DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE (1950-1960) TARIM POLİTİKALARI VE ETKİLERİ BÖLÜM 1
Başvuru Tarihi: 30.07.2015
Kabul Tarihi: 26.03.2016
DOI: 10.20875/sb.81206
Zahide SUNGUR*
*Yüksek Lisans Mezunu, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, aydinzahide@hotmail.com
ÖZET;
14 Mayıs 1950 seçimleri ile iktidara gelen Demokrat Parti (DP), Türk siyasi tarihinde olduğu kadar, ekonomi tarihi açısından da bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu çalışmada, DP döneminde Türkiye’de uygulanan tarım politikaları ve bu politikaların tarım sektörü ve genel olarak Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri araştırılmaktadır. Çalışma kapsamında, DP’nin iktidara geldiği 1950
yılından, DP iktidarının sona erdiği 1960 yılına kadar geçen 10 yıllık sürede uygulanan ekonomi politikalarının etkileri, bu dönemi kapsayan veriler yardımıyla ortaya koyulmaktadır. Sektörel verilere ilaveten, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH), ekonomik büyüme, sektörel paylar ve sektörel büyüme hızları
da analiz edilmektedir.
1. GİRİŞ
Ekonomi, politika ve toplum sürekli olarak birbiriyle ilişki içerisindedir. Bu ilişkinin en güzel örneği MaxWeber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı eserinde çarpıcı bir şekilde ortaya koyulmaktadır. Ekonominin politika üzerinde, politikanın ekonomi üzerinde ve bu ikisinin de toplum üzerinde etkileri bulunmaktadır. Bu dinamikler arasındaki etkileşimler, toplumsal dönüşümlerde de rol oynamaktadır.Dünya tarihinde ekonomi-politika-toplumsal dönüşümler konusunda pek çok örnek bulunduğu gibi Türkiye’de de yakın tarihte birtakım örnekler bulunmaktadır. Bu bakımdan, yakın tarihte bir dönüm noktası olarak alınabilecek bir gelişme de Demokrat Parti (DP) hükümetinin iktidara
gelmesidir.
14 Mayıs 1950 seçimleri Türk siyasi tarihinde yeni bir aşamaya geçilmiştir. Bu seçimlerle birlikte, Türkiye’de Cumhuriyetin ilanını takip eden 27 yıllık süreçte devam eden tek parti dönemi son bulmuş ve demokrasi tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Bununla birlikte, Demokrat Parti (DP) öncesi dönemde uygulanan ekonomi politikaları da DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte büyük ölçüde değiştirilmiştir. Bu bakımdan DP iktidarı, Türk siyasi tarihi ve ekonomi tarihinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu dönemde, ekonomi politikası olarak, karma ekonomi modelinde çok fazla bir değişiklik yapılmadan, yeni görüş ve yaklaşımlar uygulanmaya başlamış, özel teşebbüsün geliştirilmesi ve faaliyet alanının genişletilmesi hususunda da çok önemli adımlar atılmış ve uygulanan iktisat politikaları, önceki dönemlerde uygulanan devletçi ve müdahaleci politikalardan oldukça farklı olmuştur. DP daha muhalefetteyken, devletçiliği ve devletin iktisadi hayata müdahalesini eleştirmiştir. Bu çerçevede, iktidarın ilk yıllarında, ekonomide serbestleşmeyi (liberalizasyonu) artıracak önlemler almıştır. Bu kapsamda, ithalat 1950’de %60-65 oranında serbestleşmiş, fiyat kontrolleri kaldırılmış, özel kesimin daha rahat kredi alabilmesi için banka kredi faizleri indirilmiş, KİT’lerin özelleştirileceği belirtilmiştir. Ne var ki, 1950 yılı Türkiye ekonomi tarihi açısından önemli bir tarih olmakla birlikte, DP’nin iktidarda olduğu 1950-1960 yılı arasında da 1954 yılı da ayrıca vurgulanması gereken bir yıldır. Uygulanan iktisat politikaları açısından 1954 yılına kadar liberalizasyon politikaları, ancak 1954 yılından sonra ise devletçi
ve müdahaleci iktisat politikaları uygulanmıştır (Erdoğan, 2008: 46).
Türk siyasi ve ekonomik tarihi konusunda Menderes ve DP dönemi üzerine Türkiye’de yapılmış pek çok çalışma bulunmaktadır. Konu ile ilgili olarak yapılan taramada, siyasi bilimler, tarih, din, eğitim, basın (gazetecilik), kamu yönetimi ve uluslar arası ilişkiler alanlarında olmak üzere bu konuda daha önce
yapılmış çok sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Ancak DP dönemi ekonomi politikaları, sosyo-ekonomik politikalar ve kalkınma çabaları üzerine yapılmış çalışma sayısı oldukça azdır. Örneğin, Tarım (2006) tarafından yapılan çalışmada, DP dönemindeki kalkınma çabaları, sermaye birikim modelinde yaşanan değişimler çerçevesinde ele alınmıştır. Yapılan çalışmada, DP dönemi, hızlı büyüme yılları olarak adlandırılan 1950-1954 dönemi ve ithal ikameci dönem olarak adlandırılan 1954 sonrası dönem olmak üzere iki ana başlıkta ele alınmıştır. Dikilitaş (2007) tarafından yapılan doktora tezinde, 1950-1960 yılları
arasında DP Hükümetlerinin sosyo-ekonomik alandaki icraatları ele alınmıştır.
Çalışma kapsamında, tarım, sanayi, eğitim, bayındırlık, ulaştırma, haberleşme, enerji ve su işleri alanlarındaki icraatlar incelenmiştir. Karakaya (2008) tarafından yapılan çalışmada, DP döneminde fiyat gelişmeleri araştırılmıştır.
Ancak söz konusu çalışmada yalnızca Birinci Menderes Hükümeti (1950-1954 yılları) kapsanmıştır. Toy (2009) tarafından yapılan çalışmada ise, 1950-1960 yılları arasında DP döneminde Türkiye’deki yabancı sermaye yatırımları araştırılmıştır. Bu çalışmalara ilaveten, Baytal (2007), Oktar ve Varlı (2010), Çalık (2012), Takım (2012) ve Özer (2014) tarafından yapılan çalışmalarda da Demokrat Parti döneminde uygulanan çeşitli ekonomi politikaları incelenmiştir.
Bu makalede, Menderes Hükümeti ve DP döneminde Türkiye’de uygulanan tarım politikaları ve bu politikaların tarım sektörü üzerindeki etkileri araştırılmaktadır. Bir diğer ifadeyle, izlenen politikaların başarısı ve etkinliği ele alınmaktadır. Çalışma kapsamında, tarım ve hayvancılık sektörüne yönelik olarak 10 yıllık (1950-1960) dönemde uygulanan politikaların etkileri, bu dönemi kapsayan veriler yardımıyla ortaya koyulmaktadır. Sektörel verilere ilaveten, Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)’da sektörel paylar, sektörel büyüme hızları da analiz edilmektedir.
2. ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ, DEMOKRAT PARTİNİN KURULUŞU VE İKTİDARA GELİŞİ
1945 yılında hazırlanan Toprak Reformu Kanunu ile bütçe görüşmelerinde yaşanan tartışmalar ülkemizde çok partili hayata geçişin kapılarını ve DP'nin kurulma sürecini başlatmıştır. Adnan Menderes ve Celal Bayar Toprak Reformu tasarısını şiddetle eleştirmiş ve yapılan oylamada Menderes ve Bayar ile birlikte Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ret oyu kullanmıştır.
Bu kanuna muhalefet eden aynı milletvekilleri Bütçe Kanunu’na da muhalefet etmişlerdir. Muhalefet konusundaki bu ortaklık, muhalefeti birleşmeye ve
taleplerini ortak hedefler çerçevesinde örgütlü ve sistematik bir şekilde savunmaya itmiştir. Bu dört milletvekili ülkedeki iç ve dış gelişmeleri değerlendirmek üzere bir araya gelmişler ve fikir birliği sağlamışlardır. Toprak Reformu Kanunu’na karşı çıkan dört milletvekili kendi aralarında düzenledikleri
toplantılarda ülkenin demokratikleşmesi için ne yapılabileceği sorusuna yanıt aramış ve takrir verilmesi hususunda karar birliği sağlanmıştır (Demir, 2010: 62-64).
7 Haziran 1945 tarihinde CHP Meclis Grup Başkanlığına, DP’nin kurucuları olacak olan dört milletvekilinin imzasını taşıyan bir takrir verilmiştir. Bu takrirde imzası olan milletvekilleri; Aydın milletvekili Adnan Menderes, İzmir Milletvekili Celâl Bayar, İçel milletvekili Refik Koraltan ve Kars milletvekili Fuat Köprülü’dür.Dört milletvekilinin CHP Meclis Grubu Başkanlığı’na verdikleri belgeye
“Dörtlü Takrir” isminin verilmesi, bu belgenin dört milletvekili tarafından verilmesi ve imzalanmış olmasıdır. Dörtlü Takrir’in liderliğini yürüten İzmir milletvekili eski Başbakanlardan Celal Bayar, gerek Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile ilgili görüşmeler esnasında gerekse Bütçe görüşmelerinde olumsuz
oy vermiş ve bununla birlikte hiç konuşma yapmamış ve görüş açıklamamıştır (Bozdağ, 1975: 16-18).
Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü tarafından “TBMM’nin hükümeti fiilen kontrol etmesi, kişiye Anayasa’da yazılı bulunan hak ve hürriyetlerin tanınması ve birden fazla partiye dayanan siyasi faaliyetlerin gelişmesine müsaade olunması” gibi istek ve tekliflerin yer aldığı “Dörtlü Takrir”, CHP Meclis Genel Kurulu tarafından 12 Haziran’da görüşülmeye başlanmıştır (Akandere, 2003: 11). CHP Meclis Grubu tarafından kapalı (gizli) oturumda görüşülen önergeparti meclis grubunca reddedilmiştir.
Önergenin bu reddedilişi, önergeyi imzalayan milletvekilleri ile parti arasındaki bağın zayıflamasına neden olmuş ve ardından bu bağ kopmuştur. 21 Eylül tarihinde Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden çıkarılmışlardır. Bayar ise 1 Aralık’ta istifa etmiştir.
İnönü’nün 1 Kasım 1945 tarihli Meclis açılış konuşması DP’nin kurulma sürecini başlatmıştır. İnönü konuşmasında muhalefet partisinin gerekliliğine vurgu yapmış, Bayar ve arkadaşları arasında parti kurma fikri iyice belirmiştir. Vatan Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman’ın Amerika’da liberal görüş yanlılarının kurdukları DP’den ilham alarak, yeni kurulan parti adının DP olması yönündeki teklifini Bayar kabul etmiştir (Bakan ve Özdemir, 2013: 377). Bayar, 1 Aralık 1945’te yeni bir parti kurulacağını açıklamış, İnönü’nün de desteği alınarak partinin altyapısı tamamlanmıştır.Ardından 4 Ocak 1946 tarihinde Parti adının DP olduğu açıklanmış, kuruluş dilekçesinin verilmesinden sonra kuruluş izni
alınmış ve Celal Bayar Genel Başkan olarak seçilmiştir (Demir, 2010: 87).
DP kuruluşundan hemen sonra son derece hızlı bir biçimde çalışmalar başlamış ve halk tarafından yoğun ilgi gören partiye basından da destek gelmiştir. CHP’nin tek parti rejimi sırasında devlet yönetiminde çok fazla ağırlığı olmayan taşra burjuvazisi, tüccar ve esnaf, “çarıklılar” diye çoğu zaman hor görülen köylü sınıfı, gelişen ticaret burjuvazisiyle büyük toprak ağaları arasındaki birlik DP’nin destekçileri olmuştur.
Ayrıca tek parti hükümetinden hoşnutolmayan kesim de DP’yi desteklemiştir. DP kurulduktan hemen sonra halkla iletişime geçmeyi başarmış, çeşitli mitingler düzenleyerek halkla doğrudan iletişim kurmuştur. Mitinglerin yanında DP’liler halkla birebir görüşmüş ve buluşmuştur. DP’nin kuruluşunun üzerinden dört ay geçmeden ülkede yerel seçimlere ardından da genel seçimlere gidilmiştir. 21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan seçim Osmanlı’dan buyana yapılan ilk tek
dereceli seçimdir (Eraslan, 2002: 538). 1946 seçimiyle Türkiye ilk kez çok partili seçim sürecine girmiştir. DP Seçimlere yaklaşık 1 ay kala seçimlerin yapılacağı 63 ilden ancak 34’ünde teşkilatlanabilmiş tir (Toker, 1998: 102). Açık oy, gizli tasnif sistemine göre yapılan seçimden CHP ezici bir üstünlükle çıkmış, DP ise Meclis’te oldukça kısıtlı sandalye elde etmiştir. DP 465 milletvekili için 273
aday göstermiş ve 62 milletvekili kazanmıştır. CHP’nin milletvekili sayısı 390, Bağımsız adaylar ise 7 milletvekili kazanmışlardır (Eraslan, 2002: 538). Oy dağılımı açısından CHP yüzde 85,4, DP yüzde 13,1, Bağımsızlar yüzde 1,5 oranında oy almıştır. Fakat söz konusu durum CHP karşısında DP’nin her şeye
rağmen bir zafer elde ettiği şeklinde yorumlanmıştır (Kahraman, 2010: 186).
14 Mayıs 1950 seçimleri 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekilleri Seçim Kanunu’na göre yapılmıştır. Bu kanun demokratik koşullarda serbest seçimlerin yapılmasını sağlayan ilk seçim kanunudur. Bu kanun seçimlerin “tek dereceli”, “liste usulü çoğunluk”, tek dereceli gizli oy açık sayım ve çoğunluk sisteminden başka; en az beş ilden aday gösterebilen partilerin radyodan yararlanmalarını
sağlamıştır (Albayrak, 2004: 155). Çoğunluk Sistemi gereğince oyların % 55’ini alan ve 408 milletvekili çıkaran DP seçimi kazanmıştır. CHP, % 41 oy almasına rağmen Çoğunluk Sistemi gereğince 69 milletvekili çıkartmış ve 27 yıllık siyasi iktidarı sona ermiştir. Türk Demokrasi tarihinde siyasal yönetimin özgür seçimlerle ve demokratik olarak halkın oylarıyla el değiştirmesi ve muhalefet partisinin iktidara gelmesi son derece anlamlı ve olumlu bir sayfa olmuştur (Dinç, 2004: 236).
Tablo 1. 14 Mayıs 1950 Seçim Sonuçları
14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda seçmen, sorunlarına çözüm için DP’yi seçmiştir. DP ilk iktidar döneminde öncelikle verdiği sözler üzerinde çalışmalarına ağırlık vermiştir. Bu dönemde özellikle ekonomi alanında önemli gelişmeler olmuş, uluslararası ortamın uygunluğu dolayısıyla tarım ihtiyacının
artması, DP’nin seçmen tabanının önemli bir bölümünü oluşturan tarım kesimine verdiği desteklemeler, tarımda makineleşmenin artması ile sağlanan ek gelir tarım kesiminin yaşam seviyesini yükseltmiştir. DP iktidara geldiği andan itibaren çeşitli çalışmalarda bulunmuş özellikle tarım alanı dışında iktisadi
teşebbüsleri ile milli gelirin %15 oranında artması yol ve köprü inşaatlarına önem verilmesi başarısının arkasındaki önemli etkenlerdir. Köylünün yaşamını büyük ölçüde değiştiren şeker çimento ve dokuma anındaki büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Ayrıca DP enflasyona karşı tarım ürünlerine yüksek fiyatlar
vererek, çiftçinin borçlarını ödemiş ve nüfusun büyük bölümü kırsal kesimde olan halkın büyük bir bölümüne yatırım yapmıştır. Bütün bu olumlu gelişmeler özellikle köylü ve tarım kesimi alanında DP’ye adeta gönülden bağlı bir halk kitlesi yaratmıştı (Bulut, 2009: 78).
3. DEMOKRAT PARTİ ÖNCESİ EKONOMİNİN VE TARIM SEKTÖRÜNÜN GENEL GÖRÜNÜMÜ
Osmanlı Devleti’nde nüfusun %80’i doğrudan veya dolaylı olarak tarım ile uğraşmaktaydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında da Türkiye geri kalmış bir tarım ülkesi görünümündedir. Milli gelirin yarıya yakın bir kısmı tarım sektöründen elde edilmektedir. 1920’li yıllarda Türkiye nüfusu yaklaşık 13 milyon olup, bunun
büyük bir kısmı tarımla uğraşmaktadır. Ülke ekonomisine feodal bir yapı hakimdir. Köylünün %50’si topraksızdır ve küçük çiftçi olarak adlandırılan bu kesim kendi geçimini bile sağlayabilecek durumda değildir (Akyıldız ve Eroğlu, 2004: 44).
Aynı dönemde sanayi ise yok denecek kadar azdır. Ağırlıklı olarak İstanbul ve İzmir’de yoğunlaşan sanayi oldukça zayıf ve sanayi sektöründe kullanılan tüm motorların toplam beygir gücü yaklaşık 21 bin beygir gücüdür. Ancak yapılan bir araştırmaya göre bundan 100 yıl kadar önce 1815 yılında İngiltere’de sanayi gücü Türkiye’nin 10 katı büyüklüğünde ve yaklaşık 210 bin beygir gücüdür (Altan, 1986: 27).
1923 yılı itibariyle Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)’nın dağılımına bakıldığında; tarım sektörünün GSMH içerisindeki payı %43,1, sanayi sektörünün payı %10,6 ve hizmet sektörünün payı da %46,3 düzeyindedir. Bununla birlikte, nüfusun %81’i tarım, %9’u sanayi, %10’u hizmet sektöründe istihdam edilmektedir (Yetim, 2008: 20).1926 yılında tarım GSMH içerisindeki payı %50’lere kadar çıkmakla birlikte, 1938 yılı Atatürk dönemi sonunda %44,4 olmuştur.
1929 yılında başlayan ve “Büyük Buhran” olarak adlandırılan kriz, Kuzey Amerika ve Avrupa’yı merkez almasına rağmen, dünyanın geri kalanında da yıkıcı etkiler yaratmış ve o zamana kadar eşine rastlanmamış derecede işsizliğin, ekonomik daralmanın ve durgunluğun yaşanmasına neden olmuştur.
Büyük kentlerde işsizler ve evsizler ordusu ortaya çıkmış, bunalımdan etkilenen pek çok ülkede inşaat faaliyetleri durmuş, tarım ürünlerinin fiyatlarında %40-60 arasında düşüşler yaşanmış, çiftçiler ve kırsal bölgede yaşayan nüfus çok kötü bir şekilde etkilenmiştir (Tufan, 2011: 58). Krizin Türkiye ekonomisi üzerinde asıl etkisi, tarım ürünleri ve hammadde fiyatlarındaki düşüş sonucunda yaşanmıştır. Özellikle yerli ihraç mallarının fiyatlarındaki büyük düşüşler Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemiştir. 1929 – 1932 yılları arasında fındık fiyatları %73, buğday fiyatları %63, kuru incir fiyatları %52, tütün fiyatları %50, kuru üzüm fiyatları %49, pamuk fiyatları da %48 düşmüştür. 1925 – 1934 yılları arasındaki toplam fiyat düşüşü ise yaklaşık %81 olmuştur. Kilosu 70 kuruşa ihraç edilen tütünün fiyatı 30 kuruşa, 13,5 kuruşa ihraç edilen buğdayın fiyatı da 4 kuruşa düşmüştür. Yaşanan bu fiyat düşüşleri nedeniyle üreticinin elinde tohum parası bile geçemez olmuştur (Duman, 2013: 216). Tarım ürünlerindeki bu düşüş Türkiye’nin ihracat gelirinde büyük bir düşüşe yol açmış ve yaşanan diğer zararlarla birlikte 1929-1930 döneminde cari fiyatlarla GSMH %45 düşüş göstermiştir (Özgüven, 2002: 120).
1949 yılı sonunda ise tarım sektörünün GSMH içerisindeki payı %40,4’tür. Sanayi sektörü açısında ise; özellikle 1924-1925-1926 yıllarında sanayi sektörünün payının %8 seviyelerine düştüğü, 1938 yılı sonunda da %14,2 olduğu görülmektedir.
1943 yılında %16’ya kadar çıkan sanayi sektörünün payı ise 1949 yılı sonunda %13,1’e gerilemiş durumdadır. Hizmet sektörünün GSMH içerisindeki payı da dönem boyunca %38 - %46 arasında seyretmiş, 1949 yılı sonunda %46,5 olmuştur. Liberal dönem olarak adlandırılan 1923-1929 yılları arasında tarım büyümesi yaklaşık olarak yıllık ortalama %16, sanayi büyümesi %13,7, hizmet sektörü büyümesi de %11,8 olmuştur.
Devletçi dönem olarak adlandırılan 1930-1938 yılları arasında ise sektörel büyüme hızları tarım sektöründe yıllık ortalama %6,3, sanayi sektörü %7,5, hizmet sektörü %6,2 olarak gerçekleşmiştir. 1939-1945 yılları arasında (savaş yılları) tarım sektöründe %5,9 oranında küçülme yaşanmıştır.
Benzer şekilde sanayi sektöründe de aynı dönemde %7,5 küçülme yaşanmıştır. 1946 yılı ise istisnai bir yıl olarak tüm sektörlerde büyüme rekorlarının kırıldığı bir yıl olmuştur. 1946 yılında tarım sektörü %54,2, sanayi sektörü de %26,1 büyüme kaydetmiştir. Ancak bunun savaşın sona ermesi neticesinde yaşandığını ve savaş dönemi boyunca ortaya çıkan üretim kayıplarının telafisi olduğunu unutmamak gerekmektedir. Savaş dönemi boyunca silah altına alınan üretken işgücünün terhis olmasıyla birlikte tüm sektörlerde çok yüksek oranda büyüme artışları yaşanmıştır. Ne var ki 1947 yılından itibaren bu olumlu havanın da ortadan kalktığı görülmektedir.
Genel olarak, sektörel büyüme hızlarında gerek iç gerek dış konjonktür nedeniyle bir istikrar sağlanamamış, sektörel büyüme hızları sürekli olarak dalgalı bir seyir izlemiştir. 1923-1949 yılları arasında tarım sektöründe ortalama olarak yıllık %5,6, sanayi sektöründe %6,2, hizmet sektöründe de %4,6 büyüme yaşanmıştır. Sektörel yapı açısından bir değerlendirme yapılacak olursa; sektörel yapının
Cumhuriyetin ilanında 1949 yılına kadar çok fazla değişmediği görülmektedir. Netice itibariyle, Cumhuriyetin ilk yıllarında tarım ülkesi görünümünde olan Türkiye, DP dönemi öncesinde de yine tarım ülkesi görünümündedir. Atatürk döneminde ve daha sonraki dönemlerde uygulanan sanayileşme çabalarına rağmen, sanayi sektörünün payı 27 yıllık dönemde %10,6’dan %13,1’e çıkarılmış, tarım sektörünün payı ise %43,1’den %40,4’e düşmüştür.
***