini Gazetesi, Mayıs 2008
5 “ Ethniki Organososis Kyprion Aganositon” (Kıbrıs Ulusal Mücadele Örgütü)
6   “İçişleri Bakanı: Maraş’ın İadesine İlişkin Çok Yönlü Plan Var-Çözüm Olması Halinde Biz Hazırız”, Simerini, 25 Mart 2008
7   Bu konudaki kapsamlı çalışmalar için bkz. Ata Atun, Kıbrıs Siyasetine Akademik Bakış, Cilt 5, SAMTAY Vakfı Yay, Lefkoşa2008
8   “Eşdeğer Mal” kategorisinde mal alabilmek için KKTC devleti lehine feragat verilen güneydeki yüzbinlerce dönüm Türk arazisinden değil de Vakıf mallarından takas niyetiyle arazi verilmesine ilişkin değerlendirme için bkz. Ata Atun, “Vakıf Malı Kimseye Ve-rilemez”, Kıbrıs Gazetesi, 24 Nisan 2008; 
Sebahattin İsmail, “Vakıf Mülkünün Tazminatlı Takas Yoluyla Rum’a Verilmesi Kabul Edilemez”, İlk Kurşun Gazetesi, 25 Nisan 2008 
9   KKTC Mülkiyet Yasası’nın 9. Maddesi de aynı hükmü getirmektedir: “Komisyon kararlarına karşı, tarafların, Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakları saklıdır. Başvuran, Yüksek İdare Mahkemesinin kararından da tatmin olmazsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilecektir.”
10  2005/67 sayılı “Anayasa’nın 159’uncu Maddesinin (1)’İnci Fıkrasının (B) Bendi Kapsamına Giren Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası” için bkz. http://www.kuzeykibristmk.org/dokuman/67-2005yasaTR.pdf Mülkiyet Yasası’na göre, komisyonen az beş, en çok yedi üyeden oluşur. 

Bu üyelerin en az ikisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık, Yunanistan, GüneyKıbrıs Rum Yönetimi veya Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayan kişiler arasından atanır.

11  443 başvurunun 49’u başvuru sahibince geri çekilmiştir. 2 dosya ise Komisyon’ca reddedilmiştir.
12  Rum İoannis Dimadis’e kullanım kaybı ve manevi tazminat olarak 835’in Euro; Mike Timvios’a ise aynı sebeple 1 milyon 200 binDolar ödenecek. İlkini AİHM belirledi, ikincisini ise tazminatların korkunç boyutlara ulaşacağından duyulan endişenin de etkiliolduğu bir kararla oluşturulan KKTC-TMK belirledi. Bkz. Gözde Kılıç Yaşın, “ Güneydeki Mülkler Rum Lehine Çözülüyor ”, Cumhuriyet Strateji, S 201, 5 Mayıs 2008
13  1571’den itibaren kurulan 700 vakfın adet olarak yüzde 44’ü Rum kesiminde kalmıştır,  
http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/os-manli/kibrisveb/birincibolum/kibris_vakiflaritarihi.htm


http://www.21yuzyildergisi.com/haber/38-sayi-78-kibrista-golge-oyunu-haberi.html


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder