28 Ekim 2016 Cuma

KERKÜK KİMİN OLACAK!




KERKÜK KİMİN OLACAK!




SADİ SOMUNCUOĞLU, 
22 Ekim 2016




Derinlere girmeden yaşananlara bakalım. Barzani, Kerkük’ün  Kürdistan’ın başşehri olduğunu sürekli olarak söylemektedir.  Bugün ise fiilen emeline ulaşmış görünüyor. Tarih boyunca Türkmen şehri olan Kerkük, şehrin sakinleri bakımından Türkmenler, Araplar ve Kürtler olarak sıralanıyordu.  Kerkük, işgalci ABD tarafından yazılan ve 2005’de referanduma sunulan “Federal Irak” anayasasına göre statüsü 2007’de yapılacak referandumla belirlenecekti. (Türkiye bu federal anayasayı referanduma sunulmadan desteklemiştir) Bu yüzden Barzani militanları 2003 işgaliyle beraber önce şehrin nüfus ve tapu kayıtlarını yaktılar, mezarlıkları yıktılar. Sonra Barzani aşiretleri şehri adeta işgal ederek demografik yapıyı bozdu. Bu durum bile Türkmen nüfus yapısının çoğunlukta olduğunu gösteriyordu. Bunun üzerine referandum,  Kerkük’ün nüfus yapısı normalleşip 2003 öncesine dönüldükten sonraya  ertelendi. Bir daha da bu noktasına gelinemedi. Yıllar içinde, özellikle Türkmenlere karşı sindirme ve dağıtmaya dönük suikastlar, terör ve bombalı saldırılar birbirini takip etti. Böyle bir ortamda yapılan seçimler de sonuç vermedi ve Türkmen varlığı ortada kaldı.
Irak siyasetimiz, bu oyunu bozamadı veya bozmadı. Bir yandan Irak’ın “toprak bütünlüğü ve siyasi birliği”  derken, öbür yandan tam tersi bir siyaset güdülerek Erbil, Bağdat’a üstün tutulup bölünmenin yolu açıldı. Sonunda Barzani Irak’ı temsil eden dostumuz(!) oldu. Böylece “dört parçalı devlet” hayalinin birinci ayağı Irak’ta kuruldu.
Barzani burada da durmadı, şimdi Musul’a yöneldi, tamamına yakını Türkmen olan Telafer başta olmak üzere bazı bölgeleri topraklarına katmak istiyor. Peşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cebbar Yaver, “Peşmerge Güçleri, Iraklı ve uluslararası koalisyon komutanları arasında yapılan toplantılarda alınan karar çerçevesinde ve yapılan planlara göre, yabancı ve dışarıdan herhangi bir güç operasyona katılamayacak. Musul’un Başika bölgesinde bulunan Gudad Askeri Üssü’nde konuşlanan Türk askerleri operasyona katılmayacak. Irak Hükümeti ve Kürdistan Bölgesi’nin resmi güçleri dışında başka güç yok” demiş. Peki Barzani bütün bu gelişmeleri kendi gücü ve siyasetiyle mi sağladı? Asla. Bütün bunları maşası olduğu  projenin asıl sahibi ve uygulayıcısı Haçlı cephesi sayesinde elde etti. Bu arada İran da bölgenin belirleyici güçleri arasına katılmıştır. İşgalciler tarafından Saddam rejimi yıkılıp Şiiler iktidar yapılınca, İran’ın önü açılmıştır. Şu anda İran, Suriye’de olduğu gibi Irak üzerinde de büyük bir nüfuza sahiptir.
Aslında resmin bütününe bakılınca, her şey çok açık bir şekilde görülmektedir. Haçlılar ve aktörlerin her biri bölgeden bir veya birkaç unsurla işbirliği yapmıştır.  Meselâ; ABD, nüfusun % 65’ini teşkil eden Şiiler,  % 14’ünü teşkil eden Kürt aşiretleri ve Türkiye ile… İran ve Barzani’yi yukarıda anlattık.
Peki Türkiye, diğerlerinden bağımsız bir şekilde, kendi milli hak ve çıkarlarına göre hangi unsurlarla işbirliği yaptı? Hiçbiriyle. Suriye siyasetimiz de böyle. Varlığımıza düşman olanlarla kalıcı ve güvenilir bir işbirliği yapılabilir mi? Hayır! Ama biz yaptık. Bunların başında ABD ve “bölgenin haini” Barzani var. Bir zamanlar Barzani;“Eğer Türk askeri girerse, Kürdistan Türk askerine mezar olacak”diyordu. Bu durumda kimlerle işbirliği yapmalıydık? Elbette Türk Milletinin bir parçası olan Türkmenlerle.  Ama biz, Türkiye için canını seve seve vermeye hazır olan Türkmenlere hiç sahip çıkmadık. Iraktaki her unsurun arkasında bir güç, bir devlet varken, Türkmenleri yapayalnız bıraktık. “Tapusu bizde” dediğimiz “Türkmen şehri Kerkük’ söylemini bile değiştirdik. “Kerkük Irak’ın bir kesiti gibidir. Her etnisiteden, her inançtan insanlar vardır. Biz  hepsine aynı mesafedeyiz.” Ne kadar itici ve yaralayıcı değil mi? Bu sözleri sıkılmadan söyleyenler, siyaset mi yapıyordu, yoksa Türkmen varlığını saf dışı ederek onlardan kurtuluyor muydu?  “Aynı mesafe” dediler ama bunu bile yapmadılar. Türkmen sıralamaya bile giremedi. Sadece Irak değil, Suriye Türkmenlerinin durumu da büyük çapta böyleydi. Savaş sırasında Irak ve Suriye’den ülkemize sığınmacılar için “biz açık kapı siyaseti uyguluyoruz” denildi, ama gerçekler hiç de böyle değildi. Özellikle kapımız Türkmenlere kapalıydı. Gözyaşları ve çığlıklarla sınırdan dönenleri canlı yayınlarda izledik.
SONUÇ: Gidenler gitti. Artık yanlıştan mutlaka dönülmelidir. Bunun için dünyanın ve bölgenin şartlarına; akla ve gerçeklere dayalı  bir siyasetle 2,5 milyon Irak, 2 milyon Suriye Türkmeniyle samimi bir işbirliğine gidilmelidir. Yaşanan faciaların uzun süreceği dikkate alınarak; kökleri tarihin derinliklerinden gelen güçlü ve inançlı bu birlik sayesinde, Kerkük başta olmak üzere birçok milli ve insani haklarımızı kazanabiliriz. Yoksa bu gidiş iyi değil!
Duyuru: Okunması Şart olan üç kitap: 1) Prof. Dr. İlhami Durmuş’un Türk Kültürüne Giriş, Akçağ Yayınları 2) Dr. Orhan Yeniaras’ın Atatürk’ün Kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Kurtuluş Savaşında Sol Hareketler, Panama Yayınları 3) Necdet Ekici’nin Yüreğimi Sana Bıraktım, isimli öyküler kitabı, Akçağ Yayınları.


..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder