" Gereği Düşünüldü..."
Yekta Güngör Özden
İktidardaki AKP için “Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı” yargısına varan Anayasa Mahkemesi 11 Aralık 2009 günlü kararıyla da Demokratik Toplum Partisi için gereken kapatma kararını verdi. Kürtlerin partisi, kürtçülük partisi gibi Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığının, ayrımcılık, bölücülük ve yıkıcılığın siyasal örgütü durumundaki çalışmaları, PKK terörüne ilişkin söylemleri, bu örgütle bağlantıları, bu örgütün elebaşısı hakkındaki sözleri, onun buyruklarıyla bağdaşıklıkları, ilişki ve ilgileri, toplumsal barışla ulusal dayanışmaya aykırı eylemleri, terörle ve sokak olaylarıyla almaya çalıştığı sonuçlar, Anayasa ve yasalar yoluyla ulusal birliğe ve ülke tümlüğüne aykırı girişimleri, milletvekillerinin içtikleri andı yadsırcasına tutum ve davranışları kapatılmayı gerektirmiştir. Türkiye’de kimse ülkenin partiler mezarlığı olmasını istemediği gibi Anayasa Mahkemesi de parti cellâdı sayılmasını asla istemez. Yürürlükteki kuralların gereği yerine getirilmiştir. Gerici ve yıkıcı partilerin geçmişleri bellidir. Kapatılan 28. parti olmakla birlikte kendinden önce aynı tutum ve davranış nedeniyle kapatılan partilerin ardılıdır. Yaptıklarının kapatma ile sonuçlanacağını bildiklerinden yedek partilerini kurmuşlardır. Onun da düzeleceği, yargı kararından ders alacağı kuşkuludur. Nedeni, kürtçülük yapanların yanlış yolda direnmeleri, direneceklerini açık açık söylemeleridir. Yedek parti “hile-i şeriye”si ayrı sorun.
Siyasal partilerin demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez öğeleri sayılması yanında, Anayasa’ya, yasalara uygun çalışmaları ve demokratik gereklere uymaları zorunluluğuna ilişkin Anayasa öngörüleriyle Siyasal Partiler Yasası’nın ilgili kurallarını gözardı etmeleri eleştirilmiyor, kurallara uygun davranmaları istenmiyor, tersine partilerin kapatılmasının güçleştirilmesi ve olanaksız kılınması yolunda görüşler, öneriler açıklanıyor. Siyasal partiler çoğunlukla kendini kapattırıyor. Yasal gereklere aykırı davranış yanında bilerek-isteyerek suç sayılacak söylem ve eylemlerin ortamı oluyorlar. Dincilik ve ırkçılık gibi. Çoğu da kendilerinin aykırılıklara düşeceği görüşünde olduğundan kapatma yaptırımının kendilerine de uygulanmaması için anayasa değişikliğine destek veriyor. 2001 yılında yapılan anayasa değişiklikleriyle kapatılma için 6 oy 7’ye çıkarıldığı gibi Mahkemenin odak sayma takdiri-yetkisi iyiden iyiye sınırlandırılarak karar alma güçleştirildi. Siyasetçilerin bugünkü nitelikleri, ülkenin bugünkü durumu karşısında kapatmanın kaldırılmasının sonuçlarını nasıl karşılayacaklar bilinmez. Demokrasi kötüye kullanılarak terör ve anarşiye prim verilmektedir. İktidarın anlamsız “açılım” inadının ülkemize pahalıya mal olacağı anlaşılmaktadır. Bölücülerin anayasaya, yargıya saygısız yaklaşımları, ayaklanma olaylarının sokaklarda ve alanlardaki yıkımı yetmiyormuş gibi konutlara, orduevlerine, işyerlerine, Türk Bayrağına saldırıları, ayrı ulustan ayrı yurttaşlar gibi, ayrı ülke, ayrı başkent gibi Diyarbakır’da kümeleşme, devlete kafa tutmaları tehlikenin boyutlarını açıklamaktadır. İktidarın devlet gücünü göstermemesi, anlamsız hoşgörüsü, hatta kimi yetkililerin sevinmesi, terör olaylarını provokasyon nitelemesiyle küçümsemesi, PKK’yı korurcasına zayıflığı düşündürücüdür. DTP’liler suçlu ezikliği yerine kahraman edasıyla dolaşmaktadır. Ölçüsüz gösteriler istenmeyen olaylara gebedir.
Yurttaşlığı kavrayamadığı görülen önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “asimilâsyon ve inkâr dizboyu” diyerek kökencilik ve ayrımcılık savlarını çekinmeden açıklamıştır. Anadilini bilmediğinden yakınırken Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Türkçe bilmemesi gerçeğinin üstünü örtüyor. Irkçılık akımları karşısında kendi yaptıklarını değerlendirmeden devleti suçlamıştır. Habur ve Kandil’den dönenlerin Apo’yu koşul göstermelerini unutturup belirsiz açılım savunulmaktadır. Abartılı karşılamaların, sokak olaylarının, yasaları iktidar görüşüyle uygulamanın ve uygulamamanın ne amaçla yapıldığını, ne anlama geldiğini değerlendiremeyenler yarın karşılaşılacak olaylar karşısında büsbütün şaşıracaklardır. Muş-Bulanık olayları herkesi uyarmalıdır.
Günümüz Başbakanının 2010 Bütçe görüşmelerindeki sert ve kaba sözleri, açılım direnmesi, karşı görüştekileri suçlaması, eleştirilere yanıtları gidişin kötülüğünün kanıtlarıdır. Yargı kararıyla alınacak dersler varken yargıyı suçlamakla bir yere varılamaz. Yargı görevini yapmakta, yükümlülüğünü yerine getirmektedir. Öyle görünüyor ki akıl hocaları ve şakşakçılarına uyarak yine anayasayla oynayıp kuralları değiştirmeye, demokrasiyi yozlaştırmaya çalışacaklar. Kimbilir neler görecek, duyacak, okuyacak ve izleyeceğiz?
Ay içinde Atatürkçü Düşünce Derneği Altındağ Şubesi’nde, Türk Eğitim Derneği Koleji Polatlı okullarında, İzmir Barosu’nda, yine Türk Eğitim Derneği Ankara Koleji’nde, Ankara Barosu Meslek Ustalarına Saygı Günü’nde konuşmalara katılarak yararlı olma çabalarımızı sürdürdük. Ayrıca Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencilerinin söyleşisinde, Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde gençlerle görüşmenin mutluluğunu yaşadık. Ankara Ekin Tiyatrosu’nun 20. yılını Heccav oyunuyla kutlayanlarla temsilin galasına katıldık. Sanatçıların başarılarını alkışlarken Tiyatronun yaşama ve topluma katkı direncinin sevincini paylaştık.
Mutluluk veren olaylar üzücü olayların ağırlığını gideremiyor. Muş-Bulanık’taki şiddet gösterilerini kınamayıp kendini savunan yurttaşı suçlamaktan çekinmeyen milletvekilleri iki yanın da kaçınması gereken durumlara değinmiyor. Diyarbakır’da 12 yaşındaki ilköğretim öğrencisi kız çocuğu sıkmabaşla okullara yöneticilerin buyruklarıyla alınıyor. Engellenemiyor. Bu da sıkmabaşın nerelere indirileceğini göstermektedir. Taşla, sopayla, molotof kokteyliyle, silâhla, yakıp yıkmakla gösteri olmaz. Bunlara anlayış gösterilmez. İktidarın önleyemediğini yurttaşların önlemesi çığırı açılırsa kimse durduramaz. Hukuk dışılıklara olanak tanınmamalıdır. Bu arada aydın(!) yandaşlar boş durmaz. Bildiri yayımlarlar, gösteri yaparlar, yerlere yatarlar, kimileri de anayasa değişikliğiyle partilerin kapatılmasının olanaksız kalmasını sağlamaya destek verir. Olabildiğince güçleştirildiğini, topluma ve devlete verdikleri zararları unutarak, görmezlikten gelerek. AKP istifaların reddi oyunu kullanırken yalnız kalmaz. Partiler yeni bir gösteri ve demokratlık(!) fırsatı bulmuşlardır.
Kitaplar
En içtenlikli dostumuz kitapları savsaklamak olanaksız. Kitapsız ortamın karanlık olduğu kuşkusuzdur. Aydınlığı yalnız çevremizde değil, içimizde de sağlayan kitaplar yaşam gücümüzü artıran, zamanı süsleyen kaynaklardır. YAYIN-B ürünleri giderek zenginleşmektedir. Son olarak Metin Özkan’ın “Etnik Bölücülüğe karşı DUVAR YAZILARI” adlı kitabı ile Taha Mazman’ın hazırladığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “NUTUK-Söylev” adlı kitabı kamuoyuna sunulmuştur. Teknik yönden beğenilir düzeyde olan kitapların notlu, resimli içerikleriyle konuları topluma en yararlı katkılarıdır.
Bu arada TÜRKSOLU gazetesinde yayımlanan reklâmlarda izlenen İLERİ Yayınlarının yeni kitapları herkesin yararlanacağı kaynaklardır. Yayın dünyamızı zenginleştiren tüm bu ürünleri okurlarımıza salık vermekle de bir görev yaptığımız inancındayız.
http://www.turksolu.com.tr/264/ozden264.htm
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder