Bahçeli MHP’sine bir de merceğin diğer yüzünden bakmak…
Önemli olan 1 Kasım seçimi sonrasıdır. Çünkü, Erdoğan’ın ikinci bir “erken seçim zarı” atması kısa vadede zordur. Bahçeli’nin en kritik “güvenirlilik” ve muhtemelen de “son” sınavı önümüzdeki süreçte olacaktır.
Evet doğru, Bahçeli ve MHP’si güven vermiyor gibi gözüküyor. Bu kişinin Genel Başkanlığa geldiğinden beri MHP’deki zikzaklar ve acemilikler herkesin malûmu. Gereksiz takıntılar yüzünden, öngörüsüzce DSP/ANAP/MHP koalisyonunun bozulmasında Devlet Bahçeli’nin de çok önemli bir rolü söz konusuydu. Zaten arkasından da bugün Türkiye’de yaşananların baş mimarı şaibeli sarayın reisi Erdoğan ve kendisine benzeyen partisi AKP iktidara gelmişti.
Bir kere ilk faça ve KOLTUK DEĞNEKLİĞİ burada söz konusu olmuştu.Yani, sömürgecilerin taşeronu Erdoğan’ı iktidara; Devlet Bahçeli’nin koalisyonu “devam ettirme” yollarını arama yerine, öngörüden yoksun, fart furt atan, anlamsız politik tarz ve kaprisleri taşımıştı. Ayrıca, Türkeş’in bile MÇP’nin kuruluş aşamasında yazdığı bir mektupta dile getirdiği “iddia edilen” ve başka örneklerle de desteklenen, Devlet Bahçeli’nin MİT ajanlığı söylentileri de bir ara pek revaçtaydı. Doğrudur yanlıştır bilinmez ama, tam da sömürgeci ABD tarafından Irak’ın işgali aşamasında koalisyonun bozulmasında baş rol oynamak ve iktidara BOP’un stratejik ortağı ile “Eş Başkanı” zatın ve partisinin gelmesini sağlamak, ister istemez akıllarda bir çok soru işaretinin oluşmasına neden oluyordu.
Fakat iş bu kadarla da bitmiyor ve ilerleyen süreçte AKP’ye “stepnelik” yapıldığına dair çok sayıda başka örnekte bulunuyordu.Bunlardan en başta geleni de, Gül’ün Cumhurbaşkanlığına seçilmesinde “alelacele” verilen destekti. Zaten türbanı da durup dururken milletin gündeminde ilk sıraya taşıyan bunlar olmuş, 4+4+4 sisteminin yasalaşması da MHP’nin katkılarıyla gerçekleşmişti.İlk “Suriye tezkeresine” AKP ile birlikte “evet” oyu veren de yine Bahçeli MHP’siydi. Ama en çarpıcı zikzak, yine bir genel seçim öncesinde meydanlarda, Tayyip’e yönelik platforma “yağlı urgan” atıp, “seni başka gezene kaçsan bile alıp getireceğim” gibilerinden ifadeler kullanıp, seçimlerden sonra ise “Söğüt” şenliklerinde Erdoğan ile birlikte yan yana dua etmesiydi. E be Bahçeli; hem “yağlı ip” filan atıyorsun, ondan sonra da gidip onunla birlikte, hem de Osmanlı’nın kuruluş merkezinde “dua” ediyorsun, iş mi bu yaa!. Lafa geldi mi de “ilkeliyim” diyorsun.
Son “koltuk değnekliği” olayı da malûm; 7 Haziran sonrası “Meclis Başkanı”nın seçilmesinde ve “terör komisyonu” kurulmasında MHP’nin resmen AKP’ye arka çıkmasıydı. Şimdi, MHP’nin Bahçeli sayesinde; NATO milliyetçiliği ya da daha doğru bir ifade ile “Neo-Liberal”, yani sömürgecilere hizmet eden bir milliyetçiliğe çekildiği söyleniyor. Fakat bunu da fazla yadırgamamak lazım. Çünkü, Neo-Liberal “dönüşüm” tüm partilere “KÜRESELLEŞMENİN” ve sömürgecilerin bir dayatmasıydı.Ayrıca MHP’nin gerçekten de yeni bir “ÇEHREYE” ihtiyacı vardı. MHP’nin; eskinin o “sarkık bıyıklı”, mafyavari ilişkilerde kullanılan, sağ-sol kavgalarında birçok öldürme olaylarına bulaşmış, kendilerini; komünizme ve bölücülüğe karşı devleti, güvenlik güçleriyle birlikte, hatta onlardan da önce sahiplenmesi gereken militan bir güç olarak gören, “feodal” Türk-İslam (ya da İslam-Türk, çünkü bunlarda İslam her zaman Türklüğe baskın geldi ve AKP’ye taban oluşturdular) ideolojisine bağlı ve herkesin bildiği Türkeş zamanına ait “ritüellerden” arınmış “farklı” bir parti formatına kavuşması gerekiyordu. Bahçeli büyük ihtimal bu işe soyundu. Aynı zemin üzerine oturan, fakat “yelpazelerini” farklı milliyetçiliklerle de genişleten, daha “kapsayıcı” bir yapıya odaklandı. Taban yine büyük ölçüde Türk-İslam sentezine bağlı bir kitleden oluşacaktı, fakat aynı zamanda “Merkez Sağ” milliyetçileri ile Atatürk milliyetçiliğinin “MHP yorumunu” benimseyen bir kesimi de içerecekti. Zaten Türkiye’de, AKP ile birlikte “merkez sağ” oylar AKP’de toplandığı için, o oylara yönelmek son derece doğaldı.
Nitekim eskiyle karşılaştırıldığında, bu yeni çehrenin gerçekleştirilmeye çalışıldığı net bir şekilde görülebilir. En üstteki “yönetsel tabakanın” ağırlıkla bu yeni formata uygun bir bünyeye sahip olduğu ve “Türk-İslam” sentezine dayalı “tabanın” ise; az da olsa eski görüntü ve ritüellerden uzaklaşmış bir “fotoğraf” sunduğu kolaylıkla seçilebilir. Nitekim, Bahçeli’nin inişleri ve çıkışlarının, ya da güvenilmez politikalarının arkasında da bu “iki ara bir derede kalmışlık” bulunmaktadır. Söylemleri, tespitleri, çözümlemeleri birçok defalar doğru ve objektifken, yani yönetsel tabakaya ve “yeni çehreye” uygunken, eylemleri tam aksi yönde cereyan etmektedir.Örneğin, bu gün “söylem” bağlamından bakıldığında; çoğu zaman CHP’nin yapması gerekip de yapmadığı, Atatürkçü çizgideki bir milliyetçilik ile “ulusal bütünlük” açısından AKP’nin Kürtçü-bölücü politikalarını “kapsamlı” ve “radikal” biçimde eleştirilmesi, bir tek MHP tarafından gerçekleştirilmektedir. Ancak, daha sonra aynı MHP; 180 derece dönüşle kıyasıya eleştirdiği AKP’ye “koltuk değneği” olmaktadır. Buradaki neden de bellidir; AKP tabanının bir bölümüyle kendi tabanlarının “Türk-İslam”(daha çok İslam-Türk) değerlerinin birbirine yakın olması ve ağırlıklı olarak sürekli o tabana “göz kırpmak” zorunda kalmasıdır. CHP tabanından böyle bir beklentisi yoktur. Ayrıca, taban kitlelerin dünyaya bakış farklılıkları yanında, geçmişten gelen düşmanlıklar da işin başka bir boyutudur.
Dolayısıyla, MHP’deki “zikzaklar” bu gerekçelere bağlanabilir ve bu pencerelerden bakıldığında da; önyargılı olmamak şartıyla, MHP’nin 7 Haziran seçiminden sonraki tavrını da “tutarlı” bulmak gerekir. Yine, söylem bağlamında kıyasıya AKP’yi eleştirirken, eylem bağlamında AKP’deki Türk-İslam(İslam-Türk) ve “Merkez-Sağ” milliyetçi oylara yönelmek ve sempatik görünmek için Meclis Başkanlığı gibi konularda AKP’yi desteklemiştir.Böylelikle tabanlarının pek hoşlanmadıkları CHP ve HDP’nin yanında olmayarak da, bir taşla iki kuş vurmaya çalışmıştır.Ayrıca, sırf AKP’yi iktidardan indirmek için; “HDP ile neden koalisyon kurmuyorsun, politika uzlaşma sanatıdır” demekte son derece sâfiyâne bir görüştür. Çünkü bunların biri “Türk”, öbürü “Kürt” milliyetçisidir. İkisinin,özellikle de MHP’nin “uzlaşması” demek, varoluş temelini yok ederek “HARAKİRİ” yapması anlamına gelir. Öte yandan,iyi ya da kötü MHP; kırmızı çizgilerini dayatmış ve bugün Türkiye’deki politik ortamda moda olan “oportünizm arenasında” farklı bir duruş ortaya koymuştur. Ancak, Ogan ve Akşener gibi isimlerin harcanması anlamsız ve gereksiz bir Bahçeli egosudur.
Esasında MHP, 7 Haziran seçimleriyle birlikte Erdoğan’ın her halükarda erken seçime gideceğini öngörmüş ve çizgisinden taviz vermemiştir. Önemli olan 1 Kasım seçimi sonrasıdır.Çünkü, Erdoğan’ın ikinci bir “erken seçim ZARI” atması kısa vadede zordur.Bahçeli’nin en kritik “güvenirlilik” ve muhtemelen de “son” sınavı önümüzdeki süreçte olacaktır.
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder