12 Mart 2016 Cumartesi

İşte Türkiye Ey Sayınlar!.





İşte Türkiye Ey Sayınlar!.


Yekta Güngör Özden



Başbakanın ABD Başkanı Obama’yla görüşme isteğinin yerine getirildiği haftada Türkiye, domuz gribi aşısından sonra önceki kuvvet komutanlarının Ergenekon soruşturması kapsamında sorgulanmaları yanında Apo’nun İmralı yerleşkesine ilişkin santimetrekare kriziyle çalkalanmaktadır. PKK örgütünü kurduranlarla destekleyenlerin, Türkiye içindeki uzantılarıyla yandaşlarının amaçlarını ve neler istediklerini iyice saptamadan, bunların beklentilerini karşılayacak ödünlerin ölçüsünü ve sınırını belirlemeden, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında vurgulanan ilkelerle bağdaşıklık gözetilmeden açılım kararıyla prim yapmak isteyenlerin büyük yanılgısı her gün ayaklanma-başkaldırma olaylarıyla faturaları ağırlaştırmaktadır. Andlarına aykırı davranışları açık olan milletvekillerine ilişemeyen, devletinin bayrağını koruyamayan yönetim dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Diyarbakır, Mardin, Hakkâri, Batman, Mersin ve İstanbul’da bahaneyle sokağa dökülüp her yere saldıran PKK’lıların varlığı yadsındıkça, Türk Bayrağı asılı yerleri ve devleti temsil eden kolluk güçlerine saldırılarına etkin işlem uygulanmadıkça daha yaygın, daha büyük, daha sakıncalı olaylarla karşılaşılacağı kaçınılmazdır. Bugüne kadar yaşanan olaylara ilişkin kestirimlerimizin doğru çıkması halkın içinde gerçeklerle içiçe olmamızdandır. Hiçbir pişmanlık, özür dileme, bağışlanma, düzelme sözü verilmeden, üstelik yürürlükteki kurallara aykırı salıverilmeler terörle sonuç almak isteyenleri şımartmıştır. Cezaların artırılması suçları azaltmaz ama indirilmesi de büsbütün şımartır. Taş atan çocukların, indirim-bağış söylentilerinden sonra, artması ilgilileri uyarmalı, başka önlemlere yöneltmelidir. Ayaklanma, kundaklama olaylarının, Serap Eser’in ölümüyle Reşadiye’deki şehitlerin sorumluları DTP ve iktidardır. İnatları sürüyor. Obama da bizim için olumsuz her şeyin destekçisi.

Başı belirsiz, ucu açık “açılım”ın sonuçları kargaşası kentleri savaş alanına çeviren ayaklanmalarla ortadadır. Kolluk güçlerinin arkadan çevirip yakalama yöntemlerine başvurmadan basınçlı su ve biber gazıyla önlemeye çalıştığı olayların yarın nasıl gelişeceği iyi kestirilmelidir. Gerçekleşmesi olanaksız istemlerle bunları yüreklendiren iktidardaki kimilerinin söylem ve eylemleriyle sayfalarını, ekranlarını, mikrofonlarını bunlara açan çıkarcıların, kürsülerinde konuşturan üniversite sorumlularının payı büyüktür. Kanımızca ayaklanma olayları yönetimin eseridir. İçte ve dışta yurttaşlar arasındaki eşitlik yetirince anlatılıp savunulmamakta, somut kanıtları verilmemekte, yalanlar, yakıştırmalar ve abartılar gerçek sanılmaktadır. Yabancıların ve sözde dostların işine gelen bölünüp parçalanmayı içimizdeki sapkınlar da bilimsel sanlarından utanmadan, demokrasi ve insan haklarını sömürerek savunmakta, tarikatçılık ve ümmetçiliği inanç sömürüsüyle sürdüren iktidar kesimi de gerekli işlemleri yaptırmayıp yalnız karşıtlarını sindirip silmeye çalıştığından doyurucu bir sonuç alınmamakta, huzursuzluk giderek artmaktadır. Bu olumsuzluklara değinip önlenip giderilmesini isteyenler de suçlanmaktadır. Açılımı yetersiz bulan bölücüler Anadolu içinde askerlerimizi şehit ediyor.

Onbinlerce insanın ölümüne neden olan, cezası kesinleşen ağır suçlu suçsuz kişilerle bir tutulup konuk edilmekten öte, salıverilmesi istenerek övülmektedir. Şehit aileleri derneklerine ve Türk Silâhlı Kuvvetlerine saldırılarak ulusa yönelik kötülük ve sapkınlık desteklenip yinelenmektedir. Terör örgütünün saldırılarıyla şehitler verilmektedir. Emniyet binalarına saldırıya öğretmenevine saldırı eklenmiştir. Bu olayları olağan karşılayıp “Provokasyona gelmeyin!” öğütleriyle yetinmek yönetimin eski dille “zaafı ve aczi”dir. Aklı başında hiç kimse oyuna gelmez, kışkırtmaya kapılmaz. Ancak, İzmir ve Çanakkale olayları gibi son saldırganlıklar, yüzleri maskeli militanlar, teröristler de gösterdi ki olaylar geçiştirilecek boyutu aşmıştır. Verilecek bir ödün yeni isteklere ve olaylara yol açacak, asla açılım olmayacaktır.

Ulusal bilinçten yoksun medya kesimi yargıya saldırılara araç olmaktadır. Yargıtay’da mezhepçilik söylentisine yer vererek ülke düzeyinde büyük yaralar açma olasılığını gözardı ederek ne yaptıklarını bilmeyecek bir aymazlık içindedir. Mezhep ayrılıklarının kararları etkileyecek bir örgütlenmeye dönüştüğü savının sahipleri saplantılılar ve sapkınlar olabilir. Demokrasilerin en sağlıklı güvencesinin hukuk-yargı-adalet olduğunu unutanlar iktidar yandaşlığının yansıdığı işlemlere baksınlar. Kalemşörlük âdi silâhşörlükten iyidir. Ahlâksızlar, insanlığı, hukuku, Türkiye’yi, Türklüğü, Atatürk’ü savunanlara “nazi” diyen aşağılıklar, tazminatla uslanmayanlar, salyalarıyla dolaşıyor.

Yaşam koşullarıyla alay edercesine savunulan olumsuzluklar, ülke gerçekleri, memur, işçi, emekli, öğrencinin sorunları katlanılması güç durumlar, taşınmakta zorlanılan yükler devlete, rejime, demokrasiye olan inancı ve güveni sarsmaktadır. Siyasal kesimin olanakları, milletvekili ödenek ve yolluklarıyla öbür katkıların toplamı, bunların ulusal gelir karşısındaki oranı ürperticidir. Bir meslek olmayan milletvekilliği, memurluk asla değilken, ayrıldıktan sonra bile yakınlarıyla birlikte devletin cömert sunuşları içindedirler.

Tüketiciler, memurlar, işçiler, emekliler, özürlüler, herkes alanlarda ve yollarda. Demokratik tepkilerini açıklayanlar coplanırken kentlerin altını üstüne getirenler basınçlı suyla serinletiliyor. Yakınmaları dinleyen yok. Sorular yanıtlanmıyor. İstenen işlemler uygulanıyor, istenmeyenler sümenaltında bekletiliyor. Belediyelerin tutumları, uygulamaları ortada. Üst kurulların çalışmaları, yetkililerin durumları tepkilerle karşılanıyor. Hastane kapıları, adliye koridorları dolu. Trafik kazaları ve suçlar almış başını gidiyor. Nutuklar veriliyor, toplu açılışlar yapılıyor, temeller atılıyor, birçok şey de satılıyor. Bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik, tekil devlet, yargı gücü tartışılıyor. İşte en öndeki sorumluları sizlerin olduğu Türkiye! Başta yöneticiler, siyasetçiler, partililer, sözde aydınlar! İşte eseriniz!

Yönetim, hukukdışı olaylar karşısında devlet gücünü göstermekten kaçınıyor. Kendi kafasındaki amaca ulaşmak için engelleri azaltmak istiyor. Silâhlı Kuvvetler, yargı ve üniversiteyle uğraşırken başkalarını da karşısına almak istemiyor. Bu çekingenlik bölücülerin işine yarıyor. Şimdi DTP’nin kapatma dâvası gecikmiş olarak ele alınıyor. Bu yazının kaleme alındığı günde oturum başlamamıştı. Başbakan, kendilerinin de anayasa dışı eylemleri olabileceği için (önceden hükümlüler) parti kapatmaya karşı çıkıyor. Bu konuda ABD’ne giderken söyledikleri mahkemeye etki sayılır. Zaten, işlerine gelen kararı veren mahkemeler onlar için yargı, tersine karar verenler yargı değil. Kendilerine göre demokrasi, din, lâiklik anlayışları gibi kendilerine göre de yargı var ya da yok. Mahkeme kapatma kararı vermese kürtçüler daha azacak, azgınlaşacak, şımaracak. Kapatma kararı verse ayaklanma olayları şiddetlenecek. Başta devlet disiplinine ağırlık verilseydi bunların hiçbiri olmazdı. Mahkeme olacağı-olmayacağı düşünmez. Hukukun gereği neyse ona karar verir. Beklemek, sonuç beğenilmeyip eleştirilse bile saygıyla karşılamak gerekir. Hukuk devleti olmak, Türk olmak gibi, kolay değil.

Ulus devlette böyle bir yanlı açılım olmaz. Kürtçülerin ne istediğini bilmeyen-anlamayan siyaset yapmasın. Artık gün gibi her şey ortada. Beklentilerin gerçekleşmeyeceğini anlamaya başlayan PKK cephesi giderek sertleştirdiği olaylarla, öne çıkardığı çocuklarla, gizli militanlarının yer aldığı kitle örgütleriyle olayları tırmandıracaklar, Reşadiye’de şehit düşenler için önceki yıllarda şehit olan 33 eri devletin ya da derin devletin öldürttüğü yalanı gibi yine PKK’nın üzerinden almaya çalışacaklardır. “Provokasyon” savunmalarına tehditleri de eklemekten geri kalmayacaklardır. Yakıp yıkmaları bir yana devletin terör örgütünü ve örgüt başını muhatap almasını istemeye devam edeceklerdir. Yurttaşlar arasında bir ayrım yok, kürt kökenliler ayrı kesim ya da azınlık değil ki devletin karşısında onlar da tarafmış gibi davranış istesinler. Artık ne istediklerini bilemez duruma geldikleri gibi varlık göstermek için her yola başvurmaktadırlar. “ Dağa çıkmak

tan “olayların artacağından” söz eden milletvekillerine gereken yanıt verilmemektedir. İktidar, muhalefeti suçlamakla yetinmekte tehdit edenlere dokunamamaktadır. Hükûmet sözcüsünün iyi niyetli “Batasuna” anımsatması bile kanlarına dokundu. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin bırakınız hiçbir mahkemeye etki yapılma, yapılsa da aldırılmaz. Mahkemenin nasıl karar vereceği kestirilemez. Karar uygun bulunmasa eleştirilir ama saygıyla karşılanır. YÖK’ün yargı kararını tanımayacağını, bildiğini okuyacağını söylemesi anayasa yargısında hiçbir önem ve değer taşımaz.

Şehitlerin cenaze törenleri yine yürek yakan görünümlerle geçecek, yine “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” sesleri yükselecektir. Toplum, demokratik tepkilerini, burun kanatmadan, cam kırmadan, taş atmadan ortaya koymayı başaramadıkça iktidarı da, muhalefeti de özlenen-beklenen çizgiye çekemez. İlerici bilinen gazetelerde PKK yandaşlarıyla röportajlar yayımlanıyor, görüşlerine geniş yer veriliyor, onları savunan yazarlara sütunlar, sayfalar ayrılıyor. Toplumsal barışı yıkanlar övülüyor. Erzincan Başsavcısı’yla Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’na, YARSAV önceki Başkanı’na görülmemiş işlemler uygulanıyor, medya iktidarın kollarında. Ergenekon olayında adı geçen emekli komutanlar serbest kalıyor, rektörler, aydınlar, yazarlar tutuklu. Yasal koşullar gözetilmiyor. Kışkırtıcı medya ve iktidar desteği aldırışsız sürüyor. Karanlık koyulaşıyor. İşte Türkiye! Bu Atatürk’ün kurduğu amaçladığı Türkiye mi?

Kitaplar

ÇEV (Çağdaş Eğitim Vakfı) Başkanı Gülseven Güven Yaşer’in Togan Yayınları’ndan çıkan “Ufkun Ötesinde Ne Var?” adlı yapıtı son yılların düşündüren ve üzen kimi olaylarının içyüzünü anlatıyor. Geriye gidişi nedenleri ve sorumlularıyla açıklıyor. Emekli Kurmay Albay Dr. Oğuz Kalelioğlu’nun Bilgi Yayınları’ndan çıkan “Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Megali-İdea” adlı yapıtı da uluslararası sorunlarımızın en önemlileri konusunda doyurucu bilgiler veriyor. Okurlarımıza salık veririz.


KONUYA  GÜZEL  BİR  YORUM;

Pkk nın Kürt İsyanı Çabaları

   Bilindiği üzere pkk ve yandaşları,yurt içindeki işbirlikçilerininde desteği ile kalkışma içerisine girmişlerdir. Benim düşüncem güvenlik güçleri bu konuda, YA  ACİZ, YA  İHMAL, YA  GÖREVİ SAVSAKLAMA, YA YETERSİZLİK içindedir. YA DA  GİZLİ BİR GÜÇ TARAFINDAN GÖREVLERİNİ YAPMALARI ENGELLENMEKTEDİR...

En son Muş Bulanık olaylarında kameralardan gördüğüm, VATANSEVER güçlerin safları daha da sıklaştırması gereğidir. Terör örgütü birgün önceden esnafı tek tek dolaşarak kepenklerin kapatılmasını istemiştir. Kepekleri açık tutmak güvenlik güçlerinin görevidir. Buna mecburdurlar. Zaten bunu becerememek terör örgütünün hakimiyetini kabullenmek veya göz yummak demektir kii,devletin acz içinde olduğunu kabullenmek anlamına gelir. Bunun yenilir yutulur bir tarafı yoktur. Eğer müdehale konusunda engelleniyor iseler bunu açıklamalılar aksi halde de bu kadar beceriksiz olmalarının bu devlete haksızlık olduğunu kabullenip,istifa edip gitmelidirler.

Bulanık'taki olayda kameraların gösterdiği durum çok vahimdir. Terör örgütü militanları,yandaşları ve yandaşlarının piçleri ile birlikte kepenk indirmeyen vatandaşın aracını yakmış,dükkanını yakmaya kendisinide linç etmeye yönelmiştir. İşin acı tarafı güvenlik gücleri dükkanları açık tutma,açanların güvenliğini  korumak zorunda iken ortada görünmemeleridir.

Sayın başbakanın açıklamasını çok üzücü buldum. Açıkça diyemese de,nefsi müdafa içindeki vatandaşı suçlar,devlete isyan halinde katlima kalkışanlara acır bir ifade sezdim yüzünde.Bu durumda vatansever insanlara görev düşmektedir.Durum açıktır...Pkk ve yandaşları devlete karşı isyan halindedir. Önlerine çıkan herşeyi yakıp,yıkmakta, kendilerine katılmayanı linç etmektedir. Durum bu kadar açık iken,malları yakılmış,linç gibi çağdışı ve adice bir ölümle karşı karşıya gelmiş,kendini korumak zorunda kalmış bu vatandaşımıza hukuki,maddi ve manevi yardım önerisinde bulunuyorum.

Bir başka konu ise,son günlerde medya;taş atarak,havai fişek patlatarak,araç ve işyerlerini yakarak,mal ve can kayıplarına sebeb olan pkk yandaşlarının çocukların,bunları 1-3 Tl karşılığında yapan masum,afacan çocuklar olduğunu, onlarca defa gözümüze,gözümüze sokmaya çalışmaktadır. Oysa bu ya AYMAZLIK,yada HAİNLERLE İŞBİRLİĞİDİR. Çünki; bu çocuklara 5 tl versek aynı eylemi pkk ya karşı yapacaklar mıdır?.( tabii kesinlikle bu düşüncede olmadığımı  belirtmeliyim...Devlet her canı isteyenin ensesine şaplak atabileceği,malını mülkünü talan edebileceğizayıf bir kuş korkuluğu mudur?..Reşit olmayan çocuklar herşeyi yakıp yıkabilir,canlara kastedebilir,bütün bunlara karşın ailesinin hiçbir sorumluluğu yok mudur..Oysa devlet genelde devletten semiren ailelerine yaptırım uygulasa;örneğin birden fazla eylemde yakalanan çocuk devlet tarafından rehebilitasyon merkezlerine götürülse ve bir daha ailesiyle bütün ilişkisi kesilse.......Bunların yaptıkları maddi ve manevi zararlar ailelerinden tazmin edilse.... Bu ailelerin yeşilkart,fakfukfon yardımı gibi bu yoksul halkın haklarından kesilerek verilen yardımlar süresiz kaldırılsa..... Sizce aynımı olacak.......... Zaten bunların bir kısmı devletin bir valisi tarafından dile getirildi... Demek ki devletin yapabileceği şeyler....

Mustafa Fıstıkçı, İzmir


15 Aralık 2009


http://www.turksolu.com.tr/263/ozden263.htm


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder