65 YILLIK İTTİFAK NATO VE TÜRKİYE, BÖLÜM 3
Ambargo ve Önleyici Teşebbüsler:
NATO ve NATO ülkeleri ile ilişkilerde Türkiye, geçmişte çeşitli haksızlıklara uğramıştır. 1962 yılında ABD-SSCB görüşmeleri sonucunda ABD, Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin sökülmesi konusunda Türkiye’nin haberi olmadan tek taraflı bir karar almıştır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını takiben TSK’nın kullandığı harp silah ve araçlarının tüm destek malzemesine ambargo koymuştur. Bunu ilerleyen yıllarda da kısmi olarak tekrarlamıştır.
İkinci Körfez Savaşı’nda NATO platformunda Fransa, Patriot füzelerinin savunma amaçlı olarak Türkiye’ye gelmesini önlemiştir.
Bu ülkenin NATO Savunma Planlama Komitesi üyesi olmamasından dolayı bu komitede alınan bir kararla füzeler Türkiye’ye getirilebilmiştir.
PKK terör örgütünün NATO listesine alınmasında güçlüklerle karşılaşılmıştır. 11 Eylül 2001’e kadar terörle mücadeleye bir atıfta bulunulmaz ve bu konuda 4. Maddedeki konsültasyon ile yetinilirken, 11 Eylül’den sonra 5. Md. söz konusu olmuştur. Terörün ülkelerin topraklarına ulaşmadan önlenmesi için tedbir alınması konusu ön plana çıkarken Türkiye’nin bu konuda PKK için Irak’ın kuzeyinde tedbir alması önlenmiş, sonra da kısıtlanmıştır.
Bunlar ‘çifte standart’a birer örnektir. NATO ile ilişkilerde bu konunun dikkate alınmasında fayda görülmektedir.16
ABD’nin, yeni oluşacak durumlara göre gerektiğinde diğer ülkelerin, kendi milli menfaatlerine yönelik olarak bu veya buna benzer konuları, ihtiyaç duydukça ve fırsat buldukça yeniden gündeme getirebileceği düşünülmekte, bu nedenle tedbirli olunması ve taviz verilmemesi hususunda hassasiyet gösterilmesinin ülke menfaatleri açısından hayati önem taşıdığı değerlendirilmektedir. NATO’nun ülke menfaatlerini zedeleyecek ABD niyetleri istikametinde kullanılmasına karşı daima dikkatli olunmalıdır.
NATO’nun Genişlemesinin Türkiye’ye Etkileri
Türkiye temelde NATO’nun genişlemesini desteklemektedir. Bunun başlıca sebebi NATO’ya üye olan devletlerin, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine destek vereceği öngörüsü olmuştur. Ancak karşılaşılan durum bu beklentiyi karşılamamıştır. Ayrıca, yeni üyelerin katılımıyla 26 ülkeye varan NATO üye sayısı, Türkiye’nin pastadan pay alma oranında düşüşler meydana getirmiştir. Ancak bazı olumsuzluklara rağmen NATO’nun genişlemesi, istikrarlı bölgeyi genişletmekte ve Türkiye’ye istediği konuları daha geniş bir yelpazede müzakere edilmesine imkân yaratmaktadır. Yapılan değerlendirmeler ışığında, 26 üye ülkenin tümü ele alındığında çıkan sonuç, “Ne NATO’suz, ne de NATO’yladır.”. NATO, kuruluşundan itibaren önemli işler başarmıştır. NATO’nun bugün 26 olan üye sayısı; 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan’ın katılmasıyla 28’e çıkacaktır. NATO, 28 üye ülkenin yanı sıra Barış İçin Ortaklık, Akdeniz Diyaloğu ülkeleri ve bunun dışında kendisiyle ortak değerleri paylaşan ittifak dışı Koalisyon kuvvetleri ile dünyanın dörtte birinden fazlasını şemsiyesi altına alan bir kuruluş görünümündedir. Ancak, NATO’nun güvenirliğinin gittikçe azaldığı da gözlerden kaçmamaktadır.
NATO’daki Son Gelişmeler
NATO’nun tarihindeki en büyük zirvelerinden biri 2-4 Nisan 2008 tarihinde Bükreş’te yapılmıştır. Zirve, Hırvatistan ve Arnavutluk’un ittifak üyeliğine resmen davet edilmesiyle sonuçlanmıştır.17 Fakat Yunanistan’ın tutumu yüzünden Makedonya, ittifak’ın üyeliğine davet edilememiştir. Makedonya konusunda başarısız olmakla birlikte, NATO’nun son genişlemesinin, Avrupa’daki demokrasi ve istikrarın, Balkanlar’a yayılması konusunda olumlu etki yapacağı söylenebilir. Bunun yanında, Arnavutluk ve Hırvatistan’ın NATO üyeliğine davet edilmiş
olması, Bosna-Hersek’i de NATO üyeliği için reformların hızlandırması yönünde cesaretlendirebilir, zaten “Üyelik Eylem Planı”ndan bir önceki aşama olan “Yoğunlaştırılmış Diyalog Kararı” çıkmıştır. Daha sonra Kosova da aynı şekilde gündeme gelebilir. Bu durumda bir tek Sırbistan endişe kaynağı olarak kalmaya devam etmektedir.
2-3 Aralık 2008’de NATO Dışişleri Bakanlarının bir araya gelmesiyle Brüksel’de gerçekleştirilen zirveden, Ukrayna’daki siyasi belirsizliğin artması ve Gürcistan’da yaz aylarında meydana gelen çatışmalardan dolayı, bu ülkelerin “Üyelik Eylem Planı”na dâhil edilmemesi kararı çıkmıştır.
18 Ukrayna ve Gürcistan üzerinden yürütülen rekabetin yarardan çok zarar getirdiğini de yaşanan olaylar göstermiştir. Genişleme zora girmiş, Rusya ile diyalog kesilmiş, Kafkasya ve Karadeniz güvenliği alanında etkisiz kalınmıştır. Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın üyeliklerini, kendini kuşatma ve enerji yollarını kontrol altına alma planları olarak yorumlamaktadır. Almanya ve Fransa’nın başını çektiği grup ile ABD arasında, Rusya ile olan ilişkilerin arttırılması konusunda farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılığın temelini ise Avrupa’nın enerji ihtiyacı oluşturmaktadır. Diğer taraftan, Rusya’nın 2007 yılında AKKA’dan19 çekilmesi NATO içinde sıkıntı yaratmıştır. Özellikle Doğu Avrupa devletleri için güvenlik kaygıları oluşmaya başlamıştır.
Bunlara ek olarak alınan önemli kararlardan biri de NATO’nun, Doğu Avrupa’da ABD tarafından kurulması planlanan füze kalkanı projesine destek
vermesi olmuştur.
2009’daki NATO Savunma Bakanları Toplantısı, 19-20 Şubat tarihlerinde, Polonya’nın Krakow şehrinde yapılmıştır. Toplantıda Ukrayna’nın ve Gürcistan’ın savunma ve güvenlik konularındaki reformları ve ulusal güvenlik stratejileri gözden geçirilmiş, NATO Acil Mukabele Gücü’nün uygulamaları ve bu konudaki reformlar ele alınmıştır. Afganistan konusu yine özel önemini korumuştur. Alınan ve resmi nitelik taşımayan kararlar, 3-4 Nisan 2009’da yapılacak zirveye zemin oluşturmuştur.20 NATO, Rusya ile ilişkilerin iyileştirilmesine ve diyalogun başlatılmasına, doğuya doğru genişlemesi ve Karadeniz güvenliği gibi kritik konulara kıyasla daha kritik bir önem atfetmektedir. Ayrıca, küresel ekonomik krizin de etkisiyle ABD Başkanlık seçimleri sonrası Avrupa-Atlantik ittifakı üyeleri arasında, daha fazla çatışma ve gerginliğe yol açabilecek politikalardan
vazgeçilmesi konusunda görüş birliğine varılmıştır. Son toplantıda Fransa’nın NATO’nun Askeri kanadına tekrar katılacağı ve bunun 3-4 Nisan 2009’daki NATO toplantısında resmiyet kazanacağı da ifade edilmiştir. Obama’nın gelişi ile diyalog konusuna verilen önem çerçevesinde, Füze Kalkanı Projesi’nde bir kısım yumuşatıcı yaklaşımlara karşılık, Rusya’nın Orta Asya’da terörle mücadelede ABD ve NATO’ya destek vereceğine ilişkin açıklamaları NATO-Rusya arasındaki diyalogun yeniden tesis edileceğini belirten gelişmeler olarak dikkat çekmektedir. Ancak Rusya’nın Orta Asya’da etkinliğini yeniden sağlaması ve sürdürmesi için Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan
ve Tacikistan ile yaptığı ve askeri güç oluşturmasının ön plana çıktığı antlaşma da göz ardı edilmemelidir.
5 Mart 2009’da Brüksel’de yapılan Dışişleri Bakanları toplantısında da genellikle aynı konular üzerinde durulmuş, NATO-Rusya ilişkileri yeniden başlamış, Afganistan için geniş kapsamlı bir toplantı yapılması ve bu toplantıya İran’ın da davet edilmesi kararlaştırılmıştır.21
NATO’nun Geleceğine İlişkin Beklentiler ve Türkiye
NATO kolektif savunma örgütü işlevini genişleterek, kolektif güvenlik örgütü haline dönüşmüştür. Bugün NATO, savunma konusunda sadece üye ülkelerin topraklarıyla sınırlı kalmamaktadır. Karmaşık durum ve tehditlere karşı koyma konusunda birincil rol oynamaktadır. NATO operasyonları artık Washington Antlaşması’nın
6. maddesinde tarif edilen Avrupa’dan ibaret savunma harekât alanıyla sınırlı değildir.22 NATO’nun Kuruluş Antlaşması’nda sorumluluk alanının Kuzey Atlantik bölgesi ile sınırlandırılmış olması ve NATO’nun sadece kendi topraklarını savunma ile görevli olması nedeniyle, NATO’nun alan dışında yapacağı faaliyetler uluslararası hukuk açısından sakınca yaratmaktadır. Bu nedenle NATO’nun yeni açılımları doğrultusunda NATO Antlaşması’nın yeni durumlara uyumlu hale getirilme ihtiyacı bulunmaktadır. 23 Ayrıca günümüzde ortak bir tehdit olmadığı
için 5. Madde’nin uygulanmasında da sıkıntılarla karşılaşılmaktadır. Afganistan buna bir örnek teşkil etmektedir. Birçok ülke, halkına Afganistan’a neden çarpışmaya gidildiğini izahta güçlük çekmektedir. Bu nedenle NATO, operasyonların gerekliliği konusunda ülke kamuoylarını ikna edebilecek “insanlığın, demokrasinin, barışın, istikrarın sağlanmasının, korunmasının ve düzensizliğin ortadan kaldırılmasının önemi, düzensizlik ve istikrarsızlığın kendi ülkelerine de yansıyabileceği için tedbir alınmasının gerekliliği gibi” argümanlar ve formüller üzerinde çalışmalıdır.
ABD’nin, küresel ortaklara duyduğu ihtiyaç nedeniyle önümüzdeki dönemde diplomasiye, hukuka, ikili ilişkilere, uluslararası kuruluşlara, Transatlantik ilişkilerin geliştirilmesine ve NATO’ya daha fazla önem vermesi beklenmektedir. Güvenlik öncelikleri farklılık arz eden Avrupa’nın kendi güvenlik sistemi “Avrupa Savunma ve Güvenlik Politikası-AGSP”yi oluşturma çabalarını sürdüreceği ancak, yeterli kaynak ve ortak siyasi iradeyi sağlayamadığı için ABD ve NATO’ya olan ihtiyacının devam edeceği anlaşılmaktadır.
Günümüzde savunmanın uluslararası boyutu ele alınarak, Türkiye’nin, NATO ve AGSP ile ilişkilerini, kazanımları ve sahip olduğu ortak değerlere uygun bir içerik ve yapıda sürdürmesi akılcı olacaktır. Türkiye’nin BAB’dan kaynaklanan haklarını AGSP’de kullanamaması bir eksiklik ve aynı zamanda bir haksızlıktır. Ayrıca Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin haksız bir şekilde AB’ye alınmasının sonucunda AGSP’de diğer NATO üyesi olan AB ülkeleri gibi haklar istemesi, problem yaratmaktadır. NATO ve AB Türkiye’ye GKRY ile ilgili konularda baskılarda bulunmaktadır. Türkiye’nin NATO üyesi olarak elinde bulundurduğu yetkileri, ulusal çıkarları istikametinde kullanmaya devam etmesi kadar doğal bir durumolamaz. Yakın gelecekte Transatlantik ilişkilerin tamiri yoluna gidilmesi, enerji güvenliğinde Türkiye’nin artan rolü, Ortadoğu’daki gelişmeler ve Türk Silahlı Kuvvetleri barış gücü unsurlarının özellikle Afganistan ve diğer görev yerlerindeki başarıları Türkiye’nin jeopolitik önem ve işlevinin daha iyi algılanmasına ve Türkiye’nin yeni açılımlar yapmasına olanak sağlayacaktır. Ancak uluslararası güvenlik anlaşmaları, Türkiye’nin egemen bir ülke olarak gerektiğinde bağımsız kararlar almasını da engellemeyecektir.
Son Zirvelerden çıkan sonuçlara ve eylem planlarına baktığımızda yakın gelecek içinde NATO’da, Füze Kalkanı Projesinin gerçekleştirilmesi, Rusya ile olan ilişkilerin geliştirilmesi, küresel terörizmle mücadele, Ukrayna, Gürcistan, Makedonya, Bosna-Hersek, Kosova ile genişleme, Deniz Haydutluğunu Önleme, Akdeniz Diyaloğu gibi İttifak dışı ülkelerle ortaklık ve işbirliğinin geliştirilmesi faaliyetleri gibi hem siyasi hem de askeri konularda yeni kararların alınacağı ve yeni stratejilerin oluşturulacağını söylemek mümkündür.
3-4 Nisan 2009 tarihlerinde Fransa’nın Strasbourg ve Almanya’nın Kehl komşu kentlerinde NATO’nun 60. Yılının da kutlanacağı bir zirve gerçekleştirilecektir. ABD Başkanı Obama’nın da ilk defa katılacağı zirvede Arnavutluk ve Hırvatistan’ın üyelikleri onaylanacaktır. Böylece 26 olan üye sayısı 28’e ulaşmış olacaktır.25 Fransa’nın askeri kanada dönmesi konusu da bu zirvede önemli bir konu olarak ele alınacaktır.
Geleceğe yönelik yeni bir konu da “Çoklu Gelecek Projesi” ’dir. Çoklu Gelecek Projesinin amacı güvenlik boyutunda geleceği anlamak, tartışmak,
NATO üyesi ülkeler arasında iş birliğini geliştirmek, savunma planlamaları yapmak olarak belirtilmiştir. Projenin şekillendiricileri ise uluslararası
ihtilaf, ekonomik entegrasyon, asimetri, devlet kapasitesi, kaynak paylaşımı, ideolojik mücadele, iklim değişikliği, teknoloji kullanımı ve demografik gelişmelerdir. 26
Geleceğe yönelik bir başka strateji ise NATO’nun yayılmacılığı esas alacak yeni planlamalarıdır. Amaç, açıkça ifade edilmese de ABD jeostratejik
girişimlerine Avrupa’nın katkısını genişletmek, enerji kaynaklarını ve yollarını kontrol altına almak, yükselen güçler Rusya ve Çin’i çevrelemektir.
Bu amaçlara ulaşabilmek için de ABD, NATO ve AB arasındaki işbirliğinin güçlendirileceği ve rekabetin ortadan kaldırılmasına ilişkin adımlar
atılacağı anlaşılmaktadır. Proaktif stratejinin benimsenmesi öngörülürken, nükleer önleyici darbe konsepti de bu stratejiye dahil edilmektedir.
Geleceğe ilişkin NATO’nun taahhütleri gittikçe artmakta, hatta birçok konu BM’nin sorumluluk sahasına girmektedir. Bu durum akıllara NATO’nun BM’nin yerine geçmekte olduğuna dair şüpheler yaratmaktadır. Adının “Kuzey Atlantik Paktı” mı, yoksa “Ortak Güvenlik Paktı” mı olduğu tartışılmakta, hâlihazırdaki isminin bile artık mevcut durumu yansıtmadığına ilişkin değerlendirmeler de yapılmaktadır.27
Türkiye’nin, 21. yüzyılda büyük devletlerin çıkar çatışmalarının yaşandığı bölgesel krizlerin merkezinde yer alan bir devlet olarak, bu krizlerden
etkilenmemesi, güvenliğini sağlayabilmesi ve bölgede etkili olabilmesi için NATO ve AGSP açılımlarında politik ve askeri olarak etkili bir şekilde yer alması önem arz etmektedir. Ancak bu hususun kendi insiyatifi ile oluşturabileceği bölgesel ve küresel ilişkilere engel teşkil etmemesi de en az bunun kadar önemlidir.
Uluslararası ortamın önümüzdeki 25-30 yıl içinde tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru bir değişim süreci yaşayacağı, bu kapsamda Rusya,
Çin, Hindistan ve bir ölçüde de Japonya’nın bu kutupları oluşturabileceği, AB’nin ise bir kutup olabilme niteliğinin zayıf bir ihtimal olduğu düşünülmektedir. NATO’nun da AB gibi genişlemesini sürekli tutması halinde ve ABD etkisi de azaldıkça karar alma sürecinde karşılaşacağı sıkıntılar nedeniyle önceki gücünü muhafaza edebileceği konusunda tereddütler bulunmaktadır.
Özellikle NATO’nun barış adına alan dışına çıkması, BM kontrolünde olmadığı takdirde önemli sıkıntılar yaratabilecektir. Bu nedenle Türkiye’nin NATO ile olan ilişkilerinin yanında diğer faktörleri de gözetmesinde yarar görülmektedir. Ancak yine de Atlantik ötesi ilişkilerin ve bu çerçevede NATO’nun temel güvenlik platformu olarak güçlendirilmesinin Türkiye’nin çıkarlarına uygun düştüğü varsayılmaktadır.
NATO içerisinde karar alma süreçlerini incelediğimizde üye 26 ülkenin de eşit oy hakkı olduğu ve kararların oybirliği ile alındığı bilinmektedir, Türkiye’nin de bu karar alma mekanizması içerisinde kendi ulusal çıkarlarına ters düşen bir kararın çıkmasını tek başına engelleme gücüne sahip olduğu da bilinen bir gerçektir.
Karar alma sürecinde 25 ülkenin diğer ülkeden daha güçlü, daha yetkili olduğu söylenemez. Oybirliği mekanizmasının böyle bir avantajı vardır. Asıl önemli olan husus Türkiye’nin ne istediğini ve ne istemediğini tam olarak ortaya koymasıdır. Bunun özünde dış politika konularında karar alma mekanizması içerisinde görevli olan makamların mutabakat içinde olması yatmaktadır. Eğer bu sağlanırsa, NATO içerisinde Türkiye, kendini daha iyi bir şekilde ifade edebilme olanağını bulur ve NATO platformuna getirmek istediği konuları, ittifak ülkeleriyle
müzakere edebilme ortamı yakalar. Bu konuda Türkiye’nin Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşünde takınacağı tavır örnek olarak verilebilir. Fransa, Türkiye’nin AB müzakere sürecini tıkayan, parlamentosunda Ermeni soykırımını kabul eden, 2. Körfez Savaşı’nda Patriot füzelerinin Türkiye’ye gelmesini önlemeye çalışan ve diğer çeşitli konularda da Türkiye aleyhine hareket eden bir ülke konumundadır. Fransa, askeri kanada dönmesinin yanında Virginia ve Madrid’deki komutanlıkların da kendisine verilmesini istemektedir. Türkiye bu hassasiyetleri, Fransa’nın askeri kanada dönmesinde doğrudan veya dolaylı bir şekilde gündeme getirilebilir ve tavrını gelişecek ortama göre ulusal çıkarlarımız
yönünde gösterebilir. Diğer taraftan, ulusal çıkarları göz ardı etmeksizin NATO’nun etkisizleştirilmesi yerine güçlendirilmesi, aynı ortak değerleri taşıyan üye ülkelerin güvenlik ihtiyaçlarına katkı sağlayan bir siyasi-askeri güvenlik örgütü olarak geliştirilmesinde de yarar görülmektedir.
Sonuç
NATO eski NATO değildir; değişime uğramıştır. Yeni üyelerin katılımı, ABD kontrolünü arttırmıştır. Ayrıca yeni tehdit algılamaları ışığında oluşturulan stratejileri ile de alan dışına çıkmaya başlamış ve etki alanını bir noktada bütün dünya olarak algılamaya başlamıştır. Bu kadar teşkilatlı, oturmuş, tecrübeli, savunmanın dışında siyasi ve sistem içi ilişkileri düzenleme, koruma ve geliştirme konularında başarılı olmuş bir teşkilatın sona erdirilmesi uygun olmayabilir. Ancak teşkilatın, küreselleşmenin ve onun önderi durumunda olan ABD’nin politikalarına göre yönlendirilmesine de engel olmak gerekmektedir.
Türkiye 1952’den itibaren NATO’nun üyesidir. O yıllarda artan Sovyet tehdidi karşısında kendi güvenliğini güçlendirmek maksadı ile bu teşkilata üye olmuştur. Soğuk Savaş sonuna kadar, NATO’nun sağladığı güvenlik konusunda zaman zaman endişeler, Kıbrıs Harekâtı’nda olduğu gibi bazı olumsuzluklar yaşamışsa da genel olarak olumlu bir dönem geçirmiştir. NATO, modernizasyon ve batı ile yakın ilişkiler konusunda müspet bir ortam oluşturmuştur. Türkiye’de buna karşılık NATO’ya olması gerekenden çok fazla bağlılık ve sadakat göstermiştir. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra dünya siyasetinde ve buna paralel olarak güvenlik politikalarında değişim olmuş, Türkiye çevresindeki bütün
ülkelerle gerilim yaşarken, ilişkiler, gelişen siyasi duruma bağlı olarak yeni bir mecraya girmiştir.
NATO, birinci öncelikli tehdit olarak gördüğü terör konusunda Türkiye’ye çifte standart uygulamıştır. Türkiye artık güvenliğini tamamen NATO
çerçevesinde düşünmenin dışına çıkmıştır. Batı ile olduğu kadar, hatta daha fazla çevre, Kafkasya ve Orta Asya ile ilgilenmek ve buralarda işbirliği aramak zorundadır.
Şangay İşbirliği Örgütü ile iletişim kurmayı değerlendirmek durumundadır. Dünyadaki yeni gelişmeler, Türkiye’nin tarihi, kültürel ve soy bağlantıları bu fırsatı önüne çıkarmıştır.
Türkiye’nin NATO’yu dışlamadan ve batı ile ilişkilerini kesmeden, menfaatlerini ve güvenliğini bu yeni sahalara da taşıması gerekmektedir.
Atlantik ötesi ilişkilerin tamir edilmesi, Türkiye’nin jeopolitik önem ve işlevinin daha iyi algılanmasına ve uluslararası güvenliğe katkısının daha iyi değerlendirilmesine yardımcı olacaktır. Türkiye, NATO’yu Transatlantik ilişkilerin temel politik ve askeri yapısı olarak görmektedir.28
Bu nedenle henüz bu ittifakın yerini dol-durabilecek köklü bir yapı bulunmadığından, NATO İttifakı’na önem vermeye devam etmektedir.
Ancak diğer taraftan NATO’nun ve dünyadaki tehdit algılamalarının, Türkiye’nin bu ittifaka girdiği ortamda olmadığı, Soğuk Savaşı müteakip ittifakın daha çok ABD amaçlarına uygun hareket ettiği, Türkiye’nin bu ittifaka eskisi gibi ihtiyacı bulunmadığı, bu nedenle NATO’ya sadakat derecesinde bir bağlılığın ve bağımlılığın olmasına gerek olmadığı, NATO konusunun denge politikaları çerçevesinde yürütülmesinin Türkiye’nin menfaatlerine daha uygun olacağı da değerlendirilmektedir. Türkiye’nin NATO’ya fazla güvenmeden ancak NATO’nun içinde kalarak ulusal çıkarlarına uygun hareket etmesi, NATO’yu ülkelerle çeşitli konuları müzakere edebilecek, istikrarlı ve geniş bir platform olarak görmesi, çıkarlarına uygun olmayan konularda “veto” hakkını kullanması veya bunun karşılığında başka bir çıkar sağlaması uygun bir yaklaşım tarzı olacaktır. Türkiye’nin bundan sonra kendisini merkeze alan, çevre ülkeleri, Rusya Federasyonu, Kafkasya, Orta Asya ile diyalog içinde olan çok taraflı bir dış politika uygulamasının yararlı olacağı kıymetlendirilmektedir. Güvenlik politikalarının da NATO’yu dışlamadan ancak yukarıdaki çerçevede ele almasının ve yürütülmesinin gerekli olduğuna inanılmaktadır.
DİPNOTLAR,
1 Yılmaz Tezkan, Siyaset, Strateji ve Milli Güvenlik, Ülke Kitapları, İstanbul, 2000, s. 36-39.
2 Turan Moralı’nın “NATO Stratejisindeki Değişim ve Gelişmeler” konulu, 11 Mayıs 2004 tarihli, ASAM 24. Jeopolitik Tartışma Toplantısı’nda yaptığı konuşmasından,s. 10.
3 Ali Karaosmanoğlu’nun “NATO Stratejisindeki Değişim ve Gelişimler” konulu, 11 Mayıs 2004 tarihli, ASAM 24. Jeopolitik Tartışma Toplantısı’nda yaptığı
konuşmasından, s.10.
4 Armağan Kuloğlu ve Fatma Elif Salkaya, “ Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt 4, No.48, Nisan 2004, s.23.
5 Richard Haass, “The New Middle East”, Kasım/Aralık 2006,
http://www.foreignaffairs.org/20061101faessay85601/richard-n-haass/the-new-middle-east.html, (Son Erişim: 25 Şubat 2009)
6 George Friedman, “Obama Enters the Great Game”, 19 Ocak 2009,
http://www.stratfor.com/weekly/20090119_obama_enters_great_game, (Son Erişim: 5 Şubat 2009)
7 Reuters, “US send more troops to flagging Afghan War”, 19 Şubat 2009,
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=11033563, (Son Erişim: 19 Şubat 2009)
8 NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jean François Bureau’nun 30 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen 17. Uluslararası Antalya Güvenlik ve İşbirliği Konferansındaki
konuşmasından.
9 TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın’nın 30 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen 17. Uluslararası Antalya Güvenlik ve İşbirliği
Konferansındaki konuşmasından..
10 Fatih Karaosmanoğlu, “İttifak vizyonunu yeniledi”, 7 Temmuz 2004, www.radikal.com.tr/haber.php? haberno121483, (Son Erişim: 20 Şubat 2009)
11 Gnkur. Bşk. Org. Hilmi Özkök’ün “ Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi Açış Konuşması”, 28 Haziran 2005 ve “Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği
Sempozyumu Açış Konuşması”ndan, 23 Mart 2006.
12 Gökçen Oğan ve Ergun Mengi, “NATO’nun Afganistan Görevi ve Türkiye’nin Katkılarına Dair Bir Değerlendirme”, Stratejik Analiz, Sayı 98, Haziran 2008, s. 65-66.
13 T.C. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün 30 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen 17. Uluslararası Antalya Güvenlik ve İşbirliği Konferansındaki konuşmasından.
14 Armağan Kuloğlu, “ABD Montrö’yü Yine Zorluyor”, 21 Ağustos 2008,
http://www.globalstrateji.org/TUR/Icerik_Detay.ASP?Icerik=1573, (Son Erişim: 18 Şubat 2009)
15 Ibid.
16 E. Büyükelçi CHP Milletvekili Dr. Onur Öymen’in 31 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen 17. Uluslararası Antalya Güvenlik ve İşbirliği Konferansındaki konuşmasından.
17 Erhan Türbeder, “NATO Bükreş Zirvesi ve Balkanlar”, Stratejik Analiz, cilt 9, sayı 91, Mayıs 2008, ss. 6-7.
18 Habibe Kader, “NATO Toplantısı Sonrası Notlar”, 8 Aralık 2008,www.usakgundem.com. , (Son Erişim: 24 Ocak 2009)
19 Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması
20 “NATO Savunma Bakanları Polonya’nın Krakow şehrindeki toplantısında bugün NATO-Gürcistan komisyonu toplantısı yapıldı.”, 20 Şubat 2009,
http://www.iha.com.tr/haber/Dunya/57661-H-4/Nato-gurcistantoplantisi-basladi, (Son Erişim: 22 Şubat 2009)
21 “NATO’da Afgan Rüzgarı”, 6 Mart 2009,
http://www.milliyet.com.tr/Dunya/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetayArsiv&ArticleID=1067705&Kategori=dunya&b=&ver=44, (Son Erişim: 7 Mart 2009)
22 Kurt Volker, ABD Dışişleri Bakanı Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Yardımcısı, “Atlantik Ötesi Güvenlik:
NATO’nun Bugünkü Önemi Trans Atlantic Security:The Importance of NATO Today” 23 Şubat 2006, http://
www.state.gov/p/eur/rls/rm/2006/62073.htm, (Son Erişim:25 Şubat 2006)
23 Yılmaz Aklar, “ NATO Riga Zirvesi: Ne NATO’yla, ne de NATO’suz”, Stratejik Analiz, cilt 7,sayı 81, Ocak 2007, s.66.
24 Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı Semih İdiz’in 31 Ocak 2009 tarihinde yapılan 17. Uluslararası Antalya Güvenlik ve İşbirliği konferansındaki konuşmasından.
25 “NATO’nun 60. Yılı kutlamaları”, 9 Ocak 2008, www.aa.com.tr. , Anadolu Ajansı, (Son Erişim: 10 Ocak 2008)
26 Sinem Kaya, 28 Kasım 2008 Genelkurmay Sarem Bşk.lığı bünyesinde Çoklu Gelecek Projesi hakkında kurum için bilgi notu.
27 Emekli Subaylar Derneği Bşk. E. Tümg.Rıza Küçükoğlu’nun 31 Ocak 2009 tarihinde düzenlenen 17. Uluslararası Antalya Güvenlik ve İşbirliği Konferansındaki konuşmasından .
28 Yılmaz Aklar, “NATO Riga Zirvesi: Ne NATO’yla, ne de NATO’suz”, Stratejik Analiz, cilt7, sayı 81, Ocak 2007, s.67.
OrtadoğuAnaliz
Nisan’09 Cilt 1 -Sayı 4
http://www.orsam.org.tr
***