SARIKAMIŞTA ASKERİMİZİ NEDEN ŞEHİT VERDİK
Sarıkamış Faciası'ndaki Şehitler
'Sarıkamış Faciası'nın bugüne kadar karanlıkta kalan sayfaları 93 yıl geçtikten sonra, 3 yıllık bir çalışma sonrasında gün yüzüne çıkartıldı.
Posta'nın özel haberi...
1914'te Sarıkamış'ta donarak şehit olan 90 bin askere kışlık giysi, erzak ve mühimmat götürmek için İstanbul'dan Trabzon'a doğru yola çıkan, içinde 3 bin de asker bulunan 3 gemiyi Ruslar 7 Kasım'da Karadeniz'de batırır. Enver Paşa'nın emriyle kayıtlara geçirilmeyen bu faciayı Prof. Dr. Bingür Sönmez ortaya çıkardı. ‘Sarıkamış'ın Deniz Şehitleri' 93 yıl sonra dün ilk kez törenle anıldı.
3 yıl süren bir Araştırmayla bulundu
‘Sarıkamış Dayanışma Derneği'nin kurucusu ve başkanı Prof. Bingür Sönmez 3 yıllık bir araştırma sonunda ‘Sarıkamış Faciası'yla ilgili tarihçileri bile şoke eden belgelere ulaştı: Dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa, Donanma Komutanı'na bile haber vermeden Sarıkamış'taki Askerlere kışlık üniforma, erzak, mühimmat yollamak için sivil yük gemileri Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithad Paşa'yı İstanbul'dan 6 Kasım 1914'te yola çıkardı. Gemilerde Sarıkamış'ta savaşacak 3 bin de asker vardı.
Bundan böyle her yıl anılacaklar
Gemiler Trabzon'a yanaşacak malzeme ve 3 bin asker karadan Sarıkamış'a gidecekti. Enver Paşa yine büyük hata yapmış bu sivil gemileri koruması için Donanma'dan yardım istememişti. 3 gemiyi Karadeniz Ereğli açığında 7 Kasım 1914 saat 7.45'te Ruslar tesadüfen gördü ve batırdı. Facia Enver Paşa'nın emriyle kayıtlara geçmedi, basına duyurulmadı. Prof. Dr. Bingür Sönmez'in sayesinde Sarıkamış'ın unutulmuş deniz şehitleri 93 yıl sonra dün Karadeniz Ereğli'de ilk kez anıldı. 16. sayfada
TARİHİN SEYRİ DEĞİŞTİ
1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya karşı savaşmıştı. Osmanlı ordusu bu savaşın en ağır mağlubiyetlerinden birini Kafkas Cephesi'nde Sarıkamış'ta almıştı. Tarihe ‘Sarıkamış Faciası' olarak geçen olayda dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa'nın emri ile bölgeye yazlık üniforma ve ayaklarında çarıklarıyla gönderilen 90 bin askerimiz kara kışın aniden bastırmasıyla Allahuekber Dağları'nda donup şehit olmuştu
1914'te 90 bin askerimizin donarak şehit olduğu ‘Sarıkamış Faciası' ile ilgili bugüne kadar hiç bilinmeyen bir gerçeği Prof. Dr. Bingür Sönmez ortaya çıkardı. İstanbul'dan Trabzon'a doğru yola çıkan, Sarıkamış'taki askerlere erzak ve kışlık üniforma götüren 3 gemiyi Ruslar Karadeniz'de batırmış. Bu olay ‘Sarıkamış Faciası'na neden olduğu gibi Enver Paşa'nın da sonunu hazırlamış
Rusya'da İsyan çıkaracak Ajanlar da gemideydi
Dedelerini ‘Sarıkamış Faciası' ve sonrasında yitirmiş olan dünyaca ünlü Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez bu olayın unutulmaması için ‘Sarıkamış Dayanışma Derneği'nin kurulmasına öncülük etti ve başkanlığını üstlendi. Prof. Bingür Sönmez ‘Sarıkamış Faciası'yla ilgili olarak araştırmalarını sürdürürken tarihçileri bile şoke eden bir belgeye ulaştı: Dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa silah arkadaşlarının itirazlarına rağmen yaklaşan kara kışı hesaba katmadan Ruslarla savaşmak için Kafkas Cephesi'ne 100 binden fazla asker gönderme kararı almıştı. Askerler gönderildikten hemen sonra kış bastırdı. Üniformaları hava şartlarına uygun olmayan askerler daha savaş başlamadan Sarıkamış'ta şehit düşüyordu. Enver Paşa verdiği kararın nelere mal olacağını fark etti. Donanma Komutanı'na bile haber vermeden Sarıkamış'taki askerlere kışlık üniforma ve erzak göndermek için 3 yük gemisi hazırlattı. Enver Paşa'nın planına göre içinde 3 bin asker, 3 keşif uçağı, Teşkilatı Mahsusa (o yıllardaki istihbarat teşkilatı) tarafından Kafkasya'daki Türkleri örgütleyerek Rusya'ya karşı isyan çıkartmak amacıyla eğitilmiş ajanlar, cephedeki askere dağıtılacak kışlık kıyafet ve erzak bulunan Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer, Mithad Paşa isimli sivil 3 dev yük gemisi İstanbul'dan yola çıkarak Karadeniz üzerinden Trabzon Limanı'na ulaşacaktı. Gemilerle Trabzon Limanı'na varan askerler, ajanlar ve malzemeler karayolu ile çok hızlı bir biçimde Erzurum'a oradan da Sarıkamış'a ulaştırılacaktı.
Üç yük Gemisine Eşlik eden yoktu
Fakat Enver Paşa yine büyük bir hata yapmıştı! Donanma'nın kuralları gereği askeri personel taşıyan yük gemilerine olası düşman saldırısına karşı mutlaka bir, hatta birkaç savaş gemisi eşlik ederdi. Ancak Enver Paşa'nın ani kararıyla 6 Kasım 1914'te İstanbul Boğazı'ndan demir alan bu 3 kuru yük gemisine hiçbir savaş gemisi koruma yapmıyordu. Söz konusu 3 gemi Zonguldak açıklarına geldiklerinde karşılarında dev gibi Rus savaş gemilerini buldu. Ruslar Zonguldak'taki kömür madenlerini bombalamış, üslerine dönüyorlardı. Ruslar kucaklarına düşen bu 3 yük gemisine Kandilli-Ereğli açıklarında ateş açtı. 7 Kasım 1914 sabahı saat 7.45'te 3 yük gemimiz içindeki 3 bin asker ve Sarıkamış'a götürülen malzemelerle birlikte çok kısa süre içinde denize gömüldü.
Enver Paşa gözden Düştü Mustafa Kemal yükseldi,
Olay Enver Paşa yönetimince örtbas edildi. Bütün askeri kayıtlar silindi ve basına sansür konuldu. Bu tarihi gerçeği 93 yıl sonra ortaya çıkaran Prof. Dr. Bingür Sönmez 3 yıldır yaptığı çalışmaları şöyle anlattı: "Batan gemilerden yüzerek kurtulan ve Ruslar tarafından esir alınan 175 askerimiz vardı. Fakat onların konuşması da bir şekilde Enver Paşa yönetimince engellenmiş. Elde ettiğim bilgilere gemicilik konusunda yapılan yayınlar aracılığıyla ulaştım. Denize çıkmış bütün gemilerin şecereleri tutulur. Hangi gemi nerede yapıldı, ne zaman denize çıktı, akıbeti ne oldu hepsi kayıtlıdır. 3 yıl önce bendeki bilgileri o dönem Kuzey Deniz Saha Komutanı olan bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç'a anlattım. Çok heyecanlandı. Ordunun elindeki kaynakları seferber etti. İstanbul Beşiktaş'taki Deniz Müzesi'ndeki bazı bilgilerle benim elimdekini karşılaştırınca gördük ki olay yüzde yüz doğru. Bu 3 yük gemisi batırılmasaydı tarihimiz çok farklı yazılabilirdi. Çünkü gemilerdeki malzemeler Sarıkamış'a ulaşsaydı facia büyük ümitle yaşanmayacaktı. Ya da daha hafif atlatılacaktı. Buna bağlı olarak da döneminin yıldızı Enver Paşa çöküşe geçmeyecekti. Bu da Enver Paşa'nın en büyük rakibi Mustafa Kemal'in yükselişini engelleyebilirdi. Dolayısıyla tarih tahmin edemediğimiz bir biçimde yazılabilirdi." Bu şehitler bundan böyle her yıl anılacak.
Denize çelenk bırakıldı,
Prof. Dr. Bingür Sönmez'in araştırmasıyla ortaya çıkarılan ‘ Sarıkamış Deniz Şehitleri' tarihte ilk kez dün anıldı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yetkilileri ve Sarıkamış Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez'in de katıldığı tören dün sabah Karadeniz Ereğli açıklarında yapıldı. Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer, Mithad Paşa gemilerinin battığı yere çelenkler bırakıldı.
Sarıkamış'la ilgili çok önemli bir belge ortaya çıktı
Onbinlerce askerin donarak yaşamını yitirdiği Sarıkamış trajedisine dair tarihçi Murat Bardakçı çok önemli bir belge yayınladı. Harekatın kumandanlarından Hafız Hakkı Paşa'nın günlükleri, o döneme dair bilinmeyen ayrıntıları ortaya koyuyor. Hakkı Paşa, Enver Paşayı ağır bir dille suçluyor: "Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta'cil etmek (hızlandırmak), sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu'yu dörtnala kaldırmakla yüz bin masumun kanına girdin! Allah seni affetsin"
RADİKAL - Türkiye tarihinin en trajik olaylarından biri olan Sarıkamış harekatının 100. yıldönümünde çok önemli bir belge ortaya çıktı.
Tarihçi Murat Bardakçı, harekatın kumandanlarından Hafız Hakkı Paşa'nın günlüklerini yayınladı.
1914 Aralığı ile 1915 Ocak’ındaki Sarıkamış harekatında, onbinlerce asker Allahuekber Dağları’nda kar fırtınasında soğuktan donarak hayatını kaybetti.
Sarıkamış harekâtından önce Osmanlı Genelkurmayı’nın ikinci başkanı olan Hafız Hakkı Paşa, harekâtın ardından önce Sarıkamış’taki 10. Kolordu’nun, kısa bir müddet
sonra da 3. Ordu’nun başına getirilmiş, bozgunu bizzat yaşamış ve cephede kaptığı tifüs yüzünden 15 Şubat 1915’te Erzurum’da vefat etti.
Hafız Hakkı Paşa’dan geriye bozgunun acı hatıralarının yanısıra bir de günlük kaldı: Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı’na girişimizden başlayarak Sarıkamış Muharebeleri
sırasında tuttuğu, askerî vaziyetin yanısıra şahsî hissiyatını ve memleketin geleceği hakkındaki görüşlerini de yazdığı iki küçük defter...
Murat Bardakçı yeni çıkan kitabındaki bazı ayrıntıları bugünkü köşesine taşıdı. İşte o yazıdan dikkat çeken bölümler:
"Paşa’nın günlüğü senelerden buyana bende idi, tam metnini bu hafta kitap olarak yayınladım ve bu yayın tarihin garip bir cilvesi olarak Sarıkamış bozgununun tam
yüzüncü yıldönümüne rastladı!
ENVER PAŞA’YI SUÇLADI
Günlük bugüne kadar bilinen bazı hususların yanlış olduğunu, meselâ Sarıkamış harekâtının Almanlar’ın yahut Enver Paşa’nın fikri olmadığını, Osmanlı Genelkurmayı’nı
Hafız Hakkı Paşa’nın ikna ettiğini göstermektedir. Paşa, üstelik sadece Sarıkamış’tan değil Batum’dan, Kars-Ardahan Hattı’ndan ve Kafkasya’dan da bahsetmekte ve
Napolyon Bonapart’ın 1796’daki İtalya seferini örnek almakta, hattâ yaşadığı büyük bozgundan sonra bile hâlâ Şark Cephesi’nde yeni bir harekâta başlanmasını
istemektedir!
Ortada bir başka tuhaflık daha vardır: Daha önce “Ruslar’a mutlaka saldırmamız lâzım” diyen Hafız Hakkı Paşa bozgunun ardından bütün bunları unutmakta, hatâlardan
Enver Paşa’yı sorumlu tutmakta ve “Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta’cil etmek (hızlandırmak), sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin
masumun kanına girdin! Allah seni affetsin” demektedir!
Bu sayfadaki kutuda, Hafız Hakkı Paşa’nın günlüğüne bozgun öncesinde ve sonrasında yazdığı ibret veren bazı ifadeleri okuyabilir ve Sarıkamış konusunu yeniden
değerlendirebilirsiniz...
BOZGUN ÖNCESİNDE YAZDIKLARINDAN:
“...Binaenaleyh, ümit var. Muvaffakiyet Allah’tan! Cür’et etmeyen kazanamaz.
...Vaziyetin hallini ancak cür’et ve şiddette görüyorum. Harp başlamadan evvel son derece ihtiyatkâr olduğum halde şimdi artık bütün şiddetle cür’etkâr davranmak
lüzumunu hissediyorum ve bütün mantığımla ve zekâmla bu esası yürütmeye çalışıyorum ve hamdolsun yürütüyorum. ... Esasen, cür’etkâr kararlara Nâzır (Enver Paşa)
daima taraftar. ...Herhalde, Cenab-ı Hakk’a çok şükrettim. Kanaat-i vicdaniye (vicdanî kanaat) ile doğruluğuna kanî (emin) olduğum kararlar aynen tatbik ve icra ettiriliyor.
...O halde bu karanlık vaziyetten sevkü’l- ceyşçe (strateji bakımından), iâşece, siyasetçe ancak bir türlü çıkabiliriz: Cür’et ve şiddetle.
...Ordu sür’atle taarruzla Kars-Ardahan hattını tutmak muvaffak olursa orada Ruslar’ın birçok erzakını da bulur. Oradan firar edecek olan Rus ahalinin bırakacağı kışlık
zahire de ayrıca üzerine caba!
...Binaenaleyh ordu sür’atle taarruz etmeli ve behemahal şu bir-iki ay içinde, yani memleket erzakı bitmeden Kars - Ardahan - Batum’u zapta çalışmalıdır.
Tarafeyn (iki taraf) ordularının vaziyetince bu pek kabildir... Napolyon’un aç ve çıplak askerlerine İtalya’yı gösterdiği gibi biz de Kafkasya’ya girmeliyiz.
...Biz kazanırsak başımız dik olarak 30-40 sene sulh içinde göstereceğimiz faaliyet ile bütün Şark’ı sefaletten kurtaracağız. Biz batarsak yüz milyonlarca zeki,
masum şarklılar, Türkler, İslamlar uzun esaret ve sefalet devirleri geçirmeğe mahkûm olacaklardır. Allah âdildir, maksadımız pek büyüktür, azmimiz mezîddir (çoktur),
tedâbirimiz (tedbirlerimiz) mümkün olduğu derecede ...iyidir. Binaenaleyh muvaffakiyetimiz emindir.
...Bu devlete Kafkasya, Rumeli’nden alınacak parçaya nisbeten yüz defa daha mühimdir. Devletin Kafkasya’yı ihmal ederek yine Rumeli’ye ehemmiyet verilmesi
Kanunî devrinden beri başlayan felâketleri temâdî (devam) ettirmek demektir.
BOZGUNUN ARDINDAN YAZDIKLARINDAN:
“...Hastaların yemekleri ve hâli bir türlü düzelmiyor. Bugün yine birçok adam dövdüm ve zannederim, artık düzeliyor derken yine bir felâket karşısında bulundum.
...Hastahane denilen ahıra girdik. Yine iki ölü var idi. İçeride bir telâş! Su değil, ekmek satılıyordu. İriyarı bir çavuş 60 para-5 kuruşa ekmek satıyordu.
Öldüresiye dövdüm. Taşla kafasını ezdim. Firara koyuldu. Yanımda küçük Münir (mülâzim), yetiştim. Münir herifi altına aldı. Bir kasatura buldum, kafasını gözünü
parçaladım. Hastalar ağasını da berbad ettim.
Of, hele muhacirlerin sefaleti. Ağlayan, el-ayağı donmuş, çocuklar, ihtiyarlar, kadınlar, ihtiyarlar...
Yârabbi! Ben bu sefalete sebep olmadım, ben bu harbi tehir için çalıştım. Ben bu muzafferiyeti tam yapmak için uğraştım. Olsun! Bu felâketleri de tamire çalışacağım
ve elbette muvaffak olacağım.
...Yerler buzlu, atla yuva[r]landım. Höyük yolu hasta, muhacir, yaralı ve firarilerle dolu. Vesikasızları çeviriyorum. Yolda birkaç cenaze gömdürüyorum. ...
Her tarafta sefil ve perişan muhacir kafileleri.
...Yolda nâmütenahi (sonsuz) döküntü. ...’Mevzide asker yemek yedi mi?’ dedim. Bir haftadır kuru ekmek ve biraz kavurma yiyormuş. ...
Emir verdim: Kazanlar celbedilsin (getirilsin) ve behemahal (hemen) sıcak yemek yedirilsin. ...Kolordulara emir verdim, askerin sıcak yemek yediğini bana haber
verecekler.
...Kaçakları bilâinsaf (acımadan) idam ediniz ve her gün ne kadar idam ettiğinizi bildiriniz.
...Hastahanelerin diğer bir derdi de mes’ul memuru ve lüzumu kadar ismi, muayyen ve mes’ul hizmetçi olmamasıdır. Ahaliden 45 yaşından yukarı erkek ve her yaşta
kadın ...hizmetçi diye tayin edilmeli ve vazifesinden kaçanlar idam edilmelidir. Her koğuşta ...birkaç su tenekesi, bir iki oturak ve birkaç maşrapa ve bir lâmba
behemahal bulunmalıdır.
...Muhacirler mes’elesi bir felâket. Topların nakli için zavallıların öküzlerini de almışlar. ‘Keşke Rus elinde olup şehid olsa idik!’ diye bağıranlardan gece gündüz kadın,
çocuk vaveylâsı! Ah Enver! Ah! Bu kış seferini ta’cil etmek, sonra da bu parlak taarruzda 9. Kolordu’yu dörtnala kaldırmakla yüz bin masumun kanına girdin!
Allah seni affetsin”.
PAŞA'NIN HANIMININ İSYAN MEKTUPLARI
Hafız Hakkı Paşa, Beşinci Murad’ın oğlu Şehzade Selâhaddin Efendi’nin kızı Behiye Sultan ile evli idi ve Osmanoğlu ailesinin 1924’te Türkiye sınırları dışına çıkartılması
sırasında zorunlu sürgüne gidenler arasında Behiye Sultan da vardı.
Aşağıda, Behiye Sultan’ın 1934’te, sürgünde bulunduğu sırada aile mensuplarına yazdığı mektupların bazı bölümlerini naklediyorum...
Behiye Sultan, bu mektupları Son Halife Abdülmecid Efendi’nin Türkiye dışındaki memleketlerde kalan ve Osmanlı İmparatorluğu’nda “ tâcın malı ” demek olan Hazine- i
Hassâ’ya ait gayrımenkulleri bulundukları memleketlerden alıp aileye miras hisselerine göre dağıtabilmek için başlattığı hukukî girişim sırasında yaşanan anlaşmazlıklar
sırasında kaleme almış. Hafız Hakkı Paşa’nın hanımı aile mensuplarına, Türkiye’deki bazı dostlarına ve hattâ o devir Ankara’sının önde gelen isimlerine de gönderdiği
bu mektuplarında Halife’yi ve aile mensuplarını suçluyor...
İşte, Behiye Sultan’ın 22 Eylül 1934’te yazdığı mektubundan bazı bölümler:
“...Bugün bu mektubu hür Fransa’nın toprağında, Türk milletine karşı gösterdiğimiz haksızlıkların pek tabiî bir neticesi olarak çıktığımız hudud haricinde yazıyorum.
Memleketimizde olsa idim, ailem tarafından bu kâğıd üzerine maaşım kesilir ve kapıma iki süngülü konularak bir siyah maymun musahib (“haremağası” demek istiyor)
tarafından ihtilâttan menolunduğum (başkaları ile görüşmemin yasaklandığı) haberi gelirdi.
Cenab-ı Hakk’a şükür, iki odalı apartmanımda kimse asker koyamaz. Yaşasın cumhuriyet.
Bizi millet memleketimizden kovdu, büyük felâketten mütenebbih olamadık (aklımızı başımıza alamadık). Merhum zevcim daima gözyaşları ile bana derdi ki,
‘Zavallı kadın. Sen kendi ailenin yüzünden felâketlere uğrayacaksın’."
Kaynak;
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder