Değişmeli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Değişmeli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2017 Çarşamba

Yerel Seçim Sistemi Değişmeli


Yerel Seçim Sistemi Değişmeli 


Örsan Ö. AKBULUT 
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) Asistanı



19.11.2003- Cumhuriyet Gazetesi, 2. Sayfa, olaylar ve görüşler kuşağında yayımlanmıştır:

Yerel Seçim Sistemi Değişmeli 

Yerel seçim sisteminin siyasal olarak tartışmalı bu boyutunun yanında, hukuksal olarak da tartışmalı bir yönü bulunmaktadır. Nitekim, onda birlik sistemin yasalaştığı dönemde, anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açılmışsa da mahkeme, anayasada seçim sistemine ilişkin açık hüküm olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. 

Türkiye'de yerel seçimler gündeme geldiğinde her zaman belediye başkanlığı öne çıkarılmakta ve tüm yerel seçimler buna indirgenmektedir. 

Ancak bu indirgeme doğal karşılanmalıdır. Çünkü, hem yasalarla verilen kimi yetkiler hem de mevcut yerel seçim sistemi, belediye başkanının, belediye yönetimlerinde tek adam yönetimi kurmasına olanak tanıdığından, yerel seçimlerin odak noktası da belediye başkanlığı seçimleri olmaktadır. Belediye yönetimlerindeki bu monolitik yapının, temel olarak seçim sistemlerinden kaynaklanan iki nedeni vardır. Bunlardan ilki, belediye başkanlığı seçimlerinde başkanlık sisteminin uygulanması.. 

Yani belediye başkanının doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesidir. İkincisi ise kamuoyunda fazla tartışılmayan, yerel meclislerin (belediye ve il genel meclisi) oluşum biçimdir. Bu oluşum biçimi, yerel meclislerin seçim sistemini düzenleyen, 1984 yılında Özal iktidarı döneminde çıkarılan 2972 sayılı yasanın kısaca Yerel Seçim Yasası'nın öngördüğü seçim sistemine dayanmaktadır. Bu seçim sistemi, büyük partilerin lehine işleyen bir mantığa sahiptir. 
Bilindiği gibi 12 Eylül öncesi döneme tepki olarak, çok sayıda partinin seçime girmesinin engellenmek istenmesi, 1980'den sonraki dönemde, seçim sistemlerinde ana ilkenin ''yönetimde istikrar'' olmasına neden olmuştur. Zaten, 12 Eylül askeri darbesinin temel amaçlarından biri de, yönetimde istikrarı sağlamaktı. 
Yönetimde istikrar ilkesi, yerel meclislerde, özellikle de belediye meclislerinde, büyük partilerin egemenliğini sağlayarak yaşama geçirilmek istenmiştir. 
Oysa ki, ülke genel yönetimi açısından geçerliliği daha anlamlı olan bu ilkenin yerel yönetimlerde uygulanabilirliği tartışmalıdır. Üstelik, belediye başkanının 
doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi başlı başına bir yönetimde istikrar uygulaması iken, belediye meclislerinin yapısının başkana koşut olarak şekillendirilmeye çalışılması, ''yerel demokrasi'' paradigmasının kendi içsel mantığı bakımından da bir tutarsızlık oluşturmaktadır. 

Belediye meclisi ve il genel meclisi seçimlerinde, 1984 yılına gelinceye kadar, d'Hondt usulü nispi temsil sistemi uygulanmaktaydı. 1984 yılında çıkarılan yasa, 
bu sisteme bir de, onda birlik baraj uygulaması getirmiştir. Böylelikle, klasik d'Hondt usulünün bile küçük partiler aleyhine olan yapısı daha da güçlendirilmiştir. 

Çünkü, onda birlik sisteme göre bir seçim çevresindeki geçerli oyların onda biri, tüm partilerin ve bağımsızların aldıkları oylardan ayrı ayrı çıkarılmaktadır. 
Böylece, partilerin ve bağımsız adayların temsil güçlerinde bir azalmaya gidilerek oy dağılımı gerçekleştirilmektedir. 

Bu durumu bir örnek ile açıklamaya çalışalım. 1. 800.000 nüfusu olan ve 18 il genel meclisi üyesi çıkaracak bir ilçede, il genel meclisi üye seçimine 6 siyasi partinin katıldığını varsayalım. 700.000 geçerli oyun partiler arasındaki dağılımı ve kazandıkları üye sayısının şöyle olduğunu düşünelim: 
Onda Bir İndirimi Uygulanmadan; 

A Partisi 250.000 %35.71 7 üye (%38.88) 
B Partisi 150.000 %21.42 4 üye (%22.22) 
C Partisi 82.000 %11.21 2 üye (%11.11) 
Ç Partisi 75.000 %10.71 2 üye (%11.11) 
D Partisi 72.000 %10.28 2 üye (%11.11) 
E Partisi 71.000 %10.14 1 üye (5.55) 

Görüldüğü gibi oy oranları ile üye oranları arasında genelde adalet ve tutarlılık vardır. Ancak, 700.000 geçerli oyun onda biri olan 70.000 indirim oranını uyguladığımızda ise şu sonuç ortaya çıkmaktadır: 

A Partisi 180.000 13 üye 
B Partisi 80.000 5 üye 
C Partisi 12.000 
Ç Partisi 5.000 
D Partisi 2.000 
E Partisi 1.000 

Onda bir indirimi uygulanmadan, il genel meclisi seçimine katılan 6 parti de üye gönderebilmesine rağmen, onda bir indirimi uygulandığında sadece 2 parti üyelik kazanabilmektedir. Yukarıdaki örneğin de açıkça ortaya koyduğu gibi bu sistem, temsilde adalet ilkesinin gerçekleşmesine engel olduğundan, nispi temsil sisteminin yerel seçimlerde uygulanabilirliğini zorlaştırmaktadır. 

Tüm bunların yanında, özellikle son yıllarda yapılan yerel seçimlerde belediye başkanları, belde halkının yarısından azının desteğine dayanarak seçilmektedir. 

Bu durum, siyasal parti yapısının ve tabanın parçalı olmasının bir sonucu olmakla beraber, belediye başkanının tek turlu seçilmesinin de söz konusu sonucun ortaya çıkmasına aracılık ettiği açıktır. 

Böyle bir durumda, belediye başkanı karşısında dengeleyici bir güç olması
gereken belediye meclisleri, yukarıda eksikliklerini ortaya koyduğumuz seçim sisteminden dolayı, tamamlayıcı bir rol üstlenmek zorunda bırakılmışlardır. Yani, belediye başkanının bu zayıf temsil durumunu güçlendirici bir konuma itilmişlerdir. 

Yerel seçim sisteminin siyasal olarak tartışmalı bu boyutunun yanında, hukuksal olarak da tartışmalı bir yönü bulunmaktadır. Nitekim, onda birlik sistemin yasalaştığı dönemde, anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açılmışsa da mahkeme, anayasada seçim sistemine ilişkin açık hüküm olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. 

Bununla birlikte, anayasada 1995 yılında yapılan bir değişiklik ile seçim sistemlerinin temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenmesi yönünde açık bir hükme yer verilmiştir. 

Bu hüküm çerçevesinde, Yerel Seçim Yasası'ndaki onda birlik dizgenin (sistemin) yönetimde, oturmuşluğu (İstikrarı) kayırdığı ortadır. 

Bundan dolayı, anayasaya aykırı bir özellik taşımaktadır. 

KAYNAK;


..