YEREL SEÇİMLERDE KENT BÜYÜKLÜĞÜ İLE OY VERMENİN YÖNÜ ARASINDAKİ İLİŞKİ,
BÖLÜM 2
4.TÜRKİYE’DE YEREL SEÇİM ÇALIŞMALARI VE MEKANSAL ANALİZ
Türkiye’de genel seçimlerin aksine yerel seçimlerin sonuçlarını mekansal boyutlarıyla ele alan bilimsel çalışmaların yok denecek kadar az olduğu dikkat
çekmektedir. Sosyal bilimcilerin genel seçimlere gösterdikleri ilgi doğrultusunda gerçekleştirdikleri bilimsel çalışmaların benzerleri yerel seçimlere dönük olarak yapılmamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında yerel seçimlerin her dönemde ulusal seçimlerin gölgesinde kaldığı savının, hatta daha da ileriye gidilirse genel seçimlerden bağımsız olarak yerel yönetim seçimlerinin kendi başına değerlendirilmesinin olanaklı olmadığı varsayımının da önemli rolü olduğu düşünülebilir. Ülkemizde yerel seçimler son iki-üç seçime dek neredeyse tamamen dönemin gazete köşelerinin ilgi konusu olmaktan öteye gidememiş; yerel seçim ve temsil konusunda yapılan çalışmalar ise sayıca kısıtlı olduğu gibi çoğu zaman belli bir anın saptanmasıyla sınırlı kalmıştır. Bu nedenle yapılmış bulunan çalışmalar zaman içinde karşılaştırma yapmaya da olanak tanımamış lardır. Bu kapsamda, doğrudan yerel seçimlere ilişkin varolan sınırlı sayıdaki araştırma yalnızca siyasal parti adları ile oy sayıları ve yüzdelerini içermiştir.
Türkiye’de yerel seçimleri çeşitli boyutlarıyla ele alan az sayıdaki önemli bilimsel çalışmadan biri, yerel seçim sonuçlarının kitap bölümü içerisinde incelendiği Türkcan editörlüğünde yapılan yerel yönetimlere yönelik çalışmadır. Bu çalışmada yerel seçim sonuçları kent ölçeğinin yanı sıra belediye bütçelerinin büyüklüğü gibi farklı karşılaştırma ölçütleriyle ele alınıp irdelenmiştir. Bu kitap kapsamında yerel seçimlerin kendi başına ayrı bir inceleme konusu olarak kabul edilmesi ve kent büyüklüklerine göre bir değerlendirmeye tutulması oldukça önemlidir (Türkcan, 1981). Türkiye’de doğrudan yerel seçimler üzerine bütünsel olarak odaklanmış ilk bilimsel çalışma olarak nitelendirilebilecek Çitçi editörlüğünde gerçekleştirilen yerel seçim çalışmasında 1963-1999 arası sekiz yerel seçim çeşitli boyutlarıyla kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Çalışmada yalnızca oy dağılımı ve oranlarına ilişkin bilgi ve yorumlar ile sınırlı kalınmayıp, bunun yanı sıra yerel ve genel seçimlerin ilişkisi bağlamında değerlendirme arayışı da söz konusu olmuştur. Böylelikle yerel seçim öncesi siyasal ortam, seçimlerin yasal çerçevesi, siyasal partiler, seçim kampanyaları, seçimin kendisi ve seçim sonrası gelişmeleriyle genel bir yerel seçim panoramasına ulaşmak hedeflenmiştir (Çitçi, 2001: 2).
Ayrıca bu kitapta, kitabın hazırlanmasına temel olan araştırma raporlarında1 ve daha önce yapılmış bazı çalışmalarda yerel seçimlerle genel seçimler arasındaki ilişkinin niteliğinin de inceleme konusu yapıldığı görülmektedir.
Buna göre, yerel yönetim kuramlarında “yerel yönetimlerin demokrasinin okulu olduğu” tezi çerçevesinde yerel seçimlerde kişilerin önemli olduğu şeklinde genel kabul sorgulanmakta, ulusal siyaset ile yerel siyasetin ayrı dinamikleri olduğu varsayımı eleştirilmektedir. Söz konusu çalışmalarda yerel seçimlerin ne kadar “yerel” olduğu, yerel seçimlerin kendi başına genel seçimlerden bağımsız olarak ele alınıp alınmayacağına ilişkin sorgulamalar yapılmıştır. Bu kapsamda “ulusal siyaset-yerel siyaset ayrımının büyük ölçüde anlamını yitirdiği” ve “yerel siyasetin özerkliğinin çok sınırlı olduğu” görüşü doğrultusunda “yerel seçimlerde oy verme davranışını büyük ölçüde ulusal siyasal sorunların belirlediği” sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla yerel seçimlerin genel seçimlerden bağımsız kendi özgül dinamikleri olan seçimler olmadığı ortaya konmaktadır. Ayrıca “siyasal parti gerçeğinin ulusal siyaset ile yerel siyaset arasındaki bütünlüğü sağlayan en önemli unsur olduğu” ileri sürülmektedir (Çitçi, 1989: 13-14; Akbulut, 2001: 37-40; Akbulut, 2004: 43-44).
Söz konusu incelemeler doğrultusunda Batı’da tartışılmakta olan ikincil düzey (second-order) kuramının Türkiye örneğinde sınanmasına yönelik önemli
verilerin ortaya konduğu söylenebilir. İkincil düzey (second-order) kuramı çerçevesinde ortaya atılan hipotezlerden birine göre, ulusal düzeyde sorunlara yönelik tavırların sonucunu belirlediği genel seçimler birincil öneme sahipken, genel seçimler dışında ulus-altı düzeyde yerel seçimler ve ulus-üstü düzeyde Avrupa Parlamentosu seçimleri ikincil düzeydedir. Bu nedenle yerel ya da ulus-üstü etmenlerden çok, ulusal sorunlar söz konusu ulus-altı ve ulus-üstü
seçimleri etkilemektedir. Bu kuram doğrultusunda ele alınan çalışmalarda yerel seçimlerin ne dereceye kadar “yerel” olduğu, ne dereceye kadar genel
seçimlerin gölgesinde kaldığı sorgulanmaktadır. Bu doğrultuda yerel seçimleri genel seçimler için bir prova, kamuoyu yoklaması ya da yerel seçmenlerin
genel yönetimden memnun olup olmadığını sınamaya dönük bir araç olarak değerlendiren yaklaşımlara karşı, yerel seçimleri genel seçimlerden bağımsız
kendi özgül dinamikleri olan seçimler olarak değerlendiren yaklaşımlar yer almaktadır (Freire, 2004: 56; Jerome / Lewis-Beck, 1999).
Yerel seçimlerin doğasını incelemek kuşkusuz yerel seçim üzerine çalışmak isteyenler için önemli bir konudur. Konunun daha geniş boyutta incelenmesi yerel seçimlere ilişkin yapılacak çalışmalardan elde edilecek sonuçların ne dereceye kadar geçerli olduğuna yönelik bakış açısını da şekillendirecektir. Ancak konunun akademik dünyada halen tartışılmakta olduğu ve henüz tam bir sonuca ulaşılamadığı da söylenmelidir. Yerel seçimleri kendi başına bir araştırma nesnesi olarak kabul edenler olduğu gibi, yerel seçimlerin kendi başına özgül dinamikleri olan bir seçim türü olduğunu kabul etmeyenler de bulunmaktadır. Bu tartışmanın kısa bir zamanda sonuçlanacağına yönelik henüz bir işaret de yoktur. Ancak, Batı’da yerel yönetimlere yönelik çalışmaların daha fazla ilgi çekmeye başladığı göz önünde tutulduğunda, yerel yönetim çalışmalarına yönelik kuramsal tartışmalar da canlanabilir görünmektedir. Elinizdeki çalışmada ise, yerel seçimlerin kendi başına bir araştırma nesnesi sunduğu varsayımı ışığında yerel seçimlere yönelik toplu sonuçlardan yararlanarak, yerel seçimlerde sağ/sol eğilimin ya da bağımsızların seçimi kazanmalarında mekansal ölçeğin büyümesi ya da küçülmesine dayalı olarak düzenliliklerin bulunup bulunmadığı nın analizinin yapılması amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra, mekansal ölçeğe göre partizanlık etkisinin değişip değişmediği de görülmeye çalışılmaktadır.
Ayrıca yazında tartışma konusu olan ulusal siyaset-yerel siyaset ilişkisi kapsamında da, siyasal partilerin yerel siyasete etkisi de zaman süreci içinde sınanacaktır.
Böylece yerel yönetimlerin demokrasinin okulu olduğu tezi doğrultusunda ortaya konulan yerel seçimlerde kişi etkisinin zaman süreci içinde azalıp azalmadığı görülmeye çalışılacaktır. Çalışma kapsamında genel seçim-yerel seçim ilişkisini doğrudan görme olanağı bulunmasa da, ulusal siyasetle yerel siyasetin bütünlüğü varsayımı etrafında dolaylı olarak yerel yönetimlere yönelik ortaya konan kişi etkisi ve yerel yönetimlerin halka en yakın yönetim birimleri olduğu tezinin sınanması yapılabilecektir.
Makalede ortaya konulacak analiz yöntemiyle seçim çalışmalarında genellikle ortaya konduğu üzere “sağ siyasal partiler 1999 yerel seçimlerinde
başarılı oldu” şeklinde bir saptama ya da sonuca varmak yerine, inceleme sonucunda eğer düzenlilikler saptanabilirse “sol partiler büyük kentlerde, sağ
partilere karşı küçük kentlerde olduğundan daha başarılı olmaktadır” benzeri genellemelere varılmaya çalışılacaktır. Böylece, sağ ya da sol siyasal
eğilimlerin ve bağımsızların yerel seçimlerde kentsel ölçeğe dayalı ilişkisini karşılaştırmalı olarak ortaya koymak olanaklı hale gelebilecektir. Söz konusu
genelleme arayışı doğrultusunda 1963 ile 1999 yılları arasında ülke düzeyinde gerçekleştirilen sekiz yerel seçimin toplu sonuçları kullanılarak siyasal
partilerin sağ ya da sol eğilim olarak sınıflandırılması gerektiğinden, çalışmanın bundan sonraki bölümünde 1960 sonrası yerel seçimlerinde siyasal partilerin
konumları incelenecektir.
5. TÜRKİYE’DE 1963 YILINDAN GÜNÜMÜZE YEREL SEÇİMLER VE SİYASAL EĞİLİMLER
Türkiye’de 1960 sonrası yapılan yerel seçimler kabaca iki ana dönemde ele alınabilir. Buna göre, ilk dönem 1963/1968/1973/1977 yıllarında gerçekleştirilen dört yerel seçimi kapsamaktadır. Bu dönemin belirgin özelliği yerel seçimlere çok sayıda siyasal parti katılmasına rağmen2, yerel seçim mücadelesinin temelde Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi arasında geçmiş olmasıdır. Yerel seçimlere ilişkin ikinci dönem, 1980 sonrasından günümüze değin gerçekleştirilen 1984/1989/1994/1999/2004 seçimlerini kapsamaktadır.3
1980 sonrası gerçekleştirilen yerel seçimler önceki dönemden bazı yönlerden farklılaşmıştır. Bu dönemde farklılaşmanın hem yasal çerçevede hem de siyasal partiler yelpazesinde olduğu görülmektedir. 1982 yılında kabul edilen yeni anayasaya koşut olarak yeni seçim yasası, siyasal parti ve kadrolar
ortaya çıkmıştır (Çitçi, 2001: 123).
Türkiye’de yerel seçimlere ilişkin önemli dönüm noktalarından birini1963 yerel seçimleri oluşturmuştur. Bu dönemde 1961 Anayasasının ve yeni bir
seçim yasasının çizdiği temel çerçevede yerel seçimler yapılmıştır. Yeni seçim mevzuatı kapsamında belediye meclisi ve il genel meclisi seçimlerinde
çoğunluk usulünden nispi temsil usulüne geçilmiş, belediye başkanları tek dereceli olarak seçilmeye başlanmıştır. Buna göre, Anayasanın 116. maddesi
yerel yönetimlerin “genel karar” organlarının halk tarafından seçilmesini kurala bağlamışsa da, ilgili yasalarda yapılan düzenlemelerle yürütme organının, bir
başka deyişle belediye başkanlarının doğrudan seçmenler tarafından seçilmesi sağlanmıştır. Böylece Türk siyasal hayatında belediye başkanlığı seçimi ilk kez
tek dereceli olarak gerçekleştirilmiş; belediye meclisinin kendi içinden belediye başkanını seçmesi usulü terk edilerek, belediye yönetimlerinde güçlü başkanlık
dönemine geçilmiştir.
1960 askeri darbesi sonrası gerçekleştirilen 1963 yerel seçimlerine genel olarak bakıldığında, kapatılan Demokrat Parti yerine, bu partinin oylarının mirasçısı olarak Adalet Partisi’nin kurulduğu, siyasal yapının parçalı bir görünüme dönüştüğü ve merkezi yönetim düzeyinde koalisyon hükümetlerinin kurulmuş olduğu görülmektedir. 1963 yılı yerel seçimlerinde toplam belediye sayısı 1.045’tir. Hükümet sorununun yaşandığı böyle bir siyasal ortamda, yerel
seçimlere altı siyasal parti katılmıştır.
Bu partiler Adalet Partisi (AP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP), Yeni Türkiye Partisi (YTP), Millet Partisi (MP)
ve Türkiye İşçi Partisi (TİP)’dir.
Yerel seçimlere katılan altı partiden sadece CHP ve CKMP 1960 öncesi kurulan partiler olmakla birlikte diğer dört siyasal parti 1960 sonrasında kurulmuştur. Seçime katılan siyasal partilerden CHP merkez, AP merkez sağ, YTP merkez sağ, CKMP ve MP aşırı sağ, TİP sol düşünceyi temsil eden partilerdir. CHP'yi merkez sol olarak değerlendirdiğimizde sol düşünceyi TİP de dahil olmak üzere iki, sağ düşünceyi ise AP, YTP, CKMP ve MP olmak üzere dört parti temsil etmektedir (akbulut, 2000a).
1968 yerel seçimlerinde toplam belediye sayısı 1252 olmuş, yerel seçimlere sekiz siyasal parti katılmıştır. 1963 yılında yerel seçimlere katılan siyasal partilere ek olarak Birlik Partisi (BP) ve Güven Partisi (GP) ilk kez 1968 seçimlerine katılmışlardır. Bu iki yeni partiden BP merkez sol, GP aşırı sağ eğilimli merkez sağ parti olarak siyasal parti yelpazesinde konumlandırılabilir.
1963 yerel seçimlerine göre 1968 yerel seçimlerinde solda yer alan ya da kendini sol olarak ifade eden partilerin sayısı artmıştır. 1963 yerel seçimlerinde
tek sol parti TİP olmasına karşın, 1968 seçimlerinde CHP “ortanın solu”nda yer aldığını doğrudan açıklamış, BP yöneticileri de sol bir parti olduklarını ileri
sürmüşlerdir.
Dolayısıyla seçime katılan sekiz partiden üçü sol görüşü, beşi ise sağ görüşü temsil etmiştir (Çitçi, 2001). CHP ile TİP ve BP ile GP benzer
tabanlara sahip partilerdir. BP’nin CHP’ye giden kimi Alevi oyları, GP’nin ise CHP’nin sağa yakın oylarını almış olduğu, CHP’den umudunu kesen kimi
aydınların da TİP’e yöneldiği belirtilebilir. AP, YTP, CKMP ve MP’nin de sağ siyasal eğilim için benzer tabanları olmuştur. AP ve YTP merkeze yakın sağ
seçmene dönük partilerdir. CKMP ve MP’nin ise, daha çok aşırı sağa yönelimli seçmene dönük partiler oldukları söylenebilir (Akbulut, 2000b).
1973 yılına gelindiğinde toplam belediye sayısı 1640’a ulaşmıştır. 1973 yerel yönetim seçimleri, 12 Mart müdahalesi sonrası yapılan ilk yerel seçimlerdir. 14 Ekim’de yapılan milletvekili genel seçimlerinden 55 gün sonra 9 Aralık günü yapılmış, seçime sekiz siyasal parti katılmıştır.
Bunlar
Adalet Partisi (AP),
Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP),
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP),
Demokratik Parti (DP),
Millet Partisi (MP),
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP),
Milli Selamet Partisi (MSP) ve
Türkiye Birlik Partisi (TBP)’dir.
1973 yerel yönetim seçimleri dönemin koşullarının etkisi altında gerçekleşmiş; 1960 sonrası iyice hızlanan kentleşme hareketleri, ülkenin aynı dönem içindeki
kapitalistleşme ve sanayileşme süreciyle kesişmesi sonucu toplumsal ve siyasal talepler farklılaşmaya ve değişmeye başlamıştır. 1963 ve 1968 seçimleri sağ
partilerin yerel yönetimler düzeyinde başarılı olduğu seçimler olarak dikkat çekmiştir. Ancak bu tablo, 1973 yılından itibaren değişmiş; merkez sol, başta
büyük kentler olmak üzere, ülke genelinde başarılı olmuştur. CHP seçimlerde büyük bir üstünlük kazanırken, 1968 yerel seçimlerine göre AP’nin oyları
gerilemiştir. 1973 yerel seçimleri ile başlayan dönem ise Türk belediyecilik tarihine damgasını vuran “yeni bir belediyecilik anlayışının doğduğu” yıllar
olmuştur. Bu yapısal değişiklikler siyasal iktidarın niteliğini ve kaynaklarını da değiştirmeye zorlamıştır. 1977 yılında, 1973’te 1623 olan belediye sayısı 1710
rakamına ulaşmıştır. 1977 yerel yönetim seçimlerine on siyasal parti katılmıştır.
Bunlar
AP,
CHP,
CGP,
DP,
MSP,
MHP,
SDP,
TBP,
TİP,
TSİP’dir.
1977 yerel seçimlerinde de yine iki büyük partinin AP ve CHP’nin egemenliği sürmüştür (Yayman, 2000a; 2000b).
1984 yerel seçimlerinde toplam belediye sayısı 1700 iken yerel seçimlere altı Siyasal parti katılmıştır.
Bu partiler
Anavatan Partisi (ANAP),
Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP),
Doğru Yol Partisi (DYP),
Halkçı Parti (HP),
Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) ve
Refah Partisi (RP)’dir. Seçim sonuçları
ANAP’ın üstünlüğü ile sonuçlanmıştır. 1989 yerel seçimlerinde toplam belediye sayısı 1984’e ulaşmış; yerel seçimlere katılan siyasal parti sayısı yedi olurken, siyasal yelpazede değişmeler yaşanmıştır. ANAP, DYP ve RP varlığını sürdürmesine rağmen MDP tarihe karışmış, SODEP ve HP, Sosyal Demokrat
Halkçı Parti adı altında birleşmiştir. Bunun dışında üç yeni parti Demokratik Sol Parti, Islahatçı Demokrasi Partisi ve Milliyetçi Çalışma Partisi siyasal
yelpazeye katılmışlardır (Şener, 2000a; 2000b).
1994 yerel seçimlerinde toplam belediye sayısı 2710 iken, siyasal yelpazede yer alan siyasal partilerin sayısı on üçe yükselmiştir. Bu on üç
partinin altısı Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, İşçi Partisi, Sosyalist Birlik Partisi, Yeniden Doğuş Partisi yeni örgütlenmeler
olarak ortaya çıkmışlardır. MÇP, Milliyetçi Hareket Partisi, IDP de Millet Partisi adını almıştır.
Diğer yedi parti 1989 seçimlerine katılan partiler olmuşlardır. 1999 yerel seçimlerinde toplam belediye sayısı 3215’e ulaşırken, parti sayısı da yirmi bire çıkmıştır.
Barış Partisi, Değişen Türkiye Partisi, Demokrasi ve Barış Partisi, Demokrat Türkiye Partisi, Demokratik Halk Partisi, Emeğin Partisi, Fazilet Partisi,
Halkın Demokrasi Partisi, Liberal Demokrat Parti, Özgürlük ve Dayanışma Partisi ve Sosyalist İktidar Partisi siyasal sahneye çıkan partiler olmuşlardır.
1999 yerel seçimlerine, kapatılan Refah Partisi, CHP ile birleşen SHP ve SBP katılmamışlardır (Bayramoğlu, 2000a; 2000b).
6.TÜRKİYE’DE YEREL SEÇİMLERİN SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİNDE YÖNTEM SORUNU
Türk siyasal yaşamının önemli bir boyutunu oluşturan yerel seçimlerin siyaset bilimine katkıda bulunabilecek pek çok veriyi barındırdığı söylenebilir.
Bu durum göz önünde tutularak elinizdeki çalışmada, Türkiye’de 1963-1999 yılları arasında yapılmış 8 yerel seçimin toplu sonuçları kapsamında mekansal
ölçek farklılaşmasının siyasal davranış üzerinde etkisi olup olmadığına ilişkin bir analiz ortaya konmaya çalışılmıştır. Ancak daha önceki çalışmalarda
yapıldığı üzere genel seçim sonuçlarının değerlendirilmesinden farklı olarak, yerel seçim sonuçlarını kendi içinde ve bir önceki seçimle karşılaştırma ya da
bir genel değerlendirme yapma bakımından eldeki sayısal verilerin hangilerinin ele alınması gerektiği konusu önem taşımaktadır. Birden fazla yerel seçim
sonucunu birbiriyle karşılaştırmak için akla gelen ilk yol, tüm seçmenlerin oy kullanma hakkına sahip olması nedeniyle, il genel meclisi seçimleri sonuçlarına
başvurmaktır. Seçim yazını incelendiğinde yerel seçim sonuçları değerlendirilirken genelde bu yöntemin benimsendiği görülmektedir. Ne var ki bu yöntem ölçek farklılaşması açısından karşılaştırma yapmaya olanak vermemektedir.
Ayrıca, il genel meclislerinin yerel iktidar ilişkileri bakımından çok önemli olmadığı, yerel kaynakların kullanımı ve rant paylaşımı bakımından asıl önemli
olanın belediye başkanlıkları olduğu da genel kabul gören bir yaklaşımdır.
Belediye başkanlıkları bakımından iki seçim arasında karşılaştırma yaparken, sayılardan çok oranlara bakmak gerektiği de göz önünde tutulmalıdır.
Çok sayıda belediyeyi kazanan bir siyasal partinin oransal olarak daha başarılı olduğunu kesin olarak söylemek olanaklı değildir. Bir siyasal parti nicel olarak
daha az belediye başkanlığı kazanmış olsa bile, nüfusu yüksek belediye başkanlıklarını kazanmış olması durumunda siyasal açıdan daha başarılı
sayılabilir. Örneğin, 1999 yerel seçimlerinde Doğru Yol Partisi %12.8 oyla belediyelerin %23.3’ünü kazanmıştır. Buna karşılık Demokratik Sol Parti
oyların yüzde 15’i ile belediyelerin yalnızca %5.8’inde başarılı olmuştur. DSP’nin İzmir gibi büyük kentlerde, çok nüfusa sahip ilçe belediyelerini
kazandığı bilinmektedir. Bu nedenle, yerel yönetim sonuçları açısından en anlamlı karşılaştırma her partinin kazandığı belediye sınırları içinde yaşayan
nüfus toplamları arasında yapılacak bir karşılaştırma olacaktır. Her ne kadar belediye başkanlığı seçimlerinde kişisel faktörlerin önemli rol oynadığı doğru
ise de, bu sonuçların seçime giren partilerin sosyolojik tabanı/seçmen profili konusunda bazı ipuçları elde etmeye imkan vereceği de söylenebilir. Nüfusa,
seçmen sayısına, seçmen/nüfus oranına bakılarak yapılabilecek küçük, orta ve büyük kent ayrımı, siyasal partilerin bu ayrım içinde farklı başarı düzlemlerinde
ele alınmasına olanak verebilecektir (Bayramoğlu, 2000b).
3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
****